(…)
ama artık çok geç
nerde şimdi o budanmış ümitler kelâm konfetileri
sen seçtin insan denilen o kanlı grameri
yokluğun yokluğa tuttuğu ayna
sidre ağacının ötesinin ucunda
(…)
K. Celâl Gözütok
Argos Dergisi’nden…
(…)
ama artık çok geç
nerde şimdi o budanmış ümitler kelâm konfetileri
sen seçtin insan denilen o kanlı grameri
yokluğun yokluğa tuttuğu ayna
sidre ağacının ötesinin ucunda
(…)
K. Celâl Gözütok
Argos Dergisi’nden…
Damardan boşanan kan gibi ılık ve uğultulu
Son lodoslar esmeye başladı
Havayı dinliyorum
Nabız yavaşladı
(…)Nâzım Hikmet
Türk edebiyatının en önemli şairi Nâzım Hikmet’in 1956 ve 1957 yılında Prag’da el yazısıyla Osmanlıca yazdığı şiirler ortaya çıktı. İçlerinde hiç bilinmeyen mısralar da var, ezbere bildiğimiz dizelerden çok farklı olanlar da…
Ankaralı koleksiyoner Erdal Dikmen’in Nazım Hikmet’in ailesinden aldığı ‘evrak-ı metruke’den pek çok şiirin orijinalleri çıktı. Koleksiyonda Nazım’ın yazdığı 77 daktilo, 17 el yazması ve 13 Osmanlıca mektup ve şiir var. Dikmen, ‘evrak-ı metruke’nin ehil ellere geçmesi için çaba gösterdiğini söylüyor.
Radikal gazetesinden Abdullah kılıç’ın haberine göre, Nâzım Hikmet’in 54 yıl önce vatan hasretiyle yazdığı şiirlerin ilham kaynağı Prag kenti. Şarl Meydanı, Prag Şatosu, Vatslav Caddesi, Doktor Faust’un evi, nehirler, köprüler… ancak şairin asıl özlemi Türkiye, eşi, dostları ve oğlu. Bu hasretini dizelere dökmüş. Nâzım’ın Prag’da yazdığı dizeler, sanki İstanbul için yazılmış. Prag’ın nehirlerine, tarihi köprülerine bakarken, aslında İstanbul vardı gönlünde… Belki de bu yüzden Prag şiirlerini okurken İstanbul geliyor okurun aklına…
Haberin devamı için bkz: https://www.ntvmsnbc.com/id/25205440/
S. K. Aksal’dan Güner Ceylan’a ithafen imzalı…
“Eşik” (1975)
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında paylaşılan “imzalı” ilgilere/eserlere https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali adresinden ulaşabilirsiniz.
UNESCO “Dünya Kitap Günü” (23 Nisan) yaklaşıyor. “Okuma Tarihi” konusundaki A History of Reading –Alberto Manguel (Penguen Books, 1996) adlı eserin çevrilmesini dilemiştim ki meğer zaten Füsun Elioğlu tarafından çevrilip “Okumanın Tarihi” adıyla 2001’de YKY’den yayımlanmış. Birkaç alıntı:
M.Ö. 4000 civarı: Kil tablete on keçi ile koyun çizilmesi ile ilk okur da doğmuş oldu.
MÖ 593: Peygamber Ezekiel bir hayal görür: Ağzını açıp bir kitabı yiyerek okuması emredilir; böylece eserin anlamını sindirip içselleştirebilecektir.
MÖ 330: Büyük İskender annesinden gelen mektubu asker önünde sessizce okur. Askerler şaşkına döner çünkü o ana kadar hep sesli okumaya tanık olmuşlardır.
MÖ 213: Çin İmparatoru Şi Huang-ti tarihin kendi yönetimiyle başladığına karar vererek önceki bütün eserlerin yakılmasını buyurur.
MÖ 200: Bizanslı Aristofanis noktalama işaretlerini icat eder. Daha önce kelimeler kesintisiz ard arda getirilirdi.
