(…)Uygar, zarif ve adaplı. Bıçkınlığı kafa vurma hamlığından boks inceliğine vardıracak kadar zarif. Öncelikle de “iyi” bir insandı. İyi olmaktan başka çaresi olmadığı için iyi olanlardan değil, zekâsının tüm yeterliğine ve kıvraklığına rağmen iyi olmayı seçtiği için özellikle vurguluyorum bu yanını. Kuzgun, çok sevdiği ve çok sık kullandığı iki deyimle, “mübalağa cenk” bir yaşamı “kına gibi un” halinde öğüttü. “Soyut heykeller yaptı” diye yazıyor ansiklopedilerde. Soyut heykeller midir Kuzgun’un yapıtları? (…)
Belki de Kuzgun, en coşkun sevgiyi, en içten saygıyı beslediği annesini yüceltmek adına (…) belki bir ağıt diye yonttu tahtaları, biçimlendirdi çivileri, demirleri.
Malzemelerini seçimindeki nedenler nedir? (…)
Belki kendisinin de ömür boyu cevabını aramadığı bir yığın soru bıraktı ardında. Ancak, sanatçı olarak kimsenin tartışamayacağı bir gerçeği vardı.
“Adam”lık sanatının büyük ustasıydı Kuzgun.
Seçkin Selvi (Cılızoğlu)
Gergedan Dergisi, Sayı:17, 1988
19
2010
Uygar, zarif ve adaplı.
19
2010
Kuzgun Acar’ın desen defterinden…
Kuzgun Acar’ın desen defteri’nden görüntüler…
(Fersa Acar Koleksiyonu)
İşbankası Kibele Sanat Galerisi Yay., 2004
19
2010
Kuzgun Acar, Alberto Giacometti ve 1961 Paris Bienali
(…)1961’de, Paris Bienali’nin bilmem kaçıncı günü, bir Montparnesse gecesinde, Türk olduğumu ve sanatla kıyısından köşesinden ilgilendiğimi bilen büyük sanatçı Giacometti, yanıma yaklaşarak, “Bienalle’nin yontu ödülünü size verdik” dedi. İlkin hiçbir şey anlamadım. Benim, Bienal’de bir eserim yoktu. Sonra büyük usta, Akar ya da Aşar adında bir yontucu tanıyıp tanımadığımı sordu bana. (Fransızca, Kuzgun’un Acar’ını böyle söylüyordu.) O zaman anladım. Ödülü “paslı çivilere” mi verdiklerini sordum. Evet, dedi.
Sonradan öğrendim ki, İtalyan asıllı Giacometti, onüç kişilik seçiciler kurulunun genel eğilimine (üyelerin büyük çoğunluğu, beş yapıtıyla Bienal’e katılan İtalyan Francesco Somaini adlı yontucuyu ödüllendirmek istiyorlarmış) karşı çıkmış ve büyük ödülün Kuzgun’a verilmesini sağlamış. Ertesi saah ilk işimi haberi Kuzgun’a telgrafla bildirmek oldu.(…)
Ferit Edgü
“Ölüm mü çaldı kapını Kuzgun, yoksa sen mi ölümün kapısını?”
Politika Gazetesi, 11 Şubat 1976
Hamiş: Evvel Fanzin’in tüm Kuzgun Acar ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=kuzgun-acar adresinden ulaşabilirsiniz.
19
2010
Kuzgun Acar’ın İlk Yapıtı, Bir Yorum, Bir Soru ve İki Not!
Kuzgun Acar’ın ilk yapıtı olan “Palyaço”
(Ertel Ailesi Koleksiyonu’ndan…)
Kuzgun Acar’ın İlk Yapıtı, Bir Yorum, Bir Soru ve İki Not!
Grafik sanatımızın ünlü ismi Mengü Ertel ile Kuzgun Acar’ın yakın dostlukları İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlar ve Kuzgun Acar’ın göçüne kadar verimliliğini sürdürür.
Borges Defteri’inde yayınladığımız Kuzgun Acar yapıtı onun yaratıcı ellerinden çıkmış ilk heykelidir (Ertel ailesinin aktardığı bilgiler doğrultusunda).
Yapıt Kuzgun Acar tarafından Mengü Ertel’e hediye edilmiş ve şu an Ertel ailesinin koleksiyonunda özenle korunuyor. Kuzgun Acar’ın ilk yapıtı olarak gördüğümüz heykel üzerine çok şeyler yazılabilir, ilk bakışta bir yanılgıya sebebiyet vererek (ki yapıtın ilk çekim ve kuvvet noktasıdır) sanki Auguste Rodin’in ünlü yapıtı Burjuva Heykelleri’ne başka bir enlemden göndermeler taşıyor ama biraz daha dikkatli odaklandığımızda gitmemiz ve varmamız gereken menzili işaretliyor. Binlerce yıllık bir heykel geleneğinin zemininden yükselen yeni bir yaklaşım, kavrayışın habercisi gibi ona odaklanan gözlerin hafızasına yerleşiyor. Bu yapıtı Kuzgun Acar yapıtlarından ayıran nokta sadece malzeme kullanım farklılığı değil, bir gövdenin bütün olarak tüm antik heykel atölyelerine asimetrik bir vurgu yapmasıdır, söylenecek sözlerin, oluşabilecek anlam katmanlarının henüz sonuna gelinmediğini müjdeleyen çok önemli bir yapıttır. Bütün uygarlık katmanlarının arasından süzülerek modern zamanlardan insan ve varoluş sorununa karşı yanıt değil sorunun merkezi gibi duruyor.
