sıcağa kalmamak için erkenden çalışmaya başlamışlardı __________________onlar askerler tarafından korunuyorlardı ağaçları kesiyorlardı her kestiklerinde ________makinalarıyla ________________ağaçları toprak ölüyordu sular kaçıyordu yaşam bitiyordu
doğruldum bacaklarımın üzerinde kendimi denedim gücüm var mı? diye… _______________vardı
sonra koştum onlara doğru sonra koştum onlara doğru öfkeyle sonra koştum onlara doğru öfkeyle kişneyerek
silah sesleri duyuldu toprak ölüyordu sular kaçıyordu yaşam bitiyordu
Uzun zamandır “kendimle konuşmalar” başlığı altında bir şeyler kaleme almıyordum. Fakat, 2023 seçimleri vesile oldu, bu köşeden zaman zaman yazmaya devam edeceğim. Çünkü birilerinin yalın gerçekleri dile getirmesi gerekiyor.
Öncelikle hemen ifade edeyim; ben bir AKP’li değilim ve hayatımın hiçbir döneminde AKP’ye oy vermedim. 44 yaşımdayım. Ailemin üç kuşağı da doğma büyüme Kadıköylüdür, Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze -tüm zorluklara ve problemlere rağmen- Kadıköy’de yaşıyoruz, evimiz barkımız, işimiz gücümüz Kadıköy’de…
Kendimi bildiğimden beri siyasal görüşüm sosyalizmdir ve felsefi açıdan diyalektik materyalizmi benimseyerek yaşamımın her alanında uygulamaya çalışırım. Özellikle entelektüel ve kültürel alanda sol görüş ve aydınlık bir gelecek için mücadele ettim, bedeller ödedim.
Kılıçdaroğlu’nun 11. yenilgisini yaşadığı bu seçimde de -tıpkı yenildiği diğer seçimlerde olduğu gibi- gene Kılıçdaroğlu’na oy verdim. Üstelik bu kez yenileceğinden tamamen emin olmama rağmen, gittim son kez -haklılığın inadına inanarak- gene oyumu Kılıçdaroğlu’na verdim. Fakat, bu seçimle birlikte anladım ki Kılıçdaroğlu kazanmak istemiyor ve küresel neoliberal düzenin ayarlı muhalefetiyle tatlı tatlı yoluna devam etmek istiyor sadece…
Entelektüel ve kültürel açıdan bağımsızlık ile özgürlük adına memleketimizde sosyalist birikimin oluşması için en çok emek verenlerden, en çok inananlardan -ve en çok bedel ödeyenlerden- biriyim. Bugün ise Kılıçdaroğlu’nun kişisel hırslarla, parti içi anti-demokratik yaklaşımlarla, yanlış kararlarla, uzgörü eksikliğiyle ve yanlış modellerle bir kez daha başarısız olduğunu görüyorum. Gezi parkı direnişinden günümüze 10 yılda olgunlaşan tüm entelektüel ve eylemsel sosyalist birikimin 2023 seçimlerinde heba edildiğine tanık oldum.
Hicap duyuyorum!
Kılıçdaroğlu’nun en büyük hatası -belki de zaafı veya tutsaklığı- neoliberal düşüncenin sinsi yöntemleriyle kandırılarak, gerçeklere gözünü kapamış olmasıdır. İkinci büyük hatası da, gene neoliberalizmin dümen suyunda giderek yerel kitlelere bu gerçekliği aşılamaya çalışmasıdır. Seçim yenilgisinden sonra bile neoliberal düşünceye ve hayallere kapılarak seçmeninin gerçeklerle bağını “kökünden” koparmaya çalışmak da çok büyük bir yanlış… Çünkü memleketimizde neoliberalizmin besleyerek marjinalleştirdiği yarı-aydın tipolojiyle (Tarkanlarla, Cem Yılmazlarla, twitter-youtube fenomenleriyle, zikzak kuşağının pop kültürüyle, hızlı tüketim kültürüyle, finansal plazacıların spekülasyon planlarıyla, yerel yönetimlerin liyakatsiz ve rantçı kadrosuyla, beyaz yaka şımarıklığıyla, sahte entelektüellerle, bölgesel çıkar gruplarına lehtarlıkla) sosyal medya muhalefetiyle, bol keseden atıp tutmakla, sosyal medyadaki görüngülerle, tatlı su solcularıyla, duyarlılık kasmakla, tıklanma sayılarıyla, anlamsız aritmetik seçim hesaplarıyla, kaset siyasetiyle falan “güven veya itibar” kazanılmaz. Seçim de kazanılmaz tabiî ki… Bu hâllerle, bu yarı-aydın tipolojisi davranışlarını takip ederek sadece ve sadece kendi içinize hapsolduğunuz dar çevrenizi oyalarsınız!
