Serpil Çetinkaya eserlerinde “boşluklarla dolu özel hikâyeler” yazarak “eksiltili sanat” yaklaşımının en güzel ve olgun örneklerini izleyiciye sunuyor. Yeşil Rüzgârları Bekliyorum‘daki görüngüleri incelediğinizde hermetik dokuların ve ânların etkisini hissedeceksiniz. (Zafer Yalçınpınar)
Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.
İlhami Tunç Gençer‘in “Noise Animasyon” girişimi buluşlu ve etkili bir hareket: Švankmajer’in, Jodorowsky’nin çığır açıcı deneyleri gibi düşünmek gerekiyor Noise Animasyon’u… Sadece insanın değil, tüm yaşamın sesten ibaret olduğunu görmek, duymak için Yeni Ses, Eski Can‘ın izleklerini takip etmenizi öneriyoruz. (Zafer Yalçınpınar)
Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.
İşaret Ateşi‘yle bağlantı kurmak için: isaretatesi@gmail.com
Yirminci yüzyılın önde gelen kadın yazarlarından Gertrude Stein, 1914’te yayımladığı, düzyazı şiirlerden oluşan Tender Buttons (“Hassas Düğmeler”: Nesneler, Yemek, Odalar) adlı yapıtıyla, bir yandan Kübizmin yazısal örneklerini sunmuş, diğer yandan feminist bir başkaldırıyla edebiyat dilini yeni baştan konfigüre etme girişiminde bulunmuştu. Yayımlandığı dönemde Modernist çevrelerde dahi hak ettiği karşılığı bulamayan avangart yapıt, ilerleyen yıllarda Stein’ın öteki çalışmalarıyla beraber literatürde kendine bir yer edinse de hâlâ güncel ve dinamik bir edebiyat deneyi olarak karşımızda duruyor.
Tender Buttons’ın ilk bölümünün çevirisi olan Nesneler, Gertrude Stein’ın hayat arkadaşı ve sevgilisi olan Alice B. Toklas ile paylaştığı gündelik hayatın ve ev ortamının duyarlılıklarını yansıtırken okurlara kişisel bir fenomenolojiyi sunuyor. Biricik bir “karaf”, bir “kutu”, bir “şemsiye”, bir “sprey şişesi”, bir “parça kahve”, ya da söz gelimi “sırlı bir parıltı”, “yastıktaki bir cisim” ve “korkulu bir salıverilme” üzerinden bizi, anlaşılır olması veya tek bir okunuşa sahip olması gerekmeyen, hem basit hem karmaşık bir düzyazı şiir metniyle karşı karşıya bırakıyor.
Nesneler, devrimci bir yazarın yepyeni bir dille yarattığı “eşyaları” tüm sevimliliği, oyunbazlığı, tuhaflığı ve mistikliğiyle yazı mekânının baş köşesine yerleştiriyor. (Tanıtım Metni’nden…)
Avant-garde sanatçıların, yerleşik normları altüst eden heretik (sapkın) vizyonları muhataplarında esaslı şoklar yarattığı için, Batı dünyasında makineleşme ve kitleselleşmeyle beraber yitip giden yaratıcı heyecanı diriltmekte önemli rolleri olmuştur.
(…) Halkların kendi kaderini kendisinin tayin edebilmesi yönünde hem kapitalistlerden (Woodrow Wilson) hem sosyalistlerden (Vladimir Lenin) Prometheusçu bir enerji alan bu devrimci radikal moment, neredeyse eşzamanlı olarak sanat alanına da nüfuz etmiştir. Dada, konstrüktivizm ve sürrealizm bunlardan en bilindik ve belki de en radikal olanlarıdır. (…)
Büyük Saat‘in evrendeki tik-tak seslerini duyanlar için… Turgut Uyar‘a saygıyla… özel bir yeniden-yazım projesi gerçekleştirdik. Projenin tam metnini https://www.dumensiz.net/yeniden-yazm adresinden okuyabilirsiniz.
(Bu özel projede beni yalnız bırakmayan Cem Onur Seçkin‘e çok teşekkür ederim.)
Ece Ayhan bir belediye şairi değildir! Detaylar için tıklayın…
“Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek
yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.
Hoşgörünün törel ve yasal sınırlarını paramparça ederek aşmış bir
düşünceyi köşeli bir büyük ayraca, paranteze alacaklar. Alırlar! Daha
dün, yaşayan şiir denince elleri tabancalarına giden adamlar,
müessesenin küçük hisseli ortakları, şairlere iki paralık değer
vermeyenler, gözlerinde tek bir şiir yaşatmayan kalem efendisi kentliler
oturmuşlar, düşünmüşler, taşınmışlar, açık baskılar, gizli
engellemeler yanında, böylesi bir Chester taslağını sunmuşlardır.
