Haz
19
2011
0

Ece Ayhan’ın “Aile Öfkesi”

Kitap-lık Dergisi, 2001 tarihli 48. sayısının “Vesika-lık” bölümünü Nurullah Ataç’a ayırmış. Şüphesiz, Ataç, şiirde sezgisellik ve dil devrimimiz adına edebiyat tarihimizdeki çok önemli bir isimdir. Ancak, benim bu dergide ilgimi çeken şey Ece Ayhan’ın Ataç hakkında kaleme aldığı yazıdır. Daha doğrusu Ece Ayhan’ın, Ataç üzerine düşünürken gam değiştirerek -garip ve atonal ve kendince- bir “aile öfkesi” haritası çıkarmasıdır. Ece Ayhan’ın kitaplarında yer almayan bu yazıdan önemli bir bölüme https://zaferyalcinpinar.com/eceatac.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

1. Hamiş: Ece Ayhan bu yazıyı ölümünden bir sene önce kaleme almış…

2. Hamiş: 12 Temmuz 2011 tarihine yaklaşırken, Ece Ayhan’ın kitaplarına girmemiş başka yazılarını da Evvel Fanzin kapsamında yayımlayacağız.

3. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
19
2011
0

Sıkı bir sinema platformu; “BAKINIZ.COM”

(…)Eğer siz filmlerinizi yapmak için sürekli olarak devlete ve televizyonlara bakarsanız vicdan ve hakikat karşısındaki tavrınız da ihtimaldir ki bir süre sonra problemli hale gelebilir. Dolayısıyla insanın seyircisini oluşturması, seyircisini eğitmesi kötü bir şey değildir.(…) (Derviş Zaim)

Bugün, “Bakınız” adlı sıkı sinema platformunu incelemekte ne kadar geç kaldığımı farkettim. Sinema Sanatı üzerine birçok sıkı derlemenin, söyleşinin ve inceleme/odak yazısının yer aldığı web sitesini “sıkı sinema” ile ilgilenenlerin baş tacı etmesi gereken bir yer olarak görüyorum.

Örneğin, sitede Derviş Zaim‘le yapılmış bir söyleşiye rastladım. Zaim, 17 Mart 2011’deki bu söyleşisinde sadece sinema değil tüm sanat dalları -özellikle de edebiyat- için geçerliğini arttıran bir “vicdan tavrı”nı imlemiş… Bu tavrı çok önemsiyorum. (Söyleşinin tam metnine https://www.bakiniz.com/dervis-zaim-vicdan-ve-hakikat-sinemasi-2/ adresinden ulaşabilirsiniz.) Ayrıca, “Ken Loach” ve “Sıkı Sinema” üzerine oluşturdukları derleme de çok ilginç; https://www.bakiniz.com/ken-loach-sinemaci/

Sonuçta, https://www.bakiniz.com adresinde yer alan siteyi yakından takip etmenizi öneriyorum. (Zy)

Hamiş: Bakınız‘ın logosunda bir “Baykuş Bakışı” seziyorum. Bu bakış tarihlendirilmiş zamanı irdelemenin en sıkı yoludur.

Haz
18
2011
0

Sıkı sahaf Barış Bingöl’le “kitap mezatı” üzerine laflamak…

Zafer Yalçınpınar: Kadıköy’de üçüncü kez kitap mezatı gerçekleştirdin. Kitap ve bilgi heveskârları bu mübadeleden çok memnun görünüyor. Mübadelenin amacından biraz bahsedebilir misin?

Barış Bingöl: Mezat dediğimiz şey, kabaca, açık arttırma usülü ile kitapların alım-satımıdır. Mezat, çok öncelerden beri sahaflara entegre olmuş bir satış metodudur aynı zamanda. Şu anda çoğu insanın elinde bol olmayan tek şey zaman… Her sabah saat 5’te 6’da kalkıp işe giden, gecenin 1o’unda 11’inde eve dönen birçok insan yaşıyor bu memlekette… Hal böyle olunca, dükkâna gelip rafları kurcalayan kişi sayısı da oldukça azalıyor. Son birkaç yıldır da böyle malasef. Zamansızlığı yenmenin en iyi yolu da pratik çözümler, kısa yollar bulmaktır. Ben de bunu düşünerek bizim mesleğin olmazsa olmazını, mezatı Kadıköy’de yapmaya karar verdim. Daha önce Babil Sahaf da kitap mezatı yapmıştı, ama o da zamansızlığa yenildi ve bıraktı. Yaptığım mezat sayesinde bütün müşterilerim kitaplara daha kolay erişebildiğini söylüyor. Çünkü onların neler topladığını hangi konularla ilgilendiğini bildiğimizden listeye o kitapları eklemeye gayret gösteriyoruz. Böylece her ay eline geçen katalogda hem kendi kitaplarını buluyor, hem de başka konulardaki aykırı kitaplardan haberdar olup onlara da pey verebiliyorlar. Bu kataloğu hazırlarken teknolojinin velinimetlerinden de yararlanıyoruz. Her ne kadar sahaflarla teknoloji örtüşmüyor görünse de bence işin devamlılığı ve gelişmesi için belli argümanların mesleğimize entegresi şarttır. O sebeple yapmış olduğum sitede kataloğu resimli olarak yayınlıyoruz. Bu sayede İstanbul dışından birçok müşterim de mezata pey verip katılabiliyorlar. Onların bana teşekkürleri çok daha yoğun oluyor haliyle, çünkü İstanbul’a gidip gelemezken her ay İstanbul’dan kitap alabilir olmaları uzaktaki müşterilerimi çok mutlu ediyor. Tabiî, kitap mezatını Kadıköy’de yapıyor olmakla bu yakada oturanların bir kat daha beğenisini kazandığımı söyleyebilirim. Onların evlerinin olduğu yerde böyle bir etkinliğin var oluşu çok daha mühim bir hal alıyor. Kitap heveskârı evinden çıkıyor ve 30 dakikada ulaşabildiği bir yerde mezata katılıyor. İlk mezatı gerçekleştirdiğim zaman Avrupa yakası için bana ısrarda bulunan birçok kişi oldu. Ama onlara Kadıköy’de mezat yapmak istediğimi, kitap mezatının bu yakada gerekli bir şey olduğunu dile getirdim. Şimdi mezatı burada, Kadıköy’de yapmış olmanın ne kadar doğru bir hareket olduğunu anlıyorum.

