Tem
21
2013
0

Haber: “Taksim Dayanışması Biziz” (19 Temmuz 2013)

https://taksimdayanisma.org/taksim-dayanismasi-biziz-biz-buradayiz

TAKSİM DAYANIŞMASI BİZİZ, BİZ BURADAYIZ!

TALEPLERİMİZİN TAKİPÇİSİ OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ

TAKSİM DAYANIŞMASI “SUÇ ÖRGÜTÜ” DEĞİL, BU ÜLKENİN ONURUDUR

Taksim Dayanışması; farklılıkları kucaklayan barışçıl demokratik yöntemlerle taleplerini dile getiren; içinde çevreci, sanatçı, gazeteci ve aydın bireylerin de yer aldığı 124 meslek odası, sendika, siyasi parti, mahalle derneği, taraftar grubu ve inisiyatiften oluşmaktadır. Varlık sebebi daha yeşil, daha yaşanabilir, daha insani, daha demokratik bir kent ve ülke özlemidir. Bu özlemini yerine getirmek için emek harcamaktan, ses çıkarmaktan, mücadele etmekten bir an için bile imtina etmemiştir, bundan sonra da etmeyecektir. Başta Gezi Parkı ve Taksim Meydanının korunması olmak üzere, polis şiddetini uygulayan ve uygulatanların hukuk önünde hesap vermesi ve taleplerinin takibini sürdürecek, karşılanmasında ısrarcı olacaktır.

Taksim Dayanışmasının “sağlıklı kentleşme ve yaşanılır kent” talebi, ülkenin milyonlarca yurttaşının daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi talebiyle birleşmiş; GEZİ PARKI ile simgeleşen bir toplumsal duyarlılık ortaya çıkmıştır. “Gezi Parkı”; gençlerin yaratıcı zekasıyla, annelerin kucaklayan şefkatiyle, işçilerin emekten gelen gücüyle, kadınların gür sesiyle, LGBT bireylerin biz de varız çığlığıyla, yaşlıların yeniden canlanan hayat enerjisiyle bu ülke demokrasi tarihinde ortadan kaldırılamayacak bir iz bıraktı.

Tüm bu talepler, tüm bu renklilik demokratik ülkelerde bekleneceği gibi karşılanmak yerine ne yazık ki bir “suç örgütü kalıbına” sığdırılmaya, gençler evlerinden alınarak tutuklanmaya, taraftar gruplarından çete çıkarılmaya, Meslek Odası yöneticileri “suç örgütü yöneticisi” suçlamasıyla yargılanmaya çalışılıyor. Diktatöryal rejimlere özgü, darbe dönemlerini anımsatan “polis fezlekesi” esaslı cadı avı, ülkemizin demokrasi tarihi açısından unutulmaz karanlık bir dönem olarak kayda geçmiştir. Gezi Parkı süreci için “darbeye zemin hazırlama metaforunu” kullananların, hepimizin hafızalarında yer alan ev baskınları, keyfi gözaltı, çıplak arama, zorla parmak izi, kötü muamele, polis fezlekesinden iddianame; taraftar grubundan, ünüversite öğrencisinden ve meslek odasından “terör örgütü çıkarma” gibi darbe dönemi yöntemlerine başvurmaları son derece düşündürücüdür…

Birkez daha hatırlatmak isteriz ki, Taksim Dayanışması İstanbul Valisinden Büyükşehir Belediye Başkanına, Başbakan yardımcısından, doğrudan Başbakanına ve Cumhurbaşkanına kadar tüm yetkililerle yurttaşların talep ve beklentilerini iletmek üzere diyalog kurmaya çabalamış, burada bir temsil heyetinden çok talep ve beklentileri yansıtma misyonunu üstlenmiştir.  Kurulmuş temaslar ve gerçekleşen davetler sonucunda; Taksim Dayanışması adına 5 Haziran 2013 günü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la ve 13 Haziran 2013 gecesi Başbakan R.Tayyip Erdoğan ile görüşmelere katılan meslek odası yöneticilerinin bir ay sonra evlerinin hukuksuzca polis tarafından basılması, üç güne uzatılmış gözaltı süreci yaşatılması ve “suç örgütü yöneticisi” suçlamasıyla tutuklanmaya sevk edilmesi nasıl devlet yönetimi ile karşı karşıya olduğumuzun kaygı verici yansımalarıdır.

Taksim Dayanışması herşeye rağmen hukuki ve meşru talepleri iletmek, diyalog kanallarını geliştirerek demokrasi geleneğine güç katmak için elinden geleni yapmaya devam edecektir. Tüm süreçlerde yetkililere talepleri iletirken demokratik kamuoyu yaratmak amacıyla kararlı, ısrarlı ama her zaman barışçıl etkinliklere çağrı yapılmış, yurttaşlar meşru demokratik zeminlerde kalmaya davet edilmiştir.

Artık herkesin çok iyi bildiği gibi, Taksim Meydanının insansızlaştırılması ve Gezi Parkının betonlaştırılması şeklindeki düzenleme baştan beri hukuka, mimarlık ve şehircilik ilkelerine aykırı bir plan kararı olarak önümüze çıktı. Buna ilişkin Taksim Dayanışması bileşeni meslek odalarımız tarafından açılan davalarla bu keyfi yaklaşımın hukuksuzluğu ispat edilmiştir. Bu süreçte Yayalaştırma Projesi” adı altındaki girişimin kente yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri olduğunu tüm İstanbullulara anlatabilmek için yüzbinlerce imza toplandı. Taksim Dayanışması tarafından inatla her cumartesi Taksimde ve birçok meydanda imza stantları açıldı. Kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı.