Güven ve itibar “elini taşın altına koyarak” kazanılır. “Elini taşın altına koymak ne demek?” diye soranlara Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını, mücadelesini, bağımsızlık savaşını ve 1923 devrim tarihini “doğru” okumalarını öneririm. Kazanmak için gerçek bir şey yapmalısınız!
Söylemlerinin ve eylemlerinin merkezine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı anti-emperyalist yolu ve sosyalizmin yalın gerçeklerini koymadığı sürece CHP’nin başarılı olması mümkün değildir. Şu anki mevcut yaklaşımla devam ederse ve kurucu özüne dönmezse varlığını idame ettirmesi bile çok zor CHP’nin… Böyle devam ederse başka oluşumların, düşüncelerin ve neoliberal tuhaflıkların içinde eriyip gider… Emmanuel Macron modelini takip ederek “benzemezlerin bir araya geldiği neoliberal bir ittifak”la bu seçimin kazanılamayacağını, halkımızın böylesi bir ittifaka güvenmeyeceğini, teveccüh etmeyeceğini herkesten çok CHP kadrolarının biliyor olması gerekirdi. Biliyorlardı zaten!
Sözüm o ki kendinizi daha fazla kandırmayın! Halkı oyalamayın!
Eğer bir kişi “Ben sosyalistim!” diyorsa, şu üç temel kurala bağlı kalmak zorundadır:
1- Hakikat yolundaki kalb ve vicdan arayışınızı -her şeye rağmen- sürdürmelisiniz. İnsancıl sosyalist düşüncenin tarihini bilmelisiniz ve bu doğrultuda erdemli davranmalısınız. Kapitalizmin pazarda alıp sattığı bir metaya veya eşyaya dönüşmemelisiniz! Büyük insanlığınıza -her zaman, her yerde, her koşulda- sahip çıkmalısınız.
2- Küresel sömürü düzenine karşı memleketinizin özgürlüğü ve bağımsızlığı için gerçekten mücadele etmelisiniz. Memleketinizin ve halkın sömürülmesine izin vermemelisiniz.
3- Halkı kandırmanın hiçbir mazereti yoktur! Halka yalan söylemek suçtur! Yalın gerçeklerle bağınızı koparmamalısınız!
Aydınlık bir gelecek isteyen ve bilmem kaç şeçimdir sahte muhalefet unsurları tarafından oyalanarak yenilgi ve umutsuzluk duygusuyla iç içe yaşayan kitleler, bahsettiğim üç kuralla kendi kapılarının önünü süpürmek zorundalar… Ben öyle yapacağım. Kimse kusura bakmasın: Dost acı söyler! Kılıçdaroğlu ve kadroları çekip gitmeli artık!
“Gezi Direnişi, kalb ve vicdan yolunda sürdürülmüş bir “haklılığın inadı” ve “haysiyet” mücadelesiydi… İnsanın insan olduğunu hatırladığı bir “öz saygı” direnişiydi.” (Zy)
“Taksim Dayanışması, Gezi eylemlerinini 5. yılında basın açıklaması yaptı. Gezi sırasında hayatını kaybedenlerin ve yaralananların faillerinin bulunamadığına vurgu yapılan açıklamada; “Gezi 5 yaşında. Karanlık gider, Gezi kalır” denildi.”
