Oca
31
2016
0

Artistik Bellek’ten İki Kesit Şiir

KIRIK DÖNÜT

_________”ve yırtılmış bir tül gibi
_________savrulup duruyor zaman..”

(…)

bulabilsem seni,
kırılıverecek bu ayaz.
görebilsem,
açıverecek dallarımın ucunda güneş.

bekliyorum.
günde onikidefa
yutkunuyorum.

güneş, bir set gibi çekiliyor aramıza.
bir güvercin döküyor kanatlarını, ağır
bulutlar dağılıyor sigaramın ucunda.

sesimin her telinde
ayrı dizeyle geldiğim senden,
soluk soluğa susarak
dönüyorum şimdi kendime.

ellerim ceplerimde
-kalabalığı yara yara ilerliyorum.

Kübra Sırmalı
Artistik Bellek Dergisi, Sayı: 8, Ocak-Şubat 2016, s.11



BEKLEYEN YARIN

Uyuşuk ayaklar,
Tökezleyerek musluğa koşuyor.
İsli bir ayna,
Aynada tek bir göz,
altında iki çukur.

İki musluk var,
İkisi de tanıdık.
(…)

Unutuyor yatağı,
Toprağa uzanıyor yeniden.

Berk Cömert
Artistik Bellek Dergisi, Sayı: 8, Ocak-Şubat 2016, s.11

Oca
30
2016
0

ÜVERCİNKA Dergisi’nin 16. sayısı yayımlandı…

uvercinka16

“Üvercinka Dergisi’nin Şubat 2016 tarihli 16. sayısı yayımlandı.

Derginin orta sayfaları Cemal Süreya Anma Etkinlikleri’ne ayrıldı. Bu bölümde 9 Ocak tarihinde Beylikdüzü Kültür Merkezi’nde Cemal Süreya’nın arkadaşı Ülkü Tamer’in yanı sıra Seyyit Nezir ve Cemal Dindar’ın katıldığı ve B. Sadık Albayrak’ın yönettiği söyleşiden kesitlere de yer veriliyor. Şairin 1968 yılında ‘Papirüs’ dergisinde yayımlanan “Ödüller ve Armağanlar” başlıklı yazısı yeniden yayımlanarak, ödül tartışmalarına Süreya’dan tanıklıklar getirilirken, Necati Güngör, Cemal Süreya’dan iki çarpıcı anıyı aktarıyor.

Üvercinka’nın yeni sayısında; Halûk Cengiz, edebiyat ve şiir ödülleri hakkındaki üç bölümlük kapsamlı incelemesinin ikinci bölümüyle ödüllerin sosyal psikolojisini çözümleyici ayrıntıları sergiliyor. Sadık Albayrak, “Aziz Nesin Yardımcımız Olsun” yazısında babalar ve oğulların ayrılan yollarını uyarıcı örneklerle veriyor. Volkan Hacıoğlu, “Tahsin Yücel ve Dil Devrimi” denemesinde, geçtiğimiz ay yitirdiğimiz usta yazarı anlatırken, Zafer Yalçınpınar, “Yazınımızın Görünmez Devi”yle yaşadığı bir anıyı getiriyor. Koray Feyiz, “Ataol Behramoğlu” incelemesinde şairin sürgünle çatışkılarının izlerini sürüyor. Ahmet Ada, “Defter”deki saptamalarını  “Şiir Çokanlamlıdır” başlığıyla sunarken; Abdullah Şevki, “Edebiyatta Algı Yönetimi”ni irdeliyor. Mehmet Ergün, Celil Denktaş’ın Enver Gökçe üstüne yazısında çarpıtmalar bulunduğu savını dergiye bir polemikle taşıyor. Gürsel Caniklioğlu, “Kayıp Şairler”den Halim Şefik’e dair etkileyici bir anısını anlatıyor. Adnan Bingöl, 1989’da Mehmet H. Doğan’ın yönettiği, Cemal Süreya ve Can Yücel’in konuştuğu panelden aldığı “Ozan tabakası delindi” sözü ışığında güncel olaylara değiniyor. Volkan Hacoğlu; “Genç Üvercinka”, “Dergilerden”, “Yeni Çıkanlar” üstüne çalışmalarını sürdürüyor. Zuhal Tekkanat, “Üvercinka” sözcüğünün doğuşuna da değindiği yazısında, 9 Ocak anmasından izlenimler aktarıyor, salona sığmayan coşkun sevgi seli için şiirseverlere teşekkür ediyor. Fatma Başural, değinmesinde, “İskoç Eteği” tartışmaları karşısındaki tepkisini yansıtıyor. “Kendine Sorumsuz” başlıklı kapak yazısında, “şairin dünyadan kaçarak kendi egosuna gömülüşünün insani olandan uzaklaşma” sonucu verdiği ima ediliyor.”

(Basın Duyurusu’ndan alınmıştır.)

Oca
30
2016
0

Bir sormaca…

Geçen hafta yayımlanan Karga Mecmua’nın 100. sayısında “Dergicilik” üzerine kısa bir soruşturma/araştırma yer alıyor. Bu soruşturma kapsamında Express, Bant Mag., Roll, Stüdyo İmge, Hayalet Gemi, MondoTrasho adlı neşriyatların özellikle de “bağımsızlık” düşüncesi çerçevesindeki yayın maceralarını ve tarihsel duruşlarını irdeleyebilirsiniz: https://www.kargamecmua.org/dergi/sayi/100/3580

Oca
23
2016
0

Karga Mecmua’nın 100. sayısı için…

kargamecmua100sayi

Karga Mecmua‘nın Ocak 2016 tarihli 100. sayısı yayımlandı.

Karga taifesinin Kadıköy eksenli olarak 9 yıldır sürdürdüğü yayın serüvenine, ağırlıklı olarak 2007-2013 yılları arasında yayımlanmış 25 betikle katılmaktan onur duyduğumu ifade etmeliyim. (bkz: https://bit.ly/kargaca) Bu süreçte Tayfun Polat ile Utkan Çınar‘a -sahici/sıkı insan oldukları için- ne kadar teşekkür etsem azdır: Beni, metinlerimi, şiirlerimi ve evvel.org‘u hiçbir zaman, hiçbir sıkıntıda yalnız bırakmadılar.

Mecmua’nın 100. sayısında yer alan özel seçkide benim yazılarımdan da iki fragman bulunuyor. Körler Ülkesi’nin akkor karanlığını, ruhunu; Karga’yı, aurasını ve taifesini içselleştiren tüm dostların 100. sayıyı oluşturan özel seçkiyi kaçırmamasını, kelime kelime okumasını öneriyorum…

İçtenlikle
Zafer Yalçınpınar
22 Ocak 2016


IMG_20160122_011022

Hamiş: Karga Mecmua’da 2007-2013 yılları arasında yayımlanan Zafer Yalçınpınar yazılarının tümüne https://bit.ly/kargaca adresinden pdf biçeminde ulaşabilirsiniz.

Oca
16
2016
0

Hikâye: “İyi Bir Güneş” (Ece Ayhan)

iyibirgunes


Ece Ayhan tarafından kaleme alınmış ve Dost Dergisi’nin Ekim 1958 tarihli 13. sayısında (3. Cilt) yayımlanan “İyi Bir Güneş” adlı hikâyenin tam metnine https://pasaj69.org/iyi-bir-gunes-ece-ayhan-caglar-hikaye/ adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
02
2016
0

Türkiye’deki İlk Fanzin “Mondo Trasho” ile Cavit Esat Başak Hakkında…

mondotrasho

Müzik eleştirmeni Murat Beşer, Türkiye’de yayımlanmış ilk fanzin olan “Mondo Trasho” ile Cavit Esat Başak hakkında özel bir yazı kaleme almış… Türkiye’de fanzin kültürünün doğuşunun gerçek hikâyesini merak edenlerin bu yazıyı -kelime kelime- okuması gerekiyor. “Mondo Trasho Esat” başlıklı yazının tam metnine https://haber.sol.org.tr/yazarlar/murat-beser/mondo-trasho-esat-141371 adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
22
2015
0

Bir İllüzyon Olarak Edebiyat Yarışmaları (Uğur Yanıkel)

uguraydinlik

 

Daha önce, “1. Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü” ve ödüllendirme sistematiği üzerine eleştirel bir edebiyat soruşturması(https://bit.ly/sorusturma) hazırlayan Uğur Yanıkel, bu kez “Bir İllüzyon Olarak Edebiyat Yarışmaları” başlıklı inceleme yazısıyla konuyu ele alıyor…

16 Ekim 2015 tarihli Aydınlık Kitap’ta yayımlanan “Bir İllüzyon Olarak Edebiyat Yarışmaları” başlıklı yazının tam metnine https://pasaj69.org/bir-illuzyon-olarak-edebiyat-yarismalari-ugur-yanikel/ adresinden ulaşabilirsiniz.

İyi okumalar dileriz.