Tarihten,
kendi tarihimizden biliriz ki, kardeşlerini az önce boğmuş bir
padişahın bile elinde uzak ve kokusuz bir gülle yaptırdığı
minyatürleri, çağdaş padişahların ise basına dağıtılmak üzre çocuklarla
çektirdikleri birçok fotoğraf vardır. Şimdi çocuklar ve güller dahi yüz
vermedikleri için olsa gerektir, ‘müesses ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor’. Bunun böyle olduğu aydındır. (Ece Ayhan)
(…) Başka ne olabilir ki! Beni kafakola alamıyorlar. Şu anda bile -ki 60 yaşındayım- kafakola alamıyorlar. Bir beklentim yok. Bir şey istemiyorum. Ev istemiyorum, rüşvet istemiyorum, para istemiyorum, ödül istemiyorum. Bu güne kadar ödül almayan tek adamım ben. (Ece Ayhan)
Ece Ayhan‘ın adını kullanarak kurulmaya çalışılan ödül düzeneklerine karşıyız! Önümüzdeki günlerde bize bağlı tüm platformlarda, İyi Parti’li Eceabat Belediyesi’nin iğreti girişimine yüksek sesle ve ayağa kalkarak cevap vereceğiz! (Bu iğreti girişimi planlayanları, bu kötücül düzeneğe ortak olmaya ve katılmaya çalışanları tek tek tespit ediyoruz, takip ediyoruz, araştırıyoruz!)
Çünkü;
1) Ece Ayhan yaşamı boyunca ödüllendirme mekanizmalarına karşı durmuştur, kendi dönemindeki şairler arasında ödül almayan tek kişidir ve Türk Şiiri’nin zirvesidir!
2) Tüm ödüllendirme mekanizmaları hakikat yolundaki kalb ve vicdan arayışından uzakta konumlanan “kötülük dayanışması” tarafından tasarlanmıştır, sonsuz kötücüldür, yozlaşmıştır ve kandırmacalıdır!
3) Türkiye’de “belediyecilik” dediğimiz şey -en büyüğünden en küçüğüne- aşırı siyasallaşmış bir rant kapısıdır ve yerel yönetim alanında konumlanmış klasik bir statüko bileşenidir.
Ece Ayhan’ın adının ve edebiyatının bu kötücül düzeneklere alet olmasına izin vermeyeceğiz!
Bülent Ortaçgil, müzikle geçen 50 yılı, “Elli buçuk” adlı yeni albümü ve verdiği konser serisi ile kutladı.
(…) Aslı Barış: Size ‘kent ozanı’ ya da ‘şarkı şairi’ deniyor. Ne düşünüyorsunuz lakaplarınız hakkında? “Hangisi Hayat” şarkısında sorunuzun birini, “Ortaçgil der ki bu ne iş?” diye soruyorsunuz. Kendinizi bir ozan olarak görüyor musunuz?
Bülent Ortaçgil: “Şarkı Şairi” tanımını seviyorum. “Ortaçgil der ki bu ne iş” dizesini halk ozanlarına gönderme olsun diye, mahlas gibi kullandım. Kendimi şair olarak değil de şiiri şarkılarda kullanan biri olarak görüyorum. Şiir şarkı sözünden çok çok daha özgür…
A.B.: Pandemi döneminde birçok sanat dalı gibi müzik de bu dönemde yara aldı. Belki de bazı sektörlere göre daha fazla… Albümün akabinde bir konser serisiyle Türkiye’nin muhtelif yerlerinde izleyiciyle buluştunuz. Nasıl değerlendirirsiniz izleyicinin ruh halini?
B.O.: Pandemiyi herkes ilk defa yaşadı. Her sektör için zordu, bizler için daha da zor. Aslında pandemi bitmedi, şimdilik öldürücülüğünü kaybetti sadece. Ne var ki bizler öyle bıktık ki yeniden ciddiye almak istemiyoruz.
A.B.: Müzikteki dijitalleşme hakkında ne düşünüyorsunuz? Bugünlerde pek çok platformda müzisyenler kolaylıkla dinleyici ile buluşabiliyor. Ama algoritmaların yönettiği dinamiklerle bir türlü buluşamayanlar var. Nasıl değerlendirirsiniz bu durumu?
B.O.: Müzik yapmak, kayıt etmek ve yayınlamak kolaylaştı ve ekonomik olarak ucuzladı, bu iyi bir şey. Ama müzisyen becerisine de sekte vurdu. Biz bile kayıt yaparken bir iki hata için başa dönmeyip, “öteki kayıttan alıverirsin” diyoruz teknisyenlere. Ayrıca her ses birbirine benzer ve sentetik oldu. Bırakın ender kullanılan enstrümanları, davulu bile makinalara çaldırıyoruz… Müzikte dijitalleşme derin konu birkaç satırlık bir iş değil. Müzisyenlerin yanı sıra teknik adamların sosyologların daha çok tartışmaları gerek. (…)
43 bitti. Uzay zaman olarak baktığımda -dünyayla birlikte- güneşin etrafındaki 43’üncü dönüşümü tamamlamışım.
