E. Başak’ın bir eseri…
26
2011
Canım Kızım, Gördüğüne Sakın İnanma! (Mete Sancaktaroğlu)
Mete Sancaktaroğlu’nun “Gördüğüne İnanma!” başlıklı sergisini dün ziyaret ettim. Sancaktaroğlu, kitle medyasının bilindik fenomenlerini defter sayfalarında redakte ediyor. Sıkı bir “görüngü eleştirisi” olarak içselleştirdiğim bu sergiden çok etkilendiğimi de özellikle söylemeliyim. Sergide, kitle medyasından alınmış kupürler ve söylemler, “gerçek” düzlemine getirilmek adına defter sayfalarına mıhlanmış. Sancaktaroğlu, kitle medyasına hâkim görüngülerin emeğe, adalete, gerçeğe, sanatsal imgeye, şiirselliğe ve ideolojik bilgiye olan uzaklığını eserleriyle eleştirel bir biçimde düzeltiyor. Ben, Sancaktaroğlu’nun defterlerini, 2000’lerde öne çıkarılan ve kitlelere tüketim unsuru olarak sunulan çeşitli bileşenlerin hem tipolojik hem de sosyolojik bir “söylem analizi” olarak okuyorum ve bu kapsamda sergiyi ziyaret etmenizi öneriyorum. Sergi, 9 Mart’a kadar Kadıköy – KargART’ta devam edecek… (Zy)
15
2011
İkinci Yeni ve İmgelemin Özgürleşmesi (Z. Yalçınpınar)
Başlarken, “İkinci Yeni” şiirinin günümüzdeki işlerliğini ve imgesel akışkanlığını araştırdığımız bu ankete katılanlara müteşekkir olduğumu ifade etmek istiyorum. İkinci Yeni’nin imgeselliğinin uzam içerisindeki salınımı ile hem okuyucu, hem de yazar-şair nesilleri boyunca süren içselleştirilme veya dışlanma biçimleri benim için her zaman bir merak, ardından da araştırma gayreti olmuştur, olacaktır. Farklı kuşaklardan farklı katmanların İkinci Yeni’nin imgesel devinimine olan inancı, İkinci Yeni şairlerinin işaret ettiği “evren tasavvuru”na her geçen gün daha hızlı bir şekilde yakınsadığımızı doğrulamaktadır.
Türk şiirinde İkinci Yeni, imgelemin özgürleşmesine odaklanan tek şiir akımıdır. Dilin yapıtaşının sözcükler olmadığı “hakikati”, İkinci Yeni akımının şiirselliğiyle birlikte edebiyatımıza mıhlanmıştır. İmgelemin özgürleşmesi yönündeki bir tasavvur, sözcüklerin belirli bir ‘t’ anındaki sözlük anlamının ön-kabulüyle ya da sözlü kültürün “zihinsellik taşımayan” dolaşımına odaklanarak gerçekleşemeyecektir. İkinci Yeni şairlerinin (hepsinin) bu durumu fark ettiği aşikârdır. İkinci Yeni’ye göre dilin yapıtaşı “imge”dir. İkinci Yeni şairleri, “anlam”ın ve duygu durumların dil içerisindeki özgürlüğünü imgesel bir mesele olarak ele almışlardır. Özgür imgelem dediğimiz şey, anlatı derlemlerini ancak ve ancak şiirsel uzamda oluşturur. Şiir dili, özgürlüğün belirleyicisi ve ateşleme mekanizmasıdır. İkinci Yeni şairleri şunu söyler gibidir: Özgür olmayan bir dille özgür olan bir imgelemi işaret edemezsiniz. “Anlam”ın İkinci Yeni şiirlerinde yer alan biçemi, denizin karanlığındaki bir çakarın yanıp sönen ışığına benzer. Bu aksak yapısı sezgisel ve devasa bir özgürlük alanı (alan derinliği) içerisinde kendisini kurgulamasından, yoğurmasından kaynaklanmaktadır. İkinci Yeni’nin imgesel imkânları “şiirin her yerde olduğu, olabileceği” öncülü üzerine kuruludur. İkinci Yeni’nin poetikası, her taşın altına bakmaktadır. Aksak anlam, sezgisel alan derinliği ve imgenin özgürlüğünü gözetmek gibi nedenlerle İkinci Yeni şairleri, dizelerinin çoğunu şiirsel diyebileceğimiz -uçsuz bucaksız, sınırsız- “imgesel önermeler” dizgesi şeklinde anlamdan bağımsız, çağrışımlarla parçalı bir şekilde yazmışlardır. Temelde, “güvercin curnatası” da “anlaşılmayacak olan kanatsızlık” da “ağır olan ve uçamayan bay düzyazı” da “perçemli sokak” da “taş uçak” da bu önermelerin imgesel özgürlüğünü işaret eder. (Bu noktada şiir ve felsefe ilişkisi açısından, Wittgenstein’a ait şu iki söylem önem kazanıyor: 1-Gerçeğin yapısını dilin yapısı belirler. 2-Felsefe, şiir diliyle kurulmalıydı.)
