Oca
12
2014
0

Buluntu: “Yaşayan Edebiyat (1975) / Kitaplarda ölmek, yazarınız ve siz”

Untitled-1

Eksik olmasınlar, Facebook’ta oluşan “İkinci_Yeni” taifesinden(topluluğundan) sıkı bir buluntu geldi. Buluntuyla ilgili mesaj şöyle:

“Yaşayan Edebiyat, 1975 yılında TRT’de yayınlanan bir program. En sevilen en çok okunan yazarlar şairler bu programın konuğu olmuş. Edip Cansever, İlhan Berk, Necati Cumalı, Behçet Necatigil… Hepsi bu programdalar. Orhan Veli’nin kardeşiyle Reşat Nuri Güntekin’in ise eşiyle röportaj yapılmış. Orhan Veli’nin Anlatamıyorum şiirini kendi sesinden dinliyoruz programda. Şiirler okunmuş, canlandırmalar yapılmış ayrıca.”

Bkz: https://www.facebook.com/photo.php?v=699512796755058

Videoyu indirmek için:
https://evvel.org/yasayanedebiyat1975.mp4

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Kas
04
2013
0

Şiirde tahayyülün tesiri (Halikarnas Balıkçısı)

dost80

Dost Dergisi’nin Haziran 1971 tarihli 80. sayısı (yeni dizi) “Halikarnas Balıkçısı Özel Sayısı” olarak yayımlanmış. Bu sayıda Halikarnas Balıkçısı’yla gerçekleştirilmiş ilginç bir konuşma bulunuyor.

Söyleşiden (Turgay Gönenç’in sorusu doğrultusunda) önemli bir bölüm aşağıdadır.

(…)

hbalikcisi

(…)
Eki
29
2013
0

“Şiirin zamanı yoktur.” (Onat Kutlar)

Broy Dergisi’nin Mart 1986 tarihli 5. sayısında Onat Kutlar’ın şiir üzerine düşüncelerine (poetikaya bakışına) rastladım. “Şiirin zamanı yoktur” başlıklı söyleşiyi Nesrin Arman gerçekleştirmiş. Söyleşinin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/siirinzamaniyoktur.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
25
2013
0

Neredeyse bir asır olmuş: “Şiirsel Gerçeklik” (1916)

(…)

Aynı zamanda birer ozan da olan gerçeküstücü ressamlar her zaman başka şey düşünüyorlar. “Alışılmamış” onların içli dışlı oldukları bir şeydir, önceden tasarlamak nedir bilmezler. Nesneler arasındaki ilişkilerin kurulur kurulmaz, kendileri kadar geçici başka ilişkilerin ortaya çıkmalarını sağlamak için, yok olduklarını bilirler. Görmeyi özgürleştirmek için, imgelem gücünü doğaya eklemek için, olabilecek her şeyi gerçek saymak için, imgelem gücü ile gerçek arasında ikilik(dualisme) bulunmadığını, insan zekâsının tasarlayıp yaratabildiği her şeyin aynı esinden ileri geldiğini, etiyle, kanıyla, kendini saran dünyayla aynı maddeden olduğunu bize göstermek için hepsi aynı çabayı sürdürürler. Görenle görülen arasındaki iletişimden, anlama gücü ve anlatı gücünden –kimi zaman da saptama ve yaratı- başka bir iletişim olmadığını bilirler. Görmek; anlamak, değerlendirmek, biçimini bozmak, unutmak ya da kendini unutmak, olmak ya da yok olmaktır.

(…)

Paul ELUARD
24 Haziran 1916 günü Londra’da açılan “Gerçeküstücü Sergi” sırasında Paul Eluard’ın yaptığı konuşmadan…
“Ozan ve Gölgesi”, Çev: Ö. İnce, Adam Yay. 1984, s. 12,15

Nis
25
2013
0

Nerede?

(…) Ama, biliniz ki ördek yüzlü insanın alıkça alaycı gülüşünün bulunmadığı her yerde şiir vardır. (Comte de Lautréamont)

Nis
24
2013
0

“Durum Şiiri” (Paul Eluard)

(…)

Goethe’yle birlikte, her şiirin “durum şiiri” olduğunu söyleyebiliriz. (…)Yetenekli bir ozanın çelişkilerini, ilenmelerini bağışlamaya hazır olduğumuz halde, sıradan bir ozanı, iyi duygularına karşın, güçlükle hoş görürüz. Çünkü genellikle, bir yandan gerçek ozanı iyi’ye karşı olmaya götürmüş olan koşulları ve nedenleri iyice ölçüp biçmişizdir, öte yandan da kötü ozanın dili, dayanıksız dili, işe yaramaz türdendir. Gerçek okur aldatılmak istemez her şeyden önce. Kuşkulanır; kötü’deki bilincin kimi zaman iyi’deki bilinçsizlikten daha az tehlikeli olduğunu bilir. Yalana karşı uyanıktır. Kolaylık ve alçaklığın bir yeteneksizi nereye kadar bayağılaştıracağını bilir.

