Ara
29
2010
0

“Ece Ayhan ve Yalova Köyü” Belgesel Çekimleri

Çanakkale, Eceabat’ta bulunan Yalova Köyü’nde, Ece Ayhan’ın yaşamının izlerine dair Rayzan Başeğmez’in gerçekleştirdiği belgesel çekimlerine https://www.facebook.com/video/video.php?v=114065488665027 adresinden ulaşabilirsiniz.

Not: Belgesel görüntülerine  İlhan Usmanbaş’ın “Violonsel için Müzik” adlı bestesi eşlik etmekte…

Ara
29
2010
0

BKF2010: İnternet Kültür Yayınları Tanıtımı Röportaj Görüntüleri

17-22 Aralık 2010 tarihleri arasında Harbiye-İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen Boğaziçi Kitap Fuarı kapsamında,  “İnternet Kültür Yayınları Tanıtımı” projesi için gerçekleştirdiğimiz söyleşilerin video görüntülerine https://vimeo.com/album/1498854 adresinden ulaşabilirsiniz.

Girişimimizi destekleyen herkese teşekkürü bir borç biliyoruz. Biliriz de.

Ve sonuçta,  tekrar etmekte fayda var:
“Dünyanın özü kötüdür, net ise güzel!”

İpek TUNA – Zafer YALÇINPINAR

Çekimlere katılan web siteleri:

birdirbir.org / Koray Löker
borgesdefteri.blogspot.com / Hakan İşcen
tramvayduragi.com / Orhan Sümer
altzine.net / Hande O. Aksoy ve Aylin Sökmen
futuristika.org / Barış Yarsel
zaferyalcinpinar.com/blog / Zy


Ara
28
2010
0

Picabia’dan Breton’a…

(…)
Elle tutulamayan, hayâli boşluğu severim
Retinadan belli bir mesafede; gökyüzünde görüntüler
Görüşüm bir dokunuşa dönüşüyor
Ressamlar beni fazlasıyla sıkıyor
Evren,  görüntülerin üzerinde bulunan
İmgelerle dolu geniş bir görüntü.
Müzisyenler beni fazlasıyla sıkıyor
Sadece doğuştan kör olanlar
Müziği görünür bir nesne olarak algılar
Herkes aslında, sizden tiksinen,
Zavallı birer melek.

Francis Picabia
Çeviren: Zy

Hamiş: Francis Picabia’dan André Breton’a provoke üslupla yazılmış bir şiirdir.  Picabia ile Breton’un ilişkileri birçok defa karmaşık, zor ve hatta gergin bir haldedir, ama hiçbir zaman birbirlerine saygılarını kaybetmemişlerdir.

Ara
25
2010
0

Adalar

(…)

adalar
her şeyden uzak
adalar
insanlar gibi
adalar
sualtından tutuşmuş elleri

(…)

Bülent Ortaçgil
“Sen” adlı yeni albümünden…

Ayrıca bkz: Denizaltı Edebiyatı

Ara
24
2010
0

Bir Gemiden… İmzalı…

Ferit Edgü’den Şebnem Kavcar’a
“Hepimizin üzerinde olduğumuz bir gemide’n” ithafıyla imzalı…

Ara
24
2010
0

İnternet Kültür Yayınları Tanıtım Kitapçığı

17-22 Aralık 2010 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi Harbiye’de ilki gerçekleşen Boğaziçi Kitap Fuarı sona erdi. Fuar kapsamında yer alan “İnternet Kültür Yayınları Tanıtımı” girişimi için icra ettiğimiz bazı söyleşilerin metinlerini içeren PDF biçemindeki dosyaya https://zaferyalcinpinar.com/dirilinternet.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. (Ayrıca, gerçekleştirdiğimiz yüzyüze görüşmelere ait video kayıtlarını da önümüzdeki günlerde paylaşacağız.)

Girişimimizi destekleyen herkese teşekkürü bir borç biliyoruz. Biliriz de.

Ve sonuçta,  tekrar etmekte fayda var:
“Dünyanın özü kötüdür, net ise güzel!”

İpek TUNA – Zafer YALÇINPINAR

Online söyleşilerimize katılan web siteleri:

birdirbir.org/Koray Löker
borgesdefteri.blogspot.com / Hakan İşcen
dahke.net / Immo
etilenzine.net / Flagg
horaley.com / Erkin Gören
kargamecmua.org / Tayfun Polat
mavimelek.com / Mavi Melek Edebiyat Ekibi
resetmagazine.net / Gökhan Karabıçak
ubormetenga.org / Emrah İnan
undomondo.com+etrafta.com / Mersenne

Ara
21
2010
0

Mitin Yokluğu (Georges Bataille)

(…)
Beyazın içinde, yokluğun sonsuzluğunun aykırılığında, safça canlı ve kördüğüm halinde artık mit olmayan mitler var ve durgunlukları artık kararsızlıklarını açığa vurmaktadır.
(…)
En azından ihtimalin o soluk saydamlığı mükemmel hissin içindeydi: denizdeki nehirler gibi, mitler, süreklilikleri veya geçicilikleriyle, mitin yokluğunda kendilerini kaybettiler: bu onların mahrumiyeti ve gerçeğiydi.
(…)
“Gece aynı zamanda güneştir.” Ve mitin yokluğu aynı zamanda bir mittir: en soğuk, en saf ve tek doğru olan mit.

