Eyl
18
2007

Bulut

 (…)

Güneş yaktı rüzgâr esti kavurdu

Yaprağımı Hasan Dağa savurdu

Köylü naçar kaldı cacık pişirdi

Boşan bulut nazın sırası değil

Aldı bulut

Ben bulutlar şahı, yücelerde gezen, rüzgârlardan hile sezen, sizin bu semtlere kırk yılda bir uğrayan, o da tenezzülen bir… bir… bir bulutum. Sen nasıl olur da bacağına bakmadan bana sazla söz atmaya kalkarsın? Aramızda senden büyük otlar, ağaçlar, insanlar, telgraf direkleri, kuleler, dağlar var. Bir dileğin varsa sen senden büyük ota söylersin, senden büyük ot ağaca, ağaç insana, insan telraf direğine, telgraf dileği kuleye, kule de dağa söyler. Dağ ister bana söyler, ister hasır altı eder. Onun bileceği şey, deyip kesti.

(…)

Ekmeği taşıyan aslan ağzında

Ekmek yemesi kolay değil

Aksaray Ovası’nın düzünde

Gelgelelim bulut çalımlı. Ne sözden anlıyor, ne yalvarmadan. Almış başını usul usul gidiyor. Bir iki derken, Hasan Dağı’nın kenarından sıyırttı mı avucunu yala. Aksaray köylüklerinde Recep derler bir delikanlı vardır. Civan mı civan. Taşı sıksa suyunu çıkaran takımından. İşte bu Recep buluta gözünü dikmiş, ulan ne etsem de şu bulutu yola getirsem diye düşünüyor. Bulut Hasan Dağı’nı ha aştı ha aşacak. Recep bakar ki olacak gibi değil, martini kapınca, hesabı budur deyip tetiği çeker. Bulut bir silkinir, iki silkinir, üstündeki rahmeti tutamayıp Aksaray Ovası’na şarıl şarıl boşanır. Derler ki Aksaray Ovası’na kırk gün kırk gece yağmur yağmış.

OKTAY RİFAT

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post. TrackBack URL


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com