May
03
2011
0

Gönüllü Kölelik Üzerine Söylev (ÉTIENNE DE LA BOÉTIE)

(…) Bir zorbayı koruyanlar, atlılar, piyadeler, ordular değildir; onları koruyanlar(inanılması zor bir gerçek ama) daima onları destekleyen ve bütün ülkenin ona itaat etmesini sağlayan dört ya da beş kişidir. Her zaman böyle olmuştur; beş ya da altı kişi, zorbanın kulağıdır ve kendileri yaklaşırlar ona veya vahşetlerinin suç ortakları, zevklerinin yoldaşlar ve vurgunlarının ortakları olarak zorba tarafından davet edilirler. Bunlar efendilerini öyle bir eğitirler ki bu zorba, topluma karşı sadece kendi kötülüğünü değil onların kötülüklerini de yapar. Bu beş altı kişinin elinde beş yüz, altı yüz kişi vardır ve bunlar zorbayı yozlaştırdıkları kadar bu insanları da yozlaştırır. Bu beş altı yüz kişi, beş altı bin kişiyi kendilerine bağlar. (…)
Hekimlerin söylediklerine göre, bedenimizde hiçbir değişiklik gözükmemesine rağmen tek bir yerimizde tümör çıktığında, bedendeki her şey bu kötü bölgeye doğru yönelirmiş. Aynı şekilde, bir kral zorbalığını ilan eder etmez krallığın bütün kötü unsurları, bütün döküntüleri, yani toplumda iyilik de kötülük de yapamayacak olan düzenbazlar, yüzsüzler değil, hırslarının ve açgözlülüklerinin kurbanı olanlar ganimetten pay almak ve büyük zorbanın emrinde küçük zorbalar olmak amacıyla bu kralın çevresinde toplanır. (…) Böylece zorba, uyruklarını bir bir köleleştirir.(…) Zorbanın emirlerini yerine getirmek yetmez onun ne istediğini de düşünmek gerekir ve hatta çoğu zaman onu tatmin edebilmek için çevresindekilerin kendi zevklerinden vazgeçmeleri gerekir. Ona itaat etmekle bitmez iş, eğlendirmek de gerekir zorbayı; zorbanın işlerini görürken kırılmaları, düşmeleri, sıkılmaları, üzülmeleri gerekir ve madem ki bütün zevkleri zorbanın zevkinden ibarettir, kendi zevklerini onunkine feda etmeleri gerekir, karakterlerini zorlamaları, kendi doğal durumlarından kurtulmaları gerekir. Zorbanın konuşmalarına, sesine, bakışlarına, hareketlerine dikkat etmeleri gerekir. Mutlu yaşamak bu mu? Hatta yaşamak mıdır bu? (…)

ÉTIENNE DE LA BOÉTIE
Gönüllü Kölelik Üzerine Söylev’den.. (1836)
Çev: İsmail Yerguz, “Yeni” Dergisi,  Sayı:3, Bahar 2011

May
02
2011
0

Bilge Karasu İlgileri…

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Bilge Karasu ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=bilge-karasu adresinden ulaşabilirsiniz.

May
02
2011
1

Bilge Karasu Sempozyumu (5-6 Mayıs 2011)

5-6 MAYIS 2011
MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ
FINDIKLI YERLEŞKESİ
SEDAT HAKKI ELDEM ODİTORYUMU

5 Mayıs 2010
Açılış
(…)
9:30 Oruç Aruoba: “Ioakim’in Tilki’si”
(…)

6 Mayıs 2010
(…)
17:15 V. Oturum
Oturum Başkanı: Oruç Aruoba
Neslihan Demirkol: “Müşfik’i kim anlattı?: Troya’da Ölüm Vardı’da Anlatıcılar”
Zeynep Zengin: “Ustadan Çırağa: Yaşam ve Ölüm Üzerine”
Levent Kavas: “Dere Tepe Düz: Karasu’nun Süreyerleri”
(…)

Sempozyum programının tamamına https://www.tramvayduragi.com/bilge-karasuyu-okumak/ adresinden ulaşabilirsiniz.