#nuriyegülmen ve #semihözakça tutuklandı!
Açlık grevindeki insanları tutuklamak…
Ne güzel, ne ileri, ne yeni bir faşizm!
Bu ileri/yeni faşizme karşı olmak/sağlam durmak gerekiyor!
İnsanız biz, bizde haklılığın inadı vardır!
Ve bu inadın da bir riyaziyesi yoktur!
“16 Nisan anayasa değişikliği referandumunda, YSK’nin skandal kararlara damga vurmasının ardından ortaya çıkan şaibeli sonuçlar İstanbul ve Ankara’da yurttaşlar tarafından protesto ediliyor. Yaşananlar karşısında ‘HAYIR Daha Bitmedi!’ diyenler sokakta… İstanbul’da Kadıköy, Beşiktaş, Kartal ve Sarıgazi’de gerçekleştirilen eylemlerde halk, “YSK’nin mühürsüz zarf ve pusulaları oylamada kabul edildi” kararını protesto ediyor.”
“Tophane’de, sergi açılışına geldikleri sanat galerisi önünde içki içenler ile mahalleli arasında çıkan tartışma tatsız bitti. Sergiye gelenlere kapı önünde içki içmemelerini söyleyen kişiler, olumsuz yanıt alınca, ellerinde sopalarla saldırmak istedi. Konuklar kendilerini galeriye atıp kapıyı kapatırken, saldırganlar kapının camlarını kırdı. ”
Taksim Dayanışması, Gezi Parkı protestolarının 3’üncü yılı dolayısıyla bir basın toplantısı düzenleyerek, “Gezi’deyiz, bir aradayız, buradayız” dedi: http://taksimdayanisma.org/bir-aradayiz-buradayiz
“(…)Eski günlerde Fenerbahçe Stadı ilkel olduğu zamanda Kadıköy’deki futbola meraklı gençler mahalleler asındaki çeşitli arsalarda maçlar yapıyorlardı. O tarihlerde Kadıköy’ün muhtelif semtlerinden: Moda, Kuşdili, Bakla tarlası, Kızıltoprak, Erenköy, Bostancı, Hasanpaşa, İbrahimağa mahallelerindeki çayır ve arsalarda yetişen gençler çoğunlukla Fenerbahçe kulübüne giriyorlardı.
Bu anlamda zaman içinde, Moda’dan; Esat Kaner, Kuşdili’nden; Yaşar Yalçınpınar, Bakla tarlası’ndan; Fikret ile Semih Arıcan ve Bülent Büyükyüksel, Erenköy’den; Fikret Kırcan, Erol Keskin ile Naim Şukal ve Hasanpaşa’dan; Halit Deringör, Müjdat Yetkiner, Sabri Kiraz ve Zeynel Üner temayüz ederek Fenerbahçe’ye gelmişler ve onun şampiyonluklarında emek vermişlerdi. (…)”
“Türkiye’nin ilk kamusal işgal evi Yeldeğirmeni Don Kişot Sosyal Merkezi, önceki gün akşam saatlerinde zabıtanın yaptığı baskınla sessiz sedasız boşaltıldı, evin önündeki heykel de yıkıldı ve götürüldü. Zabıta, binanın mülkiyet sorunlarının çözüldüğünü ve yeni bir bina yapımı için yıkılacağını söyledi.
