Kasımpaşa: 0
Fenerbahçe SK: 3
24 Ocak 2015
*
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.
Kasımpaşa: 0
Fenerbahçe SK: 3
24 Ocak 2015
*
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.
1975 yılında İstanbul Sinematek Derneği’nin salonunda gerçekleştirilen “Ayzenştayn Desenleri” sergisi vesilesiyle Milliyet Sanat Dergisi’nin 23 Mayıs 1975 tarihli 133. sayısı Sergey Ayzenştayn‘a ayrılmış… Dergide, Canan Çoker ile Onat Kutlar’ın Sergey Ayzenştayn üzerine inceleme yazıları ve Ayzenştayn’ın “Desen çizmeyi nasıl öğrendim” başlıklı bir metni bulunuyor: https://issuu.com/adabeyi/docs/ayzenstayndesenleri
Sergey Ayzenştayn’ın “Rimbaud” Deseni
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İmzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.
(…)
On iki yaşındayken, babaannemlerde bir yaz geçirdim. Vaktimin çoğunu evin içinde tek başıma dolaşarak geçirirdim. Tarifsiz bir sıkıntı ve şaşırtıcı biçimde evde televizyon olmayışı, beni kitaplara yöneltti. Bir gün, kütüphanenin raflarına tırmanırken, yarı yarıya gizlenmiş, ters dönmüş, mavi ciltli küçük bir kitap buldum. Pek iyi durumda değildi; bazı sayfalar eksikti, bazıları da kötü kesilmiş olduğundan, her satırın ilk veya son kelimelerini tahmin etmek gerekiyordu. Her şeye rağmen, kitabın adı dikkatimi çektiğinden okumaya karar verdim.
O kitap ve dedemlerin kütüphanesinin üst raflarında bulduğum başka kitaplar, nasıl olduğunu tam bilemesem de, hayatımı değiştirdi. Madrid’e dönmeden önce, dedemden küçük mavi kitabı istedim.
-Bu kitap hoşuna gitti demek?
-Evet.
-Neden peki?
-Bilmem… Fikirler önceden kitaptayken şimdi burada, o yüzden hoşuma gitti.
Sağ elimin işaret parmağıyla başımı gösterdim.
Dedem gülümsedi.
(…)
Julio Baquero Cruz
“Mezbahanın Mimarisi”, Çev: Roza Hakmen, YKY, 2003. s.11-12
(…)
Hakeza yaşı geçkin şairler sosyal medyada, şiir etkinliklerinde genç kızları tavlayabilmek için, omuzlarına esin dolu bir öpücük kondurabilmek için kırk takla atıyor. Bunlardan bazıları dergi de çıkarıyor. Bir bayan adıyla birkaç şiir gönderin bakın nasıl meyil gösteriyorlar şiirlerinize(!). Genç şairin ise bu konudaki perendeleri, saltoları benim diyen sporcuları cebinden çıkarır. Edebiyatın Nuri Alço’ları şiirli kitap hediye ediyor ilaçlı gazoz yerine. Kimisi de devlet kapısında proje desteği için pusuya yatmış durumda. Çapını aşmayan şiirlerle Gülüt Şiir yazan şairler ve kendini en tepeye -bu yüzeysellikte, bir yükseklik var ise eğer- konumlandıran şair gençler var bir de. Kimse rahatsız değil bu al gülüm ver gülümden. Körler ve sağırlar birbirini ağırlar, mevcut şiir ortamımız için söylenebilecek en güzel sözdür sanırım.
(…) Ne oldu da dut yemiş bülbüle döndü bu genç şairler? Melih Cevdet Anday’ın “Yetenek onay beklemez. Ozanların yaşı birdir.” dediğini duymadılar mı? Turgut Uyar’ın “Efendimiz, acemiliktir.” dediğini… Rimbaud’nun, Georges Izambart’a yazdığı mektupta: “Kendini keman olarak duyumsayan oduna ne yazık!” dediğini.
Emrah Yolcu
“Şiirsel Travesti”, Tun Fanzin, Ocak-Şubat 2015, Sayı: 1, s.4
“Ustamız Oruç Aruoba…”
Fotoğraf: Zafer Yalçınpınar, 8 Mayıs 2011
Bilen, bilir: EVV3L ve taifesinin en önemli araştırma gayretleri Oruç Aruoba‘nın çeşitli metinlerine ve çevirilerine yöneliktir. Yıllardır, ustamız Oruç Aruoba’nın çeşitli degilerde (70’li yılların sonundan başlayarak) yayımlanan incelemelerini, felsefi metinlerini, çevirilerini araştırıyor, buluyor ve “Oruç Aruoba” ilgileri kapsamında takipçilerimizle paylaşıyoruz. Ancak, geçenlerde farkına vardık ki EVV3L kapsamında yer alan bu özel gayretlerimizin bir yedeği ya da derli toplu bir bütünsel erişimi yoktu. Bu nedenle ustamız Oruç Aruoba’nın metin ve çevirilerine ilişkin bütünsel bir bileşkeyi EVV3L’in ISSUU alanına taşımaya karar verdik. Bununla birlikte, ISSUU’yu benimsemeyen EVV3L okurları için de elimizde bulunan metinlerin PDF biçemlerini https://bit.ly/orucaruoba adresine yükledik. (37 mb.)
Kısacası, Oruç Aruoba’nın hakiki dostlarına, kalb ve vicdan yolunda hakikati arayanlara, EVV3L’in sıkı takipçilerine iyi okumalar dileriz.
