Oca
12
2007
0

YAPIKREDİKOÇ’un şiir yasağına karşı ŞİİRDİR!

KUŞBAZDIR

yana taralı saçı fazla nizamiye tek düşmanı rüzgar, bankacıdır

ölü aynaların karşısına kurar tezgahını veya sabah makyajı tamam –ki o tıraşlar hayatıdır:

1. “olmaz ya da olabilir” bir toplantı masasının hâkimidir.

2. kişiliği yaka kartından ibaret sanır ya da büyükbaş mevduat.

3. aklını yan cebinde toplamıştır ve deliksiz ve gediksiz.

4. grafik duruşuyla uzanır paranın aybaşılı yatağına.

5. ikide bir ağzını düzeltip sayıklar:

“çok paramız var abiler, ona göre!”

 

https://zaferyalcinpinar.com/s14.html

Oca
11
2007
0

Yukarı Mahalle’den fikirler

(…)
Bir ara Pablo: “Bütün çiğ taneleri elmas olsaydı.” Diye söylendi. “Ne zengin olurduk. Oh, kek â! Ölünceye kadar sırtüstü uzan, sarhoş yat.”
Fakat ekibin en realist görünüşlüsü olan Pilon: “O zaman herkesin yığınla elması olur, hiç işe yaramazdı.” Diye itiraz etti. “Bence bir gün şarap yağsa yeterdi. Fıçı fıçı doldur, sakla.”
(…)
Pilon’un gözleri parlamıştı: “Bir fikrim var.”dedi. “Küçükken teren yolunun kenarında oturuyorduk. Her gün tren geçerken toplanır, lokomotife taş atardık. Makinist de yanında taş olmadığından, tutar, bize kömür atardı. Biz de kömürleri toplar eve getirirdik. Belki şimdi de aynı şeyi yapabiliriz. Kayıklar yanaşınca taş atarız. Onlar da bize küreklerini , yahut ağlarını atacak değiller ya. Tabii balık atacaklar.”
Danny sevinçle ayağa fırladı: “Çok güzel fikir be!”


John Steinbeck, “Yukarı Mahalle”,  Çev:Orhan Azizoğlu, 5. Baskı,Varlık Yayınları, 1967

 


Oca
08
2007
0

çok gezen…

Bir atasözü;

“Çok gezen terlik eve bok getirir.”