Bütün bu çabalar, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 27 Mayıs günü, keyfi, hukuksuz ve “ben yaparım olur” anlayışı ile Gezi Parkının ağaçlarını kesmeye başlamasıyla bambaşka bir biçime büründü. Parkı ve yaşam alanını koruyan Taksim Dayanışması üyelerine ve duyarlı yurttaşlara şafak vakti operasyonları ile şiddet uygulandı. Kısa sürede bütün yurtta milyonlarca insan bu şiddet karşısında demokratik tepkilerini  göstermek üzere alanlara çıktı ve “özel hayatına karışılmaması, düşüncesine saygı gösterilmesi, daha fazla özgürlük ve demokrasi” isteminin somut bir ifadesi olarak  Gezi Parkı ile ilgili taleplerin karşılanmasını bekledi.

Tüm Türkiye’de kendiliğinden ve bir yurttaş inisiyatifi olarak gelişen bu tepkiler ne yazık ki karşılığını her yerde gaz bombaları, tazyikli su ve plastik mermi kullanılması şeklinde polis şiddeti ile buldu. Dört gencecik insanımız polisin ateşi ve himayesindeki eli sopalı milislerin sopa darbeleri ile hayatını kaybetti. Polis devleti uygulaması Adana’da genç bir komiserin düşerek hayatını kaybetmesine yol açtı. Onlarca insan kafa travması ve beyin kanaması geçirdi veya sakat kaldı.  Öncelikle kaybettiğimiz tüm canların ailelerine başsağlığı, yaralananlara da acil şifa dileklerimizi bir kez daha iletmek istiyoruz. Gencecik insanlarının yakınlarına iktidar sahiplerinin ısrarla başsağlığı dilenmemesini anlaşılmaz ve gayri insani bulduğumuzu hatırlatıyoruz.

Hiç kuşkusuz “demokratik talepler yine demokratik yöntemlerle” karşılanabilir. Toplum olarak öncelikle sorunları, talepleri ve beklentileri algılayan ve çözüm üretmeye dönük adım atan bir kamu yönetimi tutumuna ihtiyacımız var.

Bizler demokratik tepkileri krimalize etme, herkesi suçlu, terörist haline getirerek sorunun yine polisiye güvenlikçi yöntemlerle çözümsüzlüğe doğru evrilmesi çabalarından endişe duymaktayız.

Taksim Dayanışmasından yasadışı örgüt çıkarmaya çalışanlara açıklıkla sesleniyoruz. Taksim Dayanışması, çağrıcıları, bileşenleri, talepleri, basın açıklamaları, etkinlikleri belli, bilinen, aleni, meşru, yasal ve demokratik bir yurttaş ve kurum dayanışmasıdır. Kentine sahip çıkan meslek odalarını, onlarla dayanışma gösteren sendikaları, siyasi partileri, mahalle ve çevre derneklerini, taraftar gruplarını, “suçlu” göstermek ve “suç örgütü” haline getirmeye çalışmak hukuken suçtur ve bu ilkel, çağdışı uygulamalarla Ülke demokrasisi yüzyıl geriye götürülmektedir..

Bu bağlamda bütün kesimleri “hukuka, demokrasiye ve insan haklarına” saygı göstermeye davet ediyoruz…

TAKSİM DAYANIŞMASI

Tem
18
2013
0

Zorba ve eğlendiricileri…

(…)Bir zorbayı koruyanlar, atlılar, piyadeler, ordular değildir; onları koruyanlar(inanılması zor bir gerçek ama) daima onları destekleyen ve bütün ülkenin ona itaat etmesini sağlayan dört ya da beş kişidir. Her zaman böyle olmuştur; beş ya da altı kişi, zorbanın kulağıdır ve kendileri yaklaşırlar ona veya vahşetlerinin suç ortakları, zevklerinin yoldaşlar ve vurgunlarının ortakları olarak zorba tarafından davet edilirler. Bunlar efendilerini öyle bir eğitirler ki bu zorba, topluma karşı sadece kendi kötülüğünü değil onların kötülüklerini de yapar. Bu beş altı kişinin elinde beş yüz, altı yüz kişi vardır ve bunlar zorbayı yozlaştırdıkları kadar bu insanları da yozlaştırır. Bu beş altı yüz kişi, beş altı bin kişiyi kendilerine bağlar. (…)

Hekimlerin söylediklerine göre, bedenimizde hiçbir değişiklik gözükmemesine rağmen tek bir yerimizde tümör çıktığında, bedendeki her şey bu kötü bölgeye doğru yönelirmiş. Aynı şekilde, bir kral zorbalığını ilan eder etmez krallığın bütün kötü unsurları, bütün döküntüleri, yani toplumda iyilik de kötülük de yapamayacak olan düzenbazlar, yüzsüzler değil, hırslarının ve açgözlülüklerinin kurbanı olanlar ganimetten pay almak ve büyük zorbanın emrinde küçük zorbalar olmak amacıyla bu kralın çevresinde toplanır. (…) Böylece zorba, uyruklarını bir bir köleleştirir.(…) Zorbanın emirlerini yerine getirmek yetmez onun ne istediğini de düşünmek gerekir ve hatta çoğu zaman onu tatmin edebilmek için çevresindekilerin kendi zevklerinden vazgeçmeleri gerekir. Ona itaat etmekle bitmez iş, eğlendirmek de gerekir zorbayı; zorbanın işlerini görürken kırılmaları, düşmeleri, sıkılmaları, üzülmeleri gerekir ve madem ki bütün zevkleri zorbanın zevkinden ibarettir, kendi zevklerini onunkine feda etmeleri gerekir, karakterlerini zorlamaları, kendi doğal durumlarından kurtulmaları gerekir. Zorbanın konuşmalarına, sesine, bakışlarına, hareketlerine dikkat etmeleri gerekir. Mutlu yaşamak bu mudur? Hatta yaşamak mıdır bu?