MÖ 55: Jül Sezar ruloyu sayfalara bölüp yan yana koyar; böylece kitap formatını başlatmış sayılır.
230: Kraliyet buyruğuyla, İskenderiye’den geçen her gemideki bütün kitapların birer kopyası yapılır –şehir kütüphanesi için. İskenderiye Kütüphanesi yangınında yarım milyon eser yanar.
1000: 117 bin kitabı olan İran Başveziri Abdülkasım İsmail hepsini alfabetik sırada yürüyen dört yüz develik bir kervan halinde yanında taşır.
1100: Gazali Kur’an okuma konusunda bir dizi kural geliştirir. Altıncı kural ağlamaktır –Kur’an’ın bazı bölümlerinin kederle okunmasını gerekli saydığı için.
1284: Venedik veya Floransa’da gözlük icat edilir.
1333: Ressam Simone Martini bir tablosunda Meryem’in eline kitap tutuşturur. Kadınların zihin kapasitesi konusunda şüpheci olan Katolik Kilisesi tartışır: Tanrı’nın Annesi okur sayılabilir mi?
1455: Gutenberg matbaayı icat eder; artık okurlar aynı metnin tıpkı kopyalarını okuduklarından emin olabileceklerdir.
1536: Hümanist William Tyndale İngilizler anlayabilsin diye İncil’i İngilizceye çevirir; bunun üzerine yakılır.
1559: Roma Din Mahkemesi Engizisyon Yasak Kitaplar Listesi çıkarır. Bu liste 1966’da güncellenmiş, Graham Greene ile Colette yasaklı yazarlar arasında yer almıştır.
1740: ABD’nin Güney Carolina eyaletinde kölelere okuma öğretmek yasaklanır. Bunu başka eyaletler izler. Okuma çabasında ısrar edilen kölenin işaret parmağının ilk boğumundan kesilir. Bu yasa ancak 1865’te kaldırılır.
1781: Denis Diderot depresyondaki karısını güzel kitaplar okuyarak iyileştirdiğini açıklar. “Kitap okuyarak tedavi” bilimine daha sonra “biblioterapi” denir.
Günümüz: Dünyada insanların dörtte biri okuma bilmiyor.
Nice okuyuşlara…
Tarık Günersel
“Üniversite’nin Ölümü” adlı yazıya paralel olarak Arayış Dergisi’nin 21 Kasım 1981 tarihli 40. sayısında “Mel’meketimden İnsan Manzaraları” başlıklı bir başka Oruç Aruoba yazısı daha yayımlanmış… YÖK’ün üniversiteleri anlamsızlaştırmasını irdeleyen bu paralel yazıya https://zaferyalcinpinar.com/rektormanzaralari.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
1. Hamiş: Ustam Aruoba’nın ilettiğine göre “Rektör Manzaraları”nın devamı da varmış… Önümüzdeki günlerde bu yazının devamını da Evvel Fanzin kapsamında yayımlayacağım.
2. Hamiş: Oruç Aruoba’nın 1981’de yayımlanan bu iki yazısını 2007’de Radikal Gazetesi’nde yayımlanan “Onur Ödülü’nün Hatırlattıkları” adlı yazısıyla birlikte okumak faydalı olacaktır.
Berk Doğan’ın epifani duygusu üzerine şekillendirdiği animasyon çalışmaları Futuristika!‘da yayımlandı.