Georges Bataille
“zygiella notata” Fanzin, Çev: Ayşe Güngör, Sayı:1, s.14

Hamiş: İlk sayısı yayımlanan “zygiella notata” adlı sıkı fanzinle ilgili bazı bilgilere https://zygiellanotata.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.

https://29.media.tumblr.com/tumblr_ldjirtmKSC1qfqkflo1_500.jpg
Ara
19
2010
0

“Sadece şiir değil, her şey bir ‘lirik birim’ taşır içinde.” (Turgut Uyar)

(…)
Kendi şiirim üzerine “retorik” geliştirmek zor hatta imkânsız ama şöyle söyleyeyim; şiirin kendi sesi, özgün şairin kendi bulduğu sestir. Bununla birlikte, ne kadar özgün olunursa olunsun, her şiir anlayışı yaygınlaştığında kaçınılmaz bir biçimde kendi retoriğini de alttan alta bile olsa kurar.
(…)
Evet, her kuşak şairaneliği yerer ve kendisi bir şairanelik kurar. Örneğin bizim kuşağımız şairaneliğe karşı olduğu için şairane olmadığını sanıyordu. Oysa şairaneydi ve onun şairaneliği de imgeye çok fazla yaslanmak oldu…
(…)
Sadece şiir değil, her şey bir “lirik birim” taşır içinde. Benim için önemli olan bu lirik birimi coşkunluğa varmadan verebilmek. Ama şiirimi yaparken adını koymuyorum bunun. Ayrıca ben kendi şiirim için bir yöntemi de sözkonusu edemem. Şiir kendini yazdıran bir şeydir. Yazılırken temelindeki imgeleri ya da kavramları alıp başka yerlere götüren bir şey…
(…)
Şiirde hareketlilik birtakım kişiliklerin belirmesine bağlıdır. Eski değerleri sarsan birisi çıkar ya da yeni değerler getiren birisi gelir, ilk hareket belirir. Kişiliğin, tavrın olmadığı yerde durgunluk vardır. Diyelim ki 20 tane yeni şair var; hiçbirinde birşeyi yerinden oynatacak değer konusunda şüpheye düşürecek şiir yok. Böyle bir ortamda şiir üzerine düşünme imkânı kalmıyor.
(…)
Kişilik varolan mükemmellikten kaçınmaktır benim için.

Turgut Uyar
“Sonsuz ve Öbürü”, Haz: Tomris Uyar-Seyyit Nezir,  Broy Yay., 1985, s.103-107

Ara
19
2010
0

“Sonuç; anlamsız bir ortalama.” (Turgut Uyar)

Turgut Uyar’ın Şiir Günlüğü’nden kendi elyazısı ile… (19-8-76)


Ara
19
2010
0

Boğaziçi Kitap Fuarı 2010: İnternet Kültür Yayınları Tanıtım Standı’ndan Görüntüler

(T. Günersel, H. İşcen ve C. Mukaddes standımızda…)

Boğaziçi Kitap Fuarı 2010 İnternet Kültür Yayınları Tanıtımı’nın kapsamına https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=4320 adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
19
2010
0

Baykuş (APOLLINAIRE)

Benim mahzun yüreğim bir baykuş
Çivilenen sökülüp çivilenen bir daha.
Kan ateş içre çaresiz yorulmuş
Beni sevenleri överim boyuna.

G. APOLLINAIRE
“Orfe’nin İzinde”, Çev: Ergin Ertem, İyi Şeyler Yay., s.26

Ara
19
2010
0

Dünyanın ekseni gıcırdayıp durur. (Zbigniew Herbert)

(…) Bir iskemle görmedim ki ayak değiştirsin, bir yatak görmedim ki şaha kalksın. Masalar, yorulduklarında bile, dizüstü çökmeye kalkışmazlar. (…)

Pek seyrek olur. Dünyanın ekseni gıcırdayıp durur. Her şey kalakalır o anda: Fırtınalar, gemiler, vadilerde otlayan bulutlar. Her şey. Çayırdaki atlar bile, bitmemiş bir satranç oyunu gibi.
Bir süre sonra dünya başlar yeniden dönmeye. Okyanus yutup kusar, vadiler buhar salar, atlar siyah çayırdan beyaz çayıra geçerler. Havanın havaya çarparken çıkardığı sesin yankısı duyulur bu ara.

