Mar
21
2015
0

“Ağaca Ağıt” ve Öyküsü

agacaagit

İskender Giray’ın Moda Caddesi’ndeki “Ağaca Ağıt” başlıklı heykeli…
ve heykelin öyküsü: https://www.youtube.com/watch?v=QkGX6Fs7pEA

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Mar
21
2015
0

EVV3L Şiarları için… Görsel…

12yasinda


karazin taifesinden Uğur Yanıkel, sağolsun, evvel.org’un 12. yılını kutlamak için şiarlarımızı içeren bir görsel tasarlamış… Kendisine çok teşekkür ederiz. (Zy)

Mar
19
2015
0

Şiir: “Şaşırı”

mümkünlerin mümkünlerle kesiştiği kıyıda boş bir tiyatro
(yüzleşerek kendimle hiç bu kadar yüzleşmemiştim)

binlerce olasılık biniyor öylesine çoklu icat edilmiş
(güneş saatleri gibi şaşmaz hesapların içindeyim)

(…)

erik ağaçları beyazlanıyor sırtımızdan
devriliyor dağlar yavaşça sırtımızdan
güneş doğuyor balık sırtımızdan
(sonuçta şaşırmayı düşünmeyelim)

Duygu Gündeş ile Zafer Yalçınpınar
Mart 2015


Hamişler:

1/ “Şaşırı” adlı şiirin tam metnine https://bit.ly/sasiri adresinden ulaşabilirsiniz.

2/ Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz.

3/ “Yalçınpınar da kimdir?” diyenler için; https://bit.ly/zykimdir

Mar
17
2015
0

Söyleşi-Sunum: “SAİT FAİK ve BİLİŞSEL HARİTALAMA” (22 Mart 2015 Pazar, 15:00, Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi, Bağdat Caddesi-KADIKÖY)

sfaik

22 Mart 2015 Pazar günü, saat 15.00’da, Kadıköy-Bağdat Caddesi’nde yer alan Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi‘nde, “Sait Faik ve Bilişsel Haritalama” odağında yürüttüğümüz çalışmalara ilişkin bir söyleşi-sunum gerçekleştireceğiz. Söyleşi-sunum’u takiben Sait Faik’in “Son Kuşlar” adlı hikâyesinin merkez alındığı bir “Bilişsel Haritalama” çalışması uygulayacağız… Tüm dostlarımızı bekliyoruz.

Sait Faik Araştırma Atölyesi


Facebook Etkinlik Bağlantısı: https://www.facebook.com/events/1411634905809183/

Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi şurada: https://4sq.com/n03vcy


sfbhetkinlik

Türkiye’de, edebiyat alanına yansıyarak Sait Faik odağında gerçekleştirilen ilk “Bilişsel Haritalama” çalışmalarına ilişkin ayrıntılı bilgilere https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-odakli-bilissel-haritalama/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Sait Faik ve Bilişsel Haritalama konusunda 30 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirdiğimiz bir söyleşinin tam metnine https://evvel.org/soylesi-sait-faik-arastirma-atolyesi-ve-bilissel-haritalama-uzerine-o-duygu-durgun adresinden ulaşabilirsiniz.

Sait Faik Araştırma Atölyesi’ne ilişkin ayrıntılı bilgiler ile atölyenin diğer faaliyetleri için https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-arastirma-atolyesi/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

haritalar


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
13
2015
0

Alex de Souza’nın Jübilesi Hakkında…

Bkz: https://www.mackolik.com/Haber/169630/Ve-Alex-resmen-acikladi


Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
12
2015
0

Sait Faik Anketleri (No.1)

saitfaik

Anketi cevaplamak için
burayı tıklayınız…

*

Sait Faik Araştırma Atölyesi’nin faaliyetleri kapsamında, zaman kısıtlaması olmaksızın bazı “kısa anket çalışmaları” gerçekleştirmeye karar verdik. İlk anketimiz https://goo.gl/forms/XivSfFpMe7 adresinde bulunuyor. 4 soruluk bu kısa anketimizi cevaplayarak Sait Faik’in edebiyatına ve yaşamına dair yürüttüğümüz araştırma faaliyetlerine destek olduğunuz için -şimdiden- çok teşekkür ederiz.

