Ağu
22
2011
0

Gençlerin İlhan Berk’i… (27-28 Ağustos 2011)

Gençlerin İlhan Berk’i…
27-28 Ağustos 2011
Gümüşlük Akademisi, Bodrum

Bkz: https://www.gumuslukakademisi.org/?aid=188&wd=1
Bkz: https://www.facebook.com/event.php?eid=260433233976378

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm İlhan Berk ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ağu
21
2011
0

Şiir: “Stambol’un Gece Sesleri” (Z. Yalçınpınar)


1.

inişi çıkışı aynı bir gece
yüzsüzlerin gece sefaları
birbirinden açıp aktarılan
zincirleme yalanları

velhasıl
dünya kadar insandır
hep bir ağızdan bağırır:

“kimse kimsesiz değildir.”

2.

dörtbaşı mahmur gökyüzünde
Stambol’un ışıkları parlıyor
eşsiz martılarıyla birlikte
abasızlardan Sait düşünüyor:

“yalnızlık yaşamı doldurmuş.”
(…)

Z. Yalçınpınar
20 Ağustos 2011

Hamiş: Şiirin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/s94.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
16
2011
0

Endüstri Devrimi Bitti: “Radyo Cihazı”

Foto: Zy

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “3. Dalga” ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=3-dalga adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Ağu
16
2011
0

Duvarda: “Boncuk”

“Boncuk” by Meta
Foto: Zy
2011

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm “Sokak Sanatı” ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
14
2011
0

Sıkı Gitarist Yavuz Çetin’i saygıyla anıyoruz…

15 Ağustos 2001’de vefat eden sıkı gitarist Yavuz Çetin’i, saygıyla anıyoruz…

Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/k13.html

“maviydi elleri / ben gördüm” (Zy)

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Yavuz Çetin ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=yavuz-cetin adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ağu
09
2011
0

Yazında İktidar (O. Demiralp)

(…)
Genişleme sürecinde her yazarın ölümüne dek beklenmiyor, yaşarken gün görenler de var elbette. Ün kazanan her kişiye kara çaldığım anlamı çıkarılmasın. Sözüm, kentsoylu kalıplara yerleşen karşı-kentsoylulara değgin: diyelim, kurumlaşmış ödüller alarak. Ödül alan kişi, kurulu düzenin kurumlarından birine, statüsü gereği kendine açık olan tek kuruma “evet” diyerek seçkin olmağı benimseyecektir. Bir yazın ölçüsü, örneği olarak kurumlaşmağı, kitaplarının ödül aldığı için çok okunmasını da. Bir kapak konusu olacak, karşı olduğu bir düzen içinde başarılı insanlar safına yerleştirilmesini onaylayacaktır. Çağımızdaki ödüllü-ödülsüz ayrımı, usta-çırak ayrımına benzemez. Çağdaş yazar, bütünlükten yoksun bir dünyaya geldiği için bireysel ve tikeldir, ne el alır ne de verir, kendisi seçer.
Eski zaman adamının amacı yolda yetkinleşmek idi, konum değiştirmez, konumunda derişirdi. Yani bu tür bir kişi kendi kendisiyle yarışır. Ödül kurumu ise, toplumda seçkin olmak, ayırdedilmek için Yazın yolundan geçmektir. Yani günümüz yazarlarının çoğu, çizgisi ne olursa olsun, birbirleriyle yarışıyor. Sartre, Beckett, ayırdedilmeği reddetmişlerdir. “Şampiyon Yüzücü”nün (Kafka’nın bir öyküsü) durumuna düşmeği istememişlerdir.
(…)
Yazındaki iktidar, yazın dünyasına egemen olan anlayıştır bir bakıma. Yazarların elinden bu anlayış tutacak, ortak beğeniyi bu anlayış oluşturacak, okurları bu anlayış belirleyecektir. Başka bir deyişle, bu iktidar da kendince bir birlik kurmak ardındadır.
(…)
Ele geçirilmiş yazın. Çizili sınırlar ve koşullar içinde çalışıyor.
Kavga sınırda olmaktadır, demiştim. Yazmak kafa tutmaktır demeğe gelir bu. Elbette yazmanın işlevlerinden yalnızca biri. Ne ki, canlılığını koruması bakımından en önemlisi. Egemen söylevin kabul ettirmek istediği bakış ve düşünce biçimlerine karşı durmak, yazıyı bir toplumsal oruna varan yol değil dilsel bir serüven alanı olarak görmek, gelinen yeri ne denli parlak olursa olsun bir iktidar durağı yapmamak, kesintisiz yaşama sürecinde yazmadan yaşanamayacağı ölçüde çalışmak, yani en başta kendine kafa tutmaktır.
Her önemli yazar geçer bu yoldan. Belki hep ordadır, belki de belirli bir süre kalır. Çağının ya da daha sonraki çağın yazın anlayışı onu benimsediği daha doğrusu kendine kattığı anda biter yazarın kafa tutması. Ama, kenarda başkaları vardır.

