Bkz: https://surrealisteylemturkiye.blogspot.com/2010/07/underground-poetix6yaz-ozel-says.html
10
2010
Blind Cat Black (Bakışsız Bir Kedi Kara) Türkiye Gösterimi!
Amerikalı yönetmen Chris King ve şiir çetesi Poetry Scores’un, Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müziklerle hazırladıkları zombi filmi, Futuristika! Ece Ayhan’ı anma etkinlikleri kapsamında ilk defa İstanbul’da!
Hazırlayanlar:
Futuristika! Enteresan Mevzular Dergisi (TR) / Chris King [Poetry Scores] (ABD)
ve Zafer Yalçınpınar [EVVEL] (TR)
“Blind Cat Black / Bakışsız Bir Kedi Kara”
2008 // 58 Dakika – Renkli – Amatör Sürrealist Zombi Sessiz
12 Temmuz 2010 Pazartesi, Saat: 21:00 – Ücretsiz gösterim
Mekân: KargART
Adres: Kadife Sokak No:16 Kadıköy
Facebook Etkinlik Sayfası: https://www.facebook.com/event.php?eid=130322370325982
Ayrıntılı bilgi için: edit@futuristika.org
25
2010
Blasé
(…)Georg Simmel’e göre metropol insanı olağandışı miktarda uyarıma maruz kalır ve bunun sonucunda onu kökünden koparacak dış çevredeki unsurlara karşı kendisini koruyacak bir zihinsel yapı geliştirir. Bu, onun kalbinden ziyade kafasıyla haraket etmesi gerektiği anlamına gelir–derin duygusal tepkilere teslim olmak, yok olmakla eşdeğerdir. Metropol insanının yaşadığı ortam zihnin egemenliğine yol açacak şekilde bilincini güçlendirir, duygularını değil. Kent ortamının uzmanlaşmasıyla pekçok doğrultulara yayılan zihinsellik şehre ait bir özelliktir.
(…)Karşıtlık içindeki deneyimlerin çok çabuk değişen çerçevesinin bir ürünü olarak şehirde bezgin (blasé) bir tavır gelişir. Aşırı uyarılma, tepki gösterme yetisinin kaybolmasıyla sonuçlanır. Bezgin tavrın temeli, ayırdetme yetisinin körelmesinde yatar. Ve burada da kentsel para ekonomisinin rolü açık olup, kentsel tavra uygundur. Tüm değerlerin ortak paydasını oluşturan para ekonomisi, renksiz ve kayıtsızdır. Şeylerin en derinlerdeki nüvesini –bireyselliklerini, kendilerine mahsus değerlerini ya da kıyaslanmazlıklarını– oyup aşındırır.
(…)Metropol insanının başkalarına yönelik tavrı, resmî ve ihtiyatlı bir tavırdır. Simmeli bu ihtiyatın içyüzünün sadece kayıtsızlıktan ibaret olmadığına, fakat hafif bir tiksinti ya da en azından karşılıklı yabancılık ve iticiliği de barındırdığına inanıyordu. Bu tiksintiyle karışık ihtiyat, bireye, başka koşullar altında imkânsız olan kişisel bir özgürlük sağlar. (…)
Don Martindale
“Şehir Kuramı”, Çev: Fırat Oruç, Şehir ve Cemiyet, Haz: ahmet aydoğan, İz Yayıncılık, 2.Baskı, 2005, ss.63-65
15
2010
Mtaär-Sergi: “Yemin Edebilirdim”
Conor Clarke | Trenton Garratt | Mark Henley | Veronica Manchego | Cam O’Connell
Açılış : 10 Temmuz Cumartesi / 19:00 / Mtaär
Parti : 10 Temmuz Cumartesi / 21:00 / Arkaoda
Sanatçı Konuşmaları : 17 Temmuz Cumartesi / 19:00 / Mtaär
Mtaär, Temmuz ayında Yeni Zelanda’lı sanatçıları ağırlıyor. Berlin, New York ve İstanbul’da üretilmiş yapıtlardan oluşan YEMİN EDEBİLİRDİM başlıklı sergi, gerçeğin ve gerçeğin hatırasının tutarsızlığını ele alıyor.
