(…) Konya’daki askeri okul; Bursa’daki ise Askeri Memurlar Okulu, anlayacağın iki ayrı okul bunlar. Konya’dan mezun olduğunda erken emekli olabilme şansı yok, yıllarca çalışması gerekecek. Bursa Askeri Memurlar Okulu’na geçmesi lazım bunun için. Okul değiştirme de kolay iş değil tabii o yıllarda. Askeri Memurlar Okulu’na geçerse memur olacak ve erken yaşta kurumdan ayrılabilecek. İyi de nasıl geçecek? Durup dururken geçirmiyorlar. Bir yol bulmuş: Sınavda kopya çekenleri ceza olarak memurlar okuluna gönderiyorlarmış. Bir sınavda kasıtlı olarak kopya çekerken yakalatıyor kendini, hatta hocası disipline vermek istemiyor, babam rica ediyor, sonunda ceza alıyor ve memurlar okuluna geçiyor. Çok ayrıntılı olmamak üzere bunu anlatmıştı bana, dediğim gibi babam konuşkan bir adam değildi. (…) Bir gün yine edebiyat dergisinden biri, bu kez annemle röportaj yapmak için eve geliyor. Annemin o ara kitabı çıkmış olmalı, babam da evde. Röportajı salonda yapıyorlar. Bir ara annem bir vesileyle içeri giriyor, babamla ikisi kalıyorlar salonda. Biraz suskunluktan sonra röportaja gelen kişi babama “siz ne iş yapıyorsunuz?” diye soruyor. Babam da “hiç, ben öyle otururum,” diye cevap veriyor. Alçak gönüllülük yahut alaycılık değil, ne ise onu söylüyor. Tabii bunlar bazen mesafe koyma ya da kabalık, hatta kibir olarak da anlaşılabiliyordur ama maksadı kesinlikle bunlar değil. Şu kadar şiir kitabı yazdım diyecek bir insan değil.
Hayri Turgut Uyar
“Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız”, Haz: Derviş Aydın Akkoç
İletişim Yay., 2014, 1. Baskı, s. 165-166