Tem
10
2010
3

Blind Cat Black (Bakışsız Bir Kedi Kara) Türkiye Gösterimi!

Amerikalı yönetmen Chris King ve şiir çetesi Poetry Scores’un, Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müziklerle hazırladıkları zombi filmi, Futuristika! Ece Ayhan’ı anma etkinlikleri kapsamında ilk defa İstanbul’da!

Hazırlayanlar:
Futuristika!
Enteresan Mevzular Dergisi (TR) / Chris King [Poetry Scores] (ABD)
ve Zafer Yalçınpınar [EVVEL] (TR)

“Blind Cat Black / Bakışsız Bir Kedi Kara”
2008 // 58 Dakika – Renkli – Amatör Sürrealist Zombi Sessiz
12 Temmuz 2010 Pazartesi, Saat: 21:00 – Ücretsiz gösterim
Mekân: KargART
Adres: Kadife Sokak No:16 Kadıköy

Facebook Etkinlik Sayfası: https://www.facebook.com/event.php?eid=130322370325982

Ayrıntılı bilgi için: edit@futuristika.org

Tem
10
2010
0

Blind Cat Black (Bakışsız Bir Kedi Kara) Çanakkale Gösterimi!

Amerikalı şair ve yönetmen Chris King ile şiir çetesi Poetry Scores’un, Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müziklerle hazırladıkları zombi filmi, Bir Sivil Girişim Kara, Çanakkale İçinde (www.canakkaleicinde.com) ve Futuristika! Enteresan Mevzular Dergisi ortak çalışmasıyla İstanbul gösterimiyle eşzamanlı olarak Çanakkale’de!

“Blind Cat Black / Bakışsız Bir Kedi Kara”
2008 // 58 Dakika – Renkli – Amatör Sürrealist Zombi Sessiz
12 Temmuz 2010 Pazartesi, Saat: 21:00 – Ücretsiz gösterim
Mekân: Yalı Hanı
Adres: İstasyon Sanat Merkezi Çanakkale
Facebook Etkinlik Bağlantısı için tıklayınız

Ayrıntılı bilgi için: onur@canakkaleicinde.com

Ayrıca bkz: https://www.futuristika.org/trend/etkinlik/blind-cat-black-bakissiz-bir-kedi-kara-filmi-canakkale-gosterimi/

Tem
02
2010
1

Evde Yoklar! (Metin Altıok)

Durmadan avuçlarım terliyor,
İnildiyor ardımdan
Girdiğim çıktığım kapılar.
Trenim gecikmeli, yüreğim bungun,
Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.

Dolanıp duruyorum ortalıkta.
Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim,
Rakım bir türlü beyazlaşmıyor.
Anahtarım güç dönüyor kilidinde,
Nemli aldığım sigaralar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.

Kimi zaman çocuğum,
Bir müzik kutusu başucumda
Ve ayımın gözleri saydam.
Kimi zaman gardayım
Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar.
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar.

Bekliyorum bir kapının önünde,
Cebimde yazılmamış bir mektupla.
Bana karşı ben vardım
Çaldığım kapıların ardında,
Ben açtım, ben girdim
Selamlaştık ilk defa.

Metin Altıok
“Kendinin Avcısı” adlı kitabından…

Sivas katliamında hayatını kaybeden aydınlarımızı saygıyla anıyoruz…

Ayrıca bkz: https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/binlerce-kisi-sivasta-bulustu-haberi-30416

Tem
02
2010
0
Tem
01
2010
0

‘Zaman’sız Bir ‘Meydan’sız (Aylin Güven)

Eksik olmasın, Aylin Güven, ta Londra’lardan -o uzaklığa rağmen- şiirlerimi içselleştirmiş ve Meydansız adlı kitabım üzerine bir yazı kaleme almış. Yazıyı aşağıda paylaşıyorum ve kendisine yerden göğe kadar teşekkür ediyorum. (Zy)

‘ZAMAN’SIZ BİR ‘MEYDAN’SIZ

‘bir topal ki doğuştan düzgün
ve öylesine hesapsız:

‘Ey meydansız!’’

