Nis
17
2014
0

Canımıza Tak Demişliğin Önsözü (Feyyaz Kayacan)

I
İlkin birçok şeylerin çok olduğunu duyuyorduk çok uzaklara yazılı kafamızda. Sonra tak diye canımız geliyordu kapıya. Biz kapıyı hemen açıp eskiden kalma her nasılsa bir elimizle, soluğumuzu yoklayarak, bir şiire başlıyorduk. Kalktığımız şiiri bir yere kadar getiriyorduk.
Güvenimiz bir sırmalı sarmaşıktı göğsümüzde.
Ve siz getiriyordunuz şiirin sonunu. Bu hep böyle oluyordu. Beğeniyorduk da. Bizden daha yeni kopmuşa benziyordu çünkü. Sesimize gelince, uysal geçit resimlerini ortasından çatlatıyordu. Ve öylece yola çıktık. Çocuklar, büyük yürekler, erikleri çürütmeyen tanrılar bekliyorlardı bizden.
(…)

III
İçimizden çok biriydi. Yedi türlü girginliği vardı yaşamaya. En beyaz ekmeği o indirmişti denizlere. Bir iyiliği kaçıracak olsa, okumamışa dönerdi en sivri kitapları.
Öyle bir adamdı çok.
(…) Ayçiçekleri diktiydi bir gün bir çıkmazın ibiğine. Bir başka gün en olgun sözlüğü yazdığı görüldü, yüksek resimlerine bakaraktan. Bilmediği yoktu. Öyle bir adamdı işte.  (Ağaçlar geldiler ağaçlar gittiler.)
Kartallar tuğralarda aşındı, o adam da soluğundan silindi.
Kıyametleri devşirdi saksılar.
(…)

Feyyaz Kayacan
“Gibiciler”, Yeditepe Yay., 1967, s.5-7

Nis
27
2013
0

Taş Devri (Feyyaz Kayacan)

Cebine attığı gökyüzünde
Bir kuş uçuyordu
Kuşun adı yoktu.

Bahçesinde tırnak gibi
Uzayan meydanlarda
Durmadan taç giyiyordu bir teneke.

Batırılmış gemilerin gözüyle
Bir saraya bakıyordu kapısı
İç içe bir yolculuğun marsık kokusunda.

Ve ötesine geçilmez bir gün kadar
Kalındı
“Yaşasın” diyen parmakları.

Yığılıyordu üstüme
Taş kesilen sözcükler.

Feyyaz Kayacan
“Kaşık Havası”, Yeditepe Yay., 1976, s. 16-17

Ayrıca bkz: https://evvel.org/?s=feyyaz+kayacan

Written by Adabeyi in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Nis
06
2012
0

“Ve görkemli bir ürperti kapsadı / sesimizin mirasını” (Feyyaz Kayacan)

Biz bu gece burda toplaştık
Unutulmaz dudaklarımız vardı
Gözlerimiz limanlarla dolup taşıyordu
Ve sonra gemiler girdi gözümüze
Ve sonra dudaklar kırlangıç oldu
Ve bir baktık ki bir sonuç olmuştu güneş
Bize bakan kanımıza bitişik
Bütün odalarda ve kirpiklerde

Ve görkemli bir ürperti kapsadı
Sesimizin mirasını

Feyyaz Kayacan
4/7/86

 Hatay (Meyhanesi) Defterleri’nden…

Hamişler:
Bkz: https://evvel.org/hatay-meyhanesi-defterlerinde-feyyaz-kayacan
Bkz: https://evvel.org/?s=feyyaz+kayacan

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Nis
05
2012
0

Hatay (Meyhanesi) Defterleri’nde; “Feyyaz Kayacan”

Hatay Meyhanesi Defterleri, Ümit Bayazoğlu’nun -ki sıkı bir E V V E L fanzin dostudur- editörlüğünde 2003 yılında YKY’den yayımlanmış ve şu an baskısı tükenmiş… 80’li yıllarda Kadıköy-Bostancı’daki Hatay Meyhanesi’ne takılan -başta Cemal Süreya olmak üzere- çeşitli şair, yazar, ressam ve gazetecilerin ortaklaşa tuttuğu bu “meyhane” defterlerinin, dönemin aurasını ve Kadıköy taifesinin imgeselliğini anlamak açısından eşsiz bir efemera kaynağı olduğunu bilen, biliyor; gören görüyor.

