Eki
10
2012
0

Erkek Voleybol…

10 Ekim 2012

Süper Kupa, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün…

Fenerbahçe Grundig: 3
Galatasaray: 0

*

Ayrıca bkz:
https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin

Eki
09
2012
0

Her an seni düşünüyorum

(Vera’ya…)

Her an seni düşünüyorum
Her an seni düşünüyorum
Her an seni düşünüyorum
Her an seni düşünüyorum

Nâzım Hikmet, 1959
“Bu Şehir Güzelse Senin Yüzünden”, Çev: M. Melih Güneş, YKY, 2011, s.17

Eki
07
2012
0

Ta Da…

“ta da”
foto by Zy

Ayrıca bkz: DUVARDA

*

Eki
07
2012
0

Burası Kadıköy; No Pasaran!

7 Ekim 2012

Fenerbahçe Spor Kulübü: 3
Beşiktaş Jimnastik Kulübü: 0

Ayrıca bkz:
kara deryalarda bir Fenersin!

Eki
07
2012
0

Mıh…

Fenerbahçe Spor Kulübü’ne nifak tohumları ekmeye çalışan iç ve dış mihraklar şunu akıllarına mıhlasınlar;

1. Fenerbahçe Spor Kulübü ve tarihi, kara deryalarda bir Fenerdir. Biz onun ışığıyla aydınlanırız…

2. Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün efsanevi başkanlarından biridir.

3. Aykut Kocaman, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün efsanevi teknik direktörlerinden ve futbolcularından biridir.

4. Alex de Souza, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün efsanevi futbolcularından biridir.

Sahicilikle
Zy

(…)  sevdamız / büyüyor omuzlarımızda  (…)
birgün girsek biz mezara/ gözümüz kalmaz arkada
evlâdıma miras bu sevda!  (…)

*

kara deryalarda bir Fenersin
senin ışığınla yürüyoruz
biz, bu karanlık yolun sonunda,
doğacak güneşi görüyoruz.

*

Eki
06
2012
0

Simgesel Metalar Ekonomisi II

(…)
Mübadelenin gerçeği konusundaki suskunluk paylaşılan bir suskunluktur. Erekçi ve entelektüalist bir eylem felsefesi adına, rasyonel, hesaplanmış olmayan eylemleri kavrayamayan ekonomistler, ortak bilgi’den söz ederler: bir bilgi, herkes, herkesin o bilgiye sahip olduğunu bildiğinde ve bu da herkes tarafından bilindiğinde, ya da kimi zaman söylendiği gibi, ortada herkesin bildiği bir sır olduğunda, ortak bilgidir. Bağış mübadelesinin nesnel gerçeğinin, bir anlamda ortak bilgi olduğunu söyleme eğilimi gösterebiliriz: Biliyorum ki, ben sana bir şey verdiğimde sen de buna karşılık senin bana bir şey vereceğini biliyorsun, vb. Ancak, kesin olan bir şey varsa, o da, herkesin bildiği sırrın açıklanmasının tabu olduğudur. Tüm bunlar gizli kalmalıdır. Bizatihi bu sırrı (tamam, oyun bitti; karşılıklı mübadeleleri cömertçe yapılan birer bağışmış gibi sunmaktan vazgeçelim, bu ikiyüzlülüktür, vb. diyerek) yaymanın toplumbilimsel olarak düşünülemez olmasını sağlayan nesnel ve eyleyiciler tarafından içselleştirilmiş bir dolu toplumsal mekanizma mevcuttur.
Ancak, benim yapmış olduğum gibi, ortak bilgiden(ya da öz-aldatmacadan) söz etmek, bir bilinç felsefesi dahilinde kalmak ve her eyleyici, kendisine karşı bölünmüş, başka taraftan bildiği bir gerçeği bilinçli olarak bastıran ikiye katlanmış bir bilince sahipmiş gibi davranmak demektir.
(…)
Ekonominin yadsınması, nesnel olarak ekonomik ilişkilerin, özellikle de sömürü ilişkilerinin (erkek/kadın, büyük/küçük, efendi/hizmetkâr, vb.) tümden değişmesine yönelik bir çalışma dahilinde gerçekleşir; bu değişim sözde olduğu gibi(örtmece), edimlerde de görülür. Edimsel örtmeceler vardır. Bağış mübadelesi, zaman aralığı sayesinde bunlardan biridir (bir şey yapılır ama yapmıyormuş gibi yapılır). Simgesel mübadele ekonomisine girişmiş olan eyleyiciler enerjilerinin büyük bir bölümünü bu örtmecelerin geliştirilmesine harcarlar. (Ekonomik ekonominin çok daha ekonomik olmasının nedenlerinden biri de budur. Örneğin, “kişisel” bir hediye, yani hediyeyi alacak kişinin zevklerine uyacak bir hediye vermek yerine, tembellik ya da rahatlıktan dolayı bir çek yazdığımızda, alınan hediyenin verilecek kişinin kişiliğine, zevklerine uyması, uygun zamanda verilmesi, vb.  bir de değerinin doğrudan parasal değerine indirgenmemesi için gerekli ilgi ve titizliği harekete geçiren araştırma çalışmasından tasarruf etmiş oluruz.) Dolayısıyla ekonomik ekonomi, nesnel olarak pratiğin nesnel gerçeğini gizlemeye yönelen simgesel kurma çalışmasından tasarruf edilmesini sağladığı ölçüde daha ekonomiktir.