Günlerce Londra meydanlarında bir meydansız gibi dolaştım.

Sevgili Zafer Yalçınpınar’ın ‘Meydansız’ adlı kitabını kavrayabilmek için; bir içinden dışına, bir de dışından içine doğru okumam gerekti ki, ‘ben aşağıdan yukarıya yazarım’ diyerek, kendisi bizi baştan uyarmıştır. Görmek istemeyene, muğlâk gelebilir kitabın şiirleri ancak görmek isteyene çok net ve keskindir. İçindeki kızgınlığı hayret uyandıracak kadar sakin dizginlemesiyle, meydanları yıkmadan aşar ‘meydansız’ şiir ve kaçmak isteseniz de çağırır sizi, der:

‘hizasına gel aklın’

Meydansız şiirleri ile şair; zamanın, zamansızlığın, yoklukların, boşlukların ve zamanımızın boşluklarının, hesapsız felsefesini yaparken; içimizi havalandırmakla kalmaz, aynı zamanda boşluklarımıza bakmamızı, görmemizi, duymamızı ve hissetmemizi sağlar.

‘kuyulara benzer yokluk’ der ve sonra başka bir yerde yokluğa karşı varlığı koyar ortaya:

‘ yalnız değilim ama
tek başımayım
el örgüsü bir sabah aradım
ve bulamadım’

Kitabın benim için en etkileyici özelliği boşluk-zaman sarmalındaki korkusuzca gezintisidir: ‘uzun zamanın sonunda, bir boşluk gibi asılı kaldık ortada’ dese de sanki hep buna karşı çıkmak için direnir:

‘ölesiye zamana böylesine karşıyım!
hafife alırım’

‘ölesiye gösterir zaman ve zamana böylesine
karşıyım’

Zamanın bizi içine aldığı kıskaçta, kavramın üzerimizdeki etkisini, ‘zaman gülüyor elleri belinde’ ve ‘yahu bu zaman gerçekten bizden akıllı’ diyerek şiddetle vurgularken, etkiye tepki ile cevap vermekten inatla kaçınmaz:

‘ulan şu geceye bir nokta koymalı
ve gündüzün dışında bir çözüm olmalı’

Yeri gelir, ‘tokadım kartvizittir’ diyerek iddiasını dile getirir, yeri gelir kendisini ve okuyucuyu kışkırtır:

‘korkuturuz
bizzzzz bir şairi şiir yazsın için ölümle
korkuturuz.’

An gelir çaresizce kabul eder:

‘yer gök yer gök
kırmızı dolu kırmızı
boşluk dolu boşluk
zaman dolu zaman’

An gelir kendine özgü diliyle reddeder:

‘tam tersine doğru kazmalama bir düz tavır
senin sabahından akşamına karışır
gecenin körünü ucundan yakar
havanı canını alır
sonra da söndürür ve satarım’

Ve son olarak şair;

‘ki ben o ki ben dağa çıkmaya çalıştım tekneyle
o zamanlar ‘zaman’ vardı’

diyerek belki de hem kendisini hem de bizleri yeni bir zamana çağırır, ancak ve ancak yazarak;

‘bu boşluğu kapat’

Aylin Güven
29.06.2010, Londra

Hamiş: İşbu yazının pdf dosyası biçemine  https://zaferyalcinpinar.com/zamansizmeydansiz.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
29
2010
0

Füg Defteri’nden…

(…)
12.

İki sayı arasındaki sonsuz sayıyı düşünebiliyor musunuz? Teori, iki sayı arasında sonsuz sayı olduğunu söyler. İki sayı arasındaki büyük boşluğu görebiliyor musunuz?
(…)
16.