Adeta Anadolu’nun bir başka Zümrüdü Ankası Rumi’nin dizesinden çıkıvermiş bir gövde görüntüsünde:
“Çok uzaklardan yürüyen bir adam gibiyim ben.
Çok uzaklardan geçen bir hayal gibi,
yok da sayılmam.. var olan bir şeyim ben..
şimdi, ben bensiz geleyim
sen ise
sensiz gel..”
Kuzgun Acar’ın bütün dönemleri ve yapıtlarının mihenk taşıdır gördüğümüz heykel. Firarı bir zaman diliminden akrep ve yelkovanın donuk anından, kor ve ateşte özenle kapatılan bir mektubu andırıyor. Başlanıp ama tamamlanmamış ve bir gün mutlaka tamamlanacak öznel ve dokunaklı öykünün ilk işaret taşıdır. Yapıtın kendisi kadar gölgesi ve ne kadar çok yaşlanıp ama hiç yaşamayan insan öyküsünü kendi sessiz bakışına kilitlemiş. Çığlıktan eser yok ve yaşarken hatta göçerken “tek başınayız” gibi bir ses de duymanız olası değil ama galiba o itinalı bakıştan ‘içimizdeki hayvanlara yazık ediyoruz’ gibi bir mana damlası suretimize konuyor..
meğerse “görüş” günümüz,kısmet bugüneymiş diye not düşüyoruz iç sayfalarımıza..
“ sen bizim tıpkımızsın ey can
-amma yaptın, dedi
O da ne demek?
Şu gördüklerin hep ben’im
-Yoksa, dedim, sen o musun?
Sus dedi, Sessiz ol
Benim ne olduğum dedi, dile gelmez.
-Öyleyse, sana dilsiz, dudaksız konuşan biri işte…”- Rumi
Kuzgun Acar’la, yapıtlarıyla dilsiz, dudaksız konuşmak gerek,
Sen ey temaşa sekisinde bekleyen varlık,
durma yine konuş onunla:
hoş geldin sevgili Kuzgun Acar’ımız..hoş geldin. ”
Cavit Mukaddes
18.03.2010-İstanbul
Borges Defteri’nden Önemli Not: Yapıtı hepimizle paylaşan Ertel ailesine ve özellikle Sn. Murat Ertel’e (Babazula Müzik grubundan) teşekkür ediyoruz. Murat beyin verdiği bilgilere göre Kuzgun Acar adına girişilecek bir müze oluşturma çabalarına bu çok önemli yapıtı bağışlayarak katkıda bulunmak istediklerini bildirdiler, bilgiyi sanat ortamımızla paylaşmayı uygun gördük. Son müzayede işleminde 22 Kuzun Acar yapıtını satın alan koleksiyon sahibine(kim-kimler olduğunu henüz bilmiyoruz???- bu da başka bir garabet) buradan duyurulur. Kalcı ve bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük heykel sanatçılarından birine karşı bir kez, sadece bir kez “ahde vefa” diyerek ve yaşadığı sürece uğradığı haksızlıklar ve göğüslediği onca acıyı az biraz kavrayarak ve hatta akla ve de insafa yakışacak biçimde onun adına ve ona yakışacak nihai adımın atılması (Kuzgun Acar Müzesi) sanat tarihimiz, gelecek kuşaklar adına düşünmemiz gereken en yaşamsal alanlardan bir tanesidir. Kuzgun Acar gibi dünya heykel sanatında kendine özgü yeri olan bir sanatçı bu devasa ve meçhul dağınıklığı asla ve asla hak etmiyor.
Herkesi duyarlılığa davet ediyoruz.
Ama en çok 22 Kuzgun Acar yapıtını haraç-mezat akçe uğruna feda edenlere sitem ediyoruz.
Sanki “başka” bir yaklaşım tarzı hiç yoktu, üstelik bunu kime karşı yaptılar? Hiç farkındalar mı?
Evvel Fanzin’den Önemli Not: İşbu yazı Borges Defteri‘nden alıntılanmıştır. Cavit Mukaddes’in işaret ettiklerini etimizde ve kanımızda hissettik! Katılıyoruz! Kuzgun Acar ve sanatı yıllarboyu araştırılacak ve incelenecek derinliktedir, önemdedir. Kuzgun Acar, bir denizaltıdır. Sıkı yontucu Kuzgun Acar’ın devrimci tiyatro için yarattığı masklar, sanat kâhyalarının veya sanat hamilerinin toplu fotoğraflarına hapsedilemez!
