(…)Kalktı, aynada yüzüne baktı.. Bir şeyciği yoktu. Hatta yanakları şimdi kızarmıştı bile. “Demin nasıldım kimbilir?”dedi. Odanın eşyası yerlerinde yer etmiş gibiydiler. Korkunç, zalim yabancılıkları geçmişti. Deminki gibi tamtam çalarak üstüne üstüne yürümüyorlardı. Mantosunun cebinde bir gazete bulunduğunu hatırladı; alıp tekrar karyolaya uzandı. Gazeteyi okumaya başladı. Kelimelerin mânalarını elbet biliyordu ama bir türlü birbirleriyle birleşince bir anlam alamıyorlardı. Her kelime ayrı ayrı, resim gibi kafasında canlanıyor, ama ötekisiyle birleşmiyordu.(…)
Sait Faik, Kayıp Aranıyor, Varlık Yayınları,1953, s.46-47