Saygılarımızla
Sait Faik Araştırma Atölyesi

 


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Sait Faik ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden, Burgaz Adası Sait Faik Müzesi kapsamında gerçekleştirilen Sait Faik Araştırma Atölyesi’nin çalışmalarına ilişkin bilgilere ise https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-arastirma-atolyesi/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
11
2015
0

“Kancabaş” Teknesi Üzerine… (H. Can Yücel)

kancabas1

Mermer (Marmara) Adası’nın ve çevresindeki takım adaların yerel balıkçı teknesi olan “Kancabaş” hakkında H. Can Yücel özel bir inceleme yazısı kaleme almış… Yazının tam metnine https://issuu.com/adabeyi/docs/kancabas adresinden ulaşabilirsiniz.

kancabas3


kancabas2


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
10
2015
0

(M)ehmet (Ş)enol (Ş)işli’nin Yolu

mtgysy

“Masa Tenisçisinin Güncesi
ya da Savaşçının Yolu”

Mehmet Şenol Şişli, Esen Kitap, 2014

https://www.oyunyayinevi.com/urun/
masa-teniscisinin-guncesi-yada-savascinin-yolu-2/

*


Mehmet Şenol Şişli’nin Yolu

Kargo ve Kesmeşeker adlı rock topluluklarından “sıkı müzisyen ve şarkı yazarı” olarak tanıdığımız Mehmet Şenol Şişli’nin 2014 yılında Esen Kitap tarafından yayımlanan “Masa Tenisçisinin Güncesi ya da Savaşçının Yolu”(MTGYSY) adlı kitabını okumayı bugün tamamladım. Tüm hatlarıyla ciddi ve sağlam bir “erdemler kitabı”yla karşılaştığımı ifade etmeliyim. Mehmet Şenol Şişli bu eserinde şiir, günlük, aforizma, mesel ve klasik öykülemeci anlatım gibi birçok yazım tekniğini birlikte kullanarak etkileyici bir fragmante yapı oluşturmuş. Kitaptaki sahneleri bir arada tutan temel özellik, bir masa tenisçisinin yaşantı parçalarını içtenlikli bir şekilde dile getirmesi olarak belirginleşiyor. Mehmet Şenol Şişli, varoluşun ânları üzerinde ikinci, üçüncü ve hatta sonsuz sayıda düşünme alanı yaratmak amacıyla erdem, sezgi ve çile dolu bir çıkarım sürecini zihnimizde canlandırıyor. Hakikî bir şey, sahici bir gayret bu… Kitapta anlatılan veya not edilen olaylar ile imgelenen duygudurumlar, Kadıköy jargonu diyebileceğimiz bir “bilge serserilik” tipolojisi ekseninde gelişiyor. Kadıköy’ün rock kafası, çocukluk anıları, müzikal yaratım deneyimleri, stüdyo günleri, felsefi arayışlar, buluşlar, kaybedişler, kitaplar, şiirler, kahvehaneler, masa tenisi antrenmanları, masa tenisi teknikleri, rekabet duygusu, düşünsel derinlikler, düşmanlar, kişilik hezeyanları, düşler, delilikler… Herkes, her şey… MTGYSY’nu doğru okuduğunuzda Kadıköy yaşamının özütünü ve bu özütten sağaltılan kutsal bilgeliği sezebilirsiniz. Tüm Kadıköy insanlarının bu kitabı dikkatlice okuması ve irdelemesi gerektiğini düşünüyorum: Mehmet Şenol Şişli’nin MTGYSY’nda okuyucuya sunduğu imgelem; Körler Ülkesi’nin meşhur lodoslu havalarından, yeniyetme öğrencilerin oryantasyonundan, beatnik çıkartmalı “süper-satar” kahve fincanlarından, kitsch giyimden, tuhaf bir markalaşma ve dükkânlaşma yarışından, itiş kakış bir darlıktan, park kavgalarından, fahiş fiyatlı içkiden, ayrılıkçı mafyalaşmadan, değişik kahve aromalarından ya da bakır yatakları üzerine kurulan tarihî çarşı ekonomisinden çok daha Kadıköy’lü, eski, hakikî ve önemli bir “giz-yol” ihtiva ediyor.

