Haz
21
2013
0

“İKİ” (Zafer Yalçınpınar)

“iki”
Zafer Yalçınpınar

(2011-2013 şiirlerinden ara-imgelem…)

pdf:  https://bit.ly/2iki2

Haz
21
2013
0

Kargaşa 13: “jurnal”

Kargart tarafından düzenlenen geleneksel “Kargaşa” sergisinin 13. salınımı 30 Haziran 2013’e kadar gezilebilir:
https://evvel.org/kargasa-13-jurnal-12-30-haziran-2013

Haz
21
2013
0
Haz
21
2013
0

Krallar ve Soytarıları (Ali Rıza Esin)

Bkz: https://durumsama.com/yazi/krallar-ve-soytarilari/

Bir megalomana “dünyanın en karizmatik ve en güçlü adamı sensin” dersen bunu kabul etmekle kalmaz, buna dair inancını da pekiştirir. Bunu ben söylemiyorum, psikologlar söylüyor; bir bünyelerarası yaşantıyı tarifle.

Birisine olumlu anlamda “sen dünyanın en bilmemnesisin” demek o insana iltifattan sayılabilir —yerine göre— ama bunu tüm soyutluğuna rağmen gerçek olarak kabul etmeye hazır bir insanı tarif ederken söylemek, beyinsizlik değilse, duyacakların aklına hakarettir; bir çeşit insan zaafını kötüye kullanmaktan başka…

Dalkavukluk, yalakalık ve soytarılık tarihi, bu zayıflıktan faydalanmayı bilen, insan zaaflarından çıkar devşirmekte mahir olanlarca yazılmıştır — yazılmaya da devam etmektedir. Kraldan çok kralcılar, krallıklardan nemalanan işbirlikçilerin tarihi…

İşaret ettiğim yönüyle “faydacılık”, yalnızca temel ideolojisi bu olanların veya karakteri böyle olanların kullandığı bir yöntem değildir. Dünyanın ancak böyle yaşandığında yaşamaya hak kazanılan bir yer olduğunu düşünenler ve bu düstura göre davrananlar haricinde, toplumun genel tavrına bakarak karşılaştığı geçici bunalımları ancak böyle atlatabileceğini ön/gören ve bir noktadan sonra hayatını kendine böylesi fırsatlar yaratmaya adayanlar, yakaladıkları “durumları” değerlendirenler de, niyeti bozanlar da vardır.

Walter Benjamin, Zentralpark başlıklı yazısında bir dönemin entelektüel hava değişiminin hayat standartlarını nasıl dönüştürdüğünü (de) anlatırken bu olgudan dem vuran görüşü şu cümlesiyle mühürler:

“Baudelaire, onur namına hiçbir şeyin verilmediği bir toplum içinde şairin onur hakkını talep etmeye mecbur bırakılmıştı. Tavırlarındaki soytarılık bundandır.”

Baudelaire bir soytarı değildi.

Eyvallahçılık… “köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek”çilik… Bunları içine “fırlatıldığımız” oyunun kurallarından saymaya devam ediyoruz. Sosyal hayvanlardanız nitekim. Görünür görünmez her türlü riyakârlıkla geçinip gitmektir işimiz — ve devrimcilikle sınanmışlarımız hariç, “böyle gelmiş böyle gider”ciyiz.

Devrimler tarihi krallıkların nasıl ortadan kaldırıldıklarını anlatan hikâyelerle doludur ama hiçbiri temel insanlık arızalarından bahsetmez bize: Hitler’den bahseder, faşizmden bahseder, kapitalizmden bahseder, komünizmden falan bahseder… Çünkü çıplak insan, bir başına hiçtir. Her bir insan, başka bir dünyadır çünkü ve tek tek ele alınması zordur. Her birey, şucudur, bucudur, insan olmaklıktan önce. Karşısındakini öyle tanımaya koşullandırılmıştır bireyler. Her sosyal durum, tek tek o duruma neden olan unsurlardan daha büyük, daha kitlesel, toplumsal olaylar bağlamında, genellenerek, toptancılıkla ele alınmalıdır — ki siyaset işlesin. Bunu yaparken sadece ideolojiler değerlendirilmeli, “ahlakçılık” şeklinde nitelendirilebilecek söylemlerden özenle kaçınılmalıdır. Siyaset ahlakı referans almaz.

Peki de, bu oyunda yaşanan her tatsızlık, çok temel insan zayıflıklarının (bkz. “arızalarının” demekten kaçınırken) eseri değil mi?.. — ve bu zayıflıklar üstünden geçinenlerin?

Ayfer Tunç’un bir yazısında “Benim dünya görüşümü insana saygı, özgür düşünce, vicdan, adalet duygusu, haysiyet ve erdem oluşturur. İçinde yaşadığım çağdan şiddetle mustaribim, dünya görüşümün içinde yer alan bütün kavramlar sızlıyor.” demesini insanlığın bu hallerinden mustarip bir insanın haykırışı gibi de okumamak elde mi?

Soytarılık kurumu yıkılmadan krallık kurumu yıkılmaz. Krallık kurumunu ortadan kaldırmakta samimi olanlar, önce soytarılık kurumunu ortadan kaldırmalıydılar. Krallık kurumu ancak kurumsal soytarılığın ortadan kaldırılmasıyla yıkılabilir. Soytarılıklara yol açan bir düzenin insanlığı yücelten bir düzen olmadığını kabul etmek, yukarıda saydığım türden canlıların işine gelir mi?

Bu mümkün görünmüyor…

ama “başka bir dünya mümkün” hâlâ.

İyi ki…

Ali Rıza Esin

Haz
21
2013
0

Bir Mimarın Değerlendirmesi

Mimar Ömer Kanıpak tarafından kaleme alınmış ve Gezi Parkı olaylarının neden bu noktalara geldiğinin irdelediği çok önemli bir yazı…

Bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=423940

Haz
20
2013
0

Kitap: “Büyülenme” (Hermann Broch)

buyulenme-KAPAK-193x300

“Büyülenme”, Hermann Broch

İthaki Yay., Haziran 2013
Çeviren:  Süheyla Kaya

Bkz: https://www.edebiyathaber.net/hitler-kitleleri-nasil-buyuledi/

*

Haz
20
2013
0

ITUC, IUL, ITF: “Yalnız Değilsiniz!”

