Eyl
03
2012
0

Mermer Adası’nda Fauna ve Deniz Faunası

Adalar konusu fauna açısından ele alındığında, adaları etkileyen “tecrit” faktörünü hatırlamamak olanak dışıdır.  Bilindiği gibi, dünyanın kara kütlelerinden uzağında kalan adalarında tecrit faktörüne bağlı olarak gelişme göstermiş, kendine özgü faunal bir terkip ortaya çıkarken, karaların 5-10 km açığındaki Marmara Adalarında denizin ayırıcı (veya bir hendikap) etkisinin olup olmadığı veya zayıf da olsa böyle bir etkinin ne gibi oluşumlara yol açmış olacağı araştırılmaya değer.

(…)

İkinci husus, adaların farklı relief ve ona bağlı olarak farklı vejetatif terkibi yassı adalarla Marmara Adasının fauna yapısının çok farklı olmasına neden olmuştur. Yassı adaların açık sahalar olması nedeniyle , daha zayıf bir fauna birliğine sahip olurken, Marmara Adası dağlık ve ormanlık tabiatı ileçok daha farklı ve o derecede zengin bir fauna birliğini meydana getirmiştir.

(…)

Yılanlar adaların her yanında bulunmakta olup, özellikle zemini kayalık, üzerleri çalılık ve ağaçlık ortamlar onların habitatını meydana getirir.

(…)

Yerli türler genellikle kargalar ile serçeler olup, kıyı kesiminde martılar ve karabataklardan meydana gelmektedir. Bu da göstermektedir ki, adalar en çok göçmen kuşlar ile karakterize olmakta, onlara bahar ve yaz aylarında yaşam ortamlığı yapmaktadır. Adaların kıyı bölümündeki çalılık sahalar özellikle ötücü kuşlar (saka, iskete vb) ve kırlangıçların yaşam sahası olurken, daha yukarlarda ve özellikle yüksek kayalıklar; kartal, atmaca ve çaylakların yuva sahası olmaktadır. (…) Özellikle Marmara Adasının kuşlar bakımından bu derece ilginç bir merkez olmasının belki en büyük nedeni  adaların iç kısımlarında insanların bulunmaması ve faunanın tedirgin edilmemesinden ileri gelmektedir. Bu şekilde Marmara Adası büyük göç yolu üzerinde ve çok iyi korunmuş bir kuş merkezi olmak özelliğine sahip bulunmaktadır.

(…)

Marmara Adalarının memeli hayvanlar bakımından verimli bir saha olduğu söylenemez. Örneğin hem dağlık, hem de yoğun ağaç örtüsü gibi bir ortama sahip olmasına rağmen bu adalarda kurt, çakal, ayı, yabani domuz v.b. gibi hayvanların hiçbiri yoktur. İri yapılı memeli hayvanların yokluğuna karşılık, burada memeliler sınıfını sadece adatavşanı, tarlafaresi ve tilki gibi ufak cüsseli memeliler temsil etmektedirler.

(…)

Adalar üzerinde, adalılığın meydana getirmiş olduğu tecrit edilme, en uygun olanakları adatavşanları ve tarlafareleri üzerinde göstermiştir. Çünkü bu iki hayvanın düşmanları yok gibidir. Buna ilaveten adı geçen hayvanların yılda birkaç defa yavrulamaları adatavşanı ve tarlafarelerinin süratle sayılarının artmasına neden olmaktadır. Kemiriciler grubu içinde yer alan adatavşanı özellikle kışın besinsiz kaldığı zamanlarda başta zeytin ağaçları olmak üzere bazı ağaçların gövdelerinin alt kısmındaki kabukları kemirdikleri için ağaçlar üzerinde büyük zararlar meydana getirebilmektedirler. Kemiricilerin aşırı ölçüde üremesini önleyecek memeli predatorlar mevcut olmadığından, popülasyon giderek büyümektedir. İşte üremeyi önleyecek predatorların yerini bu ortamda yılanların aldığı görülmektedir.  Yani yılanlar sadece yaz dönemi içinde de olsa artan popülasyonu dengelemeyi doğal bir görev olarak yerine getirebilmektedirler. Mamafih tavşan ve fareler bol besin kaynağı olması ile bu defa yılan popülasyonunun artışını hızlandırmaktadırlar.  Fare ve tavşanlar arasında kurulmuş sistem çok karakteristik olarak zaman zaman adalar üzerinde yılanların birden çoğaldığını, buna karşın tavşan ve fare popülasyonunun azaldığı çok iyi bir şekilde gözlenebilmektedir. Hatta adatavşanı ve tarlafarelerinin azaldığı, yılanların çoğaldığı dönemlerde yılanların sayısı o kadar artmaktadır ki , bunlar bazen ağaçların üzerine kadar çıkıp birbirlerine sarılmış şekilde hevenkler meydana getirebilmektedirler. Bu artışı dengeleyecek gücü bu defa uçucu türler meydana getirmektedirler. Marmara Adalarının kuşlar için iyi bir yaşam ortamı olması nedeniyle ekosistem içine leylekler, kartallar ve çaylakların girdiği görülmektedir. Örneğin leylek ve diğer kuşlar  yukardan izledikleri yılanların üzerine dalış yapıp, yılanı gagası ile yakalamakta ve akabinde süratle yükselmektedirler. Yeterli yüksekliğe ulaştıklarında yılanı bırakmakta, yere düşüp ölen yılanı yeniden ele geçirerek yemektedirler. Özellikle ilkbahar aylarında sürüler halinde gelen leyleklerle o tarihlerde yuvalarından yeni çıkmış yılanlar arasında kıyasıya bir mücadele meydana gelmektedir.