Serginin küratoryal bakış açısı Prostetik Hafıza ve Hayalet Uzuv Sendromu konularına odaklanıyor. Bu bağlamda sergilenecek eserler medya ile bütünleşmiş bir yaşam içerisinde ‘deneyim’ kavramının algılanış biçimini sorguluyor.
Proje, Mark Henley (The Russian Frost Farmers, NZ), Erkin Gören ve Sevil Tunaboylu’nun (Mtaär Platform, TR) ortak çalışmasıyla gerçekleşiyor.
Mtaär – Açık Sanat Alanı
Adres : Şair Latifi Sok. 27/A Moda / KADIKÖY İstanbul / Türkiye
Web : www.mtaar.org / bilgi@mtaar.org
13
2010
Homonculuslar (Melike Kılıç)
Melike Kılıç’ın Kargaşa 10 kapsamında yer alan “Homonculuslar” adlı çalışması…
Kasım 2009’da gerçekleştirdiği “Yok Ülke” adlı sergisiyle birlikte düşündüğümde Melike Kılıç’ın öykülemine, tipoloji yaratmadaki ustalığına ve bunların çevresinde oluşan o büyülü imgeleme hayran kaldığımı da -özellikle- bildirmeliyim. (Zy)
09
2010
Yedinci Yıl
“Sonrasızlık” adıyla yola çıkıp Ağustos 2009 itibariyle adını “Evvel” olarak değiştirdiğim ve şu an okumakta, takip etmekte bulunduğunuz bu büyük betiği (aksak kolajı) yayımlamaya/oluşturmaya başlamamın üzerinden tam yedi yıl geçmiş…
Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi günlerinin ardı sıra Sonrasızlık Fanzin’i, Puşt Ahali Edebiyat Platformu’nu, Puşt Ahali Tarifesi’ni (P.A.T!’ı), 491’i, poetik bildirileri, Taş Uçak’ı, görsel işleri, değinileri, duyuruları, anlatıları, şiirleri, dizeleri, ifşaatları, lobutları, buluntuları, efemeraları, Ece Ayhan, İlhan Berk, Kuzgun Acar, Kerim Çaplı, Yavuz Çetin, Sait Faik, Oruç Aruoba gibi hususi ilgileri, alıntıları, etkinlikleri, tartışmaları, incelemeleri, kitapları, Kadıköy’ü, söyleşileri, izlenimleri, deneyimleri, sahafları, e-kitapları, dergileri, sokak sanatını, dilbilimi, paylaşımları, mücadeleleri ve tüm bunların etrafında yer alan insanları (ve aksine insan olamayanları, o muhterisleri) kısacası her şeyi -ama her şeyi- aklıma getirdiğimde sözkonusu yedi yıl bana yetmiş yıl gibi geliyor…
Bu kalabalık beni yoruyor ama mutsuz etmiyor. Aksine umut veriyor, zinde tutuyor… Ve bu yükün insanı insan eden akkor sahiciliğini yaşamım boyunca taşımaya, çoğaltmaya devam edeceğim.
Sonuçta, ölene kadar yazmaya kararlıyım, ama bunu kimseye önermiyorum. (Zy)
“Aksak Kolaj Nedir, Niyedir?”