Şu sözleri herkes aklına mıhlasın:
“Kuzgun Acar gibi dünya heykel sanatında ‘sıkı’ yeri olan bir sanatçı bu devasa ve meçhul dağınıklığı asla ve asla hak etmiyor!”
“Herkesi -ayağa kalkarak- Kuzgun Acar’ın eserleri konusunda duyarlılığa ve haklılığın inadına davet ediyoruz!”
“22 Kuzgun Acar yapıtını haraç-mezat akçe uğruna feda edenlere ya da bu eserleri sanat kâhyalarının veya sanat hamilerinin toplu fotoğraflarına dahil edenlere sonsuz karşıyız!”
***
Kuzgun Acar’ın eserlerinin satışıyla ilgili olarak şu adreslere de ayrıca bakınız:
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=2277
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=2247
*
16
2010
Üzgün Bir Sesle: Kuzgun Acar…
Borges Defteri‘nden Sufi, Kuzgun Acar’ın masklarının satışının ardından aşağıdaki yazıyı kaleme almıştır:
ÜZGÜN BİR SESLE: Kuzgun Acar..
Kibele Sanat Galerisi 2004 yılında Türkiye’nin en önemli heykel sanatçısı Kuzgun Acar’ı kapsamlı bir retrospektif sergiyle anmıştı. Sergi birçok özel koleksiyondan toplanan eserlerle gerçekleşmişti. Elim, canhıraş ölümünden sonra kendi yurdunda kapsamlı sunumlardan birisi idi söz konusu sergi. Gönül isterdi ki o yapıtların tümü onun adına ve sanatına yakışır bir müzede sürekli sergilenme, ulaşılma olanağına kavuşabilseydi.
1976 yılında kendi atölyesinde çalıştığı sırada insanın kalbini burkan bir kaza sonucu hayatını kaybeden bu değerli sanatçımızın tüm yapıtlarını izleme, görme olanağımız ne yazık ki pek yok. Bu gidişle asla olmayacak. Çünkü gözünü, kulağını kar, para, müzayedelerde bayrak kaldırma savaşına kaptıran ve konunun sadece kar-ziyan kısmıyla ilgilenen bir kısım sanat simsarının bazı önemli yapıtlar üzerine yine “genelde” kar-zarar dengesi uğruna “sahiplenme-hapsetme” tutkusuyla “çullanmaları” buna engel olmayı sürdürecek. Çünkü piyasa serbesttir ve serbest piyasada tahvilleşmeye nesne olarak ne yazık ki sanat yapıtını da bulaştırmış sermayenin kirli ruhu, bu iç kanama durumu (elbet ki dünya ölçeğinde alışkanlık-bağışıklık kazanılmış bir durumdur sadece bizde değil) nasıl okunmalıdır? Doğru olan bu mudur? Biraz daha “kar” uğruna nasıl haraç-mezat ve ulu orta satışa sunulabilir bu koleksiyon? Yoksa bir şeylerin bir yerlerde yanlış gittiğini mi gösteriyor? 22 Adet Kuzgun Acar yapıtını satın almaları için direkt her hangi bir özel müzeye teklif götürüldü mü? Bu koleksiyon hangi koşullarda oluşmuş ve karşılığında tek kuruş bile talep etmeyen Kuzgun Acar gibi bir sanatçıya ve yapıtların bütünlüğünü koruması açısından indirilmiş büyük darbedir! Bir Kuzgun Acar sevdalısı olarak zihin karışıklığı diyemem ama bir çeşit akıl tutukluğu yaşıyorum(bu durumları görünce). Bu faili malum durumun bana bıraktığı armağan sözcükler ise “gaga”, “makas”, “yırtıcı”, “dalga”, “ağ” oluyor istem dışı. Yapıtlarıyla 1962 yılında Paris Modern Sanatlar Müzesinin davetlisi olarak sergi açan ve terim yerindeyse bu efsane müzenin tozunu ta o yıllarda attıran sanatçının bir yapıtı ve iki deseni Paris Modern Sanatlar müzesi tarafından satın alınır, hala heykel bölümünde itinayla sergileniyorlar. Ama siz şu bulunduğumuz toprakların o yıllardaki sanat anlayışı, kavrayışına bakınız ki kendi yurdunda açlıktan ölmemek için 60’lı yıllarda balıkçılık yaparak yaşama tutunur, direnir Kuzgun Acar.
Geçen yüzyıl dahil, Paris Roden Müzesinde bütün bu coğrafyadan o müzede kişisel heykel sergisi açan tek kişi Kuzgun Acar’dır ikinci bir sanatçı yoktur, olmamıştır(yıl 1966), oysa kendi yurdunda, Anadolu topraklarının çorak olmaması, toprak erozyonu sorununu ta o yıllarda duyarlılıkla gündeme taşıyan devasa bir yapıtı Ankara’nın Emek İş Hanı’nın duvarından parçalanarak indirilir ve depolara kaldırılır, daha sonra hurda olarak satılır. Şimdi neyin günahını çıkarıyoruz? Biçilen müzayede fiyatıyla vicdan mı paklıyoruz yoksa kendi kadim vurdum duymazlığımızı mı örtmeye çalışıyoruz?