(…)

Ozanın yalan söylememesi koşuluyla şiirsel dehadan söz edebileceğimizi biliyoruz. Ve günümüzde yalan söylememek, aynı zamanda çalışmak, bir şey yapmak, bir iş görmek demektir. Şiir bir eylem olanağı, ilerleme olanağı olmalıdır, çünkü şiir bütün pencerelerde, bütün ufuklarda şarkı söyler, yalana karşı gerçekliğin ve örnekliğin şarkısını söyler.

(…)

Goethe’ye bir kez daha hak verelim: “Her şiir durumdan oluşur.” Ve özdeksel olmayan şiirin savunucularını suçlu bulmak için şunu tekrarlayalım: Bir şiirin özelden genele erişmesi ve böylece geçerli, sürekli ve kalıcı bir anlam kazanması için durumun, ozanın en basit istekleriyle, yüreğiyle, ruhuyla, usuyla anlaşması, uyuşması gerekir.

(…)

Paul ELUARD
“Durum Şiiri” adlı konferans metninden… (Nisan,1952)

“Ozan ve Gölgesi”, Çev: Ö. İnce, Adam Yay. 1984, s. 45,46,49

Nis
24
2013
0

“Şiir Bulaşıcıdır” (Paul Eluard)

(…)

Sözcükler dünyayı söylüyorlar, insanın gördüğü ve duyumsadığı, var olan, var olmuş olan şeyi, zamanın ilk çağını ve zaman ve anın geçmiş ve geleceğini, istenci, istemdışını, korkuyu ve var olmayan şeye, var olacak olan şeye olan tutkuyu. Sözcükler yıkarlar, sözcükler önceden haber verirler, birbirlerine bağlı ya da ardsız-arkasız, hiçbir şey yadsıyamaz onları. Her geleceğin hazırlanışına katılırlar.

(…)

Şiirleştirilmiş dilden, inci gibi birbirlerine tutturulmuş güzel sözcüklerden daha korkunç bir şey yoktur. Gerçek şiir, katkısız çıplaklıklar, cankurtaran simidi olmayan çareler ve sedeflenmeyen gözyaşlarıyla yetinir. Kum çölleri, çirkef çölleri, cilalanmış döşemeler, bozulmuş saçlar, pürtüklü eller, kendini beğenmiş kurbanlar, zavallı kahramanlar, eşsiz budalalar, türlü türlü köpekler, süpürgeler, otların içinde çiçekler, mezarların üzerinde çiçekler bulunduğunu bilir…

(…)

Paul ELUARD
“Şiir Bulaşıcıdır” adlı konuşmasından…(1949)
“Ozan ve Gölgesi”, Çev: Ö. İnce, Adam Yay. 1984, s. 12,15

Şub
17
2013
0

Poetika 2013 Odaklanmaları

Poetika 2013 Odaklanmaları’nı içeren dokümana
https://bit.ly/poetika2013
adresinden ulaşabilirsiniz.

*

Hüsamettin Bozok yönetimindeki Yeditepe Dergisi’nin Şubat 1960’da gerçekleştirdiği “Büyük Anket”ten  feyz alarak Şubat 2011’de, İkinci Yeni Şiir Akımı’nın günümüzdeki etkisini deneyimlemeye yönelik bir soruşturma düzenlemiştim. “50 Yılın Ardında; İkinci Yeni” adını verdiğim bu çalışmanın sonuçlarını 12 Şubat 2011’de E V V E L kapsamında paylaşmıştım. “50 Yılın Ardında; İkinci Yeni”, geçmişe uzanan bir deneyim alanında (“t-” ânlarında, diyelim) yürüdü.

Şubat 2012’de gerçekleştirdiğimiz Poetika 2012 Anketi’yle “imgelemin özgürleşmesi” ifadesinin bilişsel sınırlarını, verili imgelemin taşıdığı şiirsel yükü ve bu yükün geleceğe uzanışının önündeki engelleri araştırmaya, bir “uzgörü” sağlamaya gayret ettim. Bu soruşturma ise geleceğe doğru uzanan bir tahmin alanında (“t+” ânlarında)  yürüdü.

