Ağu
28
2012
0

İlhan Berk Anma Sergisi (28 Ağustos- 2 Eylül 2012, Bodrum)

İlhan Berk Anma Sergisi 28 Ağustos Salı günü, Bodrum Oasis, Nurol Sanat Galerisi’nde saat 19:30’daki açılış ile başlayacak ve 2 Eylül Pazar gününe kadar  her gün 13:00-21:00 saatleri arasında gezilebilecek.

İlhan Berk’in eserlerinden, şiirlerinden, fotoğraflarından ve özel eşyalarından oluşan sergi üç yıldır her 28 Ağustos’ta Nurol Sanat Galerisi’nde icra ediliyor.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ağu
25
2012
0

“jorge luis borges” hakkında…

Futuristika taifesinden Barış Yarsel ve Ferhat Uludere, J. L. Borges ve dünya edebiyatına etkileri hakkında fevkalâde yerinde bir konuşma gerçekleştirmişler… Konuşmanın tam metnine https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/jorge-luis-borges-hakkinda-yaptiklarinin-delilik-oldugunu-kabullenmek/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
20
2012
0

Rimbaud çevirmek… (İlhan Berk)

9 Ağustos 1961,

Kardeşim Memet Fuat,

(…) Ben çevirileri “Edition Critique”lerden, yani en sağlam olan asıllarından yaptım. Ayrıca birkaç kitabın yorumlarını da göz önünde bulundurdum. Ayrıca İngilizce çevirilerini de bularak, onlara da bakarak çalıştım.
(…)
İki kitabı ayrı ayrı çevirmek önce, şimdilik, imkânsız sanırım. Bir kez bütün şiirleri çevirmek mümkün değil. Belki birkaç yılda olur diyelim, ama buna benim, şimdilik vaktim yok. Bunu ilerisi için, kitabın ikinci baskısı için düşünüyorum. Ben bu çevirileri biliyorsun üç dört yıldır yapıyorum. Sıradan yapılan bir çeviri değil anlayacağın, en çok sevdiklerimi, ayrıca çevrilmesi mümkün olanları çevirdim. Türkçe’de Rimbaud’dan bir kısım çeviri de çıktı biliyorsun, asıllarıyla karşılaştırılırsa yürekler acısı. Bunları Rimbaud’yu çevirmenin her şeyden önce zaman istediğini anlatmak için yazdım. Ban anlamadığım parçalarda Fransızlarla çalıştım, onların anlamadıkları parçaları ise çevirmekten şimdilik vazgeçtim.
(…)

İlhan Berk, 1961

İlhan Berk’ten Mehmet Fuat’a Mektuplar
“Elin Üstünde Gezsin”, Hazırlayan: Sevengül Sönmez, YKY, 2012, s.17

Not: Mektupta sözü geçen çeviriler, “Seçme Şiirler: Cehennemde Bir Mevsim – Illuminations” adıyla 1962’de De Yayınevi tarafından yayımlanmıştır.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
19
2012
0

Erdal Öz’ün Kalemiyle Sait Faik

Varlık Dergisi, 1 Mayıs 1955

*

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
19
2012
0

“Anlam, şiirin öbür ilkeleri gibi bir ilke, ne fazla ne eksik.” (İlhan Berk)

(…)

Şimdi, Galile Denizi‘nden de, daha önceki kitaplarımdan da çok uzağım. Artık ölçüsüz düşünemez oldum şiiri, bu bir.  Sonra, anlam şiirin öbür ilkeleri gibi bir ilke, ne fazla ne eksik. Güzelliği salt anlama bağlı şiirden sıtkım sıyrıldı, buna da iki demeli.

Bir üçüncüsü de şiirde anlamı olan mısrayı çizmek istiyorum, ya da öyle yazmak istiyorum.

(…)

İlhan Berk, 1959

İlhan Berk’ten Mehmet Fuat’a Mektuplar
“Elin Üstünde Gezsin”, Hazırlayan: Sevengül Sönmez, YKY, 2012, s.13

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
18
2012
0

“Biz Anadoluluyuz… O zaman bu yazıcılığın meslek olduğunu nerden bilirdim?”