 

ÉTIENNE DE LA BOÉTIE

Gönüllü kölelik üzerine söylev (1836)
Çev: İsmail Yerguz
Yeni Dergisi, Sayı:3

Tem
18
2013
0

#diren ADALAR

pr_sivriada
Adalar Ahalisine ve Kamu Aleme;

Adalar İlçesi sınırları içinde Heybeliada’nın bir mahallesi olan Yassıada ve Burgazada’nın bir mahallesi olan Sivriada için, tarihi sit, doğal sit ve arkeolojik sit statüleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kaldırılmıştır.

Yassıada ve Sivriada’nın ‘’imara açılması’’ ile kapımıza dayanan iktidarın hak, hukuk ve sınır tanımayan doğa katliamı ve gasp politikalarına,
Adaların bütünlüğünü bozmaya yönelik bu düzenlemenin zamanla tüm adalarda uygulanması tehdidine,
Konuyla ilgili ve yetkili tek anayasal kurumumuz olan TMMOB’nin özlük haklarının hukuksuz bir biçimde yok sayılmasına,
Yaşam alanlarımıza sorgusuz sualsiz el konulmasına,
Doğayı hiçe sayan barbarlığa, betonlaşmaya, hak gaspına, yağmaya ve hukuksuzluğa karşı

Yelken açıyoruz!

21 Temmuz Pazar günü saat 13.00’da yola çıkıp, takalı, filikalı, motorlu, yelkenli, fenerli, uçurtmalı ve direniş yüklü kervanımızla, ‘’Artık Yeter’’, ‘’Diren Adalar’’ demek için, 15:00’da Sivriada’da buluşuyoruz…

Hep birlikte SİVRİADA FORUMU’nda düşünüyor, konuşuyor, dinliyor, üretiyor… ses veriyoruz !

Program:
Saat 13:00 1. Motor Büyükada kalkış, sırasıyla diğer adalardan katılımcılarla buluşma ve Sivriada seyri.
Saat 13:00 2. Motor Kabataş kalkış, 13:30 Kadıköy’den hareket, kervanla buluşarak Sivriada seyri.
Saat 14:45 Sivriada’ya takribi varış
Saat 15:00 Basın Açıklaması
Saat 15:30 – 17:30 Sivriada Forumu.
Saat 17:30 – 19:00 Çalgı, çengi, performans, uçurtma, piknik vs.
Saat 19:30 – Dönüş

ADALAR FORUMLARI

 

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
17
2013
0

extra-muros, intra-muros ve ham-hayal

(…)Her şeyi birbirleriyle karşılaştırmak, bunun için onları ölçmek, en başta da değerler biçmek ve bu değerleri karşılaştırmak tutkusu yüzünden, ancak somut ve ele gelir şeylerle, değişmez ölçülerle işlem yapılabilir. Rüzgârın tutulacak yerini bulamaz, onu tartmak için terazisi yoktur; sadece getirdiği tozu tartabilir. Kültür sanattan ancak sanat eserleri aracılığıyla haberdar olur, [sanat deyince sadece onları bilir], ki bu tamamen başka bir şeydir; konuyu artık sanat olmayan bir zemine, rüzgâra göre kum neyse o zemine taşır. (s.54)

Profesörlerin ve kültür memurlarının “ham sanata” karşı kullandıkları argüman, tamamıyla “ham” bir sanatın, kültürden gelen her türlü katkıdan ve kültüre her türlü göndermeden bütünüyle korunmuş sanatın mevcut olamayacağıdır. O zaman ben bir noktayı bu profesörlerin dikkatine sunayım: Ham sanat kavramında gördükleri aynı ham-hayallik niteliği başka herhangi bir kavramda, örneğin vahşet kavramında ya da şu sıralarda kültür çevremizin pek duyarlı oldukları bir örneği zikredecek olursak, özgürlük kavramında da bulunabilir. Profesörlerin eline birer yer ölçüm şeridiyle mühendis pergeli verilip, vahşet kazığını, özgürlük kazığını ve bütün düşünce duraklarının kazıklarını doğru yerlerine çakarak araziyi işaretlemeleri istenseydi, ham sanat kazığının çakılacağı noktayı tam olarak belirlemekte karşılaştıkları aynı zorluk ve kararsızlıkla karşılaşırlardı. Neden derseniz, ham sanat, vahşet, özgürlük gibi kavramlar birer yer gibi değil, yönelimler, özlemler, eğilimler gibi düşünülmelidir. Bunun sonucu şu olur ki, iki ayrı yürüyüşçü tesadüfen aynı yerde bulunabilirler, ama yürüdükleri yönler ters ise, yerleri aynı diye konumlarını da özdeş saymak için neden yoktur. (…)

