Arabayı çalıştırdım ve oyalanmaya başladım.
Nereye gitsem? derken gecenin güzelliğinin farkına vardım.
Kaput titredi, asabi bir av köpeği gibi.
Ürpedim. Gece aydınlatıyordu etraftaki tüm evleri.
Balzac çağının yakıcı acısını hissettim.
Soğuk iliklerime kadar işledi, tutamadım kendimi.
Şampanyayla karışık elma şarabı günleriydi.
Başımı kaldırdım ve camı kapadım.
İki genç kafadar, bayağı da hoşlar,
Kürk paltoların içinde, hafiften umarsızlar.
“Bu akşam boşsunuz, öyle değil mi bayan?
Hoş vakit geçirmek ister misiniz?
Beş yüze, şimdi. Bir binliğe patlar tüm gecesi.”
Fahişe aradığımı sandılar! Öfkelendim!
Bu ne cüret! Yerinden çıkacak gibi kalbim!
Ama beni istiyorlar, genç bir kaltağım onlar için,
Alınmıştım, “hayır” yerine “evet” dedim.
Biri diğerinden daha “tatlı ve saf”
kalçalarını sallıyor kaçırırken gözlerini
“zengin bir arkadaşın daha var mı senin gibi?
Ben de, olurum onunla tüm gece, bir binliğe” dedi.
Hayvan bunlar! En iyisi sırra kadem basmak!
Gazı kökledim ve terk ettim olay yerini.
Her şeye rağmen çarpıyor kalbim hem sevinç hem de kederle
“Beş yüze, şimdi. Bir binliğe patlar tüm gecesi.”
Andrei Voznesenski, 1975
Çev: Duygu Gündeş- Zafer Yalçınpınar