 

Z.Y.: Üçüncü mezatın kapsamında ilginç bulduğun kitaplar hangileri?

B.B.: Hangi birini anlatsam bir an bilemedim. Ama bu mezatta ilk sıralarda yer alan Türk Futbol Tarihi kitabı oldukça zor bulunan bir kitaptı. İçerisinde amatör ve profesyonel lig ayırmaksızın o zaman var olan bütün takımların bir fotoğrafı ve tarihi yer almakta… Onu da sen aldın mezata katılıp… Bence, çok da iyi ettin. Mükâfat ciltli Osmanlıca kitaplar vardı. Mükâfat cildi mekteplerde başarılı olan öğrencilere kitaplarını içine koysun diye verilen ciltlere denir ve çok güzel süslemeleri olur. Eskiden kitap hülasa etme müsabakaları düzenlenirmiş… Düzenlenen her yarışma sonrasında yarışmanın kitabı çıkarmış… 1944 yılında yapılan yarışmaya Erdal İnönü daha Fen Lisesi’ndeyken katılmış. Bu mezatta katıldığı yılın kitabı da vardı.

Z.Y.: Genç ve sıkı bir sahaf olarak, kitap heveskârları hakkında ne düşünüyorsun? Misal, tarihçiler nasıl insanlardır, edebiyatçılar nasıl insanlardır? Belirgin bir fark var mıdır?

B.B.: Kitap heveskârları için genel tabir “hafif çatlak” olduklarıdır. Yani, “çatlak” dediğimde hemen kötü düşünmeyin! Kendilerine özgü, zararsız, hatta güzel çatırtılardır bunlar. Herbirinin ayrı bir takıntısı mevcuttur. Bir müşterim matbaadan yeni çıkmış gibi 1935 basımı bir kitap ararken, bir diğeri “Bana içi lazım, kitabın kondisyonu önemli değil. Hem böylece fiyatı daha mâkul olur.” diyebiliyor. Bir müşterim, İstanbul Ansiklopedisi’nin 11. cildini beş sene boyunca arayıp, 11. cildi bulduğu vakit, “Rengi solgun, benim diğer ciltlere uymuyor, o yüzden kalsın.” diyebiliyor. Sahaf müşterisini tarihçi-edebiyatçı diye ayırmak pek de uygun düşmez. Çünkü hepsi selülozun o eski kokusuna hastadır. Dükkânımda karşılaştıkları zaman görüş farklılıkları dahi olsa çok güzel sohbet edip ortak konular bulabiliyorlar. Farkları kalmıyor haliyle, birbirlerinden…

11 Haziran 2011

Hamiş: Barış Sahaf’ın web sitesine https://www.bariskitabevi.com adresinden ulaşabilirsiniz.

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilere https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali adresinden, “Kadıköy” ilgilerine ise https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=kadikoy adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Haz
17
2011
0

“Üst notaların melodisini işitmek” (Tevfik Sonder)

Futuristika! taifesi -gene- önemli bir kültür arkeolojisi gerçekleştirmiş. Tevfik Sonder’in çalışmalarından örneklere, fotoğraflara ve Sonder’in müziğine ilişkin bir söyleşiye  https://www.futuristika.org/kultura/musiki/tevfik-sonder-ust-notalarin-melodisini-isitmek/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
15
2011
0

Bir zamanlar Kadikeuy…

Haydarpaşa Limanı’nın Eski Görüntüsü
(Seyhun Binzet Koleksiyonu’ndan…)

Seyhun Binzet, Collection dergisinin Ocak-Mart 2002 tarihli 6. sayısında Kadıköy’ün eski görüntülerine ve yaşantısına ilişkin olarak “Eski Kartpostallarda Kadıköy” adında bir yazı kaleme almış. Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/kadikeuy.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Kadıköy” başlıklı ilgilerin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=kadikoy adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
12
2011
0

Sevgiliye Mektup (Sait Faik)

Sait Faik’in kaleme aldığı “Sevgiliye Mektup” adlı duygudurumsal yazı -ki bu yazıyı gizli bir başyapıt olarak düşünebiliriz- önce “İnkilapçı Gençlik” dergisi kapsamında 17 Ekim 1942 tarihinde yayımlanmış. 38 sene sonra, Tarık Dursun K.’nın yönettiği “Kitaplar” adlı derginin Haziran 1980 tarihli 6. sayısında yeniden gün ışığına çıkmış. Sait Faik’in duygudurumunu -69 sene sonra- bir de Evvel Fanzin olarak yayımlayalım, işaret edelim istedik…

Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/saitfaiksevgiliye.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Sait Faik ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
11
2011
0

Yaşar Nabi’nin Kartvizitleri ve Bir Tersimleme

Emin Nedret İşli’nin kartvizit koleksiyonculuğunu işaret etmişken, koleksiyonumda bulunan iki adet Yaşar Nabi kartvizitini de paylaşayım istedim. (Esasına bakarsanız, hoşuma gitti bu en önemli* editörlerimizden birinin  “saygılariyle teşekkür ve en iyi dilekleri…” )

* Burada kullandığım sıfattaki tersimlemeyi anlamak için bkz; “Canım kahve istemedi!” (Yaşar Nabi)

Haz
11
2011
0

Kartvizitler (Emin Nedret İşli)


“Rıza Tevfik’in kartviziti”
(E. Nedret İşli Koleksiyonu’ndan…)

Sıkı sahaf ve araştırmacı Emin Nedret İşli’nin kartvizit koleksiyonu üzerine kaleme aldığı “Kolay Bir Koleksiyon: Kartvizitler” başlıklı yazısına https://zaferyalcinpinar.com/kartvizitkoleksiyonu.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Nedret İşli’nin bu yazısında “Yunus Nadi’nin Peyami Safa’yı Başbakan Refik Saydam’a takdim edişi”nden tutun da “Rıza Tevfik’in filozofluğu ve Kadıköy’lülüğü”ne kadar çok ilginç ya da şaşırtıcı efemeraların görüntüleri yer alıyor.  Collection Dergisi‘nin Ekim 2000 tarihli ilk sayısında yayımlanan bu “sıkı” yazıyı okumanızı ve yazı kapsamındaki kartvizitleri dikkatle incelemenizi öneriyorum. (Zy)

Ayrıca bkz; Yaşar Nabi’nin Kartvizitleri ve Bir Tersimleme

Haz
04
2011
0

Başkaca bir şeçenek de yok.. Ve ben iş aramak için Ankara’ya geleceğim. Çalışmaya başlarsam bir-iki yıla toparlanırım. (Ece Ayhan)

“Sincan istasyonu” adlı derginin Haziran 2011’de yayımlanan 46. sayısında Ece Ayhan’ın kaleme aldığı iki mektuba yer verilmiş. 1981’in kışında Ece Ayhan tarafından emekli vali Güngör Aydın’a yazılan bu mektuplarda çok ilginç ifadeler ve isimler var. İşbu mektuplar, Ece Ayhan’ın tutunmak/geçinmek adına sergilediği “çaba”lara ve “aile” düşüncesine ilişkin önemli ipuçları veriyor bize. Sonrasında da -gene- “insan toplumu”nda yaşanmadığına ilişkin çıkarımlar, kestirimler ve sonuçlar geliyor; o büyük -dünya kadar büyük olan- “yıkıntı” görüntüsü tekrarlanıyor.

Mektuplara ve Güngör Aydın’ın bazı önemli söylemlerine  https://zaferyalcinpinar.com/eceayhangungoraydin.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.  Sincan İstasyonu Dergisi,  Ece Ayhan’ın Güngör Aydın’a yazdığı mektupların devamını yayımlayacağını bildirmiş. Coşkuyla karşılıyorum bu haberi ve “Sincan İstasyonu” taifesini tebrik ediyorum.

1. Hamiş: İşbu mektupların yayımlanışını Evvel Fanzin’e haber veren Şükret Gökay’a çok teşekkür ederim.

2. Hamiş: Ece Ayhan’ın Güngör Aydın’a ithafen kaleme aldığı bir başka mektup Sincan İstasyonu’nun 47. sayısında yayımlandı: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=6243

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

Haz
01
2011
0

Nâzım Hikmet Üstüne… (Tristan Tzara)

 

Tristan Tzara’nın “Nâzım Hikmet Üstüne…” adlı yazısının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/nazimustune.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: İşbu yazı “Şiir Sanatı” adlı derginin Ocak 1967 tarihinde yayımlanan 15. sayısında yer almıştır.

May
29
2011
0

Biraz da DADA: “Merz”


“MERZ”, Kurt Schwitters’ın Almanya-Hannover’da 1923-1932 yılları arasında çıkardığı dadacı bir dergidir. Schwitters, “MERZ” adlı dergisini ve bu bağlamda oluşturduğu tekniğini “her şeyi kullanmanın ilkesi” olarak tanımlar. Dada’nın ayrıksı isimlerinden olan Schwitters’ın dergisi Dada akımının etkisini kaybettiği bir dönemde yayımlanmaya başlamıştır.

1915’te F. Picabia’nın akıma katılmasıyla “karşıtlık” ruhu hızlanan Dada’nın, 1920’de “Uluslararası Dada Fuarı”yla zirveye ulaştığı, Winter Birahanesi rezaleti sonrası Max Ernst’ün çekip gitmesiyle, 1922 yılı dolaylarında kendi sonunu açıkladığı düşünülmektedir. 1922’de Bauhaus’ta Hans Arp ve Tristan Tzara, Dada üzerine ağıtvari bir söylev çekerler. Bu söylev sonradan MERZ’de yayımlanmıştır.


Merz Konstrüksiyonu’nun 1933 yılındaki görüntüsü.