Kuzgun Acar’a bu günlerde müzayede kataloglarında biçilen, gösterilen “değerler” onun derin kişiliği, yüksek sanat tutkusunun yanı başında bir sinek vızıltısı bile olamayacağını bilerek bu kabus sahnesini es geçip bir kenarda tutmamız olası değil. Kuzgun Acar yaşadığı sürece sokağın ruhuna seslenen onu sahiplenen, önemseyen bir sanatçıydı. Yaşamın kıyısına itilen, çürümeye yüz tutan ve ya hurdaya çıkartılan nesneler onun sihirli ellerinde, yaratıcı dünyasında sonsuzluğu sınadılar, yeniden ama bu kez görkemli bir “varlık” olarak toprağı, gökyüzünü kucakladılar.
Maskeleri ve tüm heykellerinde yeniliği arayan ve kendine özgü üslubuyla çevresindeki tüm nesneleri, var oluş biçimlerini yorumlayan, değerler katan, düşleyen Kuzgun Acar 1961 yılında Türk heykel sanatına yurt dışında bugüne kadar kazanılmış en büyük ödülü armağan eder ve Paris Uluslararası Sanatçılar Bienali’nde birincilik ödülünü kazanır. Acar heykelin yanı sıra sinema ve tiyatro ile de yakından ilgilendi.
1967-68 yıllarında politik sokak tiyatroları için masklar yapan sanatçı, sokak sanatını-sanatçısını her hangi bir maddi kaygı gütmeden içtenlikle destekledi sanat’ın gür sesini bir bütün olarak sokağa ve halka ulaştırmak için onca çaba harcayan Kuzgun Acar o yapıtların severek çevresine hediye ettiğini biliyoruz ama o muhteşem yapıtların günün birinde pusuya yatmış sanat simsarlarının elinde bir kar-zarar nesnesine dönüşeceğini ve olanaksızlar yüzünden, gerekli güvenlik tedbirlerinden yoksun bir atölyede canı pahasına yarattığı ve canından çok sevdiği yapıtlarının acımasızca ve sokaktan, halkından esirgenerek sermaye çarkına takılacağını bilseydi tavrı ne olurdu acaba? Belki de bu üzücü öykü bütün bir sanat tarihinin öyküsüdür, ama yapıtları, geriye bıraktığı eserlerin sayısı sınırlı olan önemli sanatçılarımız için bir tedbir gerekmez mi?
Özel müzelerimize kendi bünyelerinde her an büyük bir tutkuyla ve yeni bir dekorasyonla genişlettikleri denize nazır restoran alanlarından başka çok önemli görevleri olduğunu kim anımsatacak? Gelecek kuşaklar adına yapabilecekleri hiçbir şey yok mu?
1974 yılında Mehmet Ulusoy’un Paris’te kurduğu “Özgürlük Tiyatrosu”nda sahnelediği Brecht’in ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’ oyununda kullanılan maskları orijinal yorumlarla, savaş döneminden kalma eski çelik ve lastik malzemeleri kullanarak hazırlayan Kuzgun Acar’ın malzeme seçimi duyarlılığının sınırsızlığına götürür insanı.
Onun sanat’ı, yapıtları üzerine derinlemesine ve derli toplu bir irdeleme, yorumlama kitabı bildiğim kadarıyla daha yayınlanmadı, yapıtları hakkında bilinenler-bilinmeyenler denkleminde devasa bir alan hala meraklısını bekliyor.
Murat Ural’ın titizlikle yeniden kaleme aldığı biyografik şeması övgüye değerdir, ama bu biyografik irdeleme yapıtlarına karşı amaçlanan analitik yaklaşımlardan çok uzaktır.
Sıra dışı bir hayatın bilinmeyen girdisi, çıktısı, içsel med-cezirleri, başarıları, hayal kırıklıkları, beklentileri ve bir kelebek ömrüne sığdırılan bunca müthiş yapıtlar!
Onun yapıtlarını izlerken gözleriniz değil sanki yüreğinizi “görüyor” her şeyi.
Kuzgun Acar 3000 yıl öncesinden bu kentin her köşe bucağından bizlere seslenen İstanbul Heykel Atölyelerinin yılmaz Ustası gibi demire, çeliğe, bronza, doğaya, boşluğa, yokluğa fısıldayanlarla beraber binlerce yıllık bir tutku masalını sessizce bizlere aktarır. Açıkçası kurulan Kuzgun Acar para-pul-pazar tezgahı yüreğimi sızlatıyor, sızlattığı için yazma ihtiyacı duydum. Yoksa hepimiz biliyoruz J.M’nin deyimiyle “bu piyasada “satıcı” olmak ilk önce onu yaratanı derinden yaralamıştır, tarifsiz acılara boğmuştur.”