Sahicilikle
Z. Yalçınpınar
ISSUU’da Oruç Aruoba Metinleri ve Çevirileri:
Bkz: https://issuu.com/adabeyi/stacks/f2f581b69b384146b884bd16bacba1db
Nietzsche: Şair-Filozof (Oruç Aruoba, 1978)
https://issuu.com/adabeyi/docs/sairfilozofNietzsche: Temel Görüşü, Temel Kavramları (Oruç Aruoba, 1978)
https://issuu.com/adabeyi/docs/nietzschetemelkavramlarYerli-Yersiz Felsefe (Oruç Aruoba, 1980)
https://issuu.com/adabeyi/docs/yerliyersizfelsefeDemokrasinin Özü: Özgürlük ve Özyönetim (Oruç Aruoba, 1981)
https://issuu.com/adabeyi/docs/ozyonetimÜniversite’nin Ölümü (Oruç Aruoba, 1981)
https://issuu.com/adabeyi/docs/universiteninolumuEn Hakiki Mürşit (Oruç Aruoba, 1981)
https://issuu.com/adabeyi/docs/enhakikimursitÖzerklik Üzerine… (Oruç Aruoba, 1981)
https://issuu.com/adabeyi/docs/ozerklikuzerineSöylemin Berisi (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/soyleminberisiİktidar ve Bilgi-M. Foucault Çevirisi (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/iktidarvebilgiİşi Halley’e Bırakmayalım (Zeynep Aruoba, Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/halleyebirakmayalimHermann Hesse–INCIPIT VITA NOVA Çevirisi (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/incipitvitanovaFranz Kafka Öyküleri Çevirileri (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/kafkaoykuleriErnst Bloch: Varolan Yokülke (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/varolanyokulkeErnst Bloch Çevirileri (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/blochcevirileriNeler Varmış O “Siyah Çanta”da Meğer… (Oruç Aruoba, 1983)
https://issuu.com/adabeyi/docs/siyahcantaSöylem Söylemi (Oruç Aruoba, 1983)
https://issuu.com/adabeyi/docs/soylemsoylemiKIERKEGAARD’ın İbrahim Öyküsü (Oruç Aruoba, 1984)
https://issuu.com/adabeyi/docs/ibrahimoykusuM. Rilke’nin Sancaktar’ı Üzerine… (Oruç Aruoba, 1984)
https://issuu.com/adabeyi/docs/sancaktaruzerineİnsanın Kavram Bağlamları (Oruç Aruoba, 1985)
https://issuu.com/adabeyi/docs/insaninkavrambaglamlariDil Oyunları ve Felsefe Üzerine-L. Wittgenstein Çevirisi (Oruç Aruoba, 1985)
https://issuu.com/adabeyi/docs/diloyunlariTanrı’nın Sevgilisi Kim? (Oruç Aruoba, 1986)
https://issuu.com/adabeyi/docs/tanrininsevgilisikimWittgenstein, Dil ve Godard-Robert Maclean Çevirisi (Oruç Aruoba, 1986)
https://issuu.com/adabeyi/docs/dilvegodardBeyaz Kentte (Oruç Aruoba, 1986)
https://issuu.com/adabeyi/docs/beyazkentteNiye Gitsin ki Felsefe Sinemaya (Oruç Aruoba, 1987)
https://issuu.com/adabeyi/docs/felsefesinemaÜst Üste Çadırlar (Oruç Aruoba, 1990)
https://issuu.com/adabeyi/docs/ustustecadirlarCelal Bey’in Albatros’u Uçup Gitti (Oruç Aruoba, 1990)
https://issuu.com/adabeyi/docs/celalbeyalbatrosDört Açık Kıyı Düşü (Oruç Aruoba, 1991)
https://issuu.com/adabeyi/docs/dortacikkiyidusuGöz ve Söz, Tanzaku’lar (Oruç Aruoba, 2003)
https://issuu.com/adabeyi/docs/gozvesozgaSte (S Gazetesi) Yazıları’ndan… (Oruç Aruoba, 2008)
https://issuu.com/adabeyi/docs/gasteyazilari2008Üniformalılık (Oruç Aruoba, 2008)
https://issuu.com/adabeyi/docs/uniformalilikAçık Mektup (Oruç Aruoba, 2014)
https://issuu.com/adabeyi/docs/rtemektup
Nâzım Hikmet’in doğumunun 113. yıldönümü vesilesiyle Aslı Uluşahin tarafından hazırlanan “Bilmediğimiz Nâzım Hikmet” başlıklı yazı dizisinin tam metnine https://asliulusahin.blogspot.com.tr/2015/01/113.html adresinden erişebilirsiniz.
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Nâzım Hikmet” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/tas-ucak adresinden ulaşabilirsiniz.
Tez savrul dostum, kümelen
Şafağı erit, günü tazele
Yorgun kapısına dikil akşamın
Hesap sor alnındaki birikmiş terle
(…)
Ey güne tanık olan arkadaşım benim
Sözlüğünü yeniden kur, kalemini yont
Gün belki senin, biz seniniz
Yakınız/hem uzağız anladık ölçerek
Varacağız yanına dünün hesabını biçerek
A. Rıza Ertan
“Adanmış Olan”, Yansıma Dergisi, Sayı: 24, Aralık 1973
by KLARK
Bkz: https://instagram.com/enklarkkent/
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Bedri Rahmi Eyüboğlu” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi adresinden ulaşabilirsiniz.
Burada, yel ölünce
sözcükler dökülür.
Ve değirmen konuşmaz olur.
Ve ağaçlar konuşmaz olur.
Ve atlar konuşmaz olur.
Ve kuzular konuşmaz olur.
Susar ırmak.
Susar gökyüzü.
Susar kuş.
Ve susar yeşil papağan.
Ve yukarlarda, susar güneş.
Susar ardıç kuşu.
Susar timsah.
Susar iguana.
Ve susar yılan.
Ve aşağılarda, susar gölge.
Susar bütün bataklık.
Susar tüm vâdi.Ve susar hatta güvercin
hiçbir zaman susmayan.
Ve insan, hep sessiz,
korkar, koyulur konuşmaya.
Rafael Alberti
Çev: Okay Gönensin, “Yansıma” Dergisi, Sayı: 24, Aralık 1973
Mimarlar Odası Trakya Temsilciliği’nden
Bir Nâzım Hikmet Kitabı: “Hayal Ediyorum”Nâzım Hikmet’in Türkçede ilk kez yayımlanan bir yazısının bulunduğu kitapçık, şairin doğum gününde özel bir baskıyla yayınlandı.