Schwitters, o dönemlerdeki en sıkı ve etkileyici eserini 1920’de vermiştir. Evinin içini ve dışını garip malzemelerle kaplayıp adını da “Merz Konstrüksiyonu” koymuştur. “Merz” düşüncesi 1.Dünya Savaşı’nın ardından Schwitters’ın akademide öğrendiği her şeyin işlevini kaybetmesi sonucu oluşmuştur. Savaşın yıkıntı parçalarından, kayıplardan ve acılardan ortaya çıkardığı bileşkelere “MERZ” adını verir. (Merz Konstrüksiyonu, 1943’te bir İngiliz hava saldırısı sırasında yıkılmıştır.)

Zy

MERZ adlı derginin bazı sayıları şu adresten incelenebiliyor: https://sdrc.lib.uiowa.edu/dada/merz/index.htm

Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=5593

May
25
2011
0

İlhan Usmanbaş 90 Yaşında…

Bugün Prof. Dr. İlhan Usmanbaş, 90. yaşını kutluyor…

İlhan Usmanbaş’ın “Bakışsız Bir Kedi Kara” bestesi üzerine yazdığı müzikal/poetik açıklamalara https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/usmanbas.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. İşbu açıklamalar, “Ludingirra” adlı derginin 1997’de yayımlanan Ece Ayhan özel sayısından…

Ayrıca bkz; https://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=245580

https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceusmanbas.jpg
May
21
2011
0

EN HAKİKİ MÜRŞİT (Oruç Aruoba)

Ustam Oruç Aruoba, 1980 sonrasında üniversitelerdeki değişimlere ilişkin yazılarının çoğunu Arayış Dergisi’nde yayımlamış. Daha önce Aruoba’nın “Üniversite’nin Ölümü”, “Mel’meketimden Rektör Manzaraları” ve “Özerklik Üzerine” başlıklı yazılarını Evvel Fanzin ilgileri kapsamında paylaşmıştım. Bu yazılarla birlikte ele alınması gereken “En Hakiki Mürşit” başlıklı bir başka yazıya daha Arayış Dergisi’nin 18 Temmuz 1981 tarihli 22. sayısında rastladım. “En Hakiki Mürşit” adlı yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/enhakikimursit.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Aruoba’nın “Üniversiteler” üzerine kaleme aldığı yazılarını (üniversite giriş sınavı, puanlama-başarı sistematiği, fakülte-kürsü-ders-öğretim görevlisi ilişkisi, rektör seçimleri,  ÖSYM’nin ve YÖK’ün varlığı gibi) yaşanan güncel tartışmalarla beraber düşündüğümüzde, bu yazıların tarihsel arkaplan açısından çok daha büyük bir önem, anlam ve -evet- hakikat taşımakta olduğunu görürüz.

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Oruç Aruoba ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.

May
15
2011
0

Özerklik Üzerine (Oruç Aruoba)

Arayış Dergisi’nin 27 Haziran 1981 tarihli 19. sayısında Oruç Aruoba,  “Özerlik Üzerine” adlı bir yazı kaleme almış… Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/ozerklikuzerine.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş:  Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Oruç Aruoba ilgilerinin tamamına https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.

May
15
2011
0

Nâzım Hikmet’in Küba’yı seyahatinin 50. yılı

Küba’nın eski Türkiye büyükelçisi Ernesto Gómez Abascal, Nâzım Hikmet’in Küba’yı ziyaretini farklı boyutları ile ele almış… Yazıyı İspanyolca’dan Ekin Poyraz çevirmiş…

Bkz: https://haber.sol.org.tr/bizimamerika/nazim-hikmet-in-kuba-yi-seyahatinin-50-yilinda-kuskular-ya-da-sirlar-42505

May
13
2011
0

“İplikhane” ya da “Uzuncaova”

“Uzuncaova” lakaplı İplikhane Fabrikası, İstanbul’un tarihindeki gizemli konularından biridir. NTV Tarih’in Şubat 2009 tarihli ilk sayısında M. Erdem Kabadayı, İplikhane’ye ilişkin bir yazı kaleme almış. Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/iplikhane.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

(…)
1.
sıcak soğuk ayırt etmeden
sabah akşam kendimizden geçtik
gerçeğe dokunduk diyedir
uzuncaovaya gönderildik

2.
zorlandık iplikhanedeki sürgünümüzde
görünmez ve kalın halatlar ördük
yalanlardan yalanlarla
________________yalanların arasına
nakış gibi eliböğründeler diktik
hırslıların hırslarının
_______________tüm çıkıntılarına

3.
bir el arabası bile yoktu
gaz tenekesiyle taşlar taşıdık
kalbsizlerin kalbinin olmadığı yerden
(…)

Z. Yalçınpınar, 2010

Hamiş: Şiirin tamamına https://zaferyalcinpinar.com/s76.html adresinden ulaşabilirsiniz.

May
11
2011
0

Sait Faik için “Seçilmiş Hikâyeler” dergisi (1954)

Salim Şengil’in yönettiği “Seçilmiş Hikâyeler” adlı dergi, Nisan 1954 tarihli 27. sayısını “Sait Faik için” başlığıyla yayımlamış… Dergide, Sait Faik’in en önemli hikâyelerinin yanı sıra Nezihe Meriç’in ve Vüs’at O. Bener’in  Sait Faik’i anmak amacıyla yazdığı ağıtvari betikler yer alıyor. Ayrıca İlhan Berk’in üç adet  “requiem” şiiri de ilgimi çekti… Sözkonusu yazılara ve şiirlere https://zaferyalcinpinar.com/saitfaikicin.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

1954 yılında İlhan Berk’in Sait Faik için yazdığı “requiem”lerden biri…
(Bu şiir öncelikle “Yenilik” Dergisi’nde, ardından Seçilmiş Hikâyeler’de yayımlanmıştır.)


Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Sait Faik ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

May
08
2011
0

Sait Faik ilgileri…

11 Mayıs’a yaklaşırken, bir Evvel Fanzin teamülü olarak geriye dönüp baktığımda, Sait Faik üzerine oldukça ilginç paylaşımlar gerçekleştirdiğimizi farkediyorum… 2008’den bugüne kadar paylaşımından coşku duyduğum şeylerin en başında Ece Ayhan tarafından kaleme alınan “Sait Faik’in açık ya da gizli kış mekânları-2” adlı yazı geliyor. Bu yazının birinci bölümü Ece Ayhan’ın kitaplarında yer almış, fakat ikinci bölümü  -nedense- Ece Ayhan’ın kitaplarına girmemiş… Yaşar Kemal’in Sait Faik’le yaptığı söyleşiye ve daha önce gözden kaçırılmış olan Ahmet Oktay, Salim Şengil, Özdemir Asaf,  Mehmed Kemal, B. R. Eyüboğlu, Orhan Veli, Salâh Birsel, Asaf Halet gibi isimlerin Sait Faik’le ilgili anılarından, düşüncelerinden çeşitli parçalara da çok önem veriyorum. Ayrıca, Cengiz Kılçer’le birlikte 2009’da gerçekleştirdiğimiz sohbet, benim için “Sait Faik’in Sivilliği” üzerine düşünmek ve serbestçe konuşmak bağlamında özel bir önem taşıyor…

Sonuçta, Evvel Fanzin’de  Sait Faik’e ilişkin paylaşımlar devam edecek… Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Sait Faik ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Zafer Yalçınpınar

(…)“Onu canavar haline getirmek için hiç bir firsatı kaçırmayacağız.” diyerek bitiriyor hikâyeyi Sait Faik… “Onu şair, küskün, anlaşılmayan biri yapacağız. Bir gün hassaslığını, ertesi gün sevgisini, üçüncü gün korkaklığını, sükûnunu kötüleyecek, canından bezdireceğiz. İçinde ne kadar güzel şey varsa hepsini, birer birer söküp atacak. Acı acı sırıtarak İsa’nın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini, mahmuzları, kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak. İlk çağlardaki canavar halini bulacak.Bir kere suyumuza alışmağa görsün. Onu canavar haline getirmek için hiç bir firsatı kaçırmayacağız.” diyor… Çok açıktır ki Sait Faik kendini “insan” kılan farklılıkların yitmesinden, körelmesinden korkuyor… Hoyratlıktan ve kalabalıktan korkuyor; bu durumun insanlığı “insanlıktan çıkaracağını, suyunu, huyunu değiştireceğini, yavaş yavaş öldüreceğini” düşünüyor. En çok da “kalabalığın hoyratlığı”ndan korkuyor gibi geliyor bana. Dülger Balığı’na bir kimlik, sualtında bir dünya yakıştırmasının nedeni de bu arayıştır. Mesela Sait Faik hikâyenin hiçbir yerinde “Dülger Balıkları” dememiştir. Bir Dülger Balığı’nın “suyumuza alışması” Sait Faik için -kendisi adına- bir “canavar” yaratmak demek… Öyle ki tarih boyunca üzerinde ilerlenmiş bir yolun “öfke”yle ve “zorlama”yla silineceğini, başa dönüleceğini sezdirmeye çalışıyor. Yani “Homo Faber”, Sait Faik için korkutucu bir şey, bir canavar belki de… Tüm bunları “gidip-gelen” bir uzamda, sürekli yönelim değiştiren, “gidip-gelen” bir bakışla, suyun bir altına inerek, bir üstüne çıkarak anlatıyor. Sait Faik, “Dülger Balığı’nın Ölümü” hikâyesiyle kimin daha “özgür”, “insan” ya da “sahici” olduğunu arıyor, bu yönde salınıyor gibidir. Bazen onun hikâyelerindeki tüm karakterlerin, ele aldığı tüm sorunların “Dülger Balığı”nın hikâyesinde vücut bulduğunu, sınandığını düşünüyorum. (…) (Sait Faik Üzerine Serbestçe Konuşmak‘tan…)

May
06
2011
0

Her Yıl Yeniden Ölen Adam: Sait Faik

S.H. Dergisi: Sait Faik sağ olsaydı, kendi adına kurulan bu armağanı üç yıldan beri kazananlar için ne derdi?
Ece Ayhan: Sait Faik sağ olsaydı, herhalde; “Yahu teselli mükafatı mı bu?” derdi.


Mart-Nisan 1957 tarihli “Seçilmiş Hikâyeler” dergisinde yer alan “Sait Faik: Her Yıl Yeniden Ölen Adam” başlıklı dosyayı tekrardan yayımlıyoruz. Dosyanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/olenadamsaitfaik.pdf (18  Mb.)adresinden ulaşabilirsiniz.