Türk şiirinin Sanayi-i Lafziye’den kurtulup özgür imgelem yoluna yönelmesinde, İkinci Yeni’nin sezgisel alan derinliğinin, imgeyi dilin yapıtaşı olarak görmesinin ve “evren tasavvuru”nu biçimlendiren şiirsel önermelerin tek bir “kırılma noktası”nda birleşmesi, devasa bir önem taşımaktadır. Yazının başından bu yana ifade etmeye çalıştıklarımla koşutlayarak şunu söyleyebilirim:— Eğer biri çıkıp, Türk şiirinde, İkinci Yeni akımını ve imgeselliğini yok sayıyorsa, o kişinin imgeleminin özgür olmadığı ya da imgelemin özgürlüğüne karşı olduğu aşikârdır. Bu durum (biçim, söylem açısından değil de muhteva ve töz açısından bakıldığında) o kişinin, günümüzde, şiir yazamayacağını ve hatta yazılan “yeni” şiirleri de okuyamayacağını gösterir.
İkinci Yeni poetikasının günümüzdeki işlerliği, günümüz şairleriyle İkinci Yeni şairlerinin etkileşimi gibi karmaşık bir konuyu biraz olsun aydınlatabilmek için sorduğumuz sorulara, her kesimden ilginç cevaplar geldi. Gelen cevapları ve ankete katılanların konuya yaklaşım biçimlerini niteliksel olarak incelemeye, tüm söylemlerin özüne nüfuz etmeye, onları kavramaya çalıştım önce… Ancak özellikle de “poetika” söz konusu olduğunda -tüm gayretlerime rağmen- nitel ve nicel yaklaşımların çoğu geçersiz bir biçim alıyor. Bunun nedeni cevapların bulanık olması ya da soru tasarımlarının eğri/tutarsız olması değil. Bu analitik zorluğun kök nedeni; İkinci Yeni şairlerinin kullandığı imgesel imkânların ve anlatı yerlemlerini kurdukları sezgisel alan derinliğinin ancak (sadece) kendisine benzeyen bir sezgisellik ya da imgesellik aracılığıyla “dile getirilebilir” olmasıdır. Bu durum -İkinci Yeni’yi yok sayanları da kapsayacak kadar ilginç bir biçimde- İkinci Yeni’nin “yaşadığının”, “yaşayan dili etkilediğinin” ve “geleceğe uzandığının” en basit kanıtıdır. (Örneğin Ece Ayhan’ı ve Turgut Uyar’ı eleştirmeye ya da incelemeye çalışanların bir anda bu iki şairin imgesel diliyle konuşmaya, yazmaya başladığını, o dilin sezgisel alan derinliğinde kaybolduklarını görürüz çoğunlukla.) Zaten, modern şiirde de böylesi bir kısıt vardır: Bir müzisyenin bestesini -kolaylıkla olmasa da- eleştirel yazı dili aracılığıyla ele alabilirsiniz, bir ressamın tablosu, bir sinema filmi de yazı dili aracılığıyla düşünülebilir, eleştirilebilir ancak bir şiir akımı “yazı dilinin eleştirel retoriği”yle incelenemez. Hele hele “imgelemin özgürlüğü” yönünde biçimlenen devasa bir “evren tasavvuru” olarak İkinci Yeni’yi, “mantıksal düzyazı dilinin coşkusuz sınırları”nda incelemek ya da niceliksel bir “sayı/oran/sıklık” durağanlığında tartmak mümkün değildir. İkinci Yeni’yi “unsurlarına ayırmak” gibi bir endüstriyel yapısalcılığın da bugüne kadar bize tutarlı sonuçlar vermediği -yani tutmadığı- aşikârdır.
