Tem
21
2013

Haber: “Taksim Dayanışması Biziz” (19 Temmuz 2013)

https://taksimdayanisma.org/taksim-dayanismasi-biziz-biz-buradayiz

TAKSİM DAYANIŞMASI BİZİZ, BİZ BURADAYIZ!

TALEPLERİMİZİN TAKİPÇİSİ OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ

TAKSİM DAYANIŞMASI “SUÇ ÖRGÜTÜ” DEĞİL, BU ÜLKENİN ONURUDUR

Taksim Dayanışması; farklılıkları kucaklayan barışçıl demokratik yöntemlerle taleplerini dile getiren; içinde çevreci, sanatçı, gazeteci ve aydın bireylerin de yer aldığı 124 meslek odası, sendika, siyasi parti, mahalle derneği, taraftar grubu ve inisiyatiften oluşmaktadır. Varlık sebebi daha yeşil, daha yaşanabilir, daha insani, daha demokratik bir kent ve ülke özlemidir. Bu özlemini yerine getirmek için emek harcamaktan, ses çıkarmaktan, mücadele etmekten bir an için bile imtina etmemiştir, bundan sonra da etmeyecektir. Başta Gezi Parkı ve Taksim Meydanının korunması olmak üzere, polis şiddetini uygulayan ve uygulatanların hukuk önünde hesap vermesi ve taleplerinin takibini sürdürecek, karşılanmasında ısrarcı olacaktır.

Taksim Dayanışmasının “sağlıklı kentleşme ve yaşanılır kent” talebi, ülkenin milyonlarca yurttaşının daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi talebiyle birleşmiş; GEZİ PARKI ile simgeleşen bir toplumsal duyarlılık ortaya çıkmıştır. “Gezi Parkı”; gençlerin yaratıcı zekasıyla, annelerin kucaklayan şefkatiyle, işçilerin emekten gelen gücüyle, kadınların gür sesiyle, LGBT bireylerin biz de varız çığlığıyla, yaşlıların yeniden canlanan hayat enerjisiyle bu ülke demokrasi tarihinde ortadan kaldırılamayacak bir iz bıraktı.

Tüm bu talepler, tüm bu renklilik demokratik ülkelerde bekleneceği gibi karşılanmak yerine ne yazık ki bir “suç örgütü kalıbına” sığdırılmaya, gençler evlerinden alınarak tutuklanmaya, taraftar gruplarından çete çıkarılmaya, Meslek Odası yöneticileri “suç örgütü yöneticisi” suçlamasıyla yargılanmaya çalışılıyor. Diktatöryal rejimlere özgü, darbe dönemlerini anımsatan “polis fezlekesi” esaslı cadı avı, ülkemizin demokrasi tarihi açısından unutulmaz karanlık bir dönem olarak kayda geçmiştir. Gezi Parkı süreci için “darbeye zemin hazırlama metaforunu” kullananların, hepimizin hafızalarında yer alan ev baskınları, keyfi gözaltı, çıplak arama, zorla parmak izi, kötü muamele, polis fezlekesinden iddianame; taraftar grubundan, ünüversite öğrencisinden ve meslek odasından “terör örgütü çıkarma” gibi darbe dönemi yöntemlerine başvurmaları son derece düşündürücüdür…

Birkez daha hatırlatmak isteriz ki, Taksim Dayanışması İstanbul Valisinden Büyükşehir Belediye Başkanına, Başbakan yardımcısından, doğrudan Başbakanına ve Cumhurbaşkanına kadar tüm yetkililerle yurttaşların talep ve beklentilerini iletmek üzere diyalog kurmaya çabalamış, burada bir temsil heyetinden çok talep ve beklentileri yansıtma misyonunu üstlenmiştir.  Kurulmuş temaslar ve gerçekleşen davetler sonucunda; Taksim Dayanışması adına 5 Haziran 2013 günü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la ve 13 Haziran 2013 gecesi Başbakan R.Tayyip Erdoğan ile görüşmelere katılan meslek odası yöneticilerinin bir ay sonra evlerinin hukuksuzca polis tarafından basılması, üç güne uzatılmış gözaltı süreci yaşatılması ve “suç örgütü yöneticisi” suçlamasıyla tutuklanmaya sevk edilmesi nasıl devlet yönetimi ile karşı karşıya olduğumuzun kaygı verici yansımalarıdır.