 

uguraydinlik2


1. Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü’ne ilişkin diğer yazılar şu adreslerde;

ÜVERCİNKA Dergisi’nin EKİM 2015 tarihli 12. sayısında
1. Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü eleştiriliyor:
https://evvel.org/uvercinka-dergisinin-ekim-sayisinda-1-fazil-husnu-
daglarca-siir-odulu-edebiyat-yarismalari-kara-propaganda-ve-sistematik-
haksizliklar-elestirilmeye-devam-ediyor

SORUŞTURMA: “Bir Şiir Emlâkçılığı” ya da
“DAĞLARCA’nın Parsellenmesi” Hakkında:
https://evvel.org/sorusturma-bir-siir-emlakciligi-
ya-da-daglarcanin-parsellenmesi-hakkinda

“Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Gerçek Vasiyeti” ve
“1. Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü” Hakkında:
https://evvel.org/fazil-husnu-daglarcanin-gercek-vasiyeti-
ve-1-fazil-husnu-daglarca-siir-odulu-hakkinda


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fazıl Hüsnü Dağlarca” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
16
2015
0

Yeni Sinsiyet Tipolojisi Hakkında…

Sağolsun, Halûk Cengiz, Üvercinka Dergisi’nin Kasım 2015 tarihli 13. sayısında edebiyat ödüllerini ve ödüllendirme sistematiğini eleştiren kapsamlı bir inceleme yazısı kaleme almış. “Yakışmıyor” başlıklı bu yazı, son zamanlarda edebiyat ödülleri ve seçicileri hakkında dile getirilen en kapsamlı ve tutarlı eleştirilerden biri… Yazının bir bölümünde “Yeni Sinsiyet” kavramından şu şekilde bahsediliyor:

2

Halûk Cengiz’in bahsettiği ‘Yeni Sinsiyet’ kavramına ilişkin olarak Zafer Yalçınpınar tarafından kaleme alınan yazıların bağlantı adresleri ve listesi aşağıdadır. Halûk Bey’e ilgisi ve desteği için çok teşekkür ederiz…


YENİ SİNSİYET TİPOLOJİSİ KAVRAMSAL YAZILAR
(2010-2015, Zafer Yalçınpınar)

1/ “Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları”
12 Nisan 2010, BirGün Gazetesi
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i21.html

2/ “Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin ‘Biz’ Söylemi ve Retorik Arsızlığı”
26 Eylül 2010, BirGün Gazetesi
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i22.html

3/ “Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı”
Ocak 2011, Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i23.html

4/ “Yeni Sinsiyet’in İkbal Ezberi”
11 Kasım 2012, Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i29.html

5/ “Yeni Sinsiyet’in Haksızlık Yordamı”
1 Haziran 2014, Bkz: https://bit.ly/haksizlik

6/ “Yeni Sinsiyet’in Kokmuş Tuz Çeşitlemesi”
11 Mayıs 2015, Bkz: https://bit.ly/kokmustuzcesitlemesi


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeni Sinsiyet” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeni-sinsiyet adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
16
2015
0

ANZİN #3: “Muallak”

12341471_1540617279597166_1200139580780926201_n


anzin‘in “Muallak” temalı üçüncü sayısı, Kadıköy sularındaki şu mekânlarda;

Karga Bar, Coffee&Shop Cafe, Masal Evi, Sosyal Kitabevi-Sahaf

Diğer iller için bkz: https://www.facebook.com/anzinfanzin/
ya da irtibat ediniz, twitter: @anzinfanzin


12366452_1540597026265858_9000614963015437492_n

Çizimler: Nihan Şişli

Ara
16
2015
0

“Yaratma Uğraşı” (Juan Rulfo)

juanrulfo

Juan Rulfo


“(…) Özetle bu iş; hayal gücü, sezgi ve gözle görülen bir gerçeklikten ibarettir. Anlatmak istediğiniz hikâye bunlarla var olur. Bu iş yalnız yapılır; edebiyatta ortak çalışma olmaz. Bu yalnızlık sizi bilmediğiniz şeylerin bir tür medyumu yapar ama aslında insanı yaratmaya sevk eden şeyin, o şuursuz hal ve sezgi olduğunu siz hâlâ bilmiyorsunuzdur.

Sanırım her öykünün, anlatılmak istenen her hikâyenin özü budur. Bu noktada önemli bir başka husus daha var: belirli konularda bir şeyler anlatmayı istemek. Gayet iyi biliyoruz ki şu üç konu haricinde başka konu yoktur: aşk, yaşam ve ölüm. Yok, başka konu yok. Normal bir akış oluşturmak için de bu konuların nasıl ele alınacağını, onlara nasıl biçim verileceğini bilmek gerekir. Dolayısıyla Vergilius’tan bilmem kime kadar, Çinliler ya da başka kimseler tarafından defalarca ele alınmış konuları işlediğimiz için, bunları anlatmanın başka yollarını bulmak gerekir. Bir dayanak noktası aramaktansa konuya verilecek biçimin üstünde durmak gerekir; bence yazınsal yaratı içinde söz sahibi olan ve bir öykünün ilgi çekmesini sağlayan şey –“yazınsal biçim” de dedikleri– biçimdir. (…)”

Juan Rulfo
“Yaratma Uğraşı”, Çeviren: Zeynep Çelikel


Hamiş: Manuel Scorza’nın ‘Dikenli Tel’ adlı eseri ile Juan Rulfo’nun ‘Pedro Paramo’ adlı eseri, Latin Amerika edebiyatı kapsamında okuduğum ve imgelem açısından aynı düzlemde gördüğüm en önemli iki eser… Juan Rulfo, edebiyat deneyiminin en önemli çıkarımlarını ve özelliklerini 1980 yılında kaleme aldığı “Yaratma Uğraşı” adlı kısa makalesinde sunmuş. Zeynep Çelikel’in çevirdiği işbu sıkı yazının tam metnine https://www.notosoloji.com/yaratma-ugrasi/ adresinden ulaşabilirsiniz. (Zy)

Ara
02
2015
0

“Rüzgâr Defteri’ne İçkin Bir Sözlük” (Zafer Yalçınpınar)

icsozluk

11988515_457472711122319_2650679609159987636_n
anzin
No.1
Kasım 2015


12243574_956702774409379_6113587157709282643_n

Zafer Yalçınpınar’ın “Rüzgâr Defteri” yayımlandı!
https://evvel.org/ruzgar-defteri-yayimlandi

Söyleşi: “Rüzgârı Şiirlemek…”
Zafer Yalçınpınar & Uğur Yanıkel, Eylül 2015
Tam metin, PDF, https://bit.ly/ruzgarisiirlemek

Rüzgâr Defteri’ni https://www.oyunyayinevi.com/urun/ruzgar-defteri/
adresinden çevrimiçi olarak satın alabilirsiniz.


Hamişler:

1/ EVV3L kapsamında yayımlanan “Rüzgâr Defteri” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ruzgar-defteri adresinden ulaşabilirsiniz.

2/ Yalçınpınar’ın 2015 yılı öncesinde yayımlanan tüm kitaplarının pdf biçemine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden, tüm şiirlerine ise https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz. Zafer Yalçınpınar kimdir? sorusunun cevabı da https://bit.ly/zykimdir adresinde yer alıyor.

3/ Yalçınpınar’ın “Kendini Anlatan” fotoğrafları şurada; https://zaferyalcinpinar.tumblr.com

Ara
02
2015
0

Haber: Ece Ayhan’ın 1970’li yıllarda muhatap olduğu hukuki davalara ilişkin mektuplar ve bazı belgeler Gezegen Sahaf’ın müzayedesinde satışa çıkarıldı.

eceayhanbelgelermuzayede

Gezegen Sahaf’ın (Sedat Yardımcı’nın) 21 Kasım 2015 tarihinde Beyoğlu-İstanbul’da gerçekleştirdiği özel bir müzayede kapsamında Ece Ayhan’a ait bazı mektuplar ve belgeler satışa çıkarıldı.