Geçenlerde, Soyut Sahaf’ta, “Hatay (Meyhanesi) Defterleri”nin çok ilginç bir özgün baskısına rastladım. Tamamı kuşe kâğıda fotokopi yoluyla basılmış ve beyaz karton kapağıyla ciltlenmiş bu nüshanın 80’lerin sonuna doğru Hatay Meyhanesi dostlarına dağıtılmak üzere, gene Hatay Meyhanesi’nin kendi imkânlarıyla (meyhanenin müşterilerinin desteğiyle) basıldığı anlaşılıyor. (Nüshanın kapağını Semih Poroy çizmiş, dizgisini ve özgün baskısını da Umut Kudat gerçekleştirmiş. Kapaktaki “BİR” ibaresi başka bir cildin daha geleceğini anlatmaya çalışıyor. Bu baskı ile YKY’den yayımlanan kitabı henüz karşılaştırmadım; YKY baskısının kapsamına her şey alınmış mıdır, bilmiyorum. Zaten, konumuz da tamamen “Hatay (Meyhanesi) Defterleri” değil…)

Konumuz, 5 Nisan 1993 tarihinde vafat eden Feyyaz Kayacan’ın birçok etkileyici el yazısı notuyla, dizeleriyle ve görkemli imgelemiyle Hatay (Meyhanesi) Defterleri’nde tekrar karşılaşmamdır: “Feyyaz Kayacan…”  Daha önce Feyyaz Kayacan’a ilişkin olarak Evvel Fanzin kapsamında bazı şeyler paylaşmıştık (Bkz: https://evvel.org/?s=feyyaz+kayacan), ancak Feyyaz Kayacan’ın yaşamına ayrıntısıyla yönelmemiştik.  Şimdi -geç olmadan- odaklanalım:

“Feyyaz Kayacan, 19 Aralık 1919 yılında İstanbul’da büyük bir evde dünyaya gelir. Baba tarafından soylu bir Osmanlı ailesine mensup olan yazarın Büyük babası Reşat Bey, Londra’da Namık Kemal’le Ziya Paşa’nın çıkardığı Hürriyet gazetesini yönetmiş bir şahsiyet, amcası ise Washington’da ilk Osmanlı elçisi olarak görev yapmış bir kişidir. Liseyi İstanbul’da Saint Joseph’te tamamlayan Kayacan, Paris’te École Libre des Sciences Üniversitesi’nde bir yıl kadar siyasal bilgiler, oradan da İngiltere’ye giderek Durham Üniversitesi’nde de iktisat okur. Bu arada Fransızca “Gestes â la Mer” adlı da şiir kitabı yayımlanır. Londra’da gerçeküstücü topluma katılmış, Paris’te de André Breton’la tanışır. Fransızca bir dergide gerçeküstücü akımın özelliğini gösteren şiirleri yayımlanır. İngiltere’de okurken Fransızca yazan bir şair olarak, Türk Şair ve yazarlarını keşfetmesiyle Türkçe yazmaya başlar. Avrupalı yazarlardan James Joyce, Dylan Thomas ve W. Faulkner’den, Türk yazarlardan da Sait Faik Abasıyanık’tan etkilenir. 1950’li yıllarda öykü ve şiirlerini Türkçe yazarak, bunları Türkiye’de Yeditepe, Yenilik ve Türk Dili dergilerinde yayımlatır. Uzun yıllar BBC Türkçe Yayınlar Servisi’nde çalışan yazar, buradan emekli olur ve emekli olduktan sonra da Londra’ya yerleşir. İki kez evlenir ve altı çocuk sahibi olur.

