Açık Dergi, İlhan Mimaroğlu ve müziği üzerine söyleşilere devam ediyor…
Bkz: https://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=30220&cat=100
Açık Dergi, İlhan Mimaroğlu ve müziği üzerine söyleşilere devam ediyor…
Bkz: https://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=30220&cat=100
(…)
Başlangıçta bu kısıntılar, sınırlamalar ona hayli güç gelse de, nasıl becerdiyse, zamanla hepsine alıştı; yavaş yavaş her şey düzene girdi. Hatta bir gün geldi ki akşam yemeklerini bile kaldırıverdi; ileride edineceği paltonun hayaliyle aç açına yatmaya başladı.
Pek çok şeyden kısıtlama yapmıştı, buna karşılık alacağı paltonun hayali onu ruhça besliyor, yaşamını renklendiriyordu. Sanki evlenmiş; canlı bir varlıkla bir arada yaşıyormuş gibi hissediyordu kendini.
(…)
Tanrı bilir nerede, ama ta uzaklarda, belki de dünyanın öbür ucunda bir bekçi kulübesinin ışığı ölgün ölgün göz kırpıyordu. Akaki Akakiyeviç’in tüm neşesi kaçtı. Belki de başına kötü bir şey geleceğini sezerek ürpere ürpere alana girdi. Bir ara sağına soluna, sonra dönüp geriye baktı; sanki sonsuz bir okyanusun ortasındaydı. Çevresin bakmakla iyi etmediğini düşünerek gözlerini yumdu., burnunun doğrusuna bir hayli yürüdükten sonra alanın bitimine gelip gelmediğini anlamak için gözlerini açıp baktı. Fakat gözlerini açmasıyla bıyıklı iki kişinin hemen oracıkta, ta burnunun dibinde dikildiklerini görmesi bir oldu. (…) Korkudan yüreği ağzına geldi. Adamlardan biri Akaki Akakiyeviç’in yakasına yapışarak:
-A! Bu benim paltom!.. diye gürledi.
Akaki Akakiyeviç yardım çağırmak için bağırmak istediyse de ikinci adam, memur kafası büyüklüğündeki yumruğunu ağzına dayadı.
-Hele bir bağır!
Akaki Akakiyeviç sırtından paltosunun sıyrılıp alındığını, belden aşağısına zorlu bir tekme indirilerek yüzükoyun yere kapaklandığını anladı.
(…)
İşin daha da dikkate değer yanı, o günden sonra hortlak memurun bir daha ortalıkta gözükmediğiydi. Anlaşılan “önemli kişi”nin kürklü paltosu tastamam üstüne uymuş, o da geceleri başkalarının paltolarını soymaktan vazgeçmişti. Gene de kimi meraklı, heyecan düşkünü kişiler bu işin ucunu bırakmadılar, sağda solda böyle olaylarla ilgili haberleri yaymayı sürdürdüler. Hatta Kolomnalı bir mahalle bekçisi, gece bir evin arkasından hortlak çıktığını yeminle söylüyordu. Bekçi ufak tefek, sıska bir adamdı; hani rüzgâr biraz kuvvetlice esse yere devrilirdi. (…) (İşte bu bekçi, evin arkasından çıkan hortlağı yakalamaya gücü yetmeyince, onu hayli uzaktan izlemeye koyulmuş. Ancak bir ara hortlak geriye dönüp, dirilerde bile bulunmayan irilikte yumruklarını göstererek, “Hey, peşimde ne dolanıp duruyorsun?” diye bağırınca, bekçi duralamış. “ Ben mi?.. Hiç… Şuradan geçiyordum da…” diyerek kulübesine geri dönmüş.
Anlatılanlara bakılırsa, bu hortlak çam yarması gibi bir herifmiş, kocaman palabıyıkları varmış. Hortlak, bekçiyi korkutup kaçırdıktan sonra adımlarını Obuhov Köprüsü’ne doğru sıklaştırmış, sonra karanlıklar içinde gözden silinmiş.