Azize Erten, Sait faik’in ölümünün ardınan Sait Faik’in annesiyle bir konuşma gerçekleştirmiş… 1 Mayıs 1955 tarihli Varlık Dergisi’nde yayımlanan bu konuşmanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/saitfaikinannesiyle.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
10
2012
0

Boşlukta (Eugenio Montale)

Güneşin yelesi yapışıyordu
bahçelerin bitkilerine; kıyıda
duruyordu bir sandal uyuşuk, tembel.

Yaymıyordu hiçbir ses günü
(…)
Sessizlik yutuyordu her şeyi
durmamıştı bizim teknemiz,
yarıyordu kumları ilerlerken, nicedir
(…)

Yeryüzü ağzına kadar dolu bir küptü şimdi,
eriyen ağırlık gözkamaşmasında,
alev karanlığın köpüğüydü,
oyuluyordu çukur öyle derine
demirlemek için, bizim için
____________________fışkırdığı an
bir şeyler çevrede, kapattı hendek
iki yan duvarını, yitmemişti hiçbir şey,
ve dudağının sesiyle uyandım ben

(…)

Eugenio Montale
Çev: Sait Maden

Ağu
10
2012
0

Abidin Dino’nun Futbol Çizimleri

Abidin Dino’nun futbol çizimleri…

“Abidin Londra’da Dünya Kupası Maçları’nı Filme Alırken…”
adlı kitaptan… (2002, YKY)

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Abidin Dino” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/abidin-dino adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
07
2012
0

Antonio Machado’nun Yalnızlıkları’ndan…

(…)

Ve birden bütün kır,
sessiz ve boş, dona kalıyor
düşünmek için. Irmağın
kavakları arasında inliyor rüzgâr.
(…)

Güneş, ateşten bir meşin
ay, menekşe rengi

Yüzyıllık yüksek bir selvinin üzerine
konmuş duruyor beyaz güvercin

Mersin ağacı kümeleri,
tozlu kadifeler gibi görünüyor, solgun.

Bahçe, bu akşam ne kadar da suskun, dingin!
su mırıldanıyor sadece
mermer çeşmede

(…)

Bir yaz gecesidir.
İlerler tren limana doğru,
kemirerek deniz kokusunu.
Deniz görünmedi henüz.

Vardığımızda limana,
yeşil sedeften bir yelpaze, göreceksin
parıldayıp duran, denizin üzerinde.

Antonio Machado

Ağu
07
2012
0

Cortázar’dan; şiir ve öykü üstüne…

Şiir Üstüne…

Bir dostum ‘şiirle düzyazıyı harmanlayarak sunmaya dair her türlü plan intihar demektir’ diyor bana ‘çünkü şiirler bir eylem talep ederler, bir yoğunluk, hatta düzyazı karşısındaki zihinsel ilişkiden tümüyle farklı bir yabancılaşma talep ederler; bu yüzden, eğer bunu denersen, okurun her sayfada voltaj değiştirmek zorunda kalacak ve sonunda kabloları yanacaktır.’ 

Olabilir, ama ben tüm inatçılığımla şiir ve düzyazının birbirlerini karşılıklı olarak güçlendirdiğine ve ne birbirlerinden bir şey eksilttiklerine ne de birbirlerine bir şey eklediklerine inanmayı sürdürüyorum. Arkadaşımın bakış açısını dinleyince, şiiri altında kaideyle ayrıcalıklı bir yere koymayı amaçlayan o ciddiyetten bir kez daha şüpheye düştüm:

O ciddiyet yüzünden günümüz okurlarının çoğu dizelerle yazılan şiirden her gün biraz daha uzaklaşıyorlar ama farklı olarak kendilerine romanlar, öyküler, şarkılar, filmler ve tiyatro oyunlarıyla ulaşan şiiri reddetmiyorlar, bu beni şu düşünceye sevk ediyor: a) şiir o derin geçerliliğinden hiç bir şey kaybetmedi ama b) dizelerle yazılan şiirin biçimsel aristokrasisi (özellikle şairlerin ve editörlerin onu ambalajlama ve sunma biçimi) şiire herkes kadar duyarlı pek çok okuru böylesi bir şiire karşı koymaya, hatta onu reddetmeye itiyor.