Ece Ayhan’ın 1970’li yılların ortasında muhatabı olduğu hukuki dava dosyalarına dair bazı ayrıntıları içeren ve Demir Özlü’ye hitaben yazılmış özel mektuplar ile söz konusu hukuki davalara dair bazı belgeler 2000 TL açılış fiyatıyla açık arttırmaya sunuldu. Açık arttırma sırasında pey veren çıkmadığı/olmadığı için ilgili lot satılamadı. Konuya yönelik olarak görüşlerini aldığımız Gezegen Sahaf (Sedat Yardımcı), Ece Ayhan’a dair belgelerin Aralık ayının son haftasında gerçekleştirilecek diğer bir müzayede kapsamında satışa sunulacağını, işbu belgelerin sahibinin (belgeleri satışa sunan/satışa açan şahsın) kim olduğunun ise gerçekleştirilecek diğer müzayedenin sonuçlanmasına kadar açıklanmayacağını bildirdi. (Zy)


Ayrıca bkz: https://evvel.org/buluntutartisma-onat-kutlarin-ishaki-uzerine-ece-ayhan-demir-ozlu-onay-sozer-erdal-oz


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
02
2015
0

ÜVERCİNKA’da; Rüzgârı Şiirlemek…

Rüzgâr Defteri üzerine Uğur Yanıkel’le birlikte gerçekleştirdiğimiz söyleşi, Üvercinka Dergisi’nin Kasım 2015 tarihli 13. sayısında yayımlandı. Söyleşinin tam metnine https://bit.ly/ruzgarisiirlemek adresinden ulaşabilirsiniz. ‘Rüzgârı Şiirlemek…’ başlıklı poetika çalışmasının gerçekleşmesinde Uğur Yanıkel’in, yayımlanmasında ise Seyyit Nezir’in büyük emeği ve katkısı bulunuyor… Kendilerine -yerden göğe kadar- teşekkür ediyorum.  (Zy)


IMG_20151108_213352

IMG_20151108_220254

IMG_20151108_221152

IMG_20151108_220613

IMG_20151108_220702


Rüzgâr Defteri’ni
https://www.oyunyayinevi.com/urun/ruzgar-defteri/
adresinden çevrimiçi olarak satın alabilirsiniz.


Facebook Sayfası: https://facebook.com/ruzgardefteri


Hamişler:

1/ EVV3L kapsamında yayımlanan “Rüzgâr Defteri” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ruzgar-defteri adresinden ulaşabilirsiniz.

2/ Zafer Yalçınpınar’ın 2006-2015 yılları arasında gerçekleştirdiği tüm söyleşiler https://bit.ly/dilinkemigi adresinde yer alıyor.

3/ Yalçınpınar’ın 2015 yılı öncesinde yayımlanan tüm kitaplarının pdf biçemine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden, tüm şiirlerine ise https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz. Zafer Yalçınpınar kimdir? sorusunun cevabı da https://bit.ly/zykimdir adresinde yer alıyor. (Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com)

Kas
19
2015
0

ANZİN #2 (yeni ân…)

IMG_20151204_081751


anzin‘in ikinci sayısı, Kadıköy sularındaki şu mekânlarda;

Karga Bar, 26A Cafe, Mephisto Kitabevi, Coffee&Shop Cafe, Masal Evi,
Sosyal Kitabevi-Sahaf, Naboo Cafe, Akademi Kitabevi, İkinci Yeni Cafe

Diğer iller için bkz: https://www.facebook.com/anzinfanzin/
ya da irtibat ediniz, twitter: @anzinfanzin


IMG_20151204_081611

Kas
17
2015
0

“Artab Resimleri” (M. Turgul Anday )

20151124_144228

“Artab Resimleri”
M. Turgul Anday
21 Kasım-13 Aralık 2015
Galeri Ark, Göztepe-Kadıköy

20151124_144548

“M. Turgul Anday’ın Artab’ları, Türkiye’deki resim sanatının modern çağdaş yapısını ilgilendiren ve ülkemizdeki modern çağdaş resim sanatı içinde bu denli yoğunlukta çeşitlemeci-varyasyon yanlısı başka bir sanatçının daha olup olmadığı konusu üzerinde de düşünmeye iter. Böyle bir durumda ülkemiz resmi içinde Nejad Melih Devrim’in sanat algısına yakın duran ve kimi zaman Anday’ın ondan daha etkili genleşmelerine tanık olduğumuzu da ifade etmemiz gerekir. Avni Lifij’in modern çağdaş resim sanatımıza kazandırdığı romantik boyut bağlamındaki halet-i ruhiye durumunun, hem de çoğul bir dil kazanarak hemen her Artab kompozisyonunda karşımıza çıktığını dile getirmek hiç de yanlış bir vurgulama olmaz. Buradan M. Turgul Anday’ın sanat algısının, bizi Wassily Kandinsky ve Rudolf Steiner’in tinsellikle ilgili tezlerine dek götürdüğünü bile rahatlıkla ifade edebiliriz.” (Özkan Eroğlu)

20151124_144406  20151124_144557

Kas
15
2015
0

Joe Satriani’nin ustalığı…

IMG_20151123_233642

Gitar konusunda “virtüözlerin virtüözü” olarak gördüğüm Joe Satriani’nin isimsiz albümünün yayımlanışının üzerinden 20 yıl geçmiş… Utkan Çınar, Karga Mecmua’nın Kasım 2015 tarihli 98. sayısında Joe Satriani’nin bu özel albümünü özel bir yazıyla kaleme almış. Yazının tam metnine https://www.kargamecmua.org/dergi/sayi/98/1289 adresinden ulaşabilirsiniz.

IMG_20151122_225743

Kas
04
2015
0

ANZİN; ânında, Kadıköy’de…

anzin3


anzin‘in ilk sayısı, Kadıköy sularındaki şu mekânlarda;

Liman Dükkân, Karga Bar, 26A Cafe, Mephisto Kitabevi, Coffee&Shop Cafe,
Hera Bar, Sosyal Kitabevi-Sahaf, ‘Gemide’ Meyhanesi, Naboo Cafe
İkinci Yeni Cafe, Aram Cafe, Kitap Rafı

Diğer iller için bkz: https://www.facebook.com/anzinfanzin/
ya da irtibat ediniz, twitter: @anzinfanzin


anzin1

Kas
04
2015
0

Ot, Fil, Kafa, Deve, Bavul… falancası…

Edebiyat ve yayıncılık dünyasındaki oligarşik faaliyetlere karşı kaleme aldığı sahici analizleri nedeniyle yakinen tanıdığımız Taylan Kara, bu kez “Yeni Dergiler Furyası” üzerine ‘sıkı’ bir yazı kaleme almış… Yazının tam metnine şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.gercekedebiyat.com/haber-detay/ot-fil-kafa-deve-bavul-sola-yandas-pazarlama-dergileri-taylan-kara/2012

İyi okumalar dileriz.


Önemli Not: Taylan Kara’nın gerçekleştirdiği analiz ve eleştirilerin bazılarına https://evvel.org/?s=Taylan+Kara adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
03
2015
0

#YavuzFest2015: “Yavuz Çetin Müzik ve Barış Festivali”


yavuzfest2


Festival alanında bir Yavuz çetin müzesi/sergisi de olacak!

IMG_20151124_090815


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yavuz Çetin” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yavuz-cetin adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
30
2015
0

“anzin” #1

anzin

anzin#1 / Kasım 2015


Rindistan‘dan Kerem Bereketoğlu‘yla beraber,
ânlara ilmekler atıyoruz, yükleniyoruz:
Beklemeyin; âlemlerdeyiz, geleceğiz!
Bkz: https://www.facebook.com/anzinfanzin


anzin2

Çizim: Nihan Şişli

Eki
17
2015
0

ÜVERCİNKA Dergisi’nin EKİM 2015 tarihli 12. sayısında “1. FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA ŞİİR ÖDÜLÜ, EDEBİYAT YARIŞMALARI, EDEBİYATTA UYGULANAN KARA PROPAGANDA FAALİYETLERİ ve HAKSIZLIKLAR” eleştiriliyor…

Beşiktaş Belediyesi tarafından ‘Fazıl Hüsnü Dağlarca’ adına ilki düzenlenen şiir yarışmasını skandal olarak değerlendiren aylık edebiyat dergisi ÜVERCİNKA, edebiyat ödülleri konusunu Ekim 2015 tarihli 12. sayısında derinleştirerek işliyor…


uvercinka12sinsiyet

https://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/uvercinkadan-bu-kez-odule-nester-131548

Konunun kimi yerleşik edebiyatçılarca “edebiyat dışı bir kavga üslubuyla tehditkâr boyutlara taşınması üzerine” düzenlenen bir soruşturma, derginin ekim sayısında “Dağlarca’nın Parsellenmesi” başlığı altında sunuldu.

Uğur Yanıkel’in hazırladığı soruşturmayı yanıtlayan Kaan Arslanoğlu, Cengiz Orhan, Ali Rıza Özkan, Örsan Gürkan Aplak, Kerem Bereketoğlu, Kenan Bıyıklı, Bünyamin Durali, Kaan Turhan, Onur Bayrakçeken , Serkan Köçek, Hakan Kamışoğlu, Hüseyin Algül, Tolga Çınar ve Zafer Yalçınpınar, “Türkiye’de skandal boyutlara varan ödül ilişkilerini” mercek altına yatırdılar. Enver Ercan’ın da sert biçimde eleştirildiği dergide B. Sadık Albayrak, “Ödül ve Ceza” başlıklı yazısında, 12 Eylül 1980 darbesinin hemen ardından, gerçekçi edebiyata darbe indirmek üzere Orhan Kemal Roman Armağanı’nın Erdal Öz yönetiminde kötüye kullanılmasıyla birlikte ödüllerin yozlaştırılmaya başlandığını sergiledi ve olayın tanıklarından biri olan Nurer Uğurlu’yu televizyonda yayımlanan “Edebiyat Cephesi” programında gerçekleri açıklamaya çağırdı.

