Mar
26
2012
0

“Pusuya Düşürülen Şair…” APOLLINAIRE

“o dönemde, her gün şiir ödülleri dağıtılıyordu.. bu amaçla binlerce dernek kurulmuştu ve bunların bolluk içinde yaşayan üyeleri, belirli tarihlerde şairlere de ihsanlarda bulunuyorlardı.. fakat bütün dünyanın en büyük dernekleri, şirketleri, idare konseyleri, akademileri, komiteleri, jürileri vs, vs asıl büyük ödüllerini her yıl 26 ocak tarihinde veriyordu.. o gün, toplam değeri 50.0003.225,75 frank eden 8019 şiir ödülü veriliyordu..”

Bkz: https://www.aylakadamiz.com/archives/9078

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Şub
23
2012
0

Menfi Gaddarlığın Sonu/cu

Yapı Kredi Yayınları’nın her sene Şubat ayında Kitap-Lık dergisiyle birlikte dağıttığı “Şiir Yıllığı”nı önümüzdeki seneden (2013’ten) itibaren yayımlamayacağını ve “şiir yıllığı işi”nden çekildiğini bildirmesi, 2012 yılı içerisinde “sıkı edebiyat”ın lehine gerçekleşmiş en sevindirici olaydır. YKY’nin bu kararını ŞİİRDEN Dergi’nin 9. sayısında yayımlanan  haber metninden  öğrendim. Nihayetinde, YKY taifesi içerisinde bu kararın alınmasında etkisi olan (masaya yumruğunu vuran) kim/kimler varsa onu/onları gönülden tebrik ediyorum.

Zaten yıllardır gündemde olan şu beylik “Şiir Yıllığı” meselesini neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyordu; dökülüp duruyordu… Şiir yıllığı müessesesini binbir kez, binbir türlü eleştirdik… Biz eleştirdikçe yıllık hazırlayıcıları, kendilerini düzelteceklerine daha da umarsız ve gaddar davranmaya başladılar. Haksızlıklardan “yüksek sesle” bahsettik; bizi dinlemediler,  görmediler, okumadılar, yok saydılar; bizim eleştirilerimize karşı kör-sağır taklidi yaptılar. Ama sonunda şu “şiir yıllığı işi”nden kurtulduk çok şükür… Son 5-6 senedir YKY Şiir Yıllığı’nı hazırlayandan hazırlanış biçimine, yıllık oluşturmak amacıyla incelenen edebiyat ve şiir dergilerinin taranış biçiminden dağıtım-kapsam-içerik yönetimine, yıllıkta yer alan şiirlerden eleştiri yazılarına kadar her şey yanlış ve menfi bir şekilde icra edildi. Son 5-6 senedir, yıllığı hazırlayan mutat zevat son derece hakkaniyetsiz seçimlerle ve keyfilikle tüm şiir dünyasını bunalttı. Güzelliklerin bir bütünü olması gereken “Şiir Yıllığı”, önce bir çirkinliğe sonra da menfaat enstrümanına dönüştü. Yıllığı hazırlayan mutat zevat bazı şairleri ve şiirleri bile isteye, alay edercesine ve keyfi bir biçimde yıllığa almadı; sıkı ve sahici şiiri -büyük ve güçlü bir poetikayı yok saydı- tasfiye etmeye çalıştı. Şiir Yıllığı, okuyucunun gözüne bir iktidar organı, bir statüko cukkalama mecrası ve “şairlik tescil merkezi” gibi göründü; Şiir Yıllığı, yeni sinsiyet tipolojisinin maniple ettiği ve genç şairleri “yemleyen” bir enstrümana -hızla- dönüştü. “Şiir Yıllığı” gibi bütünsel/bütünleyici çalışmalarda “hakkaniyet”in şirazesini kaybedip “menfaat”in muhterisliğine -o günaha- boyun eğerseniz, bir oligarşinin “büyük çirkinliği”nden başka bir şeye/yere ulaşamazsınız.

Şairler ve şiirleri imgelemin özgürleşmesinin emektarlarıdır. Buna karşın Şiir Yıllığı’nı hazırlayan oligarşi, “şair”i bir “hizmetkâr” olarak görmeye başlamıştı. Ben, YKY’nin Şiir Yıllığı yayımlamamak yönünde aldığı kararı “imgelemin özgürleşmesi” ile şiirsel alanın genişlemesi için çok önemli ve bir o kadar da sahici bir “devrim-adım” olarak görüyorum. Şiir, bir riya ya da yalan değildir. Şiir, “sahi”nin eşsiz bir parçasıdır. YKY taifesinin bunu fark etmesini, dahası, bu yolda olumlu adımlar atmasını çok hayırlı buluyorum.

Umudum ve beklentim, diğer haksız antoloji ve şiir yıllıklarının kendi fişlerini kendilerinin çekmesi ya da kesmesidir.

Zafer Yalçınpınar
23 Şubat 2012

 

ŞİİRDEN Dergi, Sayı: 9, Ocak-Şubat 2012, s. 76

Ara
25
2011
0

“Kara Çalmak” (Volkan Hacıoğlu)

Sıkı edebiyatçı Volkan Hacıoğlu, Yeni Sinsiyet‘in junior salınımlarına çeşitli lobutlar göndermiş. Volkan’a, “Şiirden” dergisinin tavrına, söylemlerine ve savunusuna sonsuz derecede katılıyorum, hepsinin yanındayım. Volkan Hacıoğlu’nun kaleme aldığı “Kara Çalmak…” başlıklı önemli lobutun tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/karacalmak.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Z. Yalçınpınar

Kas
14
2011
0

Ödül Düzleminde Şiir Erkini Yıkmanın Anatomisi (Serkan Engin)

Ödüllendirmek, üst konumundaki biri ya da birilerinin, ast konumundaki biri ya da birilerine övgü lütuf etmesidir. Yani her şeyden önce iki birey arasında hiyerarşi kurar ki hiyerarşi insani değildir, dolayısıyla ödüllendirmek ve ödül beklemek de insani bir eylem değildir.

Sahibinden daha doğrusu kendisini sahibi olarak gören insandan ona uygun eylem sergilediği için bir köpeğin “ödül” beklemesi, kendi yapısı açısından anlaşılabilir bir durumdur, oysa insani eylemin temel ölçütü, herkese göz hizasında bakıp kalp hizasında sevebilmek, yani kimseyi üst ya da ast saymamak, herkesi kendiyle eşit düzlemde görüp buna göre hareket etmektir. Oysa ödül beklediğiniz zaman, otomatikman ödül veren özneleri üst, kendinizi ast konumuna getirirsiniz, kendinizi eşitlik çizgisinin altına, ödül veren özneleri de çizginin üstüne çekersiniz, yani fırlatılan topu sahibine getirdiği için ödül olarak kuru mama bekleyen köpekten farkınız kalmaz.

Bu açıdan ele alındığında, tek tek şiirlere ya da şiir dosyaları veya şiir kitaplarına verilen ödüllerin hem ödül talep eden hem de ödül verenler açısından, insanın insana üstünlüğünün olamayacağı, aralarında hiyerarşi kurulmaması gerektiği temelindeki insani öze aykırılığı ortaya çıkar.