(…)

Adaları derinliği hiçbir yerde 60 metreyi geçmeyen sığ denizler çevirmiştir.

(…)

Marmara Adasında kayalık kıyı oranı %71’i geçerken, buna karşılık güneydeki yassı adalarda bu oran tam ters yönde gelişir ve bu adalarda plaj tipi kıyı %63 oranındadır.

(…)

Marmara Denizinin Akdeniz ile karadeniz arasında, bu iki denizi birbirine bağlama özelliği, her şeyden evvel Marmaraya her iki denizin fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini kazandırmıştır. Bu şekilde Marmara Denizi, her ikisinden de daha kompleks ve daha üstün bir düzeye ulaşmıştır.

(…)

Karadeniz yönünden Marmara Denizine gelen balık sürüleri, herbiri kendi biyolojik özellikleri veya birbirlerinden olan ayrıcalıkları nedeniyle Marmara Denizine geçiş, orada kalış, Ege Denizine geçip geçmeme ve yeniden karadenize dönme süre ve tarihleri birbirlerine pek uymaz. Ancak, bir genelleme yapılırsa, bu olayın güz mevsiminde başladığı, kış başında en üst düzeye vardığı söylenebilir. (…) Ağustos ayından itibaren İstanbul boğazına gelip Marmara Denizine geçmeye başlarlar. Bunu Eylül ayında lüfer, kolyoz, Ekim ayı içinde ise uskumru, torik, mezgit ve özellikle hamsi sürüleri izler. Nihayet hemen hepsi Ekim ile Kasım ayları arasında Marmara Denizine yerleşmiş olurlar. (…)Ege Denizinden Akdeniz kökenli balık olarak sadece sardalya gelir. Genellikle ilkbahar aylarında Marmara Adaları denizlerinin kuzey, batı ve güneybatı bölümlerine yerleşen sardalyalar yaz boyunca varlıklarını sürdürürler.

(…)

Demersal (Taş) balıkları açısından, Marmara Adaları sularında gümüş, tekir, izmarit, kefal, karagöz, barbunya, kupez, ispari, alyanak, mercan, iskine, kırlangıç, iskorpit, dil, sinarit, pisi, lapin en az 20 ekonomik potansiyeli olan balık türleri bulunmaktadır. Ancak yapı ve özellik itibariyle birbirlerinden çok farklı türlerden meydana gelmiş olan bu faunal terkip, her ne kadar Marmara Adaları denizlerini ortak bir yaşam alanı olarak benimsemiş ve ona uyum sağlamış olmakla beraber, adaların kıyılarını kendi karakterlerine göre bölüştükleri ve bu şekilde her türün daha özel kendi habitatlarını ve nihayet kendi nişlerini saptamış oldukları gözlenir.

(…)

Plajlı kıyıların ileri kısmında ve derinliğin 50 metreyi geçtiği yerlerde ise kırlangıç ve mezgit gibi dip balıkları da gene bu kıyı birimi içinde bulunurlar.

