Oca
12
2014
0

E-Kitap: “O Zamanlar Konuşuyorduk” (SALT)

ozamanlar

“O zamanlar konuşuyorduk”
SALT Araştırma /Arşiv Çalışması / 2014

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “pdf” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
12
2014
0

Buluntu: “Yaşayan Edebiyat (1975) / Kitaplarda ölmek, yazarınız ve siz”

Untitled-1

Eksik olmasınlar, Facebook’ta oluşan “İkinci_Yeni” taifesinden(topluluğundan) sıkı bir buluntu geldi. Buluntuyla ilgili mesaj şöyle:

“Yaşayan Edebiyat, 1975 yılında TRT’de yayınlanan bir program. En sevilen en çok okunan yazarlar şairler bu programın konuğu olmuş. Edip Cansever, İlhan Berk, Necati Cumalı, Behçet Necatigil… Hepsi bu programdalar. Orhan Veli’nin kardeşiyle Reşat Nuri Güntekin’in ise eşiyle röportaj yapılmış. Orhan Veli’nin Anlatamıyorum şiirini kendi sesinden dinliyoruz programda. Şiirler okunmuş, canlandırmalar yapılmış ayrıca.”

Bkz: https://www.facebook.com/photo.php?v=699512796755058

Videoyu indirmek için:
https://evvel.org/yasayanedebiyat1975.mp4

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Oca
10
2014
0

Girdaplar

girdaplar

“Girdaplar” (Whirlpools)
M.C. Escher

Oca
08
2014
0

Retoriğin Pathos Boyutu

(…)

pathosMichel Meyer
“Retorik”, Çev: İsmail Yergüz, Dost Yay., 2009, ss. 30-31

Oca
08
2014
0

Tutku, soruları, çözülmüş olduğu sanılan cevaplar içine gömer.

(…)
Cevap olarak tutku aynı zamanda sorusu olduğu şey üzerine bir yargılamadır.: zevk ve acı soru alternatifine gönderme yaparlar, oysa, arzu, dilek, sevgi nefret, tiksinti gibi soru oluşturan şeyler üstüne pozitif bir yargı gerektirirler, alternatif karşıt terimin reddedilmesini ifade ederler. Böylece, soru, tutku aracılığıyla cevap olmuştur. (…)
Tutku, soruları, çözülmüş olduğu sanılan cevaplar içine gömmüş olması açısından retoriktir. Bu nedenle, tutkular üzerine yoğunlaşmak retorik bağlamında her zaman yararlıdır, buna karşılık, soruları açıkça masaya yatıran kanıtlama tutkudan çok akla hitap eder. Dolayısıyla, tutku, dinleyiciyi bir tezi desteklemesi için harekete geçiren güçlü bir depodur. Bu görüş açıları benzerliği güçlendirir ya da dışlanmaya çalışılan tezle farklılık derecesini artırır. Tutkunun işlevi, ötekine, kendisinden kaynaklanan farkı bildirmektir. Bu, ayıran bir sorunla ilgili bir cevaptır ve aşağılayan öfkede tutku vardır, tıpkı yakınlaşmayı amaçlayan aşkta olduğu gibi.
(…)

Michel Meyer
“Retorik”, Çev: İsmail Yergüz, Dost Yay., 2009, ss. 29-30

Oca
08
2014
0

İki kıtaya Nâzım Hikmet

Mehmet Aksoy’un 2012’de yontmaya başladığı ve 70 ton Afyon grisi mermer ile tamamlayarak “İki Kıtaya Nâzım Hikmet Köprüsü” adını verdiği Nâzım Hikmet heykelinin açılışı 15 Ocak Çarşamba günü saat 13.00’de Akatlar Sanatçılar Parkı girişinde yapılacak…

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Oca
08
2014
0

Sergi: “Ödünç Alınmış Birliktelik” (Eda Gecikmez)

eg-davetiye“Ortak bir tarihe ya da dünyaya tanıklık eden ve kullanım değeri taşıyan imajların gösterge taşıyıcısı değerini bozguna uğratarak karara-bağlanamamazlıkla oynamak, tıpkı Ranciere’in belirttiği gibi gitgide hızlanan gösterge tüketimiyle işleyen bir toplumda göstergelerin okunma protokollerinin anlamını askıya almak bugünün sanatçılarının bozgunculuk yöntemlerinden biri. Bu yöntemler içinde belki de en çok kullanılan kolaj tekniği Eda Gecikmez’in çalışmalarının temelini oluşturur.