Okun yaydan çıkışını düşünelim. Ok yaydan çıktığında, ok da yay da önemsizdir. Okun boşlukta bıraktığı iz, giderken bütünlüğünü birazcık da olsa bozmaya çalıştığı şey, daha doğrusu boşluğun bir anlığına yanıp sönmesi, önemlidir.
(…)
26.

Boşluk, sonsuza kadar garantilidir.
(…)

38.


39.

38. maddenin boşluğunda Artaud’un payı büyüktür.

40.
38. maddenin boşluğunda Rimbaud’un kesilen bacağının büyük payı vardır.
(…)
43.
Gişe rekoru kırması gerekirdi bu boşluğun…
(…)
47.
Boşluk nasırsızdır.
(…)
59.
Bir sarmaşıktan şu sözü duydum: “Çiçeklerim beni yordu!”
(…)
63.
Adalar yeryüzünün fügleridir kalbleridir yeryüzünün adalar.

Zafer Yalçınpınar

Hamiş: Füg Defteri 63 maddeden oluşmaktadır.

Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=509

Haz
28
2010
0

Kirpi Şiir No:4

Kirpi Şiir’in yeni sayısı yayımlandı.
Derginin 4. sayısını Şenol Erdoğan yayıma hazırlamış…

Bkz: https://borgesdefteri.blogspot.com

Haz
27
2010
0

“Gene Anlam Üstüne” (İlhan Berk)

(…) Anlam (çağdaş anlamda) ilk kez Ahmet Haşim’le kırılmıştır.
Asıl tokadı ondan yemiştir. Sezgi, duyum, cinas onunla kısa da olsa yaşanır olmuştur. Böndür anlam. Her şeyi onun yarattığı sanılır.(…) Bizim anlamla ilgimiz dolaylıdır, tek erk değildir. Büyük bir şiir hiç mi hiç anlam kokmaz, yoksa da dolaylı kokar. Şiiri us yürütmez çünkü. Şiirde us hiç mi işe yaramaz: yarar: aksak bir us olarak ancak. (…)
Francis Ponge: İnciri anlıyorum ama şiiri anlamıyorum, der. Şiir gizli bir tarih kor, o gizliliktir yeri, orda boy atar, yaşar. Ele gelen bir şey değildir şiir. Yalnız ele gelmez de değildir: Görülmezdir de. Ele alındığında her seferinde değişir. Daha önce de söyledim: Şiir minareden yere düşen bir taşın düşmeyip asılı kalmasıdır.

İlhan Berk
“Ben İlhan Berk’in Defteriyim”, Alkım Yay., 2003, s. 110

Haz
27
2010
0

Özdek

Özdek, kalıcı bir duyum olanağıdır. (John Stuart Mill)

Aktaran ve Çeviren: İlhan Berk

Haz
25
2010
0

Blasé

(…)Georg Simmel’e göre metropol insanı olağandışı miktarda uyarıma maruz kalır ve bunun sonucunda onu kökünden koparacak dış çevredeki unsurlara karşı kendisini koruyacak bir zihinsel yapı geliştirir. Bu, onun kalbinden ziyade kafasıyla haraket etmesi gerektiği anlamına gelir–derin duygusal tepkilere teslim olmak, yok olmakla eşdeğerdir. Metropol insanının yaşadığı ortam zihnin egemenliğine yol açacak şekilde bilincini güçlendirir, duygularını değil. Kent ortamının uzmanlaşmasıyla pekçok doğrultulara yayılan zihinsellik şehre ait bir özelliktir.
(…)Karşıtlık içindeki deneyimlerin  çok çabuk değişen çerçevesinin bir ürünü olarak şehirde bezgin (blasé) bir tavır gelişir. Aşırı uyarılma, tepki gösterme yetisinin kaybolmasıyla sonuçlanır. Bezgin tavrın temeli, ayırdetme yetisinin körelmesinde yatar. Ve burada da kentsel para ekonomisinin rolü açık olup, kentsel tavra uygundur. Tüm değerlerin ortak paydasını oluşturan para ekonomisi, renksiz ve kayıtsızdır. Şeylerin en derinlerdeki nüvesini –bireyselliklerini, kendilerine mahsus değerlerini ya da kıyaslanmazlıklarını– oyup aşındırır.
(…)Metropol insanının başkalarına yönelik tavrı, resmî ve ihtiyatlı bir tavırdır. Simmeli bu ihtiyatın içyüzünün sadece kayıtsızlıktan ibaret olmadığına, fakat hafif bir tiksinti ya da en azından karşılıklı yabancılık ve iticiliği de barındırdığına inanıyordu. Bu tiksintiyle karışık ihtiyat, bireye, başka koşullar altında imkânsız olan kişisel bir özgürlük sağlar. (…)