Ç.N.: Cortázar’ın 1984 yılında, ölümünden üç ay sonra yayımlanan ‘Salvo el crepúsculo’  adlı kitabından…  ‘Alacakaranlık Hariç’ manasına gelen bu ismi Cortázar büyük Japon şair Matsuo Basho’nun şu haikusundan devşirmiş: ‘Kimse geçmiyor / artık bu patikadan / alacakaranlık hariç’

***

Öykü Üstüne…

Öykü, kendine has karakterini anlaşılır hale getirmek için, çoğunlukla çok daha popüler olan ve hakkında pek çok yerleşik tanım yapılan romanla karşılaştırılır. Mesela romanın kağıt üzerinde geliştiği, bu nedenle de romanda ele alınan malzemeden başka bir sınır tanımaksızın okuma zamanı içinde dilediğince geliştiğine vurgu yapılır; oysa öyküde, öykünün sınır çizgileridir hareket noktası, ilk olarak fiziksel bir kısıtlılıktır söz konusu olan, öyle ki Fransa’da bir öykü yirmi sayfayı geçerse artık adı novella olur; öyküyle adamakıllı tanımlanmış roman arasında bir türe dönüşür.

Bu anlamda, roman ve öykü örnekleme olarak sinema ve fotoğrafla karşılaştırılmaya uygundurlar, bir film öncelikle roman tarzında ‘açık bir sıralama’ iken, bir fotoğraf önceden tasarlanmış tutumlu bir sınırlamayı gerektirir; bu kısmen kameranın kapsadığı kısıtlı alan yüzünden böyledir, kısmen de fotoğrafçının bu kısıtlılığı estetik olarak kullanma biçiminden.

Bilmiyorum profesyonel bir fotoğrafçının kendi sanatından bahsedişine hiç tanık oldunuz mu; kendilerini pek çok açıdan bir öykücü gibi ifade etmeleri beni her zaman şaşırtmıştır. Cartier-Bresson ya da Brasai kalitesindeki fotoğrafçılar sanatlarını aleni bir paradoks olarak tanımlarlar: Gerçeğin içinden bir fragmanı kesmek, onu belli sınırlara hapsetmek ama bunu öyle bir şekilde yapmak ki, bu kesilen parça kanat kanat açılarak çok daha geniş bir gerçekliğe nüfuz eden bir patlamaya dönüşsün, kameranın kapsadığı alanı ruhsal olarak aşan dinamik bir bakış açısı olarak hareket etsin.

Sinemada da, tıpkı romandaki gibi, çok geniş ve çok biçimli bir gerçekliğin elde edilmesi, eseri doruk noktasına götüren bir sentezi dışlamadan süreç içinde bir araya getirilen dağınık bileşenlerin gelişimi aracılığıyla başarılırken, kaliteli bir fotoğrafta ya da öyküde tam tersi bir yol izlenir; yani fotoğrafçı ya da öykücü anlamlı bir olay ya da görünüm seçmek ve onunla yetinmek zorundadır, ancak bunlar sadece kendi içlerinde bir değeri olan görünümler değil, seyirci ya da okuyucuda zekayı ve duyarlılığı fotoğraf yahut öyküdeki yazınsal içeriğin ya da görsel anekdotun çok daha ötesine taşıyan bir tür zihinsel açılıma ya da mayalanmaya  neden olabilecek nitelikte olaylar ve görünümler olmalıdır.

Boksu çok seven Arjantinli bir yazar, bir keresinde bana şöyle demişti: Etkileyici bir metin ve okur arasında yaşanan bu mücadeleyi roman hep sayıyla kazanır, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerekir.

Ç.N.: Julio Cortazar’ın 1970 yılında Casa de las Americas dergisinin 10. yıl sayısı için kaleme aldığı “Algunos aspectos del cuento” isimli yazısından bir bölüm.

Çeviren: Bülent Kale

Bkz: https://newalaqasaba.wordpress.com/tag/julio-cortazar/

 

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Julio Cortázar” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/julio-cortazar adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Ağu
06
2012
0