Sahicilikle
Z. Yalçınpınar

Mar
10
2015
0

Söyleşi: Uluer Oksal Tiryaki ile ‘gerçeğin sağlamlığı’ üzerine… (10 Mart 2015)

ulueroksal

“Arabesk veyahut Death Metal”
Uluer Oksal Tiryaki
Oyun Yayınevi, Kasım 2014

*


Kasım 2014’te ‘Oyun Yayınevi’ tarafından yayımlanan “Arabesk veyahut Death Metal” adlı şiir kitabı ve Kadıköy aurası ekseninde gerçeğin mihengini aradık… Uluer Oksal Tiryaki ile söyleştik/yazıştık...


 

Zafer Yalçınpınar: “Arabesk veyahut Death Metal” adlı ilk kitabındaki şiirlere birçok açıdan yaklaşılabilir. İlk önemli açı, bu şiirlerin duygusal bakımdan çok sert ve sınırları zorlayan, keskin bir açık dille yazılmış olması… Bazı şiirlerinde kullandığın özel kipleri ve bu kiplerin şiirlerindeki yerlemini birer “aparkat” olarak okuyorum. Şiirinin ihtiva ettiği öfke, gene, “bilge serserilik” olarak tanımladığım tuhaf bir izlenimi uyandırıyor bende… Bu durumun yaşamındaki karşılığını, yaşamsallığını çok merak ediyorum.

Uluer Oksal Tiryaki: Evet tanı doğru, ancak bulgulara bazı ilavelerle devam etmek mümkün; bana kalırsa, “Arabesk veyahut Death Metal” günümüz şiirinin sınırlarını, duvarlarını zorlayan bir kitap, duru bir dille yazılmış olması, sertliği bir yana her şeyden önce içinde yılların emeği var. Yazınsal olarak baktığımızda bana göre en mühim ayrım noktası, gerçekliğidir. Kitap bir zaman aralığını kapsıyor, böylelikle kişisel tarihten yola çıkarak yaşadığı çağı da anlatıyor. İkincisi; sert şiirden hareketle sert hayata varmak olası, şöyle ki şiirlerdeki sertlik günlük yaşamın asgari alanlarını da içinde barındırıyor. Bu kitabın özelliği, çağdaş metinleri bir araya getirip onlardan şiirler devşirmek değil, yaşadığımız zaman dilimine dair bariz gerçeklikleri barındırması ve bu gerçekliğe dair ip uçları vermesi, yine bu ip uçlarını verirken de şiirselliğinden ve ritminden asla taviz vermemesidir. Bu, kitabın köşe taşlarından birisi. Yaşamsal tarafına gelirsek; kitabın şairi ve kendisiyle çelişmemesi bana göre edebiyatın altın kuralıdır, ortaya bir ürün çıkarıyorsanız yalan söyleme, kendini gizleme, bazı şeyleri görmezden gelme gibi fiilere sahip olma lüksünüz yoktur. Yaşamın, sert ve binbir türlü zorlukla geçtiği bu ülkede/dünyada şiirin dili elbette sert veyahut daha da sert olmalıdır… Özetle; aparkatlar devam edecek.

Z.Y.: Şiirlerindeki diğer önemli açının ise epigram benzeri dizelerle oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu tip dizelerini Kadıköy’ün mezar taşlarına yazılabilecek ve 1000 yıl sonrasında önemle okunacak epigramlar gibi görüyorum. Örneğin “Suskunluk icat edilmedi, suskunluk hep oradaydı” şeklindeki dizen beni çok etkilemiştir. Bu dizeler nasıl oluşuyor zihninde?