Don Martindale
“Şehir Kuramı”, Çev: Fırat Oruç, Şehir ve Cemiyet, Haz: ahmet aydoğan, İz Yayıncılık, 2.Baskı, 2005, ss.63-65

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Haz
25
2010
0

Sylvia Plath Röportajı (1962)

Peter Orr’un Sylvia Plath’le -Sylvia’nın ölümünden altı ay önce- gerçekleştirdiği röportajdır.
( Bkz: https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/sylvia-plath-kendisini-okuyor/ )

Peter Orr: Sylvia, seni şiir yazmaya başlatan neydi?

Sylvia Plath: Bilemiyorum. Oldukça küçük yaştan beri yazdım. Sanırım ilkokul şiirlerini sevdim ve belki de aynısını yapabileceğimi düşündüm. İlk şiirimi, ilk yayımlanan şiirimi yazdığımda 8,5 yaşımdaydım. Boston Traveller’da çıkmıştı. Sanırım sonrasında daha profesyonel oldum.

Başladığında neler hakkında yazıyordun?

Doğa sanırım. Kuşlar, arılar, bahar, sonbahar ve haklarında pek tecrübe sahibi olmayan bir kişiye hediye sayılabilecek tüm konular hakkında. Sanırım baharın gelişi, tepemizdeki yıldızlar, ilk kar bunların hepsi bir çocuğa küçük bir şaire verilebilecek en güzel hediyelerdi.

Bu yıllara atlarsak. Bir şair olarak özellikle ilgini çeken, hakkında yazmak istediğin konu var mı?

Belki çok Amerikanvari olacak ama, mesela Robert Lowell’ın Life Studies gibi çığır açan çalışmalarından oldukça etkileniyorum. Bu gibi çalışmalar oldukça ciddi, çokça kişisel ve duygusal tecrübelere giriyor ki kısmen tabu gibi hissediyorum. Robert Lowell’ın şiirleri akıl hastanesindeki tecrübeleri hakkında örneğin, ilgimi çok çekiyor. Amerikan şiirinde böylesi enteresan, kişisel ve tabusal konuları son dönemde keşfetmekteyim. Özellikle kadın şair Ann Sexton, ki anne olarak tecrübelerini yazmaktadır, şiirleri tam bir el işçiliği örneği. Aynı zamanda duygusal ve psikolojik derinliği de var. Sanırım oldukça yeni ve heyecan verici geliyor bana.

Bir şair ve Atlantik’in iki yakasında da olan bir kişi olarak, seni Amerikalı olarak niteleyebilir miyim?

Biraz garip bir durum ama olabilir tabi.

Peki hangi yanınız daha ağır basıyor?

Bence dil söz konusu olduğunda Amerikalıyım. Aksanım amerikan konuşma tarzım Amerikan, eski stil bir Amerikalıyım. Belki de bu nedenle İngiltere’deyim ve hep burada olacağım. Beni en çok etkileyen şairler de amerikalı. Hayranı olduğum İngiliz şair çok az.