Berkiz Berksoy, Fransa’da 2015’in tartışılan edebiyat ödüllerini irdelerken, Volkan Hacıoğlu, “ödülün burjuva ideolojik aygıtı oluşunu” vurguladı. Haluk Cengiz, Dağlarca Şiir Ödülü’nün tutarsızlığını sergiledi. Yazar Mecit Ünal da, “Edebiyat Kanonu” ve “Yurttaşlık Kanonu” arasındaki ilmekleri çözdüğü yazısında, tartışmanın 2000 yılında Öküz ve Papirüs dergisindeki yansımalarına değindi.

Engin Turgut’un resimlediği “Postmodern Özne ve Sinsiyeti” başlıklı kapak yazısında, Hilmi Yavuz’dan Enver Ercan’a “defolu ben” olgusu, soruşturmaya katılan Pasaj69 yazarlarının saptamaları ışığında ortaya kondu. Ercüment Gençer’in yazısında insan ve şair olarak Cemal Süreya ele alınırken, Mehmet Sadık Kırımlı, Aziz Nesin’i 100’üncü yaşında aydın ve yazar kimliğiyle sergiledi. Üvercinka’nın yeni sayısında  İnci Ponat, Abdullah Şevki, Ahmet Ada, Koray Feyiz ve Günay Güner de yazılarında çeşitli sorunları tartıştılar. Aydan Ay ve Refik Yoksulabakan da öyküleriyle dergide yer aldı. Bu arada ağustosun son günlerini yoğun bakımda geçiren Zuhal Tekkanat, Aydınlık Günceler’de, ağır sağlık sorunlarına karşın edebiyattan uzak kalamayışını ve tartışmaları izleme çabasını yansıttı. Turgut Tan, Anı/Günlük’ünde Güngör Gençay’ı anımsatırken, “Dergilerden” köşesinde Eliz ve Edebiyat Nöbeti dergileri sergilendi. Derginin “Genç Üvercinka” bölümünde Cemre Sarıkaş ve Erdi Tokgöz’ün şiirleri ele alındı. Koray Feyiz’in İngilizceye çevirdiği şiirlerin yanı sıra, Ahmet Ada, Emine Erbaş, Ogün Hakan ve Melahat Babalık da Üvercinka’nın ekim ayı şairleri oldular.

Kaynak: soL Haber Portalı


Konuyla ilgili olarak yayımlanan diğer haberler ise şu adreslerde yer alıyor;

“Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Gerçek Vasiyeti”
ve “1. Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü” Hakkında…
https://evvel.org/fazil-husnu-daglarcanin-gercek-vasiyeti-
ve-1-fazil-husnu-daglarca-siir-odulu-hakkinda

“Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü ve Yaşanan Olaylar”
https://www.edebiyathaberleri.com/haber/1359/
fazil-husnu-daglarca-siir-odulu-ve-yasanan-olaylar.html

“Dağlarca Ödülü’ne Ağır Eleştiri…”
https://sanatatak.com/view/Daglarca-odulune-agir-elestiri/2019

“Soruşturma: ‘Bir Şiir Emlâkçılığı ya da Dağlarca’nın Parsellenmesi’
https://www.insanokur.org/sorusturma-bir-siir-emlakciligi
-ya-da-daglarcanin-parsellenmesi-hakkinda/

“Üvercinka’da Ödüle Neşter Çağrısı”
https://www.guncelmersin.com/haber/egitim-kultur_1/
uvercinkada-odule-nester-cagrisi/1199.html

uvercinka12


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fazıl Hüsnü Dağlarca” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
16
2015
0

Poetika Çalışması/Söyleşi: “RÜZGÂRI ŞİİRLEMEK…” (Z.Yalçınpınar / U.Yanıkel / Eylül 2015)

Uğur Yanıkel’le birlikte ‘Rüzgâr Defteri’ adlı metnimi orjin alarak başladığımız, ardından da ‘İmgelemin Özgürleşmesi’, ‘Ece Ayhan’ ve ‘İkinci Yeni’nin şiirsel alan derinliğine doğru genişlettiğimiz söyleşinin tam metni aşağıdadır.

Bu söyleşinin özel bir öneme sahip olduğunu dile getirmeliyim: Bu söyleşi, yazdığım bir metnin imgesel imkânlarının yanı sıra semantik etkileşimlerini de sınayan, beni yeni düşünce merhalelerine götüren, kendi metnimin anlamını daha tutarlı bir şekilde görebilmemi sağlayan tam bir ‘poetika çalışması’ oldu. Uğur Yanıkel’e ne kadar teşekkür etsem azdır…

Sahicilikle / Zy

Not: Söyleşinin PDF biçemine https://bit.ly/ruzgarisiirlemek adresinden ulaşabilirsiniz.


 

Uğur Yanıkel: Oyun Yayınevi tarafından geçtiğimiz ay yayımlanan Rüzgâr Defteri, adalarda ‘örülmüş’  bir anlatı, zaten kitabın giriş kısmında da bunu açıkça dile getiriyorsun. Kitabı okuduğumda şunu fark ettim; evet, ada kültürünün etrafında yoğun bir şekilde ‘dolaşıyorsun’ ancak bir şeyi ‘yakalıyorsun’, rüzgârı… Rüzgârı yakalıyorsun ve rüzgâr üzerinden derinlemesine bir sorgulama, analiz sürecine girişiyorsun. Ancak, burada bahsettiğim sorgu ve analiz, duyusal alan üzerinden ilerliyor. Bu süreçten sonra da rüzgârı adeta modelliyorsun. İfade etmeliyim ki bahsettiğim bölüm, beni en çok heyecanlandıran, etkileyen bölümdü. Çünkü rüzgârın işlevini, oluşumunu biliyoruz ve tüm bunların doğaya ve canlılara yansımasını görebiliyoruz, ancak kendisini göremiyoruz somut bir şekilde. Görünmeyeni görünür kılman beni heyecanlandırdı açıkçası. Ayrıca bu modellemeyi yapabiliyor olmanda imgelem gücünün yanı sıra geçmişteki eğitim sürecinin ve çalışma hayatının da etkisi olduğunu düşünüyorum. Sen bu konuda neler diyeceksin?

Zafer Yalçınpınar: Ne diyeyimtutarlı, doğruya yakınsayan sözler bunlar… Sorduğun soruda ‘analiz ve modelleme’ diyerek tespit ettiğin durumun nedeni, Rüzgâr Defteri’ni yaşarken -ya da ‘rüzgâr’ denen şeyi düşünürken- elde ettiğim bulguları, görüngüleri alegorik bir dille işlemeye, örmeye çalışmamdır. Bu alegorik dilin bir tür eksiltme hareketi sonucunda oluştuğunu söyleyeyim: Defterin başlangıçtaki, yaşandığı ândaki gerçekliğini değiştirerek ‘rüzgâr’ olgusunun işaret ettiği düşünsel alanı daha belirgin, göz önüne getirilebilir ve nihayetinde ‘sorgulanabilir’ kılmaya çalıştım. Yani, matematikle özdeşleştirerek ifade edersem; yazdığım metnin sürekli olarak türevini aldım ve ‘rüzgârın anlamı’ diyebileceğimiz alegorik bir katmana ulaştım. Bahsettiğim bu işlek kulağa zor, karmaşık, saçma ve tuhaf geliyor olabilir. Basitleştirirsek; ‘rüzgâr’ denen şeyi önce anlayıp sonra da anlatmaya çalıştım. Bunu da metindeki düşünselliği ve imgeselliği dengeleyerek kotarmaya gayret ettim. Aslında, Rüzgâr Defteri’ndeki işleğin ne olduğunu anlatmak için Almanca’da güzel bir fiil vardır: ‘dichten’. Oruç Aruoba bu kelimeyi “şiir olarak kurmak” şeklinde çevirir. Ludwig Wittgenstein bir yazısında “Felsefenin aslında şiir olarak kurulması gerekir.” diyor. Ben de bunu yapmaya çalıştım. ‘Rüzgâr’ olgusunu şiirlemeye, rüzgârın varoluşunu ‘şiir olarak kurmaya’ gayret ettim. Rüzgâr Defteri’nin adalar kültürü ve geçmiş çalışma hayatımla olan ilgisinden önce, bu bahsettiğim ‘şiir olarak kurmak’ meselesi çok daha belirleyici ve önemli… Bunun üstünde durmalıyız sanırım. Bütün bu sözlerimden ve açıklamalarımdan ne anlaşılıyor? Sence nedir Rüzgâr Defteri? Felsefi bir metin mi, şiir mi? Nedir sence?

ruzgardefteri

Rüzgâr Defteri

 

