Haz
02
2009
0

“BURADA SABAH AKŞAM DONMUŞ BİR DENİZİ TAŞLIYORUZ.” (Doğan Ergül)

2 Haziran 2007’de vefat eden Şair Doğan Ergül’ü saygıyla anıyoruz;

(…)

burada sabah akşam donmuş bir denizi taşlıyoruz
taşladıkça taşıyor deniz
çocuklar oyunda hile yapan arkadaşlarına
ceza olarak bir parça bu denizden veriyorlar
akasyalar ve barbunlar bir aradalar
ortaçağ anlatıları satıyor uzun yol şoförleri
mola yerlerinde…
durup ay’a bakıyor kediler ve köpekler
dolunay akşamları…
mardinli bir gece istiyor aşıklar haftaiçleri
ve haftasonları italyan rönesansı hakkında konuşuyorlar…
mahalle bakkalı yaşlı adam boyuna bir ağacı yontuyor
anlıyoruz ki aşk soyunan bir şehirdir

Doğan Ergül
Aşkın ve Suların Öğleni, Babil Yayınları, 2005, s.84

May
24
2009
1

“Düzbeyaz kâğıtlarda birkaç satır siyah…”

Behçet Necatigil tarafından (Ömer) Lütfi Taştan’a ithafen imzalanmış “Eski Toprak” adlı şiir kitabını koleksiyonuma eklemenin mutluluğunu yaşıyorum.

Necatigil, kitabı şu şekilde imzalamış:

Lütfi Taştan için,

“Düzbeyaz kâğıtlarda birkaç satır siyah”

B.Necatigil

24.3.957

Zonguldak

Mar
06
2009
0

Gölge Etmeyen (1937)

Neyzen Tevfik, Çallı İbrahim gibi hem halk, hem de aydınlar arasında ün yapmış simalardan biridir. Müzik yapanlar onu çok güçlü, özgün ve eşsiz bir ney çalıcı olarak tanırlar. Haksız da değil. Çünkü neyi üflediği zaman öyle sesler çıkarır, öyle duyurur ki bu seslerin yapısını ve duyguların psikolojisini yapmak ve öz eserini anlamak kendi elinde bile değildir. Ahmet Haşim gibi büyük şairlerimiz de onu en büyük hicivci olarak tanımışlardı. Yalan değil, çünkü Neyzen birini hicvettiği zaman yalnız onun kendini değil, kendine varlık olanağını sağlayan tüm evrim yasalarını da yerin dibine geçirir. (…) Neyzen Tevfik özgür adamın ta kendisidir. Bu özgürlük toplum içinde yaşayan insanın hukuki özgürlüğü değil, doğa içinde yaşayan bir insanın salt özgürlüğüdür. Rousseau’nun doğal özgürlük dediği işte bu özgürlüktür. Neyzen’in istediği ne iyilik ne de kötülüktür; sadece keyfine karışılmamasıdır. Onun gözünde saygıya en çok değer yaratık gölge etmeyendir, iyilik eden değil. Kendisine iyilik edene de kötülük eden kadar kızmak bu özgün insanın yaradılışında vardır. Yeni Adam, doğa ve özgürlük üstadını hep böyle anladığı içindir ki Ressam Fikret Mualla tarafından çizilen çok kuvvetli bir portresini gölge etmeyeceği için basıyor…

İsmail Hakkı Baltacıoğlu

Yeni Adam Dergisi, 1937

Ara
10
2008
0

İmza: Türkiyem (Turgut Uyar)

Turgut Uyar tarafından (İsmail Gençtürk’e ithafen) imzalanmış “Türkiyem” adlı kitabı koleksiyonuma eklemenin mutluluğunu yaşıyorum bugün…

Eki
14
2008
1

Bir Defter Al…

Soğuk. Soba sönmüş. Dar, uzun battaniyemin altında yapayalnızdım. Halbuki bilirsin ki ben en iyi yazılarımı sokakta kalabalığın arasında dolaşarak yazmışımdır, evde okuduğumu anlamak için çocuklarımın gürültüsüne muhtacım ve insanların arasından ayrıldığım vakit karaya vurmuş hazin bir palamuda dönerim.