İngiliz şairler İngiliz Edebiyatı’nda tüm ağırlıklarını koymuş birer köşebaşı konumunda gibi değiller mi?

Aynen katılıyorum. Cambridge’deyken genç hanımların gelip “Yazmaya nasıl cesaret ediyorsun? Hatta nasıl yayınlayabiliyorsun cesaret edip de, böylesi dehşet eleştiriler, sert eleştirmenler ve tepemizde dolaşan sözlere rağmen” diye konuşuyordu.

Sylvia, Amerikalıyım diyorsun ama “Daddy/Baba” şiirinde Dachau ya da Auschwitz ile Mein Kampf/Kavgam yer alıyor. Bana kalırsa gerçek bir Amerikalının yazmayacağı türden şiir, çünkü bu isimler Atlantik’in öte yanında o kadar da fazla bir şeyler ifade etmiyor değil mi?

Benimle sıradan bir Amerikalıymışım gibi konuşuyorsun. Oysa benim köklerim Alman ve Avusturyalı. Dolayısıyla, çalışma kamplarına olan ilgim kendine özgü biçimde yoğun. Ayrıca, bir bakımdan ben politik bir insanım ve bu yönüyle de ilgimi çekiyor.

Şair olarak tarihe ilginiz var diyebilir miyiz?

Tarihçi değilim tabi. Ama giderek kendimi tarihle daha çok ilgilenir buluyorum ve giderek daha fazla tarih okuyorum. Napolyon’la çok ilgileniyorum, savaşlarla, Birinci Dünya Savaşı’nda Gelibolu’daki savaşlarla ilgileniyorum. Sanırım yaşım ilerledikçe tarihle daha çok ilgileniyorum, yirmili yaşlarımın başında o kadar ilgim yoktu.

Ya seni etkileyen yazarlar? Senin için anlamı çok olanlar kimler?

Çok az var. Sıralamakta zorlanıyorum gerçekten. Okuldayken modernlerden çok etkilenmiştirm. Dylan Thomas, Yeats, Auden gibi. Auden’a deliriyordum hatta, yazdığım her şey Auden stilindeydi. Şimdi ise geriye dönüyorum. Mesela Blake’e bakmaya başladım. Bir de tabi ki, birinin Shakespeare’den etkilendim demesi küstahça ama öyle. Bir kez Shakespeare okuduysanız, artık tamamdır.

Şiir dışında yaptığın başka şeyler var mı? Yapmadığın için pişman oldukların?

Eğer başka bir şeyler yapıyor olsaydım doktor olmak isterdim. Yazar olmanın tamamen zıttı gibi sanırım. Ama küçükken en iyi arkadaşlarım hep doktorlar oldu. Beyazları giyip dolaşarak, doğmuş bebekleri ya da kesilen kadavraları görebilirdim. Çok etkileyici. Ama kendimi iyi bir doktor olmak için gerekli olan o noktaya gitmek için gerekli disiplini sağlayamazdım. Doğrudan müdahele edebilmek, iyileştirmek, dokunmak daha çok bana göre. Belki de şunu söyleyebilirim, doktorlar hakkında bir yazar olduğumda, doktor olmaya göre daha çok mutluluk duyuyorum.

Ancak basit bir konu, şiir yazmak, hayatında seni en çok tatmin eden şey, değil mi?

Ah tatmin! Tatminsizlikte yaşayamam sanırım. Su ya da ekmek gibi bana göre, kesinlikle hayati bir konu. Şiir yazdığımda ya da yazarken kendimi bütünüyle tamamlanmış hissediyorum. Yazdıktan sonra, bir şair olma durumundan, dinlenmekte olan şaire benzer bir duruma geçiyorsunuz hızla. İkisi aynı şey değil. Ancak sanırım şiir yazıyor olmak tecrübesi, muhteşem olan tam da bu.