U.O.T.: Sanırım, kafa yormayla oluyor. Bununla birlikte elbette sezgi gücü ve deneyim… Yazı yazarken mükemmeliyetçi olduğumu söyleyebilirim, zamanı gelen cümle şiirdeki yerini bulup oturuyor, fonetik oluşuyor, duygu, ses, kavram, nitelik… Fakat bunların hiçbiri kendiliğinden olmuyor, örneğin: bir şiirde, şiirden bağımsız bir aforizma gibi duran cümle bir başka cümleyle destekleniyor, bu salt tek başına bir cümleyle olabilecek bir şey değil, bütünlüğün içinden sıyrılabilen tümce akılda kalıcı oluyor, doğaldır, bu koroda sırayla soloya çıkan vokallere benziyor, eğer elinizde güçlü vokalistleriniz varsa her biri zamanı geldiğinde soloya çıkar, şayet yoksa bir bütünden solo yaratmaya çalışırsınız. Her şey başlı başına yetenekle ilgili ve ben kendimi bu konuda açıkça başarılı buluyorum. Suskunluk icat edilmedi, suskunluk hep oradaydı. çünkü tercih edilmiş sessizlik -değildir sessizlik, gürültünün içinden sıyrılabildiğin kadar sensin, gürültünün içerisinden alıp koparabildiğin kadar senin, maruz kaldığın gürültüde sesin gür çıkmalı, çünkü gürültünün tezahürü yine gürültüdür. Suskunluk icat edilmez, suskunluk hep oradadır bir fare kapanı gibi suskunluk sahibini bekler. Kadıköy’ün mezar taşları umarım birgün plaza inşaatları arasında kaybolup gitmez, zira epigramlar falan kimsenin umrunda değil.

Z.Y.: Oyun Yayınevi tarafından yayımlanan diğer şiir kitaplarında olduğu gibi Kadıköy aurası ve kafası şiirlerinde çok baskın olarak görülüyor. İyi-kötü, olumlu-olumsuz tüm karşıtlıklarıyla birlikte, günümüz Kadıköy’ünün sende bıraktığı birincil izlenim nedir? Hangi şiir, nasıl yazılıyor Kadıköy’de?

U.O.T.: Kadıköy benim için gerçekten önemli, burada olmayı seviyorum, burada yaşayan insanlara saygı duyuyorum; yazar, çizer, ressam bir sürü sanatçıya ev sahipliği yapmış olan Khalkedon bir kale değil de ne? Oyun Yayınevi bizler için gerçekten önemli bir mevzi, değerli abim Mehmet Şenol Şişli çok iyi niyetli bir oluşum ortaya koydu, bunu geliştirip devam ettirmek için ben de elimden geleni yapıyorum, mevziyi kaybetmek gibi bir niyetimiz yok. Kadıköy’de bir sürü şiir yazılıyor, yine Kadıköy’de okunuyor Kadıköy’ün dili çok seslilikten yana ve bu önemli bir avantaj. Benim için önemli olan tek konu gerçek, bazı insanların kelimesine bile tahammül edemediği gerçek kıstası sadece edebiyatta değil sanatın ve hayatın her alanında geçerli, beni genellikle içtenlikli insanlar etkiler, bunun dışındakiler sadece zırvalar ve günün birinde yok olup giderler. Bu, arkadaşlarına ve çevrendeki soytarılara benzer. İyi şiir dostundur, gerisi kalabalık.

Z.Y.: “Sıkı şiir” konusu hakkında bir şeyler sormak istiyorum. Günümüzün vasatî edebiyatını düşündüğünde, “Arabesk veyahut Death Metal”in duruşu hakkında neler söylenebilir? Edebiyat ortalığı şiir kitabına nasıl bakıyor; hangi tipoloji neler fısıldıyor, sağda solda sinsice?