(…)

Prof. Dr. Necdet TUNÇDİLEK
“Marmara (Takım) Adaları”
İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3471, 1987, İstanbul

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
01
2012
0

Mermer Adası’nda Klimatik Unsurlar

Fotograflar: Zy

(…) Marmara Adalarının yıllık ortalama sıcaklığı Marmara Adasının güneydoğuya bakan alt yamaç üzerindeki meteoroloji istasyonunun verilerine göre 15.2 derecedir. En soğuk ay 6.0 derece ortalama sıcaklık ile Ocak, en sıcak ay ise 24.6 derece ortalama sıcaklık ile Temmuz’dur. Ortalama maksimum ve minimum değerler bakımından ilginç olan husus, minimumun sıfır derecenin altına hiç düşmemesidir. Yıllık ortalama minimum 1.1 derecedir. Ortalama maksimum ise 29.4 derecedir. Meteoroloji istasyonunun günlük klima kayıtlarına göre mutlak minimum, 19 yıllık rasat döneminde 7.5 derece olarak saptanmıştır. Mutlak maksimum ise 36.8 olarak kaydedilmiş bulunmaktadır.

Hava sıcaklıklarının yıllık seyri incelenecek olursa, 0-10 derece arasındaki sıcaklıkların 4 Aralık’ta başlayıp Mart’ın 27sine kadar olan 114 günlük devrede sürdüğü görülür. 10-20 derece arası 27 Mart’ta başlayıp 31 Mayıs arasındaki 64 günlük süre içinde kalmaktadır. 31 Mayıs’tan başlayıp Eylül’ün 27sine kadarki 119 günlük süre içinde ortalama günlük sıcaklıklar 20 derecenin üzerinde seyretmektedir. Nihayet 27 Eylül’den itibaren günlük ortalama sıcaklıklar 20 derecenin altında seyretmeye başlar ve bu tarihten 4 Aralık’a kadar günlük ortalama sıcaklıklar 20-10 derecenin arasında kalmaktadır. Buna göre en soğuk devre Aralık ile Mart arasında, en sıcak devre de Haziran ile Eylül sonu arasındaki dönemde yer alır. Eylül sonu ile Aralık ve Mart sonu ile Haziran başı arasındaki devreler sıcaklık bakımından ılık dönemlerini oluşturmaktadır.

Donlu günler, en yüksek frekansı 14 günle Ocak ayında göstermektedir. Bu günlerin başlangıç tarihi 28 Kasım gibi erken bir tarihe rastlamakla beraber Kasım ve Aralık aylarındaki don olma ihtimali (frekansı) çok düşüktür. Şubat ise yine donlu gün frekansının oldukça yüksek olduğu bir aydır. Son don tarihi ise 17 Mart olarak saptanmıştır.

(…)

Klimatik özellikleriyle Marmara Adaları biraz değişmiş bir subtropikal klimaya sahiptir. Türkiye genelinde buranın iklimine “Marmara Geçiş Tipi” denilebilir.

(…)

Prof. Dr. Necdet TUNÇDİLEK
“Marmara (Takım) Adaları”
İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3471, 1987, İstanbul

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
28
2012
0

İLHANBERKİĞNE, uzamda…

28 Ağustos 2008′de vefat eden sıkı şair İlhan Berk’i saygıyla ve özlemle anıyoruz…

İlhan Berk’in vefatının ardından 4 Eylül 2008′de kaleme aldığım “İlhanberkiğne” adlı yazının tam metnine -ki bu yazı Birgün Kitap Eki’nde de yayımlanmıştı- https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkigne.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. (Zy)

İlhan Berk’ten Zy için…

*

2012 yılı, İlhan Berk’in yaşamına ve poetikasına ilişkin fikirlerimi ve çıkarımlarımı kuvvetlendiren bazı buluntuları sağlamak ve okuyucuyla paylaşmak adına verimli bir yıl oldu;

İlhan Berk’e ilişkin yeni buluntular…
https://evvel.org/ilhan-berke-iliskin-yeni-buluntular

İki Sıkı Dost: İlhan Berk ve Ece Ayhan
https://evvel.org/iki-siki-dost-ilhan-berk-ve-ece-ayhan

İlhan Berk Bodrum’da…
https://evvel.org/ilhan-berk-bodrumda

Dr. Halil İbrahim Bahar ve Soyut Dergisi Arşivi’nden Kısa Bir İzlek… (Z. Yalçınpınar)
https://evvel.org/dr-halil-ibrahim-bahar-ve-soyut-dergisi-arsivinden-kisa-bir-izlek