ya da
“Tarihçe”Çünkü,
bu kadar retoriğe ve kozmopolit yaşama karşın çelişkisiz bir bütün olmak çok zor artık. Bunu kabul etmeliyiz. Günümüz metinlerinde dizge, kurgu ve kronoloji yavaş yavaş değerini, işlerliğini yitiriyor. En başta bunu hissettim. Sonra da kendimi şurada buldum; “çağrışımlar” ve “yan anlamlar”la ilerleyen, anlatmak yerine sezdirmeyi yeğleyen, “öncesi” ile “sonrası” yitmeye yüz tutmuş, nedensellik, planlama ve mühendislik güdüsü azaltılmış -hatta yok edilmiş- bir şeyler (betik) oluşturulmalı… Ancak tümüyle de saçmacılık oynayamayız; yani “aksak” da olsa üç aşağı beş yukarı bir tını, bir duruş olmalı, sezdirilmeli… “Parçalar” olmalı ve araya “sus”lar konmalı… Bu garip betik, hangi edebiyat akımından ya da yazınsal türden, hangi eserden olursa olsun sadece fragmanlar tarafından oluşmalı… Metinler ve onların oluşturduğu kolaj, İlhan Berk’in deyişiyle “bir cehennem provası” gibi işlenmeli, seçilmeli… Bir adım daha ileri giderek, oluşturulan bu kolajın fragmanları da aksamalı, serbestleşmeli, yeni metinlerle, geribildirimlerle ve kesitlerle büyümeli, stokastik süreçler gibi, bir sarhoşun bir çizgi doğrultusunda yürümesi -aslında yürüyememesi- gibi ilerlemeli ve bütününe bakıldığında atonaliteye benzer bir şeylere(betik) ulaşılmalı…
İşte okuduğum, dinlediğim ve yazdığım metinlerin arasından tuttum, “parçalar” aldım. Bunlar benim “yazın” sezgilerime ve kafama göre güzel “şey”ler; deyişler, söylemler, olaylar, dizeler, tümceler, haberler, karakterler… Sonra da onları buraya -bu blog sitesine- kaydettim. Aynı zamanda benim için büyük bir “alıntı defteri” varoldu. “Aksak Kolaj” fikri böyle çıktı; bir büyük “betik” oluşturmanın coşkusu –belki de özgürlüğü- tüm bunlar… Ve bir akıl karışıklığı, bir yandan da “kayıt altına alma güdüsü”…
Daha önce (2003-2006) bu işi “sonrasızlık” adında basılı bir fanzin yayımlayarak gerçekleştiriyordum. Fanzin İstanbul/Kadıköy’de 100 adet basılıyor ve dağıtılıyordu. 2006′da internet üzerindeki yeni teknolojiyle (blog sistemiyle) birlikte “sonrasızlık” adını verdiğim/dikiş attığım bu “aksak kolaj” daha büyük, sınırsız ve işlek hale geldi… Geribildirimlerin, yan metinlerin, açılımların da eklenebileceği bir “cehennem yeri” oldu.
Olsun da.
Not: “Sonrasızlık Fanzin”, Ağustos 2009′da adını “Evvel” olarak değiştirmiştir.
Vurgu Hamişi:
Kısacası, tüm dediklerim bir yana, büyük bir “betik” oluşturmak düşüncesinin coşkusu yüzünden oldu her şey.*
Zafer Yalçınpınar (2003-2010)
07
2010
İnadına…
(…)
dinleyin lütfen beni sonsuzluk ve kargalar!
kasırgalar bitmez ıslak hayatlarda
umut
yokolsada
dinmeyecek
sabahsız barikatların erekte çocukları
gelecek kayıp olsa da direnilecek
hayat ya da hiç uğruna
hiç olmadı inadına…
sarhoşluğun gücünü kuşanarak
boşlukta çınlarken dostların sesleri
zulmün tepesine binecek
Lepistes’in sol kroşesi!
Rafet Arslan
Çağdaş Sanat Manifestoları, 6:45 Yay., 2010, s.78
31
2010
Kargaşa: 10.Yıl Özel Sergisi

Kargaşa 10
28
2010
491’e BEŞ!
491‘e BEŞ!
“Kilosu kaça gelir?”
https://zaferyalcinpinar.com/491bes.pdf
*
Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’daki yüzüdür 491…
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.
491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz.
E-posta: dortdokuzbir@gmail.com
24
2010
Çağdaş Sanat Manifestoları (by Rafet Arslan)
Bkz:
https://surrealisteylemturkiye.blogspot.com/2010/05/cagdas-sanat-manifestolar-bilgi.html
https://cagdassanatmanifest.blogspot.com/
17
2010
Sergi: “polikinik dilemma” (Hakan Kamışoğlu)
“polikinik dilemma – resimli görüngü”
by Hakan Kamışoğlu
27 Mayıs- 18 Haziran 2010
Ak Galeri/ Altıpatlar Sok. No: 12 Çukurcuma-Beyoğlu
Açılış: 27 Mayıs 2010 / 18:00
*
Hamiş: Hakan Kamışoğlu’nun bazı çalışmalarının görüntülerine https://hakankamisoglu.blogspot.com ve https://polikinikdilemma-g34.blogspot.com adreslerinden ulaşabilirsiniz.