Zbigniew Herbert
Çev: Erdal Alova

Ara
19
2010
0

Aydınlatabilirdi…

(…)Yürüyorlar
bönlüklerinin
imi altında,
daha çok
yıldırım
daha çok çatlak
körlüklerinin
uzamında
ve binlerce aydınlık sürçme
aydınlatabilirdi onları.
Aydınlatabilirdi…

Mario Luzi
Çev: Işıl Saatçıoğlu

Ara
15
2010
0

Boğaziçi Kitap Fuarı: İnternet Kültür Yayınları Tanıtımı

Bkz:  https://www.facebook.com/event.php?eid=124960777567563

Dünyanın özü kötüdür, “net” ise güzel!

17-22 Aralık 2010 tarihinde şehrin tam kalbinde yer alacak olan Boğaziçi Kitap Fuarı’nda internet kültür yayınları da yer alıyor! Standımıza uğramayı ihmal etmeyin…

Tanıtım kapsamında;

borgesdefteri.blogspot.com, birdirbir.org, altzine.net, futuristika.org, zaferyalcinpinar.com ve tramvayduragi.com ile yaptığımız online yayıncılık merkezli söyleşi çekimlerini izleyebilir;

online yayıncılık üzerine, undomondo.com/etrafta.com,horaley.com, dahke.net, etilenzine.net, resetmagazine.net, ubormetenga.org, kargamecmua.org ve mavimelek.com ile yaptığımız e-posta söyleşilerinin basılı metinlerini arşivinize katabilir;

internet yayıncılığına soyunmuş; edebiyat, sanat, müzik gibi bölümlerden oluşan bir çerçevede, online ifade biçimlerini kendine misyon edinmiş blog/sitelerinin bir derlemesini standımızdaki dizüstülerde inceleyebilir;

incelerken dahke.net/immo ve etilenzine.net/flagg tarafından hazırlanan tanıtıma özel playlist’leri dinleyebilirsiniz.

Yanında flash disk getirenler kazanıyor; blog/site derlemesini, e-posta söyleşilerin pdf’lerini ve playlist’leri kopyala yapıştırıyor!

Çok yaşa web, diril internet!

Boğaziçi Kitap Fuarı İnternet Kültür Yayınları Tanıtımı
Hazırlayanlar: İpek Tuna – Zafer Yalçınpınar
Afiş ve sticker tasarımları: Yavuz Dürüst
Videolar ve basılı metin tasarımları: İpek Tuna
Çekimler ve fotoğraflar: Peri Kazancı
Proje asistanları: Eda Dürüst, Güher Gürmen

Boğaziçi Kitap Fuarı
İstanbul Kongre Merkezi Harbiye
17-22 Aralık 2010
Her gün 10:00 – 20:30
Boğaziçi Suare 20 Aralık 2010 10:00 – 23:00

BKF 2010
https://www.bogazicikitapfuari.com/
https://www.facebook.com/group.php?gid=223976655188%2F
https://twitter.com/bogazicikitap/

Zafer Yalçınpınar
https://zaferyalcinpinar.com/
https://www.facebook.com/profile.php?id=100000252090050%2F
https://www.facebook.com/group.php?gid=157183537464%2F
https://friendfeed.com/evvelfanzin/

İpek Tuna
https://www.facebook.com/fituna/
https://twitter.com/ipektuna/
https://friendfeed.com/ituna/

*borgesdefteri.blogspot.com, birdirbir.org, altzine.net, tramvayduragi.com, undomondo.com/etrafta.com, horaley.com, dahke.net, etilenzine.net, resetmagazine.net, ubormetenga.org, futuristika.org, mavimelek.com ve kargamecmua.org; teşekkürü bir borç biliriz!

*dahke.net/immo ve etilenzine.net/flagg; bir borç + teşekkürler!

* Söyleşi çekimleri için kanatlarını açan Karga’dan Tayfun Polat ve Karga tayfasına, çekimler sırasında gerçekleşen tüm aksiliklere rağmen güne neşe ve emek katan Peri Kazancı, Güher Gürmen, Eda Dürüst ve Sena Başöz’e, tasarımlarıyla projeye katkıda bulunan Yavuz Dürüst’e özel teşekkürler!

Ara
14
2010
0

“Bir sanat eseriyle karşı karşıya olduğumuzu anlasak, daha doğrusu anlasalar, bize yetecek.” (O. Rifat)

(…) Bir yazının örgüsüne giren kelimelerin bir kavram karşılığı olmaktan başka ayrı bir tarafları daha vardır. Her kelime bir kavramı temsil ettikten başka bir de heyecan verici, dokunaklı bir unsur taşır. Mesela “yuva” kelimesinde, anlamını aşan bir değer, bize dokunan bir taraf bulunduğunu inkâr edebilir miyiz? Kavramlar donmuş kalıplardır. Halbuki bu kavramları karşılayan kelimeler çoğu zaman bu soğuk kalıpların etrafını canlı bir duygu, bir hatıra, bir esrar halesiyle çevirir. (…) Bu gerçeği bilmeyenler hiçbir zaman Mallarmé’nin, Valéry’nin, Gide’in, Proust’un sanatını anlamayacaklardır. (…) Dağlarca, kullandığı kelimeleri yalnız ve sadece biraz önce açıkladığımız değerlerine göre ele almakta, akla dayanarak değil, iç dünyasına uygun düşecek yolda birleştirmektedir. Böylece bize akıl dışı bir bilgi, bir hayat felsefesi, bulutlu ama çekici bir âlem sunmaktadır.
Çakırın Destanı, hayatın destanıdır; akıllı olmaktan değil, canlı olmaktan doğan hazları, korkuları, şüpheleri, sevinçleri anlatmaktadır. Bu kitapta, aklımıza dayanarak tanıdığımızı sandığımız çarşılar, pazarlar, satıcılar, insanlar, potin boyacıları, sabun kalıpları, kumaşlardaki resimler, hepsi bir canlının üzerinde uyandırabilecekleri acayip ve gerçek intibalarla tekrar ele alınmaktadır. (…) Kitabın değeri hakkında bir şey söylemek istemiyorum. İyi veya kötü. Bir sanat eseriyle karşı karşıya olduğumuzu anlasak, daha doğrusu anlasalar, bize yetecek.

