Haz
12
2012
0

16 Haziran 2012 Karma Eserler Müzayedesi’nde Edebiyat Efemeraları

16 Haziran 2012,  Cumartesi
Saat: 14.00, Point Otel Barbaros

İmzalı kitap ve edebiyat efemerası heveskârlarının özellikle de Nâzım Hikmet, Turgut Uyar, Cemal Süreya ve Abidin Dino üzerine yoğunlaşan koleksiyonerlerin kaçırmaması gereken bir müzayede…

Bkz: https://www.buyukpazarmezati.com/index.php?sayfa=mezat-listesi

Ağu
08
2011
0

Kültür Komprodorları

(…)ve belki hepsinden önemlisi, tüketici değil, üretici olacaktır. Ünlü “Batılılaşma” yenilgimizde belki en ağır yanılma, kültürü bir “şey”, bir “mal”, bir “ürün” sanmamız olmuştur. Böyle olunca sırtlanıp götürülebilirdi kültür. Ya da hazıra konabilirdik. Getirirdik, satın alırdık, rafa korduk, tepe tepe kullanırdık.(…) Oysa ki ismi üstünde, kültür bir üretimdir. Kültür sürekli bir eylem, bir çalışma, bir çabadır, bir “iş”tir. Batı’nın da Doğu’nun da yöntemleri, deneyleri, uygulamaları bizim için önemli, yine de hiçbiri kendi kültür eylemimizin yerini tutamaz; değil mi ki kültür organik bir olgudur…
(…)Doğruyu yanlıştan ayırma, süzme eylemi, diyalektiği kullanmasını bilmemize bağlı. Bunu yapabildiğimiz, becerdiğimiz ölçüde kültüre ve bilime bir “katkı” söz konusudur.
Şu halde kültürde emperyalizm nerde başlıyor, nerde bitiyor? Emperyalizm, yabancı kültürün toptan, hazmedilmeden, süzülmeden zorlanma siyasetindedir. Ulusal kimliğimizi ezmeye çalıştığı ölçüde her kültür emperyalisttir. Bu alanda saldırı dışarıdan gelebileceği gibi, içerden de gelebilir.(…)Bu iç yardakçılara “kültür komprodorları” diyebiliriz. Emperyalist tutuma karşı en iyi savunma, yönteme yöntemle, kitaba kitapla, olumsuz sanat eserine karşı olumlu sanat eseriyle karşı çıkmamızdır. Hazıra konuculara, kültür komprodorlarına karşı koymalıyız. (…)

Abidin Dino
“Kültür Emperyalizmi”, Ataç Yayınevi Toplumbilim Dizisi, 1967, s.40-41

Written by Adabeyi in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler: ,
Haz
28
2011
0

Kapak: “Açıl Kilidim Açıl” (Ercümend Behzat Lav)

Ercümend Behzat Lav’ın “Açıl Kilidim Açıl”  adlı şiir kitabı için
Abidin Dino’nun tasarladığı kapak görüntüsü… (Yeditepe, 1965)


Nis
18
2010
0

İlgiler

İNDEKSLER

E V V E L  İndeksi:
https://bit.ly/evvelindeksi

ECE AYHAN İndeksi:
https://bit.ly/eceindeks

ISSUU Paylaşım İndeksi:
https://evvel.org/issuuindeksi.pdf

————————–

İLGİLER

Yeni Sinsiyet’e Karşı Mücadele:
https://evvel.org/ilgi/davali

Poetika Çalışmaları:
https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari

İlhan Berk:
https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk

Ece Ayhan:
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan

Oruç Aruoba:
https://evvel.org/ilgi/oruc-aruoba

Nâzım Hikmet:
https://evvel.org/ilgi/tas-ucak

Abidin Dino:
https://evvel.org/ilgi/abidin-dino

Oktay Rifat:
https://evvel.org/ilgi/oktay-rifat

Fazıl Hüsnü Dağlarca:
https://evvel.org/ilgi/daglarca

Sait Faik:
https://evvel.org/ilgi/sait-faik

Bedri Rahmi
https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi

Kuzgun Acar:
https://evvel.org/ilgi/kuzgun-acar

Kerim Çaplı:
https://evvel.org/ilgi/kerim-capli

Yavuz Çetin:
https://evvel.org/ilgi/yavuz-cetin

Zafer Yalçınpınar:
https://evvel.org/ilgi/zafer-yalcinpinar

Ludwig Wittgenstein:
https://evvel.org/ilgi/ludwig-wittgenstein

Julio Cortazar:
https://evvel.org/ilgi/julio-cortazar

Yeni Sinsiyet:
https://evvel.org/ilgi/yeni-sinsiyet

Sessizliğin Dilbilgisi:
https://evvel.org/ilgi/sessizligin-dilbilgisi

Kadıköy:
https://evvel.org/ilgi/kadikoy

Caz:
https://evvel.org/ilgi/caz-cumlesi

Gerçeküstü:
https://evvel.org/ilgi/gercekustu

Görsel Şiir:
https://evvel.org/ilgi/gorsel-siir

Duvarda:
https://evvel.org/ilgi/duvarda

PDF:
https://evvel.org/ilgi/pdf

Sahafiye:
https://evvel.org/ilgi/imzali

Yeditepe Dergisi ve Yayınları:
https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi

Fenerbahçe Spor Kulübü:
https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin

Mermer Adası:
https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi

Written by Adabeyi in: |
Mar
15
2010
0

İkamete Memur

Hani Nâzım’ın dizeleri vardır: Bileklerine takılan kelepçeyi altın bilezik sayıp taşımış ya… Bizimki biraz başka… Her şey bir yana, kelepçelerimiz bilezik değil, olsa olsa birer yüzüktü. Değil mi ki Hamdi Bey dostumuz, bize nedense başparmak kelepçesi taktırmayı daha uygun bulmuştu: Ortaçağdan kalma, çapraşık demir taklavatlı bir şey. Kuramsal bir sanat türü ürün sanıp, Hilton müzayede salonunda bugün, bu kelepçe cinsine, heykel niyetine yüksek para yatıracak sanatseverler çıkar mutlaka. Tasavvur buyurun efendim, insanın iki başparmağını sırt sırta sımsıkı bitiştiren, müzelik, acayip, koca vidalı bir makineydi bizim kelepçeler. (…)
Mecitözü küçük ama şirin. Topu topu üç beş dükkân, birkaç ev, karakol, şu bu…Şükrü’nün kahvesinde Mecitözü’nün önde gelenleriyle tanışıyoruz artık. “Geçmiş olsun”a geliyorlar hepsi, sürgünlüğüm, sürgünlüğümün nedeni umurlarında değil. Çabucak farkına varıyorum ki, “ikamete memur” olmam bir çeşit erdem, ressamlıktan “terfi” edip, saygıdeğer sürgün “pâyesine” yükselmişim bilmeden.

Abidin Dino
“Kızılbaş Günlerim”, Sel Yay. Geceyarısı Kitapları, 2001, s.15

Written by Adabeyi in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Kas
29
2009
0

Rahatı Kaçan Ağaç (1946)

(…)

Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsim, rüzgârı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı.

Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için

(…)

Melih Cevdet Anday

Melih Cevdet Anday’ın 1946’da yayımlanan “Rahatı Kaçan Ağaç” adlı kitabındaki Abidin Dino desenleri…

Written by Adabeyi in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler: ,
Eki
10
2009
1

Buluntu: “İlhan Berk yazdığı şiirleri halkın rüyasına benzetiyor…” (1964)

Milliyet Gazetesi arşivini incelerken Ece Ayhan hakkında önemli belgelere ve efemeralara ulaşmıştım. (Bkz:https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=544) Ardından, arşivde İlhan Berk üzerine de üç gün kadar süren bir tarama ve karşılaştırma çalışması gerçekleştirdim. Böylelikle, birçok efemeranın yanısıra İlhan Berk’in mevcut kitaplarına girmemiş bir söyleşisi günışığına çıkmış oluyor. 28.1.1964 tarihli Milliyet Gazetesi’nde “Yazdığı şiirleri halkın rüyasına benzetiyor…” spotuyla yayımlanan bu söyleşi, İlhan Berk’le yapılan söyleşilerin derlendiği ve Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan “Kanatlı At”  adlı kitapta ve Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan “Kendi Seçtikleriyle İlhan Berk Kitabı” adlı anı-kitapta yer almıyor. İlhan Berk’le Mustafa Ekmekçi konuşmuş… “Mısırkalyoniğne” adlı kitabın ardından oluşan İlhan Berk poetikasına ilişkin birçok “karanlığı” işbu söyleşinin “aydınlatacağını” düşünüyorum. “N. (Nesrin) İlhan Berk” hikâyesinden de çok etkilendiğimi ayrıca söylemeliyim.