Nâzım Hikmet

Öteki Defterler, YKY, 2008, s.151

(…)

Karyolanın bulunduğu köşe zifiri karanlıktı. O kadar ki Hatice yanı başında sırt üstü yatan kocasının yüzüne sezdirmeden baktığı halde gözlerinin açık olup olmadığını anlayamıyordu. Halbuki balkon kapısının ve pencerelerin yarı yarıya buzlanmış camları dışında adeta beyaz bir gece vardı. Hatice yattığı yerden karlı çam ağaçlarının harikulade dallarını görebiliyordu.
Karyola eskiden öbür köşede kar ışığının hududu içindeydi. Fakat bu sene çam dalları karların altında kalır kalmaz Hatice kocasına:
-Halim, demişti, gece odamızda ateş yakmıyoruz. Hiç olmazsa en karanlık köşede yatalım. Kışın lamba söndükten sonra bir odanın en sıcak yeri en karanlık köşesidir gibi geliyor bana. Zaten kar aydınlığının içinde uyumak, tıpkı yazın ay ışığını yüzümde gözümde hissederek uyumak gibi sinirime dokunuyor.
Ve bir ay önce bir Pazar sabahı karı koca karyolayı odanın bu en karanlık köşesine taşımışlardı.

Nâzım Hikmet

A.g.e, s.72

Haz
04
2008
0

Ece Ayhan’dan Nilgün (Marmara) ile Kağan (Önal)’a…

Ece Ayhan’ın 11.11. 1984 tarihinde Nilgün Marmara ile Kağan Önal’a ithafen imzaladığı “Yeni Defterler” adlı kitabını koleksiyonuma ekleyebilmiş olmanın sevincini yaşıyorum.

Nilgün Marmara’nın en belirgin özelliği; Mülkiyet Duygusu’nun olmamasıdır. Kızıltoprak’taki evinde oturuyorlardı. Evlenecek. Ev kocasının. Salonun parkeleri bir milim inceltildi, yeniden cila yaptılar. Haftasonları onlarda kalıyordum. “Bak ne güzel oldu” dedim. “Misafirler için artık salonu kullanmayın, benim kaldığım odayı kullanın.” Dedim. O da “İnsanlar kullanmayacaksa ne işe yarar!” demişti. Nilgün Marmara’nın nikâh şahidiydim. Kadıköy’deki nikâhta hiç süslenmedi, gelinlik giymedi. Şöyle bir mavi sürmüştü gözüne, herhalde rimel. Ben bazen Tezer Özlü ile Nilgün Marmara’yı birbirine karıştırırım. Sahi, Nilgün Marmara ile Tezer Özlü yaşadı mı patron?!

Ece Ayhan

Öküz Dergisi, Sayı: 2000/2, s.2

May
08
2008
1

Abdülhak Şinasi Hisar İmzası

Abdülhak Şinasi Hisar’ın 1958 baskısı “İstanbul ve Pierre Loti” adlı kitabını Korhan Akman’ın “İkarus Sahaf” adındaki dükkanında buldum. Kitap, A.Ş. Hisar tarafından  “Kitap mütehamisi Bay Jan Jak Balamutoğlu’ya muhabbetli hâtıralarimle…” şeklinde imzalanmış.

Hisar’ın bu kitabı “İstanbul Fetih Cemiyeti/İstanbul Enstitüsü Yayınları” tarafından  1958 yılında “İş Bankası’nın nakdi yardımiyle basılmıştır.”

Ünlü kitap koleksiyoneri veya sanat hamisi Ömer Koç’un “Abdülhak Şinasi Hisar” imzalı kitaplar topladığını göz önüne alırsak, kendi koleksiyonuma bir adet “A.Ş. Hisar imzası” ekleyebilmiş ya da kurtarabilmiş olmanın sevincini yaşıyorum.

Hamiş: Sahaf Korhan Akman’a bu imkânı bana sağladığı için çok teşekkür ederim. Ayrıca, tüm kitap heveskârlarına Kadıköy’deki İKARUS SAHAF’ı ziyaret etmelerini -özellikle- öneririm.

Nis
15
2008
0

S Gazetesi (gaSte): “Evler vardı Zaman’ın altında kaldılar!”

“S” Şehir Gazetesi’nin (eski adıyla gaSte’nin) Nisan 2008 tarihli 112. sayısında yer alan “Evler vardı Zaman’ın Altında Kaldılar!” başlıklı yazım aşağıdadır:

“EVLER VARDI ZAMAN’IN ALTINDA KALDILAR!”

