Kas
07
2011
0

Tarihin Yapraklarında… (Onat Kutlar)

“Eski” İstanbul’daki fotoğrafçılar üzerine Onat Kutlar’ın kaleme aldığı “Tarihin Yapraklarında Unutulmuş Çiçekler” başlıklı yazıya https://zaferyalcinpinar.com/cicekler.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Yazı, “Yeni Fotoğraf” dergisinin Aralık 1977 tarihli 15. sayısında yayımlanmış…

Eki
28
2011
0

Kitaplar… kitaplar… kitaplar ve koleksiyon…

Pazar Mezatı taifesi, bugünlerde, “kitap koleksiyonculuğu ve edebiyat efemerası” adına çok faydalı mübadelelere vesile oluyor. (Örneğin, G. Apollinare ve P. Êluard’ın yaşamına/eserlerine ait efemeraların derlenmesiyle oluşan, 1968 ve 1971 Gallimard baskısı iki önemli kitabı geçen haftalardaki “Pazar Mezatı” organizasyonları sayesinde koleksiyonuma kattım, katabildim.)

Bu haftasonu (30 Ekim 2011 Pazar günü) gerçekleşecek Pazar Mezatı, satış listesini imzalı, ilk basım ve nadir kitaplara ayırmış. Listeyi incelediğimizde edebiyat tarihimiz açısından çok önemli şairlerin, yazarların ilk basım ve imzalı eserlerinin yanısıra, çağdaş plastik sanatlara yönelik albüm ve kataloglar da dikkat çekiyor… (Anlaşılan bu haftasonu kitap koleksiyonerleri için çetin geçecek!)

Kitap koleksiyonculuğundan söz açmışken, koleksiyonumun envanterini çıkarma çalışmalarımda %60 seviyelerine gelmemin (yani işin yarısını aşmamın) mutluluğunu paylaşmak, sanırım, kendimi avutmak açısından yerinde olacaktır. Kütüphanemde yer alan koleksiyon kitaplarımı diğerlerinden ayırmak, tasnif etmek, ekslibris eklemek ve kayıt altına almak, en az koleksiyon yapmak kadar (okumak, düşünmek, araştırmak, takip etmek ve satın almak kadar) zor bir şeymiş meğer… Koleksiyonumun envanteri ve tasnifi açısından -özellikle 1980 sonrası basılan kitap, katalog, albüm, fanzin ve dergilerde- büyük kayıt eksikliklerim var hâlâ… Bu işi ertelememek gerekiyor, ki zaten herkese önerim şudur: Kitaplarınıza değer vermeye başladığınız -hatta kitap okumaya başladığınız- ilk andan itibaren her şeyin kaydını, envanterini ve okuma notlarınızı oluşturun mutlaka. Bu işe sonradan kalkıştığınızda inanılmaz zaman ve emek harcamak gerekiyor. Koleksiyonunuz kapsamında aradığınız kitabın yerini bulamamanız, özelliğini hatırlamamanız, hepsinden önemlisi kafanızda oluşan o “kaybetmek hissi, endişesi” filan da cabası…

Z. Yalçınpınar

1. Hamiş: Ekim 2011’in son günleri itibariyle kitap koleksiyonumun envanterine PDF dosyası olarak şu adresten ulaşabilirsiniz; https://zaferyalcinpinar.com/koleksiyon.pdf

2. Hamiş: Envanter ve kayıt işini tamamladıktan sonra (2012 yılı içerisinde) koleksiyonumda kitapları bulunan yayınevlerine ve işbu don kişotların yayıncılık geçmişine, yayın mizaçlarına, editöryal özelliklerine ilişkin sıkı bir yazı kaleme almayı düşünüyorum.

3. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
27
2011
0

Santrfor Yaşar Yalçınpınar’ın Fenerbahçe Rozeti

Santrfor Yaşar Yalçınpınar (1914-1998)

 büyükamcamdan babama
babamdan bana
benden de evlâdıma
mirastır bu sevda!

*

Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” başlıklı ilgilere https://evvel.org/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden, “Yaşar Yalçınpınar” arşivine ise https://evvel.org/ilgi/yasar-yalcinpinar adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
20
2011
0

“Fortuna” (Tezer Özlü)

(…) Tüm korkularım çamların ardındaki aydınlıktan geliyordu. Aydınlık olmasa gene korkacaktım. Ürkek kollarımı büzdüm. Bacaklarımı tuttum. Duydum. Kırmızı. Şiş gözlerim. Camın ardına bir bakabilseydim. Duvarlar yeterdi bana. Pis duvarları severdim. Gözlerimi onlara dikip, bomboş içlerine salıverirdim kendimi duvarların. Başımı çıkardım yavaşça. Bir sırıttım kendi kendime. Duvarlara baktım ardından. Gülüyorlar mı bana diye. Sessizlik bile durmuştu. İçime çekecek hava da yoktu. Öylesine bir durgunluk. (…) Yeni bir kent. İndim. Ayaklarıma dek baktım. Yerden bir ufak taş aldım.Attım cebime. Kaçtım trenlerinin yanından istasyonun. Dağınık bir kalabalık var demirlerin gerisinde.(…) Cebimdeki taşa baktım. Yerindeydi. Taşı tuttum. Gene duydum. Taşın taş oluşunu duydum. Attım taşı. Dayanamadım. Döndüm. Eğildim. Gene aldım. Severim istasyonları. Akşama değin istasyonun yanındaki merdivenleri indim. Çıktım. Gene indim. Gene çıktım. Gün boşluğunu sundu geceye. (…)

Tezer Özlü
“Fortuna”, Yeni İnsan Dergisi, Mart 1963
(Fortuna, Tezer Özlü’nün yayımlanan ilk yazısıdır.)