Poetika 2012 Anketi’nin ardından, “imgelemin özgürleşmesi” kavramı eşliğinde genişleyen şiirsel alan derinliğini, sonsuza yakınsayan tüm “t+” ânları için işaret etmek gibi büyük bir amaçla emek harcadığımı düşündüğümde, “farklı” katılımcılara sorulan “aynı” sorularla ilerleyen bir anketin bu araştırmayı “boyutsuzlaştırıcı” bir yöntemsel olumsuzluğa ittiğini fark ettim. Bu nedenle 2013 Poetika soruşturmasını “farklı” katılımcılara yöneltilen “farklı” sorularla ve bir tür “odaklanma” yaklaşımıyla yürütmeyi planladım. Bu “odaklanma” yaklaşımı, araştırma sonucu elde ettiğim verilerin kalitesini arttırdığı oranda bir emek ihtiyacına da neden oldu. Emeğimin yetmediği ve planımın düzgün çalışmadığı durumlar (katılımcılar) için gelecekte inceleyeceğimiz sezgisel alan derinliğindeki değişkenleri ortaya koyabilecek “tersine sonsuz” bir veya birkaç soruyu “hareket ya da çıkış noktası” olarak -mecburen- belirledim. Sonuçta, Poetika 2013 Odaklanmaları ortaya çıktı: Katılım sağlayan herkese çok teşekkür ederim.

Poetika üzerine eriştiğim/derlediğim verileri E V V E L kapsamında üç yıldır paylaşıyorum, ancak bu verileri analiz etmedim henüz… 2014 yılında katılımcı odaklı bir Poetika soruşturması yürütmeyeceğim. Bugünden 2014 yılının Şubat ayına uzanan zaman diliminde, geçmiş üç yılın soruşturmalarında eriştiğim verileri değerlendirmeye yöneleceğim ve çeşitli çıkarımlar ile kestirimlere -belki de kestirimler ile çıkarımlara- varmaya çalışacağım.

2014’ün Şubat ayında görüşmek üzere…

Poetika 2013 Odaklanmaları’nı içeren dosyayı olabildiğince yaygınlaştırmanız dileğiyle…

Sahicilikle,
Zy

 

Katılımcılar: Ali Rıza Esin, Aybars Şenyıldız, Barış Yarsel, Cemil Aydın, Efe Tuşder, Erdem Çolak, Evin Okçuoğlu, Feryal Çeviköz, Güher Gürmen, Hande Edremit, Kenan Yücel, Mukadder Kırmızı, Nisa Söylev, Nur Alan,  Ömer Kaçar, Dr. Özgür Uçkan, Rafet Arslan, Sanem Uçar, Senem Korkmaz, Tayfun Ak, Tarık Günersel, Uluer Aydoğdu, Vedat Kamer

 

 

2011 ve 2012′de yürüttüğümüz
“Poetika” çalışmalarına aşağıdan ulaşabilirsiniz…

         

Poetika 2012 Anketi
https://j.mp/poetika2012

İkinci Yeni 2011 Anketi
https://zaferyalcinpinar.com/ikinciyeni2011.pdf

 

Oca
08
2013
0

Meleke

(…)
Anlayış gücünün a priori tahayyül kudretine dayanan modelleyiciliği, insan ruhunun derinliklerinde gizli bir sanattır. Tahayyül gücü, kendi özgür oyununa uygun bir form peşinde koşan mevcuda-taşıma melekesidir. (…)

David Roberts
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”, Derleyen: G. Robinson & J. Rundell
Çev: Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, s. 252

Ayrıca bkz:
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu-ii
https://evvel.org/kurgunun-heuristickesfettirici-gucu
https://evvel.org/kurgunun-eylem-kapasitesi-ya-da-ozgurluk-tahayyulu

Oca
08
2013
0
Oca
06
2013
0

Türkiye’de Çeviri Edebiyatı: “Çevir Kazı Yanmasın!” (1986)

“Poetry is what is lost in translation.”  Robert Frost

*

Milliyet Sanat Dergisi, 15 Nisan 1986 tarihli 142. sayısında “Türkiye’de Çeviri Edebiyatı” başlıklı bir derlemeye yer vermiş. Derlemede Teoman Aktürel, Sevgi Sanlı, Fatma Akerson, Nilüfer Kuruyazıcı, Turgay Kurultay, Sabahattin Eyüboğlu gibi isimlerin çeviri üzerine düşünce ve deneyimleri bulunuyor. Ayrıca, Shakespeare ve Mallarme’nin metinlerinden karşılaştırmalı çeviriler ile “çeviri yanlışları” üzerine üç soruluk kısa bir soruşturma, Milliyet Sanat’ın dosyasını zenginleştiriyor.