Oca
03
2007
0

“Ben” üzerinden günümüz öyküsü

Ben,
kendimi düşünüyorum. Hep yapıyorum bunu. Rastgele ve çalakalem, bir çapari oltasıyla balığın bulunduğu derinliği(suyu) aramak gibi bir aşağı, bir yukarı kendimi düşünüyorum. Ve bir yerlere geldiğimde, ulaştığımda –bu yürüyüşün bir noktasında– işler içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. O zaman başkalarını düşünmem gerekiyor, bir kerteriz arıyorum, şöyle ki; nasıl davranırlar, nasıl düşünürler, nasıl yazmam gerek? Daha doğrusu başka birilerinin yanından kendime bakmaya çalışıyorum. Bir ressamın üzerinde çalıştığı tuvalden uzaklaşıp çizdiği figüre göz atması ya da bir profesörün tahtaya yazdığı denklemi tekrardan incelemesi, sınaması gibi “karşılaş”tırıyorum ya da “yüzleş”tiriyorum bir şeyleri. Konum değiştiriyorum, kime yakın duracağımı, kimden uzaklaşacağımı belirliyorum, lakaplar arıyorum, kıyafetler, bakışlar, davranışlar, duygulanımlar ve tabii ki bir tane de “mihenk taşı”… Neyi işaret edeceğim?  Bununla birlikte, tuvalden uzaklaştığım anda “Nerede?” ya da “Nereden?” sorularını da sormuş oldum kendime. Şimdi, bir “mekan” gerek ki ayağımızın altında bir şey olsun, yerimizi bilelim ve insanları, bakışları bir yere yerleştirelim. Bununla birlikte hep şu tümce olsun aklımızda;  “Yeni yer yoktur”. Mekanı bu tümcenin yanından oluşturuyorum, seçiyorum. Sonra, ışıklar olsun, yanıp sönsün, sahneler aydınlansın, gökyüzü bulutlansın ya da perdeler açılıp kapansın, deniz dalgalansın, pencere açılsın birden, bir cazcı notalar arasında gezinsin, kuşlar havalansın, birileri ya da bir şeyler sahneye çıksın, rayına otursun işler… Kısacası, “eylemler” icat ediyorum ve bir süre sonra “eylemler” yavaş yavaş “olaylar”a dönüşüyor. En sıradan eylem bile (eğer odaklanmayı başarırsanız) çok büyük bir olaydır. Olaydır çünkü “bakmak her şeydir”. Sonra işte, anlatı yerlemlerini, yönelimleri ve döngüleri düşünüyorum. Bu noktada birçok “eğretileme” geliyor aklıma. Unutmamak gerekir ki, eğretilemeler apansızdır ve büyük armağanlardır; öykü inşaatının içindeki dikkat çekici ve büyüleyici unsurlardır. Öyküde kullanılan her eğretileme öyküsel dizgenin ve anlatımın sektesidir. Eğretilemeler, tıpkı müzikte olduğu gibi bir ölçü “sus” demektir, yani müziğin çerçeveleridir. Öykünün “sus”ları da kişilerin ya da nesnelerin ağzından çıkmış eğretilemeler olarak düşünülebilir. Karakterlerin söylediği sözler anlatıcının “sus”ması demektir ve her söz bir dönüm noktasıdır. Tüm bunları belirledikten sonra, işte, rötuş gerekiyor; dilin kıvrımlarına, uçlarına, törpülenmesi gereken yerlere, ufak dokunuşlar… Böylece rötuşlayarak, en sonunda, tutuyorum bu kalabalığı, yalnızlaştırıyorum ve başa geri dönüyorum;  “kendimi düşünme katmanı”na alçalıyorum. Ama yarattığım bu sınamanın öyküsel bir açılımı var elimde artık. Ortaya bir “betik” çıkıyor. İşte ben, “öykünün yükselişi” denince, bu süreci anlıyorum. 

Oca
02
2007
0

Videopoem

Geof Huth’un “Videopoem”adlı görsel şiirine

https://www.poetikhars.com/bloglar/serkan_isin/videopoem_geof_huth

adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
19
2006
0

Monokl / BlogAşırı

Monokl Deneysel Sanat Dergisi’nin, taifesinin tartışma ve paylaşım platformu açılmıştır. Blog sistematiği üzerinden çalışan site aşağıdaki adresten ziyaret edilebilir. Edilmelidir de.

https://monokl.net/blogasiri

Ara
19
2006
0

Pamuk Prens’in Babası’nın Bavulu’na karşı…

Pamuk Prens Nobel Konuşması’nı “Babamın Bavulu” diye metinleştirmiştir. Buna karşı olarak “Hangisi” adlı anlatıyı aşağıdaki adreste okuyabilirsiniz…

https://zaferyalcinpinar.com/a10.html

Ara
15
2006
1

Bildiri No. 2 (Masanın Ayakları)

Bildiri No:2
(14 Aralık 2006)
M a s a n ı n    A y a k l a r ı

1.    En son söyleyeceğini en önce söylemen gerekir.

1.1. son söyleyeceğini en önce söylemen gerekir.

1.1.1.  söyleyeceğini en önce söylemen gerekir.

1.1.1.1.      en önce söylemen gerekir.

1.1.1.1.1. önce söylemen gerekir.

1.1.1.1.1.1.    söylemen gerekir.

1.1.1.1.1.1.1.        gerekir.

1.1.1.1.1.1.x.    önce.

2.   En başta söyleyeceğini en sonra söylemen gerekir.

3.   “Lirik”in tek düşmanı “retorik”tir.

3.1. “Retorik”in karşısında “lirik” vardır.

3.1.1.  “Lirik”in tek düşmanı “retorik”tir.

3.1.1.1.     “Retorik”in karşısında “lirik” vardır.

3.1.1.1.1. “Lirik”in tek düşmanı “retorik”tir.

3.1.1.1.1.1.    “Retorik”in karşısında “lirik” vardır.

3.1.1.1.1.1.x.  Retorik, lirikten sonra olmuştur.

3.1.1.1.1.x.y. Lirik öncedir.

4. Bakmak liriktir.

(Kısıt: x ve y sonsuza yakınsamaktadır.)