Bir noktaya dikkat etmeli: Vahşet ya da özgürlük gibi kavramların tam yerleri boyuna değişiyor diye, kesin ve kalıcı olarak belirlenemiyor diye (…) bu kavramların geçerli bir temele dayandıklarını yadsıyanlar bile, yadsımanın hemen ardından hiç değilse dolaylı biçimde bunlara gönderme yapmadan edemiyorlar; zira bunlar ham-hayal de olsalar, yaklaşıldıkça kaçan seraplar da olsalar, belki de yerlerinin belirlenememesi nedeniyle, zihin için sabit kilometre taşlarından daha kalıcıdırlar -örneğin sağ ve sol gibi: bu yönler de aynı şekilde insan döner dönmez değişirler. Sağ ile sol da ham-hayallerdir. Düşüncenin sürekli devingenlik olduğu dikkate alınırsa, belki de onun için kullanılabilir nirengiler, kutup yıldızları, sadece ham-hayallerdir. (s. 59-60)

(…)Düzen en çok özgürce kabullenildiği zaman güçten düşürücü olur. Özgürce kabullenme yeni imparatorlukların yeni silahıdır: vaktiyle değneğin, ‘ultima ratio regum’un, başardığından daha iyi iş gören, akıllı bir formül.(s.63)

(…)Kültür üretmekten değil üründen beslenir. Üretmekten kültüre [geçilirken], üretim sözcüğü üretme eylemi yerine üretilen nesneyi göstermek için kullanıldığında bu sözcüğün uğradığı aynı bozulma gerçekleşir. Hedef alınan kavramı tersine çeviren, etkin yamaçtan edilgin yamaca, yapmaktan yapılana deviren bir bakış kayması. (s.66)

(…)Ham-hayal diye, en az biri gerçek(réel) olmayan verilere dayanan bir konuma denir. Gerçek diye de kültür tarafından verilen ve dile getirilen verilere denir. Kültürün envanterinde yer almayan veriler ise gerçek-dışı, sapkıni hayal ürünü diye nitelendirilir. Bunun sonucu şudur ki, bizi extra-muros [duvarların dışına] çıkaran ve [düşüncemize] canlandırıcı oksijeni sağlayan ham-hayallerdir. Intra-muros [duvarların içinde] yapılan işlemler, hep aynı kartları karmaktan başka bir şey değildir. (s.72)(…)

Jean Dubuffet
“Boğucu Kültür”, Çev: İsmet Birkan, Dost Kitabevi, 2. Baskı, 2010

Tem
17
2013
0
Tem
17
2013
0

Bizler, Fenerbahçeli futbolcular olarak beyan ederiz ki…

Bizler, Fenerbahçeli futbolcular olarak beyan ederiz ki;

Dünyanın değişik ülkelerinden ve farklı kültürlerinden, sarı-lacivert renkler ve göğsümüzde taşıdığımız şerefli arma için bir araya geldik. Ve bu büyük ailenin bir parçası olduğumuz için de sonsuz gurur duyuyoruz.

Bizler, 1907’den bu yana formamızı taşıyan, adını tarihimize yazdıran yüzlerce futbolcunun onuru, emekleri için, tarihe yazdıkları her bir kelime için sahaya çıktık; bu bilinçten bir gün dahi uzaklaşmadık.

Fenerbahçe Spor Kulübü, Türkiye’de sadece futbolun lokomotifi olmakla yetinmemekte; ulusal ve uluslararası platformda zaferler kazanan binlerce sporcunun yetiştiği, toplam 9 branşta zirve için yarışan gerçek bir spor kulübüdür, 25 milyon taraftarı olan çok büyük bir ailedir.

Tüm kalbimizle söylemek isteriz ki; 2011 Temmuzu’nda başlayan süreçten en çok bizler etkilendik, en çok bizler üzüldük.

Futbolcular olarak; 2010-2011 sezonunda kazanılan lig şampiyonluğunda emeğimizle, kanımızla, terimizle saha olan; 17 maçta 16 galibiyet alan,

Bu maçlarda tekmeye kafa uzatan, sahamızda duraklama dakikalarında gol kovalayan kalecilere tanıklık eden, yüreğimizi, şerefimizi ortaya koyarak oynayan bizlerdik!

Sahada kazanılan şampiyonlukların, mahkeme kararları ile değiştirilmeyeceğine inanan ve güvenen bizler; UEFA’nın polis raporlarına dayanarak yaptığı disiplin yargılamasının, futbolun doğasına ve gerçeğine aykırı olduğu inancındayız.

Biz futbolcular, futbolun Avrupa’daki en yüksek birimi olan UEFA’nın emeğimizi, performansımızı, terimizi yok sayan bu yola girdiğini anlamakta zorlanıyoruz.

İki yıldır kulübümüze yapılan haksızlıkları her fırsatta dile getirdik ve bu haksızlıklara karşı on milyonlarca taraftarımızın desteği ile mücadele ettik.

UEFA’dan da beklentimiz; UEFA’nın tüm birimleriyle, futbola dışarıdan yapılan bu müdahaleye karşı futbol ailesinin, bizlerin yanında tavır koyarak bu duruma bir son vermesi,

Geçtiğimiz sezon UEFA Avrupa Ligi’nde yarı final oynayan bizlerin performansı, emeği ve mücadelesinden yana tavır almasıydı…

Oysa bugün gelinen noktada üzülerek görüyoruz ki; UEFA, kulübümüze futbolun dışından yapılan müdahalenin karşısında olmak bir yana maalesef bu müdahalenin bir parçası olmuştur.

Bizler, uluslararası futbol tecrübemiz ve bilgimizle bu inancı taşırken, UEFA’nın 15 Temmuz 2013 tarihli kararı bizi bir kez daha derinden yaralamıştır.