25 Kasım 2007 tarihli Birgün Gazetesi’nde “İmzacılık Oynamak Yerine Faydalı Bir Şey Yapmak” başlıklı bir yazım yayımlanmıştı. Bu yazıda bazı yazarlar ve şairlerin sahaflarda, hurdacılarda ve eskicilerde bulduğum “ithaflı, imzalı kitapları”nın yolculuğundan, o garip maceradan -maceranın oluşmasında etkili olan çeşitli güdüleri ve tahminleri de ortaya koyarak- bahsetmiştim. Bu yazı umduğumdan daha fazla bir ilgiyle karşılanmıştı ve çeşitli çevrelerden birçok olumlu ya da olumsuz geribildirim almıştım. Yazıda bahsettiğim yazarların, şairlerin ve ithaf edilen kişilerin hepsi hayattaydı. Bu sefer -okumakta olduğunuz işbu yazıda ise- koleksiyonumda yer alan ancak şu an hayatta bulunmayan tanınmış yazarların ve şairlerin bazı imzalı kitaplarından bahsedeceğim.

Sahaf Celal Gözütok’un bana Eylül 2007’de “düğün hediyesi” olarak verdiği bir imzalı kitap, bahsedeceklerimin içinde en ilginç olanıdır; Kemal Tahir, “Rahmet Yolları Kestiğinde” adlı romanını Yahya Kemal’e ithafen 4.10.1957 tarihinde “Üstat şairimiz Yahya Kemal’e derin saygılarımla…” şeklinde imzalamıştır. İşin ilginç tarafı ise kitabın sadece ilk sekiz sayfasının açılmış, forması kesilmiş olması ve geriye kalan formaların ise matbaadan çıktığı gibi hiç açılmamış, kesilmemiş olmasıdır. Demek ki Yahya Kemal -eğer kitap eline ulaştıysa- Kemal Tahir’in romanını okumamıştır. Bu durum şairlerin -özellikle de Yahya Kemal’in- düzyazıyı sevmediğinin, roman türüne fazlaca önem vermeyişinin ya da bizzat Kemal Tahir’i önemsemeyişinin kanıtıdır.

İstanbul-Kartal’da bir çingenenin, “kışın yakmak üzere” istiflediği kitapların arasından çıkan, Ahmet Muhip Dıranas imzalı bir kitap da oldukça ilginçtir. Dostoyevski’nin bir piyesini türkçeleştiren Dıranas, bu kitabı dönemin İçel milletvekili olan Ferit Celâl Güven’e “Sanatkâr ve politikacı ve idealist dostum ve ağabeyim Ferit Celâl Güven’e…” şeklinde imzalamıştır.

İstanbul-Kaynarca’daki bir hurdacının büyük deposunda bulduğum iki imzalı kitap ise başka bir örnektir: Eski bir merdaneli çamaşır makinesinin içine yığılmış kitapların arasından Can Yücel imzalı “Bir Siyasinin Şiirleri” ile Memet Fuat’ın çevirisini yaptığı ve kendisi tarafından imzalanmış “John Steinbeck-Kasımpatları” çıkmıştır. Can Yücel, “Bir Siyasinin Şiirleri” adlı kitabını “Beyoğlu Ocakbaşı kuruluşuna iç köfte yemek üzre, sevgiler…” ithafıyla imzalamış. Memet Fuat ise “Kasımpatları” çevirisini “Sayın büyüğüm Dr. S. Oğlancı’ya saygılarımla…” şeklinde imzalamıştır. Kayserili hurdacıya bu –değerli- kitapları nerden bulduğunu sorduğumda “Kitaplar Erenköy’deki bir evden çıktı…” cevabını alıyorum. Şaşırıyorum. Erenköy’deki evin sahipleri (ya da mirasçıları) bu kitapları “hurdacı”ya satmak kolaycılığını, değerbilmezliğini niye sergilemişlerdir? “Baştan savmak!” Başka da bir şey değil.

Sonuç olarak, tüm bu imzalı kitaplar, gerek bulundukları yer, gerekse bu kitapları buluş biçimim açısından Oktay Rifat’ın şu ünlü dizesine işaret etmektedir:

“Evler vardı Zaman’ın altında kaldılar!”