17
2010
Rock’N’Roll Children (Ronnie James Dio)
(…)
Rock ‘N’ Roll Children / Alone again
Rock ‘N’ Roll Children /Without a friend
But they got Rock ‘N’ Roll
It was starting to rain / On the night that they cried forever
it was blinding with snow/ On the night that they screamed goodbye
They were lost in the dark / And they never returned
Just like somebody slammed the door/ On Rock ‘N’ Roll Children / Alone again
Rock ‘N’ Roll Children
Without a friend
Ronnie James Dio
(1942-2010)
*
R.I.P.
12
2010
Chris King’le “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı zombi filmi üzerine: “Solgun ve öksüren nalsız atlarıyla…”
Futuristika taifesi çok sıkı çalışıyor… Taife, Ece Ayhan’ın poetikasının kime/neye karşı olduğunu ve kimin/neyin yanında olduğunu anlatan sıkı bir çalışma yapmış… Futuristika’nın bu çalışmasından ve coşkusundan, “Blind Cat Black” adlı filmden ve Chris King’in tüm söylediklerinden ortaya çıkan şey şudur; “Ece Ayhan’ın şiirselliği evrenseldir!”
Futuristika’nın Chris King’le gerçekleştirdiği ropörtajı, işbu çalışma için hazırladıkları girizgâhla birlikte aşağıya alıntılıyorum. -Chris King’in “Bakışsız Bir Kedi Kara” çağrışımlı zombi filminden çeşitli görüntülere ve parçalara ise https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/chris-king/ adresinden ulaşabilirsiniz. – (Zy)
“SOLGUN VE ÖKSÜREN NALSIZ ATLARIYLA…”
Futuristika’da Chris King’in Poetry Scores tayfası olarak Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müzik ve hazırladıkları zombi filminden bahsetmiştik. Bugün Futuristika! bünyesinde yayınlamaktan en çok mutluluk duyacağımız yazılardan biriyle ve Ece Ayhan’ın dizeleriyle şarkı söyleyen zombilerin görüldüğü filmin alıntılarıyla maceraya devam ediyoruz. Chris King, filmi yapmasına neden olan ruh halini anlattı. Filmin myspace sayfasında idoller/kahramanlar kısmında Orhan Veli ve David Bowie yanyana bulunuyor, bu durum bile, sevdiğimiz zihinlere güzel bir örnektir. Zafer Yalçınpınar sayesinde haberdar olduğumuz (1) ve internet sayesinde dostluğumuzu ilerlettiğimiz bu süreç sayesinde görüyoruz ki, Ece Ayhan, vefatının ardından bile sivil yaşamla üzerine yüksek sesle bildiğini okumaya devam ediyor. Ne mutlu ki, bu sesi dünyanın diğer tarafında bile duyanlar var.
Biz zaten neden varız? Sevgili Zafer’in “Yeni Sinsiyet” diye dikkat çektiği kitlesel sömürü kurnazlığına elden geldiğimizce “Kahrolsun Yeni Sinsiyet!” demek için. Futuristika’nın ünlemi budur, “Haramiler ki kırkın üstünde sayıları” onlar bizim her daim karşı çıkacaklarımızdır. Ece Ayhan’ın zombileri ise, dostlarımız. İnsanlara karşı zombileri destekliyoruz, insan olduklarını sanıp sinsiyet toplumunun araçları olanlara karşı, zombileştirilenlerin ayağa kalkmasını savunuyoruz. Röportajın hemen ardından, Ece Ayhan’ın dizelerinden yaratılan şarkıyı söyleyerek “ayağa kalkan” zombileri savunuyoruz.Barış Yarsel – Futuristika!
Futuristika: Zombi filmlerini seviyoruz, sessiz filmleri seviyoruz, ama ilk defa bir sessiz zombi filmi yapıldığını duyduk. Bu film için, The Golem, Nosferatu gibi Alman ekspresyonist filmlerinden ilham aldınız mı?
Chris King: Öncelikle, izninizle aktarmak isterim; bu filmi çekerken ilk filmini yapmakta olan tümüyle amatör bir filmci olduğumu belirtmem gerekli. Aslında, özellikle Aaron AuBuchon, Chad Ivins ve Kevin Belford gibi tecrübeli sinemacılardan oldukça yardım aldım. Ama yine de benim hayal gücüm, benim projemdi ve yardım edenlerden hiçkimsenin filmim için çalışmalarını, yaptıkları en iyi iş olarak değerlendireceğini düşünmüyorum.
