(…)Bazen “bilinç akımı” deyimi küçültücü bir anlamda kullanılır. Özellikle bu kavramın zayıf bir benzerini göz önüne aldığımızda, yani fersiz bir ışık gibi ıpıldayan bilincin hareket edermiş gibi görünüp gerçekte durgun suya dönüştüğü zamanlarda… Fakat ne zaman insan bilinci binbir zorlukla dolu, görkemli çağımızın tehlikeli bir biçimde zengin olduğu, capcanlı, birbiriyle boğuşan, en trajik ve en kahramanca şeylerin hepsini birden içine alır ve bu bilincin akışı çağın en keskin kayalarına çarpıp göğsü kana bulanan bir sele dönüşür, o zaman bilinç akımı iç içe geçmiş, birbirinden koparılıp ayrılamayan, iç dökme, vaaz verme türünden doğal şeyler olarak algılanır.
İşte ben de Nâzım Hikmet’in şiirini böyle duyumsayıp algılıyorum. Onun şiirinde insanoğlunun yaşadığı, geniş geniş soluk aldığı her şey vardır. Nâzım’ın şiiri, damlalardan oluşmuş bir selin coşkun akması gibidir. Yatağından taşarak akan sel üzerindeki burgaçlar, dibindeki kayalarla birlikte nereye yöneleceğini bilir. Şiirlerinde Nâzım’ın iç dökmesi, vaaz vermesi capcanlı, karmaşık, isyan eden, yanılan, seven, nefret eden, bütün bunlara karşın nereye ve niçin gittiğini bilen bir insanın iç dökmesi, vaaz vermesidir. (…)
Konstantin Simonov
“Kardeşim Nâzım”, Cem Yay. 2002, Çev: Mehmet Özgül, s.101
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Nâzım Hikmet ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/tas-ucak adresinden ulaşabilirsiniz.