Sonuçta, İkinci Yeni şiirini “bir sokağın çıkmazlığı” düzleminde -böylesi bir aptallıkla- incelememek, aksine, İkinci Yeni’yi bir özgürlük düzleminin alan derinliği olarak görmek bana kıvanç veriyor. Her zaman şunu söylerim:— İkinci Yeni, işimize bakmak değildir; ‘göğe bakmak’tır. Bu yüzden anket cevaplarına ilişkin izlenimlerimi okuyucuya -kolaylıkla tüketeceği- ‘çıkarımlar’ olarak sunmamaya karar verdim. Çünkü anket sorularına verilen cevapların bütününü okuyan başka birisi farklı çıkarımlara ulaşabilir, farklı şeyler sezebilir. Tıpkı İkinci Yeni şiirinde, şairlerinde olduğu gibi… Üzerinde karar kıldığım ve anket sonuçlarıyla birlikte dile getirmek istediğim tek bir “görgü” var:—
“İkinci Yeni şiir akımı imgelemin özgürleşmesi yolunda geleceğe uzanmaktadır. İkinci Yeni’nin imlediği ‘evren tasavvuru’nu, geleceği biçimlendirme gücüyle birlikte düşündüğünüzde, onun diğer her şeyden daha canlı olduğunu görürsünüz.”
Zafer Yalçınpınar (Zy)
13 Şubat 2011, Pazar Sabahı
Hamiş: İkinci Yeni Şiir Akımı 2011 Anketi’ne verilen yanıtlara https://zaferyalcinpinar.com/ikinciyeni2011.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
13
2011
Ernst Bloch’dan…
Ernst Bloch adına inşa edilen “İlke ve Anıt” heykeli…
Tan Dergisi’nin Eylül 1982’de yayımlanan 5. sayısında Ernst Bloch‘dan sıkı metinlere/fragmanlara rastladım. Experimetum Mundi’den bazı önemli metinler (prelüdler) ile “Utopia ve Madde” adlı konferans episodunu Oruç Aruoba çevirmiş… Metinlere https://zaferyalcinpinar.com/bloch.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
Hamiş: “Ernst Bloch kimdir?” diyenler şu adrese bakabilirler; https://tr.wikipedia.org/wiki/Ernst_Bloch
12
2011
50 Yılın Ardında; “İkinci Yeni” /Anket Yanıtları
Anket yanıtlarını içeren dokümana https://zaferyalcinpinar.com/ikinciyeni2011.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
“İkinci Yeni” şiirinin günümüzdeki işlerliğini ve imgesel akışkanlığını araştırdığımız bu ankete katılanlara müteşekkir olduğumu ifade etmek istiyorum. İkinci Yeni’nin imgeselliğinin uzam içerisindeki salınımı ile hem okuyucu, hem de yazar-şair nesilleri boyunca süren içselleştirilme veya dışlanma biçimleri benim için her zaman bir merak, ardından da araştırma gayreti olmuştur, olacaktır. Farklı kuşaklardan farklı katmanların İkinci Yeni’nin imgesel devinimine olan inancı, İkinci Yeni şairlerinin işaret ettiği “evren tasavvuru”na her geçen gün daha hızlı bir şekilde yakınsadığımızı doğrulamaktadır.