Bahsettiğiniz muazzam filmlerden ilham alışımızın kavranması ve nitelenmesi için tüm bunları söylüyorum. Olan şu ki, ben ilk dönem sessiz filmleri diğer tüm türlerden daha çok seviyorum. Bu yüzden “eski” sessizlerde gördüğümüz gibi konuşmaların olmadığı, sadece müziğin olduğu güncel bir film yapmak istedim. Aslında, sessiz de değiller bu eskiler; sadece konuşma, ”konuşkanlık“ yok. Hatta, canlı müzik eşliğinde gösteriliyorlardı. Bizim filmimiz de ”fon müziği şiir” olacak şekilde çekildi ve düzenlendi. Diğerleriyle beraber ben de, “Bakışsız Bir Kedi Kara“nın İngilizce çevirisinden harf be harf bu müziğin yazılmasında ve yapımında yer aldım.
Bu arada, buradan; yaşadığım yer olan St. Louis, Missouri’den bir video profesörü, Aaron AuBuchon, bana film için yardım etmeye karar verdiğinde, beni evine davet edip Robert White’ın “The Cabinet of Dr. Caligari”yi seyrettirmişti. Alman eksperyonist sessiz filmlerinden bir klasik. Bu filmin bizim için muhteşem bir sinematik örnek olacağı konusunda fikir birliğine varmıştık. Gerçi, sonuçta, benim amatörlüğüm ve film festivali için son teslim tarihi telaşım filmin kalitesini o kadar düşürdü ki, bu iki filmi aynı anda belirtmeyi düşünecek çok az kişi vardır.
F.: Zombi, çoğunlukla bir Amerikan kavramı. Bize göre Ece Ayhan zamansız ve mekansız bir şair. Şiirlerinde ezilenler, yolunu kaybedenler ve kenarda bırakılmışlar önemlidir. Bu filmin zombilerini benzer şekilde tarif edebilir miyiz? Yoksa sizin zombileriniz birer parti elemanları mı? Filmde onları nasıl tasvir ediyorsunuz?
C.K.: Hah! Seviyorum sizi! Filmden sadece birkaç küçük bölüm gördün, ama gerçekten filmi tanımlayıcı -neredeyse kazara oluşan- bir çıkarım yapabilecek kadar anlamışsınız.
Bakışsız Bir Kedi Kara filmi, fon müziği şiir olacak şekilde yapıldı.
Biraz açıklayayım… Murat Nemet-Nejat’ın “Bakışsız Bir Kedi Kara” çevirisinde kullandığı tekniği, sürrealist bir teknik olarak addediyorum. Bu nedenle, filmin, şiirin fon müziğinin biraz sürrealist bir estetiğe sahip olarak yapılmasını istedim. Ama yapılmasını hiç istemediğim bir şey; bugüne kadar seyretmiş olduğum sürrealist filmlerin bir taklidini yapmak olurdu. Ayrıca, sadece deneysel bir şey yerine, karmaşık bir öykü içinde birbirleriyle etkileşimde olan karakterlerin olduğu, hikaye anlatan bir film yapmak istiyordum.
Tüm bunlar üzerinde çalıştığımız zamanlardan bir nokta geldi ki, Aaron AuBuchon Zombie Squad’a ya da St. Louis’de her yerde zombiler olduğuna tesadüfi bir gönderme yaptı. Gerçekten öyle, ve benim hiçbir fikrim yoktu. Altı yıl önce St. Louis’e geri taşındığımdan beri, küçük bir çocuğu olan bir gazete muhabiriyim. Bu sebeple hayatım iş ve ev arasında gidip gelmek. Şehrimizde gelişmekte olan bu tarz -gayet ciddi hayatta kalma görüşleri ve kan bağışları gibi harikulade toplumsal etkinlikleri ile zombi kılığında ortalıkta koşuşturma keyfini harmanlayabilen Zombie Squad gibi- altkültürlerle ilgili pek bilgim yok.
Çalışırken elindekileri kullanman gerektiğine inanıyorum, ve burada, St. Louis’de zombilerin kesintisiz bir berekette olan doğal bir kaynak oldukları ortaya çıkmıştı. Tabi bende hemen, sayıca büyük topluluklar halinde, hem filmi de kalabalıklaştırmaya, hem de bir çeşit çok yönlü sürrealist efekt olarak, bu zombileri oyuncu yapma fikri oluştu.
