Papalagi, tıpkı bir midye gibi, sert bir kabuğun içinde oturur. Bir çıyan gibi, taşların arasında lavların çatlaklarında yaşar. Sağı, solu, altı, üstü hep taşlarla örtülüdür. Barınağı dikine duran taş bir sandığı andırır, çok sayıda gözü olan delik deşik bir sandığı. (…)
Bu taş kutular, omuz omuza duran insanlar gibi birçoğu bir arada durur, aralarında ne bir ağaç, ne de bir çalılık vardır onları ayıran. Ve her birinde bütün bir Samua köyünü dolduracak kadar çok insan yaşar. Bir taş atımı uzaklıkta yine omuz omuza vermiş duran çok sayıda taş kutu daha vaardır. Bunlarda da insanlar yaşar. Bu iki sıranın arasında Papalagi’nin “cadde” dediği bir yarık vardır. Sert taşlarla kaplı bu yarık, çoğu kez bir ırmak kadar uzundur. Boş bir yer bulmak için saatlerce koşmak gerekebilir. Boşluğun olduğu yere de genellikle çok sayıda başka yarıklar bağlanır. Bunlar da yine aynı uzunlukta yan kollara ayrılırlar. İnsan bu taş yarıkların içinde bir orman ya da büyücek bir gökyüzü parçası bulana dek günlerce aranmak zorunda kalabilir. Bu yarıklarda gerçek bir gökyüzü mavisi bulmak çok zordur. Çünkü bir kulübenin en azından bir tane, çoğunlukla da daha fazla bacası vardır. Bunlar havaya Savaii’deki volkan patlaması gibi duman ve kül savururlar. Tabii bu küller de yeniden yarıkların üstüne yağar. Bu yüzden taş kutular Mangrove bataklığının balçığı gibi görünürler.İnsanların saçlarına ve gözlerine kara toprak parçaları kaçar, dişlerinin arası da kum dolar.
Ama bütün bunlar insanları sabahtan akşama dek bu yarıklarda koşuşturmaktan alıkoymaya yetmez. Hatta bundan özel bir zevk alanlar bile vardır. Hele kimi yarıklarda korkunç bir kargaşa hüküm sürer, insanlar buralarda ağır bir balçık gibi akalrlar.(…)
Göğü Delen Adam (Papalagi)
(Kabile Reisi Tuiavii’nin Konuşması’ndan…)
Çev: Levent Tayla, Ayrıntı Yayınları, 7. Baskı, 2010, ss. 27-31
Hamiş: Samoa dilinde “Papalagi” denince beyazlar ya da yabancılar anlaşılır. Ama “Papalagi”, sözcüğü sözcüğüne çevrilirse “göğü delen” anlamına gelir. Samoa’ya ilk misyoner bir yelkenliyle gelmişti. Samoa yerlileri bu beyaz yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın, yabancının içinden çıkıp kendilerine geldiği bir delik. O, göğü delip gelmişti.