Ödül veren özneler, “sunan” taraf olduğu, ödül talep edenlerle aralarında kurulan hiyerarşik yapıda “üst” konumunda oldukları için bir erk gücü elde ederler. Tıpkı istediği eylemi yapan köpeğe kuru mama “sunan” ve ödül talep eden köpeğe karşı “üst”  konumunda bulunan “sahip” insanın durumundaki gibi. Dolayısıyla bir şiir ödülü almayı talep edenler, ödül verenlere, bu talepleriyle bir erk alanı sağlar ve bu alana tabi olurlar. Politik bağlamda da erki yaratan, gene kendi başlarında bir politik erk bulunmasını talep edenlerdir zaten. Ancak toplumdaki bireyler erkperestliği aşmaya başladıkça, sınıfsız bir dünya kurulması yönünde adımlar atılabilir.

Ödül talep edenlerin varlığıyla, ödül verenlerin şiir erki oluşur, oysa şiir muhalif duran/durması gereken ve şiir erki başta olmak üzere her türlü erke muhalif tavır sergilemesi gereken bir olgudur. Ancak bu şekilde sanatın eleştirme, sorgulama ve toplumsal devingenliğe katkı işlevi gerçekleştirilebilir. Şiir erkine tabi olmak, pekâlâ politik erke tabi olmayı da getirir ki şair özne, politik erki elinde bulunduranlar, kendi ideolojik algısında olsa dahi toplumun muhalif sesi olmak adına, sanatın ve dolayısıyla şiirin eleştirme/sorgulama/toplumsal devingenliğe katkı işlevi açısından politik erkten uzak durmalıdır. Dolayısıyla şiir ödülü sunan ya da talep eden şairler, en baştan sanatın ve şiirin temel yapısına, asli işlevine, birincil niteliğine aykırı hareket ederler.

Yani şiir ödülü vermek ya da almak her iki taraf için de hem insani öze hem de sanatın ve şiirin temel niteliğine aykırı bir eylemdir.

Buraya kadarki şiir ödülü irdelemesi, idealize edilmiş, yani kendi içinde tutarlı ve kendi koyduğu çizgiler dahilinde ödül veren ödül mekanizmaları baz alınarak yapılmıştır. Yani, şiir ödülü sunan tarafın, kendi ilkelerini ortaya koyup bu ilkelere uygun olarak ödül talep ederek şiirlerini gönderenlerin eserlerini, şiir sanatının günümüzdeki nesnel ölçütleri, şiir ödülü şartnamesinin içeriği ve eğer varsa adına ödül verilen şairin poetik algısına paralellik temelinde değerlendirdiği varsayılmaktadır. Oysaki pratikte durumun böyle olmadığı, şiirle az çok ilintisi bulunan herkes tarafından bilinmektedir. Geçmişten bugüne, şiir ödüllerinin verilmesinde yaşanan pek çok olumsuzluğun varlığı sürekli gündeme gelmiştir. Ödüllerin verilmesinde şeyh-mürit, baba-oğul, ahbap çavuş hatta sevgili-metres ilişkilerinin belirleyici olduğu ya da para ödülü olan kimi ödüllerin ekonomik destek amaçlı olarak durumu kötü olan ve elbette “tanıdık, eş-dost” şaire verildiği ya da sosyalist bir şair adına konmuş bir ödülün post-modernist bir şaire verilmesi gibi ödülün kendisini hiçleyen eylemler sıkça ve sürekli yaşanmaktadır. Yani şiir ödülü talep edenlerin şiir ödülü verenlere sağladığı şiir erki, ödül veren özneler tarafından kendi çıkar ve keyfiyetlerine göre kötüye kullanılmakta ve idealize edilmiş ödül mekanizmasından daha kötü bir tablo ortaya çıkmaktadır. Böylece insani özden iyice uzaklaşılan, şiirin küçük kirli çıkarlara alet edildiği ve şiir erkinin gücüyle, şiirin ve şairlerin yönlendirilmeye çalışıldığı bir durum var olmaktadır. Özellikle ödül veren öznelerin (jüri üyelerinin) çoğunun her sene aynı ödülün jüri üyesi olmaları, hatta bazı şairlerin pek çok farklı ödülün jüri ekibinde yer almaları, edindikleri şiir erkiyle, kendi egolarını beslemek amacıyla mürit edinebilmelerini sağlamakta ve özellikle genç şairlerin, jürinin poetik algısına uygun şiirler yazmaları yönünde yönlendirilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Böylece jüridekiler, kendi şiir algılarına ivme kazandırma yetisi elde etmektedirler, elbette şiir erkini var eden ve besleyen ödül talep ediciler sayesinde.

Sanat eserinin bir başka eserle “yarıştırılması” ise bir başka ve çok yönlü, derinlikli bir tartışma konusu. Ontolojik bağlamda her sanat eserin biricikliği ve bir başka eser ile niteliksel açıdan kıyaslanmasının sakat bir tavır olmasına vurgu yapan Cengiz Gündoğdu’nun şiir yarışmaları/ödülleri ile ilgili yazıları ve İonna Kuçuradi’nin “değer” kavramı ve “bir sanat eserinin değerlendirilmesi” ile ilgili yazıları, bu konuda açımlayıcı ve tartışma alanını genişletici olacaktır.
İdealize edilmiş bir şiir “yarışmasında”, yani kendi paradigması içinde referans aldığı politik ve poetik düzlemde, jüri üyelerinin, şiirin nesnel ölçütlerine göre yarışmaya katılan ya da aday gösterilen şiirleri değerlendirmesi ise elbette değerlendiren öznelerin öznel algılarından bağımsız olamaz, çünkü hiçbir nesnel amaçlı değerlendirme, öznel algıdan bağımsız değildir. Burada “nesnel ölçütler” derken, o sanat disiplinin diyalektik gereği tarihsel değişim/dönüşüm sürecinde geçirdiği aşamalar sonucu bugün geldiği konumu ile ortaya çıkan niteliksel özelliklerine vurgu yapılmakla birlikte, bu ölçütler pozitif bilimlerdeki gibi sayısal veriler ve ölçümlerle somutlanabilir olmadığından, jüri üyelerinin öznel algılarına dayalı yorumlarının eserin değerlendirilmesine etkisi yadsınamaz.