U.O.T.: ‘Sıkı şiir’, evet, sıkı. Fakat bu ülkede genellikle “sıkı” çevreyle dönüyor bu işler, çevren falan yoksa ortaya çıkardığın yapıtla ilgili bir beklentiye girmemen gerekiyor, “Arabesk veyahut Death Metal” çıktığı günden itibaren böyle bir beklentim olmadı, bundan sonra da olası değil. Cünkü ben bu zamana dek hiçbir zümreyle birlikte hareket etmedim, edebiyat dergilerine rica ile şiir göndermedim, ‘şairim’ diyerek ortalıkta dolaşmadım, edebiyat ödüllerine başvurmadım -dolayısıyla ödülüm yok- fakat hâlâ itibarım var, dolayısıyla ödülüm yok. Yine bugüne dek her ortama girip çıkmadığım için kitaba dair beklentilerim nitelikli okurla sınırlı, kitaba bir şekilde ulaşmış, okuyup beğenmiş arkadaşlarla iletişimim oluyor ve bu benim için daha kıymetli. SoL gazetesinden Ömer Turan “Arabesk veyahut Death Metal’ için önsöz” başlığı ile bir yazı yazdı. 13 Ocak 2015 tarihli bu yazı benim için kitapla ilgili gayet yerinde bir olumlama… Bunun dışında elbette orada burada lafı dönmüştür. Vasat şiir- vasat şair- vasat adam- vasat kadın- vasat arkadaş… Vasat olana tahammülüm hiçbir zaman olmadı, vasat olduğu halde ‘bir numarasın’ diyerek götü kaldırılan onlarca insan var, bunun için kendinizi zorlamanıza gerek yok, genel olarak kötü olan aşikâr. Demin sıraladığım vasat dizisi tersine de dönebiliyor bazı durumlarda: Edebiyat adına tümevarım, şiir adına tümdengelim. Ben, Beşiktaş’ın Club Brugge’ü eleyeceğini düşünüyorum, İngiltere deplasmanları ve Liverpool maçları bizleri yanıltmadı.

Z.Y.: Yeni bir edebî çalışman, projen var mı? “Kaburga” adlı fanzin nasıl gidiyor?

U.O.T.: Tabiî yazılar, şiirler bitmez. Yazmaya devam ettiğim bir dosya daha var, ama bir yere yetişmek gibi bir niyetim yok ayrıca sürekli dosyalarla uğraşacak kadar boş vaktim de yok, zamanı geldiğinde tabiî ki ortaya çıkacaktır. Kaburga Zine iyi gidiyor, yeni sayı yolda. Zaman aralıklarını iyi değerlendirdiğimi söyleyebilirim. Takip edenler için güzel bir sayı daha geliyor. Kaburga her şeyden önce nitelikli bir iş. Bir kuşak hareketi gibi, böyle bir şeyi gerçekleştirdiğim için mutluyum, insanlara ulaşmak güzel bir his.

Z.Y.: Bu içtenlikli söyleşi için çok teşekkür ederim.

10 Mart 2015, Kadıköy

Mar
10
2015
0
Mar
09
2015
0

Kadıköy’de; “Her sene böyle…”

fbmac2_43994_7743805

Kadıköy’de 16. yıl…

8 Mart 2015

Fenerbahçe: 1
Galatasaray: 0

fbmac6_43994_7744158

(…)  sevdamız / büyüyor omuzlarımızda  (…)
birgün girsek biz mezara/ gözümüz kalmaz arkada
evlâdıma miras bu sevda!  (…)


Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
09
2015
0

İki ‘Yeni’ Kitap

11004548_10152883069768725_9101778009968953790_o

“Kadran Kadraj”
Koray Sarıdoğan

Esen Kitap, Roman, Mart 2015


 

10297786_592017597566003_3349602791335766129_n

“Kuyudan Bildiriyorum”
Müslüm Çizmeci

Hayâl Yayınları, Şiir, Şubat 2015


Mar
07
2015
0

Karazin #1 (pdf)

karazinlogo

Karazin’in ilk sayısının tam metnine
https://karazindergi.org/Karazin1.pdf
adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
07
2015
0

Yedi Derviş

Yedi derviş bir postta oturur, iki hükümdar bir dünyaya sığmazmış.
(İran Atasözü)