Hamiş: “Fortuna” adlı anlatının tamamına https://zaferyalcinpinar.com/fortuna.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
19
2011
0

Bir taşbaskı…

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bir taşbaskı çalışması (1958)

(Z. Yalçınpınar Koleksiyonu’ndan…)

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İmzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
19
2011
0

Fotoğraf: Oktay Akbal, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Sabahattin Batur

Oktay Akbal, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Sabahattin Batur

(Fotoğraflayan ve Evvel Fanzin’e Ulaştıran: Ümit Bayazoğlu)

*

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Dağlarca” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
17
2011
0

Dağlarca İmzaları ve “Karşı Duvar” Dergisi

Fazıl Hüsnü Dağlarca imzalı bazı kitaplar…
(Z. Yalçınpınar Koleksiyonu’ndan)

*

(…)Dağlarca 1959 yılında İstanbul Aksaray’da Kitap Kitabevi’ni açar. Bu kitabevini açtıktan bir süre sonra kendini bir yere kapatılmış hisseder Dağlarca. Bu duygudan kurtulmak için, şiirle gündelik hayatı ve günceli birbirine yaklaştırma çabasının en somut ürünü olan ‘deneysel’ Karşı Duvar dergisini kurar.
Aynı zamanda Dağlarca’nın kullandığı bir eğitim aracıdır Karşı Duvar. Dergi, yayınevinin büyük vitrinine insan boyunda bir karton yerleştirip, üzerine günün konularıyla ilgili şiirler asmasıyla oluşur. 15 günde bir değiştirilen bu şiirlerin bulunduğu vitrin, geceleri de aydınlatılır.
Karşı Duvar, kısa bir süre içinde büyük ilgi toplar. Gece de aydınlatıldığından derginin önünde günün her saatinde okurlar bulunur. Memet Fuat, Türkiye’nin en çok okunan yayını olduğunu söyler bir konuşmasında.
Dağlarca’nın bir anısı, derginin gördüğü yoğun ilginin en güzel kanıtlarından biridir. Bir gün yaşlı bir adam uğrar kitabevine, “Ben ta Kadıköy’den geliyorum. Derginin üç gün önce değişmesi gerekiyordu, iki kez daha geldim, hâlâ değişmemiş” diyerek şaire sitemde bulunur. Dergiye yazıları yerleştiren kişinin hasta olduğunu, bu nedenle de geciktiğini söyleyen Dağlarca çıkacak sayının şiirlerini yaşlı adama verir. Yaşlı adamın sevinci, Dağlarca’yı çok mutlu eder.(…)

Semiha Şentürk
“Dağ gibi şiirleriyle Dağlarca”, Milliyet Gazetesi, 18 Kasım 2008

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Dağlarca” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
17
2011
0

Afişler… Afişler… Afişler… (Aslı Yücel)

E V V E L’in sıkı takipçilerinden Aslı Yücel, Wall Street işgali ile çeşitli afişler üzerine kısa bir derleme/değerlendirme yazısı kaleme almış… Yazıya ve afiş görüntülerine https://yaziizleri.blogspot.com/2011/10/wall-streeti-afislerle-isgal-et.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Sokak Sanatı ilgilerine https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
17
2011
0

Ece Ayhan ve Dağlarca

Yukarıdaki fotoğraf 90’lı yılların sonunda Öküz Dergisi’nde yayımlandı.
Dağlarca ve Ece Ayhan, Kadıköy’de (Dağlarca’nın evine çok yakın olan Hayat Cafe’de buluşmuşlar.) Buluşma sakin ve olumlu geçmiş… Bu kareyi Hatice Meryem fotoğraflamış… (Zy)

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
15
2011
0

Sinema Afişleri…

“Pazar Mezatı” taifesinin düzenlediği bu haftaki mezat kapsamında çok sıkı şeyler var. 16 Ekim 2011’de, İstiklal Caddesi Hazzopulo Pasajı’nda saat 14:30’da gerçekleşecek mezatta, ilginç sinema afişlerinin  satışa sunulduğunu görüyoruz. Özellikle de ilk dönem sinema afişleri, koleksiyoncular için paha biçilmez değerde…

Ayrıntı için bkz: https://pazarmezati.net/

Hamiş: 16 Ekim tarihinde gerçekleşecek mezatın satış listesini incelerken sinema afişlerinin yanısıra son derece ilginç  -ve ibretlik- 1. Dünya Savaşı propaganda efemeraları da gözüme çarptı. Bu konuyla ilgilenen koleksiyoncular da 16 Ekim’deki mezatı kaçırmamalı bence…

2. Hamiş: Bir de, Pazar Mezatı taifesinin 30 Ekim’de bir kitap mezatı düzenleyeceğinin ve bu mezatta kitaplarıyla birlikte yer almak isteyenler için başvuru sürecinin devam ettiğini duyurmakta fayda var.