Nikolay Gogol
“Palto” adlı öyküsünden…
Çev: Mehmet Özgül, Adam Yay., 2002
Abidin Dino’nun masal çizimlerinden…
*
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Abidin Dino” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/abidin-dino adresinden ulaşabilirsiniz.
2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.
#buluntulamayadevamediyorhala
#anlamayadevamediyorhala
#yazmayadevamediyorhala
E V V E L twitter: https://twitter.com/evvel_fanzin
*
Hink Studio taifesinden Yeşilçam Afişleri için re-design projesi… Güzel olmuşlar…
Bkz: https://whatisthehink.com/27635/599031/gallery/yelcam-poster-series-vol-1
Necati Abacı’nın İlhan Berk Deseni
Şiirden Dergi, Sayı: 11, Mayıs Haziran 2012
*
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.
(…) sevdamız / büyüyor omuzlarımızda (…)
birgün girsek biz mezara/ gözümüz kalmaz arkada
evlâdıma miras bu sevda! (…)
*
kara deryalarda bir Fenersin
senin ışığınla yürüyoruz
biz, bu karanlık yolun sonunda,
doğacak güneşi görüyoruz.
*
(…) “Denebilir ki ‘tek doğruyu bulabilirsem, tartışmayı, eleştiriyi bir kenara bırakıp, işleri daha çabuk, daha iyi görebilirim.’ Bu, temelinden çürük bir düşüncedir. Çünkü bilgi, kendisini tek doğru saymağa başladığı anda, bilgi olmaktan çıkar. Bilgi tarihi, ‘tek doğru benim’ demeğe başlamış bilgi sistemlerinin yıkıntılarıyla doludur. Kendini tek doğru saymağa başlamış bir sistem, yapabileceğinin sınırına ulaşmış, tükenmiş demektir; bu noktada da yobazlaşma başlar. Oysa bilgi tarihi, sonu olmayan bir akıştır, dur-durak tanımayan bir ilerlemedir. Bu yol üstünde varılan her nokta, daha ileriye gideceklerin yolunu açar; dayanılan her duvar, geleceğe açılacak bir kapıdır. Ancak bu yol açıcılığı başarabilen bilgi, sahici bilgidir; ancak başka bilgilere kapı olabilen bilgi, bilgi olma işlevini yerine getirebilir. Bilgi yolunun son durağı yoktur, çıkmaz sokağı yoktur. Bilgiye bir son durak bulmağa çalışan tutum ise, onu kendi çıkmaz sokağına sokar —farkında değildir ki asıl çıkmaza giren, kendisidir. Kendini tek doğru sayan bilgi, kanıya dönüşür, yobazlaşır, zorbalaşır; ama sonunda yeni bilgiye yenik düşer, yıkılır, kırılır, geride kalır. Kapı olmak istemeyen duvar, yıkılmağa mahkumdur.” (…)
Oruç Aruoba
“Özerklik Üzerine”, Arayış Dergisi, Sayı: 19, 1981
1. Hamiş: Hatırlattığı için Ali Rıza Esin’e teşekkür ederiz.
2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Oruç Aruoba ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.
(…) Niyetim, yazı yazmak bile değildi. Balığa çıkacaktım. On kuruşa kahve, yirmi kuruşluk köylü cigarası içecektim. Kaybettiğim her şeyi; insanlığı, cesareti, sıhhati, iyiliği, dostluğu, alın terini, sessizliği yeniden bulacak; belki yeniden bir adam olmasam bile bir temiz hayatın içinde hayran, meyus ve mahcup ölümü bekleyecektim. Aklıma ara sıra esen yazmak arzusunu, arzusunu değil kötü huyunu, bu tek kötü huyu muvaffakiyetler, şöhretler düşünmeden, “düşünürsem allah canımı alsın!” düşüncesiyle yeniden bulabilirsem, kalemsiz kâğıtsız dağlara fırlayacak, balığa çıkacaktım. Yazmayacaktım. Biliyordum ki, insanlar beni pek sevmeyeceklerdi. Bir adam ki onlar gibi değildir. Balığa çıkacak olsam, “Koca evi barkı var. Ne bok yemeye balığa çıkar? Deli midir nedir? Pay da almaz” diyeceklerdi. “Baba fırını has çıkaran enayi, çalışmıyor, bereket ki anası var, yoksa satar savar, sürünür” diyeceklerdi. Hiçbir zaman yeniden damla damla, dakikalari duya duya, sıkıla patlaya; rüzgârı, balığı, denizi, ağı, seve seve, ölümü beklediğimi bilemeyeceklerdi.(…)
Sait Faik, 1952
“Haritada Bir Nokta” adlı hikâyesinden…
Hamişler:
Hikâyenin tam metnine https://www.insanokur.org/?p=9592 adresinden ulaşabilirsiniz.