Bir şiir ile bir başka şiiri niteliksel olarak kıyaslamak, temelde bir atı diğeri ile hız üzerinden kıyaslamak ile aynı düzlemde, kapitalist ekonominin rekabetçi algısına koşuttur. Kaldı ki at yarışında, hız üzerinden iki atın kıyaslanmasının yarışı izleyenlerin öznel algısından bağımsız nesnel bir sonucu vardır, yani atlardan biri ötekini geçer ve izleyici öznelerden bağımsız olarak kıyaslama kendi sonucunu doğurur. Sanat eserinin “yarıştırılmasında” ise, idealize edilmiş bir yarışmada dahi, eserleri değerlendirenlerin öznel algısı kıyas mekanizmasına dâhil olacağı, hatta ağır basacağı için kıyaslamanın kendi nesnel sonucunu doğurmasından söz edilemez. Cengiz Gündoğdu’nun “Sanatta Star Sistemi” yazısında (Varlık Dergisi, Temmuz 1984) belirttiği gibi, kendi yapısı gereği sürekli kâr marjını arttırmayı hedefleyen kapitalizmin, mal olarak gördüğü sanat eserlerini “piyasada” palazlandırmak için ödül kavramını da araç olarak kullandığı, bilinen bir durumdur ki bunun “çok satan” roman türü düzlemindeki etkileri yıllardır görülmektedir. Şiir bugün “satan” bir yazınsal tür değil, dolayısıyla kapitalizm için kâr unsuru olarak roman kadar iştah açıcı değil. Bugün sadece yayınevlerinin (ne acıdır ki “solcu” geçinen kimi yayınevleri de dahil) şair üzerinden kâr elde ettiği, kitabın maliyetinin üstüne yüzde yüz kâr eklenip şairden alınarak şiir kitaplarının basıldığı bir “şiir kitabı piyasası” var ki bu da bir başka derinlikli bir tartışma konusu elbette. Bugün “satmayan” hatta “hiç satmayan “ yazınsal tür olan şiir, ilerde roman gibi “satan” bir tür haline gelirse, hiç şüphesiz kapitalizm, romanda olduğu gibi şiirde de ödül mekanizmasını, satışları arttırmak ve böylece yüksek kâr elde etmek için kullanacak, “piyasada çok satması muhtemel” şiir kitaplarına ödül verilmesi, belirleyici unsur olmaya başlayacak ve yazılan şiirlerin niteliği de bu ödüllere tabi şiir yazanlar tarafından “piyasaya” göre belirlenecektir. Bugün “rekabetçi” mantaliteyle kurulan ödül mekanizmasını reddetmeyen şairler de o koşullarda, şiiri “piyasa için üretilen meta” konumuna getiren tavra koşut davranacaklardır.

Mevcut durumun değişmesinin ilk adımı olarak, tüm şairlerin önce insan olarak kendi öz benliklerine ve şiire saygı gereği şiir ödülü kavramını toptan reddetmesi, böylece kendilerinin ödül talep eden olarak “ast”, ödül verenlerin de “üst” konumuna gelmesine, böylelikle aralarında insan onuruna aykırı olarak bir hiyerarşik yapı kurulmasına, bu sayede bir şiir erki mekanizmasının kurulmasına ve bunun, erki elinde bulunduranlar tarafından kişisel çıkar ve amaçlarına yönelik olarak kullanılmasına, şiirin poetik ve politik düzlemde muhalif tavrına aykırı şekilde yönlendirilmesine, sanat eserinin kapitalist ekonomi anlayışına koşut “rekabetçi” algıyla “yarıştırılmasına” itiraz etmeleri gerekmektedir.

Özcesi, ödül düzleminde şiir erkinin yıkılması, şiire ve insan onuruna saygı gereğidir.

Serkan Engin
Eliz Edebiyat Şubat 2011

1. bkz:  https://evvel.org/evvel-fanzin-tum-edebiyat-kahyalarina-karsidir

2. bkz: https://evvel.org/ilgi/yeni-sinsiyet

 

Kas
12
2011
0

Yeni Sinsiyet yemcidir; ödüllendirir ve kafalar!

1/ “Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları”
12 Nisan 2010, BirGün Gazetesi
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i21.html

2/ “Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin ‘Biz’ Söylemi ve Retorik Arsızlığı”
26 Eylül 2010, BirGün Gazetesi
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i22.html

3/ “Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı”
Ocak 2011, Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i23.html

4/ “Yeni Sinsiyet’in İkbal Ezberi”
11 Kasım 2012, Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i29.html

5/ “Yeni Sinsiyet’in Haksızlık Yordamı”
1 Haziran 2014, Bkz: https://bit.ly/haksizlik

6/ “Yeni Sinsiyet’in Kokmuş Tuz Çeşitlemesi”
11 Mayıs 2015, Bkz: https://bit.ly/kokmustuzcesitlemesi

*

hazirlik


“DAVALI”
https://yenisinsiyet.evvel.org
https://evvel.org/ilgi/davali


Kas
09
2011
0

Kötülük Dayanışması üzerine… (Schopenhauer)

(…) Mevcut edebiyatımızın tümünün neredeyse yüzde doksanı halkın cebinden birkaç kuruş aşırmaktan başka bir hedef gözetmez ve bunu başarmak için yazar, yayımcı ve eleştirmen elbirliği edip güçlerini birleştirmişlerdir.

Arthur Schopenhauer 
Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine; Çev: Ahmet Aydoğan, Say Yay., s. 65

Hamişler:

Evvel Fanzin, Edebiyat ve Sanat Oligarşisi’ne Karşıdır!:
https://evvel.org/evvel-fanzin-tum-edebiyat-kahyalarina-karsidir

Yeni Sinsiyet’e Karşı Davamız Var!:
https://evvel.org/ilgi/davali

Kas
09
2011
0

Oğuzcan Önver’in Yüreği

Oğuzcan Önver, vicdanıyla yazıyor, vicdanıyla yaşıyor. Onun hakkında birçok şey söylenebilir ama esas olan şu: Oğuzcan Önver, haysiyetli davranıp (Yeni Sinsiyet çetesine paydaş/yandaş olmayıp) o çetenin gelecekte kullanacağı ve bu nedenle de şimdiden ödüllerle (cartla curtla, şunla bunla) yemlediği bazı mutat zevatları (misal, Taner Doruk’u filan) eleştirmekten çekinmedi, çekinmiyor. Oğuzcan Önver’in yüreğini, ilerlediği kalb ve vicdan yolunu hayranlıkla izliyorum. Siz de izleyin… (Zy)

Bkz: https://oguzcanonver.blogspot.com/2011/11/taner-cindorukun-56-sayfalk-7-liralk.html

Eki
04
2011
0

“160. Kilometre” filan…

25 Temmuz 2011’de, “hızlı olmak” nedenselliğinin sonucunda sıkı dostlarımdan biri vefat etti. Ben, “hız”a ve hızın kadrajvari/endüstriyel nedenselliklerine karşıyım. Tüm endüstriyel zamanların içinde frene basmak ve anları -tekrardan- yakalamak gerekir. Asıl sarsıntı 160 kilometreyle giderken, köküne kadar frene basabilmektedir. EVVEL’in bilincinde bilinçlenmektir bu… Frene basmak eyleminin fiziksel yükü, mevcut hızların toplamına benim varlığımın/bedenimin ve frene basışımın yükü kadar “hız” ekler. Örneğin eski bir kitabı okumak, bir imgelemi tasavvur etmek, bin yıllık bir şiirin ilk dizesini kavramak bu frene basış duygusuna/duygudurumuna/eylemine benzer… Benzerdir.