Eki
12
2011
--

“Che” ile “Lennon”… düşlüyorlar…

John Lennon ve Che Guevera

birlikte…

düşlüyorlar…

Written by in: Buluntular (Efemeralar) |
Eki
11
2011
0

Bir Fotoğrafın Çağrıştırdığı “Futbol…”

Yukarıdaki fotoğrafı Evvel Fanzin’e -sağolsun- Ümit Bayazoğlu ulaştırdı. Facebook’taki bir grupta, Serhat Sencer’in albümünde bulmuş/görmüş bu fotoğrafı… Solda, topun başında duran Orhan Kemal, yanında Halit Kıvanç ve sağda ise Haldun Taner…  Sanırım, 1960’lı yılların ortası… Fotoğraf, “Futbol, sadece futbol değildir” tümcesini imliyor bana… Gerçekten de edebiyat ve düşünce tarihinde “Futbol sadece futbol değildir!” tümcesinin işaret ettiği birçok önemli “yaşantı” var.

Albert Camus‘un kaleciliğine ilişkin hikâyeyi hatırlayalım: Cezayir’de doğan Albert Camus, yeniyetmelik döneminde Cezayir Üniversitesi’nin(RUA’nın) kalecisiymiş. RUA’nın maç günlüklerine göre Albert Camus, bir kaleci olarak çok zor maçları atlatmış ve RUA, 1930’da bulunduğu bölgesel ligin şampiyonu olmuş. Sonra, Camus, yakalandığı tüberküloz hastalığı nedeniyle futbola veda etmiş. Albert Camus’a neden kaleci olduğunu, neden kaleciliği seçtiğini sorsaydık şu cevabı alabilirdik: “Ayakkabılarımın eskimediği, yıpranmadığı ve bana en uygun mevki kalecilikti.”  Camus, bir şöyleşisinde şöyle demiştir: “Ahlâk ve insanlığın yükümlülükleri(moral kavramlar) hakkında güvenebileceğim tüm bilgileri spora ve Cezayir Üniversitesi’ndeki futbol günlerime borçluyum.”

Futbol, Ludwig Wittgenstein‘ın “Felsefe Soruşturmaları” adlı kitabında ele aldığı ve okuyucuya sezdirdiği “felsefenin sınırları” sorunsalı açısından da çok önemli bir çağrışımsal öğedir. Felsefe Soruşturmaları’ndaki “Dil Oyunları” bağlamının oluşmasına futbol vesile olmuştur. Wittgenstein, “Sözcükler, sadece, bir oyunun içeriğinde (context’inde) anlam taşırlar” görüşünü bir futbol maçını izledikten sonra edinmiştir. İnsan, futbol üzerine öncül bilgileri olmadan futbol maçını izlediğinde, futbol denen şey ona raslantısal ve anlamsız gelecektir. Onu anlamlandırmak için önce oyunun kuralları, içeriği bilinmelidir: -Futbol, birbirine karşı çekişen iki takım halinde, herbiri 11 kişiden oluşan bu takımların bir topu diğer takımın alanında yer alan kalenin ağlarına göndererek skor elde edilebildikleri bir oyundur- gibi… Bu içeriği kavramadan “futbol” sözcüğü, bir topun peşinde koşturan insanların ‘anlamsız görüntü’sünde kalacaktır. Wittgenstein, çalışmalarında, futbol örneğindekine benzer bir koşutluğu “Dil Oyunları” ile “Felsefe” arasındaki ilişki için de kurmuştur. Wittgenstein’ın incelediği sorunsallar, dilin sınırları çerçevesinde oluşan mantıksal bir alan derinliği üzerinde bulunmaktadır. Kısacası, Wittgenstein’ın maç sahası, gerçeğin ve yaşamın yapısını/sınırlarını belirleyen dildir. Wittgenstein, en önemli maçını dilde oynamıştır.

“Futbol ve tarih” dediğimizde, sıkı muhalif Eduardo Galeano’nun “Gölgede ve Güneşte Futbol” adlı kitabı ilk aklımıza gelen eserlerden biri… Kitapta Eduardo Galeano, Dünya Kupası ve Latin Amerika futbol tarihini “büyülü gerçekçi” bir dille anlatır. (Zico’nun Golü başlıklı yazı güzel bir örnektir.  Fenerbahçeliler şuraya baksınlar: https://evvel.org/alinti-ziconun-golu-eduardo-galeano)

Sonuçta, tüm bu yaşantı örneklerini incelediğimizde futbolun kavramsal arka-planında birçok mihenk noktasını içerdiğini görürüz. Ve dileriz ki futbol endüstrileşmesin; çünkü futbol, bugünkü merhaleden biraz daha ileri gidip topyekün endüstrileştiğinde yeni mihenk noktaları bulmak -en azından benim için- imkânsızlaşacak.

Zy

Eki
11
2011
0

55 Yıl Sonra; Cahit Sıtkı Tarancı’nın Karanfili

“Cahit Sıtkı Tarancı’nın Resmi ve Karanfili”
(Z. Yalçınpınar Arşivi’nden…)