Oktay Rifat
25 Şubat 1946 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nden…


Ara
10
2010
0

Elias Canetti’nin notlarından… (1959)

Elias Canetti
“İnsanın Sılası (Notlar)”, Çev: Ahmet Cemal, İyi Şeyler Yay., 1996, s.72

Ara
10
2010
0

Bir dize…

(…)
“uyu, denize benze”

Oktay Rifat

Ara
07
2010
0

(YENİ), SIKI ve SAĞLAM

Başlangıçta şöyle bir girizgâhı -sizlerin önünde- kendime teslim etmem gerekiyor: İlkece, herhangi bir yayın için tanıtım yazısı yazmak gibi kötü alışkanlıklarım yoktur. Herhalde bu yazının ardından da beş-on sene süresince böylesine tanıtım unsurları ihtiva eden başka bir yazı yazmam. Ve eğer “edebiyat ortalığının liyakatsizleri” olarak tanımladığım “kifayetsiz muhterisler”, Kırmızı Yayınevi tarafından Ekim 2010 tarihinde ilk sayısı yayımlanan (Yeni) adlı sıkı ve sağlam dergiye -diğer iyi şeylere yaptıkları gibi- sessizlik suikasti ya da sinsiyet uygulamaya çalışmasalardı şu an okumakta olduğunuz bu yazıyı da kaleme almak zorunda kalmazdım. Aynı zamanda bu yazı, son yıllarda edebiyat ve yayıncılık uzamında boy göstermeye çalışan tüm fetbazlara ve fason dergilere “karşı” oluşmuştur. Yani amacım sadece (Yeni) adlı derginin sıkılığını ortaya koymak değil.

Her şeyden önce (Yeni)’nin “Yenilik” kavramının arkaplanını bilerek yola çıkmış olması beni sevindiriyor; çünkü arkaplanda yer alması gereken “farkındalık” olgusu çoğu derginin ilk sayısında es geçilmiştir. Örneğin, zamanında, Öteki-Siz adlı dergi 1980’den 2003’e kadar yayımlanan edebiyat dergilerinin açılış yazılarını inceleyen özel bir sayı yayımlamıştı. Bu özel sayıda derlenen açılış yazılarını incelediğimizde 1980 sonrası yayımlanan hemen hemen tüm edebiyat, düşün ve sanat dergilerinin tarihsel bir “farkındalık” eş(l)iğinde yola çıkmadığını, çıkamadığını görürsünüz. (Yeni)’nin editörü İsmail Ertürk ise derginin açılış yazısında içinde bulundukları tarihsel ve çevrimsel özelliklerin ayrıntılarını vererek, (Yeni) adlı derginin uzgörüsünü oluşturacak öğeleri, eş(l)ik ettiği farkındalığı uzun bir yazıyla bize iletiyor:

“Avrupa değerlerinin evrenselliğini yitirdiği görüşünün yaygınlık kazandığı bir yüzyıla girdik.(…) Öte yandan, ne Çin, ne İslam ne de bir başka kültür dünyasının, yakın zamanda, Batı’ya seçenek olamayacağı da açık. Batı, bir değerler bunalımında olmasına karşın, iletişim teknolojisinde devrimsel denecek yeniliklerle küresel sanal toplumlar yaratıyor; bilginin internet ortamında, yazıyla ve imgeyle saklanması, dolaşıma sokulması alanlarında yeni bir kültür süreci başlattı.(…) Türkiye’deki değer ve kültür çalkantılarını, korkutan kurumsal sallantıları; Batı değerlerinin zayıflamış olmasını; sınırların, dostluk ve düşmanlıkları yeniden çizmesini güvenilir uygarlık zemininin kayganlaştığı bir döneme rastlıyor olmasından bağımsız düşünemeyiz.”