“Kitapta, 1960 yılında Arhitektura SSSR (SSCB Mimarlığı) dergisinde yayımlanan Nâzım Hikmet’in mimarlığa dair görüş ve umutlarını içeren, Mustafa Yılmaz’ın Rusça’dan çevirisiyle “Hayal Ediyorum” başlıklı Türkçe’de ilk kez yayınlanacak bir yazısının yanı sıra eserlerindeki mimarlığa dair bazı alıntılara da yer veriliyor.
Y.Mimar M. Melih Güneş’in hazırladığı ve “Mimar Sinan’ın Yerinde Olmak” başlıklı bir yazısıyla sunduğu kitapta Türkçesi hâlâ yayımlanmamış “Prag Saat Kulesi” adlı oyunundan bir replik de Nâzım Hikmet’in Türkçesi’yle ilk kez yayımlandı. Sınırlı sayıda basılan ve satışı yapılmayacak kitabın tüm nüshaları elle mühürlenip numaralandırıldı.”
Ayrıca, 2013’te bulup yayımlamışız: https://evvel.org/
nazim-hikmet-ve-mimar-sinan
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Nâzım Hikmet” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/tas-ucak adresinden ulaşabilirsiniz.
“YAŞADIM” DİYEBİLMEN İÇİN
NÂZIM HİKMET 113 YAŞINDA !
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm NÂZIM HİKMET ilgilerine https://evvel.org/ilgi/tas-ucak adresinden ulaşabilirsiniz.
ŞİİRLER:
Dayanıksız (Dünya)
https://bit.ly/dayaniksizKonuş/ân Kimse
https://zaferyalcinpinar.com/s110.htmlAnlam/az
https://zaferyalcinpinar.com/s109.htmlHeybeli’de Kış Mevsimi
https://zaferyalcinpinar.com/s108.html
KİTAPLAR:
ÇALMAYAN, Eylül 2014
İNCELEMELER:
Oktay Rifat’ın Önemi
https://zaferyalcinpinar.com/i30.htmlEce Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri
ya da Tetiklenmemiş Başlangıçlar
https://zaferyalcinpinar.com/i31.htmlYeni Sinsiyet’in Haksızlık Yordamı
https://bit.ly/haksizlik
SÖYLEŞİLER:
“Sait Faik Araştırma Atölyesi ve Bilişsel Haritalama Üzerine…” (Ö. Duygu Durgun) https://evvel.org/soylesi-sait-faik-arastirma-atolyesi-ve-bilissel-haritalama-uzerine-o-duygu-durgun
“Eren İnan Canpolat ile “özgür bakış açısı” üzerine…” https://evvel.org/soylesi-kendi-yayinlari-ile-ozgur-bakis-acisi-uzerine-eren-inan-canpolat
“H. Can Yücel ile adalar kültürü üzerine…” https://evvel.org/soylesi-adada-yasamak-denizi-yasamaktir-huseyin-can-yucel
BULUNTULAR: https://evvel.org/category/buluntu-efemeralar
SAİT FAİK ARAŞTIRMA ATÖLYESİ ve BİLİŞSEL HARİTALAMA:
Türkiye’de, edebiyat alanına yansıyarak Sait Faik odağında gerçekleştirilen ilk “Bilişsel Haritalama” çalışmalarına ilişkin ayrıntılı bilgilere https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-odakli-bilissel-haritalama/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Sait Faik Araştırma Atölyesi’ne ilişkin ayrıntılı bilgiler ile atölyenin diğer faaliyetleri için https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-arastirma-atolyesi/ adresini ziyaret edebilirsiniz.
Meşhur Manyaklık!
Zafer Yalçınpınar Oto-Almanağı (2006-2014)
bkz: https://bit.ly/zypalmanak
Hamiş:
Zafer Yalçınpınar’ın kişisel web sitesine https://zaferyalcinpinar.com adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Yalçınpınar’ın tüm kitapları ise şu adreste yer alıyor: https://zaferyalcinpinar.blogspot.com
evde yıkım besliyorum, harfler öğretiyorum ona
adınla başlayan cümleler kuruyoruz, yerle bir oluyorum
benimle balkondan atlar mısın?
söz, düşmeyiz.
dünya bir değişiyor, bir ketum.
dünya altını pisliyor, rejim çöktü
ben seni sevmeye yetkili kişiyim.
(…)
bazenhiç düşünemiyorum seni düşünmekten
bazenhiçbir şey ve sadece seni seviyorum falan
(…)
çayını tazeledim uzat dudaklarını
içinde şarapla yürüyen aşıklar var
sanırım dolunay yine iyi geçmiyor
üstelik seni seviyorum falan
yeni bir karanlık gözlerini sakla,
Müslüm Çizmeci
“Sana Sevmek Falan”
At Kafası, Sayı:5, Aralık-Ocak 2014/2015, s.30
11 Ocak 1995′te kaybettiğimiz Onat Kutlar’ı saygıyla anıyoruz…
(…)
Islanınca esmer defterleri yüzümüzün
bu çamurla kanla alınteriyle gizli bir yazgı
çakıyor bir an. Karanlık feneri ülkemizin.
Nasıl bir yalnızlık, unutulmuş bir ışık diliyle
çırpınırken biz üstümüze geliyor büyük gemisi geleceğin
Bir tenis topu, koşan bir çocuk, bir gözyaşı bile değiliz.
Yalnızca bir ağaç ailesi ve bir köşede
yıllardır bizi gözleyen hep aynı balta: Dalgınlık.
Düşünüyorum nasıl budandık bahara ulaşmak için.
Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin
unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz
ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından
ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım
durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.Onat Kutlar
“Unutulmuş Kent”ten…Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Onat Kular ilgilerinin tümüne https://evvel.org/?s=onat+kutlar adresinden ulaşabilirsiniz.
*
Bir Şiirin Gelişi
İlmekler atar
günlerin yatay rüzgârlarına
bir yağmur başlangıcı gibi belirsiz.
Uzakta boşanan bir yayın, açık havada
çınlayan çekiç seslerinin ve bir omuza
yaslanmış ağlayan güzel bir yüzün
parmak uçlarıyla gelir, yaklaşır.
Nedensiz bir kıra çıkma isteği
ya da çok eski bir kitabı yeniden okumak.