Filmimde şiiri, genç bir oğlan yosmanın ya da transcinsel bir sokak çocuğunun hikayesi olarak okudum
Benim için gerekli olan bu mesaja olanak tanıdıktan sonra, zombiler ayrıca, şehrin ürkütücü yeraltındaki, ölümün kol gezdiği sokaklardaki yaşamı da sembolize etmeye yaradılar. “Bakışsız Bir Kedi Kara“, sürrealist ve imgesel bir şiir olarak, sınırsız sayıda yorumla kişiye göre değişebilir. Ama filmimde ben, çevirmenin şiiri, reşit olma yaşı gelen genç bir oğlan yosmanın -ya da transcinsel (kendini karşı cins olarak gören) bir sokak çocuğunun- hikayesi olarak okumasını izledim. Böylece, zombiler, kız ve erkek çocukları hırpalamakla tehdit eden tehlikeli üçkağıtçıları simgeliyorlar.
F.: Başka Türk şairlere ilgi duyuyor musunuz?
C.K.: Hem de çok. New York’ta yaşarken en iyi arkadaşım Defne Halman‘dı. Babası, Türk şiirinin İngilizce’ye çevrilmesinde en önemli figür olan Talat. S. Halman. Bu yolculuğa Murat’la, onun bana “Bakışsız Bir Kedi Kara“ çevrisini vermesiyle, çıktım aslında. Fakat Halman’lar (ve de sonra, yine Murat’ın) vasıtasıyla, daha fazla Türk şair tanıdım. Garip akımı şairlerinin (Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet) kısa şiirlerine müzik düzenledim, Defne Halman’la beraber Orhan Veli’nin tüm şiirlerini İngilizce’ye çevirdik.
F.: Ece Ayhan’ın iç dünyasıyla tanıştıktan sonra hayatınızda nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz?
C.K.: Murat, “Bakışsız Bir Kedi Kara“yı bana verdiğinde, kitap yepyeniydi, bir kitap eleştirisinin satacağı tek zamandı aslında. New York’tan mükemmel bir dergi olan The Nation için eleştiriyi hazırlayacak kadar şanslıydım. Yazım Türkçe’ye de çevrildi ve basıldı; inanılmaz ama kızı bizi tanıştırdığında Profesör Halman beni zaten bu eleştiri yazımdan tanıyordu.(2) O yazıda, “Bakışsız Bir Kedi Kara“nın bugüne kadar okuduğum en kederli kitap olduğunu düşündüğümü söylüyordum. Hala aynı fikirdeyim. Şiir bana, hayal kırıklığı, hüsran, yabancılaşma, iletişimde başarısızlık, imkansız aşk ve sekse karşı pek çok imge, renk ve ruh hali verdi. Bir aile kurmaya başlayıp yerleşmeden önce, hayatım bir rock müzisyeni olarak bazen çok pervasız ve tehlikeli idi, ve “Bakışsız Bir Kedi Kara“, o yıllara dönüp bakmamda bana yardımcı olan bir prizma. Bana daha önceden sahip olmadığım bir kelime haznesi veriyor.
F.: Tahmin ederim, Türkçe kişi isimlerinin çoğunluğunun hemen hemen tam bir anlamı olduğunu çoktan biliyorsunuzdur. “Ece”, “Kraliçe, Yüce, Lider” anlamlarına geliyor; eski, öz Türkçe bir kelime. Sizin soyadınız “Kral”. Tesadüfleri seviyoruz ki aslında pek de inanmıyoruz; hayatta her şey kişilerin bilinçli ya da bilinçsiz seçimleri ile gerçekleşiyor. Bu karşıt eşleme hakkında nasıl hissettiniz/hissediyorsunuz?
C.K.: Gerçekten, büyülendim. Nutkum tutuldu. (Bu cevabı yazılı olarak veriyorum, ama derin bir manada kelimelere dökemeyecek haldeyim.) İsmi hakkında bunları bana daha önce söyleyen olmadı. Şimdi, müziğini düzenlediğim şiirin bir parçası olan ”Bir kraliçedir oğlum kanatlarını açmış...” dizesinin, şairin adına kelime oyunu olduğunu anlıyorum. Fakat, Kraliçe şair ve Kral filmciyi benzetmek bizi filme ve filmin konseptine geri getiriyor.