Don Kişot’un 2.5 yıl önce yerleştiği bina, Gezi Direnişi’nden etkilenen aktivistler onu temizleyip halka açmadan önce tam 20 yıl boyunca hem fiziki hem hukuki olarak bir çöplüktü. Binanın yapım aşamasında her daireyi beş farklı kişiye satan müteahhit kaçınca, inşaat durdurulmuş; 1999’da yönetmeliğin değişmesi üzerine de bir daha dokunan olmamıştı. Gezi sonrası toplanan forumlara katılan bir grup mahalleli, binayla ilgili araştırma yaptı ve bu atıl duran yapıyı canlandırmaya karar verdi. Hep birlikte temizlediler ve güzelleştirdiler. Aktivistlerin mahalle sakinlerini süregelen faaliyetlere dahil etme çabası ve her adımda onların da fikrini sorması üzerine, Yeldeğirmeni’nde yaşayan herkes evi sahiplendi ve gözü gibi baktı. (…)”
“7’si yabancı uyruklu, toplam 255 sanıklı “Gezi Parkı Ana Davası”nda mahkeme 244 sanığı suçlu bularak 2 ay 15 gün ile 1 yıl 2 ay 16 gün arasında çeşitli hapis cezalarına hükmetti. 7 sanık hakkında beraat kararı verildi. 4 sanığın dosyası ayrıldı. Yaralılara tıbbi müdahalede bulunan 4 doktora da “camiyi kirletmekten” 10’ar ay ceza verildi.”
Danıştay 6’ncı Dairesi, Topçu Kışlası’nın da içinde olduğu Taksim Yayalaştırma Projesi’ne ilişkin geçen yıl onadığı iptal kararını oy çokluğuyla kaldırdı. Karar sonrası bir açıklama yapan Taksim Dayanışması, “Niyetinizin farkındayız, aklınızdan dahi geçirmeyin” dedi.” Taksim Dayanışması’nın açıklamasının tam metnine http://taksimdayanisma.org/aklinizdan-dahi-gecirmeyin adresinden ulaşabilirsiniz.
Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın da içinde olduğu Beyoğlu, Sıraselviler Caddesi’ndeki Hrisovergi Apartmanı “Binanın depreme karşı riskli olduğu” gerekçesi ile polis ve zabıta eşliğinde tahliye edildi. Vakfa ait eşyalar nakliye kamyonları ile yediemin deposuna götürüldü.
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nca yapılan açıklamada, “Nazım Hikmet Vakfı, Sıraselviler caddesindeki tarihi Hrisovergi apartmanının, otel ve AVM yapılmak üzere bir inşaat şirketine kiralanması nedeniyle yirmi yıldır etkinliklerini sürdürdüğü binasından tahliye ediliyor. Hukuk süreçlerinin sonuçlanmamış olmasına karşın, 14.07. 2015 günü Vakıf merkezine gelen Beyoğlu Belediyesi’ne ait zabıta ve güvenlik güçleri, tahliye işlemini gerçekleştiriyor. Bu yasa tanımaz, kültür düşmanı eylem ve girişimi şiddetle kınıyor, kamuoyunu Nâzım Hikmet Vakfı’yla dayanışmaya çağırıyoruz“ denildi.
“Gezi eylemlerinin 2’nci yıl dönümünde, ressam Haydar Özay tarafından bir buçuk yıllık çalışmanın ardından tamamlanan 50 metrekare büyüklüğündeki “Gezi Resmi” isimli tablo, sergilenmeye başlandı. Karaköy’de bulunan TMMOB İstanbul Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi’nin terasında yer alan tablonun açılışına ressam Haydar Özay, Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Gedik, Abdullah Cömert’in annesi Hatice Cömert, Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan, Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan, Ali İsmail Korkmaz’ın babası Şahap Korkmaz, Gezi olaylarında gözünü kaybeden Erdal Sarıkaya, TMMOB Mimarlar Odası Genel Sekreteri Mücella Yapıcı, Taksim Dayanışması üyeleri ve çok sayıda ziyaretçi katıldı.”
kot0.com taifesinden Gupse Korkmaz, ilginç bir konuyu bulmuş, incelemiş: Venezuela-Caracas’ta bir işgal gökdeleni… “Göğe Uzanan Bir İşgal Evi” başlıklı yazının tam metnine http://kot0.com/goge-uzanan-bir-isgal-evi-torre-david adresinden ulaşabilirsiniz.