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Ara
14
2006
0

ŞİİŞ

2006 Görsel İş’lerimden oluşan “ŞİİŞ” adlı e-kitabı

https://zaferyalcinpinar.com/siis.pdf

adresinden PDF dosyası olarak indirebilirsiniz.

ŞİİŞ

Ara
05
2006
0

Ondan Önce

yazmışsındır
ondan önce bir şiir
yahu ben mi yazdım
ne iyi yazmışım
kırmızı ondan.

vardır
solgun ayazda bir sevgilim
yırtıcı güneşlerde ilk sevdiğin
yahu ben mi sevmişim
ne kadar da güzel
işte sevmişim.

vardır bir fotoğrafın
sözgelimi Samatya’da
uçan sandallara karşı
evet yahu sensin
amma da gençmişsin
yanındaki mavi Raşel.

(…)

Serdar Koçak

Avare Şiirler’den…

Ara
03
2006
0

İlhan Berk / Defter Kapakları Sergisi

Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Salonu, Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden İlhan Berk’in Defter Kapakları, adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. 24 Kasım–30 Aralık tarihleri arasında ziyaret edilebilecek sergide İlhan Berk’in şiir çalıştığı ve not tuttuğu onlarca defter ile bu defterlerin kapaklarına yaptığı soyut resimler ve kolajlar yer alıyor.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Kas
30
2006
0

Pirus Zaferi

“Romalılar italya yarım adasını kent kent ele gecirirlerken bu fetihlere karsı gelen kentlerden biri,romalılara karsı bir yunanlı komutan ve kral olan pyrrhus tan yardım isterler.pyrrhus bu yardım istegini geri cevirmez ve yunanlılar ın hindliler den ogrendigi savas teknigi ile yani filleri kullanarak romalılar ile savasır.bu savastan pyrrhus galip cıkar ancak,bu savasta o kadar cok askerini kaybetmistir ki,” bu sekilde bir zafer daha istemem. ” demistir. bu nedenle,haddinden fazla kayıba yol acan zaferlere ” pyrrhus zaferi ” denir.”

 ekşi sözlük’ten…

Kas
28
2006
0

Şarkı söylemek için açıklayıcı bilgiler

Evin tüm aynalarını kırmakla başlayın işe, kollarınızı salıverin, dalgın dalgın duvara bakın, kendinizi unutun. Tek bir nota söyleyin, içinizde dinleyin. Taşların arasından çıkan ateşlerin, yarı çıplak ve çömelmiş siluetlerin olduğu korkuyla kaplı bir manzaraya benzer bir şeyler duyuyorsanız (ama bu daha sonra gerçekleşecek) iyi yolda olduğunuzu düşünüyorum, aynı şekilde sarı ve siyah boyalı kayıkların yüzdüğü bir nehir duyuyorsanız, bir ekmek tadı, bir parmak dokunuşu, bir at gölgesi duyuyorsanız, yine iyi yoldasınız.

Julio Cortazar

“Açıklayıcı Bilgiler El Kitabı”, Altıkırkbeş, s.15

Kas
28
2006
0

Papa’nın Gelişi

Papa’nın gelişi için alınan güvenlik önlemlerinden ve güruhun merakı yüzünden İstanbul altüst olacak bugün…

Şu durumda şöyle düşünmüşüm;

“Papa’yı İstanbul’dan koruyacaklarına, İstanbul’u Papa’dan korumak daha akıllıca olurdu.”

Kas
27
2006
0

Denizde Zokalar (Görsel Şiir/İş)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Denizde Zokalar, Dijital Teknik, 2006, Zafer Yalçınpınar

Kas
13
2006
2

Bildiri No.1 (Vatoz’un Salınımları)