May
01
2011
0

Yüklem (Serhat Kiraz)


Serhat Kiraz’ın “Yüklem” adlı eserinden bir ayrıntı…

(…) O yapının içinde rastgele birşey yok. Çünkü bana belirli bir sınır veriliyor. O sınır içine herşeyini alacaksın. O sınırları zaten insanlar koyuyorlar kendi kendilerine; o sınırlar var. Mekâna girdiğimizde de mekânın sınırı var. Öte yandan insanın düşüncesi de sınırlı, düşüncelerini gerçekleştirme süreci de sınırlı. Ama bizim sınırmız -bilimsel olarak baktığımızda  ölçülebilir sınır dediğimiz şey- bütün geçmişin bilgisini toplayıp bugün biz üzerine birşey katabiliyorsak, biraz daha genişliyor, katamıyorsak o sınırlar içinde kalıyoruz. Geçmişin getirdiği sınırlar belli. Onun ötesinde ne olabilir diye sorduğumuz zaman, oraya yaklaşmaya başladığımız zaman… Bu da şöyle birşeyden kaynaklanıyor: Ben buradan onu görüyorum; ama aslında gözükmüyor. Bilgi olarak orada var. şimdi burada beş kişi konuşuyoruz; ama aslında beş kişi konuşmuyoruz. Çünkü geçmişte üstünde konuşmuş olduğumuz herşeyi buraya getiriyoruz. Bir iş yaparken aslında ortak bir iş yapıyoruz; sizin ardınızda bir ekibiniz var. Einstein’dan Leonardo’ya, Platon’dan bilmem kime kadar, hep onlarla diyalog kurarak konuşuyorsunuz.(…)

Serhat Kiraz
AIRES Dergisi, Sayı:2, 2002, ss.134-135

May
01
2011
0

Sen; Kara Deryalarda Bir Fenersin! (Belediyecilerden ise hastaneye gitsin…)

Fenerbahçe Spor Kulübü: 2
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Medical Park: 0

May
01
2011
0
Nis
30
2011
0

İki E-Kitap…

Uzun zamandır “AltKitap” adlı oluşumu takip etmiyordum. Geçenlerde bir göz gezdireyim dedim ve iki ilginç e-kitapla karşılaştım:

M. Kemal Adatepe
Yeni Dergi, Biyografi ve Bibliyografi
Bkz: https://www.altkitap.com/kitap.asp?kitapid=55

*

Duygu Güles
“Ben Senin Yazarınım”
Bkz: https://www.altkitap.com/kitap.asp?kitapid=57

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yer alan E-Kitap ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=e-kitap adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
27
2011
0

Acının Adı: “İnsanlık Anıtı’nın Kaldırılması”


ACININ ADI

Yavaş sessiz senin buyruğunda toplanır altın yavaş sessiz
Yavaş sessiz senin buyruğunda dağılır buğday yavaş sessiz
Yavaş sessiz senin buyruğunda bölünür halkın ekmeği.

Seninle hızla kararır bozulur ipek seninle hızla
Hızla düğümlenir bulanır su seninle
Körlenir seninle hızla emeğin tarihi.

Ve seninle yavaş yavaş çıkar bakıra kuvarsa tunca yavaş
yavaş acının uzun uzun yazılan adı.

İlhan Berk

Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=4641

Özellikle bkz: https://haber.sol.org.tr/yazarlar/merdan-yanardag/cumhuriyet-putu-nu-yiktilar-41995

Nis
27
2011
0

Söyleşi: “Nitelikten fedakârlık etmeden bazı fikirler nasıl gündelik kılınabilir?” (Tarık Günersel)

Tarık Günersel

Fotoğraf: Z. Yalçınpınar, 2006

Türkiye P.E.N. Merkezi Başkanı Tarık Günersel’le yeni kitabı “Oluşmak” kapsamında ilginç bir söyleşi gerçekleştirdik…