Anket cevaplarını içeren dosyayı olabildiğince yaygınlaştırmanız dileğiyle…
Sahicilikle,
Zy
Katılımcılar:
Ahmet Kılınç, Alaaddin Emre, Aliye Özlü, Alp Yılmazer, Altay Ömer Erdoğan, Arda Aras Soylu, Arda Gülyan, Arzu Karadağ, Aslı Yücel, Atakan Korkmaz, Aziz Kemâl Hızıroğlu, Barış Yarsel, Bedrettin Aykın, Betül Yegül, Burak Eroğlu, Cavit Mukaddes, Cemil Aydın, Cengiz Kılçer, Cengiz Orhan, Cengiz Özdemir, Cüneyt Ateş, Derya Bal, Doğan Başkır, Duygu Güles, Emin Karabal, Emre Özden, Esat Başak, Gökhan Ertekin, Güher Gürmen, Gürkan Çevik, Hakan Demir, Hakan İşcen, Halim Yazıcı, Hande Edremit, Harun Kapan, Hayri K. Yetik, Hilal (Soyadsız), Işık Toprak, İskender Ulaş, Kadir Kılıçaslan, Kevser Peker, Kibar Karini, Levent Karataş, M. Gülderen Sütçüler, M. Mazhar Alphan, M. Şehmus Güzel, Mavi Esra Pak, Mehmet Koz, Melike Uzun, Meltem Bulut, Merve Babacan, Metin Kızılcalıoğlu, Mustafa Güneri, Mustafa Yiğit, Mvstafa Berkay Işık, Nevzat Tuna, Neylan Doğan, Nihan Gezeroğlu, Nihat Kaçoğlu, Nurten Uyar, Osman Namdar, Saffet Arün, Samet Bilal Uyanık, Selahattin Yolgiden, Sena Yıldız, Senem Korkmaz, Serbülent Alkan, Serdal Köçer, Serkan Akçam, Şahin Eren, Şenol Topçu, Şuheda Kavurkacı, Tayfun Ak, Tayfun Polat, Uluer Aydoğdu, Ümit Bayazoğlu, Vedat Kamer, Volkan Odabaş, Y. Teoman Serinkaya , Yasemin Çağlayan
04
2011
Şiir hep bizden önce vardır. (O. Rifat)
(…)Perçemli Sokak’la yapmak istediğim gerçeğe biraz daha sokulmak, yaklaşmaktı. Gerçeği duyularımızla tanırız. Hiç ağaç görmemiş birine birden çınarı gösterirseniz ne yapar! İnsanoğlu kendini alıştıra alıştıra algılar gerçeği, böylece öldürür onun şaşırtıcı ve olağanüstü yanını.
(…) Şiir hep bizden önce vardır, doğada da, kitaplarda da. Şunu söylemek istiyorum: Okumasını ve bakmasını bilirseniz hemen tanırsınız onu.
Oktay Rifat
Yusufçuk Dergisi, 1980
01
2011
Kirpi Şiir 6: “Gerçeküstü İmgeye Dair” (R. Arslan)
2011 yılı Türkiye’sinde yaşayan, güncel Gerçeküstü imgeye dair bir dosya hazırlamak, beraberinde birçok farklı mecrayı, tarihsel arkeoloji hevesini, hesaplaşmayı da gündeme almak demektir. Türkiye gibi avangard geleneği çok sonraları idrak etme yolunda adımlar atmış çorak bir coğrafyada, Sürrealizm gibi engin bir yatak-nehir sadece edebiyatın, görsel sanatların belirlenmiş sınırlarıyla ya da kültür endüstrisinin tüketim mantığıyla ele alınamaz.
Çünkü Sürrealizm rasyonaliteye, kentsoylu değerlere, moderniteye, dinsel, şovenist her türlü baskılamaya karşı bir duruş; dünyayı bambaşka bir gözle görme biçimidir. Antonin Artaud’a göre zihinsel bir durum, Breton’a göre ise devrimsel bir harekettir.