*

12 sayfa uzunluğundaki özel dosyanın tam metnine
https://zaferyalcinpinar.com/ceviriedebiyati1986.pdf
adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Oca
06
2013
0

Kurgunun Eylem Kapasitesi ya da “Özgürlük Tahayyülü”

(…)fenomenolojik bakış açısından özsel olan şey, bu gücün dolaysız kesinliğini, ancak bu kesinliğe aracılık eden tahayyül mahsülü çeşitlemeler üzerinden kavrayabilmemdir.

Böylece projelerimin basit modellemesinden, arzularımın tasvir-edilebilirliğine, oradan da tahayyül mahsülü “muktedirim” çeşitlerine doğru bir ilerleme söz konusudur. Bu ilerleme, pratikte mümkün olanın genel bir fonksiyonu şeklinde tahayyül fikrine işaret eder. Kant’ın Yargı Gücünün Eleştirisi’nde tahayyül gücünün “özgür oyunu” terimi altında müjdelediği şey, işte bu genel işlevdir.

Tahayyül gücünün özgürlüğü bakımından girilmesi gereken bir konu da, özgürlük tahayyülünün nasıl bir şey olabileceğidir. Ancak burada, düzayak bir bireysel eylem fenomenolojisi artık yeterli değildir.  Şüphesiz bu fenomenoloji, tahayyül gücüne tümüyle taklide dayalı bir işlev yüklemekle çizilen sınırları geride bırakmıştır. (…)

Paul Ricoeur
“Söylem ve Eylemde Tahayyül Gücü”, Brüksel, 1976
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”, Derleyen: G. Robinson & J. Rundell
Çev: Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, s. 183

Ayrıca bkz:
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu-ii
https://evvel.org/kurgunun-heuristickesfettirici-gucu

Oca
03
2013
0

Kurgunun Heuristic(Keşfettirici) Gücü

(…) Şiirsel dilin tertiplediği olumlu kuvveti analiz ettiğimizde görürüz ki metaforik süreçle yarılan sadece anlam değil; aynı zamanda göndermedir. Burada bertaraf edilen öğe, günlük dilde nesnelere başvurmak için -ki istemlerimizden birine; kontrol ve yönlendirme amaçlı birincil istemimize denk düşer- yaptığımız tipte bir göndermedir. Şiirsel söylem, bu istemi ve onun hüküm sürdüğü anlam küresini askıya alarak, sökülmez bir şekilde yaşam dünyasına eklenmemizi, daha doğrusu bu tür bir eklenişin ufuktan uç vermesini sağlar; kendi varlığımızı başka varlıklara ve genel olarak Varlığa iliştiren ontolojik bağın ifade edilmesini sağlar.
(…)
Kurgu ve yeniden betimleme arasındaki bu bağ, model teorisinde ve dolayısıyla, şiirsel dilin dışındaki alanlarda, bazı düşünürler tarafından kuvvetle vurgulanmıştır.Kurgular belirli şiirsel söylem modelleri için ne anlama geliyorsa, modellerin de bilimsel söylem biçimleri için aynı anlama geldiğini önemle belirten koca bir külliyat vardır. Kurgu ve modellerdeki ortak özellik bunların “keşfettirici” kuvvetidir, yani eski bir betimlemeye inancımızı askıya alarak, gerçekliğin yeni boyutlarını görüşe açma ve serimleme (unfold) kapasitesidir.
(…)

Paul Ricoeur
“Söylem ve Eylemde Tahayyül Gücü”, Brüksel, 1976
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”, Derleyen: G. Robinson & J. Rundell
Çev: Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, ss. 178-179

Ayrıca bkz:
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu-ii

Ara
27
2012
0

Söylemde Tahayyül (Gücü)