Buluntu/Söyleşi: “İlhan Berk’e İki Yeni Kitabı Dolayısıyla Kimi Sorular” (Mustafa Irgat)
https://evvel.org/buluntusoylesi-ilhan-berke-iki-yeni-kitabi-dolayisiyla-kimi-sorular-mustafa-irgat

1979: bir İlhan Berk söyleşisi…
https://evvel.org/1979-bir-ilhan-berk-soylesisi

“Çünkü şiir, her şeyden önce kendimizden başka biri olmamak için savaşır.” (İlhan Berk)
https://evvel.org/cunku-siir-her-seyden-once-kendimizden-baska-biri-olmamak-icin-savasir-ilhan-berk

Buluntu: “Dünyada ne görüyorsak şiir için görsek!” (İlhan Berk, 1954)
https://evvel.org/buluntu-dunyada-ne-goruyorsak-siir-icin-gorsek-ilhan-berk-1954

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
28
2012
0

İlhan Berk’in Poetikası’na ‘Bakmak’

28 Ağustos 2008′de vefat eden sıkı şair İlhan Berk’i saygı ve özlemle anıyoruz…

 

İlhan Berk’in 1962-65 ve 1975-1977 yılları arasında “Yeni Ufuklar” ile “Milliyet Sanat” adlı dergilerde yayımlanan inceleme yazılarını Mart 2011′de “Bakmak” adlı e-kitapta topladım. Bu bütünü, imgelem, şiir dili, dize tekniği, doğu-batı şiiri gibi konular kapsamında çok değerli, İlhan Berk’in kendi poetikasına ilişkin ayrıntılı açıklamaları kapsamında ise örneklerle dolu ve aydınlatıcı bir derleme olarak görüyorum. Ayrıca, İkinci Yeni şiir akımının 1950′den günümüze uzanan imgesel yaklaşımındaki kökenleri, getirdiği yenilikleri ve oluşturduğu poetikanın gerekçelerini de İlhan Berk’in bu güçlü inceleme yazıları aracılığıyla kavrıyoruz. Kitabın tamamına https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkbakmak.pdf adresinden PDF biçeminde ulaşabilirsiniz. (60 Mb.)

Zafer Yalçınpınar

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
28
2012
0

“Ece, atılmış durumda. Büyük bir şair, biliyorsun. Buna dayanamıyorum.” (İlhan Berk)

19 Şubat 1982

Sevgili Memet Fuat,

(…)
Şimdi aramızda önemli bir konuya geçiyorum.

Ece’nin iki kitabını Mehmet Taner’e basması için söylemiştim.* Bastı. Ama Ece hâlâ kendine gelemedi, yani üzgün, atılmış buluyor kendini. Beş parasız da. Yalnız bana her gün yazıyor, telefonla konuşuyor. Bir arkadaşım Mülkiyeliler Birliği’nde kalmasını sağladı. (…) Orada kalması için baskı da yapıyorum ona: Başka olanak yok çünkü Şimdi de buralara geleceğim diye tutturdu. Mülkiyeliler Birliği ile ilişkisinin kesilmemesi için baskıyı sürdüreceğim. Bunları bir sana yazabilirdim. Böyle de aramızda kalması gerek. Kitaplarım yankı yapmadı diye öfkeleniyor, umutsuzlanıyor, YAZKO için bir konuşma yaptım onunla, gönderiyorum**  (…)

Ece, atılmış durumda. Büyük bir şair, biliyorsun. Buna dayanamıyorum.
Sana (yine) sığınıyorum anlayacağın.

Konuşmaları hemen basmanı istiyorum. Böyle öte yandan benim giriş yazımdan ikinci paragraftan tek sözcük çıkarmanı istemem.***

Ece de bu şartı koydu kendisi için, ama cümle düşüklüklerini ayarlayabilirsin, ben sana bıraktım.

(…)

İlhan Berk, 1982

lhan Berk’ten Mehmet Fuat’a Mektuplar
“Elin Üstünde Gezsin”, Hazırlayan: Sevengül Sönmez, YKY, 2012, s.102    

* Mehmet Taner’in kurduğu Tan Yayınları’ndan Ece Ayhan’ın üç kitabı yayımlanmıştır. Zambaklı Padişah (Şiir, 1981),Defterler (Günlük, 1981), Yeni Defterler (İsviçre Günlülkeri, 1981)

