Eki
07
2009
0

Sessizlik

SESSİZLİK

Güller gibi duran eşya
Eşyada yaşayan diyar.

Ortalıkta bir yalnızlık,
Birisi kaybolmuş kadar.

Bir aynadan geçmiş sanki
Rüya gibi esen rüzgâr.

Beyaz bir fanus içinde
Yüzen ve yüzen balıklar!

1936

Fazıl Hüsnü Dağlarca
“Çocuk ve Allah” adlı kitabından…

Eki
07
2009
0

Görsel İş: “Demedi ki”

“Demedi ki” – Zafer Yalçınpınar – 2009

Eki
06
2009
0
Eki
05
2009
0

“Hep Şiir Düşündüm Ben” (Ece Ayhan)

(…)
Filiz Aygündüz: Canınız bunca yanarken şiiri düşünebiliyor musunuz?

Ece Ayhan: Bakın bir örnek vereyim. Vaktiyle ya herru ya merru diyerek Zürih’ten Türkiye’ye döndükten sonra menenjit oldum.Bir arkadaşla Boğaziçi köprüsünde gidiyoruz. Sultantepe’de balkonda otururken şiir ekseninde düşünürdüm, karşıya geçen motorlardaki balonculardan para alıyorlar mı diye. Tam köprüden geçiyoruz bir yandan kusuyorum menenjit yüzünden, bir yandan da baloncuları soruyorum arkadaşa.Yani dün ve bugün, hastalıkta ve sağlıkta hep şiir düşündüm ben.
(…)

5-9-1999 tarihli Milliyet Gazetesi’nden…

Eki
04
2009
0

Manzara Eskir (İlhan Berk)

Bitimsiz bir varoluş biçimi diye adlandırabileceğimiz doğayı yadsımak kimin elinden gelir? Herşeyden önce vardır, sonsuza dek de varolacaktır. Varlığıysa durmadan değişen, çeşitlenen, gelişen zengin bir çizge koyar. Tekdüzeliğe, durukluğa düşmez. Evrimin ta kendisidir. Yalnız bunlar mı? İnsanın, toplumun en doğru yasalarını da o koymaz mı? Bu yüzden olacak kimsenin usundan onu yoksamak, hayırlamak geçmez. Bu böyledir ama, kimi sanatçılar onu onayıp, onunla yine de ilgisiz kalabilmiştir. İlgisizlik belki ağır kaçabilir. Onu görmeyebilmiştir. Ölüdoğayla yani nesneler dünyasıyla uğraşmışlardır, özellikle de manzarayı tanımamışlardır. Mallarme yaşamının en olgun çağında Paris’ten uzaklaşıp bir kır evine çekildiğinde, doğayı görmemezliğe geldiğini, onunla bir alışverişe girmediğini söyler. Manzarayı yoklar ve doğayı ancak kar altında görmeye dayanabilir. Dinginlikle ancak o zaman bakabilir manzaraya. Her türlü dışsal alışverişe gözünü kapayıp, yalnız kendini bulma, kendini koyma. Bir çeşit zırhlanma doğaya karşı. Benim, manzarayla ilişkim de böyledir, ilgisizimdir, ya da çok kısa sürer bu ilgim, manzarayı çabuk yoklayabilirim. Kısaca, manzarayı, bir yaratma aracı olarak görmem. Hele karşıma hiç almam. Varolduğu için değildir bu ilgisizliğim, nice varolan şeylere bir resme, bir yontuya, bir kitaba, bir şiire bağlanmamazlık edebiliyor muyum? Hayır, bunun için değil, salt ilgilendirmediği için. Gerçi bir ağaç, bir yaprak, bir ağacın, bir yaprağın büyüyüşü, dal budak salısı her gün aldığı biçimler; ya da bir suyun, incecik akan bir suyun bu dünya yüzündeki yolculuğu; bir balığın, bir böceğin yapısı, yaşamı, bir ormanın soluk alışı korkunç ilgilendirir beni. İnsanların tarihi gibi suların, ormanların, bitkilerin, hayvanların tarihini de bilmek isterim. Bir yaprağa, bir böceğe, toprağa, göklere bunun için eğilirim. Ama hep bilmek, öğrenmek istememdendir bu. Yeryüzünün bir dökümünü yapmak, kaynakçasını çıkarmak için.(…)

İLHAN BERK

Not: İşbu metin Milliyet Sanat Dergisi’nin 9 Eylül 1977 tarihli 242. sayısından alıntılanmıştır.