Polis tarafından futbolun doğasına aykırı olarak yapılan değerlendirme ve nitelendirmelerin, UEFA’nın kararına dayanak yapılmasını; bu tavrın, UEFA’nın, Avrupa Kıtası’nda bugüne kadar futbolun özerkliği ile ilgili verdiği mücadele ile örtüşmediğini, söylemek zorundayız.

Bizler bu mücadelenin bir parçası olarak, sporcu ilkelerimizle, Avrupa futbolunun marka değerine çeyrek final, yarı final seviyesinde değer katan bu büyük kulübün parçası olarak polis fezlekesi üzerinden yapılan bir değerlendirmeyle emeklerimize ve geleceğimize set çekilmesini, kabul etmiyor;

UEFA’nın, bugüne kadar benzer bir örneği bulunmayan bu cezasını “ağır, haksız ve kabul edilemez” buluyoruz.

Üzülerek söylemek isteriz ki; bu durum bizleri ve milyonlarca futbol izleyicisini UEFA’nın yargı kararlarına karşı güvensizliğe itmektedir.

Esas olan; ceza ile disiplinin sağlanması değil, cezanın adalete uygun olmasıdır.

Unutulmamalıdır ki futbolun adaletine olan inancın sarsılmasından en büyük zararı futbolun yine kendisi görecektir…

Bu cezayı, kulübümüzün yanı sıra bizlerin de profesyonel futbol faaliyetine ve mesleki kariyerine vurulmuş bir darbe olarak görüyoruz.

UEFA’nın bugüne kadar hiçbir ‘futbolcuya ve futbol takımına’  karşı bu denli ağır sonuçları olan bir yaptırım uygulamadığı gerçeği karşısında üzüntümüz ve hayal kırıklığımız bir kat daha artıyor.

UEFA’nın, Türkiye’de yaşanan bu olumsuz müdahale ortamına bir son vereceğine dair inancımızı yitirmek istemiyoruz!

Telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğmadan, bu cezanın yeniden gözden geçirilmesini UEFA’dan talep ediyor; “UEFA’nın futboldan, sahadan, terden ve emekten yana tavır almasına bekliyoruz.”

Saygılarımızla,

Fenerbahçe Spor Kulübü
Profesyonel Futbol Takımı Futbolcuları

Bkz: https://www.fenerbahce.org/detay.asp?ContentID=35499

Tem
16
2013
0

Zorluk

(…)
Kültürel düşüncenin içinde bulunduğu zorunluluk, her şeye bir ad verme (ve bu suretle, daha o andan itibaren, nesnelerden sadece onları tamamen “doğalarından çıkaran” -özleri itibarıyla devingen ve değişken şeyleri sabit rakamlara, figürlere dönüştüren- yalancı bir dış görünüş yakalama) zorunluluğu, yalnızca sanat konusunda kendini göstermiyor. Daha sonra o verilen adların üzerine kurulan bütün yapıların sonuç olarak gereksizliğe, anlamsızlığa ve sapkınlığa varmasına neden olan bu zorunluluk, etik konusunda da, zihnin girdiği bütün diğer araştırma yollarında da rol oynuyor. Oralarda da aynı şekilde nesneyle  taşıdığı ad arasında, yani içselliğinde yaşanan şeyle dışarıdan bakılan şey arasında, şeyi canlandıran devinimle verilmiş adın onu dönüştürdüğü yanıltıcı hareketsiz figür arasında bir kafa karışıklığı hüküm sürüyor. Elinde sözcük dağarında -yani kültürün ürettiği bir materyalden- başka araç bulunmayan yazarın, kültürden kurtulmak için ressama göre çok daha fazla zahmet çekmesine neden olan nokta da budur. Zira ressam kullandığı imleri sınırsızca değiştirebilir, şeylere yönelttiği yeni bakışı taşımaya daha elverişli yenilerini bulabilir; oysa yazarın elindeki sözcükler şeylere bir kez ve son kez kültür tarafından yöneltilmiş değişmez bir bakıştan doğmuş ağır ve kaba imlerdir; kültürün buyurduğundan başka her türlü bakış açısını dışlar, düşünceyi aynı açıyı benimsemeye zorlar, ve kendini yenilemesine engel olurlar. Herhalde bu nedendendir ki, yazarlar görsel sanatçılara oranla çok daha fazla kültüre bulanmış durumdalar, ve yenilik yapma özlemlerine, yaptıklarına dair inançlarına karşın, en orta malı yerleşik edebi geleneğe, uslu uslu, aynı nitelikte bir halkacık ilave etmekten fazlasını başaramıyorlar; buna karşılık, görsel sanatçılar şimdi onların çok önünde koşuyorlar. Kültürden azat olmak ve gençliğine tekrar kavuşmak için, düşüncenin sözcüklerden kurtulmaya ihtiyacı vardır.
(…)

Jean Dubuffet
“Boğucu Kültür”, Çev: İsmet Birkan, Dost Kitabevi, 2. Baskı, 2010, s.55-56

Tem
16
2013
0

“Ece Ayhan ve İsyan” Başlıklı Forum 20 Temmuz’da Çanakkale’de Gerçekleştirildi.