(…)imge,(…) dilden nasıl devşiriliyor olabilir?
Paradigmatik bir örnek olarak şiirsel imgenin analizi bize belli bir cevap tohumu sağlayacaktır. Şiirsel imge, şiirin, belli bir dilin eseri olarak, belli şartlar altında ve belli usullere göre ortaya serdiği bir şeydir. Buradaki usul, Gaston Bachelard’ın Eugene Minkowski’den ödünç aldığı ifadeyle, yankılan(dır)maktır (reverbation). Fakat bu usulü anlamak için önce söz konusu yankılanmanın görülen şeylerden değil; söylenen şeylerden geldiğini fark etmek zorundayız. O nedenle öncelikle ele alınması gereken şey, tahayyül-mahsülünün yaratılmasına imkân veren söylemin koşulları sorunudur.
(…)Metafor adeta, söyleme bir beden, bir şekil, bir yüz vermiş gibidir. Ama nasıl? (…) Bunu anlamak için işe Aristo’nun meşhur saptamasıyla başlayalım: “İyi bir metafor… benzeri kavramaktır.” Ama bunu fikirlerin gruplandırılması cinsinden yorumlarsak, (metanomi ve simge-adlarla geçerli kuralın, yani bitişiklik esasında gruplandırmanın aksine) benzerlik esasında gruplandırma şeklinde algılarsak, buradaki benzerliğin rolü hakkında tümüyle yanılırız. Benzerlik, bizzat, olağandışı yüklem kullanımının bir fonksiyonudur. Dört bir yana dağılmış anlam alanları arasındaki mantıksal mesafenin bir anlam şoku yaratarak, metaforun anlamını tutuşturan bir sarsıntı yaratarak kapandığı bir “uzlaşma” ihtiva eder. Tahayyül, yeni bir yüklemsel uygunluğun idrakidir, ansızın görülmesidir. Benzerliğin, yüklem süreciyle aynı yapıda bir süreç olduğunu vurgulamak için buna yüklemsel özümleme de diyebilirdik. Bunların hiçbiri, şu eski görüşten, fikirlerin gruplandırılması görüşünden çıkartılamaz; çünkü orada zihinsel atomların mekanik çekimi söz konusudur. Tahayyül etmek evvela ve hepsinden önce anlam alanlarının yeniden yapılandırılmasıdır. Wittgenstein’ın Felsefi İncelemeler‘deki ifadesiyle, “gibi görme…”dir.
(…)

Paul Ricoeur
“Söylem ve Eylemde Tahayyül Gücü”, Brüksel, 1976
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”, Derleyen: G. Robinson & J. Rundell ,
Çev: Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, ss. 175-176

Ara
24
2012
0

“İmgelem” nedir?

(…)
Tahayyül gücü sorununu deşmek isteyen felsefi bir araştırma, daha başlangıcından itibaren bir dizi engel, paradoks ve ayakbağıyla karşılaşır; çağdaş felsefede tahayyül gücü sorununda yaşanan göreli tutulmanın nedeni belki de budur.

Bir kere genel tahayyül gücü sorunu, “imge” teriminin deneysel bilgi teorisinde kötüye kullanılması  sonucunda kazandığı kötü şöhretten mustariptir. Çağdaş semantikteki “psikolojizm”in yol açtığı itibar kaybı  –mantıkçıların ve dilbilimcilerin gözünde— “anlam”(sense) teorisinde tahayyül gücüne yapılan göndermelere de sirayet eder (bu bakımdan sadece Gottlob Frege’yi ve onun bir önermenin veya sözcüğün –“nesnel” ve “ideal” anlamda— “anlamı” ile onun her durumda “öznel” ve tümüyle “olgusal” olarak kalan “temsili/tasavvuru” arasında yaptığı ayrımı zikretmemiz yeter). Davranışçı psikoloji aynı şekilde, özel, gözlemlenemez ve zihinsel kendilikler olarak gördüğü imgeleri ortadan kaldırma derdindedir.

(…) kökleri geçici bir ruh halinden ya da bir ortam sorunundan daha derinlere uzanan bir şüphe var. Bu şüphe Gilbert Ryle’ın “Concept Of Mind” adlı çalışmasında güçlü bir şekilde dile getirilir. “Tahayyül (gücü)” deyimi tek, yekpare bir görüngüyü mü niteliyor yoksa sadece uzak bir şekilde ilişkilendirilmiş bir deneyimler toplamını mı? Gelenekte, terimin en az dört kullanım şekline rastlıyoruz. Terim her şeyden önce, orada bulunmayan ama başka bir yerde var olan bir şeylerin rastgele zihinde uyanmasını anlatır; bu zihinde uyanma, bulunmayan bir şeyin, herhangi bir şekilde burada ve şimdi bulunan şeylerle karıştırılmasını ima etmez.

Buna yakın ikinci bir kullanımda terim, portreleri, tabloları, çizimleri, şemaları vb şeyleri niteler; bunların hepsi de fiziksel bir varlığa sahiptir ama işlevleri, temsil ettikleri şeylerin “yerini almak”tır.

Anlamını daha da gerdiğimizde, imgeleri, orada-bulunmayan şeyleri değil, var olmayan şeyleri akla getiren kurgular olarak adlandırırız. Ancak bu kurgular, düşlerden –uyku imalatları-, oyunlar ve romanlar gibi tümüyle edebi bir varoluşa sahip icatlara kadar değişen bir yelpaze oluşturur.

Son olarak imge terimi, yanılsama alanına atfedilir, yani dış bir gözlemciye ya da sonraki bir tefekkürün sonucuna göre orada-bulunmayan ya da var-olmayan şeyler alanına havale edilen; ama özne açısından ve öznenin dikkatini onlara yönelttiği durum çerçevesinde kendi nesnelerinin gerçekliğine inanılması için çırpınan temsillere/tasavvurlara atfedilir.