Gezi Direnişi ’ne destek veren üç büyük uluslararası emek örgütü “Yalnız değilsiniz” çağrısı yaptı.

Dünya Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), Dünya Gıda Sendikaları Konfederasyonu (IUL), Dünya Taşıma Konfederasyonu (ITF) tarafından yapılan çağrıda, “Taksim, İstanbul ve Türkiye’de demokrasi için ayağa kalkanlar dünya halkları ve uluslararası emek örgütleri sizinledir” denildi.

Üç emek örgütü 158 ülkedeki üye ve kardeş sendikalarına çağrı yaparak 21 ve 22 Haziran günlerinde Türkiye’deki demokratik protesto hareketine destek vermeye çağırdı.

Yapılan eylem planlarına göre mümkün olan başkentlerde büyükelçiliklere gidilerek hazırlanan mektupların verilmesi, alanlarda kitlesel gösteriler düzenlenmesi ve yapılan dayanışma hareketine güç verilmesi kararlaştırıldı. Söz konusu günlerde Avrupa Latin Amerika ve Uzak Doğu’da çok sayıda eylem planlanıyor. Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde ise sendikaların da katılıp desteklediği yığınsal protesto eylemleri düzenlenecek.

(…)

Bkz: https://haber.sol.org.tr/sonuncu-kavga/dunya-sendikalarinin-cagrisi-yalniz-degilsiniz-haberi-74950

Haz
20
2013
0

Uluslararası Popüler Müzik Araştırmaları Derneği’nin (IASPM) Bildirisi

Uluslararası Popüler Müzik Araştırmaları Derneği (IASPM) tarafından yapılan açıklama şöyle:

“Türkiye halkının tencere, tava ve ıslıklarla yaptığı müzik, Türkiye’deki AKP hükümetinin çeşitli yönlerine karşı yapılan gösterilerin önemli bir parçasıdır.

Türkiye’de hükümetin otoriter tutumu, hukuki düzenlemelerde ve toplumsal konulardaki eğiliminin İslami bir eğilim olarak algılanması ve barışcıl göstericilere karşı saldırı ve gözaltıları da içeren, gösterilere karşı ser tutumu gibi muhtelif sıkıntılar mevcuttur.

Tencere, tava ve ıslıklarla müzik yapan Türkiye halkı ve aralarında öğrenci ve meslektaşlarımızın da bulunduğu müzisyenler tüm gün ve gece sokaktalar ve bir çoğu AKP adına hareket eden polis gücü tarafından gözaltına alınıyor veya zarar görüyor.

Gösterilerde caz, folk, klasik, geleneksel ve Latin müziği gibi, müziğin her türü hem canlı yapılıyor hemd e video kayıtları alınıyor ve sosyal medyada paylaşılıyor. Bununla birlikte, Türkiye’deki yaygın pop ve rock müzisyenlerinin müziği gösterilerde hiçbir şekilde kendini göstermiyor. Gösterilerde, özellikle İstanbul ve İzmir’de daha çok amatör müzisyenlerin sesini duyduk. Bu amatör müzisyenler küçük rock grupları, bakır üflemeli grupları, perküsyon grupları, protest müzik grupları çok sesli ve tek sesli ya da heterofonik korolar olarak müzik yapıyorlar. Ancak, nadiren olmakla beraber Gezi Parkı’ndaki sahdene yapılan Gezi Band ve Gezi Parkı Filarmoni konseri gibi profesyonel performanslar da oluyor. Bazı tanınmış müzik grupları da, direniş için çıkardıkları profesyonel kayıtlarını internet üzerinden yayınlıyorlar.

Yine de her yerde duyduğumuz ses, hükümetin otoriter tutumuna direnen Türkiye halkının tencere, tava ve ıslıklarla yaptığı müziktir.

Müzik üzerine çalışan akademisyenler olarak bizler, tencere, tava ve ıslıklarla müziğini yapan Türkiye halkına, diğer müzisyenlere, meslektaş ve öğrencilerimize desteğimizi ilan ediyoruz.”

(Kaynak: soL Haber Portalı)

Haz
19
2013
0

Taksim Dayanışması’nın Açıklaması (19 Haziran 2013)

Taksim Dayanışması, internet sitesinden yayımladığı bildiride Gezi Parkı direnişinin bitmediğini, İstanbul’un çeşitli parklarında her gece saat 21.00′da düzenlenecek toplantılarla devam edeceğini bildirdi:

“Yurdumuzun dört bir yanından, meydanlarımızdan, parklarımızdan, evlerimizden, odalarımızdan, sendikalarımızdan, partilerimizden, kısacası her neredeysek oradan sesleniyoruz.

Bizi biz yapan bütün değer ve renklerimizle, sarsılmaz bir sağduyu, direnme gücü, kararlılık ve inanılmaz bir yaratıcılıkla, yaşamın olduğu her alanda bir aradayız. Taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmiş değiliz.

Unutturmak isteyenler ve varsa hala duymayanlar için bir kez daha kez daha hatırlatalım.

  • Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda, toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesini; ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasını,
  • Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak, halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan; binlerce, insanın yaralanmasına, beş yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumluların, başta İstanbul, Ankara, Hatay ve Adana Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumluların görevden alınmasını,
  • Gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklanmasını,
  • Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılması, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmasını,
  • Afet zamanlarında da toplanma ve korunma yerlerimiz olan Gezi Park’ı başta olmak üzere halkın kullanımına kapalı bütün parklarımızın bir an önce kullanıma açılmasını, önemle ve acilen talep ediyoruz.

Siz, yetkili ve ilgili makamları bizlerin adına işgal edenler biliniz ki bu talepleri yerine getirmekten ve dünyanın gözü önünde işlediğiniz insanlık suçu şiddetin hesabını vermekten; bazı siyasi grupları, taraftar gruplarını ve kişileri hedef göstererek kaçamazsınız. Bu talepler artık sadece bizlerin değil, dünyanın tüm duyarlı insanlarının da talepleridir.