Bkz: https://www.futuristika.org/detritus/film/epifani/
(…)Animasyon, benim, gerçekliği nasıl ürettiğimi anlamamda bir araç oldu. Sinemayı dışarıda bırakırak bu sözün iyice derinine inerek, gerçekliği üretmek kavramını sorgulamak ve anlamaya çalışmak gerekir. Ve bu konuda çalışmalar yapmış pekçok insan, bizi gerçekliği üretmenin sınırsız olasılıklarına taşıyorlar… (Berk Doğan)
Mayıs 2011’de, Evvel Fanzin’de;
“Hakkaniyetsiz edebiyat yarışmaları, edebiyat oligarşisi, edebiyat kâhyaları, üleştirmenler ve ödüllendirme sistematiği” arasındaki habis birlikteliğin modern edebiyat tarihimizdeki kökenine uzanacağız. Sait Faik Hikâye Armağanı’na ilişkin önemli tarihsel yorumları ve tarihsel belgeleri okurlarımızla paylaşacağız. (Zy)
23
GÜN
DÜZ
kaldı!
Bkz: https://destruction2011.com/
Hamiş: “YIKIM 2011” sanat projesine ilişkin olarak Janset Karavin, Z.R. Güvenç ile Rafet Arslan, Fırat Arapoğlu’nun Açık Radyo’da(Açık Dergi’de) “Yer6Hafıza” programı kapsamında gerçekleştirdiği söyleşiyi https://ia600603.us.archive.org/16/items/YeraltiHafiza15Nisan2011/YeraltiHafiza20110415.mp3 adresinden dinleyebilirsiniz.
‘Yüzükoyun / Prone’
Merve Morkoç (lakormis)
21 Nisan-21 Mayıs 2011 / GALERİST
“(…)Rüyaların hiçbir zaman tam olarak hatırlanamaması ve zihinde kalanların görülen rüyaların parçaları olmaları, Merve Morkoç’un “Yüzükoyun / Prone” sergisinin ana fikrini oluşturmaktadır. Sanatçı, izleyicilere her bir odada yirmişer dakikalık “REM (Rapit Eye Movement)”ler yaşatmak istemektedir ve her odada bulunan eserler bütünlük içerisinde parçalara ayrılmıştır.(…)”
Açılış: 21 Nisan 2011, 19.00–21.00
GALERİST Galatasaray
İstiklal Caddesi Mısır Apt. 163/4, Beyoğlu, İstanbul
https://www.galerist.com.tr
6 Ocak 2011 tarihinde, Açık Radyo-Açık Dergi’de, Juan Goytisolo’nun yaşamı, kişiliği ve yapıtları üzerine Nedim Gürsel’le bir söyleşi gerçekleştirilmiş. Söyleşiyi https://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=27772&cat=100 adresinden dinleyebilirsiniz.
Eylül-Ekim 1956 tarihli Yenilik Dergisi’nde yer alan “Panik” adlı şiir aşağıdadır. E. Ayhan Çağlar imzasıyla yayımlanan bu şiiri bulup Evvel Fanzin’e ulaştıran Ümit Bayazoğlu’na çok teşekkür ederim. (Zy)
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Ece Ayhan ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Bakışsız Bir Kedi Kara adlı Ece Ayhan web sitesi de https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde yer almaktadır.
“OLASILIKLAR ARASI DENGE”
Hüma Birgül
6 Mayıs- 8 Haziran 2011 / HUSH GALLERY
“Sonsuz kombinasyon arasında düşünsel devinim! Yaşamsal yansımanın dengesi arayışıyla… Hayatı, şeyleri algılama biçimi üzerinden renk ve form dengesi.
Bir hikâye betimlemek değil, ötesinde de değil, kendisi! İçe doğru ve her yöne. İçeriden!