Palto’dan…

(…)
Başlangıçta bu kısıntılar, sınırlamalar ona hayli güç gelse de, nasıl becerdiyse, zamanla hepsine alıştı; yavaş yavaş her şey düzene girdi. Hatta bir gün geldi ki akşam yemeklerini bile kaldırıverdi; ileride edineceği paltonun hayaliyle aç açına yatmaya başladı.
Pek çok şeyden kısıtlama yapmıştı, buna karşılık alacağı paltonun hayali onu ruhça besliyor, yaşamını renklendiriyordu. Sanki evlenmiş; canlı bir varlıkla bir arada yaşıyormuş gibi hissediyordu kendini.
(…)
Tanrı bilir nerede, ama ta uzaklarda, belki de dünyanın öbür ucunda bir bekçi kulübesinin ışığı ölgün ölgün göz kırpıyordu. Akaki Akakiyeviç’in tüm neşesi kaçtı. Belki de başına kötü bir şey geleceğini sezerek ürpere ürpere alana girdi. Bir ara sağına soluna, sonra dönüp geriye baktı; sanki sonsuz bir okyanusun ortasındaydı. Çevresin   bakmakla iyi etmediğini düşünerek gözlerini yumdu., burnunun doğrusuna bir hayli yürüdükten sonra alanın bitimine gelip gelmediğini anlamak için gözlerini açıp baktı. Fakat gözlerini açmasıyla bıyıklı iki kişinin hemen oracıkta, ta burnunun dibinde dikildiklerini görmesi bir oldu. (…) Korkudan yüreği ağzına geldi. Adamlardan biri Akaki Akakiyeviç’in yakasına yapışarak:
-A! Bu benim paltom!.. diye gürledi.
Akaki Akakiyeviç yardım çağırmak için bağırmak istediyse de ikinci adam, memur kafası büyüklüğündeki yumruğunu ağzına dayadı.
-Hele bir bağır!
Akaki Akakiyeviç sırtından paltosunun sıyrılıp alındığını, belden aşağısına zorlu bir tekme indirilerek yüzükoyun yere kapaklandığını anladı.
(…)
İşin daha da dikkate değer yanı, o günden sonra hortlak memurun bir daha ortalıkta gözükmediğiydi. Anlaşılan “önemli kişi”nin kürklü paltosu tastamam üstüne uymuş, o da geceleri başkalarının paltolarını soymaktan vazgeçmişti. Gene de kimi meraklı, heyecan düşkünü kişiler bu işin ucunu bırakmadılar, sağda solda böyle olaylarla ilgili haberleri yaymayı sürdürdüler. Hatta Kolomnalı bir mahalle bekçisi, gece bir evin arkasından hortlak çıktığını yeminle söylüyordu. Bekçi ufak tefek, sıska bir adamdı; hani rüzgâr biraz kuvvetlice esse yere devrilirdi. (…) (İşte bu bekçi, evin arkasından çıkan hortlağı yakalamaya gücü yetmeyince, onu hayli uzaktan izlemeye koyulmuş. Ancak bir ara hortlak geriye dönüp, dirilerde bile bulunmayan irilikte yumruklarını göstererek, “Hey, peşimde ne dolanıp duruyorsun?” diye bağırınca, bekçi duralamış. “ Ben mi?.. Hiç… Şuradan geçiyordum da…” diyerek kulübesine geri dönmüş.
Anlatılanlara bakılırsa, bu hortlak çam yarması gibi bir herifmiş, kocaman palabıyıkları varmış. Hortlak, bekçiyi korkutup kaçırdıktan sonra adımlarını Obuhov Köprüsü’ne doğru sıklaştırmış, sonra karanlıklar içinde gözden silinmiş.

Nikolay Gogol
“Palto” adlı öyküsünden…
Çev: Mehmet Özgül, Adam Yay., 2002

Ağu
05
2012
0

ABİDİNDİNOMASAL

Abidin Dino’nun masal çizimlerinden…

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Abidin Dino” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/abidin-dino adresinden ulaşabilirsiniz.

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
05
2012
0

E V V E L, twitter’da ritm arıyor…

#buluntulamayadevamediyorhala
#anlamayadevamediyorhala
#yazmayadevamediyorhala

E V V E L twitter:  https://twitter.com/evvel_fanzin

*

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ağu
05
2012
0

Yeşilçam Afişleri

Hink Studio taifesinden Yeşilçam Afişleri için re-design projesi… Güzel olmuşlar…

Bkz: https://whatisthehink.com/27635/599031/gallery/yelcam-poster-series-vol-1

 

 

Ağu
04
2012
0

İlhan Berk Deseni (N. Abacı)