Eki
02
2009
0

Meçhul Çocukların El İşi Vazifesi (Dağlarca)

Meçhul Çocukların El İşi Vazifesi

Oturmuştuk büyük masanın etrafına,
Babam gazete okuyordu, biz ders çalışıyorduk.
Hesap vazifesini aceleyle yapıyordum,
Vardı benim içimde başka yolculuk.

Nihayet sıra geldi babamdan çekinerek,
Çıkardım el işi defterimi çantamdan.
Mektepte başladığım bir iş vardı nur gibi
Ki nur kesiliyordum aklıma geldiği an.

Masallar ve rüyaler gibi kalpler kesmiştim,
El işi kâğıtlarının birçok rengiyle.
Renklerin arasındaki sevgiyi anlayarak
Yapacaktım onlardan bir aile.

Birbirlerinden sonra çok güzel oldular,
Ellerim yanıyordu değdikçe onlara.
Kalpler, parlak, güzel ve bin hülyaya doğru,
Kalpler, yaşar gibi, rabbim ne manzara.

Ve nihayet dirseğimle dürttüm,
Çağırdım kardeşimi saadetime kadar.
O baktı ve hepsi baktı hayretle,
Kitapları terkedip hülyama karıştılar.

Artık el işi kâğıtları fazla mı parlıyordu,
Kalplerin zarif şekli daha mı incelmişti ne.
Annem bile çevirmişti başını,
Ilık odamızın bu tuhaf sessizliğine.

Ve babam birdenbire hissetti
Gözlüğünün üstünden süzdü halimizi.
Kızıyor gibiydi kitaplar bırakılmış,
Bana işaret verdi ablamın dizi.

Mavi damarları çıkmış kocaman elini,
Uzattı babam bize doğru gülerek.
Aldı defterimi ve seyretti tatlıca,
Başını sallarken dedi: güzel gerçek.

Fakat düşmüş bir tanesi, diye devam etti,
O zaman biz güldük yaramaz ve çılgın.
Beyaz kalbi görmemişti ne tuhaf,
Hayretimiz ve neşemiz üstündeydi hayatın.

Ve birgün bana baban öldü dediler,
Hissederken renkleriyle nasibim olan yurdu.
O el işini hatırladım, ağlayarak,
Acaba onlar da mı beyaz kalbi görmüyordu!

1938

Fazıl Hüsnü Dağlarca
“Çocuk ve Allah” adlı kitabından…

Ayrıca bkz: Meçhul Öğrenci Anıtı

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “DAĞLARCA” ilgilerininin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Eyl
30
2009
0

ŞAKA (Cesare Zavattini)

Zavallılara çok güzel bir oyun öğretmek istiyorum.
Bir yabancının adımlarıyla merdivenleri çıkın (bu kez eve her zamankinden daha geç dönün) ve kapınızın önüne gelince zili çalın.
Karınız, peşinde çocuklarla size kapıyı açmak için koşacaktır. Geciktiğiniz için biraz sinirli, herkes acıkmış.
“Nerede kaldın?” diye sorar.
“İyi akşamlar, hanımefendi,” şapkanızı çıkartın ve ağırbaşlı bir hava takının. “Bay Zavattini evde mi?”
“Hadi, hadi et soğudu zaten…”
“Özür dilerim Bay Zavattini ile konuşmam gerekiyordu.”
“Tamam Cesare, her zaman oyun oynamak istersin…”
Kıpırdamayın ve, “Besbelli bir yanlışlık var. Özür dilerim Bayan…” deyin.
Karınız size doğru bir hamle yapacak ve dehşetten açılmış gözlerle bakacak. “Niye böyle yapıyorsun?”
Ciddi! Ciddi olun ve merdivenlerden inerken tekrarlayın: “Ben Bay Zavattini’yi arıyordum.”
Büyük bir sessizlik olacak. Sadece adımlarınızın seslerini duyacaksınız.
Çocuklarınız da donup kalmışlardır. Karınız size yetişir ve sarılır: “Cesare, Cesare…” Gözleri yaşlıdır, belki çocuklar da ağlamaya başlayacaklardır. Karınızın kollarından kibarca sıyrılın, mırıldanarak uzaklaşın: “Bir yanlışlık oldu, Bay Zevattini’yi arıyordum.”
Yirmi dakika sonra ıslık çalarak eve girin.
“Çok geç kaldım, çünkü şef…” ve hiçbir şey olmamışçasına bir yalan uydurun.
Nasıl, hoşunuza gitti mi? Benim bir arkadaşım oyunun yarısında ağlamaya koyuldu.

