(…) Suzuki’nin gömüldüğü yere şerpalar piramit yapmışlardı. (…) Onoda sanki kocaman yumruklarla ona vuruyorlarmış, sanki bu karlı dağların inanılmaz gücü, bu buzullar, bu uçurumlar onu orta yerinden ikiye ayırıyorlarmış gibi bir sızı hissetti. Taşın önünde durdu. Üstünde dua yazan küçük bez parçasının rüzgârda salınması daha önce bir yaşamın olduğunu anımsatan tek şeydi. Onoda’nın yüzü yine dondu, etrafındaki her şey gibi. Selam durdu. Bulutlar bir anlığına çekingen bir ışığın sızmasına izin verdi. Ne deprem ne gök gürültüsü. yalnızca sessizlik. (…)
Bir serseri ya da dilenci gibi görünebilirim,
Ama sen durgun ay, sen ruhumun parıltısının şahidisin.
(…) Attığı her adım geçmişti, bir sonraki adım da gelecek. Ayağını kaldırdığı an geçmişte kalmıştı bile, ayağını çamura basacağı o ansa hâlâ gelecekteydi. Şimdiki zaman neredeydi öyleyse? Bir santim de olsa ileri atılmış bir adım gelmekte olandır, arkada kalan santimse geçmiştir. Ve böyle böyle, giderek küçülerek, milimler halinde, algılayamadığımız sonsuz milimetreler halinde devam eder. Biz şimdiki zamanda yaşadığımızı sanıyoruz, ama aslında şimdiki zaman diye bir şey olamaz. Gidiyor muyum, yürüyor muyum, savaşıyor muyum? Peki o zaman düşmanı yanıltmak için geri geri gittiği o yollar ne olacak? Geriye doğru atılan adımlar da aslında geleceğe gider.
(…)
Werner HERZOG
Dünyanın Alacakaranlığı’ndan… 2024
Çev: Pınar Akkoç