Oğuz Demiralp
Yazı Dergisi, 1978, Sayı:1, s. 74-75

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Ağu
08
2011
0

Kültür Komprodorları

(…)ve belki hepsinden önemlisi, tüketici değil, üretici olacaktır. Ünlü “Batılılaşma” yenilgimizde belki en ağır yanılma, kültürü bir “şey”, bir “mal”, bir “ürün” sanmamız olmuştur. Böyle olunca sırtlanıp götürülebilirdi kültür. Ya da hazıra konabilirdik. Getirirdik, satın alırdık, rafa korduk, tepe tepe kullanırdık.(…) Oysa ki ismi üstünde, kültür bir üretimdir. Kültür sürekli bir eylem, bir çalışma, bir çabadır, bir “iş”tir. Batı’nın da Doğu’nun da yöntemleri, deneyleri, uygulamaları bizim için önemli, yine de hiçbiri kendi kültür eylemimizin yerini tutamaz; değil mi ki kültür organik bir olgudur…
(…)Doğruyu yanlıştan ayırma, süzme eylemi, diyalektiği kullanmasını bilmemize bağlı. Bunu yapabildiğimiz, becerdiğimiz ölçüde kültüre ve bilime bir “katkı” söz konusudur.
Şu halde kültürde emperyalizm nerde başlıyor, nerde bitiyor? Emperyalizm, yabancı kültürün toptan, hazmedilmeden, süzülmeden zorlanma siyasetindedir. Ulusal kimliğimizi ezmeye çalıştığı ölçüde her kültür emperyalisttir. Bu alanda saldırı dışarıdan gelebileceği gibi, içerden de gelebilir.(…)Bu iç yardakçılara “kültür komprodorları” diyebiliriz. Emperyalist tutuma karşı en iyi savunma, yönteme yöntemle, kitaba kitapla, olumsuz sanat eserine karşı olumlu sanat eseriyle karşı çıkmamızdır. Hazıra konuculara, kültür komprodorlarına karşı koymalıyız. (…)

Abidin Dino
“Kültür Emperyalizmi”, Ataç Yayınevi Toplumbilim Dizisi, 1967, s.40-41

Ağu
08
2011
0

1973’ten İki Desen (Mengü Ertel)


Mengü Ertel’in 1973’te çizdiği iki desen…

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Ağu
06
2011
0

Anlam Dünyasında Bilim ve Teknoloji (Nusret Hızır)

Tan Dergisi’nin Ekim 1982’de yayımlanan 6. sayısında, Nusret Hızır‘ın “Anlam Dünyasında Bilim ve Teknoloji” başlıklı yazısıyla karşılaştım. “Bilim-Teknoloji” ilişkisi gibi endüstriyel bir konuya dilbilim felsefesi açısından -mihenk noktasından-  yakınsayan bu sıkı yazı, Füsün Akatlı’nın sunuşuyla birlikte dergide yer almış. Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/anlamteknoloji.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
04
2011
0

İsimsiz (Z. Yalçınpınar)


zamana duruyorum
kapı pencere geçiyor
içimden

ime

Z. Yalçınpınar
3 Ağustos 2011

Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com/siir.html

Ağu
02
2011
0

Cunda

*

*

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar
Cunda 2011

Ayrıca Bkz:https://zaferyalcinpinar.com/kendinianlatan/kendinianlatan.html

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ada” ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
02
2011
0

İngilizce’de Ece Ayhan…

Ece Ayhan şiirlerini çevirmenin zorluğu ve “imkânsızın dili”, edebiyat dergilerimizde de kendini göstermiş… Yazko Çeviri’nin Kasım-Aralık 1982 tarihli 9. sayısında Fatih Özgüven’in gerçekleştirdiği bazı çevirilere rastladım. Çevirileri bütünsel olarak da imgesel olarak da “yeterince” başarılı bulmuyorum. Bu çevirileri, Murat-Nemet Nejat’ın “The Blind Cat Black and Orthodoxies”  (Los Angeles, Sun & Moon Press, 1997) çevirileri hakkında düşündüğüm gibi, birer “çeviri deneyi, salınımı” olarak niteleyebiliriz.