Mar
02
2015
0

“Deniz Küstü” Resimleri (Abidin Dino-Yaşar Kemal)

denizkustukapak

Bilindiği gibi, Yaşar Kemal’in “Deniz Küstü” adlı romanını Abidin Dino resimlemiştir. Milliyet Sanat Dergisi’nin yeni dizisinin Eylül 1980 tarihli 8. sayısında Abidin Dino ile Yaşar Kemal, “Deniz Küstü” serüvenindeki sanatsal birlikteliğin ayrıntıları üzerine birer yazı kaleme almışlar. İşbu yazıların tam metnine https://issuu.com/adabeyi/docs/denizkustu adresinden ulaşabilirsiniz.

denizkustueski

denizkustu


Hamişler:

1/ “Deniz Küstü” resimlerinin önemini hatırlatan dostumuz Tekin Deniz‘e çok teşekkür ederiz.

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan Abidin Dino ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/abidin-dino adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
28
2015
0

Çakırcalı Efe

“Yaşar Kemal çok büyük bir ustaydı ve sahici bir insandı. Okuduğum ilk ‘hakiki’ edebiyat eseri, Yaşar Kemal’in ‘Çakırcalı Efe’sidir.”

Z. Yalçınpınar


cakircaliefe

“Çakırcalı Efe”
Yaşar Kemal
Kapak Çizimi: Semih Balcıoğlu
1993, Toros Yayınları, 9. Baskı

Şub
28
2015
0

“Dinamo Mesken”

futbol-hayattir-57411928342253630346

“Dinamo Mesken”
Ege Berensel

27 Ocak 2015-14 Mart 2005
Salt Ulus-Ankara

Bkz: https://sanatatak.com/view/Futbol-hayattir/1479


erkan-can-952F-76D2-33D9

Erkan Can, Dinamo Mesken taraftar atkısıyla… (2013)

Bkz: https://blog.radikal.com.tr/kultur-ve-sanat/bu-mesken-baska-mesken-18239

Şub
24
2015
0

Şiir: “Yeni Gün Yoktur”

(…)

kar yorganlarıyla örtülü toprak
kasvetli yalnızlıklarla dolu gökyüzü:

“bana ‘ağıryüzlü Turgut’ derler
iyilik ateşlerinin söndüğünü
ve kara çalıların örüldüğünü
__________________gördüm
kendimi mezarımın başında bekliyorum.”

(…)

bir
kapının
yokluğu
simsiyah
bir başka
kapıdır
aslında

çıkışlara yaklaştığında
her şeyin değiştiğini anlarsın:

aklımıza çekili bu fotoğraflar
kafasız fotoğraflara gömülü halatlar
sımsıkı tutunuyor kelimeler yana yana
görünmez bir duvarın tepesinde yazarlar

ve bir sabahın durgunluğu yapraklanıyor ağaçlarda
ustura keskinliğiyle anlıyoruz büyük gecesiz gökyüzünü

Zafer Yalçınpınar
Ocak-Şubat 2015


Hamişler:

1/ “Yeni Gün Yoktur” adlı şiirin tam metnine https://bit.ly/yenigunyoktur adresinden ulaşabilirsiniz.

2/ Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz.

3/ “Yalçınpınar da kimdir?” diyenler için; https://bit.ly/zykimdir

Şub
23
2015
0

Alberto Giacometti Sergisi (11 Şubat-26 Nisan 2015, Pera Müzesi)

giacometti2

Alberto Giacometti Sergisi
11 Şubat-26 Nisan 2015 // Pera Müzesi
Bkz: https://www.peramuzesi.org.tr/Sergi/Alberto-Giacometti-/169