Durum ve durumlar karşısındaki yeni durumlar…
Kafamdaki denge gitgide netleşiyor… Ta ki istediğim olana kadar devam… Ve baştan… Her resim yaşam gibi, yaşamdan öte. Ve kala.”Açılış: 6 Mayıs 2011, 19:00
Hush Gallery
Caferağa Mh. Miralay Nazım Sk. 20
Bahariye – Kadıköy / İstanbul
www.hushgallery.org
Turgut Uyar adına bir şiir yarışması/ödülü düzenlendiğinden ve konunun ayrıntılarından –Egoist Okur adlı bir web sitesindeki duyuru aracılığıyla- bugün haberim oldu. Şiir-edebiyat ödüllerine, jüriciliğe, üleştirmenliğe ve genel olarak da “ödüllendirme sistematiği”ne karşı olarak binbir türlü yazı yazdık, sıkı duruş sergiledik. Gerek Evvel Fanzin’de gerekse de diğer platformlarda yıllardır dile getirdiğimiz bu hakikatler, yeni sinsiyetin nemalanıcıları tarafından özel bir haysiyetsizlikle ve yüzsüzlükle anlamazlıktan geliniyor her defasında… Bu nedenle -aşağıda yazılanlarda olduğu gibi- bazı şeyleri sürekli tekrar etmek zorunda kalıyorum. Ve ne yazıktır ki tüm edebiyat kâhyalarına, kifayetsiz muhterislere, üleştirmenlere, haysiyetsizlere ve üçkâğıtçılara aşağıdaki sözleri tekrar etmek, hatırlatmak gibi bir haysiyete/göreve sahibim… Böylesi bir yükü yüklendim, istemeden:
Hande Edremit:“Denizaltı Edebiyatı” adlı bildirinizde “Ödüller insansızdır.” diyorsunuz. Ece Ayhan da “Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.” demişti. Günlük hayatta da biraz bu şekilde var olmaya çalışıyoruz sanki. Fotoğraflarla önceden belirlenmiş bir sahneyi yaratmaya daha kötüsü yaşamaya çalışarak…
Zafer Yalçınpınar: Ödül konusu son derece karışık bir konu… Şimdi, her şeyi bir kenara bırakalım ve meseleye dil açısından bakalım: Bugün, “Ödül” dediğimiz anda imgesel olarak ödülü alan kişiyi ya da eseri değil “ödül sistematiği”nin kendisini ya da ödülün metasını işaret ediyoruz, yüceltiyoruz, ayrıcalıklandırıyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdilerde, rekabet, kazanmak, yarışmak, hırs, farklılık, üstünlük filan gibi şeyler doğrudan aklımıza geliyor. Ödüllendirme denen şey, Yeni Kapitalizm’in yönetim süreçlerinin içerisinde düşünüldüğünde bir “isteklendirme” türüdür ve iktidar heveslileriyle iktidar sahiplerinin buluştuğu bir podyumdur. Ödül, iktidarın, kendi iktidarını kuvvetlendirdiği bir araçtır. Ödüller sahici değildir. “Ödül Sistematiği” denen şeyden podyumu, ışıkları, jüriyi, ödülü takdim edeni, alkış seslerini, o kırıtışları, gazetelerdeki haberleri, duyuruları filan kaldırın, geriye ne kalır? Şiltler, plaketler filan kalır. Zaten, bu şiltler, plaketler filan birer “simge” değil midir? İmgelemi kuvvetli bir şair için “ödül” denen şeyin karşılığı böylesi bir “sıradan simge” olamaz. Çünkü ödül sistematiğinin demin saydığım bileşenlerinin hiçbiri de imgelemin özgürleşmesiyle bağlantılı değildir. Şairin ödülü sıkı şiir yazmak, yazabilmektir. Şairin ödülü; tüm baskılara rağmen özgür bakışını, imgeselliğinin biricikliğini kaybetmemektir. Derdi şudur şairin; töze nüfuz edebilmek, tözü imlemek… Şair, şiirinin sıkılığını, dizelerinin gücünü yarışmalarla, ödüllerle filan teyit ettiremez. Bakın, bugünün edebiyat ortalığını birazcık araştırdığınızda “ödülsüz” bir şair bulmakta zorlanırsınız. Herkesin bir yığın ödülü var yahu… Nerede kaldı bu adamların ayrıcalığı filan? Ama benim dediğim anlamda, yani imgelemin özgürleşmesi ve töze nüfuz edebilmek yönünde ödüllendirilmiş şair sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. Bu nedenle “Ödüller insansızdır” dedim.