Peki, orada yok-farkındalığı ve yanılsamalı inanç veya mevcudiyet yokluğu ve sahte-mevcudiyet arasında ortak olan nedir?

Bu derin çift anlamlılığı aydınlatmaktan ziyadesiyle uzak bir felsefi geleneğin kaydettiği tahayyül gücü teorileri, sorunu çözmek yerine, bu geniş temel anlamlandırmalar yelpazesinde neyin paradigmatik olarak kabul edilmesi gerektiği konusunda kendi aralarında bölündüler. O nedenle her durum için ayrı, tek anlamlı –ama rakip- tahayyül teorileri inşa etmek gibi bir eğilim ortaya çıktı. Bu teorilerin oluşturduğu yelpaze iki farklı eksen üzerinde kat edilebilir: nesne açısından mevcudiyet ve yokluk ekseninde; özne açısından büyülenmiş bilinç ve eleştirel bilinç ekseninde.

İlk eksen boyunca imge, sırasıyla Hume ve Sartre tarafından resmedilmiş iki karşıt teoriye tekabül eder. Bu ilk eksenin ucunda imge, zayıf bir mevcudiyet anlamında salt bir iz olarak nitelenebilecek bir şeyin algısına gönderilir; tüm yeniden üretici tahayyül gücü teorileri bu kutba meyillidir. Eksenin öteki ucunda imge, esas olarak yoklukla ilişkili olarak, mevcuttan-başka olarak düşünülür; üretici tahayyülün çeşitli anahtar figürlerinin –portre, düş,kurgu- hepsi de farklı yollardan bu asli başkalığa gönderme yapar.

Üretici tahayyül gücü ve hatta yeniden üretici tahayyül gücü, orada-mevcut olmayan şeyin zihinde canlandırılmasından mürekkep asgari bir inisiyatif barındırdığı oranda, ayrıca ikinci bir eksen boyunca da konumlanır; bu eksende ayırt edici etmen, tahayyül-mahsülü ile gerçek arasındaki fark konusunda tahayyül öznesinin eleştirel bir farkındalık göstermeye muktedir olup olmadığıdır. (…) İmge teorileri bu kez noetik (akli faaliyetle ilgili) bir eksen üzerinde yerlerini alırlar. Eksenin bir ucunda –ki külliyen eleştirel bilinç yokluğuyla tanımlanır- imge gerçekle karıştırılır, gerçek diye alınır. (…) Eleştirel mesafenin tümüyle kendisinin bilincinde olduğu eksenin diğer ucunda tahayyül gücü bu kez gerçeklik eleştirisinin bir aracı olarak iş görür. Husserl’ci aşkın indirgeme, bir varoluş nötralizasyonu olarak, bunun kusursuz bir örneklenmesidir.

İkinci eksen boyunca kaydedilen anlam değişiklikleri birinci eksenden hiç de az değildir.
(…)

Paul Ricoeur
“Söylem ve Eylemde Tahayyül Gücü”, Brüksel, 1976
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”,  Derleyen: G. Robinson & J. Rundell ,
Çev:  Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, ss. 171-174

Ara
22
2012
0

E V V E L, şiire bakar…

İlhan Berk
“BAKMAK”

Dergilerdeki Yazıları (1962-65 ve 1975-77)

Hazırlayan: Zafer Yalçınpınar
Mart 2011

indir
(PDF/60 Mb.)

*

1962-65 ve 1975-1977 yılları arasında “Yeni Ufuklar” ile “Milliyet Sanat” adlı dergilerde yayımlanan bu inceleme yazılarının bütününü, imgelem, şiir dili, dize tekniği, doğu-batı şiiri gibi konular kapsamında çok değerli, İlhan Berk’in kendi poetikasına ilişkin ayrıntılı açıklamaları kapsamında ise örneklerle dolu ve aydınlatıcı bir derleme olarak görüyorum. Ayrıca, İkinci Yeni şiir akımının 1950′den günümüze uzanan imgesel yaklaşımındaki kökenleri, getirdiği yenilikleri ve oluşturduğu poetikanın gerekçelerini de İlhan Berk’in bu güçlü inceleme yazıları aracılığıyla kavrıyoruz. (Zy)

*

*

Kas
26
2012
0

EY KARANLIK MAVİ GÜNEŞ (M. Erdost, 1961)

Papirüs Dergisi’nin Ankara’da yayımlanan ilk serisinin
1961 tarihli 4. sayısından alıntılanmıştır.