Salim Şengil’in yönettiği “Seçilmiş Hikâyeler” adlı derginin Mart-Nisan 1957 tarihli 62. sayısı çok önemlidir. Önemlidir çünkü modern edebiyat tarihimizde ilk kez kayda değer şekilde -dimdik durarak, topluca ve ayağa kalkarak- bir edebiyat yarışmasının(armağanının) sonucuna ve dağıtımındaki haksızlığa karşı çıkılmıştır. Salim Şengil ve “Seçilmiş Hikâyeler” dergisi çevresinde yer alan yazarlar, 1957 yılının “Sait Faik Hikâye Armağanı”nın adil bir şekilde dağıtılmadığına işaret etmişlerdir; derginin 62. sayısı “Sait Faik: Her Yıl Yeniden Ölen Adam” adında oylumlu bir dosyaya ayrılmıştır. Salim Şengil ve arkadaşlarının iddiası; 1954-57 yılları arasında Sait Faik Hikâye Armağanı’nın Varlık Dergisi çevresindeki yazarlara haksız bir şekilde dağıtıldığı yönünde eleştirel bir bakış içeriyor. Dosyanın başında Salim Şengil’in açıklaması ve Seçilmiş Hikâyeler dergisi çevresinin “Sait Faik Hikâye Armağanı”ndan çekilişinin, ayrılışının öyküsü ile açık/sert bir mektup yer alıyor. Ardından konuya ilişkin olarak Attila İlhan‘ın “İş İştir”, Burhan Arpad‘ın “Sait Faik Adına Saygı Gerekir”, Tevfik Çavdar‘ın “Varlık Sanat Tekeli” ve Orhan Duru‘nun “Maskeli Balo” adlı ağır eleştiri yazıları yer almaktadır. Ciddi haksızlıklara karşı yayımlanan bu dosyada kısa bir soruşturma da gerçekleştirilmiş… Soruşturmaya Fikret Otyam, Ece Ayhan, Çetin Altan, Suat Taşer, Tarık Buğra, Mehmed Kemal, Sabahattin Batur, Vüs’at O. Bener, Baki Kurtuluş, Nezihe Meriç, Muzaffer Erdost, Güner Sümer, Tarık Dursun K., Orhan Duru, Tevfik Çavdar, Celâl Vardar, Sevgi Batur, Şükran Özkutlu, Can Yücel, M. S. Arısoy, Mahmut Makal ve Tektaş Ağaoğlu cevap vermiş. Soruşturma cevaplarının çoğu Sait Faik Hikâye Armağanı’nda yaşanan haksızlığı işaret ediyor…

Seçilmiş Hikâyeler dergisinin 1957’de sergilediği “karşı duruş ve haklı tepki” bize şunu göstermektedir: “Günümüzdeki hakkaniyetsiz edebiyat yarışmaları, edebiyat oligarşisi, edebiyat kâhyaları, üleştirmenler ve ödüllendirme sistematiği arasındaki habis birliktelik “yeni” bir şey değil… Yeni olan şey, söz konusu  habis birlikteliğe tepkisiz kalışımız…”

Sonuçta, Evvel fanzin kapsamında (sözkonusu edebi ayaklanmadan tam 54 sene sonra, yani 2011 yılında) herkese ibret olsun diyedir, “Seçilmiş Hikâyeler” dergisinin “Sait Faik: Her Yıl Yeniden Ölen Adam” başlıklı dosyasını tekrardan yayımlıyoruz. Dosyanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/olenadamsaitfaik.pdf (18  Mb.)adresinden ulaşabilirsiniz.

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar

ÜÇ ÖZEL HAMİŞ:

1. Hamiş: Ece Ayhan’ın soruşturmaya verdiği zekice yanıt beni çok heyecanlandırdı.

2. Hamiş: 54 yıl sonra, günümüzde, hâlâ aynı yerde saydığımızı görmek beni üzüyor. Hâlâ aynı kifayetsiz muhterisler, üleştirmenler ve edebiyat kâhyaları, benzer edebiyat armağanlarını ya ele geçirmiş durumdalar ya da manüple etmekteler…  “Varlık” sebepleri bu olsa gerek!

3. Hamiş: Mayıs ayı boyunca, Evvel Fanzin kapsamında birçok Sait Faik ilgisini paylaşmaya devam edeceğiz.

May
06
2011
0

Biraz da DADA…

1916’da yayımlanan ve uluslararası dadaist çağrı metinlerinin bulunduğu bu kitapçığın kapak tasarımı Hans Arp’a aittir. CABARET VOLTAIRE, içerisinde “Dada” ifadesinin geçtiği ilk dadacı yayın olarak kabul edilir. Fransızca, Almanca ve İtalyanca metinlerin bulunduğu kitapçıkta Huelsenbeck, Janco, T. Tzara, Hugo Ball, G. Apollinaire, Hennings, Van Hoddie, V. Kandinsky, Marinetti, Blaise Cendrars ve Cangiullo’nun betikleri yer almaktadır. Kitapçıktaki çizimler ise Hans Arp, Picasso, Modigliani, Oppenheimer, Janco, Hennings ve Van Rees’e aittir. Hugo Ball’un edisyonuyla yayımlanan kitapçıktan 500 kopya basılmıştır.

1915’in sonuna doğru Félix Vallotton’un kapak tasarımıyla yayımlanan CHEMAREA (Çağrı) adlı uluslararası derginin ilk sayısıdır. Dada öncesi hazırlık betiklerinin yer aldığı bu avangard dergiden 500 kopya basılmıştır.