Sonuçta, söyleşi aşağıdadır…

Artık ayarsınız ya da aymazsınız, orasını bilemem.

Sahicilikle / Zafer Yalçınpınar

*

—–

28.1.1964, Milliyet Gazetesi, Sayfa 6

(İlhan Berk’le konuşan: Mustafa Ekmekçi)

—-
ALTI AY İÇİN FRANSA’YA GİDEN, TÜRKİYE’DEKİ ANLAMSIZ ŞİİR’İN TEK TEMSİLCİSİ İLHAN BERK, YAZDIĞI ŞİİRLERİ HALKIN RÜYASINA BENZETİYOR…

Anlamsız şiirin Türkiye’de tek temsilcisi olduğunu söyleyen “Mısır-kalyon-iğne” kitabının yazarı İlhan Berk, altı aylığına Fransa’ya gitti. Gitmeden, onunla konuşmak istedim. Berk’in kendine yapılan saldırılara, beğenisizliklere karşı bir savunması olabilirdi belki.
İlhan Berk, ilk şiirlerini anlamlı yazmış, yani mânâlı. Sonra kendini bulmaya başlayınca sıyrılmış, anlamaktan anlaşılmaktan.
İlhan Berk, ilk şiir kitabına “İstanbul” adını koymuş. N. İlhan Berk imzası ile yayımlamış. Bu (N)nin anlamı çok büyük onca. O sıralar Nesrin adında bir kızı seviyormuş, aşkı o kadar büyükmüş ki, kızın adını kendi adının başına almış. O İlhan değil artık. Nesrin İlhan’dır. Bu adla, üç dört kitap yayımlamış. “Onun adını yıllarca yaşadım” dedi İlhan Berk…
İlhan Berk, Fransız hükumetinin “yaratma bursu”yla altı ay Fransa’da kalacak. Sözü uzatmadan yazıya, onun İstanbul şiirinden bir anlamlı parça ile girmek istiyorum:

İşte kurşun kubbeler şehri İstanbuldasın
Havada kaçan bulutların hışırtısı
Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur yağıyor
Yenicami Süleymaniye arkalarını kirli kirli bir göğe vermişler
Hiç kımıldamıyorlar
Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış
Bütün iştahıyle ağlıyor.

-İlhan Berk’in elinden Abidin Dino tutmuş…

-Kısaca anlatıvereyim, ilkokul öğretmeniydim o zaman. İstanbul’a geldiğimde SES dergisini gördüm. O dergiyi her keresinde okurdum. Nurullah Berk, Dino, yazarlar, çıkarırlardı bu dergiyi. O zaman bu dergiye şiir gönderdim. Benim şiirleri beğenip koyan Abidin Dino’ymuş.Sonra tanıştım onunla. Elimden tutanların arasına Yaşar Nabi’yi de katmak lâzım amma, o zaman bir taklit vardı şiirde. Halbuki, SES’te yayınlananlarda taklidin dışına çıkan, Cahit Sıtkı havasının dışında kalan şiirler vardı. Bunun için Abidin Dino dedim. Sonra Ankara’ya geldim, Gazi Eğitim Enstitüsüne girdim. Fransızca öğretmeni oldum.

-Anlamsız şiirde kaç kişi kaldınız şimdi?

-Yalnız kaldığımı sanıyorum, onun için de vatan değiştiriyorum.Zaten hep yalnız kaldım…

-Anlamsız şiire nasıl başladınız?

-Bizim yaşayışımızdır benim böyle yazmamın sebebi… Bizim yaşayışımızda bir anlamlı neden bulmuyorum ben bir defa. Mesela Çetin Altan’ın bir yazısı vardı. O yazısında, benden bahsederken, şiirimi anlamsız bulmasını doğal görmüştü. Yazısını da şöyle bitiriyordu: Böyle politikası, böyle bir düzeni olan ülkenin şiiri de böyle olur, diyordu. Ben de tıpkı onun gibi düşünüyorum. Toplumumuzla çatışma halinde değilim. En çok çağdaşım…

-Anlamsız şiire geçişin bir anısı vardır herhalde?