“(…) Farklı çevre ve alanlardan topladığım, özellikle günlük hayat içerisinde sıkça görmeye alıştığımız reklam afişleri, moda dergileri, AVM, rezidans broşürleri gibi görselleri bir nevi yapısöküm uygularcasına kesip parçalayarak sembolik olarak iktidarın bütünlük oluşturan dilini yıkmaya girişiyorum. (…)”

Bkz: https://www.edagecikmez.com/2013/12/next-event-odunc-alnms-birliktelik.html

Oca
07
2014
0

Agnieszka Cieślińska Sergisi: “Figuratio”

unnamed

Bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/26043/Agnieszka_Cie_li_ska_grafik_sergisi.html

31 Ocak 2014’e dek Işık Üniversitesi’nde açık olan “Figuratio” grafik sergisi, Türk-Polonya diplomatik ilişkilerinin 600. yılını kutlama amaçlı kültür programı takvimindeki ilk etkinlik olarak Feyziye Mektepleri Vakfı, Işık Üniversitesi ve Polonya Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu ortaklığıyla organize edildi.

Oca
05
2014
0

Miro Sergisi Hakkında…

Bkz: https://www.radikal.com.tr/kultur/resmi_aciklama_miro_sergisi_sahte-1169266

Kült Sergi Organizasyonu’ndan yapılan açıklama şöyle: “20 Kasım 2013 tarihinde Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi ’nde açılan Joan Miro Sergisi’ne dair İspanya’da bulunan Miro Vakfı’ndan gönderilen ve sergilenen eserlerin bazılarının üzerindeki imzaların orjinalliğinden şüphe duyulduğunu belirten elektronik posta üzerine, Joan Miro Sergisi’ne 20 Aralık 2013 tarihinden itibaren ziyaretçi girişi durdurulmuştur. Koleksiyonun sahibi ARETE Sanat Galerisi ile Miro Vakfı arasındaki bu anlaşmazlık çerçevesinde 23 Aralık 2013’te Miro Vakfı’ndan konu hakkında yetkili uzman İstanbul ’a gelip sergide incelemelerde bulunmuş; inceleme sonucunda 3 Ocak 2014 tarihinde tarafımıza gönderilen teknik raporda eser imzalarının orjinal olmadığı öne sürülmüştür. Konuyu hukuki boyuta intikal ettirdiğimizden, gerekli yasal başvurları yaptığımızdan dolayı, Türk mahkemelerince atanacak bilirkişi incelemesinin ardından detaylı bir inceleme için Miro Vakfı’nın da talebi üzerine eserler İspanya’ya gönderilecektir. Öncelikle ziyaretçilerimize ve sergiye mekan sponsorluğu yapan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne üzüntülerimizi bildirir, söz konusu süreçle ilgili oluşacak yeni gelişmelerden kamuoyunu bilgilendireceğimizi belirtmek isteriz.”

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Oca
02
2014
0

Yüzde Otuz Bir: “Damperli Ödül Furyası, Oligarşi, Jüricilik ve 2013 İstatistiği”

Sağolsun, Koltukname taifesi, -bilerek ya da bilmeyerek- aşağıdaki yazıyla dehşet verici bir istatistik ortaya koymuş:

2013 boyunca, 23 edebiyat ödülünde, birden fazla jüri üyeliği yapmış isimlerle karşınızdayız.

Listenin başında 12 kere jüri üyeliği yapmış olan Doğan Hızlan yer alıyor. Hızlan’ı, 5 kere jüri üyeliği yapan Hilmi Yavuz ile 4 kere jüri üyeliği yapan Cevat Çapan, Egemen Berköz, Metin Celâl ve Refik Durbaş izliyor. 3 kere jüri üyeliği yapanlar Cemil Kavukçu, Enver Ercan, Eray Canberk, Faruk Şüyün, Nursel Duruel, Selim İleri, Semih Gümüş, Turgay Fişekçi, Turhan Günay ve Ülkü Tamer’den oluşuyor. 2 kere jüri üyeliği yapanların listesi ise şöyle: Adnan Binyazar, Ali Cengizkan, Emin Özdemir, Erendiz Atasü, Feyza Hepçilingirler, Güven Turan, Handan İnci, İhsan Yılmaz, İlknur Özdemir, İnci Aral, Leyla Şahin, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Murat Gülsoy, Müge İplikçi, Müslüm Çelik, Osman Şahin, Prof. Dr. Abdullah Uçman, Sennur Sezer, Sevin Okyay ve Tahsin Yücel.