Zafer Yalçınpınar

Mar
03
2008
0

GittiGidiyor: Yaşar Nabi Nayır İmzası

Yaşar Nabi imzalı “YILLAR BOYUNCA” adlı kitabı, “GittiGidiyor” üzerinden 1 YTL fiyatla satışa sunmuş bulunmaktayım. Kitap, Yaşar Nabi tarafından “Değerli Doktor Rauf Saygın’a Muhabbet ve Hürmetle…” şeklinde imzalanmıştır. İşbu kitabın satışı, öncelikle Yaşar Nabi’nin kızı olan Varlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Filiz Deniztekin’e teklif edilmiştir. Filiz Deniztekin’in kitabı satın almak istememesinin ardından “GittiGidiyor” adlı web sitesi üzerinden satışa sunulmuştur.

Bkz: https://urun.gittigidiyor.com/Yasar-Nabi-Yillar-Boyunca-Imzali_W0QQidZZ8581656

Ara
28
2007
0

Buluntu Şiir: Dört Güvercin (Nazım Hikmet)

Nazım Hikmet’in yeni (henüz herhangi bir kitabına girmemiş, duyulmamış)  bir şiiri bulundu: https://www.ntvmsnbc.com/news/430862.asp

DÖRT GÜVERCİN

geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpusane yalağındaydı.
ve güneş
güvercinlerin
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
uçabilirler.
Durdurmaz onları demir ve duvar.
güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
Şimdi burda, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.

NÂZIM HİKMET

Kas
25
2007
0

“İmzacılık Oynamak” Yerine Faydalı Bir Şey Yapmak!

Birçoğunuzun da bildiği gibi bu hayatta tutkuyla –belki de patolojik bir dürtüyle- yapmaktan kendimi alamadığım şey, sahaflarla sohbet etmek, kitap peşinde koşmak, kitapların yolculuğunu ve o yolculuğun hikâyesini düşünmektir. Ece Ayhan, Turgut Uyar, İlhan Berk, Orhan Kemal, Sait Faik, A.Muhip Dıranas, Can Yücel, Haldun Taner, Oktay Rifat gibi şair ve yazarların imzalı kitaplarının çoğunu büyük (göreceli) bedeller ödeyerek sahaflardan edinmişimdir. Bazen bu uğurda toz ve pislik dolu hurdacı yığınlarının, paslı beyaz eşya eskilerinin ve kırık dökük eski mobilyaların üstünde/arasında bile kitap peşinde koştuğum olmuştur ki birçok önemli ismin imzalı ya da ilk baskı eserlerini de buralarda(hurdacıda)  bulup -kilo hesabıyla- satın almışımdır. Bunu kendimce “entelektüel serserilik” olarak adlandırıyorum. Özellikle imzalı ve ithaflı kitaplara dikkat eder, imzaların morfolojisine, yazarın ve ithaf edilen kişinin kim olduğuna, ne iş yaptığına ve kitabın nerede, hangi dönemde imzalandığına önem verir, bunları araştırırım. Son iki sene içinde kitap peşinde dolaşırken karşılaştığım çeşitli durumlar bu uğraşımı daha da ilginç kılıyor:

İlk olayı çok sevdiğim dostlarımdan biriyle bir sahaf ziyaretimde yaşadım. Sahaftaki kitapları incelerken şiir kitaplarının arasında birçok imzalı kitapla karşılaştık. Hilmi Yavuz’dan, Seyhan Erözçelik’ten, Hakan Arslanbenzer’den, Engin Turgut’tan, İzzet Yasar’dan, Güven Turan’dan ve daha birçok yazar ve şairden Lale Müldür’e imzalı kitapları sahafta görmek bizi oldukça şaşırtmıştı. Şaşırtmıştı çünkü bu isimler sıradan, edebiyat dışı veya adı, sanı duyulmamış şairler değildi ve Lale Müldür de bir şair olarak hâlâ hayattaydı. Sahafa bu kitapların bedelini sorduğumda “fiyatı adet hesabına vurup, inceliğine ve kalınlığına göre” tanesini 2 ya da 3 YTL’den bana satabileceğini söyledi. İçinde bulunduğum durum bana çok ilginç gelmişti ve kitapları hemen satın aldım. İmzaların bazılarını koleksiyonuma ekledim, bazıları da beni –gerçekten- fazlaca ilgilendirmiyordu; tek bildiğim koleksiyonuma katmayacağım bu kitapların da sahafta 2-3 YTL bedelle -satılık- durmasından/kalmasından rahatsız olduğumdu. Bir de tabii durum ilginçti, misal; Hakan Arslanbenzer gibi radikal derecede İslâmik bir adamın Lale Müldür’e (Lale Ablacığı’na) kitap imzalaması bana değişik/çelişik geldi. Sonradan, dükkânın sahibine bu kitapları nerden bulduğunu sorduğumuzda “genç bir adamın gelip, bu kitapları kendisine sattığını” ifade etti. Gene de, eğer işin içinde bir “hırsızlık” meselesi yoksa kitapların Lale Müldür’ün arzusu dışında sahafa geldiğine inanamıyordum. Acaba Lale Müldür bu kitapları neden elinden çıkartmıştı/bırakmıştı? Büyük ihtimalle Lale Müldür bu kitapların kendisi için bir şeyler ifade etmediğine inanıp –kitaplara kıymet vermeyip- evde, kütüphanesinde “toz yuvası” olarak duracağına ya da gereksiz yer kaplayacağına karar kılmış ve kitapları sahafa göndermişti…

