Haz
22
2006

Coşku Mühendisleri’nin Zaman Dışı Parantezleri

İşletmelerde muhasebeciler fazla önemsenmez ve “zurnanın son deliği” olarak görülürler. Hesap işleriyle uğraşan, kayıt tutan, şirketin faaliyetlerini sayısal olarak vergi makamlarına ya da yöneticilere raporlayan muhasebeciler, işi kılıfına uyduran matematiksel kişiler olarak bilinirler. Gariptir ki, benzer bir tavırla, müzik dünyasında da “vurmalı çalgılar” melodi belirleyici olmaktan çok ritim belirleyici olarak ele alındıkları için tarih boyunca fazlaca önemsenmemişlerdir. Müzik tarihi “caz” kavramına gelip dayanıncaya veya çatlayıncaya kadar bu tavır devam etmiştir; müzik anlayışı “caz”a ulaşınca işler -hiç değilse biraz- değişmiştir.

Tıpkı “muhasebeci”lerin işletmelerdeki konumu  gibi, “davul” ve “davulcu” da diğer çalgıların ya da müzisyenlerin ayağının altında bulunan sağlam bir zemin olarak düşünülebilir. Bu anlamda, vurmalı çalgılar, gerek akışkanlığıyla gerekse kurgusuyla denge unsurudur. Kim ne derse desin ya da nasıl söylerse söylesin, bugün, etnik cazın varlığında, beğenilmesinde ve önemsenmesinde en önemli aktör “vurmalı çalgılar”dır.

Caz müziğinin zaman içerisindeki değişimi ve açılımları incelendiğinde, melodi dünyasının dışına çıkarak armonik hesaplardan sıyrılıp “ritim cümleleri” kuran, sıralayan ve bir anlamda “çoşku mühendisi” olduklarına inandığım davulcuların önemi yadsınamaz. Ayrıca günümüzdeki popüler müziğin, elektronik müziğin ya da “clubber-trip”lerin  temelinde melodinin değil de ritmin bulunması önemli bir başka noktadır. Bu durumun -övünç sebebi olmasa bile- en azından  dikkat çekici olduğunu kerhen kabul etmek gerekiyor.

Konser kayıtlarını ve görsel caz arşivlerindeki fotoğrafları incelerken davulcuların senkoplar sırasındaki surat ifadeleri her zaman dikkatimi çekmiştir. Bileylenmiş, birkaç salise süren,  dengeyi bozmadan oluşturulmuş güzel bir kombinasyon ya da zamansız(aniden) bir duraksama(sus) dinleyicinin içindeki akışkanlığı veya vücudunun devinimini değiştiriyor. Çok eski bir dostum, “Davul çalarken kalbimin ritmi değişiyor!” demişti. Buna inanmamıştım, hâlâ da inanmıyorum. Ancak, dinleyicinin ezberinin bozulduğunu, gizli bir coşkunun yaşandığını da reddetmek mümkün değil. Örneğin, “Aziza Mustafa Zadeh”in “Dance Of Fire” adlı albümündeki sinerjinin etkisini göz önüne aldığımızda, enstrümanlar ile davul arasındaki kimyanın ya da iletişimin, bir anlamda kusursuz olduğunu görebiliriz. “Bana Bana Gel” adlı şarkıdaki davul solosunda Omar Hakim’in ağzından kaçırdığı ufak bir “bağırış” bahsettiğim coşkunun, tuşenin ve  zaman dışı parantezlerin  göstergesidir. Sıkı bir davulcunun da kayıt sırasında enstrüman üzerindeki kasnaklardan vazgeçip  ritimlerini stüdyonun duvarlarına, sandalyelerine taşıdığına, oralardan çıkacak sesleri duymak istediğine şahit oldum. Sanırım, caz davulcuları, notalar arasındaki boşluklarda tuşeyi güçlendirmeyi, o gizli coşkuyu nasıl yakalayacağını ya da  nasıl dengeleyeceğini düşünerek hayatını geçirmektedir.

Caz dünyasındaki davulculardan bahsetmek gerektiğinde, Art Blakey, Elvin Jones, Jack De Johnette, Billy Cobham, Omar Hakim önemsediğim ve davul cümlelerini zevkle dinlediğim isimlerdir. Bazı proje albümlerini  sadece bu davulcuların dahil olduğunu bildiğim için satın alırım. Michael Brecker’ın “Tales From Hudson” adlı albümünde, kontrbas ustası Dave Holland ile davulcu Jack De Johnette arasındaki kimyanın gizleri, bu müzikal cümlelerin alaşımı albümün ünündeki en önemli unsurdur. Steve Smith ve Dave Weckl gibi davul virtüözlerinin insanüstü davul cümlelerini,  zorlama bulmakla beraber zevkle dinlerim. Virtüözlerin gerilim içeren davul oyunlarını ve bazı anlatımları kaçırdığımın, algılayamadığımın da farkındayım.  Sanırım virtüözler gelecek nesillerin algısını düşünerek  çalıyorlar. Bu durumu yadsımıyorum —birilerinin  geleceği düşünmesi, sınırları zorlaması ve yeni yollar bulması gerekiyor. Steve Smith’in Aydın Esen’e eşlik ettiği “Timescape” adlı albüm geleceği düşünen, yeni yollar arayan bir deneydir. Bu anlamda, özellikle “Caz Fusion” gibi deneysel türlerde davulcuların öneminin iyice arttığını da göz önüne almalıyız. Serdar Ateşer’ in “Avdet Seyri” adlı projesindeki  davul performansıyla Turgut Alp Bekoğlu aklımdan hiç çıkmıyor. Bir de, şiddetle merak ediyorum; elitizm’i ve dirsek temaslarını bir kenara bırakıp Turgut Alp gibi gerçek isimlerden, caz davulcularından neden bahsedilmez? Bu konularda çeşitli söyleşiler, araştırmalar ya da çeviriler neden yapılmaz? Müzik dünyasını bir piyasa gibi gören, hatta piyasalaştıran  “sahibinin sesi medya kuşları” çeşitli çevrelerde ötmeye devam ediyor —Bu yüzden mi?…(İnşallah! Bu yüzdendir…)

Sonuç olarak, caz davulcularını müzisyen olarak görmeyen veya önemsemeyen çevrelere rahatlıkla şunu söyleyebilirim:

-Siz bu lakırdıları benim külahıma anlatın! Caz davulcusu coşkunun mühendisidir.

2005- Zafer Yalçınpınar

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com