-Şiiri ararken, ben kendimi birdenbire burada buldum. Daha önceki okuduklarımda şiirden çok nesirle karşılaşıyordum. Nesirle karşılaşmak bana şiirin başka bir şey olduğunu gösteriyordu ki işte o zaman şiirin böyle bir ucuna gelip durdum. Buna da anlamsız dediler. Oysa halk benim yazdığım şiirin anlamsız olduğuna inanmıyor. Bu adı, daha çok zaten aydınlar veriyor. Çünkü halk şiirden, sözlerden, hikayeden öğrendiklerini aramıyor. Bir boşalma olarak kabulleniyor şiiri. Nedir ki, benim şiirim halkın değil, aydınlerın eline gidiyor. Ben, benim yazdığım şiiri halkın gördüğü düşlere benzetiyorum.

-Dilinizi de kınıyorlar mı?

-Ben şiirimde kelimelerden yararlanmam. Benim şiirim yararlandığım dili bozdum diye suçlandırıldığım kelimelerden, hatta dilden bile gelmez. Ben aslında dili değil, düşünceyi değiştiriyorum. Kelimeler beni ilgilendirmez dediğim zaman bunu demek istiyorum.

-Türk aydınlarından şikayetçi olduğunuz belli…

-Türkiye’de aydın durumu çok yavaş gelişiyor. Bunun da nedeni öyle sanıyorum ki, aydının düşünceden hareket etmesidir. Oysa batıda aydının hareketinden, davranışından bir düşünceye bir düzene bir sisteme gidiliyor. Bizde bunun tersi bir yaşama var. Kısacası biz düşünceleri yaşayarak bir gelişme yolunu seçmişiz. Son yıllarda bu değişir gibi görünüyor. Aydının ilerlemesinden belki o zaman söz edilebilir…

-Eleştiriciler konusunda da diyeceğiniz vardır elbette…

-Bizde eleştiri yazık ki, bir şiir, bir hikaye, bir roman okunarak yazılmıyor. Şiirin, hikayenin, romanın kuralları üzerinde konuşuluyor. şiir şudur, hikaye şudur, roman şudur deniliyor. Bir romanı sevdim, ya da sevmedim diye birisi çıkmıyor. Bir genellemeler yapılıyor hep.

-Fransa’dan ne getireceğinizi umuyorsunuz?

-Herhalde yine kendimi olduğum gibi getireceğim. Fransada da buradakine benzer bir yaşamın dışına çıkacağımı pek sanmıyorum. Bir oda bulup oraya yerleşeceğim. Fransa’da beni en çok Francis Ponge, Rene Char, Michaux ilgilendiriyor. Onları göreceğim. Onun dışında, başka kimse içimi çekmiyor. Yığınla Türk sanatçı arkadaşım var, en başta Abidin Dino. Öyle sanıyorum ki, birini görmeyeceğim.
*

28.1.1964, Milliyet Gazetesi, Sayfa 6

*

Ayrıca bkz: İLHANBERKİĞNE

Ara
25
2008
1

Taş Uçak

(…)Bursa Cezaevi’nde dıştaki parmaklıkları geçip avlunun ortasına geldiğinde, insan kendini bir “başka” dünyadaymış gibi duyardı. Tutukluların içlerinde sürekli barındırdıkları öfke, tuhaf davranışlarında, özellikle de telaşlı, aceleci ama bir amacı olmadığı besbelli yürüyüşlerinde hemen dışarı vuruyordu. O dönemde orada yatan genç tutuklulardan birinin koyduğu adla “Taş Uçak“a adımını atan her dikkatli ziyaretçi, tutukluların bu durumunu hemen algılıyordu. (…) Taş Uçak gerçekten insanda bir tür hareket duygusu uyandırıyordu; bu duyguyu uyandıran belki de yanıbaşlarındaki dağa doğru, üzerlerinde alçaktan hızla ve devamlı bir şekilde geçen bulutlardı. (1962)

Abidin Dino, “Nâzım Üstüne…” ,Sel Yayıncılık, 2005, s.11-12

——————

(…)Günün birinde, durup dururken haşarı küçük Nâzım bir cam kıracak olmuş.