Zafer Yalçınpınar: Sizinle ve eserlerinizle tanışıklığım görsel işlerime yoğunlaştığım, görsel şiiri deneyimlediğim günlerde gerçekleşti. Deneysel çalışmalarınızla ve özel verimlerinizle tanınıyorsunuz Türk edebiyatında… Bu deneysel çalışmalarınızın geleceğe uzandığını, hatta, “tarih kadar uzun” bir projenin parçası olduğunu düşünüyorum. Çalışmalarınızın yapı taşları nelerdir? Başlarken ne vardı, neyi gördünüz, sizi ne tetikledi?

Tarık Günersel: Büyükbabamın sayesinde, felsefeyle ilgilenmeye ilkokulda başladım: Necmeddin Günersel tanıdığım ilk yazar ve Müslüman-demokrat düşünür oldu. Sonra 1966’da 13 yaşımda Bertrand Russell’ın “Niçin Hıristiyan Değilim” adlı eserini okuyunca inancım sarsıldı, verimli bir buhrana girdim. Tanrı inancından kopuşum acısız olmadı, ama memnunum. 14 yaşımda yerleşik ahlakı köleleştirici buldum, alternatif bir özgürleşme ahlakı amaçladım. 20 yaşımda “Kendi anayasama doğru” diye bir döküm hazırladım –görüşlerimden ve bazı alıntılardan oluşan. 1993’te özdeyişlerimden oluşan ve Seyyit Nezir’in Broy yayınları arasında yer verdiği Uzay Bilinci adlı eserim ile kılavuzum temelde oluştu. 1997’de kızım Barış Günersel’in gelecekle ilgili şiiri önemli bir boyut kazandırdı. 2000’de “süzülüm” adını verdiğim çalışmalar yapmaya başladım. Oluşmak kendim için yaşama kılavuzu. Başkaları da yararlanırsa sevinirim tabii. Çağrım herkese kendi kılavuzunu hazırlama yönünde -beğendiği görüşlere sahip çıkıp gelişmeye açık olarak.

Z.Y.: “Oluşmak” adlı kitabınızın alt başlığı “Yaşama Düşünceleri 6011”… Bu alt-başlık bize 4000 yıl sonrasını işaret ediyor. Ayrıca, Oluşmak’taki poetik dengeyi, felsefi bir “yaşam kılavuzu” olarak tasarladığınızı da biliyoruz. Şiir ile felsefe ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz… Şiirdeki sezgiselliğin önemi nedir? Şiir, felsefeyle nasıl bağdaşıyor?

T.G.: 6011 ile bu yılı kastediyorum. Yazının icadını sıfır yılı sayıp en yaygın tarihleme tarzına pratik bir yaklaşımla 4000 eklemeyi öneriyorum.  İnsanlığın yaratıcılığı ile emeğine saygı ifadesi olarak. Tarihçilerin “Tarih İ.Ö. 4000 civarında yazının icadıyla başlar,” sözünü ciddiye alma ve gereğini yapma önerisi bu aynı zamanda. Geçen gün Alberto Manguel’in ‘Okuma Tarihi’ kitabını okuyordum; “M.Ö. 4000 civarında kil tablete on tane keçi resmi ile okurluğun (ve yazmanın) başladığını belirtiyor. Denk düşen bir tarihleme. Otuz imzacı ile 3 Mart 6010 tarihinde İstanbul’da basın toplantısı yaptık. Yalnızca bir Slovak ve bir Belçikalı gazeteci katıldı; basınımızdan kimse gelmedi.