(…)
Onat Kutlar
Bugünlerde, hem sağda, hem de sol tarafta, kanonik bir şekilde sızlanan, mevcut edebiyat aurasından şikâyet etmeye çalışan bir “büyük başlar takımı” fark ediliyor. 10-15 yıl boyunca Yeni Kapitalizm’in numaralarıyla palazlanan bu bezirgânlar çetesi, popüler kültürden yakınmaya, gençleri suçlamaya, yeşeren yeni yaprakları, uzayan ve güçlenen özgür dalları, damarları reddetmeye, özgür kalemlerin, sıkı şiirlerin önünü kesmeye yönelik bir “yadsımacılık” içerisinde debelenmeye başladılar.
Geyik adamlara “hakikatle” sesleniyorum: Edebiyat aurasındaki tüm kötülüklerin ve vasatlıkların kaynağı sizin “yeni sinsiyet” dolu mevcudiyetiniz. Edebiyatın özündeki iyilikte, kalb ve vicdan yolunda, yaşamsal, dilsel ve felsefi beceride zerre kadar emeğiniz, çalışmanız olmamıştır, yok! O uzun ellerinizden, kötücül sekretaryanızdan sinsiyet ve mezalim aktı, akıyor. Edebiyata melanet bulaştırdınız. Şimdi de oturmuş, mezalim alanına çevirdiğiniz “edebiyat ortalığı” hakkında sızlanıyorsunuz.
Bitik adamlara “hakikatle” sesleniyorum: Edebiyat aurasındaki tüm kötülükleri siz yarattınız ve beslediniz. Bu topraklardaki medeniyetin, tarihin, şiirin, hakkaniyetin ve ahlâkın gücüne yaslanacağınıza “piyasa ve iktidar” oyunlarına yaslandınız, insanları yemlemeye çalıştınız. İktidarla birlikte hırslandınız, horozlar gibi kabardınız. Piyasaya ve iktidara önce yandaş, sonra da paydaş oldunuz. İktidarla ve kötülükle salon dansları icra ettiniz. Her türlü iktidarı ve garazı kendinize “eş” seçtiniz. Şimdilerde piyasanız ve kafanız “bozuk” diye sahici insanları (insan olarak kalanları) suçlamaya çalışıyorsunuz. Şiiri ve edebiyatı bir “bezirgân oyuncağı”na çevirdiniz. Haksızlık yordamını, her türlü kötülük enstrümanını devreye soktunuz. “Yeni Sinsiyet Tipolojisi” olarak tanımladığımız bir haysiyetsizliği “İşte bu iyi edebiyatçıdır!” diye yutturmaya, tutundurmaya ve piyasalandırmaya çalıştınız. Tutmadı, tutmayacak.
Şunu kafanıza mıhlayın: “Siz insan değilsiniz, eşyasınız.” Eşya eskimeye mahkûm ve mecburdur. Çöplüğe gitmek yerine, sahibiniz tarafından bir antikacıya ya da bir müzeye satılmak istiyorsunuz. Tüm debelenmeniz, tüm derdiniz bundan, görüyoruz.
Gidin köşenizde oturun. İmgelemin özgürleşmesine vesile olan “sıkı şiir”i ve şairleri suçlamayın. Sahici insanlığa ve sıkı şiire karşı içinizde yarattığınız garazlar, içinizi kemirmeye devam edecek.
Sahicilikle
—
Edebiyat alanına ürün sunan özgür yayıncılık platformları düşünüldüğünde, editoryal başarı kapsamında en güçlü ve kaliteli örneklerden biri olan Kendi Yayınları‘nın editörü Sn. Eren İnan Canpolat ile önemli bir “söyleşi-yazışı” gerçekleştirdik…
– –
Zafer Yalçınpınar: Kendi Yayınları’yla tanışıklığımın mihenk noktasında iki şey var. İlki, Daniil Kharms’ın “Olan Biten” adlı öyküleri… Bu öykülerdeki imkânsız dil ile öykülerin karakterlerindeki heykelsi donukluğun tuhaf ve yoğun enerjisini fark edince, yahu, dedim kendime, nasıl olur da bu yazarı bilemem? İkinci nokta ise, dijital yayıncılık tercihi açısından Kendi Yayınları‘nın duruşundaki pürüzsüzlük ve dolaysızlıktı… Kendi Yayınları, eğer kişileşseydi, Daniil Kharms’ın bir karakteri olabilirdi sanki. Kendi Yayınları’nın kurulmasında Daniil Kharms’ın “Olan Biten” çevirisinin tetikleyici bir önemi var, öyle seziyorum. Nerelerde yanılıyorum?
Eren İnan Canpolat: Kendi Yayınları’nın kuruluşuyla Kharms çevirileri arasında bir bağ olduğu doğru, ne var ki bunun, birinin diğerini tetiklediği kaçınılmaz bir bağ olduğu söylenemez. Kharms’ın öykülerini, esas olarak, uzunhikaye.org‘da tartışılmak üzere çevirmiştim. O çalışma bitti, ama öyküler aklımdan çıkmadı. Düşük tempoda düzeltmeler yapmaya devam ettim. Çevirileri İngilizceden yaptığım için içim bir türlü rahat etmiyordu. Zaman buldukça, deyim yerindeyse, didikliyordum. Jankelevich’in çevirisindeki –“Today I Wrote Nothing: The Selected Writing of Daniil Kharms, 2007”- açıklayıcı notlar çevirileri geliştirmemde oldukça yardımcı oldu. Böyle böyle Kharms çevirileri sona yaklaşıyordu… Özgür yazılım üzerine yoğun biçimde düşünmeye başlamam da bu döneme rastlar. Özgür yazılım yabancısı olduğum bir şey değildi. Ama toplumsal etkisinin sandığımdan daha derin olduğunu görüp şaşırdım. Hem merkezindeki özgürlük düşüncesi hem de o düşünce etrafında bir araya gelen toplulukların işleyiş biçimi etkileyiciydi. Böylece iki şey bir araya geldi: Elimde yayımlanmaya hazır bir kitapçık vardı ve özgür yayıncılığın geliştirilmesi gerektiğini düşünüyordum. Bu düşüncelerle kitabı önce Kharms’la ilgileneceğini düşündüğüm, daha önce dijital kitap yayımlamamış bir yayınevine önerdim (ücretsiz dijital kitap olarak yayımlanmak üzere). Onlardan olumlu cevap alamayınca iş başa düştü. Bir lisans seçip kitabı dolaşıma soktum. Fakat, dikkatli gözlerin fark edeceği gibi, seçtiğim lisans -kitabın ücretsiz okunup dağıtılmasına izin veriyorsa da- özgür bir lisans değil. Bu, üzerine düşündüğüm fakat henüz bir sonuca varamadığım bir konu. Böyle bakınca Kendi Yayınları’nın özgürleşmeye çalışan bir yayınevi olduğu söylenebilir sanırım. Bu işe Kharms’la başlaması da hoş bir tesadüf oldu, diye düşünüyorum. Kharms yazdıklarının yayımlanması konusunda pek umutlu değildi. Söz gelimi, Olan Biten’deki öyküler belirli bir bütünlük içinde olsalar da, aslında Kharms’ın bunları yayımlamayı hiç düşünmediğini varsaymak için çok nedenimiz var. Şiirde de benzer bir durumdan söz edilebilir mi? “Kitap projesi” denen şey şiire pek uygun değilmiş gibi geliyor bana. Şiir kitabını sonradan şekil alan bir şey olarak anlıyorum. Ama hep böyle midir?