2010 yılının sonbaharında, sıkı sahaf Korhan Akman (İkarus Sahaf), Cahit Sıtkı Tarancı‘nın 1946 tarihli “Otuz Beş Yaş” adlı şiir kitabından ilk bahsettiğinde, kitapla fazlaca ilgilenmemiştim ve şöyle demiştim Korhan’a: “Cahit Sıtkı’nın ‘Otuz Beş Yaş’ şiiri iyidir, herkesçe bilinir filan… Fakat imgelem ve şiir tekniği olarak düşündüğümde Cahit Sıtkı şiiri beni pek ilgilendirmiyor!” Korhan, bana ve benim şiir konusundaki tuhaf tavizsizliğime alışık olduğu için tavrımı sakince karşıladı ve yarı şakayla; “Peki Zafer, kızma yahu…” dedi. Bu konuşmanın üzerinden bir yıl geçtikten sonra, Eylül ayında Korhan’la -5. Beyoğlu Sahaf Festivali’nde- tekrardan görüştük. Şiir ve poetika üzerine orta derinlikli bir paylaşım daha yaptık ve ardından Korhan’ın bana ayırdığı Ali Suavi Sonar kapak tasarımlı, 1936 baskı tarihli “Nazım Hikmet- Şeyh Bedreddin Destanı” adlı kitabı Korhan’dan devir/satın aldım. Korhan, birden, nedense, gene Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Otuz Beş Yaş’ adlı şiir kitabından söz açtı: “Bak abi, geçen sene sana söylediğim bu kitap sadece kitaptan ibaret değil… Adamın biri, Cahit Sıtkı’nın 1956’daki hazin vefatından sonra bazı gazete kupürlerini, önemli tartışmaları kitabın arasına iliştirmiş. Bu adam, sanıyorum, Cahit Sıtkı’nın cenazesine de katılmış ve cenazesinde yakasına taktığı ya da ne bileyim dağıtılan karanfillerden birini de saklamış… Tam senlik bir hikâye… Sen bunu yazarsın, paylaşırsın…” diyerek kitabı ve tüm efemeraları elime tutuşturdu, hediye etti. O anda “İşte sahici sahaflık budur!” diye düşündüm ve kendi kuşağımdan birinin -Korhan Akman’ın- tüm sahiciliğiyle, menfaat ilişkilerinden uzak bir “sahaf” ve şiir heveskârı olarak bana destek çıkması beni çok mutlu etti. Onur duydum ve coştum.

Şimdi, sıkı sahaf Korhan Akman’a verdiğim sözü tutmanın zamanı geldi çattı; Cahit Sıtkı’nın Viyana’da vefat ettiği 13 Ekim 1956 senesinin üzerinden 55 yıl geçmesine birkaç gün kaldı -yani, Korhan’ın bana hediye ettiği efemeraları EVV3L takipçileriyle paylaşmanın tam sırasıdır:

Cahit Sıtkı’nın vefatına ilişkin efemeraları biriktiren ve adını bilmediğimiz, adından emin olamadığımız bu kişinin sakladığı ilk kupür, Cahit Sıtkı’nın vefatından önce tedavi için Viyana’da bir hastaneye yatırılmasının haberidir. 11 Ekim 1956 tarihli Tercüman Gazetesi’nde yer alan bu habere https://zaferyalcinpinar.com/cahitsitki4.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Dikkatimi çeken ikinci kupür ise Cahit Sıtkı’nın naaşının Viyana’dan Ankara’ya getirilerek defnedilişine ilişkin… 27 Ekim 1956 tarihli Zafer Gazetesi’nde yayımlanan “Cahit Sıtkı’yı nasıl toprağa verdik” başlıklı habere https://zaferyalcinpinar.com/cahitsitki5.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Asıl, Cahit Sıtkı Tarancı’nın vefat ettiği 13 Ekim 1956 tarihi ile defnedildiği 27 Ekim 1956 tarihi arasında yayımlanan yazılardan bazıları, bir şairin vefatının ardından gerçekleşen polemikvari/eleştirel söylemler nedeniyle oldukça ilginç… Örneğin Çetin Altan, 20 Ekim 1956’da Cahit Sıtkı’ya ilişkin bir radyo konuşması gerçekleştiriyor.  Ertesi gün -21 Ekim’de- Şahap Sıtkı İlter adlı biri çıkıp, Çetin Altan’ı ve Cahit Sıtkı üzerine söylediklerini eleştiriyor. (Bu iki metnin kupürüne de https://zaferyalcinpinar.com/cahitsitki6.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.)  Her şey bir yana, görülüyor ki Cahit Sıtkı üzerine en hakikatli ve vefalı sözleri Bedri Rahmi Eyüboğlu söylemiş… Bedri Rahmi’nin 15 Ekim 1956’da Cumhuriyet Gazetesi’nde “Cahit Sıtkı için” kaleme aldığı yazıya https://zaferyalcinpinar.com/cahitsitki7.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Sonuçta, sizlere paylaştığım bu efemeralar, “Yaş otuz beş! yolun yarısı eder / Dante gibi ortasındayız ömrün (…) Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? / Bir namazlık saltanatın olacak/ Taht misali o musalla taşında.” dizelerini yazan ve 46 yaşında vefat eden bir şair ile tüm zamanların yüklendiği şiirselliğin “içinde” çok önemli bir yer tutuyor.

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
9 Ekim 2011


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İmzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
07
2011
0

Şiirsel Maksat: “Narteks Sahaf ve Kitap Müzesi”

Aşağıda bulunan metin, Narteks Sahaf (Sıtkı Altuner), Kitap Müzesi, bir koleksiyoner olarak edebiyat üzerine imzalı kitap ve efemera toplamaya başladığımdan bu yana duyduğum en güzel yaşantı hikâyesi, karşılaştığım en hakikatli fikir ve maksat… Bunu, bu coşkuyu yerden göğe desteklediğimi bildiririm. (Zy)

NARTEKS SAHAF VE KİTAP MÜZESİ

İlk Ateş

Enstitü yanıyor! Enstitü yanıyor!” çığlıklarıyla bütün Pazarören halkı enstitüye doğru koşmuştu. Ben de annem ve teyzemle oraya gitmiştim. Enstitünün bahçe duvarlarından hiçbir şeyi göremiyordum, parmak uçlarımda yükselerek bir aralıktan baktım. Enstitünün çatı katında çıkmış yangın. Binadan kara kara dumanlar yükseliyor. Enstitü öğrencilerinin bir kısmı kütüphanenin de bulunduğu çatı katındalar. Ellerine geçen tüm kitapları aşağıya fırlatıyorlar. Yangını izleyen halkta büyük bir sessizlik ve korku olduğunu anımsıyorum. Çatıdan fırlatılan kitaplar enstitü bahçesine doğru düşerken kuşların kanat çırpmasına benzeyen bir ses çıkarıyorlar. Ben o an “Kuşlar yanıyor!” diye bağırmışım.