Taksim Dayanışması herşeye rağmen hukuki ve meşru talepleri iletmek, diyalog kanallarını geliştirerek demokrasi geleneğine güç katmak için elinden geleni yapmaya devam edecektir. Tüm süreçlerde yetkililere talepleri iletirken demokratik kamuoyu yaratmak amacıyla kararlı, ısrarlı ama her zaman barışçıl etkinliklere çağrı yapılmış, yurttaşlar meşru demokratik zeminlerde kalmaya davet edilmiştir.

Artık herkesin çok iyi bildiği gibi, Taksim Meydanının insansızlaştırılması ve Gezi Parkının betonlaştırılması şeklindeki düzenleme baştan beri hukuka, mimarlık ve şehircilik ilkelerine aykırı bir plan kararı olarak önümüze çıktı. Buna ilişkin Taksim Dayanışması bileşeni meslek odalarımız tarafından açılan davalarla bu keyfi yaklaşımın hukuksuzluğu ispat edilmiştir. Bu süreçte Yayalaştırma Projesi” adı altındaki girişimin kente yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri olduğunu tüm İstanbullulara anlatabilmek için yüzbinlerce imza toplandı. Taksim Dayanışması tarafından inatla her cumartesi Taksimde ve birçok meydanda imza stantları açıldı. Kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı.

Bütün bu çabalar, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 27 Mayıs günü, keyfi, hukuksuz ve “ben yaparım olur” anlayışı ile Gezi Parkının ağaçlarını kesmeye başlamasıyla bambaşka bir biçime büründü. Parkı ve yaşam alanını koruyan Taksim Dayanışması üyelerine ve duyarlı yurttaşlara şafak vakti operasyonları ile şiddet uygulandı. Kısa sürede bütün yurtta milyonlarca insan bu şiddet karşısında demokratik tepkilerini  göstermek üzere alanlara çıktı ve “özel hayatına karışılmaması, düşüncesine saygı gösterilmesi, daha fazla özgürlük ve demokrasi” isteminin somut bir ifadesi olarak  Gezi Parkı ile ilgili taleplerin karşılanmasını bekledi.

Tüm Türkiye’de kendiliğinden ve bir yurttaş inisiyatifi olarak gelişen bu tepkiler ne yazık ki karşılığını her yerde gaz bombaları, tazyikli su ve plastik mermi kullanılması şeklinde polis şiddeti ile buldu. Dört gencecik insanımız polisin ateşi ve himayesindeki eli sopalı milislerin sopa darbeleri ile hayatını kaybetti. Polis devleti uygulaması Adana’da genç bir komiserin düşerek hayatını kaybetmesine yol açtı. Onlarca insan kafa travması ve beyin kanaması geçirdi veya sakat kaldı.  Öncelikle kaybettiğimiz tüm canların ailelerine başsağlığı, yaralananlara da acil şifa dileklerimizi bir kez daha iletmek istiyoruz. Gencecik insanlarının yakınlarına iktidar sahiplerinin ısrarla başsağlığı dilenmemesini anlaşılmaz ve gayri insani bulduğumuzu hatırlatıyoruz.

Hiç kuşkusuz “demokratik talepler yine demokratik yöntemlerle” karşılanabilir. Toplum olarak öncelikle sorunları, talepleri ve beklentileri algılayan ve çözüm üretmeye dönük adım atan bir kamu yönetimi tutumuna ihtiyacımız var.

Bizler demokratik tepkileri krimalize etme, herkesi suçlu, terörist haline getirerek sorunun yine polisiye güvenlikçi yöntemlerle çözümsüzlüğe doğru evrilmesi çabalarından endişe duymaktayız.

Taksim Dayanışmasından yasadışı örgüt çıkarmaya çalışanlara açıklıkla sesleniyoruz. Taksim Dayanışması, çağrıcıları, bileşenleri, talepleri, basın açıklamaları, etkinlikleri belli, bilinen, aleni, meşru, yasal ve demokratik bir yurttaş ve kurum dayanışmasıdır. Kentine sahip çıkan meslek odalarını, onlarla dayanışma gösteren sendikaları, siyasi partileri, mahalle ve çevre derneklerini, taraftar gruplarını, “suçlu” göstermek ve “suç örgütü” haline getirmeye çalışmak hukuken suçtur ve bu ilkel, çağdışı uygulamalarla Ülke demokrasisi yüzyıl geriye götürülmektedir..

Bu bağlamda bütün kesimleri “hukuka, demokrasiye ve insan haklarına” saygı göstermeye davet ediyoruz…

TAKSİM DAYANIŞMASI

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com