İmgeyi sadece toplumcu, gerçekçi, gelenekçi, ulusal ya da cemaatsel bakış açıları ile görenler için bu ekinsel emekler hep nafile çabalar olarak görülmüş, batırılmış, görmezden gelinmiş, ötekileştirilmiştir. Gerçeküstücülük, kültür endüstrisinin güncellik kavramına göre nostaljik bir ütopik çaba, bazı postmodernist olduğunu iddia eden yaklaşımlar için ise geçmişin baskıcı avangard’ıydı, bir çeşit çıkmaz yoldur.
Ama tüm bu iddiaların aksine Gerçeküstücü İmge, 21. yüzyılın başında tüm kürede(ve de ülkede) televizyondan internete, reklamcılıktan sinemaya, tasarımdan modaya gündelik yaşamın içinde, her köşesindedir. Postmodern durumun devrimci avangard’ı yok ettiğine inananlar erken bir bayram merasimi yaptılar.
Bugün dünyanın 30’dan fazla ülkesinde aktif, güncel ve yaşayan uluslar arası bir Sürrealist hareket var. Ortak imzaya açılan uluslar arası bildiriler, kolektif sergi-etkinlik-festivaller, yerel/küresel yayınlar, internetin sağladığı imkânlarla sürekli canlı, tartışma ve eylem halinde bir Sürrealizm. Bu durumun kuşkusuz en net kanıtı 2010 yılı içinde, 24 ülkeden, 80’in üstü katılımcının emekleriyle yayınlanan Hydrolith adlı antolojidir. 21. yüzyılın bu ilk uluslar arası sürrealist antolojisinde Türkiye Gerçeküstü hareketi S.E.T’de çeşitli ürünlerle dahil olmuştur.
Ülkemiz özgülünden baktığımızda yaklaşık 80 yıllık bir gecikmişlik söz konusudur ve öncelikle bu meseleye cesurca, tam da göbeğinden dalmak gerekmektedir. Bu yüzden hazırladığımız dosyaya şiir, resim, kolajların yanında iki adette metine yer verdik. “Neden bir Türk Sürrealizmi Yok” başlıklı metinimiz modernizm sürecinde Türkiye’nin düşün-sanat ortamında neden Sürrealizmin yaşam şansı bulamadığı sorusunu, barındırdığı kaçış çizgileriyle birlikte ele alan bir ön araştırmadır. Peşi sıra soruşturmayı derinleştirmek, genişletmek yanında yeni sorulara/yollara da ışık tutma hevesini doğurma niyetindedir. Ve akla gelen ilk soru modern dönemde varlık şansı bulamayan avangard, postmodern durum içinde nasıl yaşam bulmuştur? İşte çetin diğer bir düşünsel yol arayışı…
Seçtiğimiz ikinci metin ise Arap Sürrealist Hareketinin 1975 tarihli manifestosu. Özellikle bu topraklara yabancı, dışardan ithal bir heves olarak gören anlayışlara ironik bir yanıt olduğunu düşünüyoruz. Orta Doğu topraklarının bereketli düş iklimine örnek, bir tasavvuf ustası olması yanında gerçek bir devrimci de olan Hallac-ı Mansur’un bir şiiri ile birlikte yer veriyoruz. Bu meşakkatli-önemli çeviri ve Hassan el Sabah’tan bir dörtlüğü dosyamız için özenle çeviren sevgili J.M’ye buradan selamlarımızı iletiriz.
20. yüz yıl Gerçeküstücü imge geleneğine bir selam çakmak için üstat Prevert’in bir yeni çevirisine yer verdik. Bunun yanında güncel-küresel Sürrealist şiire Arjantin, Portekiz, İngiltere ve İsveç’ten dört şair ile örnek verdik. Merl Fluin, Londra Sürrealist Eylem Grubu üyesi ve dosyamıza giren şiiri 2010 tarihli şiir kitabı The Reality Binge Trick’ten alındı. Emma Lundenmark ise Stockholm Sürrealist Grup üyesi ve onunda dosyamıza giren şiirleri 2010 yılında basılan Organica Fläktrum’den alındı. Juan Carlos Otena, Arjantin ve Montevideo’yu kapsayan Rio de le Plata Sürrealist Grup üyesi bir yazar-şair ve dosyamız için özel gönderdiği bir şiirine yer verdik. Carlos Martins, Portekiz Sürrealsit hareketin köklü isimlerinden ve o da Borges Defteri’nden sevgili Sufi’nin özenli bir çevirisi ile Türkçeye kazandırılmış oldu. Dosyamızın çeviri sürecinde bize destek-nefes veren Umut Taylan, Ezgi Aksoy, Ayşe Özkan, Alice’e de buradan teşekkürlerimizi sunarız.