 

Bkz: https://www.canakkaleicinde.com/ece-ayhan-ve-isyan-temali-forum
-canakkale-halk-bahcesinde-gerceklesti.html

*

    ea-isyan-2013-k

Halk Bahçesi / Çanakkale
20 Temmuz 2013 Saat 18:30

Facebook Etkinlik:
https://www.facebook.com/events/218520854964974/

İktidarın dışında ve karşısında sipsivil bir şair ve etikçi olan Ece Ayhan’ın ana ve mezar kenti Çanakkale’de onun düşünsel mirası etrafında kendisinin deyimiyle ne ‘marj’a, ne ‘birey’e, ne ‘ütopya’ya yer ve zaman bırakılmayan, esas duruşun mülkün temeli olduğu bu kurulu düzende bu kez Gezi’yi, direnişi, isyanı, hal ve gidişi, Ece Ayhan’ın şiirlerinde, düz yazılarında itiraz, red, karşı çıkma, başkaldırı ve isyan temalarını, tüm bunlarla birlikte kendi deneyimlerimizi, düşüncelerimizi, farklı hayat önermelerimizi konuşmak, tartışmak ve paylaşmak için 20 Temmuz Cumartesi günü saat: 18:30’da Halk Bahçesi’nde yan yana geliyoruz. Bu açık davetle katkı sunmak isteyen herkesin katılımını bekliyoruz.

Ece Ayhan Sivil Girişimi
Çanakkale, Temmuz 2013

Tem
16
2013
0

“Vurmayın, öldüm”

page

“Ali İsmail Korkmaz”

Bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=429154

Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesine ilişkin soruşturmada ortaya çıkan ikinci tanık o gece evinin balkonundan olan biteni izlediğini anlattı.

Radikal Gazetesi’ nden İsmail Saymaz’ın haberine göre; Tanık ifadesinde sokaktan, “Vurmayın, öldüm” sesleri geldiğini, fırıncının müdahale etmeden baktığını anlattı. Sonra 4 sivil ve 3 resmi polisi copla, sivil genci meşe odunuyla gördüğünü belirten tanık, şöyle devam etti:

“Sivil vatandaşın elinde meşe sopası gördüm. Üzerinde dizden aşağısı beyaz şeritli siyah renkli eşofman vardı. Bu sivil vatandaş fırının önünde polislere ‘Siz bize destek olursanız hepsini sinkaf ederiz’ dedi. Polisler ile bu sivil vatandaş oradan gelip geçen vatandaşlara vuruyorlardı. Bu sivil vatandaş yine bağırarak, ‘Bugün 34 kişiyi götürdüm’ diyordu. Yolda gelirken yemin ettim. Yaşım 36, 36 tanesini götüreceğim’ dedi.”

16 Temmuz 2013
Cumhuriyet Gazetesi

Tem
16
2013
0

Bilanço… (Türkiye İnsan Hakları Vakfı)

Bkz: https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/haziran-direnisinde-tutuklu-sayisi-133e-yukseldi-haberi-76468

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Haziran Direnişi’ne ilişkin yayınladığı bilgi notunda direnişin şu ana kadar ki bilançosunu açıkladı. Buna göre şu ana kadar tam 133 direnişçi tutuklandı.

TİHV, “Gezi Parkı Eylemleri Bilgi Notu” başlığıyla bugün bir açıklama yaptı. Açıklamada direnişin bilançosu duyuruldu.

3636 gözaltı, 133 tutuklu
Buna göre tüm Türkiye’de gözaltına alınanların sayısı ise TİHV verilerine göre 3636’ya, tutuklanan kişi sayısı ise 16 Temmuz 2013’te itibariyle 133’e yükseldi.

Eylemler nedeniyle TTB’ye göre 15 Temmuz 2013 tarihi itibariyle 8163 kişi yaralanarak veya kimyasal gazdan etkilenerek hastanelere/gönüllü revirlere başvurdu. TTB’nin web sayfası üzerinden düzenlediği ankete katılan 11 bin 155 kişi kimyasal silah/gösteri kontrol ajanlarına maruz kaldığını belirtti. Direniş sırasında 5 yurttaş hayatını kaybetti.

Gezi Parkı eylemlerine evlerinin balkonundan tencere ve tava ile ses çıkartarak katılan şu ana kadar 10 kişiye “Kabahatlar Kanunu’na muhalefet ettikleri” gerekçesiyle 88’er lira, 9 öğrenciye ise aynı kanundan dolayı 1000’er lira para cezası verildi.

(Kaynak: soL Haber Portalı)

 

Tem
16
2013
0

Fenerbahçe ve Kalamış Sahilini Vermiyoruz! 20 Temmuz Cumartesi Günü Saat 19.00’da Fenerbahçe Parkı’ndayız!

Fenerbahçe ve Kalamış Sahili Kadıköylülerindir!
Fenerbahçe ve Kalamış sahilini vermiyoruz!
20 Temmuz Cumartesi Saat 19.00’da Fenerbahçe Parkı’ndayız!

617Resim

Facebook Etkinlik Bağlantısı:
https://www.facebook.com/events/369231313200238

*

Tem
16
2013
0

Haber: “Gezi’de 34 bin hak ihlali”

Gezi Parkı Direnişi sırasında 34 bin 311 kişi telefonla İstanbul Barosu’nun kriz masasına hak ihlali bildirimi yaptı. 44’ü çocuk 1042 kişi gözaltına alındı, 40 kişi tutuklandı.

Bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=429070

 

Tem
16
2013
0
Tem
15
2013
0

“Kadıköy’ün Ölüm Fermanı”

Bkz: https://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/kadikoyun-olum-fermani-haberi-76360

soL gazetesinde yer alan habere göre, İstanbul çapında, “kentsel dönüşüm” adı altında tüm hızıyla devam eden ranta dayalı projelerden Kadıköy de payını alıyor. Fikirtepe’de fiilen başlayan “dönüşüm” projesi ve Haydarpaşa Port’la ilgili tartışmaların ardından, Kadıköy’ün Fenerbahçe sahil kısmı ve “Kuşdili Vadisi” dahil tarihi ve doğal sit alanları da tehlikede.

Kamuoyuna “Fener-Kalamış yat marina projesi” olarak yansıyan proje, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın (ÖİB) geçtiğimiz Mayıs ayında resmileşen kararıyla, Fenerbahçe sahilinde bulunan TCDD’ye ait dinlenme tesislerini de içine alacak şekilde yaklaşık 435 dönümlük arazinin özelleştirilmesini içeriyor.

Karar bu haliyle, TCDD’nin halihazırda halka açık olan dinlenme tesisinin yerine yeni bir yat limanı yapılmasını, Fenerbahçe parkı ve Kalamış Koyu’nu içeren sahilinin ise inşaat alanı olarak ayrılmasını öngörüyor.

(…)

Tem
14
2013
0

Açık Dergi Söyleşileri: “Yaşarken Yazılan Tarih” (Gürsel Göncü)

Açık Radyo’da yayımlanan 12 Temmuz 2013 tarihli Açık Dergi adlı programda NTV Tarih’in yayın yönetmeni Gürsel Göncü’yle gerçekleştirilen “Yaşarken Yazılan Tarih” başlıklı söyleşi…

Bkz: https://archive.org/download/YasarkenYazilanTarihGurselGoncu10.07.2013/yasarken%20yazilan%20tarih%20-%20Gursel%20Goncu-%2010.07.2013.mp3

Tem
14
2013
0

Bu medya bir harika dostum! (Esra Güven)

Esra Güven’in kaleminden sıkı bir medya eleştirisi yazısı… Okunmalı:
Bkz: https://www.sendika.org/2013/07/bu-medya-bir-harika-dostum-esra-guven/

Tem
14
2013
0

Gezi… Kitapları-1

“Diren Gezi”, Zeki Özkorkmaz, Cumartezleri Yayınları  
https://www.kitapvitrini.com/cumartezleri-yayinlari/
zeki-ozkorkmaz/diren-gezi-9786055193300.htm

“Gezi Günlükleri”, Gamze Erbil, Yazılama Yayınevi
https://www.imge.com.tr/product_info.php?products_id=133285

“Bir Çapulcu’nun Hatıra Defteri”, Erol Hizarcı, Destek Yayınevi
https://www.edebiyathaber.net/gezi-geyikleri-kitap-oldu/

“Gezi Direnişi”, Emre Kongar-Aykut Küçükkaya, Cumhuriyet Kitaplığı
https://www.pen.org.tr/tr/node/1837

Tem
13
2013
0

Etkinlik: “Ece Ayhan için…” (14 Temmuz 2013 Pazar)

*

” ECE AYHAN İÇİN… “
14 Temmuz 2013, 17.00
Koço’nun önü, Moda Sahili KADIKÖY

Facebook Etkinlik Bağlantısı:
https://www.facebook.com/events/162827660567589

*

Önemli Adresler:
1- https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html
2- https://bit.ly/eceayhanadasi
3- https://bit.ly/eceindeks

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
13
2013
0

Kuşdili Platformu: “Kuşdili Kurtulmadı!”

KUŞDİLİ KURTULMADI!

Bkz: https://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/
kusdili-cayirinda-akp-tuzagi-haberi-76317

Bkz: https://kusdiliplatformu.org/?p=245

*

947232_689820047698890_1881387548_n(1)

Takip ediniz:

https://www.facebook.com/KusdiliPlatformu
https://kusdiliplatformu.org

*

Bkz: https://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/kusdili-cayirinda-akp-tuzagi-haberi-76317

Kuşdili Çayırı ile ilgili İBB Meclis Komisyonu’nda kabul edilen yeni plana Kuşdili Platformu tepki gösterdi. SİT alanı ve deprem toplanma alanı olan bölgenin imara açıldığına dikkat çekildi.

Kuşdili Çayırı’nın (Eski Salı Pazarı)yeşil alan olarak düzenlenmesini ve yeraltına otopark yapılmasını öngören İBB Meclis kararına tepki gösteren Kuşdili Platforumu üyeleri, Kuşdili’nin imara açıldığını ve bu haliyle kurtarılmadığına aksine kaybedildiğine dikkat çekiyor.

Kadıköy’ün tarihi sit ve deprem toplanma alanı olan Kuşdili Çayırı ile ilgili karar, ilk bakışta olumlu görünse de uzun süredir Kuşdili için mücadele eden Kuşdili Platforumu üyeleri bunun bir tuzak olduğunu düşünüyor. Platform üyeleri ve temsilcileri, İBB kararını soL’a değerlendirdi.

Platform üyelerinden Mehdi Beşpınar, AKP’nin halkın mücadelesi karşısında geri adım attıkça yeni planlar ürettiğini ve bu tuzağa düşülmemesi gerektiğini belirterek Kuşdili Çayırı’na neden otopark yapılamayacağını dört maddeyle sıraladı:

1- İçinde Kalkedon Limanı bulunan bir tarihi sit alanı ve bu haliyle oraya kepçe giremez.

2- Kadıköy’ün tek deprem toplanma alanı.