PIERRE BOURDIEU
“Pratik Nedenler”, Çev: Hülya Uğur Tanrıöver, Hil Yayın, 2006, 2. Baskı, ss.169-172

Eki
01
2012
0

Saat kulesinden zaman görülmez.

(…)

89/
Unutma, ne kadar koşarsan koş, duracaksın.

(…)

91/
Adımlarını sayarak varacağın yere
varamazsın.
(…)

105/
Baltasız kul olmaz.

106/
Saat kulesinden zaman görülmez.

107/
Unutma 9, 8’den sonra değil
10’dan önce gelir.

(…)

Ferit Edgü
“İnsanlık Halleri, Aforizmalar”, Sel Yay., 2003

Eyl
28
2012
0

Simgesel Metalar Ekonomisi (P. Bourdieu)

(…)
Gerçekte, Lévi-strauss’un gün yüzüne çıkardığı yapısal hakikat ihmal edilmemiştir. Kabil’de, armağanın neredeyse talihsiz bir şey olduğunu, çünkü karşılığının verilmesi gerektiğini söyleyen pekçok atasözüyle karşılaştım. (Yemin ve meydan okuma için de aynı şey geçerlidir.) Tüm durumlarda, başlangıçtaki edim, alan kişinin özgürlüğünün ihlalidir. Bir tehdit taşır: Kişiyi iade etmeye, hem de daha fazlasıyla iade etmeye zorunlu kılar; bunun ötesinde, yükümlülükler yaratır, karşılık vermekle yükümlü insanlar yaratan, bir tür elde tutma yöntemidir.

Ancak bu yapısal hakikat bir anlamda bastırılmış gibidir. Zamanın varlığı, ancak verenle alanın, bilmeden bağış mübadelesinin yok edilişini temsil eden mübadelenin, ‘al gülüm-ver gülüm’ün gerçeğini reddetme eğilimindeki bir gizleme çalışmasında işbirliği yaptıkları varsayımı ortaya atılırsa anlaşılabilir. Burada değinilen, çok zor bir sorundur: Toplumbilim, nesnelci bir betimlemeye bağlı kalırsa, bağış mübadelesini “al gülüm-ver gülüm”e indirmiş olur ve bir bağış mübadelesiyle bir kredi sözleşmesi arasındaki farkı temellendiremez. Böylece bağış mübadelesinde önemli olan, araya konan zaman aralığı sayesinde, mübadelede bulunanların bilmeden ve birbirlerine danışmadan, yaptıklarının nesnel gerçeğini gizlemeye ya da bastırmaya çalışmalarıdır. (…)