Edebî macerası Şiirle başlayan Feyyaz Kayacan, üç dilde şiir yazan bir şairdir. İlk iki şiir kitabını Fransızca Les Gammes İnsollites-Poemes suivis de Destruction (1935) ve Géstes á la Mer (1943) adıyla çıkarır. Şair ilk şiir kitabı çıktığında bir lise öğrencisidir ve kitapta Feyyaz Fergar adını kullanır. Türkçe Şiirlerini Kaşık Havası (1976) ve Benim Örümceğim Başka (1982) adıyla, son olarak da İngilizce Şiirlerini A Talent for Shrouds (1991) adıyla yayımlar. Onun asıl ünü, birçok yeniliği içinde barındıran öyküleriyle olur. 1950 kuşağı içinde yetkin bir isim olan yazarın Şişedeki Adam (1957), Sığınak Hikâyeleri (1962), Cehennemde Bir Yusuf (1964), Gibiciler (1967), Hiçoğlunun Serüvenleri (1969) ve Bir Deli Değilin Defterleri (1987) adlı öykü kitapları bulunmaktadır. Sığınak Hikâyeleri 1963 yılında TDK Hikâye Ödülü’nü alır. Öykülerinin tamamı, yazarın ölümünden sonra Bütün Öyküler adıyla 1993’te, dört oyununu topladığı Mutlu Azınlık 1968’de, öykü anlayışının hem tematik hem de teknik olarak bir devamı olan tek romanı Çocuktaki Bahçe 1982’de ve Türk Şiirini kapsamlı olarak ele alan Modern Turkish Poetry adlı antolojisi de 1992 yılında yayımlanır. Feyyaz Kayacan, edebiyat dünyasında öncelikli olarak öyküleriyle yer edinmiş bir yazardır. 1950’li yıllardan itibaren yazdığı öykülerinde, gerek dildeki yeniliği gerek modern insanın sorunlarına dikkat çekmesi bakımından modernist ve postmodernist bir eğilim göze çarpar. Gerçeküstücü ve varoluş akımlarına bağlı olarak sıkıntı, bunalım, hiçlik, kuşatılmışlık, özgürlük ve umut onun öykülerindeki başlıca temaları oluşturur.“ (Doç. Dr. Nilüfer İlhan, “Feyyaz Kayacan’ın Çocuktaki Bahçe Romanında Ev Ve Sokak Karşıtlığı Ya Da İçerdekiler Ve Dışardakiler”,  Turkish Studies, Sayı: 6/3 Yaz 2011, s. 903-928)

E V V E L fanzin olarak ikide bir “imgelemin özgürleşmesi” kavramından bahsediyoruz  ya, işte — Feyyaz Kayacan (tıpkı Sait Faik, Vüs’at O. Bener ve Bilge Karasu gibi) bu yolda en büyük ve en sağlam adımları atmış zirve isimlerden biridir, diyebiliriz. Sonuçta, Hatay (Meyhanesi) Defterleri’nin bu ilginç nüshasında bulduğum Feyyaz Kayacan betiklerine https://zaferyalcinpinar.com/hataymeyhanesifeyyazkayacan.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Betikleri okumayı, okuyabilmeyi size bırakıyorum…

Zy

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
11
2010
0

Sığınak Hikâyeleri’nden; Mrs. Valley ve Şair Alvin (Feyyaz Kayacan)

Feyyaz Kayacan’ın 1962’de yayımlanan efsane kitabı Sığınak Hikâyeleri’nden “Şair Alvin” başlıklı bölüme https://zaferyalcinpinar.com/siginakhikayeleri.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Feyyaz Kayacan kimdir diyenler şu adrese bakabilirler;
https://mithatsarcan.blogspot.com/2008/10/feyyaz-kayacan.html

Written by Adabeyi in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) |
Mar
08
2010
0

“Solucanları, sülükleri şımartmayalım.” (Feyyaz Kayacan)

Feyyaz Kayacan’dan senarist Ziya Metin’e,
“Solucanları, sülükleri, şımartmayalım” ithafıyla imzalı…
Tarihsiz.