Ayrıca bkz: Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak
Turgut Uyar’ın mezarının görüntüsü… (Yorumsuzdur!)
Denizaltı Edebiyatı Bildirisi‘nden… (2009)
(…)
3.1.1.1. Ödüller insansızdır.
3.1.1.1.1. Yükleniciler insansızdır.
3.1.1.1.2. Düzenleyiciler insansızdır.
3.1.1.1.3. Katılımcılar insansızdır.
3.1.1.1.4. Takdimciler insansızdır.
3.1.1.1.5. Jüri insansızdır.
3.1.1.2. Ödüller insansızlıktır.
3.1.1.2.1. Şartnameler insansızdır.
3.1.1.2.2. Şiltler ve plaketler insansızdır.
3.1.1.2.3. Mikrofonlar ve masalar insansızdır.
3.1.1.2.4. Ödül törenleri, kurdeleler, kuşaklar ve podyumlar
insansızdır.
3.1.1.2.5. Toplu fotoğraflar insansızdır.(…)
Zafer Yalçınpınar
Nâzım Hikmet ve Vala Nureddin(Vâ-Nû)
Bolu’dan Kastamonu’ya geçerken (1920-1921)
(Bu fotoğraf, Müzehher Vâ-Nû’nun “Bir Dönemin Tanıklığı” adlı eserinden alınmıştır.)
*
30 Mayıs 1949
Müzehher, kızım,
(…)
Sende değil popüler aşk ve macera romanları yazacak fakat okkalı, tam mânâsıyla roman yazacak kültür var, hem de fazlasıyla. Sana kaçtır reca ederim, şöyle bir roman yaz, neşredilir mi, edilmez mi diye düşünmeden, ne olur bre kızım yap şu işi, günde bir saat buna çalış. Hatta yarım saat. Ben bunu Nâzım ağabey için yazıyorum de, Akşam gazetesinde tefrika edilmeyecek, belki kitap halinde de basılmaz fakat yazıyorum işte de ve yaz. Yeni yazdığın romandan memnun olmadığına göre, söylemek istediklerinin ancak yarısını söyleyebildiğine göre ve söylemek istediğin şeylerin çokluğu da böylelikle meydana çıktığına göre, herhalde iyi bir şey oluyor demektir. Ah kızım, biz hiçbir zaman duyduklarımızı ve söylemek istediklerimizi, yüzde yüz, boya, kelime, nota filan halinde veremeyiz ki, yeter ki fazla duyalım, söyleyebileceğimiz söz olsun ve onun yarısını sanat kalıplarına dökebilelim. Dehâ eseri denilen sanat verimleri, ister musuki, ister resim, ister edebiyat, ancak duyanın duyduğunun yarısıdır, daha fazlası değil her halde. Çünkü duyguyu, düşünceyi, kalıba dökerken o kalıbın icabettirdiği fedakârlıkları yapmağa, kalıbın aşıntı payını kabul etmeye mecbursun.
(…)Nâzım Hikmet
“bursa cezaevinden vâ-nû’lara mektuplar”, Cem Yay., 1986, s.185-186
13 Nisan 2011 tarihinde Nâzım Hikmet’in gençlik arkadaşı Vala Nurettin’in eşi Müzehher Vâ-Nû, 99 yaşında hayata veda etti. Müzehher Vâ-Nû, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında yer alıyordu. Vakıftan yapılan açıklamaya göre, Nâzım Hikmet’in birlikte Anadolu’ya geçtiği, sonra da birlikte Sovyetler Birliği’ne gittiği gençlik arkadaşı Vala Nurettin ile eşi Müzehher Vâ-Nû, Nâzım Hikmet ile Bursa Cezaevinde yattığı dönemin özellikle son yıllarında yakın arkadaş oldular. Nâzım Hikmet’in Bursa Cezaevinden onlara yazdığı mektuplar ise sonraki yıllarda kitap olarak yayımlandı. Nâzım Hikmet uzun cezaevi yıllarından sonra özgürlüğüne kavuştuğunda da ilk bir ayı, Vala ve Müzehher Vâ-Nâ’nun Salacak’taki evlerinde geçirmişti. Müzehher Vâ-Nû, 1991’de faaliyete geçen Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın da kurucuları arasında yer alarak, uzun süre yönetim kurulu üyeliği yaptı.