Bildiri No:1
(12 Kasım 2006)
V a t o z ’ u n   S a l ı n ı m l a r ı
1.       Görmek yoktur.
1.1.       Yönetim yoktur.
1.2.       Strateji yoktur.
1.3.       Süreç yoktur.
1.4.      İcra yoktur.
1.5.       Değerlendirme yoktur.
1.6.       Memnuniyet yoktur.
1.7.       Ortak akıl yoktur.
1.8.       Eğitim yoktur.
1.9.       Bakış(ın) vardır.
1.9.1.       Bakış(ın)a sahip çık
1.9.1.1.              İmgeyi ayağa düşürmemelisin.
1.9.1.2.             Ayağa düşeni imlememelisin.
1.9.1.3.             Kurgu hesapsızdır.
1.9.1.4.             Kurgu yolsuzdur.
1.9.1.5.             Dizge aksak olmalıdır.
1.9.1.6.             Dizgenin dizgisi seni ilgilendirmez.
1.9.1.7.             Trafik seni ilgilendirmez.
1.9.1.8.             Dizge matematiği seni ilgilendirmez
1.9.1.9.             Dizge mühendisliği seni ilgilendirmez.
1.9.1.10.         Dizgenin kimyası seni ilgilendirmez.
1.9.1.11.          Dizgenin öğeleri seni ilgilendirmez.
1.9.1.12.          Dizgenin istatistiği seni ilgilendirmez.
1.9.1.13.          Dizgenin ekonomisi seni ilgilendirmez.
1.9.1.14.         Dizgenin semantik yapısı seni ilgilendirmez.
1.9.1.15.          Dizgenin morfolojisi seni ilgilendirmez.
1.9.1.16.          Dizgenin aksak tınısı sana yeterlidir.
1.9.1.17.          Kelimeler dolaşımdayken ayağa düşmüştür.
1.9.1.17.1.    Sayılar dolaşımdayken ayağa düşmüştür.
1.9.1.17.2.    Dizgeler de dolaşıma çıkarsa ayağa düşer.
1.9.1.17.3.    Dolaşım düğümlüdür.
1.9.1.17.4.   Dolaşım ayaktır.
1.9.1.17.4.1.     Aksaklığı tipoloji belirler.
1.9.1.17.4.1.1.    Tipolojilerin arası odaktır.
1.9.1.17.4.1.2.    Tipolojilerin arasını bilen kazanır.
1.9.1.17.4.1.3.    Tipolojilerin arasını sezen kazanır.
1.9.1.17.4.1.4.   Tipolojilerin arası tuşedir.
1.9.1.17.4.1.5.    Tipolojilerin arasını sezdir.
1.9.2.             Boşluk yol açar
1.9.2.1.             Boşluklar senin bakışının biçimini alır.
1.9.2.2.             Boşluk totoloji kümesidir.
1.9.2.3.             Boşluklar vurgudur.
1.9.2.3.1.       Boşluk yineler.
1.9.2.4.            Sessizlik müziğin çerçevesidir.
1.9.2.4.1.             “Sus”kular her şeyi çerçeveler.
1.9.2.4.2.            “Sus”ku yazdığını belirler.
1.9.2.4.2.1.             İki sayı arasında sonsuz sayı vardır
1.9.2.4.2.2.            İki harf, iki kelime, iki dize , iki cümle, iki paragraf arası yazdığını belirler
1.9.2.4.2.3.            Susku sonsuzdur.
1.9.2.4.2.4.            Susku gerçektir.
1.9.2.4.2.5.            Susku sabırlıdır ve çoğuldur.
1.9.2.4.2.6.            Susku dilsizdir.
1.9.2.4.2.7.            Susku yol açar
1.9.2.4.2.7.1.             Yolu giden değil açan bilir
1.9.2.4.2.7.2.            Suskuyu dinlemelisin
1.9.2.4.2.7.3.            Bunu:

1.9.3.             Boşluk tuşedir.
1.9.3.1.             Tuşeyi sezen kazanır.
1.9.3.1.1.        Tuşe sezgiseldir.
1.9.3.1.2.       Tuşeyi sezdir.
1.9.3.2.             Tuşeyi sezdiren kazanır.
1.9.4.            Boşluğu çoğaltan kazanır.
1.10.                    Bakmak her şeydir.
2.      Anlam çoşkusuzdur.
2.1.   Sezgi anlamın yerinedir.
2.1.1.       Anlam baskı altındadır.
2.1.2.       Anlam Sorgu sandalyesindedir.
2.1.3.       Anlam hareketsizdir.
2.1.4.      Anlam ortalama zekânın durağıdır.
2.1.5.       Anlam yenilikçi değildir.
2.1.6.       Anlatacaksan aksak anlatacaksın.
2.1.6.1.       Anlamın karşısına geçebilirsin.
2.1.6.2.       Anlamın etrafında dolaşabilirsin.
2.1.6.3.       Anlama vurup kaçabilirsin.
2.1.6.4.      Sorgulananın tepesindeki ışığı açma.
2.1.6.5.       Anlama değerken eskrim yap.
2.1.6.6.       “Anlam arayış” anlama yeğdir.
2.1.6.6.1.       Anlam arayışlar sezgi içerir.
3.      Sezgi varoluşunun kanıtıdır.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Kas
05
2006
1

