(…)
Kendi şiirim üzerine “retorik” geliştirmek zor hatta imkânsız ama şöyle söyleyeyim; şiirin kendi sesi, özgün şairin kendi bulduğu sestir. Bununla birlikte, ne kadar özgün olunursa olunsun, her şiir anlayışı yaygınlaştığında kaçınılmaz bir biçimde kendi retoriğini de alttan alta bile olsa kurar.
(…)
Evet, her kuşak şairaneliği yerer ve kendisi bir şairanelik kurar. Örneğin bizim kuşağımız şairaneliğe karşı olduğu için şairane olmadığını sanıyordu. Oysa şairaneydi ve onun şairaneliği de imgeye çok fazla yaslanmak oldu…
(…)
Sadece şiir değil, her şey bir “lirik birim” taşır içinde. Benim için önemli olan bu lirik birimi coşkunluğa varmadan verebilmek. Ama şiirimi yaparken adını koymuyorum bunun. Ayrıca ben kendi şiirim için bir yöntemi de sözkonusu edemem. Şiir kendini yazdıran bir şeydir. Yazılırken temelindeki imgeleri ya da kavramları alıp başka yerlere götüren bir şey…
(…)
Şiirde hareketlilik birtakım kişiliklerin belirmesine bağlıdır. Eski değerleri sarsan birisi çıkar ya da yeni değerler getiren birisi gelir, ilk hareket belirir. Kişiliğin, tavrın olmadığı yerde durgunluk vardır. Diyelim ki 20 tane yeni şair var; hiçbirinde birşeyi yerinden oynatacak değer konusunda şüpheye düşürecek şiir yok. Böyle bir ortamda şiir üzerine düşünme imkânı kalmıyor.
(…)
Kişilik varolan mükemmellikten kaçınmaktır benim için.
Turgut Uyar
“Sonsuz ve Öbürü”, Haz: Tomris Uyar-Seyyit Nezir, Broy Yay., 1985, s.103-107