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar 

Hamiş: “Değişmez künklükte feodal” bir kafayla endüstriyel mezbahalara paydaşlaşmaya/yandaşlaşmaya çalışan tüm kifayetsiz muhterislere armağan olsun bu metin…

Eyl
29
2011
1

Ön-Hazırlık: “Okumalar, okumalar, okumalar…” (29/9/2011)

E V V E L’in sahici dostları ve sıkı takipçileri,

Yeni Sinsiyet Tipolojisi’ne ve söz konusu tipolojinin enstrümanlarına karşı verdiğimiz mücadelenin önümüzdeki dönemde (Eylül 2011-Haziran 2012) çetinleşeceği haberini, 26 Eylül 2011 tarihinde E V V E L Fanzin sayfalarından ve sosyal medya platformlarından “herkese” duyurduk. (Bkz: https://evvel.org/yerden-goge-kadar-duyurulur-basliyoruz)

Geçtiğimiz on yılda peydahlanan yayıncılık ve edebiyat istismarlarına -haysiyetsizliğe, hilebazlığa, fetbazlığa, liyakatsızlığa, muhterisliğe, editör olmayan editörlere, şair olmayan şairlere, ödül olmayan ödüllere, dergi olmayan dergilere, yayınevi olmayan yayınevlerine- karşı çıkarak oluşturduğumuz cephede kendimizi içeriksel, eylemsel ve hukuksal açıdan “yerden göğe kadar haklı” gördüğümüzü, sahici edebiyatın ve sıkı şiirin savunusunda sonuna kadar mücadele edeceğimizi açıkça bildirdik. Önümüzdeki dönemde, Yeni Sinsiyet kavramı etrafında çeteleşenleri ve işbu çetenin icra ettiği hileleri, sahtekârlıkları, yayıncılık istismarlarını yaşanan olaylarla, belgelerle, sorularla, kavramlarla, analizlerle ve hepsinden önemlisi “isimleriyle” birlikte ifşa edeceğiz.

Bugüne kadar “Yeni Sinsiyet” üzerine yazdığım yazılarda kavramsal açıklamalara, çıkarımlara ve mevcut kötücül ortamın bilişsel ayrıntılarına yer vererek “Yeni Sinsiyet” başlığının çerçevesini işaret etmeye çalıştım. Şiir-şair-editör-yayınevi ilişkilerindeki hilelerin ve sahtekârlıkların ayrıntılarını, taraflarını, çeşitli yazışmaları, kurumları, belgeleri ve isimleri ifşa etmeyi pek düşünmedim. Ancak, bugünkü merhalenin geleceği biçimlendirişindeki ciddiyet, Yeni Sinsiyet çetesinin muhterisliği ve sergilenen haysiyetsiz tavırlar fikrimi (iyi niyetimi) değiştirdi. Önümüzdeki dönemde tüm arkaplanıyla birlikte işbu çetenin mensuplarının isimlerini, yaşanan olayların tarihlerini, taraflarını ve belgelerini, tanıklıklarını ve tavırlarını “ateşli bir sabır” eşliğinde, üşenmeden, tek tek ifşa edeceğiz.

Söz konusu ifşaat ve içerdiği tartışmalar, tanıklıklar, ayrıntılar, analizler, belgeler -yani her şey- “DAVALI” adını verdiğimiz E V V E L Fanzin başlığının altında derli toplu olarak yer alacak ve gelişmeler doğrultusunda sürekli güncellenecek. DAVALI başlığına her daim şu adresten ulaşabilirsiniz:

https://evvel.org/ilgi/davali

Yeni Sinsiyet tipolojisini, şiir ve edebiyat dünyasında yaşanan olayları, hileleri, aktörleri, ilişkileri ve bunlara karşı 2006 yılından beri verdiğimiz mücadelenin ayrıntılarını (yani önümüzdeki aylarda gerçekleştireceğimiz ifşaatı) doğru bir şekilde kavrayabilmeniz ve anlamladırmanız amacıyla bazı yazıları bir “Ön-Hazırlık” şeklinde okumanız çok faydalı olacaktır. Bu yazıları -kronolojik olarak- aşağıda dikkatinize sunuyorum:

İLK/TEPKİSEL YAZILAR (2008-2010)

1/ “Editörcülük Oynamak”
Şubat 2008, S Gazetesi(gaSte), Sayı:111
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i15.html

2/ “Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak”
Mayıs 2008, S Gazetesi(gaSte), Sayı:113
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i17.html

3/ “Şaircilik, Yazarcılık Oynayanlar ile Oynamayanlar”
Ağustos 2008, Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i19.html

4/ “Yıllık Geyiği”
Mart 2010, Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i20.html

 

YENİ SİNSİYET ÜZERİNE KAVRAMSAL YAZILAR (2010-…)

1/ “Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları”
12 Nisan 2010, BirGün Gazetesi
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i21.html

2/ “Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin ‘Biz’ Söylemi ve Retorik Arsızlığı”
26 Eylül 2010, BirGün Gazetesi
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i22.html

3/ “Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı”
Ocak 2011, Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/i23.html

4/ “Yerli Edebiyat Üzerine…”
Mart 2011, Karga Mecmua
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/k23.html

 

ÖZGEÇMİŞLER (…-2011)

1/ “Özgeçmiş”
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/d1.html

2/ “Edebiyat Geçmişime Baykuş Bakışı”
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/baykusbakisi.html

Haysiyetimiz ve “insan” oluşumuz, bizim en sahici gücümüzdür. Bana (bendenize) ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin E V V E L’e duyduğunuz inancı, hakikat yolundaki kalb ve vicdan duruşunuzu “gözünüz gibi” korumanızı diliyorum.

Hepinizi hakikatin gönül ateşiyle, yani “ateşli bir sabırla” selamlıyorum.
Sahicilikle…

Zafer Yalçınpınar
29 Eylül 2011 / İstanbul

zaferyal@gmail.com
www.evvel.org
www.zaferyalcinpinar.com

Eyl
28
2011
1

Yerden göğe kadar duyurulur: “BAŞLIYORUZ!” (26/9/2011)

 

E V V E L’in sahici dostları ve sıkı takipçileri,

Bildiğiniz gibi 2006 yılının son aylarından beri “Yeni Sinsiyet” adını verdiğimiz bir tipolojiyle mücadele ediyoruz. Bu mücadele zaman zaman kişisel boyutlara indirgenmişse de aslında -parçaları/kişileri birleştirdiğinizde ve ayrıntıları dikkatlice incelediğinizde, görürsünüz ki- hakikat, sıkı şiir ve imgelemin özgürleşmesi yolundaki bir “kalb ile vicdan” mücadelesidir. Hangi vicdansız çeteye ve bu çetenin mutat zevatlarına, alçaklıklara karşı olduğumuz da tüm edebiyat ve sanat ortamınca (ortalığınca) biliniyor. Sözkonusu çetenin menfaatleri doğrultusunda biçimlendirdiği “Antoloji”, “Şiir Yarışması ve Edebiyat Ödülleri”, “Jüricilik”, “İçsiz ve Temelsiz Edebiyat/Sanat Etkinlikleri”, “Yayıncılık İstismarları”, “Turizm Faaliyetleri” ve “Üleştirmenlik” gibi enstrümanlarıyla da mücadele içindeyiz. Her fırsatta ve mekânda bağıra bağıra söyledik; “haysiyetsizliğe, hilebazlığa, fetbazlığa, liyakatsızlığa, muhterisliğe, editör olmayan editörlere, şair olmayan şairlere, ödül olmayan ödüllere, dergi olmayan dergilere, yayınevi olmayan yayınevlerine ve bunların “Yeni Sinsiyet” doğrultusundaki kullanımlarına, kısacası cehalete ve cehaletin amaçladığı melanet ortamına karşıyız!” Tüm bunlara “insanlık” adına karşıyız!