Gerçeküstücü İmge özel sayımızın diğer yurtdışı katılımcıları birer resim ile dosyamıza güç veren Atina Sürrealist grup üyesi Theoni Tambaki ve Paris’te yaşamını sürdüren İstanbul doğumlu sanatçı Ody Saban. S.E.T’in asi çocuklarından cins bir çizim, OnstOn ise bir şiir/çizim ile dosyamız için üretim yaptılar. Ceren Fındık bir çizim, Serdar Aydın bir dijital kolaj, bende bir somut, cut-up şiirle dosya da yer aldım. Tuncay Takmaz dostumuz bir görsel işiyle katkıda bulundu.
Sonuçta Kirpi, şiir ve poetikasına yoğunlaşmış bir mecra ve doğal olarak biz de genç, güçlü ve Gerçeküstücü İmge ile paslaşan şiirlerle dosyamızın gövdesini oluşturduk. Alper T. İnce, Özgür Asan, Şakir Özüdoğru, Umut Taylan, Ömer Akay, Zozan Gemilerördü, Fantom, Yaprak Gözeker, A. Emre Cengiz, Burcu İnci ve Baran N. bizlerle şiirlerini paylaştılar.
Sonuçta uzun yolun eridir bu çabalar, menzili Kaf Dağının ardına dayanan…
Tepegöz’ün pusuda beklediği, Beberuhi’nin çalılıklar arasında tur attığı, Simav Kadısının yarin yanağından gayrı dediği topraklardan kozmosun sonsuzluğuna dek…
Rafet Arslan
11
2011
Aklın dışından, daha canlı, duyuma daha yakın… (O. Rifat)
(…)Bizde anlamsız şiir deyince, bir şey söylemeyen, bir şey anlatmayan şiir sanılıyor. Olur mu öyle şey! Bir şey anlatmamanın en kestirme yolu susmaktır. Her ağzını açan, ister istemez, bir şey anlatmak sorumluluğunu yüklenir. Anlamsız şiir, bir şey anlatmamak şöyle dursun, bize anlamlı şiirin anlatamadığı şeyleri anlatıyor, bizi insandan uzaklaştırmak şöyle dursun, bize insan gerçeğinin, dış gerçeğin ta kendisini vermeye çalışıyor. Bugünkü şiir, gerçeği yakalamak peşindedir. Diyeceksiniz ki gerçeğe ulaşmanın bir yolu var, o da akla başvurmak. Bilim için belki doğru olan bu söz, şiir için doğru değildir. Çünkü şiirin aradığı, gerçeğin başka bir yönüdür. Şiir, gerçeği, heyecan veren yönüyle arıyor.
(…)
Bugünkü anlamcılar da bir bakıma gerçeküstücüler gibi yanılıyor, bilimsel bilgiyle, şiirsel bilgiyi birbirine karıştırıyorlar, bu iki kolu ayırt etmek istemiyorlar. Georges Mounin adındaki eleştirmeci, şiirsel bilgiyi, heyecana dayanan bilgi (connaissance émotionnelle) olarak tanımlıyor. Gerçek karşısında duyulan heyecan şiirin konusudur. Eski şair, bu heyecanı duyuma aykırı bir şekilde aklında dondurarak, akıl yoluyla anlatırdı. Bugünkü şair bu heyecanı gene aklın ışığında, ama aklın dışından, daha canlı, duyuma daha yakın olarak vermeye çalışıyor.(…)
Gerçeğe ışık tutmakta gösterdiği başarı yeni şiirin erdemlerinden biri. Daha başka erdemleri de var yeni şiirin.