Cesare Zavattini
“Şaka”, Çeviren: Ferai Tınç, Nisan Dergisi, Sayı:5-1985

Eyl
29
2009
0
Eyl
28
2009
0

Kafka’nın Okunması (Maurice Blanchot)

1984’de Yazko Çeviri Dergisi’nin Kafka Özel Sayısı’nda yer alan “Kafkanın Okunması” adlı yazıya https://zaferyalcinpinar.com/kafkaninokunmasi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Maurice Blanchot’un yazısını Serdar Rifat Kırkoğlu çevirmiş…

Eyl
27
2009
0

Mısralara Bölünen

(…)
sesim çıkmıyor, duy bak

yutkunamadığım kelimeler, boğacak beni

sesim cılız, sesim aciz

ellerim kalbim kadar, içinde bir değil

çok çizgi

kalbi delik adamın aşk sızdırması aşikâr

zırhın paslanıyor, dokun bak

(…)

VERA WS (Zifir Fanzin Taifesi’nden…)

Eyl
27
2009
0

Gözümüzden kaçtı sanılmasın…

Gözümüzden kaçtı sanılmasın diyedir:

Gelen haberlere göre bizim Hz. Müptezel (Ali Enver Ercan) Eylül ayı itibariyle edebiyat kâhyalığına hız vermiş görünüyor. “Varlığ” dergisinde gençlerin şiirlerini “değerlendirme numarası”na geri dönmüş. Varlığ’daki sözkonusu çağrı metnini okumadım. (Zaten, ilkece 2006 yılından beri Varlığ Dergisi’ni okumuyorum.) Fakat, söylenenlere göre bizim Hz. Müptezel gene yapaylıklarla, kerametlerle ve belirgin çelişkilerle dolu bir metin yazmış. Metnin sonunda demiş ki “Kendisine değil de metnine önem verenler bize eser göndersin!”. Bu söylemden altı-yedi paragraf öncesinde de şöyle demiş: “Bize eser gönderenler mutlaka kısa yaşam öykülerini ve bir fotoğraflarını da göndersinler…”
Bu ne perhiz bu ne lahana! Yuh!
Herneyse, sonuçta, Hz. Müptezel, avanesi ya da halay takımı “Varlığ” dergisi üzerinden “yola devam” diyor… Gözümüzden kaçtı sanılmasın.

Hamiş: Hz. Müptezel’in kim olduğuna, neler yaptığına ve aramızdaki husumetin ayrıntılarına şu adresten ulaşılabiliyor: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=463

Eyl
27
2009
0

Beyoğlu Sahaf Festivali

Sahaf Festivali başladı…
Bkz:https://www.ntvmsnbc.com/id/25003778/

Eyl
26
2009
0

Kırık Taşlar’dan…

16/

Soğuk ısınır
sıcak soğur

Islak kurur
kuru ıslanır

39/

Nasıl saklansın insan
hiç batmayandan

51/

Bilgelik bir

Bilmek
her şeyin
her şeyle
yönetildiği
düşünceyi

117/

Altın arayanlar
çok kazıp
az bulurlar

131/

Karakter
insanın
kaderidir

132/

Kendimi aradım

(EPHESOSLU) HERAKLEITOS
Kırık Taşlar, Çev: Erdal Alova, Bordo Siyah Yayınları, 2003