** İlhan Berk’in Ece ayhan’la söyleşisi, “Lanetlenmiş Bir Şaire Sorular”, YAZKO Edebiyat,(19), Mayıs 1982

*** E V V E L’ in Notu: ‘Lanetlenmiş Bir Şaire Sorular’ başlıklı söyleşi, Ece Ayhan ile yapılan söyleşilerin bulunduğu kitaplarda -Şiirin Bir Altın Çağı (YKY, 1993) ve diğer edisyonlarda- İlhan Berk’in giriş yazısı yer almaksızın yayımlanmıştır. Söyleşinin giriş yazısının bulunduğu orjinalin tam metnine https://evvel.org/ilhan-berkten-lanetlenmis-bir-saire-ece-ayhana-sorular adresinden ulaşabilirsiniz. (Zy)

 

Hamiş:

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden, “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin tümüne de https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Ağu
28
2012
0

İlhan Berk Anma Sergisi (28 Ağustos- 2 Eylül 2012, Bodrum)

İlhan Berk Anma Sergisi 28 Ağustos Salı günü, Bodrum Oasis, Nurol Sanat Galerisi’nde saat 19:30’daki açılış ile başlayacak ve 2 Eylül Pazar gününe kadar  her gün 13:00-21:00 saatleri arasında gezilebilecek.

İlhan Berk’in eserlerinden, şiirlerinden, fotoğraflarından ve özel eşyalarından oluşan sergi üç yıldır her 28 Ağustos’ta Nurol Sanat Galerisi’nde icra ediliyor.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ağu
25
2012
0

“jorge luis borges” hakkında…

Futuristika taifesinden Barış Yarsel ve Ferhat Uludere, J. L. Borges ve dünya edebiyatına etkileri hakkında fevkalâde yerinde bir konuşma gerçekleştirmişler… Konuşmanın tam metnine https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/jorge-luis-borges-hakkinda-yaptiklarinin-delilik-oldugunu-kabullenmek/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
20
2012
0

Rimbaud çevirmek… (İlhan Berk)

9 Ağustos 1961,

Kardeşim Memet Fuat,

(…) Ben çevirileri “Edition Critique”lerden, yani en sağlam olan asıllarından yaptım. Ayrıca birkaç kitabın yorumlarını da göz önünde bulundurdum. Ayrıca İngilizce çevirilerini de bularak, onlara da bakarak çalıştım.
(…)
İki kitabı ayrı ayrı çevirmek önce, şimdilik, imkânsız sanırım. Bir kez bütün şiirleri çevirmek mümkün değil. Belki birkaç yılda olur diyelim, ama buna benim, şimdilik vaktim yok. Bunu ilerisi için, kitabın ikinci baskısı için düşünüyorum. Ben bu çevirileri biliyorsun üç dört yıldır yapıyorum. Sıradan yapılan bir çeviri değil anlayacağın, en çok sevdiklerimi, ayrıca çevrilmesi mümkün olanları çevirdim. Türkçe’de Rimbaud’dan bir kısım çeviri de çıktı biliyorsun, asıllarıyla karşılaştırılırsa yürekler acısı. Bunları Rimbaud’yu çevirmenin her şeyden önce zaman istediğini anlatmak için yazdım. Ban anlamadığım parçalarda Fransızlarla çalıştım, onların anlamadıkları parçaları ise çevirmekten şimdilik vazgeçtim.
(…)

İlhan Berk, 1961

İlhan Berk’ten Mehmet Fuat’a Mektuplar
“Elin Üstünde Gezsin”, Hazırlayan: Sevengül Sönmez, YKY, 2012, s.17

Not: Mektupta sözü geçen çeviriler, “Seçme Şiirler: Cehennemde Bir Mevsim – Illuminations” adıyla 1962’de De Yayınevi tarafından yayımlanmıştır.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
19
2012
0

Erdal Öz’ün Kalemiyle Sait Faik

Varlık Dergisi, 1 Mayıs 1955

*

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
19
2012
0

“Anlam, şiirin öbür ilkeleri gibi bir ilke, ne fazla ne eksik.” (İlhan Berk)

(…)

Şimdi, Galile Denizi‘nden de, daha önceki kitaplarımdan da çok uzağım. Artık ölçüsüz düşünemez oldum şiiri, bu bir.  Sonra, anlam şiirin öbür ilkeleri gibi bir ilke, ne fazla ne eksik. Güzelliği salt anlama bağlı şiirden sıtkım sıyrıldı, buna da iki demeli.

Bir üçüncüsü de şiirde anlamı olan mısrayı çizmek istiyorum, ya da öyle yazmak istiyorum.

