Oca
17
2007

İSTANBUL üzerine

(…)İstanbul’a yapıştırılmaya çalışılan her türlü yafta ancak günlük kullanma tarihleri ile birlikte sunulmalı. Kapitalizm’den, şundan bundan bahsederken, burasının nüfusu, demografik yapısı, genel olarak tarihi ve son 20 yılda aldığı şekli az çok -illa görerek değil- kitaplardan öğrenmeye çalışmak, “edebî terör” denebilecek bir hadisenin / olayın öyle kolay kolay yapılamayacağını -kaldı ki küçük iskender’in edebi terörist falan olduğunu sanmıyorum, işin tuhafı bu tür bir performansın 20 küsür yıl sürmeyeceğini anlayabilirsiniz. Bu kentte gördüğünüz ya da size gösterilen-mesela Beyoğlu mu Ortaköy mü neresiyse artık- yerlerin kozmopolit yapı ile küçükçekmece, avcılar, fikirtepe, zeytinburnu gibi uydu kent tabir edilen ve daha sonradan kente eklemlenen yerlerdekinden çok daha “burjuvaca” olduğunu sezebilirdiniz. Kaldı ki bu kentte merkez sadece bir yer değil, birçok merkezli, birçok yapılı bir yer burası öyle ki bazen bir merkezin diğer bir merkezin “çevresi” kaldığını görebilirsiniz, bkz. Bağdat Caddesi. Merkezde yaşayan orta-üst sınıfın son birkaç zamandır (buna en güzel örnek Tabutta Röveşeta‘dır) kentin çevresindeki lüks mekanlara taşındığını, merkezde daha çok orta-alt sınıfların kol gezdiğini ve bu (kabaca iki) kaba katmanın karşılaşma anlarının sanıldığı gibi “bir sınıfsal savaş” falan olmadığını söyleyebiliriz. Örnek mi? Hiç Göztepe civarındaki apartmanlara göz attınız mı? Ya da hiç bu kentin Küçük Çekmece civarından sonrasına bakabildiniz mi? Ya da Ahmet Erhan’ın taşra sandığı Silivri’nin gece hayatına?  

Edebi etkinliğin ve star sisteminin geçerli akçe sayıldığı yerler, işte bu merkezkaç kuvvetine uğramış ve seyirlik olan yerler. Yayınevleri burada, yayıncılar burada, muhabbet burada, elinizi sallasanız yazara, çizere çarpar; çünkü herkes burada görünmek ister. Çünkü burası tüketimin kalesinden başka birşey olmamaya başladı son 5-6 yıldır. Tüketimin kalesi olan yerde de herkes gönlünce gösterisini yapar, gösterisini izler sonra da evine döner. “Bohem, serseri” falan gibi ifadeler yerine “aylak” daha uygun gibi geliyor bana ayrıca. Veblen’i okumak bu aşamada faydalı olabilir. Gece 3 ya da 4 gibi Avcılar tarafında “halı saha” maçı yapmaya gitmek, bazen bu kasıntı merkez triplerini izlemekten çok daha eğitici oluyor. Şirinevler’le Ataköy 9. Kısım arasındaki köprüden geçmek ya da. Artı, buradaki görece, sonradan zenginleşmiş sınıfın yaşayışı hakkında da hiç bir bilginiz yok. Şu durumda orta-sınıf şiddetini, orta-sınıfa satmaktan başka bir halt edildiği de yok! İkitelli civarı, Zeytinburnu gibi yerler kıçınıza giydiğiniz her türlü marka malın fason olarak üretildiği yerler. Batı’nın sanayi devrimi sırasında geçirdiği travma ile bugün bozkır konusunda atıp tutan pastoral kafalarımız arasında birkaç gros tonluk çelik-döküm fırınları var. Burada hiç bir zaman öyle işçi-sınıfının şehrin göbeğine yerleştiği -örneğin Alman Sanayii devrimi bir durum falan olmadı. Küçük atölyelerde, lonca sistemi çalışma devam etti, çünkü İstanbul’da para endüstri ile dönmez, başka türlü yolları vardır.  

(…) 

Serkan Işın,  

“Poetikhars’dan…” 

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post. TrackBack URL


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com