Şiir ile felsefe çocukluğumdan beri doğal parçalarım. Son yıllarda daha az acı çekerek gelişmeyi öğrenebildim.  Yirmi yıl kadar önce şöyle düşündüm: Dinler neden etkili? Her düzeyde zekâ ve zihin için esnek bir malzeme sunabiliyorlar. Yalın derinlik hem şiirde hem de felsefede ve de dinde önemli. Teorik zenginlik ile “hedef kitlenin” eğitim düzeyi arasında uçurum var. Öncelikle kendim için, nitelikten fedakârlık etmeden bazı fikirler nasıl gündelik kılınabilir? Hem yalın hem de verimli düşünceler nasıl formüle edilebilir? Din dışı (ama dinlerdeki bilgelikten de yararlanan) bir yaşama kılavuzu oluştururken bu hususlar önemli geliyordu. Şiir ile felsefe düşünce bağlamında buluşabiliyor. Sezgi ilginç ve açıklayamadığım bir alan -hayatımda önemli rolü olan.

Z.Y.: “Oluşmak”taki süzülümleri, özdeyişleri, atasözlerini ve kitabın başındaki çağrınızı düşündüğümde, doğu-batı ayrımının dışında durarak ortak ve yüce bir “erdem”i imlemeye çalıştığınızı farkettim. Bunu “yaşamak bilinci” olarak ifade edebilir miyiz? Bilinç ya da seziş kapsamında ele alırsak,  “yazmak” ile “yaşamak” arasındaki çetin birleşimler ve ayrılımlar nelerdir?

T.G.: On binlerce yıldır nice insan acı çekerek bir şeyler düşündü, emek verdi. Emekteki çeşitlilik ile tek gezegendeki ortak hayat gerçeği arasında buluşturucu bir eser amaçladığım söylenebilir. Yazmak ile yaşamak etkileşimli alanlar, evet; bu konuda sürekli daha çok şeyin farkına varıyorum.

Z.Y.: Son olarak, edebiyat ortamında yaygınlaşan “retorik arsızlığı” hakkındaki düşüncelerinizi sormak istiyorum… Mevcut siyasal tutum ve “yeni sinsiyet” şeklinde kavramsallaşan bir tipoloji, yaşamın şiirselliğini karartıyor ve hatta köreltiyor benim gözümde… Edebiyatın ve sözün kutsallığı, içtenliği suistimal edildi, ediliyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu duruma karşı?

T.G.: Hayata, dile ve emeğe özenle yaklaşıyorum, sanırım. Herkes aynı özeni gösteremeyebilir. Hoyratlık yaygın ama benim de daima pekçok kusurum oluyor. Çabayı sürdürmekten başka çaremiz yok.

Yaz. Anlatmaktan çok
_______anlamak için.
Ve sevin. Seni
az da olsa anlayan
___en az bir kişi vardır artık:
__________________Kendin.
(…)
T. Günersel

Nis
26
2011
0

491’e ON ÜÇ! (Ey vakitsizlik!)


491’e ON ÜÇ!

Ey vakitsizlik!

https://zaferyalcinpinar.com/491onuc.pdf

*

Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’lardaki yüzüdür 491
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy kafasıdır.
491, seslidir… Ses ver!

491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz. (E-posta: dortdokuzbir@gmail.com)

Nis
26
2011
0

Sergi: “Re-Dejenerasyon”