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.
“Bizler bir gün daha Fenerbahçeli olarak yaşamak için hayata bağlanırız ve gerekirse o bir tek gün için bütün bir ömrü gözden çıkartırız…”
Tarihi Konuşma’nın tam metnine https://www.fenerbahce.org/icerik/haber/30050/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” ilgilerinin tamamına https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.
Murat Meriç, İlhan Mimaroğlu’nu ve müziği anlatmaya devam ediyor…
Açık Radyo’da gerçekleşen söyleşilerin kayıtlarına https://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=30203&cat=100 adresinden ulaşabilirsiniz.
Mutlu DEVECİ: Edebiyatla tanışmanız nasıl ve ne zaman gerçekleşti? İlk etki kaynaklarınızdan bahseder misiniz?
Ferit EDGÜ: Sanat alanın merkezi durumunda olan bir kentte/ İstanbul’da yaşamanın verdiği kolaylıklarla çok erken yaşlarda okumaya ve yazmaya başladım. Sanat çevrelerine de böylece girmiş oldum. Örneğin, Sait Faik’i tanıdığımda lisede öğrenciydim. Attila İlhan’ı, Salah Birsel’i, hemen ardından Melih Cevdet’i daha sonraları benim ilk yazılarımı yayınlayacak olan Vedat Günyol’u, lise öğrencilik yıllarımda tanıdım. Bütün bu kişilerin arasında beni en çok etkileyen Sait Faik olmuştur. Bunu birçok kez dile getirdim. Bir daha dile getirmiş olayım: Biz 1950 kuşağının, özellikle öykücülerinin, Sait Faik’ten geldiğimize inanırım. Dostoyevski’nin o ünlü sözü: “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan geliyoruz.” Biz de kanımca, Sait Faik’den geliyoruz. Neden? Çünkü biz genç yazarlar yazmaya başlarken gereksinimini duyduğumuz yenilik tohumlarını Sait Faik’te bulduk. Neydi bu yenilik tohumları? O estetikle etiği birbirinden ayırmayan bir sanat anlayışı. Ne toplumu, toplumsalı; ne bireyi ve bireyseli göz ardı etti öykülerinde. Böylece ilk kez, toplum ve birey, düş ve gerçek, onun öykülerinde bir araya geldi. Özellikle ölümünden bir ay önce yayımlanan “Alemdağ’da Var Bir Yılan” kitabında bunun en güzel örneklerini verdi.
(…)
M.D.: Dil ile söz ayrımı için ne dersiniz? Ayrıca, günlük dil ile şiir dili arasında fark olmalı mıdır?
F.E.: Şair, kamunun sözcüklerini kullanır. Ama öylesi bir imge yaratır ki o sözcükler kamunun malı olmaktan çıkar. Hattâ anlamları da sözlükteki anlamları olmaktan çıkar. Buna şairin sözü demek kanımca doğru olur. Bu, halk ozanı olan Karacaoğlan için de geçerlidir, Melih Cevdet için de.
Sokak Türkçesi, günlük dil, herkesin konuştuğu dille biz yapıtlarımızı kuramayız görüşüne karşıdır çağdaş Türk şiir dili ve modernitesi. Kimi zaman büyük yenilikler küçük bir ayrıntıdan doğar. O güne değin insanlar, “Ah! Onu görmüştüm” der, ama bunu bir şair, bir ressam ortaya koyduktan sonra diğerleri görür. Orhan Veli ve arkadaşları bir devam olmak istemediler.