“İnsandan çok eşyaya benzeyen” ve “duvar saatleri gibi ahmak” olan bu çeteye karşı verdiğimiz mücadele, önümüzdeki dönemde (Eylül 2011-Haziran 2012 arasında) daha da çetinleşecek. Bu kapsamda, E V V E L Fanzin olarak gereken teknik tedbirleri aldık. Bilgilerimizi, verilerimizi, belgelerimizi ve arşivimizi, düzenledik, teknik becerilerimizi ve imkânlarımızı yeniledik. Kalb ve vicdan yoluna inanmayan “yalancı dostları” ve “kifayetsiz muhterisleri” etrafımızdan uzaklaştırdık. İçeriksel, eylemsel ve hukuksal olarak kendimizi bu mücadelede “yerden göğe kadar haklı” görüyoruz. Hakkımızı savunmak için de tüm varlığımızı (neyimiz, kimimiz varsa onu) ortaya koyarak savaşacağız.

Önümüzdeki dönemde hukuksal, kuramsal ve eylemsel olarak yeni dosyalar açacağız, yeni sorular soracağız, herkesi şaşkınlık içinde bırakacak ve sahte kanaatleri yıkacak ifşaatlarda bulunacağız. Her merciiye ve mertebeye bu ifşaatları taşıyacağız, ileteceğiz, edebiyat ortamındaki gölge oyunlarını, mevcut aktörlerin kim olduğunu ve ne yaptıklarını teker teker, sabırla anlatacağız. Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin yayıncılık dünyasında ve edebiyat ortamında çevirdiği sahtekârlıkları, pazarlıkları, fetbazlıkları, kirli ilişkiler ile üçkâğıtçılıkları, belgeler ve derinlemesine yorumlar aracılığıyla ifşa edeceğiz.

Ustam Oruç Aruoba’nın şu sözleri yaşamımın ve mücadelemin şiarı olmuştur:

“Yaşamın, seni ulaşman gereken düzeyin altında tutmağa çalışan eğilimlerle (bu arada kendininkilerle de)savaşmakla geçecek. –Bu yüzden de, ulaşman gereken düzeye ulaşamayacaksın; yani, başarılı olacak o eğilimler, sonunda. Zaten, belki, istedikleri de budur:
Senin, onlarla savaşmak yüzünden, ulaşman gereken düzeyin altında kalman…
Ama savaşacaksın, gene de: sonuç her iki durumda da aynı olmayacak mı zaten – sen, zaten, ulaşman gereken düzeyin altında kalmayacak mısın ki? –Ama, savaşırsan, en azından (nereye gelebilirsen) geldiğin düzeye savaşarak gelmiş olacaksın –bu da boşuna olmayacak.”
(Oruç Aruoba, “De Ki İşte”, Metis Yayınları, 2001, s.44)

Haysiyetimiz ve “insan” oluşumuz, bizim en sahici gücümüzdür. Bana (bendenize) ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin E V V E L’e duyduğunuz inancı, hakikat yolundaki kalb ve vicdan duruşunuzu “gözünüz gibi” korumanızı diliyorum.

Hepinizi hakikatin gönül ateşiyle, yani “ateşli bir sabırla” selamlıyorum.

Sahicilikle

Zafer Yalçınpınar
26 Eylül 2011 / İstanbul

 

Önemli Not: Aşağıdaki adreslerde yer alan başlıkları, yazıları ve belgeleri dikkatlice incelemeniz, 2006 yılından bu yana verdiğimiz mücadelenin ayrıntılarını kavramanız ve hangi tipolojiyle, ne boyutta mücadele ettiğimizi anlamanız açısından çok önemlidir;

1-Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları
2-Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin “Biz” Söylemi ve Retorik Arsızlığı
3-Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı
4-https://evvel.org/evvel-fanzin-tum-edebiyat-kahyalarina-karsidir
5-https://evvel.org/ilgi/lobut

 

Ağu
30
2011
0

Mücadelemizin Geçmişteki Envanteri (30 Ağustos 2011)

2006 yılından bu yana edebiyat ve sanat dünyasında oligarşik hareketlerle, muhterislerle ve haysiyetsizlikle mücadele ediyoruz.  (Eylül 2011 ile Haziran 2012 tarihleri arasında bu mücadele çetinleşecek…) 2006’dan bugüne kadar Yeni Sinsiyet tipolojisine, hilebazlara, fetbazlara karşı durarak açtığımız başlıkları, yaptığımız tartışmaları ve bazı ifşaatları aşağıda paylaşıyorum. Biliyorum ki bu envanter size biraz karışık gelecek… Endişelenmeyin; Eylül ayından itibaren her şeyi teker teker, sabırla, ayrıntılarla, yaşanan olaylarla, tanıklıklarlarla, yeni belgelerle ve özellikle de “isimler vererek”  yeniden -derinlemesine- ele alacağız.

Şimdilik, bu arşivi sadece bir hazırlık olarak düşünüp, kısaca gözden geçirmekte fayda var:

EDEBİYAT VE SANAT OLİGARŞİSİNE KARŞIYIZ!
https://evvel.org/evvel-fanzin-tum-edebiyat-kahyalarina-karsidir

LOBUTLAR:
https://evvel.org/ilgi/lobut

ENVER ERCAN:
https://evvel.org/ilgi/enver-ercan

 

 

Ağu
09
2011
0

Yazında İktidar (O. Demiralp)