Dergicilik tarihimizde benzer bir farkındalık bilinciyle –ne yaptığını, ne yayımladığını, ne söylediğini, neyi savunduğunu, nerde olduğunu, nerde yaşadığını, nereye varacağını bilmek sorunsallarıyla- yazarlarını buluşturmayı, birleştirmeyi başaran başka dergiler de olmuştur: Yeni Ufuklar (1952), Yenilik (1953), Yeni Dergi (1964) böylesi dergilerdir. Bu dergiler dönemlerinin bağlamsızlığına, tözsüzlüğüne, keşmekeşliğine, nefret suçlarına, dezenformasyona ve tüm bunlardan beslenen liyakatsizlik ile cehalete karşı bir “sağlam duruş” olarak yayımlanmışlardır. Bu kapsamda düşünüldüğünde dönemlerinin en sıkı dergileridir. Ayrıca, söz konusu dergilerden yetişen isimler bir kuşak sonra edebiyat ve düşün dünyasının mihenk taşları olmuşlardır. Şimdi bugün, (Yeni) adlı dergi de böyledir, böyle bir çizgiden yola çıkmıştır. Hiç çekinmeden söylüyorum, hatta tekrarlıyorum; (Yeni), içinde bulunduğumuz dönemin mihenk taşı olmaya aday tek dergidir.

(Yeni)’nin yayın kurulunda Oruç Aruoba (ki ustamdır), Ali Cengizkan, Oğuz Demiralp, Orhan Tekelioğlu, Gündüz Vassaf gibi isimleri görüyoruz. Bu insanlar edebiyat ve düşün dünyasında “seçkinci” olarak tanınırlar. Daha doğrusu başkaları tarafından hileli bir şekilde “seçkinci” olarak mimlenmişlerdir. Aslında “seçkinci” değillerdir; bu isimleri en uygun ve gerçek tabirle “yetkinci” ya da “yetkinliğe önem verenler” olarak düşünmeliyiz. Yetkinlik, onlar için “töze temas edebilmek”ten geçer. Nihayetinde (Yeni)’nin yayın kurulunun “retorik arsızlığı”nı sevmeyen ve “külyutmaz” diyebileceğimiz insanlardan oluştuğunu ifade etmeye çalışıyorum.

(Yeni)’nin ilk sayısı “Kriz” üstbaşlıklı bir dosyayla yayımlanmış. Dosya kapsamında sıkı sosyolog Immanuel Wallerstein ile “Ekonomik Buhranın Anlamı Üzerine” gerçekleştirilmiş bir söyleşi hemen dikkati çekiyor. Söyleşiyi gerçekleştiren Banu Güven, Wallerstein’a sormuş: “Yeni bir dünya jeopolitik düzeninden bahsediyorsunuz. Bu düzen çoktan kuruldu mu yoksa?” Wallerstein da cevaplamış: “Evet, hem de düzensiz bir şekilde. Artık, egemen güce sahip değiliz, bu nedenle de dünya üzerinde 8-10 bölge güç merkezi haline geldi. Bunların hepsi de birbiriyle olası ittifaklar kurmaya çalışan güçler. Güvenilir değiller. Bir gün biriyle ertesi gün bir başkasıyla birlik olabilirler. Er ya da geç bir düzene oturacaktır. O zaman resmi daha net görürüz. Çokuluslu bir durum söz konusu.” Wallerstein söyleşisinin ardından “Krizden bir yaşama kültürü çıkar mı?” sorgusu üzerine Oruç Aruoba, Soli Özel, Ekrem Işın, Betül Çotuksöken, Enis Batur ve İsmail Ertürk’ün katıldığı bir konuşma/tartışma yer alıyor. Tartışma/konuşma Nermi Uygur’un “Bunalımdan Yaşama Kültürü” adlı kitabı ekseninde başlıyor ve kriz kavramının dehlizlerinde dolaşıyor. Tartışmanın bir yerinde Oruç Aruoba şöyle diyor:

“Olgusal olarak nasıl başladı bu kriz? Mortgage meselesiyle başladı, değil mi? Şimdi öznellik-nesnellik açısından Mortgage’ın temelindeki ekonomi, değer gibi anlayışlarına bakmak lazım. (…) Şu anda üretmekte olduğun değerin üstünde bir değere sahip olabilirsin, ben sana onu vereceğim diyorsun. Mesela adamın ne bileyim aylık geliri 1000 dolar, sen ona diyorsun ki, o 1000 dolarınla sana 70000 dolarlık bir ev vereceğim. Dolayısıyla, ona hangi nesnel yaklaşımı veriyorsun? O da diyor ki, bak 1000 dolara 70.000 dolarlık bir ev alabiliyorum. İcabında da ilerde satarım diyor -100.000 dolara! İyi iş diyor. Üretmediğin, o anda sahip olmadığın bir değerin üstünde bir değere sahip olabiliyorsun. Anlayış bu mu en temelde?! Çuvallayan, çöken anlayış bu.”