Evrensel hukuka aykırı bir şekilde ev baskınlarıyla yüzlerce arkadaşımız gözaltına alınmıştır. Gözaltındaki ve hastanelerde tedavi altındaki dostlarımızın her türlü hukuki ve insani gereksinimlerinin karşılanabilmesi ve hepimizin desteğinin sunulması için ilgili bileşenlerimiz tarafından yapılan ziyaretler ve hizmetler sürdürülmektedir.

Acımasız, hukuksuz, akıl ve vicdan tanımaz şiddet uygulaması nedeniyle hastaneler, ulaşabilen binlerce kişi tedavi altındadır. Ayrıca, son günlerde İstanbul sokaklarında çantalar aranmakta ve sağlıklarını, yaşamlarını korumak amacıyla insanların taşımak zorunda kaldıkları basit toz maskeleri ve gözlüklere, emniyet güçleri tarafından el konulmaktadır. Bazen de bu korunma malzemelerini taşıyanlar gözaltına alınmaktadırlar. Bu uygulama insanların en temel hakkı olan yaşam, beden ve ruh sağlığını koruma hakkını tehlikeye atmaktadır. Bu uygulamaya derhal son verilmeli, uygulayanlar hakkında işlem yapılmalıdır.

Bizler şimdilik afet halini alan ve tıpkı deprem gibi ne zaman, nereden ve neyin tetiklediği belli olmayan bu şiddete karşı, afet toplanma alanlarımız olan parklarımızda her gece saat 21.00’de kendi kararlarımızı verip bu kararlarımızı yaptığımız dayanışma toplantılarında ortaklaştırıyoruz. Ülkemizde demokrasinin yaralarını sarıyor ve barışıyoruz…

Bizi korkutmaya, bölmeye, yalnızlaştırmaya çalışanlar bilsinler ki hiç birimiz yalnız değiliz. Sokakta, yolda, işte, meydanlarda, mahallelerde birbirimizi korumaya kollamaya ve anlamaya devam ediyoruz.

Yaşasın dayanışmamız…

Her yer Taksim her yer direniş…

TAKSİM DAYANIŞMASI

(Kaynak: Sol Defter)

Haz
19
2013
0

Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Bildirisi (19 Haziran 2013)

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Yönetim Kurulu, basına yönelik baskıları kınayan bir açıklama yaptı:

https://www.edebiyathaber.net/cagdas-gazeteciler-dernegi-basin-ozgurlugu-agir-tehdit-altinda/

*

Haz
18
2013
0

Alain Badiou’nun Gezi Parkı Değerlendirmesi

Bkz:  https://www.soldefter.com/2013/06/18/alain-badiou-turk-halki-ayaga-kalkiyor/

“Tüm Türkiye’de eğitimli gençliğin büyük bir bölümü şu anda hükümetin baskıcı ve gerici uygulamalarına karşı büyük bir harekete öncülük ediyor. Bu benim ‘Tarihin Yeniden Doğuşu’adını verdiğim önemli bir andır. Dünyada pek çok ülkede bir kısım entelektüel ve orta sınıf tarafından eşlik edilen ortaokul, lise, üniversite gençliği Mao’nun meşhur sözüne yeniden hayat veriyor: ‘İsyan etmek haktır.’ Alanları, sokakları ve sembolik yerleri işgal ediyorlar; yürüyorlar, özgürlük, ‘gerçek demokrasi’ ve yeni bir hayat arzuluyorlar. Hükümetin  muhafazakâr politikalarından vazgeçmesini yoksa istifa etmesini istiyorlar. Devletin polisinin şiddetli saldırılarına karşı koyuyorlar.

Bunlar benim ani ayaklanmanın özellikleri dediğim: popüler devrimci politik hareketin potansiyel güçlerinden biridir- eğitimli gençlik ve maaşlı küçük burjuvanın- kendi adına gerici hükümete karşı çıkmasıdır. Şunu içtenlikle söylüyorum: bunu yapmak haktır! Ama bunu yapmak önümüze bu başkaldırının süresi ve ölçeği sorununu çıkarmaktadır. Harekete geçmek doğrudur, ama düşünsel bağlamda ve gelecek için bunun asıl sebebi nedir?

Bütün sorun bu cesur kalkışmanın gerçek bir tarihi isyanın yolunu açıp açamayacağıdır. Bir ayaklanma  tarihidir- sadece Tunus ve Mısır’da gördüğümüz budur ki mücadelenin sonucu bu ülkelerde hala belirlenmiş değildir- ortak sloganlar altında yalnızca bir değil yeni devrimci politikanın pek çok aktörünü bir araya getirirse: örneğin eğitimli gençlik ve orta sınıf,  işçi sınıfı gençliğinin geniş kısmı, işçiler, kadınlar, düşük ücretli çalışanlar ve daha pek çoğu. Bu isyanın ötesindeki hareket kitlesel bir protestoya doğru  yeni bir tür organize politika olasılığı yaratıyor, sürdürülebilir bir politika, halkın gücüyle politik fikirlerin paylaşımını kaynaştıran ve böylece ülkenin genel durumunu toptan değiştirebilecek güce ulaşıyor. Biliyorum ki bir kısım Türk arkadaşlarımız bunun tamamen farkındadırlar. Özellikle şu üç şeyi biliyorlar: aykırılıklar konusunda hata olmamalı; hareket ‘Batı Arzusu’ yoluna girmemeli ve popüler kitlelerle yaratıma katılmalı, kendileri dışında insanlarla- işçilerle, küçük işverenle, kadınlarla, çiftçilerle, işsizlerle, yabancılarla ve daha fazlası- şu anda bilinmeyen politik örgütlenme türleriyle.