İşte burada karşımıza çıkan, simgesel mübadeleler ekonomisinin ilk özelliğidir: söz konusu olan, her zaman için çifte, bir arada tutulması zor gerçekleri bulunan pratiklerdir. bu ikiliği dikkate almak gerekir. (…) Bu ikilik, bir tür öz-aldatmaca, bir kendini mitoslaştırma aracılığıyla mümkün ve geçerli kılınır. Ancak bu bireysel nitelikli öz-aldatmaca, temeli nesnel yapılarda (her türden vaat, kadın, cinayet vb. mübadelesini yönlendiren namus mantığı) ve başka türlü düşünme ve eyleme olanağını dışlayan zihinsel yapılarda bulunan gerçek bir kolektif tanımama olan kolektif öz-aldatmaca tarafından desteklenir. (…)

Burada da simgesel mübadelelerin ekonomisinin bir başka özelliği karşımıza çıkar: bu da, açıklık getirme tabusudur (bunun en mükemmel biçimi de fiyattır) Neyin ne olduğunu söylemek, mübadelenin gerçeğini ya da kimi zaman söylendiği gibi,”fiyatların gerçeğini” ilan etmek (bir hediye verilirken etiket çıkarılır…) mübadeleyi yok etmek demektir. Bu arada bağış mübadelesinin paradigmasını oluşturduğu tutumların, toplumbilim için tanımsal olarak açık olani ama çok zor bir sorun yarattığı da görülür. Toplumbilim, kendiliğinden olanı, zımni kalması, söylenmemiş olarak kalması gerekeni söylemek zorundadır. (…)

PIERRE BOURDIEU
“Pratik Nedenler”, Çev: Hülya Uğur Tanrıöver, Hil Yayın, 2006, 2. Baskı, ss. 166-168

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Eyl
23
2012
0

“Görmenin Açıklaması” diye neye deriz?

(…)
338. Biri “Kırmızı karmaşıktır” diyecek olsaydı -neyi ima ettiğini, bu cümleyle ne yapmaya çalıştığını tahmin edemezdik. Ama “Bu sandalye karmaşıktır” derse, gerçekten de ne türden bir karmaşıklıktan söz ettiğini dolaysızca bilmeyebiliriz, ama bu önesürüm için hemen birden fazla anlam düşünebiliriz. (…)
339. Burada, “öğrenemeyeceğimiz” bir dil oyunu betimliyoruz.
(…)
341. Kırmızı-yeşil renk körü olan birinin ne gördüğünü siz hayal edebilir misiniz? Onun gördüğü haliyle oranın bir resmini yapabilir misiniz?
(…)
343. Yine: “Görmenin Açıklaması” diye neye deriz? Şu mu söylenecek: Eh, “açıklama”nın ne anlama geldiğini başka durumlardan biliyorsun elbette; öyleyse kavramı burada da kullan.
(…)
348. “Uzlaşma olanağı, bir tür uzlaşmayı zaten içerir.” -Birinin şöyle dediğini düşünün: “Satranç oynayabilmek, bir tür satranç oynamaktır”!
(…)
364. Evet ama burada doğanın söyleyeceği hiçbir şey yok mu?
Var elbette-ama o sesini başka şekilde duyurur.
“Bir yerde kesinlikle var oluş ve var olmayışla karşı karşıya geleceksin!” Ama bu olgularla karşı karşıya geleceğim anlamına gelir, kavramlarla değil.
(…)
367. (…) Rengi doğru tanımış olduğumun kriteri nedir? (…)
(…)
371. Herkesin sağır olduğu bir toplum neye benzerdi? Ya da ‘kıt akıllı’ların bir toplumu? Önemli bir soru! Öyleyse, alışılmış dil oyunlarımızdan birçoğunu hiç oynamamış bir toplum neye benzerdi?
(…)
392.’Kum yığını’, keskin sınırları olmayan bir kavramdır-Pekiyi onun yerine keskin sınırları olan bir kavram niçin kullanılmıyor? Bunun sebebi kum yığınlarının doğasında mı bulunacaktır? Bizim kavramımız için, doğası belirleyici olan fenomen hangisidir?
(…)
395. İnsan, bilinci yerinde değil numarası yapabilir; pekiyi bilinci yerinde numarası?
(…)

Ludwig Wittgenstein
“Zettel”, Çev: Doğan Şahiner, Nisan Yay., 2004

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ludwig Wittgenstein” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ludwig-wittgenstein adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Eyl
22
2012
0

E V V E L -A

yakında, yakınında!