*


(…)
Bir kişiye, bir canlı varlığa, ne de doğal bir olguya yaklaşır gibi yaklaşılmaz sanat yapıtına —bilmeyen yoktur bunu herhalde?— Şiir, resim, heykel, birtakım niteliklerle incelenmek ister. Ama, şimdilik resimden bahsediyoruz.
Canlı bir yüz bile kendini öyle kolay ele vermez; ne var ki bu yüzün anlamını çözebilmek için, fazladan çaba göstermeye gerek yoktur. Bence, —rastgele söylüyorum— bence, önemli olan, bu yüzü yalıtmaktır. Eğer bakışım, bu yüzü, bu yüzün çevresindeki bütün her şeyden kurtarabilirse, eğer bakışım, (dikkatim), bu yüzün, dünyanın kendi dışında kalan bölümüne karışarak gitgide belirsİzleşen anlamlarla, kendini kaybedip sonsuza kaçmasını önleyebilirse, ve eğer, aksine, aracılığıyla bakışımın dünyadan ayırdığı bu yalnızlık ele geçirilebilirse, ancak o zaman, bu yüze, —ya da bu kişiye, bu insan ya da görüngüye— bu yüzün tek kendi anlamı akacak, kendi anlamı birikecektir. Bir yüz bilgisinin, eğer estetik olmak istiyorsa tarihsel olmayı reddetmesi gerekir demeye getiriyorum.
Resmi incelemek, daha büyük bir çaba, daha karmaşık bir işlem gerektirir. Yukarıda anlattığımız işlemi, bizim için ressam ya da heykeltraş gerçekleştirmiştir. Öyleyse bize, bütün olarak geri dönen şey, temsil edilen kişi ya da nesnenin yalnızlığıdır; bu yalnızlığı algılayabilmeniz, ya da onun bize dokunabilmesi için, mekâna ilişkin belli bir deneyimimiz olması gerekir; ancak, kesintisiz bir mekân değil, kesintili.
Her nesne, kendi sonsuz mekânını yaratır.
(…)
Nesnelerin yalnızlığı hakkında.
O— Bir gün, odamda, iskemlenin üstünde duran havluya bakıyordum; o an, her nesnenin, sadece yalnız olmakla kalmayıp bir de ağırlığı olduğu —ya da daha doğrusu— bir başka nesnenin üstüne abanmasını engelleyen bir ağırlıksızlığı olduğu izlenimini edindim. Havlu yalnızdı, o kadar yalnız ki, sanki iskemleyi çeksem bile yerinden kıpırdamayacaktı. Havlunun, kendine Özgü bir yeri, bir ağırlığı, hatta bir suskunluğu vardı. Dünya ne kadar hafifti, ne kadar hafif…
(…)
Bu nesnelerden bir çeşit dostluk bakıldığını, bu nesnelerin bize dost bir düşünce sunduklarını yazdım… Bu benim yaptığıma, gelişigüzel laf etmek denir. Aynı şeyi De Vermeer için söyleyecek olsaydım, doğru olabilirdi belki. Giacometti başka şey: Giacometti’nin boyadığı nesne, “daha insani” olabildiği, —kullanılabildiği ve insan tarafından sürekli kullanıldığı için— ya da insanın, en iyi, en yumuşak, en değerli suretine bürünebildiği için değil, aksine, “şu nesne” olduğu için, “nesneliğin” el değmemiş olanca masu­miyeti içinde, kendisi olduğu için heyecanlandırıp ferahlatıyor bizi. O nesne, yanında hiçbir şey olmaksızın. O, bütün yalnızlığı içinde.