Derginin ikinci sayısının dosya konusu ise “Kültür Endüstrileri” olarak belirlenmiş. Delicesine bir merakla bekliyorum bu dosyayı…

(Yeni)’nin ilk sayısında başka birçok şeyin yanısıra Dağlarca’nın daha önce yayımlanmamış iki şiiri, Özer Sayın tarafından İlhan Berk’le gerçekleştirilmiş “Evler tüm dünyayı içine alabilen hapishanelerdir” başlıklı bir söyleşi de bulunuyor. Bunlarla birlikte, sıkı bestekâr İlhan Usmanbaş’ın 1962 tarihli çok ilginç bir yazısı (yeni)den yayımlanmış dergide… İlginçtir Usmanbaş, 1962’de, Opus adlı müzik dergisindeki yazısını şöyle bitirmiş: “Demek, daha uzun süre, ortak değer yargıları ortamını yaratmaya çabalayacağız.”

Sonuçta (Yeni)’yi takip etmek için benim elimde birçok “gerçek neden” var. Ama en sevdiğim gerekçem şu: (Yeni) adlı derginin, “Yedi Sekiz Hasan Paşa”ya benzer bir şekilde edebiyat ve düşün tarihine adını geçirmeye çalışanları önemsizleştireceğini düşünüyorum. Hatta şu son 4-5 senede köşe kapan, cukkalayan bazı “Yedi Sekiz Hasan Paşa”ların köşelerini de yıkacaktır.

Zafer Yalçınpınar
Karga Mecmua, Aralık 2010

Ara
05
2010
0

Kuzgun Acar Anısına Maskeler Sergisi’nden Görüntüler

Evet, sonuçta, Marinetti’nin düşüncesine katılıyorum; çünkü müzelerin mezarlaştığını, sanat galerilerinin ve yapıtların da endüstrileştiğini açıkça görüyorum. Artık, sanat adı altında “iş” yapan mekânlardan -en ünlülerinden, en zenginlerinden, en akademiklerinden, en uluslararası  veya disiplinler arası ilişkilerle donanmışlarından hatta ileri derecede modern olduğunu iddia edenlerden bile- belirgin bir yokoluşun ağıt seslerinin yükseldiğini duyuyorum. Çoğu gerçekten de bu mertebededir, mezarlıklaşmıştır, bitmiştir ve birileri bu mezarların başında -üstelik de ücret ödeyerek- otomatik bir ağıt yakar: Bu mekânlar sanat cahili turistlerin ezbere bir körlükle (öğrenilmiş çaresizlikle)  gezintilerinden, garip bir surat ifadesi eşliğindeki kırıtmalardan, boş bakışlardan, kısacası “turlayışlar”dan başka bir şey ihtiva etmez…

Ancak, bugün Bir Nokta Sanat Galerisi‘nde ziyaret ettiğim “Kuzgun Acar Anısına Maskeler” adlı armağan sergi, önceki paragrafta yer alan olumsuz düşüncelerimi  geçersiz kılacak yönde sıkı, biricik ve etkileyiciydi. İşbu serginin gerçekleşmesinde emeği geçen Didem Çapa’yı, Fersa Acar’ı, Demsa A.Ş.’yi, Jotun Boya’yı  ve Kuzgun Acar’ın anısına maske çalışmaları icra eden tüm sanatçıları tebrik etmek gerekiyor. Çünkü bu insanlar Kuzgun Acar’ın sanatının her zamankinden fazla devinmekte olduğunu, daha da sıkılaştığını, ufuk açıcı niteliklerini ve  tepki dolu eylemselliğini fark etmişlerdir. Benim düşünceme göre edebiyatta Ece Ayhan, müzikte Kerim Çaplı  ve plastik sanatlarda da Kuzgun Acar içsel olarak kardeştir: Bu üç “insan”, keyfi olmayan bir şekilde, her türlü iktidara ve gaddarlığa karşı yapıtlar vermişler ve bu yönde sıkı, sivil, sağlam ve devingen bir sanatsal dil oluşturmuşlardır. Ayrıca, hayatlarını da düşüncelerini de geleceğe uzanan bu özgür dilin yönergesinde -hem içsel hem de dışsal olarak- devam ettirmişlerdir. Sözkonusu devamlılık, bugün, haklılığın inadı şeklinde gerçek bir  “haysiyet” olarak karşımızda durmaktadır. Ve çok değerlidir…

Sergide Kuzgun Acar’ın özel eşyaları, eskiz defteri, hakkında yayımlanan gazete kupürleri, Kafkas Tebeşir Dairesi adlı devrimci tiyatro oyunu için hazırladığı maskelerden bazıları da yer alıyor. Mart 2010’da Kuzgun Acar’ın maskelerinin çoğunun müzayede salonlarında satıldığını duyunca çok üzülmüştük, sinirlenmiştik. (Cavit Mukaddes, bu konuyla ilgili sıkı bir yazı yayımlamıştı.) Şimdi, 30 Kasım 2010 itibariyle gerçekleşen  “Kuzgun Acar Anısına Maskeler Sergisi” bizim beklediğimiz ve memnun olduğumuz türden bir tepkiyi ve müzayedecilere karşı hakikatli bir cevabı da içinde barındırıyor.