Müzehher Vâ-Nû’nun naaşı İstanbul Esentepe Nimet Abla Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi. – Ankara (Ankara Haber Ajansı)
Arayış Dergisi’nin 21 Kasım 1981 tarihli 40. sayısında, Oruç Aruoba’nın “Üniversite’nin Ölümü” başlıklı bir yazısı yayımlanmış… YÖK’ün kurulmasıyla birlikte anlamını yitirmeye başlayan “üniversite” ile bu duruma karşı bir seçenek olarak “üniversite-gelenek” bütünlüğünü irdeleyen yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/universiteninolumu.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Oruç Aruoba ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.
“Prensese Mektuplar” adlı web sitesi, taifesinin tümünü zevkle okuduğum, takip ettiğim sıkı bir mekân… Burada, geçen sene, Wittgenstein üzerine iki bölümden oluşan, derli toplu bir yazı yayımlanmıştı. “Wittgenstein: Dahinin Görevi” başlıklı yazıyı Nazım Keven kaleme almış… Yazıya https://www.prensesemektuplar.com/2010/04/wittgenstein-dahinin-gorevi-1.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Soyut Dergisi’nin Mayıs 1977’de yayımlanan 103. sayısında “Şiir ve Ece Ayhan” başlıklı bir yazıya rastladım. Ece Ayhan’ın poetikası düşünüldüğünde, göstergebilimsel eleştiri olarak çok isabetli ve yerinde bulduğum bu yazıyı Fatma Akerson kaleme almış… Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/siirveeceayhan.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. (Zy)
DÜŞ YOLA taifesi, 16-17 Nisan 2011 tarihlerinde sırt çantasını alıp yollara düşen birçok insan için büyük önem ifade eden Pippa Bacca anısına İstanbul’dan Gebze’ye yürüyor. (…) Herkes kendi sessizliğini alıp gelecek ve sadece yürüyecek. (…)
Ayrıntılar ve program için bkz:
https://www.facebook.com/event.php?eid=116116271775066Ayrıca bkz:
https://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=929534&Date=06
Tanıtım metni:
Üç ayda bir çıkan (yeni)’nin bu sayısı da (yeni)ye mektuplar, (yeni) dosya, (yeni)ler ve (yeni)den olmak üzere dört bölümden oluşuyor ve dosya konusu ‘Demokrasi Çıkmazda mı?’.
Dosyanın vurgusu, demokrasinin yalnızca ‘siyasi’ boyutta ele alınmaması gerektiği. Demokrasinin, kavram ve uygulama olarak köktenci bir biçimde sorunlaştırılacağı tarihsel bir döneme girişi vurgulanıyor. ‘Yeni’ bakış açıları, ‘yeni’ düşünsel donanımların gerektiği bir dönem. Arap ülkelerinde bir ülkeden öbürüne sıçrayan tarihi öneme sahip demokratik içerikli halk başkaldırıları dosya giriş yazısında ayrıntılı olarak ele alınıyor. Slavoj Žižek’in konuyla ilgili bir gazete yazısı da dosyaya taşındı.