Fatih Özgüven’in Ece Ayhan çevirilerine https://zaferyalcinpinar.com/eceayhanpoems.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

1. Hamiş: “İngilizce’de Ece Ayhan” başlığı üzerine düşünürken aşağıdakilere de göz atmanız faydalı olacaktır:

Murat-Nemet Nejat ile… – Temmuz 12, 2010
Chris King’le “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı zombi filmi üzerine: “Solgun ve öksüren nalsız atlarıyla…” – Mayıs 12, 2010
Okuduğum En Kederli Kitap: “Bakışsız Bir Kedi Kara ve Ortodoksluklar” – Ekim 26, 2009
Ece Ayhan, ABD sokaklarında: “Blind Cat Black – Poetry Scores” – Aralık 30, 2008

 2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

Ağu
01
2011
0

Bozca (II)

*

*

*

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar
Bozcaada 2011

Ayrıca Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/kendinianlatan/kendinianlatan.html

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ada” ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
01
2011
0

Eğretileme ve Düzdeğişmece

(…)Söylemin gelişmesi iki değişik anlamsal çizgide olabilir: bir konudan ötekine benzerlik ya da bitişiklik yoluyla geçebilir. Bunlar en yoğun anlatımlarını, sırasıyla, eğretileme ve düzdeğişmecede bulduklarından, birincisi için eğretileme yöntemi, ikincisi için de düzdeğişmece yöntemi terimleri uygun olabilir. Söz yitiminde bu iki süreçten biri ya da öteki kısıtlanır ya da tümüyle engellenir(…) Olağan sözel davranışta iki süreç de sürekli işler durumdadır.(…)
Şiirde bu seçenekler arasındaki seçimi belirleyen çeşitli güdüler vardır. Romantik ve simgeci yazın okullarında eğretileme sürecinin önceliği sürekli olarak kabul edilegelmiştir; ancak romantizmin çöküşü ile simgeciliğin yükselişi arasındaki bir ara dönemde yer alan ve ikisine de karşıt olan “gerçekçi”yaklaşımın temelinde bulunan ve aslında onu önceden belirleyen şeyin düzdeğişmecenin ağırlıkta olması olduğu bugün de yeterince anlaşılamamıştır. Bitişiklik ilişkileri yolunu izleyerek gerçekçi yazar, düzdeğişmeceli bir biçimde, öykü planından ortama, karakterden uzam ve süremdeki konuma sapar durur.(…)

Roman Jakobson-Morris Halle
Fundamentals of Language, Çev: Ahmet Kocaman
Tan Dergisi, Sayı:9, Şubat 1983, s.62-63

Ağu
01
2011
0

(yeni) IV: “Modernizme ne oldu?”

Tanıtım Metni:

Modernizme ne oldu? Dergimizin bu sayısında dosya konusunu oluşturan soruyu, İngiliz yazar ve eleştirmen Gabriel Josipovici‟nin 2010 yılında yayımlanan, aynı başlıklı kitabından ödünç aldık. Josipovici, günümüz İngiliz edebiyatının, Martin Amis, Ian McEwan ve Julian Barnes gibi ünlü isimlerinin derinlikli, dişe dokunur yapıtlar veremeyen; modernist edebiyatın insan bilimleri, felsefe, müzik, resim, uygarlık tarihi gibi alanlara olan ilgisinden kaynaklanan düşünsel zenginlikten yoksun yazarlar olduğunu savlıyor. Josipovici, genelde günümüz dünya edebiyatında da önemli işler çıkmadığı, çok satanlara endeksli bir edebiyat piyasasının iyi işleri piyasadan kovduğu görüşünde. Josipovici‟yi, dosya konusu üzerine yapılan yuvarlak masa toplantısında, kendisiyle e-mektup yoluyla (yeni) için söyleşi yapan Kaya Genç‟in dediği gibi bir altın kase arayışı içinde görmek olası. Modernizm sonrası edebiyat ve sanatın, genelde, dünyanın 20. Yüzyılın son çeyreğinde yakaladığı küresel, kültürel ve toplumsal hızı; bireyin kendisi, çevresi ve tarihle olan ilişkisindeki dönüşüm derinliğini yakalayamadığını söylemek yanlış değil sanırım. Post-modernizmin, paradoksal bir biçimde, Avrupa‟da, Almanya Şansolyesi Merkel‟in bağıra bağıra duyurduğu, Hollanda ve İngiltere siyasetçilerinin de kuyruğa girdiği gibi, “çok-kültürlülük” görüşünün resmi olarak terk edilmesi sonucuna katkıda bulunduğu bile savlanabilir. Bu sorular yumağı çerçevesinde ve modernizmin Türkiye yansımalarını da göz önüne alarak, yuvarlak masa toplantısında, Emre Ayvaz, İsmail Ertürk, Selim Eyüpoğlu, Kaya Genç ve Murat Gülsoy, “modernizme ne oldu” sorusunu tartışıyorlar. Bu soruya koşut olarak, dosyada, Avrupa dışında, özellikle kentleşme ve sanayileşmede kendi modernizmini, küresel boyutta bir ilginin merceği altında yaşayan Çin‟i ele alıyoruz. Gündüz Vassaf‟ın girişimi sonucu Ceren Ergenç‟in organize ettiği bir dizi yazıyla, A. Mert Aydoğdu, Maïwenn Pirastru, Sanem Gemici ve Rajath Suri çağdaş Çin sanatı, tiyatrosu, sineması ve düşünce hayatını inceliyorlar. (yeni)ye mektuplarda, Orson Welles‟in Yurttaş Kane‟inin, 2011 yılında, 70 yaşına geldiğini bize anımsatan bir yazı var. Araştıran sinemanın, öncü sanatın bu önemli ör-neği 70 yıl sonra da güncelliğini koruyor. (yeni)den bölümünde de 33 yıl önce, 38 yaşında öldürülen Türkiye‟nin önemli sanat tarihi uzmanı ve eleştirmeni Bedrettin Cömert‟i anıyoruz. Türkiye‟nin geçmişiyle büyük gürültülerle hesaplaştığı bu günlerde, anımsama ve unutmanın siyaseti bu bağlamda insana pek umut vermiyor. (yeni)lerde, Emre Dündar‟ın Debussy, Erdal Uzak‟ın Kreutzer sonatı, Mustafa Yılmazer‟in Pink Floyd üzerine yazılarıyla müzikle olan eleştirel ilgimizi sürdürüyoruz. Bu bölümde ayrıca Nazlı Ökten‟in, hem Türkiye‟deki kasetler hem de IMF başkanı Strauss-Kahn‟ın New York‟ta tutuklanmasından yola çıkarak, Foucault‟un cinsellik kuramı çerçevesinde seks skandallarını tartıştığı yazısı da var. Yekta Kopan‟ın deneysel metni, Argun Okumuşoğlu‟nun deneysel resimleri, Su Polat‟ın „Vesaire‟ başlıklı yapıtı bu sayıdaki (yeni)lerde yer alan yaratıcı ürünler. Dosya konusu “şehir” olan gelecek sayımızda buluşmak üzere.

Bkz:  https://www.idefix.com/kitap/yeni-dergi-sayi-4-kolektif/tanim.asp?sid=MOZ8EO2S1D3DTKA48HUF

Ayrıca bkz: Yeni, sıkı ve sağlam…

Ağu
01
2011
0

Söyleşi: “Evvel Üzerine…” (29 Temmuz 2011)

Geçtiğimiz Haziran’da sekizinci yılını tamamlayan, şu an okuduğunuz, göz gezdirdiğiniz ya da incelediğiniz, fakat amacının, kapsamının, tarihçesinin, biçemsel tercihlerinin ve birincil ilgilerinin ne/neler/kim/kimler olduğu, varoluşunun nedensel ve kavramsal arkaplanı pek de bilinmeyen, belirgin olmayan  “Evvel” hakkında, Emin Karabal çeşitli sorular sordu. Ben de cevapladım… (Söyleşinin tam metni aşağıdadır.) Yıllar boyunca Evvel’in içeriğinin oluşmasında harcadığım emeğe duyduğu ilgi, gösterdiği özen ve verdiği omuz/destek için Emin Karabal’a çok teşekkür ediyorum. (Zy)

Emin Karabal: Öncelikle Evvel Fanzin kendini ilk bakışta nasıl tanımlar? Bir şeylerin platformu mudur; öyleyse “neyin” veya “kimin” platformudur? Evvel Fanzin’in eklem noktaları nelerdir?