Örneğin bugün Türkiye’de asıl ayrılık muhafazakâr İslam diniyle ve düşünce özgürlüğü arasında mıdır? Böyle olduğunu düşünmenin tehlikeli olduğunu biliyoruz, ama her şeyin ötesinde kapitalist Avrupa’da genel kanı bu şekildedir. Tabi ki, mevcut Türk hükümeti baskın dine bağlılığını açıkça beyan ediyor. Bu İslam dini, fakat sonuçta bu bilindik bir olaydır: bugün bile, Almanya Hıristiyan demokratlar tarafından yönetiliyor, Amerikan başkanı yeminini İncil üzerine ediyor, Rusya’da başkan Putin sürekli Ortodoks din adamlarını tatmin etmeye çalışıyor ve İsrail hükümeti Yahudi dinini kullanıyor. Gericiler her yerde ve her zaman dini, popüler kitleleri yanlarına çekmek için kullandılar; bunun özellikle ‘İslam’la ilgisi yok. Ve bu hiçbir şekilde  din ve düşünce özgürlüğü arasındaki karşıtlık Türkiye’deki şu anki mevcut muhalefeti bu şekilde görmeye sebep olmamalıdır. Net olarak ortaya konması gereken dinin gerçek politik sorunları gizlemek için kullanılması, kitleler ve Türk kapitalizminin oligarşik yapılanması arasındaki temel çatışmanın gölgede bırakılmasıdır. Deneyimle sabittir ki, din kişisel, özel inanç açısından özgürlük politikalarına uyumlu değildir. Bu hoşgörü eğilimiyledir ki, din ve devlet erkinin karıştırılmaması ve insanların kendi içinde dini inanç ve siyasi kanaatleri arasında ayrım yapmaları, varolan ayaklanmayı tarihi bir başkaldırı niteliğine ve yeni bir politik yol icat etme yoluna sokmalıdır.

Benzer bir şekilde, arkadaşlarımız son derece emin oldukları, şu an Türkiye’de yaratılan  şeyin ABD, Almanya ya da Fransa gibi zengin ve güçlü ülkelerde hali hazırda var olan şeyin arzusu olamaz. ‘Demokrasi’ kelimesi bu bağlamda muğlâktır. İnsanlar toplumun gerçek bir eşitliğe yürüyen yeni bir örgütlenişini mi icat etmek istiyorlar? ‘Dini’ hükümetin kölesi olduğu, fakat Türkiye’de  Fransa’da da görüldüğü ve tekrarlanabileceği gibi din karşıtı kesimlerin  de hizmet ettiği kapitalist oligarşiyi mi yıkmak istiyorlar? Ya da merkez Batı ülkelerinde orta sınıfın yaşadığı gibi mi yaşamak istiyorlar? Hareket toplumsal eşitlik ve özgürlük fikriyle mi yönlendiriliyor? Yoksa Batı-tarzı bir ‘demokrasinin’ temel dayanağı olan ve sermayenin otoritesine tamamıyla bağlı olan yerleşik bir orta sınıf yaratma arzusu mudur? Gerçek politik anlamıyla bir demokrasi mi kurmak istiyorlar, zenginler ve toprak sahipleri üzerinde halkın gerçek gücünü uyguladığı, yoksa şu anki batılı anlamda en vahşi kapitalizm etrafında bir anlaşma, yeter ki orta sınıf da bundan payını alabilsin ve iş dünyasının temel işleyişlerine, emperyalizme ve dünyanın yokedilmesine karışılmadığı sürece istediği gibi yaşayıp konuşabilsin? Bu seçim şuanki başkaldırının sadece Türk kapitalizminin modernleşmesi ve dünya pazarına uyumlu hale gelmesi,  yaratıcı bir özgürlük siyasetine uyumlanıp  Komünizmin evrensel tarihine yeni bir hız verip vermeyeceğini belirleyecektir.

Ve bunun için nihai kriterler aslında gayet basittir: eğitimli gençlik onları tarihi bir ayaklanmanın diğer potansiyel aktörlerine yakınlaştıracak adımları atmalıdır. Hareketlerinin heyecanını kendi sosyal varlıklarının dışına yaymalıdırlar. Geniş kitlelerle birlikte yaşam, düşünce, yeni siyasetin pratik yeniliklerini paylaşım araçları  yaratmalıdırlar. Kendi çıkarları için içlerinde yükselen ‘Batı’ tipi demokrasiye uyum sağlama arzularını: yani dünya sermaye ve mal pazarına uyum sağlamış bir oligarşik gücün basit, kendine çıkarına hizmet eden, seçilen ve kusurlu bir demokrasinin müşterisi olan orta sınıfın varolmasını sağlamak-bırakmalıdırlar. Buna kitlelerle bağlantı denir. O olmadan, şu anki hayranlık uyandıran başkaldırı daha uyumlu ve köleliğin daha tehlikeli bir haline dönüşerek sona erer: bizim kendi kapitalist toplumlarımızda alışık olduğumuz gibi. Biz Fransa’nın emperyalist Batının diğer ülkelerinin entelektüel ve militanları sizden bizimkine benzer bir durumun ortaya çıkmasından sakınmanızı rica ediyoruz. Size, sevgili Türk arkadaşlarımıza diyoruz ki; bize yapacağınız en büyük iyilik  bu ayaklanmanızın  sizi bizim olduğumuzdan daha farklı bir yere götürdüğünü kanıtlamanızdır yani bugün bizim maddi ve entelektüel anlamda çürüyen yaşlı, hasta ülkelerimizin imkânsız kalacağı bir durum yaratmaktır.

İyi ki, modern Türkiye’de arkadaşlarımız arasında bizim gibi olmak  gibi bir yanlış hevesten uzak duracak etmenlerin olduğunu biliyoruz. Bu büyük ülke, uzun ve çileli tarihiyle bizi şaşırtabilir ve şaşırtmalıdır da. Politik ve tarihi bir yeniliğin hayat bulması için ideal yerdir. Yaşasın Türk gençliğinin ve yoldaşlarının başkaldırısı! Yaşasın gelecek siyasetinin yeni kaynağının yaratılışı!”

ALAIN BADIOU

Bkz: https://www.soldefter.com/2013/06/18/alain-badiou-turk-halki-ayaga-kalkiyor/

Haz
18
2013
0

Ressam Galip Nahit Noyan vefat etti…

Büyükada sakinlerinden ressam Galip Nahit Noyan vefat etti…

Bkz: https://wp.me/s2Emvm-2720

Haz
18
2013
0

Hacettepe Üniversitesi Akademisyenlerinin Bildirisi

Hacettepe Üniversitesi Öğretim Elemanları tarafından yapılan açıklama:

“Biz, aşağıda imzası olan Hacettepe Üniversitesi Öğretim Elemanları en temel demokratik hak ve özgürlükleri şiddet kullanarak engellemeye yönelik iktidar anlayışının ülkemizde yaygınlaştırılmasına kararlılıkla karşı çıkıyoruz.