Seviniyoruz…

Zafer Yalçınpınar

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Kuzgun Acar ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=kuzgun-acar adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
03
2010
0

“Her yapıtın tarihinde ölü noktalar olabilir.”(Bilge Karasu)

Gösteri Dergisi’nin Nisan 1981′de tarihli 5. sayısında Bilge Karasu ile Füsun Akatlı’nın gerçekleştirdiği söyleşinin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/bilgekarasusoylesi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
03
2010
0

Söylenecek söz yok…

(…)Söz, akşam üstleri insanı ısıran tatarcıktan başka bir şey değildir. Sözler insana, tatarcıklar gibi eziyet eder, mezarına değin kovalarlar onu. Ama mezardan öteye de gidemezler… Şimdi, sözlerin insanı artık ısıramayacağı yeri geçtim, hava duru, söylenecek bir söz yok, kendi derimin içinde yapayalnızım; kendi derimin içinde, yani olanca mülkümün sınırları arasında…(…)

D.H.Lawrence

“Ölen Adam”, Ataç Kitabevi, Çev: Bilge Karasu, 1962, s.38

Ara
02
2010
0

Sıkı Sergi: “Kuzgun Acar Anısına Maskeler”

30 Kasım 2010 tarihinde Bir Nokta Sanat Galerisi’nde “Kuzgun Acar Anısına Maskeler” sergisi Jotun Boya ana sponsorluğunda açılıyor. Resim, heykel, seramik, cam gibi farklı disiplinlerden yaklaşık 60 sanatçı ve tasarımcının maske yorumlarından oluşan “Kuzgun Acar Anısına Maskeler” sergisinde ayrıca 1975 yılında Mehmet Ulusoy’un Paris’te Özgürlük Tiyatrosu’nda sergilediği “Kafkas Tebeşir” adlı oyun için sanatçı Kuzgun Acar tarafından hazırlanan maskelerin orijinalleri, sanatçının eskiz defteri ve kişisel eşyaları ile yayınlarına da yer verilecek.

Sergide yer alacak sanatçıların isimleri şöyle;

Ahmet Öztürk Levent, Alaettin Aksoy, Alessandro Gatto, Arzu Parten, Ayfer Kalsın, Ayşen Urfalıoğlu, Babek Sobhi, Beril Anılanmert, Burak Ergin, Carlos Brito, Camekan/Gamze Araz Eskinazi&Yasemin Sayınsoy, Can Göknil, Cüneyt Aksoy, Devran Mursaloğlu, Devrim Erbil, Didem Çapa, Ebru Susamcıoğlu, Esra Carus, Eşber Karayalçın, Ferhan Taylan Erder, Feride Bayraktar, Güngör Güner, Hasan Şahbaz, Hayrettin Arslanoğlu, Hayri Karay, Hildegard Skowasch, Hüseyin Tanyeli, İbrahim Tapa, Igor Smirnov, İlker Yardımcı, İrfan Sayar, İsa Çelik, Kadir Doğruer, Komet, Koray Ariş, Lerzan Özer, Malik Bulut, Metin Deniz, Nihal Sarıoğlu, Orhan Taylan, Oya Akman, Refik Tiniş, Reyhan Gürses, Serhat Kiraz, Server Demirtaş, Sevgi Karay, Seyhun Topuz, Sinan Avinal, Su Yücel, Tan Oral, Toygan Eren, Tüzüm Kızılcan, Yasemin Aslan Bakiri, Yasin Bayrak, Yeşim Bayrak, Yılmaz Zenger, Yunus Tonkuş

Sergi 1 Aralık 2010 – 7 Ocak 2011 tarihleri arasında Pazar günleri hariç her gün 09.30–19.00 saatleri arasında izlenebilecek.

Adres: Bir Nokta Sanat Galerisi Yeni Çarşı Cad. Galatasaray Apt. 26/3 Beyoğlu
Tel: 0212–244 91 83

Ayrıca bkz: https://www.bir-nokta.com/etkinlikler.asp?etkinlikid=23&lang=tr

2 Aralık Perşembe günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan kupür…

Hamiş: Bu sergiyi Kuzgun Acar’ın maskelerinin satıldığı müzayedelere karşı bir sanat eylemi olarak düşünebilirsiniz. (Zy)

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Kuzgun Acar ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=kuzgun-acar adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
29
2010
0

Şiirin Metafiziği 1 (Vedat Kamer)

I

“Felsefe, dünyanın gerçekliğini ararken, hep, şiirin gerçekliğini bulur — dünyayı kendisinden önce belirlemiş; onu gerçek kılmış olan, şiirin… Şiir dünyayı gerçekler — peşinden de felsefe gelir, ‘topallayarak’: dünyayı düzenlemek için…”[1] — Oruç Aruoba

2004 yılında şiirin metafiziğine önhazırlık yaparken[2], rainer’in imge’ye düzenlediği suikaste tanık olmuştum. imge[3] o suikastte üçüncü anlamından yaralanmış, rainer de almanya’ya kaçmıştı. imge’nin üçüncü anlamı eminim çoktan iyileşmiştir, fakat rainer’in sorusu aynen duruyor: “dilin yapıtaşı nedir?”