Oktay Rifat
Yeditepe Dergisi, 8 Aralık 1958
“Perçemli Sokak” adlı kitabının yayımlanışının ardından…
10
2011
Avangard yolun bilinmez menzili…
Ruhun otomatik seslerini performansa dönüştüren bir proje…
Bkz: https://www.futuristika.org/kultura/musiki/avangard-yolun-bilinmez-menzili/
28
2010
Picabia’dan Breton’a…
(…)
Elle tutulamayan, hayâli boşluğu severim
Retinadan belli bir mesafede; gökyüzünde görüntüler
Görüşüm bir dokunuşa dönüşüyor
Ressamlar beni fazlasıyla sıkıyor
Evren, görüntülerin üzerinde bulunan
İmgelerle dolu geniş bir görüntü.
Müzisyenler beni fazlasıyla sıkıyor
Sadece doğuştan kör olanlar
Müziği görünür bir nesne olarak algılar
Herkes aslında, sizden tiksinen,
Zavallı birer melek.
Francis Picabia
Çeviren: Zy
Hamiş: Francis Picabia’dan André Breton’a provoke üslupla yazılmış bir şiirdir. Picabia ile Breton’un ilişkileri birçok defa karmaşık, zor ve hatta gergin bir haldedir, ama hiçbir zaman birbirlerine saygılarını kaybetmemişlerdir.
08
2010
“Rimbaud, Verlaine, Mallarmé ve Arkadaşları” Müzayedesi
15 Aralık tarihinde Paris’te, Sotheby’s tarafından “Rimbaud, Verlaine, Mallarmé ve Arkadaşları” adlı bir müzayede gerçekleştirilecek… Eric ve Marie-Héléne B’nin poetik koleksiyonundan birçok kitap, elyazması, mektup, çizim ve fotoğraf müzayedede satışa çıkıyor. Müzayedede yer alacak bazı yapıtların katalog görüntülerini aşağıda paylaşıyorum.
Hamiş: Acaba bizim ülkemizden kim katılacak bu müzayedeye? Büyük ihtimal; “hiç kimse!”.
Rimbaud’un “ILLUMINATIONS” adlı kitabının 1886 tarihli bir baskısı.
Paul Verlaine imzası
Lautréamont’tan yayıncısına ithafen imzalı “Moldoror’un Şarkıları” adlı roman.
Ernest Delahaye’nin 1875-1877 yılları arasına ait olduğu düşünülen
“Rimbaud’un Bir Macerası – İç Mekân” adlı çizimi.
17
2010
491 MÖS! (Müzayede Özel Sayısı)
491 MÖS! (Müzayede Özel Sayısı)
“Yoksulluğun harçlığından denkleştirilmiş duhuliyedir en iyisi!”
https://zaferyalcinpinar.com/491mos.pdf
*
Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle
senin ilgilenmeyişinin 2010’daki yüzüdür 491…
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.
491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html
adresinden indirebilirsiniz.
(E-posta: dortdokuzbir@gmail.com)
05
2010
291’den Görüntüler…
Francis Picabia, John Marin, Picasso, Maurice de Zayas gibi isimlerin New York’ta 5. Cadde’de çevrelediği galeri 291, Mart 1915 ile Şubat 1916 tarihleri arasında “291” adlı bir dergi yayımlamıştır. 12 sayı boyunca yayımlandığı düşünülen, gerçeküstücü ve dadacı eserlerin yer aldığı bu özel derginin editörlüğünü Alfred Stieglitz üstlenmiş. Ardından Francis Picabia, 1917’de zengin bir şair, araştırmacı ve koleksiyoncu olan Walter Arensberg ile birlikte 291’in devamı olan “391” adlı dergiyi yayımlamaya başladı. Daha önce Evvel Fanzin’de 391’in kapak görüntülerinden bazıları paylaşmıştım. Şimdi de 291 adlı dadacı dergiden bazı görüntüleri aşağıda paylaşıyorum. Bu paylaşımı 491‘in müzayede özel sayısı için bir ısınma turu olarak düşünebilirsiniz. (Zy)
***
Picabia’nın 391 için hazırladığı kapak çizimlerinden biri ya da “Thermométre Rimbaud”
03
2010
491’e YEDİ!