Uğur Yanıkel: Aslında tüm bu bahsettiklerinin bir çıktısı olarak şunu söyleyebilirim, Rüzgâr Defteri tek tığ ile örülmemiştir. Yani, oluşma, örülme evresindeki ilerleyiş, izlenen yol, yöntem bakımından baktığımızda ve bunun yanında kitabın içeriğindeki rüzgârı anlamaya yönelik sorulan soruların yönlendiriciliği bakımından felsefi bir ‘tığ’ kullanılmış diyebilirim. İkinci tığ ise senin de bahsettiğin ‘şiir olarak kurmak’  fiilinden de yola çıkarak erişilen şiirsellik ya da içeriğinde şiirsel bir tını barındıran imgelem. Tüm bu söylediklerimden de anlaşılacağı üzere Rüzgâr Defteri için yalnız başına bir ‘felsefi metin’ ya da bir ‘şiir’ diyemem. Rüzgâr Defteri, yazarının gördükleri, yaşadıklarının bir sonucudur en nihayetinde, dilin kendine özgü bir biçimde kullanılmasından dolayı yine bu temel üzerinden tanımlanabilir, diye düşünüyorum. Zaten, Rüzgâr Defteri dahilinde ve haricinde de böyle düşünüyorum. Yani mesela, bugün artık, ‘şiir’ kavramını gördüğümüzde ya da duyduğumuzda ‘kafamızın içinde’ ne kendini gösteriyor? Bu çok önemli. Şiirin ‘dinamik öz’ diyebileceğim ya da kavramlar üstü bir ‘şey’ olduğunu düşünüyorum. ‘Dinamik öz’ dememi şöyle bir örnek vererek açıklamaya çalışayım: Ateş böcekleri geceleri parıldayan bir böcek türüdür, yani gündüzleri ışık saçmazlar, hâl böyleyken gündüz bir ateş böceğini -tanıyıp- gördüğümüzde, gözümüzü kapatıp elde ettiğimiz ‘karanlık’, ateş böceğinin parıldamasına neden olmaz. Üstelik ateş böceğini de göremeyiz. Bu örnekte bana göre asıl ‘şiir’ ateş böceğidir. Yani o ‘dinamik öz’ dediğim kısıtlandırılamayan, ‘gözümüzü kapattığımızda’ görünmeyen ‘şey’dir.  Buradan hareketle şiirin alışılmış bir biçime(forma) artık gerek duymadığını söyleyebilirim. Bana kalırsa şiir bunu aşan tek türdür; bir biçime(forma) ihtiyaç duymadan varlığını sürdürebildiği için… Bu bağlamda dilin ve kelimelerin göz önünde olmadığı ‘şeylere’ bakalım; yanmış bir filmi banyo ettiğimizde elde ettiğimiz görüntü, ufak bir çocuğa oyalanması için verilen kâğıt ve kalem ile çocuğun yaptığı çizim -ki çocuk genelde o kâğıdı rastlantısal olarak karalar yani ‘rüzgâr’ı çizer-. Verdiğim örnekler çoğaltılabilir elbette. Ancak bu verdiğim örneklerin ve daha fazlasının kişisel sezme yetimiz ile farkında olabiliriz. Rüzgâr Defteri’nin benim için asıl önemi, senin bahsettiklerini saklı tutarak söylüyorum, buradan geliyor. Çocukken hepimiz rüzgârı ‘modellemişizdir’ ancak bunun rüzgârı görünür kılıyor olduğunu bilmeden, farkında olmadan. Rüzgâr Defteri ile şahsen bu farkındalığı kendime kazandırdım. Peki, sen, Rüzgâr Defteri’ni oluştururken, ‘rüzgârı keşfettin’ diyebilir miyiz? Eğer öyleyse, bu keşfin Rüzgâr Defteri dışında bir yansıması oldu mu sende?

Zafer Yalçınpınar: Doğduğumdan beri her yılın belli bir dönemini adada yaşıyorum. Ada yaşamında, denizin hareketini belirleyen rüzgâr çok önemlidir. İnsan için ‘düşünmek’ ne ise ada için de ‘rüzgâr’ odur. Rüzgâr sürekli yaşamı değiştirir, hemen her şey rüzgâra bağlıdır adalarda… Rüzgâr Defteri’nin yazım sürecini yaşamsal düzlem üzerinden anlatayım o zaman… 2013 yılında Duygu Gündeş’le birlikte Bozcaada’da tatile gittik. Bu tatilde, konaklamak için Bozcaada’nın kıyı şeridinde bulunan popüler mevkilerden birini değil de, daha içrek, adanın kuzeydoğuya bakan tarafında bulunan bağ ve bahçelerin ortasında, salaş diyebileceğimiz bir yer seçtik. Bu mevkide, tatilin ilk ânından son ânına kadar rüzgâr hiç durmadı, sürekli ve kuvvetli olarak kendini hissettirdi. Sürekli esiyor, bir şeyler anlatıyor, sürekli birşeyleri düşünüyor, düşündürtüyor gibiydi. Bu yaşantı parçasında, Rüzgâr Defteri’nin ilk orjini oluştu; belirleyici kavram, metne eşlik edecek olan odak noktası bu ‘süreklilik’ti. Diğer orjin ‘rüzgârın etkinliği, etkililiği’ydi. ‘Devinim’ olgusuyla birlikte  ‘rüzgârın yaşama düşünce katması’ da defterin temel eğretilemesidir. Bu orjinler ya da ‘mihenk noktaları’ üzerinden defterin örülümü, yazımı bir tam yıl boyunca sürdü. Marmara Adası’nda, 2014 yılında, fırtınalı bir gecede deftere son noktayı koydum. Bu başlangıç ve bitiş arasında oluşan imgelemin, evet, konuşmamızın başında da vurguladığın gibi matematik ağırlıklı eğitim sürecimden, para kazanmak için bir on yıl kadar çalıştığım bilim kurumundan tut da bulanık mantığa veya dilbilim felsefesine olan ilgime ve araştırma çalışmalarıma kadar uzanan bir arkaplanı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, önemli olan defterin yazımındaki tetikleyici kıvılcımlardır. İlk denklemdir. Daha önce de ‘Çalmayan’(Eylül 2014, Kendi Yayınları) adlı şiir kitabımı okuyan bir arkadaş şiirlerimi ‘matematiksel’ bulduğunu ifade etmişti. Sence, şiir ve matematik arasında belirgin bir ilişki var mı? Sembolik anlatım ekolünde, Bilge Karasu’da veya Rüzgâr Defteri’ndeki alegorik katmanda bu türden bir ilişki mecburiyet hâline mi dönüşüyor? Ece Ayhan, bir yazısında, ‘İkinci Yeni logaritmalı şiirdir.’ der. Peki, şimdi ben kalksam, ‘şiirsel önerme’ ya da ‘imgesel önerme’ diye bir şeyler, kavramlar atsam ortaya, bu ifadeleri duyduğunda aklına neler gelir, ilkin?

uy

Uğur Yanıkel

 

Uğur Yanıkel: ‘Şiir ve matematik’ dendiğinde akla ilk gelen şey ‘ölçülü şiirler’ oluyor. Ancak buradaki biçim odaklı ilişkiyi bir kenara bırakırsak, sanırım şiir ve matematik arasındaki ilişkinin temel belirginliği soyut düşünce ya da soyut düşünebilme becerisinden geliyor. En genel tabiri ile matematik, evren ve zaman içerisinde bulunmayan ancak akılda varlığını sürdüren, soyut zeminde düşünebilmenin sonucudur. Şiirde de böylesi bir soyut zeminin varlığından söz edebiliriz. Formüleri, sayısal bir dili olsa da bu sayısal dilin çözümlenme süreci analitik düşünceyi ortaya çıkarır, sonrasında da güçlendirir. Bu analitik düşünce hayatla, yaşamla, varlıklarla bir bağ kurmaya yönlendirir insanı. Bu bağ ile imgelem gücünün birleşimi de Rüzgâr Defteri’nde kendini hissettiriyor. İlk başta söylediğin ‘…matematikle özdeşleştirirsem sürekli türevini aldım’ sözü de buna delil olarak gösterilebilir… Şimdi, Rüzgâr Defteri’ndeki alegorik katmanda ise tüm bu ilişkinin mecburiyet hâlinden ziyade kendiliğinden oluştuğunu düşünüyorum, az önceki açıklamalarıma dayanarak. Son sorduğun soruda ise aklıma hemen ‘evvel.org’ ile ilk karşılaşmamda okuduğum bir poetik bildiri çalışman geldi: ‘Denizaltı Edebiyatı Bildirisi’. ‘Şiirsel önerme’ ya da ‘imgesel önerme’ dediğin şey zaten adından da anlaşılacağı üzere, muhtevasında imgesellik, şiirsellik barındıran önermelerdir. ‘Denizaltı Edebiyatı Bildirisi’nde; ‘Ödüller insansızdır’, ‘Jüri insansızdır’, ‘Ödül törenleri, kurdeleler, kuşaklar ve podyumlar insansızdır.’ diyorsun mesela. Bunlar, edebiyat içerisinde oluşturulmaya çalışılan oligarşiye, o oligarşinin ödüller aracılığı ile dağıttıkları ve bu dağıtım sonrası elde ettikleri statükoya karşı imgesel önermelerdir. Ayrıca, bu sözünü ettiğim oligarşik yapı ve onun numaraları devam ettiği sürece, o bildiri de güncelliğini koruyacaktır. Sen, yıllardır bu konuda mücadele etmiş, eden ve edecek biri olarak neler söylemek istersin?