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Poetika Çalışmaları”nın tümüne https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
12
2012
0

Buluntu: Karşılaştırmalı Tarih ve Şiir (Ece Ayhan)

Kitap-lık Dergisi’nin Ocak-Şubat 2002 tarihli 51. sayısında Ece Ayhan’ın kaleminden çıkmış ilginç bir betikle karşılaştım. Kendimce “Tarihsel Senkronizasyon” olarak gördüğüm, “Karşılaştırmalı Tarih ve Şiir” başlıklı bu betiğin tamamına https://zaferyalcinpinar.com/karsilastirmalitarihvesiir.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Not: İşbu betiği, Temmuz 2002 tarihindeki vefatından 6-7 ay önce (kısa bir süre önce) Ece Ayhan tarafından kaleme alınmış olması bağlamında da çok önemsiyorum.

Zy

Hamiş: Evvel fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

2. Hamiş: “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşılıyor…

Eyl
08
2012
0

Buluntu: “Çok Eski Adıyladır” ve Ece Ayhan’ın Dipnotları, Çağrışımları, Açıklamaları, Tashihleri

Bugün, Ece Ayhan’a ilişkin önemli bir buluntuya erişmenin sevincini yaşıyorum;  archive.org adresinde yer alan “pdf” biçemindeki dosyaların arasında, Adam Yayınları tarafından 1982’de yayımlanan “Çok Eski Adıyladır” başlıklı şiir kitabının ilginç bir nüshasını fark ettim. PDF dosyasının açıklamasında “Ece Ayhan’in kendi elyazısı ile sayfa kenarlarına aldığı notları içerir” ibaresini gördüm ve nüshayı incelemeye karar verdim. Gerçekten de “Çok Eski Adıyladır”da yer alan şiirlerin tarihsel arkaplanına ve Ece Ayhan poetikasının imgesel ya da yaşamsal alan derinliğine dair birçok el yazısı dipnot(açıklama ve tashih) sayfaların üzerinde yer alıyor. El yazısının Ece Ayhan’a ait olup olmadığı noktasında karar vermek için arşivimde yer alan tüm Ece Ayhan el yazılarıyla bu dokümandaki el yazılarını karşılaştırdım. Birçok harfin ve kelimenin yazılışında yüksek oranda örtüşme bulunuyor, ancak şekilsel olarak hâlâ kesin bir şey söyleyemiyorum. Bununla birlikte, alınan notlardaki tarihsel  bilgiler ve çağrışımsal öğeler, Ece Ayhan’ın şiirlerine ilişkin başka kaynaklarda verdiği açıklamalarla son derece uyuşuyor, el yazılarının dilindeki unsurlar da Ece Ayhan’ın söyleyişiyle örtüşüyor. Dipnotlarda açıklanan bazı konuların tarihsel/imgesel çerçevesini daha önceden okumuş/araştırmış biri olarak, dipnotların Ece Ayhan’a ait olduğunu ve tutarlı açıklamalardan oluştuğunu sanıyorum. “Çok Eski Adıyladır” adlı kitabın bu ilginç nüshası şu an https://archive.org/details/CokEskiAdiyladir adresinden indirilebiliyor (38 Mb). Söz konusu nüshayı, kimin bu adrese yüklediğini bilmiyorum, ancak, Ece Ayhan’a ilişkin bu buluntunun çok verimli, aydınlatıcı ve önemli bir paylaşım/araştırma değeri taşıdığı aşikâr…

Sahicilikle
Z. Yalçınpınar

Ece Ayhan’ın “Çok Eski Adıyladır” adlı şiir kitabına ilişkin birkaç özel not:

1-Ece Ayhan bu kitabı için “Çok Eski Adıyla İstanbul” başlığını düşünmüş, sonra vazgeçmiştir.

2-Ece Ayhan “Çok Eski Adıyladır” başlıklı kitabı için şöyle der:  “Çok Eski Adıyladır gerçekten de benim 40’a yakın insan yılını bulan yazı yaşamımda varabileceğim en yetkin ve en sıkı kitabımdır; ve tabii en kasaramsa da!(Karanlık! Da, aynı zamanda.) Alt adı, ‘meclislikler’dir.(Meclislik, bir minyatürde, figürlerin istifidir.) (…) Ben en güzel, en yetkin… filan diyorum ama ‘Çok Eski Adıyladır’ kitabı 6 yıldır Adam Yayınları’nda ancak 300-400 kadar sattı, kalanı da hiç kıpırdamadan olduğu gibi duruyormuş.(…) Yazdıklarım bin yıllık algı ortalamasının çok altında da olabilir bakın, hepten başarısız da. Ama, sorarım; yeni bir sözdizimi ve yeni bir dilbilgisi neden böyle batırılır? Batırılıyor? Kimsenin aklına nedense benim yüzmeyi derin yerde öğrendiğim, ve çırılçıplak yüzdüğümüz gelmiyor!(…) ‘Çok Eski Adıyladır’ için, aynı zamanda karamsardır da dedim, hem de koyusu ve zifiri. Böylesi bir ‘topluluk’ta, uçsuz bucaksız bu ‘kötülük dayanışması’ ortamında karamsar olunmaz da, ne olunur bilemem. Ama benim karanlığımın rengi akkor’dur, o ayrı.” (Şiirin Bir Altın Çağı, Yky, 1993, s.137)