Tristan Tzara Bükreş’te, Romen Gazeteciler Birliği’nde… (1946)
(G. Dinu arşivinden…)

Hamiş:  “Dada” akımı üzerine Jean-Jacques Thomas tarafından 2007 yılında kaleme alınmış ve özellikle göstergebilimsel açıdan çok sıkı, derli toplu olan bir inceleme yazısının tam metnine (İngilizce olarak) https://www.ieeff.org/dadafinal.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

May
03
2011
0

Gönüllü Kölelik Üzerine Söylev (ÉTIENNE DE LA BOÉTIE)

(…) Bir zorbayı koruyanlar, atlılar, piyadeler, ordular değildir; onları koruyanlar(inanılması zor bir gerçek ama) daima onları destekleyen ve bütün ülkenin ona itaat etmesini sağlayan dört ya da beş kişidir. Her zaman böyle olmuştur; beş ya da altı kişi, zorbanın kulağıdır ve kendileri yaklaşırlar ona veya vahşetlerinin suç ortakları, zevklerinin yoldaşlar ve vurgunlarının ortakları olarak zorba tarafından davet edilirler. Bunlar efendilerini öyle bir eğitirler ki bu zorba, topluma karşı sadece kendi kötülüğünü değil onların kötülüklerini de yapar. Bu beş altı kişinin elinde beş yüz, altı yüz kişi vardır ve bunlar zorbayı yozlaştırdıkları kadar bu insanları da yozlaştırır. Bu beş altı yüz kişi, beş altı bin kişiyi kendilerine bağlar. (…)
Hekimlerin söylediklerine göre, bedenimizde hiçbir değişiklik gözükmemesine rağmen tek bir yerimizde tümör çıktığında, bedendeki her şey bu kötü bölgeye doğru yönelirmiş. Aynı şekilde, bir kral zorbalığını ilan eder etmez krallığın bütün kötü unsurları, bütün döküntüleri, yani toplumda iyilik de kötülük de yapamayacak olan düzenbazlar, yüzsüzler değil, hırslarının ve açgözlülüklerinin kurbanı olanlar ganimetten pay almak ve büyük zorbanın emrinde küçük zorbalar olmak amacıyla bu kralın çevresinde toplanır. (…) Böylece zorba, uyruklarını bir bir köleleştirir.(…) Zorbanın emirlerini yerine getirmek yetmez onun ne istediğini de düşünmek gerekir ve hatta çoğu zaman onu tatmin edebilmek için çevresindekilerin kendi zevklerinden vazgeçmeleri gerekir. Ona itaat etmekle bitmez iş, eğlendirmek de gerekir zorbayı; zorbanın işlerini görürken kırılmaları, düşmeleri, sıkılmaları, üzülmeleri gerekir ve madem ki bütün zevkleri zorbanın zevkinden ibarettir, kendi zevklerini onunkine feda etmeleri gerekir, karakterlerini zorlamaları, kendi doğal durumlarından kurtulmaları gerekir. Zorbanın konuşmalarına, sesine, bakışlarına, hareketlerine dikkat etmeleri gerekir. Mutlu yaşamak bu mu? Hatta yaşamak mıdır bu? (…)

ÉTIENNE DE LA BOÉTIE
Gönüllü Kölelik Üzerine Söylev’den.. (1836)
Çev: İsmail Yerguz, “Yeni” Dergisi,  Sayı:3, Bahar 2011

Nis
30
2011
0

İki E-Kitap…

Uzun zamandır “AltKitap” adlı oluşumu takip etmiyordum. Geçenlerde bir göz gezdireyim dedim ve iki ilginç e-kitapla karşılaştım:

M. Kemal Adatepe
Yeni Dergi, Biyografi ve Bibliyografi
Bkz: https://www.altkitap.com/kitap.asp?kitapid=55

*

Duygu Güles
“Ben Senin Yazarınım”
Bkz: https://www.altkitap.com/kitap.asp?kitapid=57

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yer alan E-Kitap ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=e-kitap adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
27
2011
0

Söyleşi: “Nitelikten fedakârlık etmeden bazı fikirler nasıl gündelik kılınabilir?” (Tarık Günersel)

Tarık Günersel

Fotoğraf: Z. Yalçınpınar, 2006

Türkiye P.E.N. Merkezi Başkanı Tarık Günersel’le yeni kitabı “Oluşmak” kapsamında ilginç bir söyleşi gerçekleştirdik…

Zafer Yalçınpınar: Sizinle ve eserlerinizle tanışıklığım görsel işlerime yoğunlaştığım, görsel şiiri deneyimlediğim günlerde gerçekleşti. Deneysel çalışmalarınızla ve özel verimlerinizle tanınıyorsunuz Türk edebiyatında… Bu deneysel çalışmalarınızın geleceğe uzandığını, hatta, “tarih kadar uzun” bir projenin parçası olduğunu düşünüyorum. Çalışmalarınızın yapı taşları nelerdir? Başlarken ne vardı, neyi gördünüz, sizi ne tetikledi?