 

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler: ,
Eyl
22
2012
0

Dikkat…

Sahhaflık kültürünün endüstrileşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşünerek ve bu kültürün koruduğu “eşsiz” değerlerin neo-kapitalist organizasyonlardaki bağlamsızlıkla içeriksizleşmeye, azalmaya başladığını sezmem gerekçesiyle 6. Beyoğlu Sahaf Festivali’ne katılmayacağımı -üzülerek- bildiririm.

Z. Yalçınpınar

 

Eyl
22
2012
0

İstanbul Defterdarları’ndan… (2005)

*

“İstanbul Defterdarları”, Toparlayan: Tan Cemal Genç, Hafriyat Yayınları, 2005

*

Eyl
21
2012
0

Marmor Adası

Adanın ilk ismi, Elafonesos’dur. Bu isim Elafos’tan yani “Geyik” kelimesinden türemiştir. Bir başka teoriye göre, adaya ayak basan ilk koloniciler yerli bir kadının testisinden su içmişler ve adayı “testi adası” anlamına gelen Prokonnisos adıyla anmışlardır. Milad sırasında ada, Elefonesos, Neuris ve Prokonnisos isimleriyle anılmaktaydı. Atina metropoliti Meletios’un 17. yüzyıl sonunda yayımlanan “Coğrafya” adlı eserinde yer alan bilgilere göre “Kardeş adası” anlamına gelen Adelfonesos ve “Baş ada” anlamına gelen Protonnesos isimleri de adaya verilmekteydi.
Bizans imparatoru Jüstinyen, yaşadığı dönemde adayı kızına çeyiz olarak armağan etti. Bu dönemde ada, Preikanisos adıyla anıldı. Ada’nın Marmara adını ne zaman, nasıl aldığı bilinmiyor, ancak “Marmor”(Mermer) kökenli bu ismin İtalyan gemiciler tarafından yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. 13. yüzyılın başında adaya “marmara” dendiğini haçlı seferlerini yazan Geoffroi Devillehardouin’den öğreniyoruz. “Marmara” adı 1224’te adaya sahip olan Georgios tarafından soyadı olarak da kullanılmıştır. Marmara’da bulunan mermer, yapısı itibariyle mimari ve heykel sanatlarında kullanılmaya müsaittir. Adadaki mermer üretimi Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden günümüze kadar devam etmektedir. Miletoslular adanın kuzeydoğusunda bulunan bugünkü adı “Saraylar”, antik dönemdeki ismi Palatia olan bölgedeki mermer yataklarını keşfedip işleterek bu mermeri dünyanın pek çok yerine ihraç etmişlerdir.

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
20
2012
0

Niels Bohr: Bir Tui Fıkrası

Bkz: https://newalaqasaba.wordpress.com/2012/09/21/niels-bohr-bir-tui-fikrasi/

 

17.11.1952

Tatlı bir tui fıkrası:

(Bu notun altına yapıştırılmış bir gazete kupüründen:)

«Bilindiği gibi doğa bilimcilerin batıl inançları yoktur. Evlerinde hortlak falan gezmez onların ve ayın 13’üne de rastlasa eğer tatil günüyse hiç aldırmaz seyahate çıkarlar.

Ama gene de (Nobel ödül sahibi, 1922) Niels Bohr’un kapısında bir nazarlık at nalı asılıymış, hem de Danimarka’nın herhangi bir köy yolunda bulunabilecek türden adi bir demir parçası.

İsviçre’den bir konuğu –tam da kongreler zamanıymış besbelli- Niels Bohr’un kapısında nalı görünce apışıp kalmış: ‘Şuraya bak!’ demiş ‘Bu ne arıyor burada?’ ‘Çok basit’ demiş ev sahibi, ‘yolda yürürken buldum, alıp oraya astım, uğur getirirmiş’.