Z.Y.: Çok doğru ifade ettin aslında; şiirin projelendirilecek “pro-eject” türden ‘endüstriyel’ bir varoluşu yok. Bir ideolojiyi, büyük bir mücadeleyi çevreleyen şairler, şiirler için hiçbir zaman olmamış zaten… Bu şairlerde -kendileri farkında olmasalar da, ve bu ifadeyi ben pek sevmesem de- iktidar ve gaddarlık karşıtlığı ekseninde tarihsel bir ‘konsept’ oluşuyor. Örneğin, Nâzım Hikmet’in “Kurtuluş Savaşı Destanı” veya “Memleketimden İnsan Manzaraları” bir kitap bütünlüğü olmaksızın yayımlansalardı, okuyucu ve kuşaklar üzerinde böylesi süreğen bir etki bırakamazlardı. İşin kökünde dilsel ve çok önemli bir faktör daha var: Şiir, bir üst-dil -aşkın dil- türüdür. Bunun nedeni de düzyazı gibi bütünüyle “t” ânında ‘semantik’ bir duruşu olmamasıdır. İmge yoğunluğu ya da imgesel alan derinliği düzyazıdan fazladır şiirin… Yani sadece “t” ânındaki “t anlamları”na yaslanmaz. Gerçekte, ‘geleceğin dili’ olarak kendini ve yaşamı yeniler. Ya da şöyle diyelim; “t” ânında “t’nin artı eksi x anlamlarının tümüne” yaslanır. Bu nedenle, bugünden o dilin kimyasını, bir şiir kitabının kimyasını okuyucunun ‘konsept’ olarak kafasında oluşturması “t” anında, eşanlı olarak, pek mümkün değil. Bu söylediğim açının da en güzel örneği Ece Ayhan ve kitaplarıdır: “Kınar Hanım’ın Denizleri” ve “Bakışsız Bir Kedi Kara”. Bir 30 sene kadar Ece Ayhan’ın iktidar ve gaddarlık karşıtlığı üzerine kurduğu imgesel alan derinliklerini okuyucu da eleştirmen de editör de anlamamış. Ece Ayhan poetikası “t+30” anında kendini göstermiş. Şimdilerde Ece’nin ‘konsept’i anlaşıldı ve konuşma dilinde -hatta siyasette bile- yerini aldı. Aslında tüm İkinci Yeni şiirinde bu üssel başarı vardır. Bununla birlikte, söylediklerimi hem doğrulayan hem de geçersiz kılan bir İkinci Yeni şairi var: İlhan Berk. Bazı kitapları gerçekten de “kitap projesi” bütünlüğü taşımıyor. Yani aslında bir kitap projeksiyonu yok o bazı şiirlerin… Ama bazı kitaplarında da tam tersidir: “Mısırkalyoniğne”, “Pera”, “Galata”, “Kül”, “İstanbul”… Bir de sanırım, insanlık üzerinde müthiş bir endüstriyel etki, pragmatik baskı var. Yani biliyorsun, bir tür mühendislik ve matematik baskısı. Bu baskıyla ve strateji hastalığıyla insanlar konuları, olayları, tarihi, diğer insanları, kısacası her şeyi unsurlarına ayırmaya ya da birleştirip ele almaya çalışıyorlar. Bir lego oyuncağı gibi, sök tak, uydu uymadı, oldu olmadı vs… Şiir böyle bir şey değil, olmamalı. Buradaki fabrikasyon tehlike görülmeli. Belki de Kharms bunu görmüştür… Gördü mü gerçekten sence? Ayrıca, cevabının içerisinde “özgür yayıncılık” konusuna ilişkin bir tereddütü dile getirmişsin. Bu tereddütü biraz açar mısın? Nedir o lisansın özellikleri? Sonuçta, bir yazının ya da kitabın kapitalizmin vahşeti içerisinde bir ‘anamal veya meta’ olarak dolaşmaması yeterince büyük, özgür bir adım değil midir?