Bu şiddete dayalı anlayış ve uygulamalar karşısında, ülkemizin her yanında, başta gençler ve kadınlar olmak üzere, temel insan haklarına sahip çıkan halkımızın ayağa kalkmasını destekliyoruz.

Yaşananların sorumluluğunun mevcut iktidarda olduğu gerçeğinden hareketle, direnişin, Taksim Dayanışması tarafından açıklanan haklı ve meşru taleplerinin kabul edilmesinin demokrasi ve hukuk devleti anlayışının asgari bir gereği olduğuna inanıyoruz.

Temel haklarını, yaşam biçimlerini, çevrelerini ve ülkelerini, insan olmanın gereği olarak, onurlu bir biçimde savunanlara tüm ülkemizde uygulanan devlet şiddetini kınıyor, bütün sorumlularının hesap vermeleri gerektiğini Kamuoyu’na bildirmeyi bir görev biliyoruz.”

A. Dürdal Us, Prof. Dr.-A. Gülden Pekcan, Prof. Dr.-A. Gülşen Hasçelik, Prof. Dr.-A. Ruhi Soylu, Doç. Dr.-Abdullah Kaygı, Prof. Dr.-Abdürrezzak İlge, Arş. Gör.-Adnan Köksal, Prof. Dr.-Alev Özön, Prof. Dr.-Ali Düzova, Prof. Dr.-Ali Emre Aksu, Doç. Dr.-Ali Emre Eysen. Arş. Gör.-Ali E. Şahin, Doç. Dr.-Ali Fuat Canpolat, Dr.-Ali Metin Büyükkarakaya, Dr.-Ali Osman Demirer, Yar. Doç. Dr.-Ali Rıza Taşkale, Dr.-Alp Çetin, Prof. Dr.-Alp Usubütün, Prof. Dr.-Altan Şahin, Prof. Dr.-Anıl Varel, Arş. Gör.-Arcan Tığrak, Arş. Gör.-Arzu Akkoyunlu-Wigley, Prof. Dr.-Arzu Özkan Ceylan, Dr. Öğr. Gör.-Arzu Şener, Prof. Dr.-Aslı Budak, Dr. Öğr. Gör.-Aslıhan B. Öztürk, Arş. Gör.-Asuman Özkara, Prof. Dr.-Aşkın Tümer, Prof. Dr.-Atila Yılmaz, Doç. Dr.-Atilla Çağdaş Değer, Dr. Öğr. Gör.-Atilla Hıncal, Prof. Dr. (E.)-Atilla Stephan Ataç, Prof. Dr.-Ayça Germen, Yar. Doç. Dr.-Ayçe Çeliker, Dr. Öğr. Gör.-Aykut Attar, Dr.-Aylin Gürbay, Prof. Dr.-Aylin Uluşahin, Prof. Dr.-Aynur Eray, Prof. Dr.-Ayşe Arslan, Arş. Gör.-Ayşe Karaduman, Prof. Dr.-Ayşe Kevser Özden, Prof. Dr.-Ayşe Livanelioğlu, Prof. Dr.-Ayşe Nil Altay, Prof. Dr. (E.)-Ayşe Ömür Atmaca, Dr. Öğr. Gör.-Ayşegül Altay Uğur, Dr. Öğr. Gör.-Ayşegül Tokatlı, Prof. Dr.-Ayşen Günel-Özcan, Doç. Dr.-Bahadır Nurol, Arş. Gör.-Bahar Güçiz Doğan, Prof. Dr.-Bahattin Aslan, Arş. Gör.-Bahtışen Kavak, Prof. Dr.-Bahtiyar Ünver, Prof. Dr.-Banu Şebnem Önder, Dr.-Barış Akçay, Uzman-Barış Mutluay, Arş. Gör.-Barış Tuğrul, Arş. Gör.-Belma Koçer, Prof. Dr.-Berfin Emre Çetin, Dr.-Berna Özsungur, Prof. Dr.-Berna Uluğ, Prof. Dr.-Bilge Çetintaş, Doç. Dr.-Bilge Ergen, Doç. Dr.-Birsen Saka, Prof. Dr.-Bora Maviş, Doç. Dr.-Buket Teneke, Arş. Gör.-Burak Günalp, Prof. Dr.-Burcu Can, Dr.-Burcu Canar, Dr. Öğr. Gör.-Burcu Hatiboğlu, Arş. Gör.-Burcu Korkmaz, Arş. Gör.-Burçin Şener, Prof. Dr.-Bülent Alten, Prof. Dr.-Bülent Saraç, Yar. Doç. Dr.-Bülent Sekerel, Prof. Dr.-Bülent Yılmaz, Prof. Dr.-Can Ömer Kalaycı, Prof. Dr.-Canan Akyüz, Prof. Dr.-Candan Terviel, Prof. Dr.-Cem Cemil Denk, Prof. Dr.-Cenk Ahmet Akcan, Yar. Doç. Dr.-Ceylan Özcan, Dr.-Ceylan Gündeğer, Arş. Gör.-Cumhur Özkuyumcu, Prof. Dr.-Çağatay Tavşanoğlu, Dr. Öğr. Gör.-Çağla Karabağ Sarı, Dr. Öğr. Gör.-Çağlar Başlamışlı, Dr.-Çiğdem Akın Arıkan, Arş. Gör.-Çiğdem Arpa Şahin, Doç. Dr.-Derya Güler Aydın, Yar. Doç. Dr.-Derya Kurtuluş, Arş. Gör.-Dicle Orhan, Prof. Dr.-Didem Kepir, Arş. Gör.-Didem Reyhanlıoğlu, Arş. Gör.-Dilek Ertoy Baydar, Prof. Dr.-Dilek İlhan Beyaztaş, Arş. Gör.