Türkiye’de dergiciliğin genellikle yapmadığı işlerin bir parçası olarak, Türkçe şiirin atılım yapmadığı bir dönemde, Azerbaycanlı şair Süleymanoğlu’nun üzerinde on yıldır çalıştığı düşünsel derinlikle dolu epik şiirinin bir bölümü yayımlanıyor. Bir başka ‘yeni’lik de 2005 yılından bu yana kısa film ve video art alanında ürün veren Burak Serbest’in ‘Kafka’ya Yolculuk’ adlı ilk uzun metrajlı film projesi. Stockholm’da yaşayan iki genç çağdaş sanatçı Simon Goldin ve Jakob Senneby’nin Batı dünyasını önemli ve derin bir biçimde belirleyen yasal, finansal ve yerlemsel gerçeklikler üzerine, oyun-gerçeklik ve sanal-gerçeklik kavramlarını kullanarak sahneledikleri ‘Nordenskiöld Modeli: Bir Spekülasyon için Tasarı’ adlı sahneleme deneyinin metni de var bu sayıda.
Fotoğraf, Cem Sarvan ile Michel Martinez’in ortak aşkları Uruguaylı şair Mario Benedetti üzerine söyleşilerinde şiirle buluşuyor. Ayrıca New York’ta yaşayan fotoğraf sanatçısı Kaya Sanan’ın New York’ta çektiği ‘Yakalanan Anlar’ dizisinden fotoğraflar (yeni)nin üçüncü sayısında. Bahadır Gülmez, Aragon’un ‘Mutlu Aşk Yoktur’ şiirinin Türkçeye yapılmış önceki çevirilerini ve şiirini eleştirel olarak inceliyor ve yazısının sonunda da kendi çevirisini paylaşıyor. (yeni)ler bölümünde, dili öne çıkaran yazıların yanı sıra görsel sanatları konu alan yazılar da var. Ressam Fatma Tülin’le, 2 x 26,5 metre boyutundaki epik tablosu ‘Önce’ üzerine söyleşi; ressamın, boyut, renk, teknoloji ve resim sanatıyla ilgili görüşlerini yansıtıyor. National Gallery, Londra ve National Gallery, Washington’un ortak çalışmasıyla gerçekleştirilen, en kapsamlı Venedik manzara resimleri sergisinin küratörü Charles Beddington ve National Gallery, Londra’nın direktörü Nicholas Penny ile Burcu Yüksel’in Londra’da (yeni) için yaptığı söyleşi yer alıyor. Evren Erem’in, Nabokov üzerine yazdığı özgün inceleme yazısı Nabokov’un yazarlığını ve kelebekbilimciğini ayrı düşünmemek gerektiğini gözler önüne seriyor. İsmail Pelit, Gündüz Vassaf ile Said Nursi’yi bir araya getirmenin zorluklarını dile getiriyor. Manchester Üniversitesi’nde antropolog olan ve ‘sınır’ kavramı uygulamaları üzerine çalışan Sarah Green, Türkiye ile Yunanistan sınırına ilginç bir yaklaşım getiriyor.
(yeni)den içinde, ‘Yeni Ufuklar’ dergisinin Ocak 1967 özel sayısında 1950-1960 yılları arasında ürün vermiş, yazarlığa başlamış sanatçılar hakkında Ece Ayhan’la yapılan söyleşi yer alıyor.
Kendi elinden bölümünde de bu sene dördüncüsü düzenlenen Metin Altıok Şiir Ödülü’nün sahibi Birhan Keskin’in el yazısı şiiri bulunuyor.
(yeni)yi parantez içine almış bir (yeni) anlayışına sahip olan derginin editörlüğünü İsmail Ertürk üstleniyor. Yayın kurulundaysa Oruç Aruoba, Enis Batur, Ali Cengizkan, Oğuz Demiralp, Evren Erem, İsmail Ertürk, Murat Gülsoy, Ekrem Işın, Fahri Özdemir, Soli Özel, Kaya Genç, Zeynep Gülçin Özkişi, Jean-Philippe Calvin, Orhan Tekelioğlu ve Gündüz Vassaf yer alıyor.