(…)

İlhan Berk, 1959

İlhan Berk’ten Mehmet Fuat’a Mektuplar
“Elin Üstünde Gezsin”, Hazırlayan: Sevengül Sönmez, YKY, 2012, s.13

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
18
2012
0

“Biz Anadoluluyuz… O zaman bu yazıcılığın meslek olduğunu nerden bilirdim?”

Azize Erten, Sait faik’in ölümünün ardınan Sait Faik’in annesiyle bir konuşma gerçekleştirmiş… 1 Mayıs 1955 tarihli Varlık Dergisi’nde yayımlanan bu konuşmanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/saitfaikinannesiyle.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
10
2012
0

Boşlukta (Eugenio Montale)

Güneşin yelesi yapışıyordu
bahçelerin bitkilerine; kıyıda
duruyordu bir sandal uyuşuk, tembel.

Yaymıyordu hiçbir ses günü
(…)
Sessizlik yutuyordu her şeyi
durmamıştı bizim teknemiz,
yarıyordu kumları ilerlerken, nicedir
(…)

Yeryüzü ağzına kadar dolu bir küptü şimdi,
eriyen ağırlık gözkamaşmasında,
alev karanlığın köpüğüydü,
oyuluyordu çukur öyle derine
demirlemek için, bizim için
____________________fışkırdığı an
bir şeyler çevrede, kapattı hendek
iki yan duvarını, yitmemişti hiçbir şey,
ve dudağının sesiyle uyandım ben

(…)

Eugenio Montale
Çev: Sait Maden

Ağu
10
2012
0

Abidin Dino’nun Futbol Çizimleri

Abidin Dino’nun futbol çizimleri…

“Abidin Londra’da Dünya Kupası Maçları’nı Filme Alırken…”
adlı kitaptan… (2002, YKY)

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Abidin Dino” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/abidin-dino adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
07
2012
0

Antonio Machado’nun Yalnızlıkları’ndan…

(…)

Ve birden bütün kır,
sessiz ve boş, dona kalıyor
düşünmek için. Irmağın
kavakları arasında inliyor rüzgâr.
(…)

Güneş, ateşten bir meşin
ay, menekşe rengi

Yüzyıllık yüksek bir selvinin üzerine
konmuş duruyor beyaz güvercin

Mersin ağacı kümeleri,
tozlu kadifeler gibi görünüyor, solgun.

Bahçe, bu akşam ne kadar da suskun, dingin!
su mırıldanıyor sadece
mermer çeşmede

(…)

Bir yaz gecesidir.
İlerler tren limana doğru,
kemirerek deniz kokusunu.
Deniz görünmedi henüz.

Vardığımızda limana,
yeşil sedeften bir yelpaze, göreceksin
parıldayıp duran, denizin üzerinde.

Antonio Machado

Ağu
07
2012
0

Cortázar’dan; şiir ve öykü üstüne…

Şiir Üstüne…

Bir dostum ‘şiirle düzyazıyı harmanlayarak sunmaya dair her türlü plan intihar demektir’ diyor bana ‘çünkü şiirler bir eylem talep ederler, bir yoğunluk, hatta düzyazı karşısındaki zihinsel ilişkiden tümüyle farklı bir yabancılaşma talep ederler; bu yüzden, eğer bunu denersen, okurun her sayfada voltaj değiştirmek zorunda kalacak ve sonunda kabloları yanacaktır.’ 

Olabilir, ama ben tüm inatçılığımla şiir ve düzyazının birbirlerini karşılıklı olarak güçlendirdiğine ve ne birbirlerinden bir şey eksilttiklerine ne de birbirlerine bir şey eklediklerine inanmayı sürdürüyorum. Arkadaşımın bakış açısını dinleyince, şiiri altında kaideyle ayrıcalıklı bir yere koymayı amaçlayan o ciddiyetten bir kez daha şüpheye düştüm:

O ciddiyet yüzünden günümüz okurlarının çoğu dizelerle yazılan şiirden her gün biraz daha uzaklaşıyorlar ama farklı olarak kendilerine romanlar, öyküler, şarkılar, filmler ve tiyatro oyunlarıyla ulaşan şiiri reddetmiyorlar, bu beni şu düşünceye sevk ediyor: a) şiir o derin geçerliliğinden hiç bir şey kaybetmedi ama b) dizelerle yazılan şiirin biçimsel aristokrasisi (özellikle şairlerin ve editörlerin onu ambalajlama ve sunma biçimi) şiire herkes kadar duyarlı pek çok okuru böylesi bir şiire karşı koymaya, hatta onu reddetmeye itiyor.