Eyl
25
2009
0
Eyl
24
2009
0

Bana Ecevit’i Bağla… (Ayhan Bozkurt)

(…)
Söz Can Yücel’den açılınca yurtdışı anıları başlıyor Ece Baba’nın. Ben, Can Yücel ve Bülent Ecevit beyaz paçalı donlarla tenis oynardık. Herkes bize şaşkınlıkla bakardı. Gülüyor…
Evet, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit… Aklımıza geliyor. Bana, Ecevit’i aramamı söylüyor.
Uzun uğraşlar sonunda ulaşıyorum Başbakanın danışmanlarına ve not bırakıyorum.
Aradan üç gün geçmiş… Hastane personeli çok rahatsız artık “bu huysuz ihtiyardan.” Sürekli bize kızıyorlar. Hastanenin parasını ödeyebilsek, hemen başka bir yere gideceğiz biz de zaten.
Ertesi gün…
Koridordan “Ece Ayhan Çağlar, telefon…” diye bağıran bir sesle irkildik ikimiz de. Görevli kadın telaşla odaya girdi, şaşkın. Kekeleyerek, “Başbakanlıktan” diyebildi ancak. Anlamıştım, Bülent Ecevit arıyordu. Koşarak çıktım odadan. Karşıdaki ses, “Sayın Başbakanımız Ece Ayhan Çağlar ile görüşecek” diyor.
Bu sırada Ece Ayhan tekerlekli sandalyeye oturtulmuş bana doğru geliyor. “Aloo, sesiyle heyecanlanıyorum. Efendim, Ece Bey şimdi geliyor, ben Ayhan” diyorum. “Tamam, evladım” diyor Bülent Ecevit.
Koridordaki herkesin şaşkın bakışları içinde Ece Ayhan telefonu alıyor. Başlıyor konuşmaya…
Düzeleceğini ve Çanakkale’ye döneceğini söylüyor. Ağrılarının olduğunu, ameliyatla işin çözüleceğini söylüyor. Sonra bir ara “pek sağlam yerim kalmadı” diyor.
Artık pek rahattık… Özel odaya geçtik. Her şey çok temiz, bize acayip bir ilgi ve alaka var.
Tavuklu pilavın biri gidiyor, öteki geliyor. Erkenden kalkıyoruz, anlatıyor, sürekli not tutuyorum…
Şiirin soru sorma, şiirin karşı duruş, şiirin illaki sesli okunan bir şey olmadığını öğreniyorum.
Ece Ayhan, sözcükleri bir duvar gibi örüyor dizelere…
Hastaneden yaklaşık 10–15 gün sonra ayrılıyoruz.
Ayrılacağımız gün bütün masrafların Bülent Ecevit tarafından ödendiğini öğreniyoruz.

Ayhan Bozkurt
11 Aralık 2008

Yazının tam metnine şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.odatv.com/K%C3%BClt%C3%BCr-Sanat/ece_ayhan_bana_bulent_eceviti_bagla-14223.html

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Eyl
24
2009
0

KARGACA

Karga Mecmua‘da yayımlanan Zafer Yalçınpınar yazılarına aşağıdaki bağlantılardan/başlıklardan ulaşabilirsiniz:

*

İskorpit / Kerim Çaplı: Renkli Sağlam Uzun Aksak  /  Sıkı Gitarist: Yavuz Çetin /

Ortalamaya Geri Dönüş Çağrısı  /  Ev Yapımı Dil Yazısı /

Bu Adam Retorik Yapacak!Bir Kahraman Olarak “Sonsuzluk”  /

Kuzgun Acar’a İşaret Etmek…  /  Sait Faik’in Durumu / Yazmak  /  Kitap  /

“Para” Üzerine 10 Soru ve 1 Cevap  / Kırmızı Kırlangıç’ın Peşinde

*

Hamiş: Karga Mecmua’nın yayımlanmış tüm sayılarını https://www.kargamecmua.org adresinden okuyabilirsiniz. Ayrıca Karga Mecmua’nın web sitesinden geçmiş sayıların PDF versiyonları da indirilebilmektedir.