Bu noktada yazarların, şairlerin neden kitap imzaladığı üzerine daha çok düşünmeye başladım. Okuyucu ya da yazar matbaa endüstrisinden matbuat olarak çıkmış çeşitli fabrikasyon kitapları işbu matbuu durumdan kurtarmak ve bir şekilde kişiselleştirmek için çift taraflı olarak “biricik” hâle getirmek istiyorlar. Bu nedenle de çeşitli el yazıları, ithaflar, atıflar, çizimler ve imzalar kitapları matbuatın samimiyetsizliğinden kurtarır bir yol olarak görünüyor. Fakat kitapların bazıları özenle ve içtenlikle imzalandığı gibi bazıları da imza günlerinde ya da benzer samimiyetsiz etkinliklerde önceki fabrikasyon konumundan kurtulamıyor. İşin içinde tanışıklık, dostluk ve içtenlik olmayınca yazarın ya da şairin el yazısı/imzası/ithafı bile anlamını, biricikliğini kaybediyor ve “imza günlerinde bileğe kuvvet kitap imzalamak hatası”yla birlikte metalaşmış, prefabrik bir şeye dönüşüyor. Bu durum üzücüdür ve aşikârdır.

Bir diğer “imza” yönelimi de dergi veya yayınevi editörlerine ithafen imzalanmış kitaplardır. Editörlere ve dergilere ünlü ya da ünsüz kişilerden birçok kitap imzalandığı, gönderildiği bilinen bir gerçek hatta zorunlu bir süreçtir. Bunun amacı –yazar veya şair ilgili editörü tanımamasına rağmen- “ben de varım ve işte yeni kitabım!” ya da “derginizde benim kitabımı da tanıtın!” söylemini alttan alta sunmaktır. Peki, editörler veya yayınevi sahipleri bu tanımadıkları insanların kitaplarını ne yapıyor, bunlara nasıl davranıyor? Öncelikle, editörlerin tüm bu kitapları doğru dürüst (başından sonuna, eksiksiz) olarak okuduklarına inanmıyorum; özellikle de tanınmamış birinin kitabı söz konusu ise… Belki hızlı hızlı göz gezdirip, birkaç dize ya da paragraf okuyup kitap hakkında hızlı bir yargıya varıyorlardır. Peki, editörler ellerine gelen kitaplar hakkında şu veya bu şekilde yargıya da vardılar/varabildiler, sonra neler oluyor, kitaplar nereye gidiyor?

Kitapların nereye gittiğiyle ilgili düşüncelerimi, karşılaştığım başka bir olay üzerinden size aktarayım. Bundan bir ay önce sahaflardan birinde –gene-  kitap incelerken üç adet imzalı kitapla karşılaştım. Kitaplar, Tarık Dursun K.’dan Cem Erciyes’e ve Salih Bolat ile Nevzat Çelik’ten  İlhan Selçuk’a ithafen özenle imzalanmıştı. Bu kitapları da –daha önce olduğu gibi- tanesi 2 YTL’den satın aldım. İlginç olan şey bu yelpazedeki hiçbir ismin sıradan olmamasıdır; Tarık Dursun K. birçok edebiyat yarışmasında jürilik/bilirkişilik yapıyor, Nevzat Çelik birçok yarışmada ödül almış ve tanınmış/duyulmuş bir şairdir, Salih Bolat özel bir üniversitede ve başka dışsal projelerde “yazarlık dersi” veren bir öğretim görevlisidir, Cem Erciyes ise Radikal Gazetesi Kitap Eki’nin editörüdür ve İlhan Selçuk’u ise tanımayanımız yoktur. En önemlisi, bu isimlerin hepsi de hayattadır. Sonuçta ne olup bittiğini bütünüyle bilmiyorum veya tahmin edemiyorum ancak işin içinde bir “kıymet vermemek veya dikkate almamak” durumunun olduğu açıktır.