bu sorunun cevaplanmasındaki en önemli engellerden biri olan imge hâlâ yaşıyor, ilhan berk ise öldü. ilhan berk’in logos’unun 40. önermesi şöyledir: “şairin umudu yoktur”[4]. dünyadaki herşeyin düzenini tayin eden aristoteles, şiirin düzenini de tayin etmiştir. biz aristoteles’in düzenine sahip çıkmayacağız elbette, fakat poetikaya sahip çıkacağız, poetika’nın düzenine.

poetika ontolojik ve epistemolojik bir temel üzerine inşâ edilebilir. ancak böyle bir temel üzerine inşâ edilmiş bir poetika, bir evren tasavvuru olarak, şairin hayatını kuşatacaktır.

artık şair kendi poetikasını kurmalıdır: poetikası şaire logosunu gösterecektir — logos poetikadır.

II

“Şiir, bu yüzden, en üst-düzey gerçekliktir : herhangi bir ‘gerçek’ kaynağından çıkmadan, hatta, salt hayalden çıkarak, en güçlü biçimde, kendi kendisini, gerçekliğe, bir saltık gerçek olarak, yerleştirir.”[5] — Oruç Aruoba

şiirin yapıtaşını resim[6] (image) olarak alan bir poetika için müzik ile şiirin dile getirme olanakları eşdeğerdir. notaların soyut niteliğinin sözcüklere göre fazla olması hep bir karşı argüman olarak sunulmuştur. fakat şair de müzisyen de sanatını icra ederken resimlerini daraltmak zorunda kalır; okur ya da dinleyici de sanat eserini kendi resimlerine genişletir, dolayısıyla da olanaklılıkları eşdeğerdir.[7] şiirde resimleri okura çağıran şey eğretilemedir. eğretileme sözcüklerden meydana gelmiş olsa bile o sözcüklere dair hiçbirşey taşımayabilir. dolayısıyla sözcüğün dile getirme olanaklarını kısıtlama etkisi, enstrümanın dile getirme olanaklarını kısıtlamadaki etkisiyle benzerdir.

şiirin içten okunması[8] eğretilemelerin resim çağırma gücünü artırır. çünkü şiir içsesimize olabildiğince dolaysız temas etmelidir. harflerin havayla teması sözcükleri oksitlendirir. bu da eğretilemelerin saflığını azaltır. işte bu yüzden şiirin başka şeylerle temasından hazzedilmez.

artık ludwig van beethoven’ın 9. senfonisi çalabiliriz.[9]

Vedat Kamer


[1] oruç aruoba, hani, istanbul, metis yayınları, 2001, s. 86
[2] vedat kamer, “şiirin metafiziğine önhazırlık ya da rainer’in lou’su için imgeye suikast”, öteki-siz, sayı: 4, ocak-şubat 2005, s. 93 (bkz: https://bit.ly/siirinmetafizigi)
[3] imge şiirimizde hem eğretileme hem de bu eğretilemenin zihnimizde bıraktığı resim (hayal?) için kullanılıyor. dolayısıyla gösteren ile gösterilen arasındaki ayrım da ortadan kalkıyor. imge’nin kökünü im oluyor olsaydı, im’in (eğretilemenin) işaret ettiği de imge (resim?) olacaktı.
[4] ilhan berk, logos, istanbul, yapı kredi yayınları, 2001, s. 61
[5] oruç aruoba, hani, istanbul, metis yayınları, 2001, s. 82
[6] imge sözcüğünün ingilizcesi de fransızcası da image’tir. fakat tersi geçerli değildir. image dilimize imge, resim, görüntü, hayal, imaj olarak çevrilir. ingilizce’de image’ten türetilen imagine (hayal etmek), imagination (hayalgücü, imgelem) ile birlikte yakın anlamlı picture (resim), vision (görüntü) ve dream (rüya) sözcükleri de mevcuttur. imagination’ın nesnesi image’tir. dolayısıyla da türkçe’de imagination’ı hayalgücü/imgelem olarak çeviriyorsak, image’i de hayal/imge olarak kullanmak doğru olacaktır. fakat imge’nin eğretileme yerine de kullanılıyor olması gösteren ile gösterilen ayrımını yapmak bakımında kavramı işlevsiz hale getirmektedir. bu ayrımı belirgin hale getirebilmek için, daha önce de yaptığımız gibi, image’e karşılık olarak şimdilik resim’i kullanacağız.
[7] eğer şiir, şairin ve okurun zihninde aynı resmi yaratabilseydi, o vakit müzik lehine bir olanaklılıktan söz etme durumumuz daha olurdu. ama neyse ki resimlerin benzerliği ile sanat eserinin estetik değerleri açısından herhangi bir formül üretebilmek mümkün değildir.
[8] şiire ait mümkün bir öğe olarak müzikten söz edebiliriz. şiir ister içten okunsun ister sesli bir içmüzik barındırabilir. bu içmüzik eğretilemenin bir parçası olarak şiire konumlanır.
[9] beethoven 9. senfoniyi bestelediğinde tamamıyla sağırdı.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com