 “Delice Bir Koşu”

 Anadolu’nun gitmediğim bölgesi kalmadı. Öğretmenlik için gittiğim her yerde elimde bir bavul olurdu. Bu bavulda kıyafetler vs. vardı. Bu bavulun dışında dinamit sandıkları… İçinde elbette kitaplar. Böyle bütün Anadolu’yu gezdim. Gittiğim her okulda kütüphaneler kurdum. Öğrencilerime iyi şeyler okutmaya çalıştım. Nereye gidersem gideyim o dinamit sandıkları bütün ağırlıklarıyla yanımdaydılar. En son Tunçbilek’teki kooperatif evine taşınırken üç adamla anlaştık, kitapları taşıyacaklar. Sandıkları yüklendiler. Bir süre yürüdük. Kendi aralarında fısır fısır konuşuyorlar. Nihayet içlerinden biri dayanamadı. “Beyim kusura bakma bunlar çok ağır, canımız çıktı, yüklendik falan ama devam edemeyeceğiz. Para falan da istemeyiz,” diyip gittiler. Onları oradan tek tek taşıdım. Sadece bu sandıklar yüzünden başıma gelenleri anlatsam…”

 Narteks

“Ben yıllarca kitap topladım. Topladığım binlerce kitap sıkı yönetimlerde, faşist cuntalarda toplatıldı, yakıldı ama vazgeçmedim. İstanbul’a döndüğümde ansiklopedi satıcılığından, düzeltmenliğe, dergicilikten ansiklopedi yazarlığına kadar pek çok iş yaptım. Ardından kitaplara bir adım daha yaklaşmak için bir sahaf dükkânı açtım. Adı: Narteks. Narteks, kadim bir bitkinin adı. Antik çağda henüz kandiller yokken kutsal ateşin evlere taşınmasında kullanılırdı. Boğumlarında yer alan kimyasal madde sayesinde yanmadan ve ateşi söndürmeden taşımaya yarardı. Kimi kaynaklara göre Prometheus tanrılardan ateşi bir Narteks ile çalmıştır. Pek bilinmeyen bu kelime bende bazı çağrışımlar yarattı ve dükkânın adını Narteks koydum. Girişe şöyle bir yazı yazdım. “Narteks ateşi taşıyan bir bitkidir ki ‘kitap’a benzer ‘insan’a da”…

 “Arada Şiir Varsa…”

 “Bir gün Behçet Necatigil’in bir kitabını buldum, imzalı. “Arada şiir varsa güzelleşir yaşamak..” diye imzalanmış. Tüm şiirlerini taradım, hiçbirinde böyle bir dize yok. Böylece başladı imzalı birinci baskı kitap toplama fikri. Bu fikir, ardından bir kitap müzesi fikrine dönüştü. Şimdi yaklaşık olarak dört yüz bin kitaplık bir arşivim var. Bunların yaklaşık altmış bini imzalı birinci baskı kitaplar. Nâzım Hikmet, Neruda, Oğuz Atay, Kafka, Sartre, Camus, Orhan Kemal, Tanpınar, Halid Ziya, Edip Cansever, Tomris Uyar, Bilge Karasu gibi pek çok yazarın imzalı kitapları var. Bu kitaplar iki evde üst üste yığılmış bir şekilde beklemek zorundalar. Yer yok! Zaman zaman bazı bankalar, yayınevleri bunları satın almak istediler, kimileri kendi isimleri altından bir müze için yer vermeyi teklif ettiler ama kabul etmedim. Ben istiyorum ki hiç kimseye ait olmayan bir müze olsun. Müzenin girişine asacağım teşekkür tabelasında yazacak yazı bile hazır. Kitaplarım ve ben bekliyoruz. Bu bekleyişi Jacques Prevert’in bir şiirine benzetiyorum… Adı: “Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin”

“Önce bir kafes resmi yaparsın/ Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için/ Bir şey çizersin içine/ Sevimli bir şey
Yalın bir şey /Güzel bir şey/ Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca/ Asarsın bu resmi/ Bir bahçede
Bir koruda/ Ya da bir ormanda / Saklanır beklersin ağacın arkasında
Ses çıkarmaz/ Kımıldamazsın / Kuş bazen çabuk gelir
Ama uzun yıllar bekleyebilir de / Karar vermezden önce
Yılmayacaksın/ Bekleyeceksin/ Yıllarca bekleyeceksin gerekirse
Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü /
Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin / Geleceği olup da geldi mi kuş
Çıt çıkarma yok / Kafese girmesini beklersin
Girdi mi kafese fırçanla / Usulcacık kapısını kaparsın
Sonra kuşun bir tüyüne dokunayım demeden
Bütün kafes tellerini teker teker silersin
Yerine bir ağaç resmi yaparsın
Dallarının en güzeline kondurursun kuşu / Tabii ne yapraklarının yeşilini unutacaksın
Ne yellerin serinliğini / Ne de yaz sıcağındaki böcek seslerini
Otlar arasında. / Sonra beklersin ötsün diye kuş
Ötmezse kötü / Resim kötü demektir / Öterse iyi olduğunun resmidir
İmzanı atabilirsin artık / Bir tüy koparırsın usulca
Kuşun kanadından / Ve yazarsın adını resmin bir köşesine.”