Cukkalanmış Saygınlık Projesi

1 Kasım 2006 Çarşamba akşamı Şeref Bilsel’in Yaşamradyo’daki söyleşisini dinlerken onun kurduğu cümleleri ve yakın geçmişte olanı biteni düşündüğümde taşlar yerine oturdu; bir tipolojinin uygulamaya geçirdiği “proje” zihnimde berraklaştı. Ben de, tutup, hem Şeref Bilsel’in söylediklerini aktarmak(1) , hem de bir kesimin tavrını ortaya koymak amacıyla, kısıtlı olan zamanımdan feragat ederek oturdum, bu yazıyı yazdım.(2)Cukkalanmış Saygınlık Projesi’nin amacı adından da belli olduğu gibi “saygınlık” ve “tanınmışlık” elde etmektir. Projenin tek bir uygulama yöntemi vardır; o da her şeyi ve herkesi “araç” olarak kullanabilmektir. Proje için risk, zaman ve maliyet yönetimi de yoktur, tüm sınırlamalar göz ardı edilmiştir. Tüm hesap kitap; “hesapsızlık”, “kitapsızlık”, “fırsatçılık”, “külhanbeyi retoriği”, “retorik arsızlığı” ve “edebiyat kâhyalığı” üzerine kurulmuştur. Şimdi projenin bâzı faaliyet adımlarını gözden geçirelim;

1. Bundan üç sene önce günlerden bir gün, Şeref Bilsel Tüyap Kitap Fuarı’nda kendisinin dâhil olmadığı(konuşmacı olmadığı) bir oturumda konuşmacı masasına sarhoş bir şekilde yanaşıp, salonun içinde sigarasını yakıp, konuşmacıları rahatsız eder bir tavırla onlara dik dik bakmıştı.

2. Başka günlerden bir gün Yazı Kitabevi’nde oturuyordum. Şeref Bilsel’in Halim Şafak’la tartıştığını öğrendim. Sonra Şeref Bilsel geldi ve “Halim Şafak’ı gidip döveceğim, telefonda da küfürleştik dün akşam…” dedi. Hatta bu olay, telefondaki o küfürleşmeler dergilere de yansımıştı. Yanlış hatırlamıyorsam, Kaçak Yayın’da konuyla ilgili bir şeyler yazılmıştı.

3. Gene günlerden bir gün, Şeref Bilsel’in polislerle kavga ettiğini öğrendim. Sebebini bilmiyorum. Başka bir gün de “hesap” yüzünden bir meyhanede kavga ettiğini duydum…

4. Askerden döndüğümde Metin Cengiz ile Şeref Bilsel arasında geçen tartışmaları, laflaşmaları okudum. Ve asıl o zaman “Yazık!” dedim kendi kendime…

5. Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi 11. sayısını “Özge Dirik” şiirlerine ayırdığında Şeref Bilsel bize “Ölü edebiyatı yapıyorsunuz!” olumsuzlamasıyla çıkışmıştı.(3)Hatta Şiir Defteri 2006’da Kuzey Yıldızı’nın 11. sayısını göz ardı etmişti. Sonra, aynı Şeref Bilsel, fırsatını bulunca, Özge Dirik üzerine Yasakmeyve’de müntehir şairler dosyasına yazı yazdı. Bu çelişkidir!(4) . Şeref Bilsel için, dergileri ciddi bir “pusuculuk”la takip etmek, antoloji hazırlamak, fırsatları değerlendirmek, edebiyat mikro iktidarı oluşturmak, edebiyat kâhyası olmak ve fırsatları değerlendirmek artık bir tipoloji haline gelmiştir ve stratejiktir. Eserleriyle değil de bu tip toplama, zorlama ve süzme işlerle “saygınlık sağlamaya çalışmak”, aslında, “saygınlık cukkalamaya çalışmak”tan başka bir işe yaramaz.