(…)
Ada Dergisi, Sayı:10, 2008
Hamiş: Söyleşinin tam metnine https://www.edebiyathaber.net/ferit-edgu-ile-sanat-edebiyat-ve-dil-uzerine-bir-soylesi/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Tüm zamanların sıkı maksatlı özgür neşriyatı exdergi,
Tamu’z sıcağında -haklı olarak- “7” dedi…
Bkz: https://exdergi.com/dergi/exdergi-7/
Mukadder Kırmızı‘nın bir deseni…
*
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.
Kanat Atkaya, 26 Temmuz 2012 tarihli köşe yazısında orta şiddetli bir tepki koymuş:
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21068993.asp?yazarid=25&hid=21070149
E V V E L, yürür…
https://evvel.org/e-v-v-e-l-dokuz-yildir-canlidirve ilgilenir.
https://evvel.org/evvel-fanzin-ilgileri
Edward Young, “Gece-Düşünceleri” (Night-Thoughts) adlı uzun şiirini 1745 sularında kaleme alıyor… 50 yıl sonra (1795’te) William Blake, bu sıkı şiir için çizimler/ilüstrasyonlar hazırlıyor ve Blake’in eliyle şiir yeniden canlanıyor… Bkz: https://50watts.com/Night-Thoughts-of-William-Blake
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İmzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.
Amy’nin anısına…
*
“Mach 1”
Sevim Burak’ın anısına…
*
Ece’nin anısına…
Fotos: Zy
Ayrıca bkz: Kendini Anlatan
Sıkı Fenerbahçe taraftarının Fenerbahçe Spor Kültürü’ne yönelik özgür
neşriyatı “Ver Lefter’e”, 3. sayısıyla Temmuz 2012’de yayında…
“Kara deryalarda bir FENERsin,
Senin ışığınla yürüyoruz.
Biz, bu karanlık yolun sonunda,
Doğacak güneşi görüyoruz.”
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.
JOHN’ CAGE”
18 Temmuz – 5 Eylül 2012 / Kuad Galeri
Süleyman Seba Caddesi, No: 52 Akaretler, Beşiktaş
www.kuadgallery.com
Lynn Criswell, Peter Downsbrough, Esther Ferrer, Tom Johnson, Stéphane La Rue, Teoman Madra, Sarkis, Michael Snow, Taldans | Mustafa Kaplan – Filiz Sızanlı, Su-Mei Tse, Peri Sharpe & Tolga Tüzün, Ilgım Veryeri Alaca
20. yüzyılın en orijinal bestecilerinden John Cage’in 100. yaşı dünyanın her köşesinde kutlanıyor. Kuad Galeri de “Fluxus 50″ sergisinin hemen ardından bu öncü sanatçıyı anmak amacıyla çeşitli disiplinlerden sanatçıların katıldığı bir sergi düzenliyor.
Cage’in çalışmalarının dökümünü çıkarmaya kalkıştığımızda başka hiçbir sanatçıda göremeyeceğimiz, şaşırtıcı biçimde birbirine eklemlenen bir çeşitlilikle karşılaşırız. İlkin bestecidir elbette; ama sadece sesleri, sessizlikleri, gürültüleri bestelemekle yetinmez, asıl hüneri karşılaşmaları, dostlukları, rastlantıları bestelemektir. Schönberg’ten dersler almış, sonrasında kendi tarzında çok uzaklara gitmeyi bilmiştir. Yolu Robert Rauschenberg ve Jasper Johns’la kesiştiğinde her birini ayrı ayrı etkileyen o uzun süreci hemen öngörebilmiştir. Merce Cunnigham, Morton Feldman, David Tudor ve Christian Wolff’la azılı dostluklar kurmuş, Buckminster Fuller, Marshall McLuhan gibi vizyonerlerle fikir tokuşturmuştur. Marcel Duchamp’la karşılaşması belki de yapıtı üzerinde en büyük etkiyi bırakandır: Ondan üçe kadar saymayı ve bekar kalmayı öğrenmiştir.