*

Kaçıncı yüceliği bu
Tek heceli bilginliğin?

Yalvaçlarını ışıldatıp dururlar
Kibrit kutularında.

Biz subaşına oturmuş
Gölgesini tasarlıyoruz bir yaprağın.

Yaprağı bulursak gecikir mi ardından
Okul kitaplarında
Kuş açan ağacın gövdesi?

Feyyaz Kayacan
“Benim Örümceğim Başka” adlı kitabından…

Ara
23
2009
0

Lorca’nın Ölümü (Feyyaz Kayacan)

Bir şarkının elini ayağını uyuttular
Sesini kopardılar tanınmış becerilerle
Kuyular yükseltildi sonra
Bir atın yelesi sönüverdi
Bir çiçeğin çıkrığı örümcek ördü
Ve sustu kadınların saçları.

Bir kuş
Bir sözcükten geri alındı
Bir arı katran topladı
Bir uçurum şakul tuttu
Bir hortlak güneş sonuçlandı
Buruşuk us kapısında

Ve bir köprü yolcularını
Bir duvarın dibine yığdı kaskatı

Sonra kilit koktu
Bir meydan

Feyyaz Kayacan
“Benim Örümceğim Başka” adlı kitabından…

Written by Adabeyi in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) |
Eki
12
2010
0

Fahri Şişeler

“Bizden başka herkes fahri şişedir burda” diyor Londra ikametli Feyyaz Kayacan ve  Ahmet Haşim’in söyleyemediği üç dizeyi kaydediyor: “Akşam, akşam, yine akşam / Bu dem göllere / bir kamış atsam.”

Hatay Meyhanesi Defterleri’nden…

Written by Adabeyi in: Buluntular (Efemeralar) |
Eki
07
2010
0

SES

(…)Manavdan sonra ortaokuldan eski edebiyat öğretmenime rastladım.
-Unutma, dedi, sende bir şey vardı -o kadarını hatırlıyorum- sese dönük bir şey vardı, veresiye bir gırtlaktan çıkmışa benzemeyen. Yalın bir dal gibi konuş, okundukça yapraklanan, gövde devşiren.
(…)
Gene de bir köşede bir bucakta, sesini kullanmak, takma dişli bir tanrıya en uydurma dilini kaptırmamak diye bir yol var. Dilim uydurmaymış. Ne çıkar. Onu ben uydurdumsa? Bunu yapmak da, temel atmak, bir duvara pencereler taşımak kadar emek isteyen bir şey değil mi?
Kulağın hep doğada olsun, türünden sözcükler de eklemişti öğretmenim. Hangi doğa? Kimin doğası. Benim doğam, ne bileyim, bal yapan bir akrep de olabilir. Bu da var, demek istiyorum, işin içinde. En iyi niyetler uçurumlarla süslenmelere gidebilir. Sonra uydurmaların insanı sömürmede öyle bir yanı vardır ki duman attırır gerçeğin kırıtkan yiğitliklerine. Yani al birini vur uzun uzun ötekine. Bunların ötesinde en önemlisi pireye file bakmadan yaşayabilmek.
(…)
Sendeliyor olsa bile, ortada bir ses var dolaşan, arayan, sorunlarımın yükünü taşıyan. Bir topraksızlığın önünde sıraya girip beklemekten daha iyi değil mi bu?

Feyyaz Kayacan
“Gibiciler”, Yeditepe Yay., 1967, s.22-23

Nis
05
2009
0

Toprak Nedir?

(…)

“toprak nedir?” diye sordu tohumlardan biri;

toprak, içimizden gelen bir yerdi eskiden, güneşe başladığımız bir yerdi her sabah, geceler ağaçları, yağmurlar çiçekleri ağırladıktan sonra… ama harbe gitti toprak artık, ölüleri ağırlamaya…

(…)

Feyyaz Kayacan

“Sığınak Hikâyeleri” adlı kitabından…

 

Written by Adabeyi in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) |

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com