(“İnsanlar çoğu kez ellerinde olmayan nedenlerden dolayı hiçbir şey yapamama durumunda kalırlar. Kimbilir hangi korkunç, çok korkunç kafesin içine hapsolmuşlardır. Kurtuluş da var bir yerlerde, biliyorum, geç kalmış bir kurtuluş. Haklı ya da haksız yere yok edilmiş bir iyi ad, yoksulluk, yazgının oyunları, felaketler..İnsanları hapseden şeyler bunlar işte”-Vincent Van Gogh-Mektuplar)..
Evet, işte “ellerini sıkı sıkı sıkarak” kardeşi Theo’ya veda eden Van Gogh gibi yaşamı, zor koşullarını yeryüzünün Anadolu koordinatından selamlayan Kuzgun Acar, caddelerin, sokakların eliyle halkını selamlamaya devam edecek. O, atölyesindeki infilak anında her zerresini bu topraklara serpiştirdi, bunu biliyordu..
Pablo Neruda’nın dediği gibi: “hayranım denizcilerin sevdasına, söz verirler, ama dönmezler bir daha”, balıkçı dost, deniz dostu bir Kuzgun “gel de duyma geceyi”.. şimdi! Ruhunu Gökyüzü, yüzünü uçsuz bucaksız deniz ve yeryüzü tutuyor..rahat uyu!
Sufi.
16
2010
Kuzgun Acar’ın Maskları Satıldı!
Demek ki zamanında, devrimci tiyatro adına, Mehmet Ulusoy’un Özgürlük Tiyatrosu’nda sergilenen, Brecht’in ünlü Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyunu kapsamında, mimiklerini kullanmakta zorluk çeken amatör tiyatro oyuncularını desteklemek adına Kuzgun Acar’ın tasarladığı masklar bugün 490000TL ediyormuş!
Böylesi bir çelişkiye ne desem boş!
Sonuçta, Kuzgun Acar’ın maskları satılmış. 16 Mart 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nden satışa ilişkin kupür aşağıdadır:
***
14 Mart 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nden Kuzgun Acar’ın masklarının satışına ilişkin bir kupür;
21
2010
“491”
*
491
Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’daki yüzüdür 491…
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.
491‘i https://zaferyalcinpinar.com/491.pdf adresinden indirebilirsiniz.
E-posta: dortdokuzbir@gmail.com
Sahicilikle/ Zafer Yalçınpınar
04
2010
Kuzgun Acar’ın Yontuları
Kuzgun Acar’ın heykellerinden bazılarının görüntülerine https://www.kuzgunacar.com/heykel.htm adresinden ulaşabilirsiniz.
03
2010
Allah’ın Kuzgun Bir Kuludur.
Allah’ın Kuzgun Bir Kuludur.
1.
babası Fenerbahçe’de Yahya Kemal’le dalga geçer
annesi sabah akşam mavi ispirto içer
ikisi bir olup Kuzgun doğurmuşlardır
2.
adamın elinden bıçak almayı iyi bilir
bar kapılarından yontulu eldir
3.
insan irkilttiği içindir çivilerini çok sever
gözleri kaynaklıdır değişik gözlükler giyer
4.
zapt edilemeyene inandı
bir kuşun hareketinin
heykelini yaptı
5.
galata kulesinde
kırk gün boyu kadar gece
duvarlara rakı kadehi fırlatmıştır.
6.
kendinden kendini geçirip
varlığından varlığını yontmuştur
7.
yere indi diye ölmüştür
merdivenlerin tepesinden
hızlı ve hareketli
ölmüştür
8.
Abdulâhet
Kuzgun
Acar’dır
ve Allah’ın kuzgun bir kuludur.
Zafer Yalçınpınar
5 Ocak 2008
***
***
Demir, çivi, tel ve ahşap gibi malzemeler kullanarak gerçekleştirdiği yapıtlarıyla tanınan heykeltıraş Kuzgun Acar geçirdiği beyin travması sonucu 3 Şubat 1976’da İstanbul’da öldü. 1928’de İstanbul’da doğan sanatçı, 1948’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi heykel bölümüne girdi ve Prof. Belling’in öğrencisi oldu. Daha sonra Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun atölyesine geçerek öğrenimini onların yanında tamamladı. Öğrencilik yıllarında Bara’nın sanat anlayışından etkilenerek soyut çalışmalara yöneldi ve ilk çalışmalarını geometrik-soyut tarzda verdi. Mezun olduktan sonra serbest çalışmaya başladı ve aynı yıl ilk kişisel sergisini düzenledi (1953). Demir, çivi, tel ve ahşaba heykellerinde hayat veren sanatçı soyut anlayışla lirizmi birleştirerek diğer meslektaşlarından farklı yapıtlar üretti. Çivilerle gerçekleştirdiği bir çalışması, 1961’de Paris Bienali’nde birincilik kazandı ve ödülle birlikte verilen bursla Fransa’ya gitti. 1962 yılında Paris Modern Sanatlar Müzesi’nde, 1966 yılında ise Rodin Müzesi’nde eserlerini sergiledi ve bu sergileri sayesinde Avrupa sanat çevrelerinde de tanındı. Tiyatro oyunları için masklar ve mimariye bağlı panolar da üreten Acar’ın, 1975’te Paris’te Mehmet Ulusoy tarafından sahnelenen Kafkas Tebeşir Dairesi (B. Brecht) adlı oyun için yaptığı masklar, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’ndaki “Kuşlar” rölyefi ve Ankara Emekli Sandığı Gökdeleni’nin cephesindeki tunçtan kabartması bu alanlardaki en önemli çalışmalarıdır.