-Dilek Türeli, Dr.-Dilşad Foto Özdemir, Yar. Doç. Dr.-E. Efecan Aktaş, Arş. Gör.-Ebubekir Aykut, Arş. Gör.-Ece Korkut, Prof. Dr.-Eda Beydili, Arş. Gör.-Eda Çetinkaya, Arş. Gör.-Edibe Özmen, Arş. Gör.-Elif Özmert, Prof. Dr.-Emek Çaylı, Yar. Doç. Dr.-Emel Sağlar, Arş. Gör.-Emel Uzun, Arş. Gör.-Emine Feyza Dinçel, Arş. Gör.-Emrah Keser, Arş. Gör.-Emre Canpolat, Arş. Gör.-Emre Çilden, Arş. Gör.-Engin Sune, Arş. Gör.-Engin Yılmaz, Prof. Dr.-Esin Atav, Doç. Dr.-Erdem Karabulut, Doç. Dr.-Eren Erdem, Arş. Gör.-Eren Özberk, Uzman-Erkin Gökçer Erdem, Uzman-Ergi Deniz Özsoy, Doç. Dr.-Ezel Berker, Prof. Dr.-Ezgi Nevruz, Arş. Gör.-Faruk Zorlu, Prof. Dr.-Fatih Mangıt, Arş. Gör.-Fatih Ünal, Prof. Dr.-Fatma Arıcı, Arş. Gör.-Fatma İnanıcı, Prof. Dr.-Fatma Uygur, Prof. Dr.-Figen Söylemezoğlu, Prof. Dr.-Filiz Bilge, Doç. Dr.-Filiz Can, Prof. Dr.-Filiz Günay, Arş. Gör.-Filiz Hıncal, Prof. Dr. (E.)-Fügen Dağlı Cömert, Prof. Dr. (E.)-Gaye Güler Tezel, Prof. Dr.-Gonca Çiffiliz Kınay, Arş. Gör.-Gonca Elçin, Prof. Dr.-Gonca Soygüt, Prof. Dr.-Gökçe Baydar, Arş. Gör.-Gökçe Zeybek Kabakçı, Arş. Gör.-Gökçer Özgür, Doç. Dr.-Gökhan Kabacaoğlu, Arş. Gör.-Göksu Uğurlu, Arş. Gör.-Görkem Akgöz, Dr.-Gözde Karabulut, Arş. Gör.-Gözde Koşarsoy, Arş. Gör.-Gül Baltacı, Prof. Dr.-Gül Erkin, Prof. Dr.-Gül Karakaya, Prof. Dr.-Gül Şener, Prof. Dr.-Gülay Mirzaoğlu Sıvacı, Prof. Dr.-Gülay Nurlu, Prof. Dr.-Gülen Güllü, Prof. Dr.-Güler Yavuz, Arş. Gör.-Gülsüm Depeli, Yar. Doç. Dr.-Gülşah Becerikli, Arş. Gör.-Gülümser Kublay, Prof. Dr.-Gümeç Karamuk, Doç. Dr. (E.)-Günay Kibarer, Prof. Dr.-Güven Şimşek, Arş. Gör.-Güzide Turanlı, Prof. Dr.-Güzin Emecen, Dr.-H. Cem Güngör, Doç. Dr.-Hacer Ünlü, Prof. Dr.-Hakan Akıncıbay, Prof. Dr.-Hakan El, Doç. Dr.-Hakan Mıhcı, Prof. Dr.-Haluk Özen, Prof. Dr.-Haluk Topaloğlu, Prof. Dr.-Haluk Utku, Prof. Dr.-Hamza Uygun, Prof. Dr.-Hasan Özen, Prof. Dr.-Hatice Karaçay-Çakmak, Doç. Dr.-Hatice Şule Oğuz, Arş. Gör.-Hayrunisa Topçu, Arş. Gör.-Hilal Onur İnce, Doç. Dr.-Hürcan Kabakçı, Arş. Gör.-Hüseyin Başar, Prof. Dr.-Hüseyin Özel, Prof. Dr.-Hüsnü Dokak, Prof. Dr.-Işık Çadırcı, Prof. Dr.-İbrahim Özkan, Doç. Dr.-İhsan Dağ, Prof. Dr.-İlken Kocadereli, Prof. Dr.-İmran Özalp, Prof. Dr. (E.)-İnan O. Şenses, Arş. Gör.-İnci Yüksel, Prof. Dr.-İsmihan Artan, Prof. Dr.-Kadir Dede, Arş. Gör.-Kadir Dirik, Prof. Dr.-Kadri Şafak Güçer, Prof. Dr.-Kadriye Sorkun, Prof. Dr.-Kaya Yorgancı, Prof. Dr.-Kezban Bayramlar, Prof. Dr.-Koray Boduroğlu, Prof. Dr.-Kubilay Varlı, Prof. Dr.-Leyla Dinç, Prof. Dr.-M. Özgür Uyanık, Doç. Dr.-M. Tijen Bozdemir, Prof. Dr.-Manolya Çalışır, Arş. Gör.-Mehmet Barış Gümüşbaş, Yar. Doç. Dr.-Mehmet Demirci, Prof. Dr.-Mehmet Tokat, Prof. Dr. (E.)-Melih Elçin, Doç. Dr.-Melike Mut Aşkun, Doç. Dr.-Melike Sayıl, Prof. Dr.-Meltem Kurtoğlu, Arş. Gör.-Meral Kanbak, Prof. Dr.-Meral Özalp, Prof. Dr.-Merih Aydınalp Köksal, Yar. Doç. Dr.-Mintaze Kerem Günel, Prof. Dr.-Miyase Bayraktar, Prof. Dr.-Muammer Kaymak, Doç. Dr.-Murat Köksal, Doç. Dr.-Mustafa Erman, Doç. Dr.-Mustafa Yiğit Saysel, Doç. Dr.-Müge Kınacıoğlu, Doç. Dr.-Mürvet Hayran, Prof. Dr.-N. Leyla Acan, Prof. Dr.-Nagehan Tokdoğan, Arş. Gör.-Nalan Örnek Çelebi, Doç. Dr.