(…) Doğa, nostaljik ekoloji anlatısının varsaydığı gibi kusursuz döngülerin ve organik birlikteliklerin dengeli ve uyumlu bedeni değildir, aksine doğa, üzerinde bitimsiz ontolojik çıkar çatışmasının yaşandığı, insanın katkısı olmadığı zamanlarda dahi türlerin yok olup, yenilerinin türediği, endüstriyel üretimin icat edilmediği zamanlarda dahi buzul çağlarının ve dramatik katastrofların yaşandığı, dolayısıyla her daim sonuçları belirsiz muazzam deneylerin işlem gördüğü kaotik bir lehimdir. (…) Doğa’nın işleyişini insanın toplumsal hayatında hâkim kılmaya çalışmanın bir anlamı yoktur; fakat bu aynı zamanda insanın doğa üzerinde hâkimiyet kurmasını ve kendinden menkul kadir-i mutlak yetkinliği üzerinden doğayı kendisine madun kılmasını da gerektirmez. (…)
Bir diğer tuzak doğayı sömürmeyi ekolojik bir duyarlılık gibi sunan ve lüks tüketimi sosyal sorumluluk kisvesi altında pazarlayan kozmetik ekoloji anlayışıdır. Bu anlayış ekolojik duyarlılığın, toplumsal sorumluluğun ve hatta etiğin metalaştığı bir dünyayı tasvir eder; artık ekstra bir ücret karşılığı frapaççinonuzu yudumlarken Guantanamo’daki yerel çiftçilere yardım edebilir ve Afrika’daki fakir çocukların eğitimine katkıda bulunabilirsiniz. Amaç, sorunun kaynağı üzerine kafa yormanızı ve meselenin politikleşmesini önlemek ve sistemin ekolojik ve aynı derecede ekonomik sorunsallar karşısındaki strüktürel yetersizliğini gizlemek adına, sizin sadece bir bardak kahve satın alarak, birilerine sms’le üç kuruş para yollayarak kurtlu organik elmalar tüketerek veya %15 enerji tasarruflu eko-konutta oturarak, yani güzergâhları önceden belirlenmiş, evcilleştirilmiş kurulmuş sisteme çomak sokmadan, vicdanınızı kısa yoldan rahat tutmanızdır. (…)
Gökhan Kodalak
“Gezi ve Yeni Çevre Tahayyülleri”
Direnişi Düşünmek (2013 Taksim Gezi Olayları), Monokl Yay., 2013, ss. 121-122