“RE-DEJENERASYON”
Sanatorium
4-7 Mayıs 2011

Rejenerasyon… Bir canlıda gerçekleşen doku kaybı sonrasında, aynı cinsten ve aynı değerden hücrelerin çoğalarak eksilen hücrelerin yerini doldurması. Elbette bu tanımlama şunu da işaret etmekte: Rejeneratif bir süreç, dejeneratif bir sürecin sonucudur. Tıptan bilgisayar yazılımlarına, kentsel dönüşümden ekolojiye ve bilimden teolojiye çok geniş bir yelpazede ele alınan bu konu dahilinde olay şu şekilde gelişir: Önce yapı, bir bozulma ve yıpranma dönemine girer, fakat tam bu anda içindeki bazı negatif unsurları bünyesinden atmaya başlar. Eğer bu süreç başarılı olursa “yeni” oluşum dejenere dokunun içerisine yerleşir ve dejenerasyon–rejenerasyon döngüsü sağlanmış olur.
Rejeneratif süreç bu bağlamda sanatta çoklu okumalara açıktır: Sanat tarihi “sınırları ihlal etmenin” tarihiyse eğer; o zaman sürekli ele alınan bir tema ekseninde üretilen çalışmaların, aslında tam da konuyu dejenere ettikleri, bozdukları iddia edilebilir mi? Sanat, bazı imgeleri yozlaştırır mı? Bunun sonucunda o yapı bozulur/yozlaşır, fakat bunun aksine dejenere bir süreç dahilinde sisteme yeni bir önermeyle enjekte edilerek rejenerasyon sürecine girer mi? Peki eğer sisteme referans verilmeyen bir ironik kayıtsızlık hali sürdürülürse, yapı asla kendisini yenileyememe durumuna girerek “kendi yıkımının” bir parçasını da kendi içinde taşımaz mı?
Bu sorgulamalar ekseninde Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Ferhat Özgür Çağrı Saray ve  Rıfat Şahiner ; Fırat Arapoğlu küratörlüğünde “Re/DeJenerasyon” sergisinde 4-17 Mayıs 2011 tarihleri arasında Sanatorium’da sanatseverlerle buluşacak. Etkinlik dahilinde 10 Mayıs saat 17:00’de moderatörlüğünü Can Ertaş’ın yapacağı, bir proje olarak Yeni Anıt ekseninde Ferhat Satıcı’nın “Doppler Etkisi: 2010 Offspace Odyssey” başlıklı konuşması ve 14 Mayıs saat 17:00’de moderatörlüğünü Guido Casaretto’nun üstleneceği sanatçı Orhan Cem Çetin’in “Konuşma, İş Yapıyorum” adlı performans ve konuşması gerçekleştirilecek. (Basın bülteninden…)

Sanatorium Sivil Sanat İnisiyatifi
İstiklal Cad. Postacılar Sok.
No:6/A Beyoğlu / İstanbul

https://www.sanatorium.com.tr

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
26
2011
0

Haber: William S. Burroughs için soruşturma!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ocak ayında Sel Yayıncılık tarafından Süha Sertabiboğlu çevirisiyle yayınlanmaya başlayan William S. Burroughs’un “Cut-up” üçlemesinin ilk kitabı olan ‘Yumuşak Makine’ için soruşturma açtı.

Haberin devamı için bkz: https://www.ntvmsnbc.com/id/25206516/

William S. Burroughs için soruşturma!

Nis
24
2011
0

Eskiden…

(…) Eskiden hava olan yerde şimdi toz var. Eskiden nehirlerin olduğu yerlerde şimdi caddeler var. Eskiden suyun aktığı yerlerde şimdi otomobiller akıyor.

Eduardo Galeano
Aynalar, Çev: Süleyman Doğru, Sel Yay., 2009, s. 138

Nis
23
2011
0

yokluğun yokluğa tuttuğu ayna

(…)
ama artık çok geç
nerde şimdi o budanmış ümitler kelâm konfetileri
sen seçtin insan denilen o kanlı grameri
yokluğun yokluğa tuttuğu ayna
sidre ağacının ötesinin ucunda
(…)

K. Celâl Gözütok
Argos Dergisi’nden…

Nis
23
2011
1

Havayı dinliyorum… (Nâzım Hikmet)

Damardan boşanan kan gibi ılık ve uğultulu
Son lodoslar esmeye başladı
Havayı dinliyorum
Nabız yavaşladı
(…)

Nâzım Hikmet

Türk edebiyatının en önemli şairi Nâzım Hikmet’in 1956 ve 1957 yılında Prag’da el yazısıyla Osmanlıca yazdığı şiirler ortaya çıktı. İçlerinde hiç bilinmeyen mısralar da var, ezbere bildiğimiz dizelerden çok farklı olanlar da…

Ankaralı koleksiyoner Erdal Dikmen’in Nazım Hikmet’in ailesinden aldığı ‘evrak-ı metruke’den pek çok şiirin orijinalleri çıktı. Koleksiyonda Nazım’ın yazdığı 77 daktilo, 17 el yazması ve 13 Osmanlıca mektup ve şiir var. Dikmen, ‘evrak-ı metruke’nin ehil ellere geçmesi için çaba gösterdiğini söylüyor.