Hamiş: Röportaj, 1966 Londra basımı “The Poet Speaks: Interviews with Contemporary Poets Conducted by Hilary Morrish, Peter Orr, John Press, and Ian Scott-Kilvery” isimli kitaptan alınmıştır. Çeviri Futuristika! taifesinden Barış Yarsel‘e aittir. –Bkz: https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/sylvia-plath-kendisini-okuyor/
Haz
22
2010
0

Dilbilgisi ve Sözlük

(…) Yararlı bir başka ayrım da dilbilgisel anlambirimleri sözlüksel anlambirimlerinden ayırt etmeyi sağlayan ayrımlardır. İkisi arasındaki ayrım ölçütü sayısal düzeydedir: Söz zincirinde dilbilgisel öğelerin ortalama sıklığı, sözlüksel öğelerin ortalama sıklığından çok fazladır. (…)
İşlevsel anlambirimler dilbilgiseldir. Yönetilen anlambirimler dilbilgisel ya da sözlüksel olabilirler; yönetilen dilbilgisel anlambirimler adıllardır. Aynı biçimde belirleyenler dilbilgisel ya da sözlüksel olabilirler. Dilbilgisel belirleyenlere kiplikler adı verilir.
Uzun zaman kiplikler ile işlevsel anlambirimleri karıştırılmıştır; ikisini birbirinden ayırmamızı sağlayan ölçüt, işlevsel anlambirimlerle birlikte bulunan dizimlerin sözdizimsel bağımsızlığıdır.

Mortéza Mahmoudian
“İşlevsel Sözdizimin Temel İlkelerine Genel Bir Bakış”, Çev: Ayşe Eziler Kıran

Haz
21
2010
0

Troçki’nin Hayaletleri (James Hughes)

Fotoğraf: James Hughes

Kuzey İrlandalı Fotoğraf sanatçısı James Hughes, “Troçki’nin Hayaletleri: Bir Sürgünün Kaybolan Mekânları” çalışmasında, Troçki’nin Büyükada’da yaşamış olduğu terk edilmiş mekânların fotoğraflarını çekerek geçmişi ve bugünü yansıtırken, insanlığın ardında bıraktığı izleri, mekânın ruhunu zedelemeden tekrar gözden geçirmemizi amaçlıyor. Anılarımızın oluşması, biraz bu ‘hayaletlere’ bir kez daha bakabilmemiz, biraz da Troçki’nin dilinden düşürmediği Spinoza’nın ünlü sözünü anımsamamızla ilintilidir: ‘Ne ağlayın, ne de gülün, sadece anlayın.’

Bkz: https://www.ntvmsnbc.com/id/25108146/

Haz
20
2010
1

zamanı yürürlükten kaldırmak

İlhan Berk’in “Lettera Amorosa” adlı eserinden iki görüntü…

(Hayy Kitap, 2005)

Haz
20
2010
0

Dökülüyor alçıları saçlarının

XXVIII

Dökülüyor alçıları saçlarının
Omuzlarından paramparça kaldırıma
Seller akıyor şarıl şarıl
Eteklerinin camından

Dükkânlar sandal sandal sokakta
Demirli gözlerine
Çırpınıyor martıları tentenin
Yüzlerce parmaklı ellerin
(…)

Bacakların adımlarım kadar çok
Yaklaş yaklaşabildiğin fenerlere
Emzir yollarda bulduğumuz
Kaldırım taşlarını
(…)