(…)
Genişleme sürecinde her yazarın ölümüne dek beklenmiyor, yaşarken gün görenler de var elbette. Ün kazanan her kişiye kara çaldığım anlamı çıkarılmasın. Sözüm, kentsoylu kalıplara yerleşen karşı-kentsoylulara değgin: diyelim, kurumlaşmış ödüller alarak. Ödül alan kişi, kurulu düzenin kurumlarından birine, statüsü gereği kendine açık olan tek kuruma “evet” diyerek seçkin olmağı benimseyecektir. Bir yazın ölçüsü, örneği olarak kurumlaşmağı, kitaplarının ödül aldığı için çok okunmasını da. Bir kapak konusu olacak, karşı olduğu bir düzen içinde başarılı insanlar safına yerleştirilmesini onaylayacaktır. Çağımızdaki ödüllü-ödülsüz ayrımı, usta-çırak ayrımına benzemez. Çağdaş yazar, bütünlükten yoksun bir dünyaya geldiği için bireysel ve tikeldir, ne el alır ne de verir, kendisi seçer.
Eski zaman adamının amacı yolda yetkinleşmek idi, konum değiştirmez, konumunda derişirdi. Yani bu tür bir kişi kendi kendisiyle yarışır. Ödül kurumu ise, toplumda seçkin olmak, ayırdedilmek için Yazın yolundan geçmektir. Yani günümüz yazarlarının çoğu, çizgisi ne olursa olsun, birbirleriyle yarışıyor. Sartre, Beckett, ayırdedilmeği reddetmişlerdir. “Şampiyon Yüzücü”nün (Kafka’nın bir öyküsü) durumuna düşmeği istememişlerdir.
(…)
Yazındaki iktidar, yazın dünyasına egemen olan anlayıştır bir bakıma. Yazarların elinden bu anlayış tutacak, ortak beğeniyi bu anlayış oluşturacak, okurları bu anlayış belirleyecektir. Başka bir deyişle, bu iktidar da kendince bir birlik kurmak ardındadır.
(…)
Ele geçirilmiş yazın. Çizili sınırlar ve koşullar içinde çalışıyor.
Kavga sınırda olmaktadır, demiştim. Yazmak kafa tutmaktır demeğe gelir bu. Elbette yazmanın işlevlerinden yalnızca biri. Ne ki, canlılığını koruması bakımından en önemlisi. Egemen söylevin kabul ettirmek istediği bakış ve düşünce biçimlerine karşı durmak, yazıyı bir toplumsal oruna varan yol değil dilsel bir serüven alanı olarak görmek, gelinen yeri ne denli parlak olursa olsun bir iktidar durağı yapmamak, kesintisiz yaşama sürecinde yazmadan yaşanamayacağı ölçüde çalışmak, yani en başta kendine kafa tutmaktır.
Her önemli yazar geçer bu yoldan. Belki hep ordadır, belki de belirli bir süre kalır. Çağının ya da daha sonraki çağın yazın anlayışı onu benimsediği daha doğrusu kendine kattığı anda biter yazarın kafa tutması. Ama, kenarda başkaları vardır.

Oğuz Demiralp
Yazı Dergisi, 1978, Sayı:1, s. 74-75

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Ağu
01
2011
0

Bir kez daha, yüksek sesle, ayağa kalkarak, insanlık adına bağırıyorum: “ÖDÜLLER İNSANSIZDIR!”

“(…)Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor. ” Ece Ayhan

Toplu Fotoğraftakiler;

Mikrofoncu/Yemleyen: Enver Ercan (sağdan birinci)
Plaketçi/Yemlenen: Taner Cindoruk (sağdan beşinci)
Yardımcı Oyuncu/Pozcu: Feridun Andaç (sağdan ikinci)

Ayrıca bkz: https://oguzcanonver.blogspot.com/2011/07/sairlere-oduller-verilecegini-duyunca.html

Şiir-edebiyat ödüllerine, jüriciliğe, üleştirmenliğe ve genel olarak da “ödüllendirme sistematiği”ne karşı olarak  binbir türlü yazı yazdık, sıkı duruş sergiledik. Gerek Evvel Fanzin’de gerekse de diğer platformlarda yıllardır dile getirdiğimiz bu hakikatler, yeni sinsiyetin nemalanıcıları tarafından özel bir haysiyetsizlikle ve yüzsüzlükle anlamazlıktan geliniyor her defasında… Bu nedenle -aşağıda yazılanlarda olduğu gibi- bazı şeyleri sürekli tekrar etmek zorunda kalıyorum. Ve ne yazıktır ki tüm edebiyat kâhyalarına, kifayetsiz muhterislere, üleştirmenlere, haysiyetsizlere ve üçkâğıtçılara aşağıdaki sözleri tekrar etmek, hatırlatmak gibi bir haysiyete/göreve sahibim… Böylesi bir yükü yüklendim, istemeden:

Hande Edremit:“Denizaltı Edebiyatı” adlı bildirinizde “Ödüller insansızdır.” diyorsunuz. Ece Ayhan da “Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.” demişti. Günlük hayatta da biraz bu şekilde var olmaya çalışıyoruz sanki. Fotoğraflarla önceden belirlenmiş bir sahneyi yaratmaya daha kötüsü yaşamaya çalışarak…

Zafer Yalçınpınar: Ödül konusu son derece karışık bir konu… Şimdi, her şeyi bir kenara bırakalım ve meseleye dil açısından bakalım: Bugün, “Ödül” dediğimiz anda imgesel olarak ödülü alan kişiyi ya da eseri değil “ödül sistematiği”nin kendisini ya da ödülün metasını işaret ediyoruz, yüceltiyoruz, ayrıcalıklandırıyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdilerde, rekabet, kazanmak, yarışmak, hırs, farklılık, üstünlük filan gibi şeyler doğrudan aklımıza geliyor. Ödüllendirme denen şey, Yeni Kapitalizm’in yönetim süreçlerinin içerisinde düşünüldüğünde bir “isteklendirme” türüdür ve iktidar heveslileriyle iktidar sahiplerinin buluştuğu bir podyumdur. Ödül, iktidarın, kendi iktidarını kuvvetlendirdiği bir araçtır. Ödüller sahici değildir. “Ödül Sistematiği” denen şeyden podyumu, ışıkları, jüriyi, ödülü takdim edeni, alkış seslerini, o kırıtışları, gazetelerdeki haberleri, duyuruları filan kaldırın, geriye ne kalır? Şiltler, plaketler filan kalır. Zaten, bu şiltler, plaketler filan birer “simge” değil midir? İmgelemi kuvvetli bir şair için “ödül” denen şeyin karşılığı böylesi bir “sıradan simge” olamaz. Çünkü ödül sistematiğinin demin saydığım bileşenlerinin hiçbiri de imgelemin özgürleşmesiyle bağlantılı değildir. Şairin ödülü sıkı şiir yazmak, yazabilmektir. Şairin ödülü; tüm baskılara rağmen özgür bakışını, imgeselliğinin biricikliğini kaybetmemektir. Derdi şudur şairin; töze nüfuz edebilmek, tözü imlemek… Şair, şiirinin sıkılığını, dizelerinin gücünü yarışmalarla, ödüllerle filan teyit ettiremez. Bakın, bugünün edebiyat ortalığını birazcık araştırdığınızda “ödülsüz” bir şair bulmakta zorlanırsınız. Herkesin bir yığın ödülü var yahu… Nerede kaldı bu adamların ayrıcalığı filan? Ama benim dediğim anlamda, yani imgelemin özgürleşmesi ve töze nüfuz edebilmek yönünde ödüllendirilmiş şair sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. Bu nedenle “Ödüller insansızdır” dedim.