E.İ.C.: Edebiyatta fabrikasyondan söz edilince benim aklıma ilk olarak “yaratıcı yazarlık” geliyor. Onun yaygınlaşması da esas olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrasına rastlıyor sanırım. Dolayısıyla, Kharms’ın bu tehlikeyi görmüş olduğunu iddia etmek kolay değil. Yine de, her avant-garde yazar gibi Kharms’ın da anaakım sanatın değerlerine ve “tüketim”ine mesafeli durduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Özgür yayıncılık meselesine gelince… Creative Commons’ın özgür kültürel eser tanımı dört temel özgürlükten oluşur. Bunları kısaca açıklamaya çalışayım: 1. Eseri dilediğiniz gibi kullanma özgürlüğü: Özgür bir kültürel eseri istediğiniz amaca uygun olarak -ister kişisel ister ticari olsun- kullanabilirsiniz. Lisans, eserin ticari kullanımını kısıtlamamalıdır. 2. Eserin içerdiği bilgiyi dilediğiniz gibi kullanma özgürlüğü: Özellikle teknik eserlerin -araştırma, teknik dokümantasyon- içeriğini kullanarak yeni araştırmalar yapabilme, teknik bilgileri kullanarak yeni sistemler geliştirebilme özgürlüğü. 3. Eseri dilediğiniz gibi dağıtabilme özgürlüğü: Eseri internette paylaşabilir, yeniden yayımlayabilir, basıp satabilirsiniz. 4. Eserin türevlerini üretme özgürlüğü: Eseri editoryal olarak düzenleyebilir, üzerinde değişiklik yapabilir, ya da eserden hareketle yeni eserler -roman serisinin ardılları gibi- üretebilirsiniz. Kendi Yayınları’nın kullandığı lisans iki yerde bu tanımla çelişiyor. Birincisi ticari kullanıma izin vermemesi, ikincisiyse editoryal düzenlemeyi kısıtlaması. Kişisel olarak ticari kullanımla ilgili bir sorunum yok. Gerçek anlamda özgür bir lisansın metalaşmayı da engelleyeceği düşüncesindeyim. Bu nedenle, yakın gelecekte ticari kullanıma izin veren bir lisans kullanmayı planlıyorum. Öte yandan editoryal düzenlemeye izin verme henüz ikna olabildiğim bir özgürlük değil. Teknik eserler için anlaşılır geliyor, fakat edebiyat alanında uygulamasının nasıl olacağını kestiremiyorum. Üstelik yazılı eserlerin kullanımıyla ilgili oturmuş bir sistem var; alıntı yapma, kaynak gösterme vb. kurallar çoğu zaman eserlerin bilgi birikimine katkıda bulunmaları için yeterli oluyor. -Akademik dergilerin ve yayın dizinlerinin kurduğu tekelin ayrı bir tartışma konusu olduğunu düşünüyorum.- O nedenle, bu özgürlük üzerine düşünmeye devam ediyorum. Kendi Yayınları’nın özgürleşmeye çalıştığını söylerken kastettiğim de buydu. Bu dört temel özgürlük bir ölçüde, hikâyelerin dilden dile değişerek yayıldığı sözlü kültürü anımsatıyor. Yazılı kültür hayatımıza egemen olana dek kültürel birikimimizin oluşabilmesini büyük ölçüde hikâye anlatıcılarının bu özgürlüklerin hepsine sahip olmasına borçlu değil miyiz? Buradan hareketle şunu merak ediyorum: Yazarların, şairlerin sözlü kültürün özgürlüklerini yeniden benimsemeleri mümkün olabilir mi? Bunun önündeki engeller neler olabilir?
Z.Y.: En başta günümüz “piyasa” şairlerinin, yazarlarının yani daha doğrusu etrafta “Ben şairim-yazarım-ünlüyüm!” diye bağıranların, gezinenlerin takındığı tuhaf tavırlar ya da bu zevatların ontolojik-tarihsel çelişkileri, söz ettiğin özgürlüğün önünde çok büyük bir engel… Şiirin ve şairin varoluş ya da yok oluş tanımları -veya tüm bu meselelerin tanımlanamazlığı, tanım tutmayışı- en az iki bin yıldır süren ve felsefi boyutta tartışılan ontolojik bir konu… Dilsel, tarihsel, toplumsal olarak çok büyük, çok önemli bir kapsamı, etkisi var. Ama bugünün, yakın tarihimizin şairleri -ideolojik mücadele verenlerden bazılarını özellikle sözlerimin dışında tutarak ifade ederim ki- konuyu iktisadi bir varoluş biçimi haline getirdiler. Yani, kitapları çok okununca, çok satınca, tanıtım dergilerinde, televizyon programlarında, köşe yazarlarının ağzında çeşitli atıflarla boy gösterince şairliklerinin, şiirlerinin hem toplumsal hem de edebi olarak “tescillendiğini” sanıyorlar. Yani bu zevatlar, betiklerine bir iktisadi tanınırlık yüklediklerinde, edebi anlamda bir tescile, başarıya kavuştuklarını düşünüyorlar. Aynı pragmatik iktisadi tavrı, yazar örgütleri ve yayıncı birlikleri de yükleniyor. Yazar örgütü, kendisine üye olan yazar sayısını arttırdıkça varoluşunu anlamlandırdığını, üye yazarlarını ve şairlerini de edebi olarak tescillediğini sanıyor. Yayıncı birlikleri de -üyelik anlamında- yayın sayısını, yayınevi sayısını ve yayınevlerinin kârlarını arttırdıkça, edebiyatın gelişiminde aynı oranda bir katkı oluşacağını düşünüyorlar filan… 19. yüzyıldan beri bir “iktisadi çerçeve” oluşturmaya çalışıyorlar edebiyat ve şiir için… Bu çerçeveyi, aslında, devlet düzeneği de istiyor: Modellenebilir, kontrol edilebilir, denetlenebilir, ödüllendirilebilir ve tabiî ki cezalandırılabilir