Necati Abacı’nın İlhan Berk Deseni
Şiirden Dergi, Sayı: 11, Mayıs Haziran 2012

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
31
2012
0

Bilgi… (O. Aruoba)

(…) “Denebilir ki ‘tek doğruyu bulabilirsem, tartışmayı, eleştiriyi bir kenara bırakıp, işleri daha çabuk, daha iyi görebilirim.’ Bu, temelinden çürük bir düşüncedir. Çünkü bilgi, kendisini tek doğru saymağa başladığı anda, bilgi olmaktan çıkar. Bilgi tarihi, ‘tek doğru benim’ demeğe başlamış bilgi sistemlerinin yıkıntılarıyla doludur. Kendini tek doğru saymağa başlamış bir sistem, yapabileceğinin sınırına ulaşmış, tükenmiş demektir; bu noktada da yobazlaşma başlar. Oysa bilgi tarihi, sonu olmayan bir akıştır, dur-durak tanımayan bir ilerlemedir. Bu yol üstünde varılan her nokta, daha ileriye gideceklerin yolunu açar; dayanılan her duvar, geleceğe açılacak bir kapıdır. Ancak bu yol açıcılığı başarabilen bilgi, sahici bilgidir; ancak başka bilgilere kapı olabilen bilgi, bilgi olma işlevini yerine getirebilir. Bilgi yolunun son durağı yoktur, çıkmaz sokağı yoktur. Bilgiye bir son durak bulmağa çalışan tutum ise, onu kendi çıkmaz sokağına sokar —farkında değildir ki asıl çıkmaza giren, kendisidir. Kendini tek doğru sayan bilgi, kanıya dönüşür, yobazlaşır, zorbalaşır; ama sonunda yeni bilgiye yenik düşer, yıkılır, kırılır, geride kalır. Kapı olmak istemeyen duvar, yıkılmağa mahkumdur.” (…)

Oruç Aruoba
“Özerklik Üzerine”,  Arayış Dergisi, Sayı: 19, 1981

1. Hamiş: Hatırlattığı için Ali Rıza Esin’e teşekkür ederiz.

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Oruç Aruoba ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
31
2012
0

“Niyetim, yazı yazmak bile değildi. Balığa çıkacaktım.”

(…) Niyetim, yazı yazmak bile değildi. Balığa çıkacaktım. On kuruşa kahve, yirmi kuruşluk köylü cigarası içecektim. Kaybettiğim her şeyi; insanlığı, cesareti, sıhhati, iyiliği, dostluğu, alın terini, sessizliği yeniden bulacak; belki yeniden bir adam olmasam bile bir temiz hayatın içinde hayran, meyus ve mahcup ölümü bekleyecektim. Aklıma ara sıra esen yazmak arzusunu, arzusunu değil kötü huyunu, bu tek kötü huyu muvaffakiyetler, şöhretler düşünmeden, “düşünürsem allah canımı alsın!” düşüncesiyle yeniden bulabilirsem, kalemsiz kâğıtsız dağlara fırlayacak, balığa çıkacaktım. Yazmayacaktım. Biliyordum ki, insanlar beni pek sevmeyeceklerdi. Bir adam ki onlar gibi değildir. Balığa çıkacak olsam, “Koca evi barkı var. Ne bok yemeye balığa çıkar? Deli midir nedir? Pay da almaz” diyeceklerdi. “Baba fırını has çıkaran enayi, çalışmıyor, bereket ki anası var, yoksa satar savar, sürünür” diyeceklerdi. Hiçbir zaman yeniden damla damla, dakikalari duya duya, sıkıla patlaya; rüzgârı, balığı, denizi, ağı, seve seve, ölümü beklediğimi bilemeyeceklerdi.(…)

Sait Faik, 1952
“Haritada Bir Nokta” adlı hikâyesinden…

Hamişler:

Hikâyenin tam metnine https://www.insanokur.org/?p=9592 adresinden ulaşabilirsiniz.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
31
2012
0

“ve gerekirse o bir tek gün için bütün bir ömrü gözden çıkartırız…”

“Bizler bir gün daha Fenerbahçeli olarak yaşamak için hayata bağlanırız ve gerekirse o bir tek gün için bütün bir ömrü gözden çıkartırız…”

Tarihi Konuşma’nın tam metnine https://www.fenerbahce.org/icerik/haber/30050/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” ilgilerinin tamamına https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com