Ç.N.: Cortázar’ın 1984 yılında, ölümünden üç ay sonra yayımlanan ‘Salvo el crepúsculo’  adlı kitabından…  ‘Alacakaranlık Hariç’ manasına gelen bu ismi Cortázar büyük Japon şair Matsuo Basho’nun şu haikusundan devşirmiş: ‘Kimse geçmiyor / artık bu patikadan / alacakaranlık hariç’

***

Öykü Üstüne…

Öykü, kendine has karakterini anlaşılır hale getirmek için, çoğunlukla çok daha popüler olan ve hakkında pek çok yerleşik tanım yapılan romanla karşılaştırılır. Mesela romanın kağıt üzerinde geliştiği, bu nedenle de romanda ele alınan malzemeden başka bir sınır tanımaksızın okuma zamanı içinde dilediğince geliştiğine vurgu yapılır; oysa öyküde, öykünün sınır çizgileridir hareket noktası, ilk olarak fiziksel bir kısıtlılıktır söz konusu olan, öyle ki Fransa’da bir öykü yirmi sayfayı geçerse artık adı novella olur; öyküyle adamakıllı tanımlanmış roman arasında bir türe dönüşür.

Bu anlamda, roman ve öykü örnekleme olarak sinema ve fotoğrafla karşılaştırılmaya uygundurlar, bir film öncelikle roman tarzında ‘açık bir sıralama’ iken, bir fotoğraf önceden tasarlanmış tutumlu bir sınırlamayı gerektirir; bu kısmen kameranın kapsadığı kısıtlı alan yüzünden böyledir, kısmen de fotoğrafçının bu kısıtlılığı estetik olarak kullanma biçiminden.

Bilmiyorum profesyonel bir fotoğrafçının kendi sanatından bahsedişine hiç tanık oldunuz mu; kendilerini pek çok açıdan bir öykücü gibi ifade etmeleri beni her zaman şaşırtmıştır. Cartier-Bresson ya da Brasai kalitesindeki fotoğrafçılar sanatlarını aleni bir paradoks olarak tanımlarlar: Gerçeğin içinden bir fragmanı kesmek, onu belli sınırlara hapsetmek ama bunu öyle bir şekilde yapmak ki, bu kesilen parça kanat kanat açılarak çok daha geniş bir gerçekliğe nüfuz eden bir patlamaya dönüşsün, kameranın kapsadığı alanı ruhsal olarak aşan dinamik bir bakış açısı olarak hareket etsin.

Sinemada da, tıpkı romandaki gibi, çok geniş ve çok biçimli bir gerçekliğin elde edilmesi, eseri doruk noktasına götüren bir sentezi dışlamadan süreç içinde bir araya getirilen dağınık bileşenlerin gelişimi aracılığıyla başarılırken, kaliteli bir fotoğrafta ya da öyküde tam tersi bir yol izlenir; yani fotoğrafçı ya da öykücü anlamlı bir olay ya da görünüm seçmek ve onunla yetinmek zorundadır, ancak bunlar sadece kendi içlerinde bir değeri olan görünümler değil, seyirci ya da okuyucuda zekayı ve duyarlılığı fotoğraf yahut öyküdeki yazınsal içeriğin ya da görsel anekdotun çok daha ötesine taşıyan bir tür zihinsel açılıma ya da mayalanmaya  neden olabilecek nitelikte olaylar ve görünümler olmalıdır.

Boksu çok seven Arjantinli bir yazar, bir keresinde bana şöyle demişti: Etkileyici bir metin ve okur arasında yaşanan bu mücadeleyi roman hep sayıyla kazanır, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerekir.

Ç.N.: Julio Cortazar’ın 1970 yılında Casa de las Americas dergisinin 10. yıl sayısı için kaleme aldığı “Algunos aspectos del cuento” isimli yazısından bir bölüm.