491‘e YEDİ!
“Yemcilerin yemlerini yeme!”
https://zaferyalcinpinar.com/491yedi.pdf
*
Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’daki yüzüdür 491…
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.
491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz. (E-posta: dortdokuzbir@gmail.com)
Not: 491‘in 8. sayısı “Müzayede Özel Sayısı” olarak Kasım ayının son haftası yayımlanacaktır.
04
2010
491’e ALTI!
491‘e ALTI!
“Kendini kendin ver kendine…”
https://zaferyalcinpinar.com/491alti.pdf
*
Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’daki yüzüdür 491…
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.
491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz.
E-posta: dortdokuzbir@gmail.com
10
2010
Blind Cat Black (Bakışsız Bir Kedi Kara) Türkiye Gösterimi!
Amerikalı yönetmen Chris King ve şiir çetesi Poetry Scores’un, Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müziklerle hazırladıkları zombi filmi, Futuristika! Ece Ayhan’ı anma etkinlikleri kapsamında ilk defa İstanbul’da!
Hazırlayanlar:
Futuristika! Enteresan Mevzular Dergisi (TR) / Chris King [Poetry Scores] (ABD)
ve Zafer Yalçınpınar [EVVEL] (TR)
“Blind Cat Black / Bakışsız Bir Kedi Kara”
2008 // 58 Dakika – Renkli – Amatör Sürrealist Zombi Sessiz
12 Temmuz 2010 Pazartesi, Saat: 21:00 – Ücretsiz gösterim
Mekân: KargART
Adres: Kadife Sokak No:16 Kadıköy
Facebook Etkinlik Sayfası: https://www.facebook.com/event.php?eid=130322370325982
Ayrıntılı bilgi için: edit@futuristika.org
20
2010
Dökülüyor alçıları saçlarının
XXVIII
Dökülüyor alçıları saçlarının
Omuzlarından paramparça kaldırıma
Seller akıyor şarıl şarıl
Eteklerinin camından
Dükkânlar sandal sandal sokakta
Demirli gözlerine
Çırpınıyor martıları tentenin
Yüzlerce parmaklı ellerin
(…)
Bacakların adımlarım kadar çok
Yaklaş yaklaşabildiğin fenerlere
Emzir yollarda bulduğumuz
Kaldırım taşlarını
(…)
Oktay Rifat
Perçemli Sokak’tan…
07
2010
Ey nesneler deniziyle aramdaki solungaçlar…
Deniz, aşkta yaşanana benzer bir kendini aşmadır… Tıpkı sürrealist gibi, tıpkı “Aşk, önce, insanın kendi kendisinden çıkmasıdır” diyen Aragon gibi, Saint – John Perse de aşkı, insan ile eşyaların ve tarihin tümünün arasında bir aracı (médiateur) bir dolayım (médiation) olarak görür:
“Ey nesneler deniziyle aramdaki solungaçlar…” (S.J. Perse)
Roger Garaudy
“Gerçeklik Açısından Saint-John Perse”
28
2010
491’e BEŞ!
491‘e BEŞ!
“Kilosu kaça gelir?”
https://zaferyalcinpinar.com/491bes.pdf
*
Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’daki yüzüdür 491…
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.
491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz.
E-posta: dortdokuzbir@gmail.com
26
2010
Kendini Anlatan: “Pancar”
“Pancar” ya da “Endüstri Devrimi Bitti” by Zy
(Esat Başak‘ı içtenlik dolu bir saygıyla selamlayarak…)
Ayrıca Bkz:
https://zaferyalcinpinar.com/kendinianlatan/kendinianlatan.html
24
2010
Çağdaş Sanat Manifestoları (by Rafet Arslan)
Bkz:
https://surrealisteylemturkiye.blogspot.com/2010/05/cagdas-sanat-manifestolar-bilgi.html
https://cagdassanatmanifest.blogspot.com/