*

Hamiş:

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi de https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

 

Ağu
28
2012
0

İlhan Berk’in Poetikası’na ‘Bakmak’

28 Ağustos 2008′de vefat eden sıkı şair İlhan Berk’i saygı ve özlemle anıyoruz…

 

İlhan Berk’in 1962-65 ve 1975-1977 yılları arasında “Yeni Ufuklar” ile “Milliyet Sanat” adlı dergilerde yayımlanan inceleme yazılarını Mart 2011′de “Bakmak” adlı e-kitapta topladım. Bu bütünü, imgelem, şiir dili, dize tekniği, doğu-batı şiiri gibi konular kapsamında çok değerli, İlhan Berk’in kendi poetikasına ilişkin ayrıntılı açıklamaları kapsamında ise örneklerle dolu ve aydınlatıcı bir derleme olarak görüyorum. Ayrıca, İkinci Yeni şiir akımının 1950′den günümüze uzanan imgesel yaklaşımındaki kökenleri, getirdiği yenilikleri ve oluşturduğu poetikanın gerekçelerini de İlhan Berk’in bu güçlü inceleme yazıları aracılığıyla kavrıyoruz. Kitabın tamamına https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkbakmak.pdf adresinden PDF biçeminde ulaşabilirsiniz. (60 Mb.)

Zafer Yalçınpınar

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
20
2012
0

Rimbaud çevirmek… (İlhan Berk)

9 Ağustos 1961,

Kardeşim Memet Fuat,

(…) Ben çevirileri “Edition Critique”lerden, yani en sağlam olan asıllarından yaptım. Ayrıca birkaç kitabın yorumlarını da göz önünde bulundurdum. Ayrıca İngilizce çevirilerini de bularak, onlara da bakarak çalıştım.
(…)
İki kitabı ayrı ayrı çevirmek önce, şimdilik, imkânsız sanırım. Bir kez bütün şiirleri çevirmek mümkün değil. Belki birkaç yılda olur diyelim, ama buna benim, şimdilik vaktim yok. Bunu ilerisi için, kitabın ikinci baskısı için düşünüyorum. Ben bu çevirileri biliyorsun üç dört yıldır yapıyorum. Sıradan yapılan bir çeviri değil anlayacağın, en çok sevdiklerimi, ayrıca çevrilmesi mümkün olanları çevirdim. Türkçe’de Rimbaud’dan bir kısım çeviri de çıktı biliyorsun, asıllarıyla karşılaştırılırsa yürekler acısı. Bunları Rimbaud’yu çevirmenin her şeyden önce zaman istediğini anlatmak için yazdım. Ban anlamadığım parçalarda Fransızlarla çalıştım, onların anlamadıkları parçaları ise çevirmekten şimdilik vazgeçtim.
(…)

İlhan Berk, 1961

İlhan Berk’ten Mehmet Fuat’a Mektuplar
“Elin Üstünde Gezsin”, Hazırlayan: Sevengül Sönmez, YKY, 2012, s.17

Not: Mektupta sözü geçen çeviriler, “Seçme Şiirler: Cehennemde Bir Mevsim – Illuminations” adıyla 1962’de De Yayınevi tarafından yayımlanmıştır.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
19
2012
0

“Anlam, şiirin öbür ilkeleri gibi bir ilke, ne fazla ne eksik.” (İlhan Berk)

(…)

Şimdi, Galile Denizi‘nden de, daha önceki kitaplarımdan da çok uzağım. Artık ölçüsüz düşünemez oldum şiiri, bu bir.  Sonra, anlam şiirin öbür ilkeleri gibi bir ilke, ne fazla ne eksik. Güzelliği salt anlama bağlı şiirden sıtkım sıyrıldı, buna da iki demeli.

Bir üçüncüsü de şiirde anlamı olan mısrayı çizmek istiyorum, ya da öyle yazmak istiyorum.

(…)

İlhan Berk, 1959

İlhan Berk’ten Mehmet Fuat’a Mektuplar
“Elin Üstünde Gezsin”, Hazırlayan: Sevengül Sönmez, YKY, 2012, s.13

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com