bir “edebiyat çerçevesi” istiyorlar… Dilin, kültürün, edebiyatın ve tahayyül gücünün sınırlarını belirlemek istiyorlar. Tüm bu melanet fotoğrafına karşı yeni nesil dijital platformların özgürlük adına kullanılması ve Creative Commons lisansı, senin de bahsettiğin mevcut kısıtlarına rağmen çok önemli bir yolculuk… Kurtuluş patikasına “büyük bir adım” olarak görüyorum bunu ben… Ece Ayhan’ın hayatından biliyorum, sıkı şiirin ve sahici edebiyatın bu topraklarda, bir iktisadı ya da maliyesi yoktur. Mülkiyesi de yoktur! İktisadi kapsamda çok açık söylüyorum ki devletle bir işi de yoktur, olamaz da. Çünkü -dilbilimsel açıdan bakıldığında- yazılı kültürün okuyucusu veya sözlü kültürün dinleyicisi, bir meta tüketicisi türü değildir. Yaşamın tözünü kavramaya ve bu tözün gelecek salınımlarını tahayyül etmeye çalışan insanlardır sadece… Sahici insanlık diyelim buna: İktidarı ve gaddarlığı yok eden bir dilin nasıl örüldüğünü anlamaya, görmeye, zihninde resimlemeye, imlemeye çalışan sahici bir insanlık… Geleceğin dilini, yaşamın tözünü ve hakikati zihninde yerlemlemeye çalışan bir insanlıktır bu… Ben bu noktada hem içerik, hem birliktelik hem de dağıtım anlamında Kendi Yayınları’nı ve katılımcı derlemelerini de çok önemsiyorum. J. D. Salinger’ın öyküleri, Hüseyin Cöntürk’ün mektupları, “Ahiku Dünya” ve “Kızlı-Erkekli” bütünsel açıdan önemli çatkılar… Çok önemli bir şeyi ve alt-kırılımlarını öğrenmek istiyorum: Kendi Yayınları’nın vizyonu, uzgörüsü nedir? Benimsediği, savunduğu ve taşıyacağı temel değerler nelerdir? Hem içerik hem de teknik açıdan soruyorum bu soruyu…
E.İ.C.: Şu ifade Kendi Yayınları’nın mevcut durumunu doğru biçimde açıklıyor: “Kendi Yayınları telif sahiplerinin kendi eserlerini yayımlayabilmesi için oluşturulmuş ne idüğü belirsiz bir platformdur.” Bu bir tembelliğin de ifadesi aslında: Yayınevini kurmadan önce vizyon ve değerler üzerinde çalışıp bunları en baştan ilân etmektense, işleri zamana bırakıp bu sorunlarla yeri gelince, gelirse eğer, ilgilenmek gibi pratik bir düşünce yatıyor gerisinde. Değerlerin ilân edilmemiş olmasıyla var olmaması aynı şey değil elbette; Kendi Yayınları her kitabın sorgusuz yayımlanacağı bir yer değil. Ama yayınevinin kimliğinin oluşturulması konusunda kendini belli eden acil bir ihtiyacın varlığından söz etmek de zor. Dolayısıyla, şu aşamada, yayınevinin etkinliği daha çok kişisel yatkınlıklar tarafından belirleniyor (söz gelimi, şiir konusunda girişken olmamasının nedenlerinden biri bu). Bunun değişmesi, Kendi Yayınları’nın yayın kuruluyla, editör kadrosuyla dört başı mamur bir yayıncı olması istenmeyecek şey değil, ama bunun için ortada bir ihtiyaç olduğundan pek emin değilim henüz.
Z.Y.: Ben öyle düşünmüyorum. En basitinden, bendeniz Zafer Yalçınpınar özel bir ihtiyaçla Kendi Yayınları’nın kapısını tıklattı: Basılı, kâğıttan yayıncılık ortamının ihtiva ettiği editöryal kırıtışların, yalancılığın, ticarileşmenin, ödüllendirme düzeneklerinin, eskimiş ve yanlış tanımlanmış süreçlerin ve en hafif deyimiyle “çeteleşmiş” oligarşik mevcudiyetin kötücül statükosunda yer almak istemiyordum ve Çalmayan Şiir‘le birlikte Kendi Yayınları’na geldim. Bugün düğmeye bassak, demin saydığım nedenlerle Kendi Yayınları’na gelecek hatırı sayılır yazar ve şairler olduğunu biliyorum. Son olarak, Ulus Baker’in önemli bir metnini yayımladı Kendi Yayınları… Söyleşimizi, Ulus Baker’in bu metninin yayım süreciyle ilgili sizden bilgi alarak noktalamak istiyorum.
E.İ.C.: Kendi Yayınları’nın dijital yayıncılık içinde özgür bir adacık oluşturması, tartışan, eleştiren, üreten bir kolektife dönüşmesi benim hayal etmeye bile çekindiğim bir şey. Ama ‘Çalmayan Şiir’i yayımlama deneyimi bu konuda umutlu olmak gerektiğini düşündürüyor. Yürekledirici sözleriniz için teşekkürler. Ulus Baker’in kaleme aldığı Siyasal Alanın Oluşumu Üzerine Bir Deneme, bana kendini sık hatırlatan bir eser. Sanırım her şeyden çok o nedenle düzgün bir dijital kopyası olsun istedim. Basılı kopyasını isteyenler Ege Berensel’in İletişim Yayınları için derlediği “Dolaylı Eylem” kitabını edinebilirler. Bir de Ulus Baker’i anmak, onu yeniden hatırlamak için. Dahası, bu küçük kitabın, Ulus Baker’i tanımayanlar için iyi bir tanışma aracı olacağını düşünüyorum. Sosyal medyada şimdiye dek kitaba gösterilen ilgi son derece olumlu… Bitirirken, bu güzel söyleşi boyunca gösterdiğiniz sabır için teşekkür etmek istiyorum.
Z.Y.: Asıl ben teşekkür ederim. Kendi Yayınları’nın yolculuğunun sonsuz olmasını diliyorum.
13.11.2014
(…)
Aydınlığadır karanlık şeylerin özlemi, renkler
akışıyla geçmek, musikiyle son bulmak.
Buymuş serüvenlerin serüveni öyleyse:
Sonunda silinip görünmez olmak.