Ayrıca bkz: Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak

Evvel Fanzin, edebiyat ve sanat oligarşisine karşıdır:
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?page_id=2683

Tem
15
2011
0

“O onursuz yaratıkları, çirkinliği, ilkelliği (…) kovalamamın iki temel nedeni var.” (Ece Ayhan)

“Eren Barış’ın yayıma hazırladığı ve 1982-84 yılları arasında Ece Ayhan’ın Akif Kurtuluş’a yazdığı mektupları kapsayan “Kardeşim Akif” adlı sıkı kitabı (Dipnot Yay., 2011) okumayanlar, Ece Ayhan ve geçmişi hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyorlardır.” diyebiliriz, rahatlıkla… (Zy)


18 Haziran 1982

Kardeşim Akif,

(…) O onursuz yaratıkları, çirkinliği, ilkelliği (…) kovalamamın iki temel nedeni var, biri 1981 Şubat’ı sonlarındaydı, Eceabat’ın Yalova Köyü, ben artık ister istemez Ankara’ya döneceğim, ama 35 kiloya düşmüş annemi köyde bırakmak istemiyorum, hiç param pulum, belirli ufak bir olanağım olmadığı için kadını bir kente Ankara’ya İstanbul’a götüremiyorum, bir çeşit umarsızlık, köyden de İstanbul’daki Ankara’daki eski arkadaşlara bir iş bulabilir miyim? diyedir yazdım ama hiç karşılık alamamıştım.. uzatmayayım, bir-iki gün sonra Ankara’ya döneceğim  Mülkiyeliler Birliği’ne, annem bana şunu demişti, aşağı yukarı aynen “ben de insanım, hakkımı hakkımızı yere koyma, onların arkasını bırakma..” ve bana (ben Zürih’deyken annem benim Çubuklu’daki evimde oturuyordu) bildiğim ama ayrıntısını bilmediğim bir-iki olayı da anlattı O. ve G. üzerine (o zaman ikisi de komşumuzdu); öteki de şu, biliyorsun kim kime dum duma bir garip ortamda yaşıyoruz, insanlığa aykırı şeylere, olumsuzluklara bile yazın çevresi de toplum da hiç aldırmıyor, benim zaman zaman ‘Mekik’, zaman zaman ‘temel nitelik’, zaman zaman da ‘kötülük dayanışması’ dediğim olguları biliyorsun, böyle bir ortamda temel niteliği, bu genel geçerliliği vurguluyorum ki, az ya da çok izler kalsın kalabilsin. Sen mektubunda son, güzel bir şey yazmıştın, ‘hafızayı beşerin nisyan ile malul’ olduğu üzere; bu toplumun temel bir niteliği de evet unutmaktır, ‘belleksiz bir toplumdur’ hem de her alanda da. Biliyorum ben bir başıma bellek yaratamam, ama sergilemeyi sürdüreceğim içyüzleri.
Gerçek tehlike insana en yakınlardan gelir hep gelmiştir tarihte de bugün de. Söylentilere ne inan, ne de güven, uzun gerçekler ortadadır ve apaçıktır. İşte o yüzdendir ki tüm Türkiye’de benim anladığım anlamda sanatla uğraşan beş-altı insan vardır o kadar, gerisi hep fasa fisodur.(…)

Ece Ayhan

Kardeşim Akif (Ece Ayhan’dan Akif Kurtuluş’a Mektuplar), Hazırlayan: Eren Barış, Dipnot Yay., 1.Baskı, 2011, s.45-46

 

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.


Tem
06
2011
0

Yazan Yöneten Oğuzcan Önver

Oğuzcan Önver adında genç bir dost var. Kişisel web sitesinden ilginç ve önemli lobutlar dağıtıyor hak edenlere… Oğuzcan’ın eleştirel yazılarına bir göz atmanızı şiddetle öneriyorum;

Bkz: https://oguzcanonver.blogspot.com/

Haz
19
2011
0

Ece Ayhan’ın “Aile Öfkesi”

Kitap-lık Dergisi, 2001 tarihli 48. sayısının “Vesika-lık” bölümünü Nurullah Ataç’a ayırmış. Şüphesiz, Ataç, şiirde sezgisellik ve dil devrimimiz adına edebiyat tarihimizdeki çok önemli bir isimdir. Ancak, benim bu dergide ilgimi çeken şey Ece Ayhan’ın Ataç hakkında kaleme aldığı yazıdır. Daha doğrusu Ece Ayhan’ın, Ataç üzerine düşünürken gam değiştirerek -garip ve atonal ve kendince- bir “aile öfkesi” haritası çıkarmasıdır. Ece Ayhan’ın kitaplarında yer almayan bu yazıdan önemli bir bölüme https://zaferyalcinpinar.com/eceatac.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

1. Hamiş: Ece Ayhan bu yazıyı ölümünden bir sene önce kaleme almış…

2. Hamiş: 12 Temmuz 2011 tarihine yaklaşırken, Ece Ayhan’ın kitaplarına girmemiş başka yazılarını da Evvel Fanzin kapsamında yayımlayacağız.

3. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
19
2011
0

“Cevap” olarak… (19 Haziran 2011)

Kuşların bana söylediğine/ilettiğine göre, Yeni Sinsiyet‘in nemalanıcıları, şiir simsarları ve edebiyat/sanat kâhyaları sağda solda vızıldamaya başlamış. Zafer Yalçınpınar‘ın ne iğrenç bir adam olduğu yönünde “dezenformasyon” uyguluyorlarmış, dedikodu döndürüyorlarmış. Kulaktan kulağa fısıldaşıp, iç içe iki kaşık gibi haysiyetsizce davranarak sağa sola beni kötülüyorlarmış, filan… Yıllardır aynı şey…
O muhterislere sözüm şudur:  “Devam edin!”
Ki biz de -tarihsel bir vazife olarak- aşağıdaki şiiri bir 80 sene daha size ithaf edelim;

CEVAP

(…)
Yala bal tutan beş parmağını
____________beş çürük muz gibi,
homurdanarak dolaş besili bir domuz gibi
Meydan senin…
___________mi dersin?

Hata edersin,
bizde o göz var mı baksana!!
Ben içirmek için sana
_________kendi kara kanını
bir ateş çemberi çevirdim dört yanını,
sağa git
____yok geçit,
sola git yok,
ileri
___geri
______yok.
Kıvır kuyruk kalemini kalbine sok
bir akrep gibi intihar et…

Nâzım Hikmet

Haz
11
2011
0

Yaşar Nabi’nin Kartvizitleri ve Bir Tersimleme

Emin Nedret İşli’nin kartvizit koleksiyonculuğunu işaret etmişken, koleksiyonumda bulunan iki adet Yaşar Nabi kartvizitini de paylaşayım istedim. (Esasına bakarsanız, hoşuma gitti bu en önemli* editörlerimizden birinin  “saygılariyle teşekkür ve en iyi dilekleri…” )

* Burada kullandığım sıfattaki tersimlemeyi anlamak için bkz; “Canım kahve istemedi!” (Yaşar Nabi)

Haz
07
2011
0

Tenkitçi Firmaları (Salâh Birsel)