Sabahattin Eyuboğlu, muhteşem çevirmiş şiiri. Bizim durumumuz da buna benziyor biraz. “Kuşlar” hazır, kafesin tellerini de sildim tek tek, kuşun bir tüyüne zarar vermeden, her şey hazır bekliyoruz -yanmış kuşun ötmesini de-…”

“Aramızdaki Şey”

Birkaç yıl önce Aslıhan Pasajı’nda birkaç kitap  ararken tanıştık; Sıtkı Hocayla, Narteks Sahaf’la ve kitap müzesi fikri ile… Ardından ‘kitap’ın kitaptan fazlası olduğu konusundaki ortaklığımızla bağlandık, büyük bir dostlukla birbirimize. Neler yapabileceğimizi düşündük ardından, yapabileceğimiz şey sadece bu fikrin insanlar tarafından öğrenilmesini sağlamaktı.  Bunu yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Bu yüzden Sıtkı Altuner’in izniyle bu sayfayı oluşturmayı düşündük. İsteğimizi hayata bir adım daha yaklaştırmak için belki…

BURCU ŞAHİN & ASLAN ERDEM

 

Ayrıca bkz: https://www.facebook.com/notes/narteks-sahaf/narteks-sahaf-ve-kitap-m%C3%BCzesi/110432059058007

Narteks Sahaf:
https://www.facebook.com/profile.php?id=100002736403146

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
06
2011
0

“bir çakıl taşı ısınır içimde…” (Bedri Rahmi Eyüboğlu)

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun aile koleksiyonunda yer alan bazı eserlerden bütünlenen Bedri Rahmi Eyüboğlu 100. Yıl Sergisi, 4 Ekim’de Caddebostan Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda açıldı.

Sergiyi gezdiğimde, Bedri Rahmi’nin eserleriyle işlediği ya da içine karıştığı  “imgelem”in özgür ve olabildiğince zeki bir “alan derinliği”ni nazar ettiğine, Bedri Rahmi’nin her bir eserinin, eriştiği imgelemi candan bir şekilde savunduğuna tanık oldum. Sözkonusu tanıklığın ardından da zekâyla, batıyla, doğuyla, heterodoksiyle, Anadolu’yla ve zihnimde varoluşsal değeri olan her şeyin sıcaklığıyla (örneğin deniz, örneğin toprak, örneğin İstanbul, örneğin şiir…) birleşmiş, her şeye yüklenmiş çok önemli bir “Bedri Rahmi Estetiği”nin bilincine, onun kalb atışlarına varmaktan gurur duydum. Üstelik aynı güç ya da zekâ Bedri Rahmi’nin eserlerinin biçeminde ve malzemesinde de hemen kendini gösteriyordu. “Yaşamak coşkusu” diyebileceğim bu garip hissiyatın, Bedri Rahmi’deki ritmine hayran kaldım…

Sonuçta, 100. Yıl Sergisi’ni Bedri Rahmi’nin aşağıdaki dizelerini dilinize dolayarak gezmenizi dilerim:

“seni düşünürken
bir çakıl taşı ısınır içimde

Zafer Yalçınpınar
6 Ekim 2011

Hamiş: 100. Yıl sergisinde Bedri Rahmi’nin çalışma odasından ve yaşamında kullandığı eşyalardan oluşan bir “yerleştirme” de bulunuyor… Ama sergide beni sonsuz etkileyen eser, Bedri Rahmi’nin “İstanbul” adlı tablosuydu.

Bedri Rahmi’nin “İstanbul” adlı eserinden bir ayrıntı…

 

Eki
02
2011
0

“Dil, herkes için aynı tuzakları hazır tutar.” (Ludwig Wittgenstein)

423.
(…)


(…)

Ludwig Wittgenstein
Felsefe Soruşturmaları’nın ön-çalışmalarından biri olan “Büyük Daktilo-Metin(Big Typscript)”den…
Çeviren: Oruç Aruoba, 1992

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm “Wittgenstein” ilgilerine https://evvel.org/ilgi/ludwig-wittgenstein adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
02
2011
0

“ANLAMA” (Oruç Aruoba)

11 Mart 1989
Oruç Aruoba
“Yedi Martı Çeşitlemesi”nden…

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Oruç Aruoba ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
02
2011
0

Büyük Daktilo-Metin’den… (L. Wittgenstein)

(…)

425.
(…)
Unutma, çocuklar için bir sözcüğün gerçekte tamamiyle farklı iki anlamı olduğuna // olabileceğine // inanmak (ya da bunu kabullenmek) ne denli zordur.

Felsefenin ereği, dilin birdenbire bittiği yere bir duvar örmektir.

Felsefenin sonuçları, herhangi bir gizli saçmalığın; ya da, anlama yetisinin dilin sınırlarına // sonuna // toslaması sonucu aldığı şişlerin keşfedilmesidir. Bu şişler, bizim bu keşifin değerini anlamamızı // öğrenmemizi // sağlar.

Bizim soruşturmamız ne tür bir soruşturma? Örnek olarak verdiğim durumları, olabilirlikleri açısından mı soruşturuyorum? Ya da olgusallıkları açısından? Hayır, yalnızca olanaklı olanı getiriyorum, yani dilbilgisel örnekler veriyorum.