Oktay Rifat
Perçemli Sokak’tan…

Haz
19
2010
0

Başlangıç…

(…)Bu riskli bir girişim ve kötü bitebilir, Ama gördük ki riskli olmayan girişimler bile kötü bitebiliyor. Cipriano kızına sessizce baktı, ardından bir parça kil alıp buna kabaca bir insan şekli verdi. Nereden başlayacağız, diye sordu. Her zamanki gibi en başından, hem biliyorsun, başlamak bitirmenin yarısıdır, dedi Marta.(…)Kafası karışık olanlara, Kendini bilmek gibi erdem olmaz, deriz, sanki insanın kendini bilmesi, dört işlem adıyla anılan aritmetik hareketlerinin en zor ve karmaşık, üstelik adı sanı bilinmeyen beşinci değilmiş gibi, çevresinde olan bitene kayıtsız kalanlara, İsteyen başarır, deriz, sanki dünyanın acı ve acımasız gerçekleri her gün bu sözün aksini kanıtlamıyormuş gibi ve kararsızlara, Başlamak bitirmenin yarısıdır, deriz, sanki başladığımız nokta gevşekçe sarılmış bir yün çilesinin apaçık önümüzde duran ucuymuş ve onu çekmeye başladıktan sonra çilenin sonuna rahatça ulaşacakmışız, üstelik bu arada hiç kördüğüme, eprimiş yünlere rastlamayacak, bir basmakalıp söz daha kullanacak olursak, sessiz sedasız çile dolduracakmışız gibi. Marta babasına, Başlamak bitirmenin yarısıdır dediğinde, sanki yapmaları gereken masa başına oturup uzunca bir dinlenmeden sonra aniden tüm hünerini ve çevikliğini geri kazanmış parmaklarıyla birbiri ardına biblolar yapmaktan ibaretmiş gibi konuşmuştu. Bunlar saf ve hazırlıksız insanların hülyalarıdır, başlangıç hiçbir zaman yün çilesinin ucu gibi açıkça meydanda değildir, bilakis, başlangıç dediğimiz uzun ve insana acı veren bir süreçtir, işin hangi yönde ilerlediğini görmek için ağır ağır ve titizce araştırmalar yapılır, değneğiyle yönünü bulmaya çalışan kör bir adam gibi yol alınır, başlangıç bitirmenin yarısı falan değil, salt başlangıçtır ve ondan önce ne olup bittiyse beş para etmez.

José Saramago, “Mağara”
İşbankası Kültür Yayınları, 2005, Çev: Sıla Okur, s.68-70

Haz
18
2010
0

Koyulaşan

(…)

koyu.
beyaz.
yüklendik.
sözler içerde.
ağırlaştı ağızlarımız.
passız bir kilitle kilitli.
yüzlerde kesişen çizgiler.
bir çift yoğun göz ki birisi kör.
dünyayla dolu ve dünyayla kör.
evsiz duvarsız toprağın valiliği gibi.
dümdüzayak bir aklın makine yağı gibi.
yalanlarıyla kaygan bir kent kendisine birikti.
evlerini yapa çapa dike kiralaya kendisini bitirdi.

(…)

Zafer Yalçınpınar
17 Haziran 2010

Hamiş: Şiirin tamamına https://zaferyalcinpinar.com/s83.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
16
2010
0

İmzalı: Pulsuz Tavla (Mehmed Kemal)

Mehmed Kemal’den imzalı… (tarihsiz)

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Haz
15
2010
0

Mtaär-Sergi: “Yemin Edebilirdim”

Conor Clarke | Trenton Garratt | Mark Henley | Veronica Manchego | Cam O’Connell

Açılış : 10 Temmuz Cumartesi / 19:00 / Mtaär
Parti : 10 Temmuz Cumartesi / 21:00 / Arkaoda
Sanatçı Konuşmaları : 17 Temmuz Cumartesi / 19:00 / Mtaär

Mtaär, Temmuz ayında Yeni Zelanda’lı sanatçıları ağırlıyor. Berlin, New York ve İstanbul’da üretilmiş yapıtlardan oluşan YEMİN EDEBİLİRDİM başlıklı sergi, gerçeğin ve gerçeğin hatırasının tutarsızlığını ele alıyor.

Serginin küratoryal bakış açısı Prostetik Hafıza ve Hayalet Uzuv Sendromu konularına odaklanıyor. Bu bağlamda sergilenecek eserler medya ile bütünleşmiş bir yaşam içerisinde ‘deneyim’ kavramının algılanış biçimini sorguluyor.