Ayrıca bkz: (yeni), sıkı ve sağlam…
Yaz. Anlatmaktan çok
_______anlamak için.
Ve sevin. Seni
az da olsa anlayan
___en az bir kişi vardır artık:
__________________Kendin.
(…)
Güçlü olmaya çalışmak
__kendini zayıf saymaktır.
Başarılı olmaya çalışmak
____başarıyı zorlaştırır.
Çiçek açmaya çalışır mı?
________________Açar.
(…)
Sınırsız ufuk ne?
_________Eleştirel hayal gücü –bilgiyle el ele.
(…)
İzlerle gelir,
________izlerle gideriz.
(…)
__Güzel olsun izlerin.
______Yalın, yapıcı, derin.
Tarık Günersel
“Oluşmak”, Pan Yay., 2011
Hamiş: Tarık Günersel, Pan Yayıncılık’tan çıkan “Oluşmak” adlı yeni kitabında tarihe ve geleceğe uzanan büyük bir sezgiyi imliyor…
DEEP PURPLE: 11 Mayıs 2011
“Shades of Deep Purple” isimli 1968 tarihli ilk kayıtlarından bu yana 100 milyonu geçen albüm satışı ile Deep Purple, müzik dünyasında efsaneleşmiş ismini “dünyanın en gürültülü grubu” olarak halihazırda yer aldıkları Guinness Rekorlar Kitabı’na da taşıdı. 40 yılı aşkın geçmişinde, rock müzik tarihinin en önemli virtüözlerini yetiştiren grup, kurucu üyelerinden olan Ritchie Blackmore’un yanı sıra, David Coverdale, Glenn Hughes, Joe Lynn Turner, Joe Satriani gibi isimleri kadrosunda ağırladı. Rock müzik tarihinin kilometre taşlarından; ‘Smoke One The Water’, ‘Child In Time’, ‘Perfect Strangers’, ‘Black Night’, ‘Highway Star’ ve 90’lı yılların en iyi şarkılarından biri olan ‘Sometimes I Feel Like…’ gibi şarkıların yaratıcısı olan Deep Purple, günümüzde, grubun ‘klasik kadrosu’ olan ekipten, Ian Gillan, Roger Glover ve Ian Paice’in yanısıra, Ritchie Blackmore’un gruptan ayrılmasından sonra, son yılların en iyi gitar virtüözü olarak kabul edilen Steve Morse’u ve Jon Lord’un 2002 yılında gruptan ayrılmasıyla Don Airey’i kadrosuna katan grup yoluna son hızla devam ediyor.
JUDAS PRIEST/Whitesnake: 10 Temmuz 2011
Heavy metalin gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden olan Judas Priest, kariyerlerinin finalini görkemli bir dünya turnesiyle kutluyor! 40 yıl boyunca markaları haline getirdikleri heavy metal rüzgarını dünyanın dört bir yanında estirdiler ve şimdi veda ediyorlar! Bu jübile turnesi dünya müzik tarihine kazınacak bir etkiyle gezegenin en önemli şehirlerini heavy metalin ta kendisiyle, Judas Priest’le son defa buluşturacak! EPITAPH ismiyle heavy metal tarihine unutulmaz bir iz bırakacak bu turnede Judas Priest, 40 yıllık kariyerleri boyunca kendilerini tüm dünyaya sevdiren emsalsiz hitlerini sahnede icra edecek. Judas Priest’in EPITAPH turnesinin İstanbul ayağındaysa yine bir dünya markası kendilerine eşlik edecek. Ülkemizde daha önce verdikleri konserlerle onbinleri kendilerine hayran bırakan hard rock devi WHITESNAKE, bu sene yayımladıkları ve dünya çapında büyük beğeniyle karşılanan “Forevermore” albümlerinin turnesi kapsamında hem İstanbul’lu hayranlarıyla bir defa daha buluşacaklar hem de Judas Priest’e hep beraber edeceğimiz vedayı görkemli bir şölene dönüştürecekler.
(Konserlerin tanıtım metinlerinden alınmıştır.)
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com