Felsefe tümceler içinde değil, bir dil içinde konur ortaya.

 

Nasıl yasalar, onları çiğneme eğilimi varsa // çiğnendikleri zaman // önem kazanırsa, bazı dilbilgisel kurallar da ancak filozoflar onları çiğnemek istedikleri zaman önem kazanır.
(…)

Ludwig Wittgenstein
Felsefe Soruşturmaları’nın ön-çalışmalarından biri olan “Büyük Daktilo-Metin(Big Typscript)”den…
Çeviren: Oruç Aruoba, 1992

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm “Wittgenstein” ilgilerine https://evvel.org/ilgi/ludwig-wittgenstein adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
29
2011
0

“Göbekli Tepe” üzerine…

Geçenlerde, “Arkeoloji ve Sanat” dergisinin editörü Sn. Nezih Başgelen tarafından Urfa’daki “Göbekli Tepe” kazıları üzerine gerçekleştirilen çok sıkı bir sunuma misafir oldum. Neolitik çağa ait bu buluntuyla -dünyanın en eski tapınağının ortaya çıkarılmasıyla- birlikte hem bilimsel, hem de disiplinler arası ilişkiler düşünüldüğünde insanlık tarihi için yeni çıkarımların, yeni bir farkındalığın ve yeni bir poetikanın oluşabileceğini/varlığını sezdim. Göbekli Tepe kazılarına ilişkin çeşitli ön-bilgilere şu iki adresten ulaşabilirsiniz:

https://www.gobeklitepe.info/
https://www.gobeklitepefilm.com/

Eyl
28
2011
0

1991: Dört Açık Kıyı Düşü (Oruç Aruoba)

1991’de kaleme aldığı “Dört Açık Kıyı Düşü” adlı şiirlerine Aruoba’nın kitaplarında rastlamıyoruz. Şiirlere https://zaferyalcinpinar.com/dortacikkiyi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Şiirleri EVV3L’e ulaştıran Zerrin Boynudelik’e çok teşekkür ederiz.

2. Hamiş: Önümüzdeki günlerde Aruoba’nın “Yedi Martı Çeşitlemesi” adlı şiirlerini de EVV3L kapsamında yayımlayacağız.

3. Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Oruç Aruoba ilgilerinin tümüne  https://evvel.org/ilgi/oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
28
2011
1

Yerden göğe kadar duyurulur: “BAŞLIYORUZ!” (26/9/2011)

 

E V V E L’in sahici dostları ve sıkı takipçileri,

Bildiğiniz gibi 2006 yılının son aylarından beri “Yeni Sinsiyet” adını verdiğimiz bir tipolojiyle mücadele ediyoruz. Bu mücadele zaman zaman kişisel boyutlara indirgenmişse de aslında -parçaları/kişileri birleştirdiğinizde ve ayrıntıları dikkatlice incelediğinizde, görürsünüz ki- hakikat, sıkı şiir ve imgelemin özgürleşmesi yolundaki bir “kalb ile vicdan” mücadelesidir. Hangi vicdansız çeteye ve bu çetenin mutat zevatlarına, alçaklıklara karşı olduğumuz da tüm edebiyat ve sanat ortamınca (ortalığınca) biliniyor. Sözkonusu çetenin menfaatleri doğrultusunda biçimlendirdiği “Antoloji”, “Şiir Yarışması ve Edebiyat Ödülleri”, “Jüricilik”, “İçsiz ve Temelsiz Edebiyat/Sanat Etkinlikleri”, “Yayıncılık İstismarları”, “Turizm Faaliyetleri” ve “Üleştirmenlik” gibi enstrümanlarıyla da mücadele içindeyiz. Her fırsatta ve mekânda bağıra bağıra söyledik; “haysiyetsizliğe, hilebazlığa, fetbazlığa, liyakatsızlığa, muhterisliğe, editör olmayan editörlere, şair olmayan şairlere, ödül olmayan ödüllere, dergi olmayan dergilere, yayınevi olmayan yayınevlerine ve bunların “Yeni Sinsiyet” doğrultusundaki kullanımlarına, kısacası cehalete ve cehaletin amaçladığı melanet ortamına karşıyız!” Tüm bunlara “insanlık” adına karşıyız!

“İnsandan çok eşyaya benzeyen” ve “duvar saatleri gibi ahmak” olan bu çeteye karşı verdiğimiz mücadele, önümüzdeki dönemde (Eylül 2011-Haziran 2012 arasında) daha da çetinleşecek. Bu kapsamda, E V V E L Fanzin olarak gereken teknik tedbirleri aldık. Bilgilerimizi, verilerimizi, belgelerimizi ve arşivimizi, düzenledik, teknik becerilerimizi ve imkânlarımızı yeniledik. Kalb ve vicdan yoluna inanmayan “yalancı dostları” ve “kifayetsiz muhterisleri” etrafımızdan uzaklaştırdık. İçeriksel, eylemsel ve hukuksal olarak kendimizi bu mücadelede “yerden göğe kadar haklı” görüyoruz. Hakkımızı savunmak için de tüm varlığımızı (neyimiz, kimimiz varsa onu) ortaya koyarak savaşacağız.