Ayrıtılar için bkz; https://www.kuzgunacar.com/yasami.htm
Ayrıca bkz; https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=kuzgun-acar
*
03
2010
Kuzgun Acar’ın Vefat İlânı (1976)
13 Şubat 1976 tarihli Milliyet Sanat Dergisi Kapak Görüntüsü
***
*
Kuzgun Acar’ın vefatına ilişkin ilânlar…
***
Kuzgun Acar’ı saygıyla anıyoruz…
*
Ayrıca bkz: https://www.kuzgunacar.com/yasami.htm
02
2010
Kuzgun Acar’ın Maskları
Kuzgun Acar’ın masklarının görüntülerine
https://zaferyalcinpinar.com/kuzgunacar.pdf
adresinden ulaşabilirsiniz.
***
“1984 yılında Paris’te, Kuzgun Acar’ın maskelerini ilk kez görmüştüm. Mehmet Ulusoy tarafindan sahnelenen Kafkas Tebeşir Dairesi(Brecht) adlı oyun için ürettiği maskeleri oyun sahneye koyulurken görüyordum.Yakın dostum Simon Telvi, Ulusoy’un asistanı idi. Bu maskeleri elime de almıştım. Aynı zamanlar içinde, bir kez, atölyemde, hatıramda kalan bir maskeden bu suluboyayi yapmıştım. Kollar ve ayaklar çataldan, başın üstünde kaşık olan maskeden bahsediyorum. Acar’in maskeleri beni çok heyecanlandırmış ve tesir etmişti.” (Paris’ten, Ody Saban)
***
02
2010
Kuzgun Acar hakkında kupürler…
Kuzgun Acar hakkında basında yeralan bazı kupürlere https://www.kuzgunacar.com/basindan.htm adresinden ulaşabilirsiniz.
02
2010
Kuzgun Acar’a İşaret Etmek İçin 16 Neden
Karga Mecmua’nın Şubat 2009 tarihli 24. sayısında yer alan yazıya https://zaferyalcinpinar.com/k10.html adresinden ulaşabilirsiniz.
02
2010
Kuzgun Acar Paris’te… (1961)
(…) Kuzgun Acar, bir şakası anımsandı mı ardından bir başkası anlatılanlardandı. 1961 yılında Genç Sanatçılar Bienali’nde birincilik kazanınca ilk kez Paris’e gidişlerini anlatmıştı bir arkadaşımız. Havaalanında (daha bizde pek benzeri olmayan) güvenlik kapısından bir türlü geçemiyorlar. Çünkü Kuzgun habire ötüyor. Kuzgun’un sırtında parasızlıktan kendi uydurduğu bir kılık, cübbe ile harmaniye arası bir şey var, boynunda takı gibi bir şeyler, kuşağı da püsküllü. Her ötüşte takılarından, kılığından bir şeyler eksiltiyor. A-ah! Yine çıngır mıngır ötüyor. Adamlar iyice sinir durumdalar. Bu sinirin biraz da Kuzgun’un rengine ve kılığına olduğu sanılıyor. Kuzgun’un yanındaki arkadaş neredeyse ağlamak üzere. Kuzgun kahkahalarla “Söyle şunlara” diyor “Boşuna aramasınlar, ben bugün ıspanak yedim, onun demiri ötüyor.” (…)
Sennur Sezer, 2004
***
Milliyet Gazetesi’nden Kuzgun Acar’a ilişkin 1961 tarihli bir kupür…
*
Paris Modern Sanatlar Müzesi’nde Kuzgun Acar’ın gerçekleştirdiği serginin davetiyesi… Kuzgun Acar, davetiyenin üzerine, Bige Berker’e ithafen çeşitli notlar yazmış. (Kaynak: Murat Ural)
01
2010
Hanım İğnesi
“Kuzgun’un en büyük tutkularından biri de tekneydi. Kanlıca’da bu tutkusunu, arzuladığı gibi bir tekneyle değil en fazla kıçtan bozma kayıklarla da olsa biraz yaşadı. Hisaryolu’na taşınınca yakındaki kayıkhaneden eski bir kayık almıştık. Kuzgun adını “Hanım İğnesi” koydu. Son derece ince, zarif ve hafif harika bir kayıktı. Ne varki hep su alırdı. Durmadan su boşaltırdık. Batırıp şişirmeye çalışırdık. ” (Bige Berker)
01
2010
Kuzgun Acar’ın Yapıtları
Kuzgun Acar’ın eserlerinden örnekler…
*
Ayrıca bkz:
https://www.kuzgunacar.com/heykel.htm
https://www.kuzgunacar.com/desen.htm
*
“Tüm yontularımda bir çığlık vardır.”