Zafer Yalçınpınar: “Bakış” dedin ya, aslında çok güzel bir yerden yaklaştın… Evvel’i, geçmişin sıkı değerlerine yani geleceğe uzanan, uzanmakta olan değerlere doğru yaşamsal bir bakış olarak tasavvur etmek gerekiyor. Bu bakışı bir “anlamlandırıcı”, “sezinleyici” ya da “değerleyici” olarak ifade edebiliriz. Evvel’in bakışı ve süzülümü boşluğu rahatsız ediyor. Paul Valéry’nin çok sevdiğim bir dizesi vardır; “Boşluk, bakışlarımın biçimini taşıyor.” (Sessizlik…) Neyse… Sorduğun soruya fazlaca mistik yaklaştığımı fark ettim. Sonuçta Evvel -birincil olarak- edebiyat, yazar, şiir, şair ve sanat efemeraları ile belgelerini derleyerek insanlarla paylaşan, insanların edebiyat-sanat buluntularına erişebilecekleri bir platformdur. Kısacası Evvel, bazı konuların ve insanların “fan”ıdır. Edebiyat ile şiir konusunda son derece ilkeli, derli toplu, kendine güvenen, yerinde ağır ve poetik bir mekândır. Farklı sanat disiplinlerinde kendilerini kanıtlamış, ancak yaşantılarına bakıldığında içsel açıdan kardeş olan Ece Ayhan, Kerim Çaplı ve Kuzgun Acar ilk aklıma gelen isimler… Sait Faik, Bilge Karasu, Oruç Aruoba, İlhan Berk de Evvel’in önem verdiği isimler arasında… Bu insanlara ait her türlü efemerayı, şiiri, buluntuyu, dergilerde kalmış yazıları, kaynakları paylaşıyoruz. Evvel’e “fanzin” dememiz de bu noktadan kaynaklanıyor. Bununla birlikte, Evvel’in özellikle ilgilendiği birçok konu başlığı da var; dilbilim felsefesi, caz, sokak sanatı, fanzinler, bağımsız sinema, sahaflar, imzalı kitaplar, özgür neşriyatlar, adalar kültürü ve Marmara(Mermer) Adası, İstanbul-Kadıköy Kültürü, Fenerbahçe Spor Kulübü tarihi, koleksiyonerlik kültürü, eski ve yeni edebiyat dergileri, edebiyat ve sanat oligarşisine karşı verilen mücadeleler, ikinci yeni şiir akımı… Peki, tüm bu konular ve ilgiler kimin için… Duvar saatleri gibi ahmak ve kibirli olmayan, eşyadan çok insana benzeyen herkes için.

E. K.: “Evvel”, “Sonrasızlık” ve “P.A.T.”, daha da geriye gidersek “Kuzey Yıldızı” ile nasıl bir ilişki içinde? Bu dönüşüm süreçlerine, en çok da Evvel dönüşümüne etkeyenler nelerdir?

Z.Y.: Bu oluşumların ortak yanı şiir ve hakikat arayışıdır. Bu yolda çaba göstermek, inanç ve inattır. Kafamda sürekli çınlayan iki imge var. İlki kimin dizeleriydi şimdi hatırlamıyorum; “yıldızlara yakın olmak isteyenler, kasabalarını uçurumlara kurarlar.” İkincisi ise Nâzım Hikmet’in  dizelerinden… Demin de atıfta bulundum; “duvar saatleri gibi ahmak ve kibirli olmamak / eşyadan çok insana benzemek”. Bu iki imgelem ve duruş çok önemli… Bu duruş bir evrilme gerektiriyorsa, Evvel de evrilir.

E.K.: Evvel sadece internet tabanlı bir yapıya mı sahip yoksa bir baskı uzantısı var mı?

Z.Y.: Evvel, bilinçli olarak interneti kendine medya olarak seçmiştir. Edebiyat, şiir araştırmaları, arama, atıf, takip imkânları, arşivleme, tasarım ve maliyet avantajları, söylem-bağlam analizi kolaylığı, pdf paylaşımı ve özgür neşriyat düşüncesi, tenkit-cevap hızı açısından ve tüm editöryal enstrümanlarıyla internet çok verimli ve kuvvetli bir zemindir. Ben internet yayıncılığı için yaftalanan olumsuz düşüncelere katılmıyorum. İnternet yayıncılığının olumlu gelişmelere vesile olacağını düşünüyorum. Bakın, internette yazılanlar Marsça yazılmıyor! Yazanlar da Marslı değil! Tıpkı diğer medyalarda, matbu dergilerde olduğu gibi internette de kötü yazarlar, kötü eleştirmenler, üleştirmenler, kötü şiirler, cukkacılar, statükocular, sahici olmayan şairler filan var. Ama bunun tersi de yani iyileri ve sıkı olanları da var. Ve bence Evvel gibi platformlar arttıkça sahici edebiyat ve sıkı şiir, imgelemin özgürleşmesi adına çok önemli birer mihenk taşı haline gelecektir.

E.K.: Evvel’in deyimiyle “Aksak Kolaj”ı iskeletlendiren, tam dağınık bir cisim bırakmayan öğeler tam olarak nitelendirilebilir mi? Blog üzerinden yayın yapan Evvel’in biçimini bu “Aksak”lık mı oluşturuyor?