Murat’ın şiirin bir erkek çocuk ya da bir transcinsel fahişe hakkında olması fikrini izleyerek, bunu iki başrol oyuncusuyla dramatize etmek istedim; bazen kendisini erkek çocuk olarak tanıtan çetin bir kız çocuğu ve bazen kendisini kız çocuğu olarak tanıtan, bir kız çocuğu sanılabilecek güzellikte bir erkek çocuğu. Bu, güzel erkek çocuğunun makyaj testi (kendi fikrine göre) başarısız olunca ve kız çocuğu olarak çirkin görüneceği sonucuna varınca, pek iyi sonuç vermedi. Böylece daha sert görünüşlü bir erkek aktörde karar kıldık ve oyuncunun daha kaba görünüşü ve daha keskin enerjisi nedeniyle bu ikilikle farklı yöntemlerle oynamak durumunda kaldık. Aklımdakinden çok farklı bir film olmasına yol açıldı, ama yine de sonuçta ortaya çıkandan memnunum.
1-Nilgün Kahraman’ın ortaya çıkardığı Ece Ayhan fotoğrafı Zafer Yalçınpınar’ın Ece Ayhan efemeralarından alınmıştır
2-Söz konusu yazı Zafer Yalçınpınar’ın katkısıyla buradan okunabilir.
İşbu söyleşi https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/chris-king/ adresinden alınmıştır.
03
2010
491’e DÖRT!
491‘e DÖRT!
“Ödüldür; adamın pantolonunu düşürür.”
https://zaferyalcinpinar.com/491dort.pdf
*
Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’daki yüzüdür 491…
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.
491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz.
E-posta: dortdokuzbir@gmail.com
03
2010
Sergi/Mtaär: “Yerel İllüstratörler 02”
Mtaär
Yerel İllüstratörler 02
07.05.2010 – 06.06.2010
Sergi Açılışı : 7 Mayıs Cuma / 19:00 / Mtaär
Açılış Partisi : 21:00 / Arkaoda (DJ’ler : Deform / Gözen Atila)
Mtaär, açılışının ilk yıldönümünü Yerel İllüstratörler o2 sergisiyle kutluyor!
İlki geçtiğimiz yıl gerçekleşen Yerel İllüstratörler sergi serisi, Türkiye’de illüstrasyon yapan genç isimleri bir araya getirmeyi amaçlıyor. Serginin ikinci ayağı 7 Mayıs’ta yine Mtaär’da açılacak.
20 genç ve yaratıcı ismin eserlerinden oluşan sergi, illüstrasyon kültürünün Türkiye’deki yansımalarını görmek isteyenler için 6 Haziran’a kadar açık olacak.
Katılımcılar
Sadi Güran, Merve Morkoç, Ufuk Can, Ada Tuncer, Evre Başak Okumuş, Ozan Küçükusta, Şerif Karasu, Gizem Vural, Gökçe Akgül, Elif Yıldız, Berat Pekmezci, Ethem Onur Bilgiç, Yavuz Öztürk, Seher Kış, Sedat Girgin, Ahmet Özcan, Mete Yafet, Sadi Tekin, Zeynep Özatalay, Yasemin Ezberci
Mtaär
Adres : Şair Latifi Sok. 27/A Moda / KADIKÖY
19
2010
“Aynı Chicago gibi!”
“Kerim (Çaplı) Abi ile 1,5 sene beraber yaşadık ve çaldık. Birçok anısı var. Ama hava aydınlanıncaya kadar minderin üzerinde, önünde bağdaş kurup The Beatles kitapçığındaki tüm parçaları çalıp söylediği geceyi unutamıyorum.
Evde çok kalabalık olup da bazılarımız yerde yatmak zorunda kalınca ‘-Abi, aynı Chicago gibi!’ derdi. Sonradan anlattı ki orda ünlü “Mountain” grubu üyeleriyle aynı evde böyle yerlerde yatarak kalırlarmış. The Monkees, Kerim Abi’nin çaldığı grup ama bu bahsettiği ünlü “Mountain” grubu. Bir ara Kerim Abi, Mountain grubu elemanları ile aynı mahallede yaşıyormuş. Hatta Mountain grubundan “Mississipi Queen” parçasını sürekli barlarda çalardık Kerim Abi ile.”
Tayfun Avdan