Radikal gazetesinden Abdullah kılıç’ın haberine göre, Nâzım Hikmet’in 54 yıl önce vatan hasretiyle yazdığı şiirlerin ilham kaynağı Prag kenti. Şarl Meydanı, Prag Şatosu, Vatslav Caddesi, Doktor Faust’un evi, nehirler, köprüler… ancak şairin asıl özlemi Türkiye, eşi, dostları ve oğlu. Bu hasretini dizelere dökmüş. Nâzım’ın Prag’da yazdığı dizeler, sanki İstanbul için yazılmış. Prag’ın nehirlerine, tarihi köprülerine bakarken, aslında İstanbul vardı gönlünde… Belki de bu yüzden Prag şiirlerini okurken İstanbul geliyor okurun aklına…

Haberin devamı için bkz:  https://www.ntvmsnbc.com/id/25205440/

Nis
22
2011
0

İmza: S. Kudret Aksal

S. K. Aksal’dan Güner Ceylan’a ithafen imzalı…
“Eşik” (1975)

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında paylaşılan “imzalı” ilgilere/eserlere https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Nis
22
2011
0

Okumanın Tarihi’nden: “400 deveden oluşan kütüphane”

UNESCO “Dünya Kitap Günü” (23 Nisan) yaklaşıyor. “Okuma Tarihi” konusundaki A History of Reading –Alberto Manguel (Penguen Books, 1996) adlı eserin çevrilmesini dilemiştim ki meğer zaten Füsun Elioğlu tarafından çevrilip “Okumanın Tarihi” adıyla 2001’de YKY’den yayımlanmış. Birkaç alıntı:

M.Ö. 4000 civarı: Kil tablete on keçi ile koyun çizilmesi ile ilk okur da doğmuş oldu.
MÖ 593: Peygamber Ezekiel bir hayal görür: Ağzını açıp bir kitabı yiyerek okuması emredilir; böylece eserin anlamını sindirip içselleştirebilecektir.
MÖ 330: Büyük İskender annesinden gelen mektubu asker önünde sessizce okur. Askerler şaşkına döner çünkü o ana kadar hep sesli okumaya tanık olmuşlardır.
MÖ 213: Çin İmparatoru Şi Huang-ti tarihin kendi yönetimiyle başladığına karar vererek önceki bütün eserlerin yakılmasını buyurur.
MÖ 200: Bizanslı Aristofanis noktalama işaretlerini icat eder. Daha önce kelimeler kesintisiz ard arda getirilirdi.
MÖ 55: Jül Sezar ruloyu sayfalara bölüp yan yana koyar; böylece kitap formatını başlatmış sayılır.
230: Kraliyet buyruğuyla, İskenderiye’den geçen her gemideki bütün kitapların birer kopyası yapılır –şehir kütüphanesi için. İskenderiye Kütüphanesi yangınında yarım milyon eser yanar.
1000: 117 bin kitabı olan İran Başveziri Abdülkasım İsmail hepsini alfabetik sırada yürüyen dört yüz develik bir kervan halinde yanında taşır.
1100: Gazali Kur’an okuma konusunda bir dizi kural geliştirir. Altıncı kural ağlamaktır –Kur’an’ın bazı bölümlerinin kederle okunmasını gerekli saydığı için.
1284: Venedik veya Floransa’da gözlük icat edilir.
1333: Ressam Simone Martini bir tablosunda Meryem’in eline kitap tutuşturur. Kadınların zihin kapasitesi konusunda şüpheci olan Katolik Kilisesi tartışır: Tanrı’nın Annesi okur sayılabilir mi?
1455: Gutenberg matbaayı icat eder; artık okurlar aynı metnin tıpkı kopyalarını okuduklarından emin olabileceklerdir.
1536: Hümanist William Tyndale İngilizler anlayabilsin diye İncil’i İngilizceye çevirir; bunun üzerine yakılır.
1559: Roma Din Mahkemesi Engizisyon Yasak Kitaplar Listesi çıkarır. Bu liste 1966’da güncellenmiş, Graham Greene ile Colette yasaklı yazarlar arasında yer almıştır.
1740: ABD’nin Güney Carolina eyaletinde kölelere okuma öğretmek yasaklanır. Bunu başka eyaletler izler. Okuma çabasında ısrar edilen kölenin işaret parmağının ilk boğumundan kesilir. Bu yasa ancak 1865’te kaldırılır.
1781: Denis Diderot depresyondaki karısını güzel kitaplar okuyarak iyileştirdiğini açıklar. “Kitap okuyarak tedavi” bilimine daha sonra “biblioterapi” denir.
Günümüz: Dünyada insanların dörtte biri okuma bilmiyor.