-Nazan Uçak, Prof. Dr.-Necla Rüzgar, Doç. Dr.-Necmiye Şahin Arslan, Arş. Gör.-Nergiz Kardaş, Arş. Gör.-Nesrin Tokay, Prof. Dr.-Nevin Ergun, Prof. Dr.-Nevin Keskin, Prof. Dr.-Nezire Saygılı, Doç. Dr.-Nilgün Atakan, Prof. Dr.-Nilgün Bek, Prof. Dr.-Nilgün Çokça, Öğr. Gör.-Nilüfer Aksöz, Prof. Dr.-Nilüfer Cihangir, Prof. Dr.-Nur Gökalp Akkerman, Doç. Dr.-Nuran Özyer, Prof. Dr.-Nurhak Tatar, Uzman-Nuri Barış İnce, Arş. Gör.-Nurten Akarsu, Prof. Dr.-Nüket Örnek Buken, Prof. Dr.-Okan Akhan, Prof. Dr.-Olgun Güven, Prof. Dr.-Onur Kartal, Arş. Gör.-Onur Yeni, Arş. Gör.-Orkun Tahir Aran, Arş. Gör.-Osman Abbasoğlu, Prof. Dr.-Osman İşçi, Arş Gör.-Osman Küçükşen, Arş. Gör.-Oya Hazer, Doç. Dr.-Ozan Çavdar, Arş. Gör.-Ömür Demirezer, Prof. Dr.-Özge Çaman, Dr. Öğr. Gör.-Özge Erişöz Kasap, Dr.-Özge Özbek, Dr. Öğr. Gör.-Özge Sanem Özataş, Arş. Gör.-Özge Şahin, Arş. Gör.-Özgün Bener, Prof. Dr.-Özgür Ekici, Dr.-Özgür Teoman, Doç. Dr.-Özgür Ünver, Dr.-Özlem Cankurtaran Öntaş, Doç. Dr.-Özlem Ertan, Arş. Gör.-Özlem Mete, Arş. Gör.-Özlem Sert, Yar. Doç. Dr.-Özlem Ulaş, Arş. Gör.-Özlen Çelebi, Yar. Doç. Dr.-Pelin Dinçer, Arş. Gör.-Pervin Dinçer, Prof. Dr.-Pınar Ekingen, Arş. Gör.-Pınar Zarakolu-Köşker, Prof. Dr.-Rahime Nohutçu, Prof. Dr.-Recai Ellialtıoğlu, Prof. Dr.-Rezan Topaloğlu, Prof. Dr.-Saadet Gökalp, Prof. Dr.-Sakine Göçer Şahin, Arş. Gör.-Sedat Yağcıoğlu, Arş. Gör.-Selcen Öztürk, Arş. Gör.-Selda Taşdemir Avşar, Dr. Öğr. Gör.-Selen Demirtaş Zorbaz, Arş. Gör.-Selim L. Sanin, Doç. Dr.-Selim Sualp Çağlar, Prof. Dr.-Selin Seda Doğan, Arş. Gör.-Sema Buz, Doç. Dr.-Serap Arslan, Prof. Dr.-Serap Emmungil, Yar. Doç. Dr.-Serap Kurbanoğlu, Prof. Dr.-Serap Saygı, Prof. Dr.-Serdar Bayarı, Prof. Dr.-Serdar Tekgül, Prof. Dr.-Sergül Duygulu, Yar. Doç. Dr.-Serpil Bağcı, Prof. Dr.-Sertaç Yazıcı, Doç. Dr.-Seval Güven, Yar. Doç. Dr.-Seval Şener, Arş. Gör.-Sevgi Bayarı, Prof. Dr.-Sevgi Turan, Dr. Öğr. Gör.-Sevginar Vatan, Arş. Gör.-Sevil Özçalık, Arş. Gör.-Sevim Dalkara, Prof. Dr.-Sevinç Mıhcı, Prof. Dr.-Sibel Aksu Yıldırım, Prof. Dr.-Sibel Ergüven, Prof. Dr.-Sibel Tekin, Uzman-Simten Coşar, Prof. Dr.-Suavi Aydın, Prof. Dr.-Sultan Soner, Arş. Gör.-Süheyla Özbey, Prof. Dr.-Şadiye Can Gül, Arş. Gör.-Şeniz Özusta, Dr.-Şenol Dost, Doç. Dr.-Şevkat Bahar Özvarış, Prof. Dr.-Şinasi Tek, Yar. Doç. Dr.-Şule Yalçın, Yar. Doç. Dr.-Şule Yiğit, Prof. Dr.-Tansel Çeber, Arş. Gör.-Taşkın Yücel, Prof. Dr.-Tayfun Ersöz, Prof. Dr.-Tezer Fırat, Prof. Dr. (E.)-Timur Gür, Prof. Dr.- Tolgahan Kocadağlı, Arş. Gör.-Tuna Çak, Dr. Öğr. Gör.-Tülay Bağcı Bosi, Dr. Öğr. Gör.-Tülay Üstündağ, Dr.-Tülin Düger, Prof. Dr.-Uğur Özçelik, Prof. Dr.-Umut Akyol, Prof. Dr.-Umut Al, Doç. Dr.-Umut Kara, Arş. Gör.-Utku Özmakas, Arş. Gör.-Ümran Uygun, Doç. Dr.-Vildan Adar, Prof. Dr.-Volkan Gülüm, Arş. Gör.-Yağmur Akdağ Çaylı, Arş. Gör.-Yakut Akyön Yılmaz, Prof. Dr.-Yaşar Tonta, Prof. Dr.-Yeşer Aslanoğlu, Arş. Gör.-Yeşim Gökçe Kutsal, Prof. Dr.-Yılmaz Kaptan, Prof. Dr.-Yusuf Bayar, Arş. Gör.-Yüksel Tarım, Arş. Gör.-Z. Yeşim Özbaş, Prof. Dr.-Zafer C. Çehreli, Prof. Dr.-Zafer Çalışkan, Doç. Dr.-Zafer Çepni, Dr. Öğr. Ör.-Zehra Çakır, Arş. Gör.-Zülal Akçayüzlü, Arş. Gör.-Zülfikar Sayın, Yar. Doç. Dr.