Ne fark ettim bu hayattan:
1) Ailenizi sevin, sayın… Aileniz gerçek dostunuzdur. 2) Eşya olmayın, insan olmaya çalışın. “Duvar saatleri gibi ahmak ve kibirli” olmayın sakın… 3) Yaşamı anlamaya çalışın, anlam arayışınızdan hiçbir zaman vazgeçmeyin: Hakikat yolundaki kalb ve vicdan arayışınızdan hiçbir zaman ödün vermeyin. 4) Ölüm diye bir şey var, aklınızdan çıkarmayın.
Türk Şiiri’nin zirvesi Ece Ayhan‘dır. 12 Temmuz 2022: Ece Ayhan’ın vefatının 20. yılındayız. Kötülük Dayanışması’na karşı Haklılığın İnadı Cemiyeti’ni kurduk… Maksadımız çok eski ve açık aslında: “Tarihe bakarsanız anlarsınız!”
Makedonya’nın en köklü edebiyat, kültür ve sanat dergisi STREMEJ‘in Aralık 2021 tarihli nüshasında “en uzun geceden” ile “en kısa gündüzden” adlı şiirlerim Filiz Mehmetoğlu‘nun özel çevirisiyle Makedonca olarak yayımlanmıştı. Derginin ilkeleri gereği ilgili sayfaları ve çevirinin tam metnini altı aydır paylaşamamıştım. Sağolsun, STREMEJ’in editörü Gabriela Stojanoska-Stanoeska, bugün bana hediye olarak tam çeviri metinleri gönderdi. Filiz’e ve Gabriela’ya çok teşekkür ederim: Yabancı dile çevrilen ilk edebi metinlerimin Kiril alfabesiyle olması -İngilizce olmaması- beni sonsuz mutlu kılıyor. Bu iki eşlenik (ve kritik) şiirimin tam çeviri metinlerini aşağıda paylaşmaktan gurur duyuyorum. (Zafer Yalçınpınar)
(En Uzun Geceden) ОД НАЈДОЛГАТА НОЌ
Болката ја пушам до моите ириси под снегот, зборовите закопани.
Што може да се направи во дното на морето, најголемите бродови ___закопани.
и ова искачување не е добро.
магнолијата се спрема за умирање, сѐ ќе заврши ноќва.
во воздухот закачен чад непопустливи дрвја река раскажувајќи го животот зборлив галеб наутро!
морајќи, моето небо го воспоставувам со твојата ___линија на работ на усните. од најдолгата ноќ.
(En Kısa Gündüzden) ОД НАЈКУСИОТ ДЕН
болката ја оставам на небесните длабочини над дрвјата, зборовите одат.
како може во планинскиот врв, најголемите камења __стојат.
не се лоши мерките на оној тунел.
се спремат птиците за раѓање, утре наутро ќе почне сѐ.
во воздухот закачен облак почвата закажена од живот бесконечнa хоризонтна линија крајот на една река навечер!
морајќи, своето ништо си го чувам во твоите ириси __со смрт од најкусиот ден.
Zafer Yalçınpınar STREMEJ Dergisi, Aralık 2021 Makedonca’ya Çeviren: Filiz Mehmetoğlu
“Orhan Selim (Nâzım Hikmet) 21 Aralık 1934 tarihli “Bize Buyrun” başlıklı yazısına ‘Bizim Erenköy’ diyerek başlar. Erenköy’ün yazın toz, kışın çamur derdinden yakınır. Bu çileyi görmesi için bir belediye yetkilisini Erenköy’e davet eder. İroni yaparak, yetkiliye bir köşk tutacaklarını söyler ve hatta yetkilinin bir dediğini iki etmeyeceklerinin de noter karşısında ant içerek garantisini vereceklerini ilave eder. Nâzım Hikmet yazının başında o yılların Erenköy’ünün güzelliklerini şöyle sıralar: “Bizim Erenköy, gerçek yaşanacak yerdir. Buram buram reçine kokan, yaz kış yemyeşil çamları vardır. Suyumuzun tadına doyulmaz. Ağaçlıklar arasında, irili ufaklı kuş yuvaları gibi köşklerimizi bir görseniz; bağlarımızın kabuğu ince, suyu ballı üzümlerini bir yeseniz Erenköyümüzden bir daha ayrılmak istemezsiniz.”
Gamze Duman’ın bakışı, eserlerinde işlediği konuları önce zamanın ve mekânın donukluğuyla çerçeveliyor, ardından da odak konulara “korkunç güzellik” içeren figüratif bir varoluş ekliyor. Hatırlayamıyorum‘da yer alan görüngülerin zihninizi kurcalayarak hafızanızı harekete geçireceğini düşünüyorum. (Zafer Yalçınpınar)
Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.