Proje, Mark Henley (The Russian Frost Farmers, NZ), Erkin Gören ve Sevil Tunaboylu’nun (Mtaär Platform, TR) ortak çalışmasıyla gerçekleşiyor.

Mtaär – Açık Sanat Alanı
Adres : Şair Latifi Sok. 27/A Moda / KADIKÖY İstanbul / Türkiye
Web : www.mtaar.org / bilgi@mtaar.org

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Haz
15
2010
0

Sait Faik’le Tavla Oynardık (Mehmed Kemal)

Sait’le Meserret kıraathanesinde tavla oynardık. Bir kadeh içkisine… Yekleri üst üste koyarak, düşeş atmak ister, aklınca zar tutardı. Böyle yaptıkça da zarlar elinden düşer, aramaya koyulur, söverdi. Sövmesinde bile sanatçı yanı belirirdi. Küfürler özel bir incelik kazanırdı. (…)
Her seferinde de mızıklardı. Mızıkladıkça da, boyuna, zarları düşürür söverdi.
-Buna düşeş derler.
-Onu ben atamıyorum!
-Ulan, sen kimsin ki atacaksın?
-Öyle mi, al bakalım…
Eğer düşeş gelirse, çat tavlayı kapatırdı.
-Zar tutuyorsun.
(…)
Sait’i iyi tanıyanlar,ona edebiyatçı gözü ile balkmazlardı. Halktan bir adam. Hoş, keyifli, babacan… arada hikâye de yazıyormuş gibi görünürdü. Nitekim yıllarca ahbaplık ettiği Burgazlı motorcünün:
“Bu kadar büyük adam olduğunu bilmiyordum.” demesi bundandır.
Edebiyat tartışmalarına katılmaz, teorileri üzerine söz söylemez, şu mısra iyi, şu mısra kötü demezdi. Hatta edebiyat kavgası da etmezdi. Kendine güveni olan, tartışmalara boş veren, gülüp geçen bir mizacı vardı.
(…)
Kalabalık edebiyatçı toplantılarında bir süre oturur, sonra yavaşça, çaktırmadan sıvışırdı. Besbelli, incie çekirdeğini doldurmayan tartışmalardan sıkılırdı.
Bizim kuşak, (şimdi bitnikler gibi) giyim kuşamı ile de edebiyatçı olduğunu belli ederdi. Sakal, dar paça pantalon, uzun ceket -Bob stil dedikleri- ağızda pipo…
Sait bunların hepsine boş verirdi. Kravat bile takmazdı.
Adına ödüller verileceğini, müzeler açılacağını bilse;
-Bu kadar masrafa girmeyin, parasını bana verin.. bile derdi.
İnsan yaşamalıydı.

Mehmed Kemal
Acılı Kuşak, Toplum Yayınevi, 1967, s.46-49

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Haz
15
2010
0

“Satıyorum…”

(…)
Orhan Veli aktarıyor:
«— Sait (Faik)’in piyesinde hareket var, lâf yok. Bir kelimelik konuşmayla da bitiyor. Böyle yağmurlu bir günde kalabalık bir caddede insanlar koşuşuyor. Beyoğlu olacak… Taksiler, hususiler, bağıran, çığıran, kadınlar, kızlar… deme gitsin… büyük bir kalabalık… İşte bu kalabalık arasından bir adam çıkıyor. Omuzunda bir tek yorganı… Ondan başka göze batar bir şeyi yok. Vitrinlere baka baka, sahnenin önüne doğru geliyor, sırtındaki yorganı indirip seyircilere doğru uzatıyor, hüzünlü bir sesle:
—Satıyorum… diyor.
Piyes de bitiyor.»

Mehmed Kemal
Acılı Kuşak, Toplum Yayınevi, 1967, s.26

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com