Önümüzdeki dönemde hukuksal, kuramsal ve eylemsel olarak yeni dosyalar açacağız, yeni sorular soracağız, herkesi şaşkınlık içinde bırakacak ve sahte kanaatleri yıkacak ifşaatlarda bulunacağız. Her merciiye ve mertebeye bu ifşaatları taşıyacağız, ileteceğiz, edebiyat ortamındaki gölge oyunlarını, mevcut aktörlerin kim olduğunu ve ne yaptıklarını teker teker, sabırla anlatacağız. Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin yayıncılık dünyasında ve edebiyat ortamında çevirdiği sahtekârlıkları, pazarlıkları, fetbazlıkları, kirli ilişkiler ile üçkâğıtçılıkları, belgeler ve derinlemesine yorumlar aracılığıyla ifşa edeceğiz.

Ustam Oruç Aruoba’nın şu sözleri yaşamımın ve mücadelemin şiarı olmuştur:

“Yaşamın, seni ulaşman gereken düzeyin altında tutmağa çalışan eğilimlerle (bu arada kendininkilerle de)savaşmakla geçecek. –Bu yüzden de, ulaşman gereken düzeye ulaşamayacaksın; yani, başarılı olacak o eğilimler, sonunda. Zaten, belki, istedikleri de budur:
Senin, onlarla savaşmak yüzünden, ulaşman gereken düzeyin altında kalman…
Ama savaşacaksın, gene de: sonuç her iki durumda da aynı olmayacak mı zaten – sen, zaten, ulaşman gereken düzeyin altında kalmayacak mısın ki? –Ama, savaşırsan, en azından (nereye gelebilirsen) geldiğin düzeye savaşarak gelmiş olacaksın –bu da boşuna olmayacak.”
(Oruç Aruoba, “De Ki İşte”, Metis Yayınları, 2001, s.44)

Haysiyetimiz ve “insan” oluşumuz, bizim en sahici gücümüzdür. Bana (bendenize) ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin E V V E L’e duyduğunuz inancı, hakikat yolundaki kalb ve vicdan duruşunuzu “gözünüz gibi” korumanızı diliyorum.

Hepinizi hakikatin gönül ateşiyle, yani “ateşli bir sabırla” selamlıyorum.

Sahicilikle

Zafer Yalçınpınar
26 Eylül 2011 / İstanbul

 

Önemli Not: Aşağıdaki adreslerde yer alan başlıkları, yazıları ve belgeleri dikkatlice incelemeniz, 2006 yılından bu yana verdiğimiz mücadelenin ayrıntılarını kavramanız ve hangi tipolojiyle, ne boyutta mücadele ettiğimizi anlamanız açısından çok önemlidir;

1-Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları
2-Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin “Biz” Söylemi ve Retorik Arsızlığı
3-Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı
4-https://evvel.org/evvel-fanzin-tum-edebiyat-kahyalarina-karsidir
5-https://evvel.org/ilgi/lobut

 

Eyl
20
2011
0

Neyzen…

Neyzen Tevfik
(Ümit Bayazoğlu Arşivi’nden…)

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Eyl
19
2011
0

Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı

Bugün, Nâzım Hikmet’in “Şeyh Bedreddin Destanı” adlı kitabını koleksiyonuma katabilmenin coşkusunu yaşıyorum. “Yeni Kitabcı” adlı kitabevinden 1936’da yayımlanan bu edisyonun kapak tasarımını Ali Suavi Sonar gerçekleştirmiş. Kitabın içinde Suavi Sonar imzalı bir  “Genç Nâzım Hikmet” portresi de bulunuyor…

Kitabı bana ulaştıran sıkı sahaf Korhan Akman‘a (İkarus Sahaf’a) ne kadar teşekkür etsem azdır. (Sıkı sahaf Korhan Akman, ayrıca, Cahit Sıtkı Tarancı’ya ait çok önemli efemeraları ve belgeleri de bana ulaştırdı. Önümüzdeki günlerde bu önemli efemeraları ayrıntılarıyla birlikte  Evvel Fanzin kapsamında paylaşacağım.) Zy

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Nâzım Hikmet” ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=tas-ucak adresinden ulaşabilirsiniz. “İmzalı” ilgiler ise https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali adresinde bulunuyor.

Eyl
18
2011
0

Sait Faik için Yeditepe Dergisi (1 Haziran 1954)

Sait Faik’in vefatının ardından Hüsamettin Bozok yönetimindeki Yeditepe Dergisi, 1 Haziran 1954 tarihli 62. sayısını Sait Faik’e ayırmış. Dergide ilginç bulduğum bazı kupürleri-örneğin Zahir Güvemli’nin Sait Faik’e ilişkin anılarını- yukarıda paylaştım.  Bunların dışında, Ercüment Tuncalp tarafından kaleme alınmış olan “Sait Faik ve Sürrealizm” başlıklı yazı, gözüme çarptı. İşbu yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/saitfaiksurrealizm.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. (Zy)

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=sait-faik adresinden, “Yeditepe Dergisi” ilgilerine ise https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
14
2011
0

İmza: Vâlâ Nureddin’den Egeli Ailesi’ne…

“Mersiyelerin en güzelini yazan/ Vecihe Egeli Hanımefendi’ye/ aile mirası dostluğumuzla/ ve bütün köşebaşlarında/ imdadıma yetişen doktorumuza* / minnetlerimle /Moda, 2 XI 1965/ Vâlâ Nureddin (Vâ-Nû)”

*Ord. Prof. Dr. Şerif Egeli

Bu Dünyadan Nâzım Geçti”, Vâlâ Nureddin, Remzi Kitabevi, 1. Baskı, 1965

*


Hamiş: İşbu kitap koleksiyonumda yer alan en değerli kitaplardan biridir. (Zy)

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com