Tem
19
2015

Anadolu Efsaneleri: “Klity” ve “Dryope”

Ormanların, ağaçların ve bitkilerin perilerine Dryad, bazen de Hamadryad denirdi. Bunlar ağaçların ruhları idi. Geceleri ağaçlardan ayrılıp el ele vererek halka olur; ayışığında bir çelenk halinde dönerek dans ederlerdi.

Dryad’lar ağaçlarla birlikte yaşar, ağaçlarla birlikte can verir, ölürlerdi. (…)

Ağaç sevgisi o denli yeğindi ki, ozanlara taç diye defne dalından, yengi kazanmış atletlere ise zeytin dalından çelenkler takılırdı.

Anadolu’da bugün bile Dryad’imişler gibi ağaçlarda bir ruh olduğu inancı vardır.

(…)Güney Anadolu’da zeytin ağaçlarının mirasçıları kaç kişiyse, zeytinin gövdesine baltayla o sayıda çentik vurulur. Ağacın yaralanmaması ve canının acıtılmaması için ağaçlardaki paylarından geçenler (özellikle kadınlar) çoktur. Zaten ağaçlara “kanlı kavak” gibi adların takılması, mezarlığa selvinin, köy meydanına da ulu çınarın dikilmesi Anadolu’da ağaç duygusunun derinliğini gösterir.

Ormanlarda dağ taş ve orman tanrısı Pan korkusu, ormanın çoluklu çocuklu bir insan kalabalığının bağrışmasına benzeyen uğultusundan ileri gelmektedir. Durgun havalarda ormanda sanki bir insanın iç çekişi duyulur. Hemen hemen her şeyin “lisanı hal” ile bir anlatılışı vardır a.

İşte eski Anadolu’lulara ormanlar ve ağaçlar “lisanı hal” ile Dryad’ları anlattılar.

(…)

Ormanlarla ilgili Anadolu kaynaklı iki efsane vardır. Birisi Klity efsanesi. Klity güzel bir köylü kızıdır. Apollon, (yani güneş) her gün ateş arabasıyla göklerden geçerken kız, güneş tanrısını görür ve ona âşık olur. Utangaç ve pısırık âşık kız güneşe sevgisini bildirmez. Fakat sabahtan akşama dek toprakların üzerinde oturup, güneş tanrısı gökler boyunca gezeleyip gözlerini ondan ayırmaz. Zavallı kızcağız böyle güneşe baka baka, yüzünü hep güneşe çeviren “güneş çiçeği” olur. Bizde ise bu güneş çiçeğine çoğunca “ay çiçeği” deriz.

Ağaçlar üzerine Dryope efsanesi pek acıklıdır. Dryope ile İole iki kız kardeştir. Dryope evliydi. Bir gün iki kardeş bir pınar kenarına gider. Dryope çiçek açmış bir mersin dalı koparır. Dal, koptuğu yerden kanayınca kadın şaşırır. Dryope istemeden bir Dryad’ı öldürmüş bulunur. Dryope korku içinde kaçmaya kalkışır, ne var ki, topukları toprağa köklenmiştir. Kadın yalnız belinden üst yanını oynatabildiği için, “Eyvah!” diye saçlarını yolmaya kalkışır, ancak avuçlarını saçlarla değil, başından kopardığı yapraklarla dolu bulur. Öte yandan, çocuğunu emzirmeye kalkışınca da , memelerinin katılaştığını ve sütünün kesildiğini görür. İole kardeşinin halini görür, yardımına koşar, ilerlemekte olan ağaçlaşmayı durduramayınca, aynı ağaç kabuğuyla bağlatmak üzere kardeşini kollarıyla sarar, ama ağaçlaşmaz. Tam o sırada Dryope’nin kocasıyla babası çıkagelirler. İole onlara taze ağacı gösterir, onun hâlâ sıcak olan gövdesine sarılır ve yapraklarını öperler.

Artık Dryope’den, yamru yumrulaşma yüzünden başka bir şey kalmamıştır. Genç kadın güçbelâ konuşmaya uğraşarak, “Hiç günahım yok, sonumu hak edecek bir fenalık yapmadım, kimseyi incitmedim. Eğer yalan söylüyorsam yapraklarım kuraklıktan kurusun, dökülsün, gövdem de dallarım da kesilip cayır cayır yakılsın. Çocuğumu dallarımın arasından alın ve bir sütnineye verin. Sık sık dallarımın altına getirin; onu burada emzirsinler. Çocuğum gölgemde koşup oynasın. Çocuğum konuşacak ve söz anlatacak çağa gelince, beni “Annem!” diye çağırsın, annesinin bu gövdede olduğunu bilsin. Ama ağaçların dağlarını, yapraklarını koparmaktan sakınsın, belki de her ağaç benim gibi bir anadır” der. Sözlerinin burasında susar, çünkü kabuk, yüzüne gözüne yürümüş, dudaklarını ve gözlerini örtmüş bulunur.

Halikarnas Balıkçısı
“Anadolu Efsaneleri”, Bilgi Yay., 4.Baskı, 1983, ss. 135-139

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com