Zafer Yalçınpınar: O çetenin piyasalandırdığı stratejinin adı ‘güdümlü edebiyat’tır. Liyakatsız ve muhteris bir tipoloji, 1950’lerin ortasından bu yana ‘güdümlü edebiyat’ üst-başlığındaki bazı söylemleri yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Aslında bu strateji o çetenin kendisine ait de değil. Dünyanın çeşitli yerlerinde, çoğunlukla da Kuzey Avrupa’nın ve Amerika’nın statükocu dehlizlerindeki çeşitli oligarşiler tarafından uygulanmış, başarısız olmuş, edebiyat sosyolojisinde başarısız, kötücül ve olumsuz bir karşılığı bulunan sinsi, karanlık bir yöntem… Peki bizim topraklarımızdaki menfi uzantılar neden başka yöntemleri değil de bu masonik yöntemi seçtiler dersin? Çünkü, içinde bulundukları menfi ilişki ağlarını geliştirmek ve edebiyat dünyası üzerinde kendi statükolarını besleyecek iktisadi bir ‘ticarileştirme, boyutlandırma, tutundurma ve yönetim’ stratejisi uygulamak istiyorlar. İnsanları kandırmak için de tıpkı siyasi iktidarlar gibi ‘kalkınma’ retoriğini kullanıyorlar. Şiir dışındaki edebi türlerde bu stratejiyi yüksek bir oranda yürürlüğe soktular,  diyebiliriz. Yani kendilerini mikrofonların arkasında, spot ışıklarının altında podyumlaştırabildiler, kendilerini vitrinleştirebildiler. Haksızlık yordamlarını ve retorik arsızlıklarını yaygınlaştırabildiler. Mevcut öz-saygı yıkımında neo-liberal çevrenin de büyük bir desteği oldu. Kim kaybetti? Vasatlaşan, ortalama zekaya mahkum kılınan okurlar ve yazarlar kaybetti, kaybediyor, kandırılıyor, yemleniyor… Bunu açıkça gördük, görüyoruz. Mevcut tipolojiyi ‘Yeni Sinsiyet’ adıyla kavramlaştırdık ve bu kapsamda birçok inceleme ve eleştiri yayımladık. 2009 yılında kaleme aldığım ‘Denizaltı Edebiyatı Bildirisi’ de bu eleştirilerden biridir ve ticarileştirilen, endüstrileştirilen sanatsal alanlara ilişkin tepkisel bir bildiridir. Sanatın, şiirin, edebiyatın ve felsefenin endüstrileşmesi, yeryüzündeki eşsiz güzelliklerin, özün, vicdanın, kalbin ve hakikatin bitirilmesi anlamına gelir. Bu yıkım son 3-5 yılda hızlandı. Daha da kötü bir mertebeye geldik: Mevcut masonik oligarşi devlet erkiyle ‘tüm konularda anlaştı’ ve icraatlarını, haksızlık yordamını devlet bütçesi üzerinden teşvik mekanizmalarıyla meşrulaştırmaya başladı. Senin ifadenle komplike bir ‘edebiyat emlâkçılığı’na yöneldiler. Çok üzülüyorum bu durum karşısında… Peki bu durum daha genç çevrelerce nasıl görülüyor, herkes mevcut kötücül durumun, yürürlüğe sokulan Yeni Sinsiyet’in farkında mı? ‘Karazin’ adlı derginde bu konu üzerine çokça çalıştın… Biraz da sen anlat…

Uğur Yanıkel: Ödüllendirme sistemi senin de anlattığın gibi çok eskiye dayanıyor. Fakat, benim bildiğim kadarıyla, tarihsel süreç içerisinde bugün olduğu gibi bir takım tartışmalar ve bu tartışmaların sonucunda sıkı duruşların sergilendiği de olmuş. Örneğin, ressam İsmail Altınok bir kitabında şöyle diyor ‘…burjuva demokrasisi dönemine girilince, her alanda olduğu gibi resim alanında da açıkgöz ve fırsatçı ressamlar resim alanımızı ellerine geçirdiler. Özellikle bu sergilerdeki satış ve ödülleri kendi kişisel ve kümesel çıkarları doğrultusunda kullandılar. Önceleri ödülleri sıraya koydular, sonra kendilerine, daha sonra da öğrencilerine, oğullarına verdiler…’.  O dönem yaşananlar, tabiî, basına da yansıyor ve 1973’te gerçekleştirilen 32. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne sanatçılar yapıt vermeyerek sergiyi boykot ediyorlar. Bu bahsettiğim olay eminim günümüzde yaşanan bazı olayları anımsatmıştır. Hilmi Yavuz’un seçici kurulunda yer aldığı bir yarışmada oğlunun yarışmacı olması ve ödülü oğlunun kazanması ya da Ataol Behramoğlu’nun seçici kurulunda yer aldığı bir yarışmada kardeşi Nihat Berham’ın yarışmacı olarak yer alması ve daha da ötesi ödülü kazanması gibi… Tabiî 1973’teki gibi günümüzde bir boykot hak getire! Tüm bunlar göz önündeyken bile bu ‘kadrolu jüri’ hâlâ ödül dağıtmaya, yemlemeye devam ediyor. Tabiî yavaş yavaş anlaşılıyor, çözülüyor numaraları. Ülkemizde Gezi’yle beraber başlayan ‘Şiir Sokakta’ hareketi, genç çevreler içerisinde edebiyatın daha çok konuşulmasına vesile oldu. Beraberinde bir takım sorunları da getirmedi değil. Edebiyata, şiire ilginin arttığı bu dönemde üniversitelerde ‘şiir topluluğu’ adında bazı oluşumların sayısı arttı. Tabiî bunlara bakıldığında siyasi gençlik örgütlerinin oluşturdukları da var. Bak burası çok ilginçtir mesela. Hem siyasal alanda kavga verip bir örgütlenme biçimi olarak şiir topluluğu oluşturacaksınız hem de bu güdümlü edebiyata, gizli gizli dağıtılan ödeneklere, oluşturulmaya çalışılan bu oligarşiye yani kısacası bu ‘kötülük dayanışması’na dair tek bir çalışma yürütmeyeceksiniz, tek bir kelam etmeyeceksiniz… Bu durum bana İdris Küçükömer’in bir sözünü hatırlatıyor, ‘…Türkiye’de sol sağdır, sağ soldur…’. Edebiyat dergilerinde ise bu konulara dair en ufak bir söylem, bir tepki göremiyoruz. Farkındalar mı orası da şüpheli. Farkında olup da böyle bir yola girmişlerse, bu durum daha acı… Edebiyat dergileri kendilerinde böyle bir sorumluluğu taşımıyor, hissetmiyor. Karazin’i çıkartmaktaki asıl amaç buydu zaten. Bu konuları ele alan, irdeleyen bir edebiyat dergisiyle farkındalık yaratılabilir, düşüncesiyle çıkmıştır Karazin. Fakat ne var ki maddi durumlar Karazin’in devam etmesini neredeyse imkânsız kılıyordu. Nitekim iki sayı sonra kapanmak zorunda kaldı. Şu anda da, Karazin’in bu alandaki mücadelesini ‘pasaj69.org’ adında bir internet sitesiyle devam ettirmeye çalışıyorum. Bu oligarşiye, düzene ve düzeneğe karşı sesimi duyabildiğim her yerde bas bas bağırmaya da devam edeceğim, her şeyden önce bir insan olarak… Peki, sence, Ece Ayhan’a ya da Ayhan Çağlar’a bir dönem yoğun şekilde uygulanan itibarsızlaştırma, unutturma hamlelerinin ve karalama kampanyalarının ters tepmesinin asıl sebebi nedir?

eceayhan

Ece Ayhan Çağlar

 