6. Bu tipolojinin tek uğraşısı, dalgalandırıcı(sansasyonel) ifadelerle yapay gündem yaratmaya çalışmaktır. Şeref Bilsel, söz konusu radyo programında şu cümleleri kurmaktan çekinmemiştir;

“Hakiki gerçeğin önündedir.”

“Dilin bekçisiyim. Şairlerin köpeği olacağıma dilin köpeği olurum.”

“Benim arkadaşlarım zaten iyi şairlerdir.”

“Bana kalsaydı, Şiir Defteri 2006’da sadece yirmi şair yer alırdı.”

“Görsel Şiir mevsimseldir.”

“Yeni kitabım en kötü ihtimalle bizim Kadir’in(5) yayınevinden yayımlanır.”

“Zafer Yalçınpınar, zengin ve yakışıklı bir çocuktur.”

“Hoşça kal halkım!”

Sonuç olarak, yukarıda örneklediğim faaliyet adımları incelendiğinde, tüm bunların (Şiir Defteri’nin, dergilerdeki mahlas yazılarının, Özge Dirik hakkındaki yazının, radyo programının, muhafazakârlığın, küfürleşmelerin, kavgaların ve dil köpekliklerinin) saygınlık cukkalamak ya da eleştirmencilik oynamak adına ilerleyen başıbozuk bir projenin parçaları olduğu aşikârdır. Ben bu tip işlere hiç girmedim ve kısacası, ben –artık- bu numaraları yemem. Edebiyat dünyasındaki külyutmazlar da bu numaraları yemeyecektir. Edebiyat dünyasının bir “çiftlik” ya da bir “Karadeniz kahvehanesi” olmadığını birinin çıkıp söylemesi, hatırlatması gerekiyor. Maalesef bu ifşaatı her seferinde, “kerhen”, ben gerçekleştirmek zorunda kalıyorum ve yıpranıyorum.

—————

(1)Ki aslında o sözlerin pek tartılacak bir yanı yok. Çünkü Şeref Bilsel’in tüm sözleri ve “ayak”ları, çelişkisiz temellendirmelerden yoksun ve hatta gerekçesizdi. Bu tip durumlara “zırva” denir ama benim dilim –hâlâ- varmıyor bunu söylemeye…
(2)Bu yazıyı, gerçekten çok kısıtlı bir zamanda, işlerimin en yoğun olduğu anda yazıyorum.
(3)Biz böyle bir şey yapmıyorduk, Kuzey Yıldızı’na omuz veren bir dostumuza vefa borcumuzu ödemeye ve sözümüzü tutmaya çalışıyorduk.
(4)Zaten beni çileden çıkaran da bu “çelişki”dir. Dostumun böylesine bir projede “araç” olarak kullanılmasıdır.
(5)Kadir Aydemir

Kas
02
2006
0

Görsel Şiir Kitabı

Zinhar ve taifesi Kasım 2006’da Poetik Hars Görsel Şiir Kitabı’nı iftiharla sunacaktır…

ayrıntılı bilgi için: https://www.poetikhars.com ve www.zinhar.com adreslerine bakabilirsiniz.

Eki
28
2006
0

gene de…

“hiçbir temel ilke, hiçbir sadakat, hiçbir yasalar bütününü tanımıyordum; eğer işime gelirse dostuma da, düşmanıma da son derece vicdansızca davranabilirim. iyiliklere kırıcı sözlerle ve küfürlerle karşılık vermem olağan bir şey. utanmaz, küstah, hoşgörüsüz, katı önyargılarla dolu ve katır gibi inatçıyım. kısacası tam anlamıyla tahammül edilmez olan tabiatım benimle her türlü ilişkiyi olağanüstü zorlaştırıyordu. yine de çok seviliyordum; öyle bir cazibe, öyle bir heyecan yayılıyordu ki benden, insanlar kötü yanlarımı affetmeye hevesli görünüyorlardı. bu tavır beni daha da küstahlaştırıyor ve daha da serbestleşiyordum. tanrılaşıyordum ve etim bedenim kelimelerdi. kendime aynada baktığımda cümlelerden örülü bir yüz görüyordum.”

A.Rimbaud

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com