Çeviren: Bülent Kale

Bkz: https://newalaqasaba.wordpress.com/tag/julio-cortazar/

 

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Julio Cortázar” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/julio-cortazar adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Ağu
06
2012
0

Palto’dan…

(…)
Başlangıçta bu kısıntılar, sınırlamalar ona hayli güç gelse de, nasıl becerdiyse, zamanla hepsine alıştı; yavaş yavaş her şey düzene girdi. Hatta bir gün geldi ki akşam yemeklerini bile kaldırıverdi; ileride edineceği paltonun hayaliyle aç açına yatmaya başladı.
Pek çok şeyden kısıtlama yapmıştı, buna karşılık alacağı paltonun hayali onu ruhça besliyor, yaşamını renklendiriyordu. Sanki evlenmiş; canlı bir varlıkla bir arada yaşıyormuş gibi hissediyordu kendini.
(…)
Tanrı bilir nerede, ama ta uzaklarda, belki de dünyanın öbür ucunda bir bekçi kulübesinin ışığı ölgün ölgün göz kırpıyordu. Akaki Akakiyeviç’in tüm neşesi kaçtı. Belki de başına kötü bir şey geleceğini sezerek ürpere ürpere alana girdi. Bir ara sağına soluna, sonra dönüp geriye baktı; sanki sonsuz bir okyanusun ortasındaydı. Çevresin   bakmakla iyi etmediğini düşünerek gözlerini yumdu., burnunun doğrusuna bir hayli yürüdükten sonra alanın bitimine gelip gelmediğini anlamak için gözlerini açıp baktı. Fakat gözlerini açmasıyla bıyıklı iki kişinin hemen oracıkta, ta burnunun dibinde dikildiklerini görmesi bir oldu. (…) Korkudan yüreği ağzına geldi. Adamlardan biri Akaki Akakiyeviç’in yakasına yapışarak:
-A! Bu benim paltom!.. diye gürledi.
Akaki Akakiyeviç yardım çağırmak için bağırmak istediyse de ikinci adam, memur kafası büyüklüğündeki yumruğunu ağzına dayadı.
-Hele bir bağır!
Akaki Akakiyeviç sırtından paltosunun sıyrılıp alındığını, belden aşağısına zorlu bir tekme indirilerek yüzükoyun yere kapaklandığını anladı.
(…)
İşin daha da dikkate değer yanı, o günden sonra hortlak memurun bir daha ortalıkta gözükmediğiydi. Anlaşılan “önemli kişi”nin kürklü paltosu tastamam üstüne uymuş, o da geceleri başkalarının paltolarını soymaktan vazgeçmişti. Gene de kimi meraklı, heyecan düşkünü kişiler bu işin ucunu bırakmadılar, sağda solda böyle olaylarla ilgili haberleri yaymayı sürdürdüler. Hatta Kolomnalı bir mahalle bekçisi, gece bir evin arkasından hortlak çıktığını yeminle söylüyordu. Bekçi ufak tefek, sıska bir adamdı; hani rüzgâr biraz kuvvetlice esse yere devrilirdi. (…) (İşte bu bekçi, evin arkasından çıkan hortlağı yakalamaya gücü yetmeyince, onu hayli uzaktan izlemeye koyulmuş. Ancak bir ara hortlak geriye dönüp, dirilerde bile bulunmayan irilikte yumruklarını göstererek, “Hey, peşimde ne dolanıp duruyorsun?” diye bağırınca, bekçi duralamış. “ Ben mi?.. Hiç… Şuradan geçiyordum da…” diyerek kulübesine geri dönmüş.
Anlatılanlara bakılırsa, bu hortlak çam yarması gibi bir herifmiş, kocaman palabıyıkları varmış. Hortlak, bekçiyi korkutup kaçırdıktan sonra adımlarını Obuhov Köprüsü’ne doğru sıklaştırmış, sonra karanlıklar içinde gözden silinmiş.

Nikolay Gogol
“Palto” adlı öyküsünden…
Çev: Mehmet Özgül, Adam Yay., 2002

Ağu
05
2012
0

ABİDİNDİNOMASAL

Abidin Dino’nun masal çizimlerinden…

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Abidin Dino” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/abidin-dino adresinden ulaşabilirsiniz.

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
05
2012
0

E V V E L, twitter’da ritm arıyor…

#buluntulamayadevamediyorhala
#anlamayadevamediyorhala
#yazmayadevamediyorhala

E V V E L twitter:  https://twitter.com/evvel_fanzin

*

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ağu
05
2012
0

Yeşilçam Afişleri

Hink Studio taifesinden Yeşilçam Afişleri için re-design projesi… Güzel olmuşlar…

Bkz: https://whatisthehink.com/27635/599031/gallery/yelcam-poster-series-vol-1

 

 

Ağu
04
2012
0

İlhan Berk Deseni (N. Abacı)

Necati Abacı’nın İlhan Berk Deseni
Şiirden Dergi, Sayı: 11, Mayıs Haziran 2012

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com