“Neden kırdın bu camı?” sorusuna çocuğun karşılığı aydınlatıcı:

“Camdan bir uçak yapmak için!”

“Belki yeni bir şiir türünün başlangıcı sayılabilirdi bu söz. Çok sonra Bursa Hapishanesi’ne ‘taş tayyare’ adını koyacaktı tutuklu şair. Acayip bir ilişkisi olacaktı Nâzım’ın uçaklarla. (…)

Abidin Dino ‘nun 24 Eylül 1990’da yazdığı “Yazılmamış Bir Kitaba Başlangıç” başlıklı yazısından…

——————

Bkz: Taş Uçak Şiir Sergisi

Ayrıca bkz: Taş Uçak’ta

Written by Adabeyi in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler: ,
Tem
09
2006
2

Nedir?


Bu kadar retoriğe ve kozmopolit yaşama karşın çelişkisiz bir bütün olmak çok zor artık. Bunu kabul etmeliyiz. Günümüz metinlerinde dizge, kurgu ve kronoloji yavaş yavaş değerini, işlerliğini yitiriyor. En başta bunu hissettim. Sonra da kendimi şurada buldum;  “çağrışımlar” ve “yan anlamlar”la ilerleyen, anlatmak yerine sezdirmeyi yeğleyen, “öncesi” ile “sonrası” yitmeye yüz tutmuş, nedensellik, planlama ve mühendislik güdüsü  azaltılmış -hatta yok edilmiş- bir şeyler (betik) oluşturulmalı… Ancak tümüyle de saçmacılık oynayamayız; yani “aksak” da olsa üç aşağı beş yukarı bir tını, bir duruş olmalı, sezdirilmeli… “Parçalar” olmalı ve araya “sus”lar konmalı… Bu garip betik, hangi edebiyat akımından ya da yazınsal türden, hangi eserden olursa olsun sadece fragmanlar tarafından oluşmalı… Metinler ve onların oluşturduğu kolaj, İlhan Berk’in deyişiyle “bir cehennem provası” gibi işlenmeli, seçilmeli… Bir adım daha ileri giderek, oluşturulan bu kolajın fragmanları da aksamalı, serbestleşmeli, yeni metinlerle, geribildirimlerle ve kesitlerle büyümeli, stokastik süreçler gibi, bir sarhoşun bir çizgi doğrultusunda yürümesi -aslında yürüyememesi- gibi ilerlemeli ve bütününe bakıldığında atonaliteye benzer bir şeylere(betik) ulaşılmalı…

İşte, okuduğum, dinlediğim ve yazdığım metinlerin arasından tuttum, “parçalar” aldım. Bunlar benim “yazın” sezgilerime ve  kafama  göre güzel “şey”ler; deyişler, söylemler, olaylar, dizeler, tümceler, haberler, karakterler… Sonra da onları buraya -bu blog sitesine- kaydettim. Aynı zamanda benim için büyük bir “alıntı defteri” varoldu. “Aksak Kolaj” fikri böyle çıktı; bir büyük “betik” oluşturmanın coşkusu –belki de özgürlüğü- tüm bunlar…  Ve bir akıl karışıklığı, bir yandan da “kayıt altına alma güdüsü”…

Daha önce (2003-2006) bu işi “sonrasızlık” adında basılı bir fanzin yayımlayarak gerçekleştiriyordum. Fanzin İstanbul/Kadıköy’de 100 adet basılıyor ve dağıtılıyordu. 2006’da internet üzerindeki yeni teknolojiyle (blog sistemiyle) birlikte  “sonrasızlık” adını verdiğim/dikiş attığım bu “aksak kolaj” daha büyük, sınırsız ve işlek hale geldi… Geribildirimlerin, yan metinlerin, açılımların da eklenebileceği bir “cehennem yeri” oldu.