(…)
“Kuşun kendisinin değil de hareketinin heykelini yaptım.”
(…)
“Çünkü insanoğlunu zaptetmeye imkân yok! ”
(…)
“Çivilerimi seviyorum: İrkilmeden yanlarına sokulamadığımız için…”
Kuzgun ACAR
01
2010
Kuşlar kuşlarla…
Kuzgun Acar’ın Unkapanı-İMÇ’nin duvarında yer alan “Kuşlar” adlı rölyefi, kuşlarla beraber… (Fotoğraflayan: Sinem Yalçınpınar)
*
Söylenceye göredir;
“Müteahhit firma, Kuzgun Acar’dan İMÇ için bir rölyef yapmasını istiyor. Acar da bu iş için bir fiyat teklifi veriyor. Teklifi yüksek bulanlar, bunun üzerine, rölyefte kullanılacak malzemelerin bir fiyat listesini Kuzgun Acar’dan istiyorlar. Kuzgun listeyi veriyor ve İMÇ müteahhitleri kendilerince bir hesap yapıp, malzeme listesindeki fiyatı ikiyle çarpıp Kuzgun Acar’a yapmakta olduğu rölyef için bu düşük bedeli ödüyorlar. (Meseleye otomobil tamircisi gibi yaklaşıyorlar) Yapılan ödeme Kuzgun’un istediği bedelin neredeyse 1/3’ü kadar… Kuzgun bu duruma çok sinirleniyor. Parayı aldıktan sonra, Kuzgun Acar, İMÇ için yaptığı “Kuşlar” adlı rölyefin boyutunu 1/3 oranında küçültüyor.”
*
Hamiş: Şubat ayı, Kuzgun Acar’ın doğum ve ölüm yıldönümüdür.
2. Hamiş: “Kuzgun Acar Kimdir?” diyenler https://tr.wikipedia.org/wiki/Kuzgun_Acar veya https://www.kuzgunacar.com/yasami.htm ya da https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=kuzgun-acar adreslerine bakabilirler…
25
2009
Kuzgun’un Yeri (1972)
Kuzgun Acar’ın meyhanesinin, Sinamatek tarafından yayımlanan Filim Dergisi’ndeki reklam kupürüdür.
Kuzgun Acar, ekonomik açıdan bir destek sağlayabilmek amacıyla Galata Kulesi’nde “Kuzgun’un Yeri, Ceneviz Meyhanesi”nin işletmeciliğini üstlendi. Aynı yerde düzenlediği Galata Kulesi Sanat Galerisi’ni Tan Oral’ın karikatürleri, Gültekin Çizgen’in fotoğrafları ve Orhan Taylan’ın desenlerinden oluşan bir karma sergi ile açtı. Ancak bu girişimi uzun ömürlü olmayacak ve beklentilerini karşılamayacaktı. Meyhane kısa bir süre sonra Kuzgun Acar’ın dostlarını ağırladığı bir yer haline dönüşecekti.
Bige Berker’e yazdığı 12 Mayıs 1972 tarihli mektupta içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyordu: “Ben iki buçuk aydır 17.30-00.02 Galata kulesindeyim aralıksız. Sembolik bir zayıflama ile sabah kusmaları dışında her zamanki Kuzgun. Heykel yapmak istemiyor canım. Bir-iki kalem istek dışı, nötr olmaya vardım varmaksa. Belki yaşdönümü.”
Murat Ural
“Kuzgun Acar”, Milli Reasürans Sanat Galerisi Yayınları, 1997, s.80
13
2009
“Türkiye” Rölyefi (Kuzgun Acar)
Kuzgun Acar’ın “Türkiye” rölyefinin genel görünüşüdür. Fotoğraf, Yusuf Taktak arşivindendir ve 1967’de çekilmiştir.
*
“Türkiye’nin ilk gökdeleni Emek İşhanı’nın cephesine 13 metre boyunda bugüne kadar memleketimizde yapılan rölyeflerin en büyüğü konulmaktadır. Altı ay geceli gündüzlü çetin bir çalışmanın biraz da maceralı geçen uzun devrenin sonunda ortaya çıkan bu yeni sanat eserinin Kuzgun Acar nezaretinde Kızılay’daki büyük işhanının alana bakan cephesindeki boş kısma monte edilmesine başlandı.”
Yeni Gazete, 31 Ocak 1967
*
Ayrıca bkz: Kuzgun Acar’ın eseri hurda fiyatına satıldı! (1988).
06
2009
1967’den 1988’e Kuzgun Acar’ın Türkiye Rölyefi
Kuzgun Acar’ın bazı eserleri tartışmalara sebep olmuş ve sökülüp depolara kaldırılmıştır; Ankara’da Emek İş Hanı’nın ön girişine Anadolu’nun çoraklaşma sonucu kaybettiği toprakları ifade etmek üzere 1966’da yaptığı büyük boyutlu metal Türkiye rölyefi yerinden kaldırıldı, depolarda bekletildikten sonra hurda olarak satıldığı yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıktı. (Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Kuzgun_Acar)
Konuyla ilgili iki (1967,1988) gazete kupürü aşağıda yer almaktadır:
***
***
Kuzgun Acar’ın diğer eserlerinden bazılarının başına da benzer şeyler geldi.