Z.Y.: Bu biçimi ve türevlerini benimsedim, göze aldım. Tıpkı müzikte, caz davulcularında ve caz cümlelerinde olduğu gibi… “Anlam”ın coşkusuzluğunu böylesi bir biçimle ve “aksak”lıkla azaltabilirsiniz ancak… Post-endüstriyel dönemin en önemli karakteristiğidir bu fragmante biçim… Evvel’de yer alan kılavuzda söz konusu fragmante yapının gerekçelerini uzun uzun yazdım, oradan okunabilir. Fakat şunu da ilave edeyim hemen; Evvel’in karakterini “standartlaşma, azamileşme, senkronizasyon, uzmanlaşma, yoğunlaşma ve merkezileşme” gibi endüstriyel aksiyonlardan kaçınması hatta bunlara karşı durması belirliyor… Belirleyecek de.

E.K.: Eski platformlardan bu yana gelen okuyucuları dışarıda bırakırsak Evvel, yeni okuyucuyu nasıl görüyor, kendisini nasıl göstermek istiyor? Önceki soruda sorduğum öğelerle yeni okuyucunun geneliyle arasında bir ilişki kurmak mümkün mü?

Z.Y.: Evvel, okuyucusunu ciddiye alan, önemseyen özenli bir platformdur. Okuyucusu da Evvel’i ciddiye alır, önemser, Evvel’e özen gösterir… (Sessizlik…) Tekrar edeyim; Evvel’in takipçileri ile destekçileri “kültür endüstrileri” karşıtı bir mizaçla sahici edebiyatı ve şiiri arayacak,  yeni sinsiyet tipolojisine ve kifayetsiz muhterislere karşı duracak, bazı değerleri “gözleri gibi” koruyacak özenli ve sahici insanlar olacaktır.

E.K.: Evvel’in statik olmaktan çok, eleştirileri ve bildirileriyle yeni bir arayış içinde olduğunu varsayıyoruz… Evvel, kendisinin ileride el vereceği teşkilin nasıl olduğunu sezinleyebiliyor mu?

Z.Y.: Evvel ve çevresi -senin de  ifade ettiğin gibi- durağan ya da etrafı çitlerle çevrilmiş bir oluşum değil. Evvel, kendini sürekli yenilemeye ve geliştirmeye çalışan, imgelemin özgürleşmesi için mücadele eden, korkusuz, ilgilendiği konulara ya da insanlara karşı sorumluluğunun ve yükünün bilincinde olan, yayımladığı poetik bildirilerde ve tenkitlerde hakikati arayan, mutat zevatların muhteris tipolojisi ile yeni sinsiyet’in retorik arsızlığına karşı olan, en önemlisi de sahici edebiyatın, sıkı şiirin, poetikanın ve sanatın haysiyetine -o “kalb ve vicdan” boyutuna- yerden göğe kadar inanan bir platformdur. Gelecekte de bu değerlerini, özelliklerini ve ilkelerini koruyacaktır. Söz konusu ilkeler kimde, nasıl tezahür olur, orasını bilemem. Kimse de bilemez. Ama tahminim, gene, yani gelecekte de “eşyadan çok insan olanların, insana benzeyenlerin” Evvel’i takip edeceğidir.

29 Temmuz 2011

Hamiş: Zafer Yalçınpınar’ın 2006-2011 yılları arasındaki tüm söyleşilerine https://zaferyalcinpinar.com/dilinkemigiyoktur.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
01
2011
0

DÜDÜK Blues Band

DÜDÜK Blues Band

Yavuzcan Çetin /Gitar-Vokal
Fırtına Kıral/Bateri
Burak Güngörmüş/Bass

Her Çarşamba, 22:30’da
BILLARD BAR’DA…

İmam Adnan Sokak No:8/1, Taksim

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ağu
01
2011
0

Bir kez daha, yüksek sesle, ayağa kalkarak, insanlık adına bağırıyorum: “ÖDÜLLER İNSANSIZDIR!”

“(…)Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor. ” Ece Ayhan

Toplu Fotoğraftakiler;

Mikrofoncu/Yemleyen: Enver Ercan (sağdan birinci)
Plaketçi/Yemlenen: Taner Cindoruk (sağdan beşinci)
Yardımcı Oyuncu/Pozcu: Feridun Andaç (sağdan ikinci)

Ayrıca bkz: https://oguzcanonver.blogspot.com/2011/07/sairlere-oduller-verilecegini-duyunca.html

Şiir-edebiyat ödüllerine, jüriciliğe, üleştirmenliğe ve genel olarak da “ödüllendirme sistematiği”ne karşı olarak  binbir türlü yazı yazdık, sıkı duruş sergiledik. Gerek Evvel Fanzin’de gerekse de diğer platformlarda yıllardır dile getirdiğimiz bu hakikatler, yeni sinsiyetin nemalanıcıları tarafından özel bir haysiyetsizlikle ve yüzsüzlükle anlamazlıktan geliniyor her defasında… Bu nedenle -aşağıda yazılanlarda olduğu gibi- bazı şeyleri sürekli tekrar etmek zorunda kalıyorum. Ve ne yazıktır ki tüm edebiyat kâhyalarına, kifayetsiz muhterislere, üleştirmenlere, haysiyetsizlere ve üçkâğıtçılara aşağıdaki sözleri tekrar etmek, hatırlatmak gibi bir haysiyete/göreve sahibim… Böylesi bir yükü yüklendim, istemeden:

Hande Edremit:“Denizaltı Edebiyatı” adlı bildirinizde “Ödüller insansızdır.” diyorsunuz. Ece Ayhan da “Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.” demişti. Günlük hayatta da biraz bu şekilde var olmaya çalışıyoruz sanki. Fotoğraflarla önceden belirlenmiş bir sahneyi yaratmaya daha kötüsü yaşamaya çalışarak…

Zafer Yalçınpınar: Ödül konusu son derece karışık bir konu… Şimdi, her şeyi bir kenara bırakalım ve meseleye dil açısından bakalım: Bugün, “Ödül” dediğimiz anda imgesel olarak ödülü alan kişiyi ya da eseri değil “ödül sistematiği”nin kendisini ya da ödülün metasını işaret ediyoruz, yüceltiyoruz, ayrıcalıklandırıyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdilerde, rekabet, kazanmak, yarışmak, hırs, farklılık, üstünlük filan gibi şeyler doğrudan aklımıza geliyor. Ödüllendirme denen şey, Yeni Kapitalizm’in yönetim süreçlerinin içerisinde düşünüldüğünde bir “isteklendirme” türüdür ve iktidar heveslileriyle iktidar sahiplerinin buluştuğu bir podyumdur. Ödül, iktidarın, kendi iktidarını kuvvetlendirdiği bir araçtır. Ödüller sahici değildir. “Ödül Sistematiği” denen şeyden podyumu, ışıkları, jüriyi, ödülü takdim edeni, alkış seslerini, o kırıtışları, gazetelerdeki haberleri, duyuruları filan kaldırın, geriye ne kalır? Şiltler, plaketler filan kalır. Zaten, bu şiltler, plaketler filan birer “simge” değil midir? İmgelemi kuvvetli bir şair için “ödül” denen şeyin karşılığı böylesi bir “sıradan simge” olamaz. Çünkü ödül sistematiğinin demin saydığım bileşenlerinin hiçbiri de imgelemin özgürleşmesiyle bağlantılı değildir. Şairin ödülü sıkı şiir yazmak, yazabilmektir. Şairin ödülü; tüm baskılara rağmen özgür bakışını, imgeselliğinin biricikliğini kaybetmemektir. Derdi şudur şairin; töze nüfuz edebilmek, tözü imlemek… Şair, şiirinin sıkılığını, dizelerinin gücünü yarışmalarla, ödüllerle filan teyit ettiremez. Bakın, bugünün edebiyat ortalığını birazcık araştırdığınızda “ödülsüz” bir şair bulmakta zorlanırsınız. Herkesin bir yığın ödülü var yahu… Nerede kaldı bu adamların ayrıcalığı filan? Ama benim dediğim anlamda, yani imgelemin özgürleşmesi ve töze nüfuz edebilmek yönünde ödüllendirilmiş şair sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. Bu nedenle “Ödüller insansızdır” dedim.

Ayrıca bkz: Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak

Evvel Fanzin, edebiyat ve sanat oligarşisine karşıdır:
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?page_id=2683

Tem
31
2011
0

Bozca (I)

 

*

*

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar
Bozcaada 2011

Ayrıca Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/kendinianlatan/kendinianlatan.html

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ada” ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
31
2011
0

Pazar Postası 1958: Ece Ayhan ve Ceyhun Atuf Kansu, yanyana, bir tersimlemeyi oluştururken…