Şu an okumakta, takip etmekte bulunduğunuz bu büyük betiği (aksak kolajı) yayımlamaya/oluşturmaya başlamamın üzerinden tam 20 yıl (2003-2023) geçmiş…

Poetika çalışmalarımı, efemeratik koleksiyon arşivimi, değinileri, duyuruları, anlatıları, şiirleri, dizeleri, ifşaatları, lobutları, buluntuları, Ece Ayhan, İlhan Berk, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Oktay Rifat, Kuzgun Acar, Kerim Çaplı, Yavuz Çetin, Sait Faik, Oruç Aruoba, Bedri Rahmi, Abidin Dino, Nâzım Hikmet araştırmalarımızı (sonrasında Uğur Yanıkel, Duygu Gündeş, Özge Dirik gibi erken kaybettiğimiz sıkı dostlarımız için saygı çalışmalarımızı) alıntıları, etkinlikleri, tartışmaları, incelemeleri, fotoğrafları, çağdaş-kavramsal ve saf sanatı, gerçeküstücülüğü, dadacılığı, Kadıköy’ü, bağımsız müziği, blues, caz ve rock’n roll’u, söyleşileri, izlenimleri, deneyimleri, eski-yeni-nadir-imzalı kitapları, sahafları, e-kitapları, UPAS’ı, dergileri, sokak sanatını, dilbilimi, felsefeyi, paylaşımları, mücadeleleri ve tüm bunların etrafında yer alan insanları (ve aksine insan olamayanları) kısacası her şeyi -ama her şeyi- aklıma getirdiğimde söz konusu 20 yıl bana 200 yıl gibi geliyor…

Bu kalabalık beni yoruyor ama mutsuz etmiyor. Aksine umut veriyor, zinde tutuyor… Ve bu yükün insanı insan eden akkor sahiciliğini yaşamım boyunca taşımaya, çoğaltmaya devam edeceğim.

Sonuçta, ölene kadar yazmaya kararlıyım, ama bunu kimseye önermiyorum.

Zafer Yalçınpınar 2003-2023


evvel.org’un şiarlarını takipçilerimize hatırlamakta fayda görüyoruz:

1/evvel.org,  bir efemeratik edebiyat, kültür, sanat ve koleksiyon arşividir. Yaşamsal ilgileri doğrultusunda kapsamlı ve heveskârdır.

2/ evvel.org içeriği ve taifesi, “açık kaynak” ile “özgür neşriyat” kavramlarını ve uzgörüsünü benimsemiştir. Bununla birlikte, binlerce yıldır süre gelen yayın ahlâkına da saygılıdır.

3/ evvel.org ve taifesi,  edebiyat-sanat oligarşisi ile bu oligarşinin yarattığı “Yeni Sinsiyet” tipolojisine, ödüllendirme sistematiğinin tüm bileşenlerine, yayıncılık istismarlarına ve retorik arsızlıklarına karşıdır.

4/ evvel.org’un poetika çalışmaları “imgelemin özgürleşmesi” kavramının alan derinliğinde yürür.

5/ evvel.org ve taifesi, her devr-i daim, hakikat yolundaki kalb ve vicdan arayışına inanır. Haklılığın inadını (hak dirayetini) kendine mihenk edinmiştir. Kapsama alanındaki hiçbir gaddarlığa sessiz kalmamayı kendine şiar edinmiştir.

6/ evvel.org taifesi, “eşya değildir ve insan olmaya çalışır.”

evvel.org
2014-2023


Written by Adabeyi in: |
Oca
22
2022
--

Nâzım Hikmet’in Ellerinin İzinde! Nâzım Hikmet 120 Yaşında!


Bugüne kadar yayımlanmış en özel ve kapsamlı Nâzım Hikmet arşiv çalışması M. Melih Güneş tarafından Ocak 2021’de büyük şairin doğumunun 119. yıldönümüne ithafen gerçekleştirildi. “Nâzım Hikmet’in Ellerinin İzinde” başlıklı 700 sayfalık bu “şölen kitap”, yalnızca 1100 adet basıldı ve hors commerce (ticaret dışı) olarak dağıtımı sağlandı. Şaheserin 278 no’lu nüshası Zafer Yalçınpınar Koleksiyonu’nda yer almaktadır.



EVV3L kapsamında yayımlanan
NÂZIM HİKMET İlgileri:

1/ https://evvel.org/ilgi/tas-ucak
2/ https://evvel.org/ilgi/tas-ucak/page/2
3/ https://evvel.org/ilgi/tas-ucak/page/3
4/ https://evvel.org/ilgi/tas-ucak/page/4
5/ https://evvel.org/ilgi/tas-ucak/page/5

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com