Ağu
22
2020

“Masanın üstünde sayfalarca şiir.”

(…)
Dessie’nin işleri azalmaya başladı. Elbise istediklerini zanneden kadınlar aslında mutluluk istediklerini hiç anlamadılar. Zaman değişiyor, hazır giyim yaygınlaşıyordu. Artık hazır elbise giymek ayıp değildi. (…)

Sonra Samuel öldü, dünya bir tabak gibi paramparça oldu. Oğulları, kızları ve dostları kırık parçaların arasında el yordamıyla dolaşıp parçaları birleştirerek iyi kötü yeni bir dünya oluşturmaya çalışıyordu.

(…)
“Orası çok ıssız.”
“İki kişi olduğumuzda o kadar ıssız olmayacak.”
Will öfkeyle dudaklarını ısırdı. Sonunda baklayı ağzından çıkardı: “Tom bir tuhaf. Onunla tek başına kalmaman gerekir.”
“Bir şeyi mi var? Yardıma mı ihtiyacı var?”
“Sana söylemek istemiyordum,” dedi Will, “bence Tom bir türlü toparlanamadı-vefattan sonra. Bir garip halde.”
Dessie şefkatle gülümsedi. “Will sen öteden beri onu tuhaf bulursun zaten. İş dünyasından hoşlanmadığında da onun tuhaf olduğunu düşünmüştün.
“O başkaydı. Şimdi kara kara düşünüp duruyor. Konuşmuyor. Gece vakti tepelerde yürüyüşe çıkıyor. Onu görmeye gittim; şiir yazıyor bu arada, masanın üstünde sayfalarca şiir.”
“Sen hayatında hiç şiir yazmadın mı Will?”
“Yazmadım.”
“Ben yazdım,” dedi Dessie. “Masaların üstünü sayfalarca şiirle doldurdum.”
“Gitmeni istemiyorum.”
“Bırak kendim karar vereyim,” dedi Dessie yumuşak bir tonda. “Ben bir şeyi kaybettim. Tekrar bulmak istiyorum.”
(…)

John Steinbeck
“Cennetin Doğusu”, Çev: Roza Hakmen
Sel Yay., 2019, 3. Baskı, ss. 428, 429,430

Yorum yapılmamış

Comments are closed.

RSS feed for comments on this post.


Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com