‘Afedersiniz aziz meslekdaşım, batıla mı inanıyorsunuz yoksa?’

‘Yok canım’, demiş Niels Bohr ‘inanır mıyım hiç! Ama bu, inanmayanlara da uğur getiriyormuş, öyle dediler!’»

(…)”

Brecht’le Yaşamak, Çalışma Günlüğü, Derleyip Çeviren: Yılmaz Onay, Kalem Yayınevi, sf.156-157.

Tui, Bertolt Brecht’in kapitalist toplumda piyasa için çalışan entelektüelleri tanımlamak için kendisinin türetip kullandığı bir kelimedir. ’Tellect-Ual-In’den yola çıkarak ilk harfler kullanılarak üretilmiş.

 

Bkz: https://newalaqasaba.wordpress.com/2012/09/21/niels-bohr-bir-tui-fikrasi/

Eyl
19
2012
0

Sergi: “Sessizlik” (İsmet Değirmenci)

“Sessizlik”, İsmet Değirmenci

18 Eylül-7 Ekim 2012
Mabeyn Galeri

Başmabeynci Köşkü, Nüzhetiye Caddesi No: 63, Beşiktaş

*

Bkz: https://www.mabeyngallery.com/TR/exhibitions-12/

Eyl
16
2012
0

Yollar

sana yürünmüş yollar bıraktım
taşlı, tozlu, uzun, sonlu

Gizem Yılmazer

 

Eyl
13
2012
0

susku

-Bu susku da neyin nesi?

-Atmaca çığlığı…

Eyl
11
2012
0

Şiir: “Ehl-i Terk”

(tığ ile…)

1/
yaşayarak
yanıyor
uz

2/
küçük bir çınar
geleceği gözlüyor
iki sokağın kesişiminde

3/
yer
imde
adada

4/
açıp kapaman
__________gözlerini
akrebin ateş çemberinden
______________kurtulması gibi

5/
şiir yazmak için kalktım
____________________sana geldim

6/
kırılmaz bir camla
ördüm kalbimi
___________acıya
sınırsız mutsuzluk
___________acıyla

(…)

14/
neresi kapanmak üzereyse oraya
_________taşıdım
tahta sobayı
________yaktım
bu şiiri
____bir tığ ile yazdım

Zafer Yalçınpınar
7 Eylül 2012 Gecesi
Marmara Adası

Hamişler:

“Ehl-i Terk”in tümüne https://zaferyalcinpinar.com/s103.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Z. Yalçınpınar şiirlerine ise https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
10
2012
0

“Edebiyat dergilerinin yüklendiği işlevi, bugün edebiyat blogları üstleniyor.” (Dr. Özgür Uçkan)

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Özgür Uçkan, bir dönem, önemli edebiyat dergilerinin yüklendiği hayati beslenme işlevini bugün edebiyat bloglarının üstlenmeye başladığını belirtiyor.

Bkz: https://www.edebiyathaber.net/edebiyat-dergilerinin-yuklendigi-beslenme-islevini-bugun-edebiyat-bloglari-ustleniyor/

Eyl
09
2012
0

Kendini Anlatan: “Gözü Yaşlı”

“Gözü Yaşlı”

Marmara Adası, Gündoğdu (Prastos) Köyü,2012

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar

*

Ayrıca bkz: kendini anlatan

*

 

Eyl
08
2012
0

Buluntu: “Çok Eski Adıyladır” ve Ece Ayhan’ın Dipnotları, Çağrışımları, Açıklamaları, Tashihleri

