(…)Rahat rahat yetmiş yaşında vardı. Sırtında yer yer iplikleri görünen ama yine de temiz bir ceket vardı. Güler yüzü sanki kendi kendini alkışlar gibiydi. Şapkasız başı saçsızdı. Bu çeşit çalgıcıların geleneğine uyarak şapkasını içine para atılsın diye önüne yere koymuş, ayakta duruyordu. Yer yer çatlamış eski kemanını çalıyor, yalnız ayağını kaldırıp indirerek değil, öne doğru eğik duran bütün vücuduyla tempo tutuyordu. Ama çaldığı şeyde birlik yaratmak için gösterdiği bütün çaba boşunaydı. Çünkü çaldığı parçada ne zaman ölçüsü vardı ne de melodi. Nağmelerin birbiriyle ilgisi yoktu. Buna rağmen çaldığı eserine kendini kaptırmıştı. Dudakları titremekte, gözleri önündeki notaya dikili habire çalmaktaydı. Evet, gerçekten önünde nota vardı. Diğer bütün çalgıcılar ezberden çaldıkları halde, bu ihtiyar kalabalığın ortasında önüne kolay taşınır cinsinden küçük bir sehpa koymuştu. Üzerinde yırtık pırtık, pis nota kâğıtları duruyordu. Sanki bunlar birbiriyle ilişiksiz olarak ortaya dökülen nağmelere güzel bir düzen vermek için konulmuştu. (…) Onun bu hali, önünden gelip geçen yığınların neşesini kamçılıyor, kendisine gülüyorlar diğerleri bakır paraları cebe atarken ihtiyarın şapkası hep boş kalıyordu. (…) Bir süre daha çalmasına devam etti. Sonunda bıraktı. Uzun zaman kendinden geçmiş de sonra ayılmışçasına önce gökyüzüne baktı. Yaklaşan akşamın belirtileri görünmeğe başlamıştı. Sonra şapkasına baktı, boş olduğunu gördü. Neşesini bozmadan şapkayı alıp giydi.
Franz GRILLPARZER
Fakir Çalgıcı, Yankı Yayınları, Çev: Esat Nermi s.10-11