Jean Genet
“Giacometti’nin Atölyesi”, Çev: Hür Yumer,  Metis Yay., 1990


(…) Giacometti’nin yontularına baktığımızda, bir nokta vardır ki ondan sonra yontular artık ne görünümün kararsızlıklarına, ne de görüngenin(perspektifin) devinimine bağlı kalır. Onları kesinlikle görürüz: İndirgenmiş değil de artık, indirgemeden kaçırılmış, indirgenemezdirler ve uzamda, sahip oldukları, kullanılamayan, canlı olmayan, imgesele ilişkin derinliği oraya geçirme gücü sayesinde uzamın efendisidirler. Oradan yontuları indirgenemez gördüğümüz bu nokta bizim kendimizi sonsuzluğa koyar, içinde burasının hiçbir yerle çakıştığı noktadır. Yazmak bu noktayı bulmaktır. Dili bu nokta ile ilişkiyi sürdürecek ya da yaratacak duruma getirmeyen hiç kimse yazıyor sayılmaz.
(…)
Orada, dil bir güç değildir, söyleme gücü değildir. Kullanıma uygun değildir, onda hiçbir şeye sahip değiliz. Asla benim konuştuğum dil değildir. O dilde, asla konuşmam, asla sana seslenmem, ve asla seni yüksek sesle çağırmam. Bütün bu özellikler olumsuz biçimdedir. Ama bu olumsuzluk yalnızca daha temel bir olguyu gizler ki bu da, bu dilde herşeyin doğrulamaya dönmesi, yadsıyan şeyin doğruluyor olmasıdır. Yokluk olarak konuşmasındandır bu. Konuşmadığı yerde, konuşmuyordur zaten; durduğunda direnir. Sessiz değildir çünkü onda kesinlikle sessizlik konuşur. Alışılmış sözün özü şudur ki onu anlamak onun doğasının bir parçasıdır. Ama, yazınsal uzamın bu nnoktasında, dil anlamsızdır. Şiirsel işlevin tehlikesi de buradan gelir. Ozan anlamı olmayan bir dili anlayan kişidir.

Maurice Blanchot
“Yazınsal Uzam”, Çev: Sündüz Öztürk Kasar, YKY, 1993, s.43-47


(…)1961’de, Paris Bienali’nin bilmem kaçıncı günü, bir Montparnesse gecesinde, Türk olduğumu ve sanatla kıyısından köşesinden ilgilendiğimi bilen büyük sanatçı Giacometti, yanıma yaklaşarak, “Bienalle’nin yontu ödülünü size verdik” dedi. İlkin hiçbir şey anlamadım. Benim, Bienal’de bir eserim yoktu. Sonra büyük usta, Akar ya da Aşar adında bir yontucu tanıyıp tanımadığımı sordu bana. (Fransızca, Kuzgun’un Acar’ını  böyle söylüyordu.) O zaman anladım. Ödülü “paslı çivilere” mi verdiklerini sordum. Evet, dedi.
Sonradan öğrendim ki, İtalyan asıllı Giacometti, onüç kişilik seçiciler kurulunun genel eğilimine (üyelerin büyük çoğunluğu, beş yapıtıyla Bienal’e katılan İtalyan Francesco Somaini adlı yontucuyu ödüllendirmek istiyorlarmış) karşı çıkmış ve büyük ödülün Kuzgun’a verilmesini sağlamış. Ertesi saah ilk işim haberi Kuzgun’a telgrafla bildirmek oldu.(…)

Ferit Edgü
“Ölüm mü çaldı kapını Kuzgun, yoksa sen mi ölümün kapısını?”
Politika Gazetesi, 11 Şubat 1976


Şub
22
2015
0

Hüsamettin Bozok’un Kartviziti

yeditepehb


Hamişler:

1/ Kartviziti EVV3L ile paylaşan Sn. Adem Yüksel‘e çok teşekkür ederiz.

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Dergisi ve Yayınları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
20
2015
0

“Önce kitapları yaktılar.” (Ege Görgün)

fahrenheit451-3

Sinema eleştirmeni Ege Görgün tarafından
kaleme alınmış mühim bir tarihsel inceleme yazısı:
https://www.tersninja.com/once-kitaplari-yaktilar
-tarihteki-40-kitap-soykirimi-vakasi/

Şub
18
2015
0

#NuhKöklü

nk

Bugün Nuh Köklü, bir nefret cinayeti sonucu katledilmiştir.
İnsanlık, kalb ve vicdan yolundaki hakiki bir evlâdını daha kaybetmiştir.

Bkz: https://www.diken.com.tr/yeldegirmeni-dayanismasi-
nuh-koklunun-olumu-esnafa-polislik-yetkisi-veren
-iktidarin-yarattigi-bir-olumdu/

*

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com