Bütün bu olayları, çok sevdiğim değerbilir bir sahaf dostuma anlattığımda konuya hiç şaşırmadığını belirtti. Birçok dergi editörünün senenin çeşitli zamanlarında dükkânına gelip toplu halde (200-300 adet) kitap sattığını, bu kitapların çoğunun imzalı olduğunu, bazı editörlerin ise daha kurnazca davranıp imzalı sayfaları yırtarak kitapları sattığını söyledi.

Düşünüyorum da önemsemedikleri kitapları ellerinden çıkarmak isteyen editörler ve yayıncılar işbu kitapları doğuda kitap bekleyen okullara, köylere, kütüphanelere ve insanlara ulaştırsalar daha akıllıca ve faydalı olmaz mı? Hatta, kitap çıkaran/bastıran insanlar, şairler veya yazarlar da kitaplarının kıymet görmeyeceğini, sahaflara düşeceğini bile bile kabzımal mizaçlı editörlere kitaplarını göndereceklerine, en baştan –doğrudan- kitapları bir “hayır kuruluşu”na bağışlasalar ya da doğuya bizzat kendileri gönderseler çok daha faydalı olmaz mı?

Olur.

Birgün Gazetesi-25.11.2007

Haz
01
2007
1

Lale Müldür’e İmzalı Kitaplar: Arslanbenzer ve Serkan Ozan Özağaç

Dün sahafları gezerken bir sahafta bazı kitaplar gördüm. İlgili sahaf Lale Müldür’ün kütüphanesindeki “işe yaramaz kitaplar”ı sattığını söyledi. Kitapları inceledim, kitapların içinde Hilmi Yavuz hazretlerinin Lale Müldür’e imzaladığı kitap da vardı. Belediye şairi Hilmi Yavuz beni pek ilgilendirmedi.Ancak, Lale Müldür’e imzalanan kitaplar arasında iki ilginç isim vardı: HAKAN ARSLANBENZER ve SERKAN OZAN ÖZAĞAÇ… Tarikatçı Arslanbenzer’in  dergâh yayınlarından çıkmış “Şehidet’in Erken Günlerini Anarak”  adlı kitabı Lale Müldür’e imzalıydı ve  2 Ytl’ye satılıyordu. İçinde bulunduğum durum beni güldürdü. Bu işten kâr çıkarılabileceğim ortadaydı ve kitabı satın aldım ve şu an gittigidiyor’da satışa sundum, şu adresten kitabı satın alabilirsiniz:

https://www.gittigidiyor.com/main/urun.php?id=5017378

Serkan Ozan Özağaç’ın Lale Müldür’e imzaladığı kitap ise tarikatçı arslanbenzer olayından çok daha ilginçti:  ”Ağrılar Kitabı” adlı kitap Serkan Ozan Özağaç tarafından Lale Müldür’e imzalanmıştır. Lale Müldür zamanında Serkan Ozan Özağaç’a kitapta yer alan “Marie Sophie” bölümüyle ile ilgili bir “çalıntı” suçlamasında bulunmuştur. Bu olay C Yayınları’nın sahibi rahmetli Cenk Koyuncu ile Lale Müldür arasında bir tartışmaya neden olmuştur. Tartışma basına ve gazetelere yansımış ve Cenk Koyuncu, Lale Müldür için “Lale Devri kapanmıştır.” demiştir. Kitapta bazı yerler ve sayfalar Lale Müldür tarafından işaretlenmiştir. Kitap 1-50 numaralı satışdışı kopyanın 41 numaralı olanıdır. Bu kitabı da GittiGidiyor’da satışa sundum:

https://www.gittigidiyor.com/main/urun.php?id=5017433

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com