23 ödülde toplam 115 jüri üyesi bulunuyor. Yukarıda adı anılan isimler ise bu toplamın yaklaşık %31′ine tekabül ediyor.

Ödüllerin tam listesi şöyle:

Altın Portakal Şiir Ödülü, Behçet Aysan Şiir Ödülü, Behçet Necatigil Şiir Ödülü, Cemal Süreya Şiir Ödülleri, Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü, Duygu Asena Roman Ödülü, Dünya Kitap Yılın En İyileri, Erdal Öz Edebiyat Ödülü, Everest İlk Roman Yarışması, GİO Ödülleri, Haldun Taner Öykü Ödülü, Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü, Metin Altıok Şiir Ödülü, Orhan Kemal Roman Armağanı, Orhan Şaik Gökyay Şiir Ödülü, Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması, Sait Faik Hikâye Armağanı, Sedat Simavi Ödülleri, Selçuk Baran Öykü Ödülü, Tanpınar Edebiyat Ödülü, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri, Yunus Nadi Ödülleri

Bkz: https://koltukname.com/2014/01/01/2013un-one-cikan-juri-uyeleri/

 

Geçmiş yıllarda,  edebiyat ödüllerini (damperli ödül furyasını)  ve edebiyat ödüllerinin çevresinde dönen statüko oyunlarını bin türlü eleştirmiştik:

bakınız:
Ödüller İnsansızdır! (2011)
Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları (2010)
Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak (2008)

Nisan 2011’de, Hande Edremit ile gerçekleştirdiğimiz bir söyleşide “jüricilik” mesleği hakkında şunları dile getirmişiz:

Hande Edremit: “Denizaltı Edebiyatı” adlı bildirinizde “Ödüller insansızdır.” diyorsunuz. Ece Ayhan da “Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.” demişti. Günlük hayatta da biraz bu şekilde var olmaya çalışıyoruz sanki. Fotoğraflarla önceden belirlenmiş bir sahneyi yaratmaya daha kötüsü yaşamaya çalışarak…

Zafer Yalçınpınar: Ödül konusu son derece karışık bir konu… Şimdi, her şeyi bir kenara bırakalım ve meseleye dil açısından bakalım: Bugün, “Ödül” dediğimiz anda imgesel olarak ödülü alan kişiyi ya da eseri değil “ödül sistematiği”nin kendisini ya da ödülün metasını işaret ediyoruz, yüceltiyoruz, ayrıcalıklandırıyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdilerde, rekabet, kazanmak, yarışmak, hırs, farklılık, üstünlük filan gibi şeyler doğrudan aklımıza geliyor. Ödüllendirme denen şey, Yeni Kapitalizm’in yönetim süreçlerinin içerisinde düşünüldüğünde bir “isteklendirme” türüdür ve iktidar heveslileriyle iktidar sahiplerinin buluştuğu bir podyumdur. Ödül, iktidarın, kendi iktidarını kuvvetlendirdiği bir araçtır. Ödüller sahici değildir. “Ödül Sistematiği” denen şeyden podyumu, ışıkları, jüriyi, ödülü takdim edeni, alkış seslerini, o kırıtışları, gazetelerdeki haberleri, duyuruları filan kaldırın, geriye ne kalır? Şiltler, plaketler filan kalır. Zaten, bu şiltler, plaketler filan birer “simge” değil midir? İmgelemi kuvvetli bir şair için “ödül” denen şeyin karşılığı böylesi bir “sıradan simge” olamaz. Çünkü ödül sistematiğinin demin saydığım bileşenlerinin hiçbiri de imgelemin özgürleşmesiyle bağlantılı değildir. Şairin ödülü sıkı şiir yazmak, yazabilmektir. Şairin ödülü; tüm baskılara rağmen özgür bakışını, imgeselliğinin biricikliğini kaybetmemektir. Derdi şudur şairin; töze nüfuz edebilmek, tözü imlemek… Şair, şiirinin sıkılığını, dizelerinin gücünü yarışmalarla, ödüllerle filan teyit ettiremez. Bakın, bugünün edebiyat ortalığını birazcık araştırdığınızda “ödülsüz” bir şair bulmakta zorlanırsınız. Herkesin bir yığın ödülü var yahu… Nerede kaldı bu adamların ayrıcalığı filan? Ama benim dediğim anlamda, yani imgelemin özgürleşmesi ve töze nüfuz edebilmek yönünde ödüllendirilmiş şair sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. Bu nedenle “Ödüller insansızdır” dedim.