2 Kasım 1958 tarihli “Pazar Postası” Dergisi’nin ilk sayfası…

*

2 Kasım 1958 tarihli Pazar Postası’nda
Ceyhun Atuf Kansu’nun şiiriyle Ece Ayhan’ın şiiri yanyana…

Geçenlerde Şükret Gökay’la birlikte Kadıköy’ün sıkı mekânlarından İmge Sahaf’a kısa bir ziyaret gerçekleştirdik. Şiir kitapları konusunda raflarına, arşivine hayran kaldığımız İmge Sahaf’ın, edebiyat dergisi bağlamında da çok güçlü olduğunu fark ettik… İmge Sahaf’ın edebiyat dergisi arşivinin içinde bir “Pazar Postası” gözümüze ilişti. 2 Kasım 1958 tarihli bu “Pazar Postası”nı incelediğimizde Ece Ayhan’ın “Neyyire Hanım” adlı şiirine rastladık. Kınar Hanım’ın Denizleri’nde yer alan bu şiirle beraber Ceyhun Atuf Kansu’nun bir şiirinin de yanyana yayımlandığını fark ettik. Bu yanyanalık bize çok ironik geldi. Çünkü 1966’da -yani söz konusu yanyanalığın üzerinden sekiz sene geçtikten sonra- Ece Ayhan, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı sıkı şiir kitabıyla, C.A. Kansu ise “Bağımsızlık Gülü” adlı kitabıyla Yeditepe Şiir Armağanı’na katılacak, sonuçta da C. A. Kansu şiir armağanını kazanacaktı. Ece Ayhan da -büyük ihtimal, zorda kalmadıkça- hayatı boyunca hiçbir şiir armağanına ya da yarışmasına katılmama kararı alacaktı.
Kısacası, “Şiiri yaşamak ve yazmak, kendisini oluşturan binlerce insanın, kavramın, tarihin, hikâyenin ve imgelemin tersimlemesiyle dolup taşıyor.” diye düşündük… Şükret’le…

Zy

 
27.01.1966 tarihli Milliyet Gazetesi’nden..

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden, “Bakışsız Bir Kedi kara” adlı Ece Ayhan web sitesi’ne ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
30
2011
0

“Borges Ve Ben”

Ötekisi, Borges bu başına türlü işler gelen. Buenos Aires’i dolaşıyorum ve arada belki de öylesine durup, bir girişin kemerine ya da bir demir kapıya bakıyorum. Borges’in haberleri postadan ulaşıyor bana ve bir akademik oy pusulasında ya da bir yaşanıöyküsü sözlüğünde adını okuyorum onun. Ben kum saatlerini, haritaları, on sekizinci yüzyıl baskılarını, kahvenin tadını ve Stevenson’ın düzyazılarını seviyorum. Öteki bu beğenileri benimle paylaşıyor, ama onları bir oyuncuya özgü davranışlara dönüştürerek sahtekârlıkla yapıyor bunu. İlişkilerimizin düşmanca olduğunu söylemek biraz fazla olacak: durum öyle ki ben yaşıyorum, yaşamı kabullenip sürdürüyorum, işte Borges böyle yaratıyor yazınını ve bu yazın benim varoluşumu doğruluyor. Birkaç değerli sayfa yazmayı başardığını İtiraf etmekten çekinmiyorum onun ama bu sayfalar beni kurtaramıyor; belki de bu, iyi bölümlerin artık hiç kimseye, hatta ötekine bile ait olmayıp geleneğe ya da İspanyol diline ait olmasındandır. Bunlar da ötekine ait oldu mu, benim işim bitik demektir kesinlikle ve o zaman onun içinde artık birkaç parçacığım sağ kalabilir artık. Uslanmak bilmez abartma ve yalan söyleme huyunun çok iyi ayrımında olsam da yavaş yavaş her şeyi açıklıyorum ötekine. Spinoza her şeyin kendi doğasını koruma eğiliminde olduğunu savunurdu: Kaya, sonsuza dek kaya olmak ister, kaplan da kaplan. Oysa ben -eğer gerçekten birisiysem- yaşamımı, kendi içimde değil Borges’in içinde sürdürmek zorundayım; kendimi onun kitaplarında, diğer bir çoğununkinden ya da bir gitarın özenle çalınışını dinlerkenkinden daha az ayrımsıyorsam da böyle bu. Yıllar önce kendimi ondan bağımsız kılmaya çalıştım ve aşağı —orta— sınıf söylencelerinden sonsuzlukla ve zamanla oyunlar oynamaya yükseldim, ama bu oyunlar Borges’in oldu şimdi ve ben yeni bir şeyler bulmalıyım. Böylece yaşamım akıp gidiyor işte ve ben her şeyi yitiriyorum ve her şey ya unutuluşun ya da ötekinin oluyor.
Bu sayfayı ikimizden hangisinin yazdığını bilmiyorum.

Jorge L. Borges
Çev: Zafer Aracagök, Yazko Çeviri, Kasım Aralık 1982, Sayı:9, s.62

Tem
28
2011
0

BozcaDADA

“BozcaDADA” by Z. Yalçınpınar, Temmuz 2011, Bozcaada

“BozcaDADA” by Z. Yalçınpınar, Temmuz 2011, Bozcaada

Ayrıca Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/kendinianlatan/kendinianlatan.html

Tem
28
2011
0

Pencerede…

“Bozcaada’da, pencerede…”
Foto: Zy
2011

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm “Sokak Sanatı” ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com