(…)
Eugenio Montale
“Günebakanı Getir…”, Çev: Can Alkor
“Aç Yazı” Dergisi, Sayı:1, s. 36, Norgunk Yay., Aralık 2014
(…)
Şiir olayı; şiirde olay; şiirde olaylar… Şair için olay; şair için olayın okurda olay olarak sınanması; bu olayın zorunlu kıldığı yanıt; yanıtın kendisinin olay olma olasılığı… Olay: bir “karşılaşma”da yaşamsal bir yeğinlik artışı…
Dağlarca’nın şiiri, doğum an’ında, kendini bir olay şiiri olarak, olaysal bir şiir olarak açığa vuruyor. Olay, burada çoğul bir olgu: olay çokluğu olarak olay. Dolayısıyla bir parçalanma: olay “kapsayan” şiir, parçalıklı bir şiir… Olayın, olayların bir evrenselliği yok: şair için olay, okur için olay olmayabilir; okur için olay, şair için “güçsüz” bir olay olmuş olabilir… Olay, bir tekillik türü; okurun metinle karşılaşmasında en az iki tekillik var: o an’ki şairin tekilliği, o an’ki okurun tekilliği -bağ durumunda, ki bağın kendisi de o an’lık, tekil…
(…)
Ahmet Soysal
“Dağlarca: Başlangıç Olayı”
“Aç Yazı” Dergisi, Sayı:1, Norgunk Yay., Aralık 2014
“Yazko Çeviri” dergisinin Ocak-Şubat 1982 tarihli 4. sayısında, çeviri ve söylem ilişkisini eğitsel problematik üzerinden inceleyen önemli bir yazıyla karşılaştım. H. G. Widdowson’un çalışmasının tam metnine https://issuu.com/adabeyi/docs/soyleminderinyapisi adresinden ulaşabilirsiniz.
Widdowson’un metnini Ahmet Kocaman çevirmiş…
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Dilbilim” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sessizligin-dilbilgisi adresinden ulaşabilirsiniz.
Konya Askeri Ortaokulu’nda…
Bursa Askeri Lisesi’nde…
Konya Askeri Ortaokulu’nda…
*
İşbu fotoğraflar Ağustos 1989 tarihli Argos Dergisi’nin
“Turgut Uyar Fotobiyografisi” adlı özel bölümünde yayımlanmıştır.
*
Ayrıca bkz: https://evvel.org/babam-konuskan-bir-adam-degildi
Bilindiği gibi ISSUU adlı özgür yayıncılık platformuna Türkiye’den erişim Haziran 2014 itibariyle kapanmıştı. Nihayetinde, altı ay sonrasında, ISSUU’ya erişim açılmış. EVV3L kapsamında yayımlanan özgür neşriyatların çoğuna rahatlıkla ulaşabilirsiniz. ISSUU indeksimiz şurada; https://evvel.org/issuuindeksi.pdf
İyi okumalar dileriz.
TÜMÜ: https://issuu.com/adabeyi/stacks
Bir başka açı: https://issuu.com/adabeyi/docs
Poetika Çalışmaları:
https://issuu.com/adabeyi/stacks/6cc6f435415a464d9eba0db4df99fa36İlhan Berk:
https://issuu.com/adabeyi/stacks/c2b1fa63e4c346d19ecc44b103b1efc4Ece Ayhan:
https://issuu.com/adabeyi/stacks/f9d46897391e4a149f049bb2f9bb3429Oruç Aruoba:
https://issuu.com/adabeyi/stacks/f2f581b69b384146b884bd16bacba1dbNâzım Hikmet:
https://issuu.com/adabeyi/stacks/1110a4596883472686d1d596a2fb5ed8Sait Faik:
https://issuu.com/adabeyi/stacks/39a3a8be1f204b1096c22a5aba189015Efemera:
https://issuu.com/adabeyi/stacks/cca6a7f6f35340538c1b928696e3db46Zafer Yalçınpınar:
https://issuu.com/adabeyi/stacks/2e4af15d47ca432f832b35de0ecfd80a
(…) Konya’daki askeri okul; Bursa’daki ise Askeri Memurlar Okulu, anlayacağın iki ayrı okul bunlar. Konya’dan mezun olduğunda erken emekli olabilme şansı yok, yıllarca çalışması gerekecek. Bursa Askeri Memurlar Okulu’na geçmesi lazım bunun için. Okul değiştirme de kolay iş değil tabii o yıllarda. Askeri Memurlar Okulu’na geçerse memur olacak ve erken yaşta kurumdan ayrılabilecek. İyi de nasıl geçecek? Durup dururken geçirmiyorlar. Bir yol bulmuş: Sınavda kopya çekenleri ceza olarak memurlar okuluna gönderiyorlarmış. Bir sınavda kasıtlı olarak kopya çekerken yakalatıyor kendini, hatta hocası disipline vermek istemiyor, babam rica ediyor, sonunda ceza alıyor ve memurlar okuluna geçiyor. Çok ayrıntılı olmamak üzere bunu anlatmıştı bana, dediğim gibi babam konuşkan bir adam değildi. (…) Bir gün yine edebiyat dergisinden biri, bu kez annemle röportaj yapmak için eve geliyor. Annemin o ara kitabı çıkmış olmalı, babam da evde. Röportajı salonda yapıyorlar. Bir ara annem bir vesileyle içeri giriyor, babamla ikisi kalıyorlar salonda. Biraz suskunluktan sonra röportaja gelen kişi babama “siz ne iş yapıyorsunuz?” diye soruyor. Babam da “hiç, ben öyle otururum,” diye cevap veriyor. Alçak gönüllülük yahut alaycılık değil, ne ise onu söylüyor. Tabii bunlar bazen mesafe koyma ya da kabalık, hatta kibir olarak da anlaşılabiliyordur ama maksadı kesinlikle bunlar değil. Şu kadar şiir kitabı yazdım diyecek bir insan değil.
Hayri Turgut Uyar
“Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız”, Haz: Derviş Aydın Akkoç
İletişim Yay., 2014, 1. Baskı, s. 165-166
“Yaralı Müstehziler”
by Zy, 2015
Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın “Kendini Anlatan” fotoğraflarına https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.
“21’inci Yüzyılda Kapital kitabının yazarı Fransız iktisatçı Thomas Piketty, Fransa’nın en bilindik madalyası olan Legion d’Honneur’ü (Onur Lejyonu) “Devletin görevi kimin onurlu olduğunu belirlemek değil” diyerek reddetti.”
Bkz: https://haber.sol.org.tr/dunya/thomas-piketty-legion
-dhonneuru-reddetti-104385
Bkz: https://zete.com/thomas-piketty-legion
-dhonneur-nisanini-reddetti/
Bkz: https://onedio.com/haber/fransiz-ekonomist
-piketty-legion-d-honneur-u-reddetti-429277
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com