Zafer Yalçınpınar: Ece Ayhan’ın işbu becerisinde, yani mevcut şiirsel auranın zirve noktası olarak belirmesinde, yaşadığı dönemde vermesi gereken bazı önemli kararları stratejik olarak düşünmesi, tüm detayları ele alması, şiirsellik açısından vizyoner bir kişiliğinin olması ve her adımını geleceğe doğru atması çok belirleyicidir. Misal, Ece Ayhan, ‘Bakışsız Bir Kedi Kara’ adlı efsanevi kitabıyla 1966 yılında ‘Yeditepe Şiir Armağanı’ için yarışmaya katılıyor ama kazanamıyor. O yarışmayı kazanan Ceyhun Atuf Kansu’nun ‘Bağımsızlık Gülü’ adında epik tarzda yazılmış bir şiir kitabı… Merak ediyorum, bugün, ‘Bağımsızlık Gülü’ adlı şiir kitabını önemseyen, dahası o kitabı hatırlayan, bilen birileri var mıdır? Ama buna karşın ‘Bakışsız Bir Kedi Kara’ hâlâ zirvelerden biri… Ece Ayhan o yarışmayı kaybettiği gün, yarışma kazanma konusunda ‘sıkı şiir yazmak’, ‘dünya edebiyatını ve evrensel şairleri tanımak’ , ‘tarihi ve coğrafyayı doğru okumak’, ‘dilbilim ve felsefe okumak’ ya da ‘geleceğin poetikasını kurmak’ gibi şeylerin belirleyici olmadığını anlıyor. Çünkü tıpkı günümüzde olduğu gibi o günlerde de edebiyat alanındaki siyasi tavırlar, dini mezhepler, çıkar ilişkileri, partiler, masonlar, oligarşiler filan yarışma kazanmak için belirleyici… O günlerde de ‘güdümlü edebiyat’ numaraları, çıkarları ve yemlemeleri filan var. Ece Ayhan o yarışmayı kaybettikten sonra, benim bildiğim kadarıyla bir daha herhangi bir yarışmaya katılmıyor. Bugün baktığımızda Ece Ayhan, edebiyat tarihimizdeki tek ‘ödülsüz’ büyük şairdir, diyebiliriz. Bugün, Ece Ayhan’ın ‘ödülsüzlüğü’, 5000-10000 ödüle, plakete, carta curta filan milyonlarca misli değerde bir yücelik ve erişilmezlik taşıyor. Bu tip bir varoluş, yani Ece Ayhan, el değiştiren tarihsel gaddarlıkları şiirlerinde işlerken kimseye ‘Eyvallah!’ demiyor ve bu durum onu sonsuz derecede büyük bir bağımsızlığa, haklılığın inadına, hakikate, anlama, kalb ve vicdan arayışına ulaştırıyor. Bu bağımsız duruşla birlikte, mevcut edebiyatımızı binlerce kez geçerek kendi ‘imgesel alan derinliğini’ oluşturuyor. İşte, Ece Ayhan’ın asıl büyük ve becerikli olduğu nokta da bu tip bir poetika kurmak inadıdır. Ben bu durumu ‘imgelemin özgürleşmesi’ olarak tanımlıyorum. Sorduğun sorunun cevabı da çok basit aslında; Ece Ayhan çok büyük, geleceği imleyen, geleceğe uzanan, yaşadığı coğrafyanın her yalanını, her tarihsel kandırmacayı ortaya seren, tipolojik hedeflerle kurulmuş, tarihsel gaddarlıkların ve statükonun vurgulanarak ortadan kaldırıldığı, yerildiği, rezil edildiği çok büyük bir imgesel alan derinliğini dile getiriyor. Bu imgesel alan derinliği yeni bir şiirsel dil ve yeni bir ‘şiirsel yük’ oluşturuyor. Dile getirilen bu büyük şiirselliğin altında herkes eziliyor. Ece Ayhan açık arayla şiirinde herkesin önüne geçiyor ve kendisini ‘sıkı şiir’e vererek ‘yeni bir insanlık’ için ‘iyi bir güneş’i imliyor. Böylesi bir ‘dile getiriş’ ve imgelem, şiir tarihimizde -hatta, sanat tarihimizde- yeni bir bilişsel çağ açmıştır. Kısacası, hâlâ Ece Ayhan’ı kafakola alamadılar, çünkü Ece Ayhan’ın kurduğu şiirsellik çok büyük ve entelektüel açıdan da bugün ortada gezinen, gerdan kıran ‘ödüllü şairler’in hepsine, o ‘maymun kuşağa’ milyon yıl basacak kadar insani, vicdani ve güçlüdür: Geleceği düşünmek, insanlığı anlamak ve geliştirmek için de sonsuz belirleyicidir, çığır açıcıdır. Merak ediyorum, ‘imgelemin özgürleşmesi’ dediğimde senin aklına ne geliyor? Sence, ‘imgelemin özgürleşmesi için sıkı şiir yazmak’ nasıl bir edimdir?

Uğur Yanıkel: Sorduğun sorulara yanıt vermeden önce, sorularına bağlı olarak başka soruların da çengeline takıldığımı söylemeden geçmek istemiyorum. ‘İmgelemin Özgürleşmesi’ dediğimizde bu kavram öyle sanıyorum ki bir süreç içerisinde gerçekleşebilen bir şey gibi geliyor bana, öyle seziyorum. Bu sürecin başlangıç noktası mutlaka vardır fakat bir sonu ya da sonucu olduğunu düşünmüyorum ve bu sonuçsuzluğu olumlu olarak görüyorum. Her şeyden önce ‘İmgelemin özgürleşmesi ilk nerede başlar?’ sorusu açıkçası zihnimi meşgul etmedi değil. Bu soruya cevap bulabilmek için şiire bakacak olursak; bir olay, bir durum, bir anımsama, bir görüntü, bir varlık vs. ile etkileşime giren şairin ‘kafasının içinde’ onu nasıl çözümlediği ve sonrasında nasıl aktardığı bir başlangıç olarak kabul edilebilir. Dediğim gibi bu bir başlangıç noktasıdır, başlangıcın ardından yazılmış şiir ile etkileşime girenlerde -yani şiiri okuyanlarda- farklı çağrışımlara neden olacağından bu durum anlam çoğalmasına neden olacaktır. Bana kalırsa bunun çok net gerçekleştiği şiirler ‘İkinci Yeni’ şiirleridir. Özellikle Ece Ayhan’ın şiirlerindeki hermetizmi göz önünde bulunduracak olursak, bahsettiğim anlam çoğalmasını doğrulamış oluruz diye düşünüyorum. Elbette yalnızca şiirle sınırlandırılamaz bu durum. Belki de bu sınırlandıramadığımız şey ‘imgelemin özgürleşmesi’ kavramının bizzat kendisidir. Somut ya da deneysel, görsel ya da video şiirlerde; müzikte hatta fotoğrafçılıkta bile bunu yakalamak mümkün. Tüm bu alanları  genişleten ve derinleştiren imgelem, kendi özgürlüğünü böyle sağlıyor kanımca. Şimdi, ‘imgelemin özgürleşmesi’ sürecini sezdiklerim ve düşündüklerim doğrultusunda anlatmaya çalıştım. Söz konusu ‘imgelemin özgürleşmesi için sıkı şiir yazmak’ olunca, en başta, senin de ifade ettiğin gibi ‘sıkı şiirde iktisat yoktur’ demek yerinde olacaktır. Bundan bağımsız olmasa da, artık günümüzde kültür endüstrisi, edebiyat piyasası, ödül çığırtkanlığı gibi pek çok -kapitalist jargon ile- ‘sektör’ ve bu alanın sonucunda ‘pazar’ oluşturulmaya çalışıyor. Bu konuda iyi şeyler söylemek de pek kolay değil maalesef. Bu süslü bataklığın ‘çekiciliğine’ kanmadan, mevcut ortama salınan ve ortama hâkim olan derinliksizlikten uzakta yazılan şiir, ‘imgelemin özgürleşmesi’ bağlamında sıkı şiirdir. Peki, Rüzgâr Defteri’ne geri dönecek olursak, Rüzgâr Defteri’ndeki şiirselliği ‘imgelemin özgürleşmesi’ yolunda açılan bir patika olarak görebilir miyiz?

zy

Zafer Yalçınpınar

 

