Öfkeleriyle hoşnutsuzlukları bu dünyaya ilişkin, politikaya, sanata, yoksa kendilerine, aralarındaki derin bağlantıya değil, hiçbir zaman. Ne var ki alışkanlıklar, otomatikleşmiş davranışlar durumu kurtarıyor. Her şey yollu yolunca, pürüzsüz, numaralanmış, dosyalanıp kalkmış. Küçük mutlu kuzucuklar, zavallıcıklar, iyi dostlar. Pierre, Roland’ın uzattığı eli nerdeyse sıkmayacak, yutkunuyor, Roland’ın gözlerinin içine bakıyor sonra sıkıyor elini, kırmak istercesine (…) Roland’ın kafası dinç. Hiçbir sorunu yok, manda yürekli kuzucuk. Pierre tiksiniyor onların dinginliğinden, Michele’in orada oturmuş, bir turuncu bluzu söz edinebilmesinden, ondan gene her zamanki gibi uzak. (…)
Pierre yüzünü kuruluyor, pencereyi ardına dek açıyor şafağın taze serinliğine karşı. Sokakta bir sarhoş dost bir monolog sürdürmekte, macun kıvamı koyu bir suyun içinde yüzercesine. Kendi kendine bir şarkı mırıldanarak ileri geri gidip geliyor, soluk kesici, törensel bir dans yapıyor sanki, kaldırım taşlarını, kilitli kapıları ucun ucun dişleyen kül rengi aydınlıkta. (…) yırtık pırtık uçuşan o reveranslarıyla, o sendelemeleri, ağzının içinde gevelediği belirsiz mırıltılarıyla.
Julio Cortazar (“Gizli Silahlar” adlı öyküsünden…)
Büyüdükçe, Çev: Nihal Yeğinobalı, Alan Yayıncılık, 1985, s. 69, 74