Cage ilgi duyduğu her şeyi yapıtına davet etti. Dersler verdi, kitaplar yazdı, konuşmalar yaptı, performanslar sergiledi; başta Fluxus sanatçıları olmak üzere birçok kuşağı derinden etkiledi.
Kuad Galeri’deki sergiye katılan sanatçıların neredeyse tamamı ilk kez aynı mekanda yan yana geliyor. Michael Snow daha önce Centre Pompidou’da sergilenen bir ses yerleştirmesiyle katılıyor sergiye; Sarkis doğrudan Cage’e gönderen neonlu bir işiyle yer alacak; Peter Downsbrough her zaman olduğu gibi yine mekana müdahale ediyor; Esther Ferrer iki Eric Satie portresi gönderdi; Cage’in öğrencilerinden Tom Johnson notasyon desenleriyle katılıyor; Su-Mei Tse siyah-beyaz bir fotoğraf seçti Cage için; Stéphane La Rue’den Morton Feldman kağıtları geldi; Teoman Madra altmışlarda yaptığı ışık oyunlarını sergileyecek; Peri Sharpe ve Tolga Tüzün Fontana Mix‘e gönderen interaktif bir iş üretti; Lynn Criswell keçe üzerine yaptığı bir çalışmayla yer alıyor sergide; Taldans’ın eski bir egzersiz videosunu izleyeceğiz; Ilgım Veryeri Alaca bir sanatçı kitabı hazırlıyor. Ayrıca, serginin son günlerinde galeri mekanında çeşitli etkinlikler, performans gösterileri, ve 4 Eylül’ü 5 Eylül’e bağlayan saatlerde küçük bir konser gerçekleştirilecek.
Kesintisiz Avangard sergisiyle yola çıkan Kuad Galeri, Fluxus sanatçılarının hemen ardından, John’ Cage” başlıklı sergiyle “çizgi”yi sürdürüyor.
***
John Cage için: davul tozu, minare gölgesi
Nichi nichi kore ko nichi: Her gün, güzel bir gündür. Kapı açılır, kapı kapanır, bir bulut geçer, mantarlar büyür… Bir şeyler olmuştur, bir şeyler olmaktadır. Cage oldum olası anekdot anlatmayı sever (4’33″).
Müzik yazmak duyulur ve duyulur-olmayan sesleri (sessizlikleri) yeniden icat etmektir. Çağırın onları, kendiliğinden gelenleri sakın geri çevirmeyin, tekrar tekrar değiştirin yerlerini, bırakın üst üste binsinler, alt alta düşsünler, yeni komşuluklar kurun aralarında, mesafeler açın… dünyaya evet demek için fazladan bir şey yapmanıza gerek yok, karşınıza çıkan, sizi kendine çeken her titreşimin peşine düşün, yeter: kaosmos.
I Ching, I Chance, I Change…
Hazır nesne, hazır piyano, hazır zen…
John Cage 100 yaşında.
Söyleyecek bir şeyi yoktu, onu da söyledi, söylüyor…
A. Gültekin
Kimse kusura bakmasın…
“Yalçınpınar, kendini yazmaya devam ediyor hâlâ!”
Z. YALÇINPINAR E-Kitapları (2005-2012):
DADALIada (2012)
https://bit.ly/dadaliadaPoetika 2012 Uzgörü Çalışması (2012)
https://j.mp/poetika201250 Yılın Ardında; “İkinci Yeni” (2011)
https://zaferyalcinpinar.com/ikinciyeni2011.pdfBakmak/ İlhan Berk (Dergilerdeki Yazıları) (2011)
https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkbakmak.pdfKızgın (2011)
https://zaferyalcinpinar.com/kizgin.pdfyeniŞ (2010)
https://zaferyalcinpinar.com/yenis.pdfTaş Uçak Şiir Sergisi (2009)
https://zaferyalcinpinar.com/tasucakta.htmlDurgun (2009)
https://zaferyalcinpinar.com/durgun.pdfŞiiŞ (2006)
https://zaferyalcinpinar.com/siis.pdfÇalgıdönüm (2005)
https://zaferyalcinpinar.com/calgidonum.pdf
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com