(Kaynak: soL haber portalı)

Bkz: https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/hacettepeli-akademisyenler-de-direnisin-yaninda-haberi-74885

Haz
17
2013
0

Gezi Parkı ve P.E.N.

Bkz: https://www.pen.org.tr/tr/node/1828

Haklı ve bütün dünyaya ilham veren Gezi Parkı Direnişi’nin yalnızca yanında değil, içinde olduk. Kurumumuzun herhalde bütün üyelerinin en azından gönülden desteklediğine eminiz. Gerek Yönetim Kurulu üyelerimiz gerekse pek çok üyemiz fiilen de katkıda bulunageldi.

Bu süreçte en baştan beri PEN Uluslararası Başkanı John Ralston Saul ve Uluslararası Yönetim Kurulu ve pek çok kardeş PEN Merkezi ile iletişim ve dayanışma halinde olduk. Uluslararası PEN Hükümet düzeyinde protesto etti, çağrıda bulundu. Günde iki kere görsel malzeme ve bilgi ile çarpıtmalara karşı uluslararası kamuoyunun aydınlatılmasına katkıda bulunuyoruz.

Demokratikleşme (ya da demokratikleşememe) tarihimizin tam anlamıyla ‘şanlı’ ( /bu kelimeyi sanırım ilk defa kullanıyorum, ama galiba isabetli) yaratıcı mücadelesi iftiralarla ve sansürcü ana akım medya ile lekelenme saldırısı altında. Buna karşı el birliğiyle mücadeleye devam ettik, edeceğiz, kuşkusuz.

Gezi Parkı dünyamızın umut veren bir merkezi oldu. BBC’deki bir yazar onu Paris Komünü kadar önemli ve daha ilginç buldu. İkinci Başkan ve Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı arkadaşımız Halil İbrahim Özcan en yoğun ve fedakarca emek veren kişiler arasındaydı. TYS Başkanı Mustafa Köz ve pok çok üye ve üye olmayan yazar oradaydı. Moğolistan’dan TV ekibi pek çok duyarlı ekipten biriydi. Norveç’e davet edilen Zeynep Oral televizyonda etkili bir sunum yaptı. Mario Levi son polisin son saldırısından önce Roth ile görüşmüş, Alman TV’lerine bilgi vermişti. Sabri Kuşkonmaz Balkan PEN Konferansının odak noktasının Gezi Parkı olamsını sağladı. PEN Balkan Konferansından destek mesajı çıktı. Saymanımız Tülin Dursun her zamanki özverisiyle her bakımdan katkıda bulundu.Öykü Komitesi Başkanı arkadaşımız Zeynep Aliye’nin Öykü Atölyesi öğrencileri özerk Gezi Parkı’nda yaşananlarla ilgili anlatılar topladı. Pek çok başka üyemiz yer aldı, katkıda bulundu. Tabii çevre bilinciyle zenginleşmiş emekten yana bir demokrasi mücadelesi çok yönlü bir süreklilik gerektirir.

Avusturya PEN Merkezi Gezi Parkı direnişçilerine polis saldırılarını ve Erdoğan hükümetini protesto ederek uluslararası bir kitap hazırlamaya başladı, kampanya açtı. Bağlantılı şiir ve öyküler rica ediyor çeşitli ülkelerden. Kitaplaştırıp elçilikler ve konsolosluklara iletecekler…

22 yıldır katkıda bulunan onur üyemiz Sara Whyatt dün Türkiye’ye geldi. Bugünkü KCK duruşmasına katılacak. Daha önce de Ergenekon duruşmasına katılmıştı. Yarınki Yönetim Kurulu toplantımıza davetli. Uluslararası Başkan Yardımcılarından Eugene Schoulgin ile birlikte -ki o da PEN Türkiye Merkezi Onur Üyesi.

İnsan haklarına saygının egemenliği dileğiyle.

Bkz: https://www.pen.org.tr/tr/node/1828

 

Haz
17
2013
0

Bir Hanımefendinin Ölümü… İmzalı…

Peride Celal’den imzalı “Bir Hanımefendinin Ölümü”
(KaracanYayınları, 1981)

Z. Yalçınpınar Koleksiyonu’ndan…

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm “imzalı” ilgilere https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
17
2013
0

Kitap: “Bilge Karasu’yu Okumak” (Doğan Yaşat)

bilgekarasuyuokumak

Bkz: https://birgunkitap.blogspot.com/2013/06/
minor-edebiyatn-ustas-bilge-karasu.html

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Bilge Karasu” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/bilge-karasu adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
17
2013
0

Peride Celal vefat etti.

Bkz: https://www.sabitfikir.com/haber/peride-celal-vefat-etti

“Peride Celal, 1916 yılında İstanbul’da doğdu. Saint Pulchérie Fransız Okulu’nda okudu. Bir süre İsviçre’de Bern’de Basın Ataşeliği’nde çalıştı. Yazı hayatına Yedi Gün dergisinde yayımladığı bir öyküsüyle başladı (1935), bunu Son Posta, Cumhuriyet, Tan, Milliyet gazetelerindeki öykü, röportaj ve romanları izledi. Yazı hayatının ilk on beş yılında aşk ve serüven romanlarıyla tanındı. Bu romanlar arasında Sönen Alev (1938), Yaz Yağmuru (1940), Ana Kız (1941), Kızıl Vazo (1941), Ben Vurmadım (1942), Atmaca (1944), Aşkın Doğuşu (1944), Yıldız Tepe (1945), Dar Yol (1949) vardır. Daha sonra Peride Celal’in yazarlığında büyük bir dönüşüm gerçekleşti. Bu yeni dönemde daha gerçekçi, daha toplumsal bir bakışla yazdı: Üç Kadının Romanı (1954), Kırkıncı Oda (1958), Gecenin Ucunda (1963), Güz Şarkısı (1966), Evli Bir Kadının Günlüğünden (1971), Üç Yirmi Dört Saat (1971), Jaguar (1978), Bir Hanımefendinin Ölümü (1981), Pay Davası (1985), Üç Kadın (1987), Kurtlar (1991), Mektup (1994), Melahat Hanım’ın Düzenli Yaşamı (1999), Deli Aşk (2002).

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com