3- Yapılacak otopark kendi kapasitesi üstünde talep getireceği için Kadıköy’deki trafik sorunu büyüyecektir.

4- Kuşdili Çayırı zemini balçık. Dolaysıyla bir otopark yapılması demek, 35 metre daha derine inilmesi anlamına gelecektir. Zemin buna müsait değildir.

‘Aslında imara açıldı’
Platforum üyelerinden Gülsün Gökalp, alanın imara açılmış olduğunu belirterek, otopark bahanesiyle imara açıldığını ve betonarme bir yapının üzerine yeşil alanın olamayacağını söyledi. Gökalp, “imara açılan Kuşdili’ne AVM yapılmasının önünde engel kalmamıştır” diyerek kararın içeriğinde dikkat edilmesi gereken noktalara işaret etti.

İBB Meclis Komisyonu’na o alanın tümüyle yeşil alan olarak düzenlemesini isteyen bir önerge verdiklerini belirten CHP İBB Meclis üyesi İnci Beşpınar ise önergenin AKP’liler tarafından reddedildiğini aktardı. Beşpınar, karara dava açacaklarını” belirtti.

Mimar Arif Atılgan, kararın teknik detaylarını değerlendirerek “Herkes iki katlı otopark olacağını söylüyor oysa kararda kaç katlı olacağı belli değil. Kuşdili Çayırı’nın zemini balçıktır, sudur. Sizin oraya otopark yapmak için sağlam zemine ulaşmanız gerekir Bunun için de 35-36 metre derinliğe kadar kazı yapmanız lazım. Kaç katlı otopark yapılacağı belli olmayan karara göre, 36 metre kazılan zemine istediğiniz kadar katlı otopark yapabilirsiniz” dedi.

Atılgan, kararın yanlış olduğuna dikkat çekerek “İBB tarafından önce burayla ilgili 1/5000’lik imar planı hazırlanması ve tartışılması gerekir, daha sonra ilçe belediye 1/1000’lik imar planı hazırlar ancak bakıyorsunuz 1/5000’lik ve 1/1000’lik imar planı birlikte hazırlanıp kabul edilmiş. Böyle bir şey olabilir mi?” dedi.

Rıfat Doğan
(Kaynak:  soL haber portalı)

Tem
12
2013
0

“Erkek ölümden konuşuyoruz yeni ormanlardan”

“Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir”

(…) Yaptıklarımı, ettiklerimi savunmuyorum burada; düşüncemin “iktidar”a geçmesini istemedim hiçbir zaman çünkü. Yalnızca, “şiir”in öyle kitaplarda, kitaplarınızda yazıldığı gibi olmadığı, doğrusu olamayacağıdır (…) “Son biçim”ini alıp almadığını anlamak sorununa gelince, şiirin, buna neden “son öz” denmemiş olduğunu da düşünüyorum, izin verin de bir kömürün bir elmasa dönüşmüş olduğunu artık anlayalım! Bir şiir kıpırdanıyorsa, deviniyorsa sonra ermiş demektir; sözgelimi herhangi bir şey eksikse kıpırdanmaz! Ustalar şunu çok iyi anlayacaklardır; şiir tam bir avadanlıktır, tarihsel bir avadanlıktır! (…)
Tekin değildir şiir pek, iyi gözle bakılmaz ona, taş atar durup durduğu yerde çok dalgalara; çünkü şiir, bir yerde, gerçeğin de yedilmesidir; yani, ortaya konuşuyorum, şiir gerçeği yeder.
İşte böylesi bir olumsuz yeri vardır şiirin toplumlarda. Sonuçlayarak diyebilirim ki, bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir. (…)

ECE AYHAN

ÖNEMLİ KAYNAKLAR:

1- Ece Ayhan İlgileri İndeksi 2007-2013: https://bit.ly/eceindeks

2- 2012 Sularında; Ece Ayhan Çağlar Adası(Zafer Yalçınpınar)

3- Ece Ayhan Web Sitesi:
https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html

*

12 TEMMUZ 2012 ile 12 TEMMUZ 2013 TARİHLERİ ARASINDA
E V V E L FANZİN KAPSAMINDA YAYIMLANAN “ECE AYHAN”
BAŞLIKLI İLGİ ve BULUNTULAR:

Arslan Kaynardağ Koleksiyonu Müzayedesi için Kısa Notlar: “Ece Ayhan, Agop Arad…”
Şiir Sokakta!
eceayhantarihinsancısıdır
Nilgün Marmara’ya ithafen “Çok Eski Adıyladır”
Meydan Larousse’da…
Dışlanacağımı biliyordum! (Ece Ayhan, 1992)
Ece Ayhan Çanakkale Buluşmaları 2012:
“Şiir ve Sinema” (1 Aralık 2012)

“Bana altı lira fazla verdiniz!” (Ece Ayhan)
Beyoğlu’nda; lise öğrencisi Ece Ayhan…(1952)
Buluntu: Karşılaştırmalı Tarih ve Şiir (Ece Ayhan)
Buluntu: “Çok Eski Adıyladır” ve Ece Ayhan’ın Dipnotları, Çağrışımları, Açıklamaları, Tashihleri
“Ece, atılmış durumda. Büyük bir şair, biliyorsun. Buna dayanamıyorum.” (İlhan Berk)

*

*

” ECE AYHAN İÇİN… “
14 Temmuz 2013, 17.00
Koço’nun önü, Moda Sahili KADIKÖY

Facebook Etkinlik Bağlantısı:
https://www.facebook.com/events/162827660567589

*

 

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com