Eyl
23
2009
0

…kimsenin bir sözü yok. (Fernando Pessoa)

Sayısız insan yaşar içimizde,
Hissetsem de düşünsem de bilemem
Kim düşünür içimde kim hisseder.
Düşünceler ya da hisler için
Yalnızca sahneyim ben.

Ruhsa, birden fazla var bende.
Ben’se benden daha fazlası.
Herkes kayıtsız oysa
Yaşadığım hayata:
Susturuyorum onları,
Kendim konuşurken.

Hislerim, hissetmediklerim
Onlardan doğup da birbiriyle
Çelişenler. Farkına varmıyorum
Hiçbir şeyin yalnızca yaşıyorum ben,
Olmak istediğime kimsenin bir sözü yok.

Fernando Pessoa

Eyl
22
2009
0

1. Marmara Adası Tırmanış Şenliği

19-22 Eylül 2009 tarihleri arasında Yüksek İşler taifesi tarafından  1. Marmara Adası Tırmanış Şenliği gerçekleştirildi.

Bkz: https://www.marmaratirmanis.com

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Eyl
20
2009
0

1971: Tutunamayanlar

*
***
*

Tutunamayanlar’ın 1971 yılında Sinan Yayınları tarafından yayımlanan ilk baskısının kapağıdır. Kapak resmi Sevin Seydi‘ye aittir. (Oğuz Atay, “Tehlikeli Oyunlar” ve “Tutunamayanlar” adlı kitaplarını “Sevin Seydi”ye ithaf etmiştir.)

Eyl
18
2009
0

“Canti Abimiz Asit Orhan’ı Kaybettik” (Murat Beşer)

Murat Beşer’in Orhan Atasoy hakkında kaleme aldığı “Canti Abimiz Asit Orhan’ı kaybettik” başlıklı yazıya https://zaferyalcinpinar.com/asitorhan.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
Yazı bugünkü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır.

Eyl
17
2009
0

Orhan Atasoy vefat etti.

‘Gemiler’ şarkısıyla tanınan Orhan Atasoy yaşamını yitirdi. 1994 yılından bu yana Amerika’da yaşayan Atasoy, Baltimore’daki John Hopkins hastanesinde 6 aydır kanser tedavisi görüyordu

Yaşam destek ünitelerine bağlı yaşamak yerine ölümü tercih ettiğini daha önce belirten Atasoy’dan doktorların umudu kesmesi üzerine kızı Melodi ABD’ye uçtu. Ancak, Melodi yoldayken babası hayatını kaybetti.
1949’da İstanbul’da doğan Atasoy, 70’li yıllarda rock çevreleriyle köklü dostluklar kurdu. Motosiklet tutkunu ve başarılı bir heykeltraş olarak da tanınan sanatçının, 1993’te Yanmışız adlı bir albümü çıktı. Bu albümün yapımında Fuat Güner, Özkan Uğur, Kerim Çaplı, Fahir Atakoğlu ve Taner Öngür gibi isimler de yer aldı.
1994’de ABD’ye yerleşen sanatçının ‘Gemiler’ şarkısını yıllar sonra Teoman da söyledi. Atasoy’un daha önce yaptığı tek albüm iki şarkı eklenerek 4 ay önce Kalan Müzik’ten çıkmıştı. Atasoy, hakkında açılan davalar nedeniyle uzun süredir Türkiye’ye gelemiyordu. (Kaynak: 17-9-2009 tarihli Milliyet Gazetesi)

Daha ayrıntılı bir şeyler için bkz: https://sozluk.sourtimes.org/?t=orhan+atasoy

Orhan Atasoy’un Kerim Çaplı‘yla birlikte (“Lost Ghosts” döneminde) gerçekleştirdikleri bir performansı şu adresten izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=fxl6YuAO7mE

Eyl
16
2009
0

Yerli-Yersiz Felsefe (Oruç Aruoba)

Yazı Dergisi’nin 1980 yılında yayımlanan 8. sayısında yer alan “Yerli-Yersiz Felsefe” adlı yazıya https://zaferyalcinpinar.com/yerliyersizfelsefe.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Yazıyı Oruç Aruoba kaleme almış…

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com