Bugün, Ece Ayhan’a ilişkin önemli bir buluntuya erişmenin sevincini yaşıyorum;  archive.org adresinde yer alan “pdf” biçemindeki dosyaların arasında, Adam Yayınları tarafından 1982’de yayımlanan “Çok Eski Adıyladır” başlıklı şiir kitabının ilginç bir nüshasını fark ettim. PDF dosyasının açıklamasında “Ece Ayhan’in kendi elyazısı ile sayfa kenarlarına aldığı notları içerir” ibaresini gördüm ve nüshayı incelemeye karar verdim. Gerçekten de “Çok Eski Adıyladır”da yer alan şiirlerin tarihsel arkaplanına ve Ece Ayhan poetikasının imgesel ya da yaşamsal alan derinliğine dair birçok el yazısı dipnot(açıklama ve tashih) sayfaların üzerinde yer alıyor. El yazısının Ece Ayhan’a ait olup olmadığı noktasında karar vermek için arşivimde yer alan tüm Ece Ayhan el yazılarıyla bu dokümandaki el yazılarını karşılaştırdım. Birçok harfin ve kelimenin yazılışında yüksek oranda örtüşme bulunuyor, ancak şekilsel olarak hâlâ kesin bir şey söyleyemiyorum. Bununla birlikte, alınan notlardaki tarihsel  bilgiler ve çağrışımsal öğeler, Ece Ayhan’ın şiirlerine ilişkin başka kaynaklarda verdiği açıklamalarla son derece uyuşuyor, el yazılarının dilindeki unsurlar da Ece Ayhan’ın söyleyişiyle örtüşüyor. Dipnotlarda açıklanan bazı konuların tarihsel/imgesel çerçevesini daha önceden okumuş/araştırmış biri olarak, dipnotların Ece Ayhan’a ait olduğunu ve tutarlı açıklamalardan oluştuğunu sanıyorum. “Çok Eski Adıyladır” adlı kitabın bu ilginç nüshası şu an https://archive.org/details/CokEskiAdiyladir adresinden indirilebiliyor (38 Mb). Söz konusu nüshayı, kimin bu adrese yüklediğini bilmiyorum, ancak, Ece Ayhan’a ilişkin bu buluntunun çok verimli, aydınlatıcı ve önemli bir paylaşım/araştırma değeri taşıdığı aşikâr…

Sahicilikle
Z. Yalçınpınar

Ece Ayhan’ın “Çok Eski Adıyladır” adlı şiir kitabına ilişkin birkaç özel not:

1-Ece Ayhan bu kitabı için “Çok Eski Adıyla İstanbul” başlığını düşünmüş, sonra vazgeçmiştir.

2-Ece Ayhan “Çok Eski Adıyladır” başlıklı kitabı için şöyle der:  “Çok Eski Adıyladır gerçekten de benim 40’a yakın insan yılını bulan yazı yaşamımda varabileceğim en yetkin ve en sıkı kitabımdır; ve tabii en kasaramsa da!(Karanlık! Da, aynı zamanda.) Alt adı, ‘meclislikler’dir.(Meclislik, bir minyatürde, figürlerin istifidir.) (…) Ben en güzel, en yetkin… filan diyorum ama ‘Çok Eski Adıyladır’ kitabı 6 yıldır Adam Yayınları’nda ancak 300-400 kadar sattı, kalanı da hiç kıpırdamadan olduğu gibi duruyormuş.(…) Yazdıklarım bin yıllık algı ortalamasının çok altında da olabilir bakın, hepten başarısız da. Ama, sorarım; yeni bir sözdizimi ve yeni bir dilbilgisi neden böyle batırılır? Batırılıyor? Kimsenin aklına nedense benim yüzmeyi derin yerde öğrendiğim, ve çırılçıplak yüzdüğümüz gelmiyor!(…) ‘Çok Eski Adıyladır’ için, aynı zamanda karamsardır da dedim, hem de koyusu ve zifiri. Böylesi bir ‘topluluk’ta, uçsuz bucaksız bu ‘kötülük dayanışması’ ortamında karamsar olunmaz da, ne olunur bilemem. Ama benim karanlığımın rengi akkor’dur, o ayrı.” (Şiirin Bir Altın Çağı, Yky, 1993, s.137)

*

Hamiş:

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi de https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

 

Eyl
06
2012
0

Ada Rüzgârı

*

*

Fotograflar: Zy
Marmara Adası, 2012

Ayrıca bkz:  kendini anlatan

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com