Yığınlar yani sanata bir eğlence gözüyle bakanlar sanatı çokluk cılız eserlerden takip ettikleri için önlerindeki örneklerin berisinde kalmış olan yeniliğe varmakta bir hayli zorluk çekerler.
Yeniliğin anlaşılması ve benimsenmesi çok sonra onu sezip yığınlara tanıtan birkaç uyanık tenkitçinin veya bu yaklaştırma işinde bir çıkarı bulunan edebiyat simsarlarının ortaya çıkmasıyla mümkün olabilir.
Bazen yeniliği getiren şairin mesela favori modasını yaymış bulunması gibi sanatla hiç ilgisi olmayan bir sebebe dayanarak üne kavuşması da bu yeniliğin kabul edilmesinde rol oynayabilir.
Bunlardan şu sonuç çıkıyor ki, yeniliğin, yeni bir sanatın veya daha genel olarak sanatın anlaşılması öyle sağlam temeller üzerine oturtulmuş değildir. Sanat alanında geçen usuller ticaret alanını dolduran buyrukların, yargıların hemen hemen tıpkısıdır. Yani orada da kötü paranın iyi parayı kovduğunu açıklayan Grasham kanunu gereğince kötü şiir iyi şiiri ortadan kaldırmaktadır. Orada da edebiyat simsarları, büyük tenkitçi firmaları, roman toptan satış depoları, aktarmacı şairler birliği piyasanın dizginlerini avuçlarında sıkmakta ve piyasayı bozacak eserlerin sürümüne yahut meydana çıkmasına engel olmak için aralarında her türlü kartel veya tröst kurmaktan çekinmemektedirler.

(Ekonomi bilimi sınırları içinde geçer akçe olan “Grasham Kanunu”nu edebiyat alanına aktarmayı düşünen ve kötü şiirin iyi şiiri kovduğunu belirten ilk ben değilim. Benden önce, Nurullah Ataç, bir yazısında, bu fikre dokunmuştu sanıyorum.)

Salâh Birsel
Şiirin İlkeleri, Yenilik Yayınları, 1954, s.25-26

Hamiş: Bu yazıyı antolojicilik oynayan edebiyat kâhyalarının tümüne -özellikle de Şerefsiz Şeref ile Ayhan Top’a- armağan ediyoruz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Haz
05
2011
0

Haber: “İnsanlık Anıtı” gidiyor, “Kaşar ve Bal” geliyor…

Kars Belediyesi, M. Aksoy’un “İnsanlık Anıtı” adlı eserinin yıkımına devam ederken, yeni bir heykelin yapımı için (kaşar ve bal heykeli için) çeşitli platformlara çağrıda bulunmuş. Bu çağrıya ve böylesi bir yaklaşımın (kaşar, bal filan…) gerekçelerine gülsem mi, ağlasam mı bilemiyorum. Allah, Kars Belediyesi’ne akıl ve fikir versin. Başka da diyeceğim yok. (Zy)

Bugünkü (5/6/2011 tarihli) Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan haberin okunabilir boyuttaki kupürüne  https://zaferyalcinpinar.com/kasar.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Evvel Fanzin, Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtı’nın yıkılmasına karşı verilen  çeşitli tepkilere katıldı. Bunlardan bazılarına https://zaferyalcinpinar.com/blog/?s=İnsanlık+Anıtı adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
May
30
2011
0

TYS Genel Kurulu ve Beylik Geyikleri

Bu haftasonu (28-29 Mayıs’ta) Türkiye Yazarlar Sendikası’nın genel kurulu varmış. Duyumlarıma göre, Hz. Müptezel(Enver Ercan) TYS başkanlığından çekiliyormuş. Bu habere “çok şükür!” diyemiyorum gene de… Çünkü Hz. Müptezel’in yerine, uzun zamandır ikinci başkanlık oynayan Mustafa Köz geçiyormuş. Yani TYS’de başkanlık hikâyesi “aynı tas aynı hamam” olarak devam ediyor. Fakat bu yeni listede birkaç “iyi insan” var. Bu “insan”lar belki de TYS’de bir zihniyet değişikliğine vesile olabilir. Bakalım, onu da “zaman ve vicdan” belirleyecek. Hep söylerim; “zaman ve vicdan” yargıçtır. Saatlerinizi kontrol ediniz.

Ben mi? Hayır… Asla… Genel kurula katılmayacağım. Zaten benim mevcut TYS üyeliğim filan da 2008’den beri askıda… Bir işkence türü olarak, mevcut üyeliğimi askıda tutuyorlar. 2009’daki genel kurul öncesinde önemli bir çağrıda bulunmuştum. (Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=463)
Bu genel kurulda da -mecburen- çağrımı yineliyorum. Bazı şeylerin anlaşılması için defalarca tekrar etmek veya 2-4 sene kadar bir süre geçmesini beklemek gerekiyor. Çünkü, anlayana sivrisinek sazdır, anlamayana davul zurna azdır. O misal…

Zy

30 Mayıs 2011  itibariyle;

Beklenildiği gibi, 28-29 Mayıs 2011’deki genel kurulda Ali Enver Ercan (Hz. Müptezel) başkanlıktan çekilmiş. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın yeni yönetim kurulu ise şu kişilerden oluşuyor:

Genel Başkan: Mustafa Köz
2. Başkan: Kamil Tekin Sürek
Genel Sekreter: Müslim Çelik
Genel Sayman: Ertan Mısırlı
Üye: Mehrizat Poyraz
Üye: Nurullah Can
Üye: Nur Saka
Üye: Cihan Oğuz
Üye: C. Hakkı Zariç

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler: ,
May
24
2011
0

Haber: Kadın şairler yozlaşmış şiir yıllıklarına karşı…

(…)”Bu yıl hazırlanan bazı yıllıklarda ideolojik ayrımcılık her zamankinden daha belirgin hale gelmiştir. Yıllıkları hazırlayanların kendi ideolojilerine yakın bir kesimin ad ve şiirlerini belli bir kümelenme yaratacak şekilde öne çıkarma, bir diğer kesimi dışarıda bırakma çabası, büyük sistemin ve erkek egemen düşüncenin sürdürücüsü olmaları ve bu amaçla yıllıkların tasfiye aracı kılınmaya çalışılması su götürmez bir gerçek olarak açığa çıkmıştır.

Şiiri ve şairi önceleyen şiir yıllıklarına değil,  şiiri ve şairi araçsallaştırarak, zaman içinde işlevinden saptırılmış, işlevi kendinden menkul olmayan “şiir yıllık”larına karşı olduklarını ifade eden kadın şairler, bir platform oluşturmaya ve bu konuyu tartışmaya, şiir ortamında yaşanan karışıklığın neden olduğu yozlaşma ve popülaritenin yol açtığı kirlenmeye, yıllıklar aracılığıyla gerçekleştirilmeye çalışılan düşünen, eleştiren kesimin tasfiyesine yönelik bütün girişimlere “DUR” demeye çağırıyorlar.”

Haberin tamamına https://www.evrensel.net/news.php?id=6469&sms_ss=facebook&at_xt=4dd844d7365d4efc%2C0 adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com