“İstatistikler(statistics)” dediğimiz şey “statüko”nun hem göstergesidir hem de yaratıcısıdır. Bir tür “çift taraflı/karşılıklı nedensellik”ten imtiyaz alır. İstatistik veriler ve “ödüllendirme mekanizması” birlikte düşünüldüğünde katmerli bir statükonun dehşet verici görüntüsüne ulaşırsınız. 2013 kapsamında bakıldığında, Koltukname taifesinin ortaya koyduğu istatistik, jüri oligarşisini ve bunun edebiyat ortamına verdiği/verebileceği zararı, bu topraklarda yazılan edebiyatın özünün nasıl ve kimler tarafından manüple edildiğini/edilebileceğini bir kez daha -hem de açık açık, sayılarla- görmemizi sağlıyor.

Sonuçta, içimden “Yuh!” demek ve şunu eklemek geliyor; “Binlerce okur ve binlerce edebiyat heveskârı bir oligarşi tarafından -sürekli, yıllardır- salak yerine koyuluyor…”

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar

Oca
01
2014
0

“Orhan Talat Şalcıoğlu” sahiden yaşadı patron!

“1960 kışında dünyanın kapısını Noel Baba gibi tıklattım. ‘Gaz kokan’ Gazi İlkokulunu bitirdikten sonra, Merkez Ortaokulu’nun labirentlerini alçak sürünmeyle aştım. Eğitimimi Özel Şişli Lisesi’nde sürdürdüm. Lise diplomamı rüzgarların hiç dinmediği Şehitler Diyarı’ndan aldım. Marmara Üniversitesi İngilizce Bölümü’nden ön lisansla mezun oldum. İçiyorum…”

Orhan Talat Şalcıoğlu,  Hades, 1993, Çanakkale
(Arka Kapak Yazısı’ndan…)

Futuristika taifesinden sıkı şiire doğru yeni bir insan/armağan/araştırma…
Bkz: https://www.futuristika.org/unutulmasinlar-diye-orhan-talat-salcioglu/

Oca
01
2014
0

Hendrix Müzesi

Bkz: https://www.radikal.com.tr/kultur/londradaki_evi_muze_oluyor-1168814

Rock tarihinin en önemli isimlerinden biri kabul edilen Jimi Hendrix’in 1968 yılında İngiltere’nin başkenti Londra’da kiraladığı ve “hayatımda sahip olduğum tek ev” diye nitelendirdiği apartman dairesi, müze oluyor.

“Heritage Lottery Fund” adlı vakıf, Brook Street’deki çatı katı dairesinin, Hendrix’in 1968’de kız arkadaşı Kathy Etchingham ile birlikte yaşadığı ve haftalık 50 dolar kira ödediği dönemdeki haline benzetebilmek için yaklaşık 2 milyon dolar harcanacağını açıkladı.
Tüm zamanların en iyi gitaristlerinden biri olan Hendrix, 1966 yılında ABD ’den Londra’ya ilk geldiğinde henüz tanınmayan bir müzisyendi. Olağanüstü yeteneği kısa sürede Londra’daki müzik çevrelerinde kulaktan kulağa yayılmış, John Lennon, Eric Clapton, Pete Townshend ve Mick Jagger Hendrix’i çaldığı yerde dinlemeye gitmişti. Hendrix, grubu “Jimi Hendrix Experience” ile 1967’de “Purple Haze”, “Foxy Lady” gibi kendisini dünya çapında bir yıldız yapan şarkıların bulunduğu “Are You Experienced” albümünü yayınlamıştı.

1968’te, tüm zamanların en iyi rock albümleri arasında gösterilen “Electric Ladyland” albümünü yayınlayan Hendrix, 1970’te henüz 27 yaşındayken bir otel odasında ölü bulunmuştu.

Ünlü müzisyenin müzeye dönüştürülecek evinde yaşamından, kariyerinden ve müzik mirasından kesitler sergilenecek.
1721’de inşa edilen binada Hendrix’ten 200 yıl önce de ünlü besteci George Frideric Handel yaşamıştı. Hendrix’in daire numarası 23, Handel’inki ise 25’ti. Ünlü müzisyenin “ Su Müziği” ve “Messiah” gibi eserlerini bestelediği ve 1759’ta yaşamını yitirdiği ev, 2001’de müzeye dönüştürülmüştü.

Radikal Gazetesi

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com