Metal-İş Gönen tesisleri için yaptığı heykel 1980 sonrasında sökülerek bir depoya kaldırıldı, 1997’de hatırlanarak depodan çıkarıldı ve yerine asıldı; 1975 Heykel Sempozyumu için 1940’lı yılların Antalya valisi Haşim İşcan anısına yaptığı dev el heykeli ise, bir süre sonra bir depoya kaldırılmış, uzun zaman sonra Antalya’nın girişinde bir kavşağa yerleştirildi. (…) Sanatçı, Marmara Adası’na konulması tasarlanan bir anıt hazırlamaya başladı (balıkçılarla ağ çeken bir Atatürk heykeli), ancak tamamlayamadı.Yarım kalan eserin nerde olduğu bilinmiyor. Acar, bir duvar rölyefi üzerinde çalışırken merdivenden düştü ve beyin kanamasını nedeniyle 4 Şubat 1976 günü 48 yaşında hayatını kaybetti. (Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Kuzgun_Acar)
06
2009
‘Afrikalı bir büyücü’, ‘İstanbullu bir beyefendi’ ve ‘geçen yüzyıldan kalma bir nihilist’ti.
Bana göre Kuzgun, aynı zamanda ‘Afrikalı bir büyücü’, ‘İstanbullu bir beyefendi’ ve ‘geçen yüzyıldan kalma bir nihilist’ti. Rue Mosieur Le Prince’te bir otelin çatı katında, taraçayı çevreleyen alçak duvarın üstünde bir yandan kafes tellerine inanılmaz formlar verirken öbür yandan gazocağının üstünde mineler yapışını unutmam imkansız. Demir, tel, çivi, mika, sac yani genellikle bir hurdacıda rastlayabileceğiniz o sayısız hırtı pırtı ile kendi evrenine bir biçim veriyordu. Kuzgun için, ister Melquiades deyin ister Afrikalı bir büyücü.
Onat Kutlar
Milliyet Sanat Dergisi, Aralık 1988, Sayı: 205
20
2008
Marmara Adası ve Kuzgun Acar
(…)
Bayrampaşa Belediye Başkanı, Kuzgun’u Antalya’da Haşim İşcan anıtını yaparken tanımış ve bir sohbet sırasında kendi projelerinden söz ederek Atatürk anıtı düşüncesini açmıştı. Kuzgun, “bir iş bulduk!” diye atlamamış işin üzerine, incecik sormuştu Bayrampaşa Belediye Başkanı’na, “Ben kendi kafamın içindeki Atatürk’ü mü yapacağım, sizin kafanızın içindeki Atatürk’ü mü?” Sonra oturmuş anıtın maketini çıkarmış, başta Belediye Başkanı olmak üzere ortaya çıkan anıt maketine kimse, hiçbir Bayrampaşalı “Hayır” dememişti.
Marmara Adası Belediye Başkanı Ahmet Enön de Antalya Festival gazetesinden Kuzgun’u tanımış ve Kuzgun, bir hafta sonu soluk almak için Marmara Adasına gittiğinde Kuzgun’a bir heykel için asılmış. Sonunda orada da Bayrampaşa Belediye Başkanı’na sorulan soru sorulmuş, cevap alınmış ve “Balıkçılarla balık ağları çeken” Atatürk anıtı maketi ortaya çıkmıştı.
Kuzgun coşkuyla sıvanmıştı bu anıtlara… Hatta Marmara Adası işini öylesine sevmişti ki “Bu anıt istediğim gibi çıkarsa, en çok bu anıtı özlerim” diyerek yaşamı Marmara Adası’nda kıyıya çekmeyi bile kurmuştu.
(…)
Tanju Cılızoğlu
Tiyatro Dergisi, sayı:32, 1976, s.21-22
03
2008
Sonradan…
“Kafkas Tebeşir Dairesi için 140 mask yaptım; 14 oyuncu değiştire değiştire 86’sını kullandı. Zor iştir maskı oyuncuya sevdirmek… Kolay mı, adama “yok ol, silin” diyorsun. Malzemeyi ön-plana çıkarıyorsun. Ancak, önce maskı istemeyen oyuncu, sonradan maskla korkunç bir şekilde bütünleşti. Öyle ki, açılış günü tiyatronun kapısına iki mask koymak istediğimizde, hiçbir oyuncunun elinden maskını alamadık.”
Kuzgun Acar
26
2008
Görsel İş: “Kuşlar”
KUŞLAR-Zafer Yalçınpınar
Kuzgun Acar’ın anısına, saygıyla…
Not: Görsel işin büyük biçemine https://zaferyalcinpinar.com/kuslar.jpg adresinden bakabilirsiniz.