Tarık Günersel: Büyükbabamın sayesinde, felsefeyle ilgilenmeye ilkokulda başladım: Necmeddin Günersel tanıdığım ilk yazar ve Müslüman-demokrat düşünür oldu. Sonra 1966’da 13 yaşımda Bertrand Russell’ın “Niçin Hıristiyan Değilim” adlı eserini okuyunca inancım sarsıldı, verimli bir buhrana girdim. Tanrı inancından kopuşum acısız olmadı, ama memnunum. 14 yaşımda yerleşik ahlakı köleleştirici buldum, alternatif bir özgürleşme ahlakı amaçladım. 20 yaşımda “Kendi anayasama doğru” diye bir döküm hazırladım –görüşlerimden ve bazı alıntılardan oluşan. 1993’te özdeyişlerimden oluşan ve Seyyit Nezir’in Broy yayınları arasında yer verdiği Uzay Bilinci adlı eserim ile kılavuzum temelde oluştu. 1997’de kızım Barış Günersel’in gelecekle ilgili şiiri önemli bir boyut kazandırdı. 2000’de “süzülüm” adını verdiğim çalışmalar yapmaya başladım. Oluşmak kendim için yaşama kılavuzu. Başkaları da yararlanırsa sevinirim tabii. Çağrım herkese kendi kılavuzunu hazırlama yönünde -beğendiği görüşlere sahip çıkıp gelişmeye açık olarak.

Z.Y.: “Oluşmak” adlı kitabınızın alt başlığı “Yaşama Düşünceleri 6011”… Bu alt-başlık bize 4000 yıl sonrasını işaret ediyor. Ayrıca, Oluşmak’taki poetik dengeyi, felsefi bir “yaşam kılavuzu” olarak tasarladığınızı da biliyoruz. Şiir ile felsefe ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz… Şiirdeki sezgiselliğin önemi nedir? Şiir, felsefeyle nasıl bağdaşıyor?

T.G.: 6011 ile bu yılı kastediyorum. Yazının icadını sıfır yılı sayıp en yaygın tarihleme tarzına pratik bir yaklaşımla 4000 eklemeyi öneriyorum.  İnsanlığın yaratıcılığı ile emeğine saygı ifadesi olarak. Tarihçilerin “Tarih İ.Ö. 4000 civarında yazının icadıyla başlar,” sözünü ciddiye alma ve gereğini yapma önerisi bu aynı zamanda. Geçen gün Alberto Manguel’in ‘Okuma Tarihi’ kitabını okuyordum; “M.Ö. 4000 civarında kil tablete on tane keçi resmi ile okurluğun (ve yazmanın) başladığını belirtiyor. Denk düşen bir tarihleme. Otuz imzacı ile 3 Mart 6010 tarihinde İstanbul’da basın toplantısı yaptık. Yalnızca bir Slovak ve bir Belçikalı gazeteci katıldı; basınımızdan kimse gelmedi.

Şiir ile felsefe çocukluğumdan beri doğal parçalarım. Son yıllarda daha az acı çekerek gelişmeyi öğrenebildim.  Yirmi yıl kadar önce şöyle düşündüm: Dinler neden etkili? Her düzeyde zekâ ve zihin için esnek bir malzeme sunabiliyorlar. Yalın derinlik hem şiirde hem de felsefede ve de dinde önemli. Teorik zenginlik ile “hedef kitlenin” eğitim düzeyi arasında uçurum var. Öncelikle kendim için, nitelikten fedakârlık etmeden bazı fikirler nasıl gündelik kılınabilir? Hem yalın hem de verimli düşünceler nasıl formüle edilebilir? Din dışı (ama dinlerdeki bilgelikten de yararlanan) bir yaşama kılavuzu oluştururken bu hususlar önemli geliyordu. Şiir ile felsefe düşünce bağlamında buluşabiliyor. Sezgi ilginç ve açıklayamadığım bir alan -hayatımda önemli rolü olan.

Z.Y.: “Oluşmak”taki süzülümleri, özdeyişleri, atasözlerini ve kitabın başındaki çağrınızı düşündüğümde, doğu-batı ayrımının dışında durarak ortak ve yüce bir “erdem”i imlemeye çalıştığınızı farkettim. Bunu “yaşamak bilinci” olarak ifade edebilir miyiz? Bilinç ya da seziş kapsamında ele alırsak,  “yazmak” ile “yaşamak” arasındaki çetin birleşimler ve ayrılımlar nelerdir?

T.G.: On binlerce yıldır nice insan acı çekerek bir şeyler düşündü, emek verdi. Emekteki çeşitlilik ile tek gezegendeki ortak hayat gerçeği arasında buluşturucu bir eser amaçladığım söylenebilir. Yazmak ile yaşamak etkileşimli alanlar, evet; bu konuda sürekli daha çok şeyin farkına varıyorum.

Z.Y.: Son olarak, edebiyat ortamında yaygınlaşan “retorik arsızlığı” hakkındaki düşüncelerinizi sormak istiyorum… Mevcut siyasal tutum ve “yeni sinsiyet” şeklinde kavramsallaşan bir tipoloji, yaşamın şiirselliğini karartıyor ve hatta köreltiyor benim gözümde… Edebiyatın ve sözün kutsallığı, içtenliği suistimal edildi, ediliyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu duruma karşı?

T.G.: Hayata, dile ve emeğe özenle yaklaşıyorum, sanırım. Herkes aynı özeni gösteremeyebilir. Hoyratlık yaygın ama benim de daima pekçok kusurum oluyor. Çabayı sürdürmekten başka çaremiz yok.

Yaz. Anlatmaktan çok
_______anlamak için.
Ve sevin. Seni
az da olsa anlayan
___en az bir kişi vardır artık:
__________________Kendin.
(…)
T. Günersel

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com