Zafer Yalçınpınar: Yani… Patika değil de, belki, bir iğne deliği olarak görebiliriz… Ama bu iğne deliği, belki de bir ‘kara delik’ teorisi kadar hesapsızdır, bilinmezdir. Misal, Rüzgâr Defteri’nin 20. sayfasında şöyle demişim: ‘Şiir, bir ön-seziş kurarak dile getirilemeyeni (henüz dile getirilemeyeni) geleceğe uzatıyor, geleceğe eğretiliyor.  Şiirin bir tür tarihsel taşıyıcılığı vardır: Hem geleceğe hem de geçmişe doğru hareket edebilen bir ‘dil-im-yapım’ yöntemi:- Rüzgâr. Rüzgârın örülümü’ gibi… Buradaki önem, ‘dile getirmek’te gizli. Şairin sezdiği ve dizeleştirdiği görüngü katmanında imgenin ‘anlam’ı, her seferinde sonradan gelir. Bunu nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum ama belki şöyle diyebiliriz: ‘Şair dile getirdikten sonra imgeyi anlamlandırır.’ O ‘dile getiriş ânı’nın sırrını, oluşumunu aslında kendisi de bilmez. O dilde bulur kendisini, o dilsel alana, o söze, o dizeye ‘düşmüş, kapılmış, yuvarlanmış’ gibi olur. O alanda ‘imgesel, şiirsel önermeler’ kurgular: O alanda şiirsel motiflerin dışında dilsel bir ‘yenileyici, arttırıcı, aşkın’ motif kalmamıştır artık. Bu durum mevcut dildeki motiflerin imgesel olarak yenilenmesini sağlar, dilin alan derinliği önce sezgisel olarak genişler, birkaç kuşak sonrasında da gündelik düşünce dilindeki yerine, ‘anlam’ına kavuşur. Turgut Uyar’ın “Sevgim acıyor” demesi gibi… Ece Ayhan’ın “Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?” sorusuna cevabın Gezi Direnişi’nden “Defteri kapat!/Şiir sokakta!/İmza: Düzayak çivit badanalı kent” sloganıyla gelmesi gibi… Bu genişlemenin şair tarafından kendi ‘tahayyül gücü’ne ket vurarak oluşmadığı da aşikârdır. Ve evet, İkinci Yeni’yi hâlâ kimsenin geçememesinde bu türden bir sürekli genişleme söz konusudur. Disiplinler arası  söyleminde de haklısın. Teolojiden tut da modern matematiğe ya da astro-fiziğe kadar, yenileyici, geliştirici tek şey düşüncemize, hesaplamalarımıza yön veren ‘dil’dir. Ludwig Wittgenstein ‘Gerçeğin yapısını dilin yapısı belirler.’ diyor. Buradaki en büyük tehlike dilin ‘endüstrileşmesi’, yeryüzündeki dillerin ve ‘gerçeğin motifleri’nin emperyalist faaliyetlerle yok edilmeye çalışılmasıdır. ‘İmgelemin özgürleşmesi’ kavramına karşıt ve kötücül bir kavram düşünmek zorunda kalsaydık, kesinlikle ‘imgelemin kalkınması’ veya ‘imgelemin endüstrileşmesi’ kavramlarıyla karşılaşırdık ki ‘Yeni Sinsiyet’ olarak tanımladığımız tipoloji bu tip kötücül, yaşamın özünü ve hakikatini öldüren işleri ‘piyasalandırmak’la uğraşıyor…  Üstelik bu piyasalandırma faaliyetini ‘devlet desteği’yle ve ‘statükocu unsurlar’la icra ediyorlar.  Peki sen nasıl görüyorsun, şiirin birincil önemi yeterince fark edilecek mi? Geleceğin şiirinin dilsel özellikleri nedir sence? Zafer Yalçınpınar’ın -bendenizin- geleceğin şiirinde bir yeri var mı sence?

siirsokakta

Uğur Yanıkel: İşte bu konuda ‘Şiir Sokakta’ hareketinin tetikleyici bir rolü olduğunu düşünüyorum. Olumlu yönlerinden birisi de budur bu hareketin. Çünkü dediğim gibi artık şiir üzerine konuşmaya, tartışmaya meyilli ve hevesli bir gençlik var. Ancak bu önemin sahiden fark edilmesi için evvela tüm faydalardan, çıkarlardan arındırılmış bir edebiyat ortamı gerekli. Çünkü şiirin önemlerinden çok, edebiyattan ve edebiyat özelinde şiirden nasıl fayda sağlarız yörüngesinde dönen bir kitle var. Ve bu kitlenin hedefinde de gelecek, yani gençlik var. Ben şahsen ‘genç şairden’ çok sıkı atılımlar bekliyorum. Tavşan gibi her havuç tutana gitmeyecek olanlardan elbette… Ayrıca bu ‘havuççu kitle’nin ve faaliyetlerinin herkesçe farkına varıldığı an, işte o zaman şiirin birincil önemi kapsamında bir farkındalığa sıra gelecek ve o farkındalık oluşacaktır.  Zaten bu faaliyetlerin güdümü; çıkar, fayda, alkış… Biraz irdelense tüm bunların bir ‘güvercin görünümlü kötülük’ olduğu anlaşılacak. Farkındasındır sen de, konuşmamızın hatırı sayılır bir kısmı, senin kavramlaştırdığın şekilde söylemek gerekirse ‘Yeni Sinsiyet’ üzerine oldu. Bu konuların konuşuluyor olmasının ötesinde, bu konuların varlığı bile durumu yeterince izah ediyor aslında… Diğer soruna cevap bulabilmek için geçmişe bakmakta fayda görüyorum açıkçası. İkinci Yeni’ye özellikle, ısrarla İkinci Yeni diyorum çünkü hâlâ geçilmiş, aşılmış değil. Büyük bir sıçrama olduğunu artık herkes adını, soyadını bilir gibi biliyor. Bu yüzden yeni şiirde ve bu şiirin dilsel özelliklerinde de İkinci Yeni’den ‘partiküller’ olacaktır diye düşünüyorum… Buna ek olarak, bahsettiğimiz dil üzerine deneyselliğin artacağını da söylemeden edemeyeceğim. Gerçi kestirilemez ve belirsizliklerle dolu bir zaman diliminden söz ediyoruz. Diğer soruna bu bağlantıda cevap vermek gerekirse ‘Zaman ile vicdan yargıçtır; saatlerinizi kontrol ediniz!’ demek yeterli diye düşünüyorum… Tabiî akıntıya karşı bayrak dikilirse bilirsin ki ırmak kurusa da bayrak kalır… Son olarak sormak istediğim bir şey daha var. Bunu Ece Ayhan’ın ‘Kim ne derse desin. Şiir konusunda da hayat konusunda da -aslında- başkalarının söylediğine bakmayacaksın. En sonunda mihenk taşı olarak kendini koyacaksın ortaya.’ sözünü şiar edinmiş bir ‘başıbozuk’ olarak soruyorum… Biliyoruz ki hakikatin ve vicdanın peşinden gidenler kazanmak ya da kaybetmek hesabı yapmazlar. Stratejileri yoktur. ‘Köçek’ değildirler. Ahbap çavuşçuluğun adını ‘dayanışma’ koymazlar. Evcilleşmezler ve evcilleştirmezler. ‘Atlarından’ inmezler. ‘Olaylar uzak diye, dürbün kullanmak’ aymazlığına ve yanlışlığına yakalanmazlar… Yani kısacası ‘insan’ olabilmek ve insan kalabilmek telaşını barındırırlar içlerinde. Bir İskorpit –bir başka adı da vardı…-  bu telaşı ‘cevher’ olarak adlandırıyor… Sence, bu cevherin ya da telaşın, kişisel ya da kümesel faydalar uğruna yıpratılması, bozuk para muamelesi görmesi ya da daha korkuncu yokedilmesi, söz konusu mudur?

Zafer Yalçınpınar: Değildir. Korkmaya, endişelenmeye mahal yok… Bizim umutsuzluğumuz da karamsarlığımız da ‘akkor’ bir yapıya sahiptir. Zaten, Yeni Sinsiyet dediğimiz muhterisler ‘idare-i maslahat’ pozisyonuna geçmiştir, yani geleceksizdir. Sen, ben, sıkı şiir ve ‘tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar’ olduğu sürece, bahsettiğin riskler, stratejik hareketler ve itibarsızlaştırma operasyonlarından hiçbirisi ‘geleceği belirleyici’ derecede başarılı olamayacaktır. Sahici tarih bize bunu göstermiştir. Şiir de… Bu sıkı söyleşi için çok teşekkür ederim. Sağolasın Uğur…

Eylül 2015

ruzgardefteri2


Hamişler/Adresler:

1/ Söyleşinin PDF biçemine https://bit.ly/ruzgarisiirlemek adresinden ulaşabilirsiniz. Zafer Yalçınpınar’ın 2006-2015 yılları arasında gerçekleştirdiği tüm söyleşileri https://bit.ly/dilinkemigi adresinde yer alıyor.

2/ Rüzgâr Defteri’nin Facebook sayfası https://www.facebook.com/ruzgardefteri adresindedir. Rüzgâr Defteri’ni https://www.oyunyayinevi.com/urun/ruzgar-defteri adresinden çevrimiçi olarak satın alabilirsiniz.

3/ Yalçınpınar’ın 2015 yılı öncesinde yayımlanan tüm kitaplarının pdf biçemine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden, tüm şiirlerine ise https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz. Zafer Yalçınpınar kimdir? sorusunun cevabı da şurada; https://bit.ly/zykimdir

4/ İyi okumalar dileriz.

Eki
13
2015
0

“Dilin Kemiği Yoktur” (2006-2015 Konuşmaları)

dilinkemigiyoktury


“Dilin Kemiği Yoktur”

Zafer Yalçınpınar
2006-2015 Konuşmaları, 75 Sayfa

Tam metin, pdf: https://bit.ly/dilinkemigi


 Yalçınpınar’ın tüm kitapları şurada;
https://zaferyalcinpinar.blogspot.com


Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com