Nice okuyuşlara…

Tarık Günersel

Nis
19
2011
0

1981: “Mel’meketimden Rektör Manzaraları” (Oruç Aruoba)

“Üniversite’nin Ölümü” adlı yazıya paralel olarak Arayış Dergisi’nin 21 Kasım 1981 tarihli 40.  sayısında “Mel’meketimden İnsan Manzaraları” başlıklı bir başka Oruç Aruoba yazısı daha yayımlanmış… YÖK’ün üniversiteleri anlamsızlaştırmasını irdeleyen bu paralel yazıya  https://zaferyalcinpinar.com/rektormanzaralari.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

1. Hamiş: Ustam Aruoba’nın ilettiğine göre “Rektör Manzaraları”nın devamı da varmış… Önümüzdeki günlerde bu yazının devamını da Evvel Fanzin kapsamında yayımlayacağım.

2. Hamiş: Oruç Aruoba’nın 1981’de yayımlanan bu iki yazısını 2007’de Radikal Gazetesi’nde yayımlanan “Onur Ödülü’nün Hatırlattıkları” adlı yazısıyla birlikte okumak faydalı olacaktır.

Nis
19
2011
0

Epifani (Berk Doğan)

Berk Doğan’ın epifani duygusu üzerine şekillendirdiği animasyon çalışmaları Futuristika!‘da yayımlandı.

Bkz: https://www.futuristika.org/detritus/film/epifani/

(…)Animasyon, benim, gerçekliği nasıl ürettiğimi anlamamda bir araç oldu.  Sinemayı dışarıda bırakırak bu sözün iyice derinine inerek, gerçekliği üretmek kavramını sorgulamak ve anlamaya çalışmak gerekir. Ve bu konuda çalışmalar yapmış pekçok insan, bizi gerçekliği üretmenin sınırsız olasılıklarına taşıyorlar… (Berk Doğan)

Nis
19
2011
0

Mayıs 2011’de, Evvel Fanzin’de…

Mayıs 2011’de, Evvel Fanzin’de;

“Hakkaniyetsiz edebiyat yarışmaları, edebiyat oligarşisi, edebiyat kâhyaları, üleştirmenler ve ödüllendirme sistematiği” arasındaki habis birlikteliğin modern edebiyat tarihimizdeki kökenine uzanacağız. Sait Faik Hikâye Armağanı’na ilişkin önemli tarihsel yorumları ve tarihsel belgeleri okurlarımızla paylaşacağız. (Zy)

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
19
2011
0

YIKIM 2011

23
GÜN
DÜZ
kaldı!

Bkz: https://destruction2011.com/

Hamiş: “YIKIM 2011” sanat projesine ilişkin olarak Janset Karavin, Z.R. Güvenç ile Rafet Arslan, Fırat Arapoğlu’nun  Açık Radyo’da(Açık Dergi’de) “Yer6Hafıza” programı kapsamında gerçekleştirdiği söyleşiyi https://ia600603.us.archive.org/16/items/YeraltiHafiza15Nisan2011/YeraltiHafiza20110415.mp3 adresinden dinleyebilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com