13 Ekim 1987’de yaşamını sonlandıran
Nilgün Marmara‘yı saygıyla anıyoruz.
EVV3L kapsamında yer alan Nilgün Marmara arşivini
https://evvel.org/?s=Nilgün+Marmara adresinden inceleyebilirsiniz.
13 Ekim 1987’de yaşamını sonlandıran
Nilgün Marmara‘yı saygıyla anıyoruz.
EVV3L kapsamında yer alan Nilgün Marmara arşivini
https://evvel.org/?s=Nilgün+Marmara adresinden inceleyebilirsiniz.
Nilgün Marmara’nın güncelerini içeren “Defterler”, Everest Yayınları tarafından geçtiğimiz Ekim ayında eksiksiz olarak yayımlandı. Bu metinler, “Kırmızı Kahverengi Defter” adı altında, mirasçılarının izni olmaksızın ve Nilgün Marmara’nın kendi isteğinin -vasiyetinin- dışında; yaklaşık 20 yıl önce derlenmiş ve o günlerin yaklaşımı doğrultusunda özensiz edisyonlarla yayımlanmıştı. Okuyucunun ve edebiyat araştırmacılarının -özellikle bizim kuşağın- zihin düzeninde, bu eksik defterlerin, yani tasarım ve içerik bütünlüğü olarak az çalışılmış, acele edilmiş, erken edisyonların yarattığı izlenimler geçerliydi. Kağan Önal’ın değerli bilgiler içeren önsözüyle birlikte bu yeni edisyonun yayımlanması, bize birçok olumsuz izlenimin, ‘doğru bilinen yanlışlar’ın, eksik düşüncelerin ve tuhaf ithafların geçersizleştiğini gösterdi.
Bu ay, Nilgün Marmara’nın “Defterler”ine göre daha ‘yoğun bir imgesellik’ ve ‘ağır bir şiirsel yük’ taşıyan ‘Kâğıtlar’, Bülent Erkmen’in özenli tasarımıyla birlikte ilk kez yayımlandı. Nilgün Marmara’nın ‘Kâğıtlar’ını yayıma hazırlayan Bilge Barhana, edisyonun oluşum hikâyesini şu şekilde anlatıyor:
“(…)Nilgün Marmara’nın defterlerine eşlik eden bir tomar kâğıt arasından seçilmiş fragmanlardan oluşmaktadır elinizde tutmakta olduğunuz kitap. Söz konusu kâğıtlar aynen üzerinde yazanlar gibi büyük bir çeşitliliğe sahip: Teksir kâğıtları, bir zamanlar bakkallarda mektup kağıdı diye satılan kâğıtlar, iş ajandalarından ya da okul defterlerinden, bloknotlardan kopartılmış sayfalar, bilgisayar çıktılarının arkaları. Nilgün Marmara eline geçirdiği her kağıdın hangi yüzü müsaitse orasına, yazmış, yazmış, yazmış.”
Öncelikle Nilgün Marmara’nın “Kâğıtlar”ında toplanan fragmanların sıradan veya hızlıca kaleme alınmış edebi “notlar” veya ham biçimdeki “anlatılar” olmadığını ifade etmek gerekiyor. Kâğıtlar’da bulunan betiklerin çoğunun imge yoğunluğu açısından “Nesir Şiir” (poème en prose) niteliğinde bir dengesi ve kapsamı bulunuyor. Bu kapsamın, “Daktiloya Çekilmiş Şiirler” adlı kitabında yer alan çeşitli şiirlerin imgesel uçlarından, tetikleyici başlangıç noktalarından tutun da Nilgün Marmara’nın zihnindeki şiirsel yükün mihenk taşlarına, özdeşleştirme ve ‘akla getirme’ biçimlerine, duygu-durumlarına, yaşamsal konumlandırmalara ve özgürleşmiş tahayyüllere kadar genişlediğini belirtmeliyiz. Böylelikle, Nilgün Marmara’nın Kâğıtlar’ında bir tür ‘karanlık şiir düşüncesi’ne erişimin veya felsefi diyebileceğimiz ‘özel bir dil’ kıvrımının(motifinin) uzanışını da görmekteyiz. ‘Kâğıtlar’da yazanlar Nilgün Marmara’nın duygu-durum çıkarımlarını biçimlendiren çeşitli görüngülerin, ‘akla getiriliş’ anından başlayarak imgesel süzgeçten geçirilmesinin ve Marmara’nın poetikasındaki şiirsel bir bileşene dönüşmesinin izlerini taşıyor. Kâğıtlar’daki ‘yadsıyıcı ses’, bir tür ‘yaşayamayış bilgisi’nin felsefi boğuculuğunu imliyor ve böylesi bir duygu-durumun edebi dışavurumu olarak kendini ifade ediyor:
“(…) ışıkla gölgenin korkunç yutuculuğu. İmge kalmıyor onun gözlerinin önünde, olanlar oluşlar yeniyor yutuluyor gözleriyle. Nedir bu çılgın içtenlik onun bakışında? Kırılgan ruhun susan çığlığı? Zamanın anlamsızlığının ürkünçlüğü? Sonsuz görüntü yığınının artık içe ve dışa eşzamanlı akışı?(…) Onun içsel ağıtı neden hep buğu gözlerinde?” (s.49)
“Neleri yazmalıyım sana donmuş parmaklarımla, (…)Haftalardır içeriden dışarı bakıldığında, dışarıdan içeriye bakılıp görülebilir bir kar yağışı…” (s.31)
Yaşamanın, yaşamının -ve yaşamın kendisinin- Nilgün Marmara için bir “varoluş sıkışması” olduğunu biliyoruz. Bu iç-sıkıntısı ve dışarıdaki ‘kara gerçeğin’ oluşturduğu eşsiz ‘imgeler alanı’yla (yani Nilgün Marmara’nın poetikasıyla) yüzleşmek isteyen ‘cesur’ okuyucuların “Kâğıtlar”ı incelemesini öneriyorum.
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016
Hamişler:
1/ Yazının ‘pdf’ biçemine https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
Kimi görür ay?
Bana “hoşgelmedin” dedi! Kentin karanlığa karışan dış kesimlerinden. Sarıydı, öylesine sakınımlı ve güzel, görünümün cama yansısında anlamı gördüm -eş- hatırlamadım onu, çünkü yürüttüğüm o, doğmadan, önceden beri. Ürkünç başıboşluğu yayılıyor sonsuz yüzeye, her doku alabildiğince içeriyor yumuşaklığını kaygan tınısından. Böyle bilmek her an korkunç geliyor, sürem o, yaşam payım. Sevgiyi arttırmak istiyorum, güvenle katlamak -benim değil hiçbir şey, kağıt, kalem, aşk- nereden geliyor bu dirim, bu nasıl açılması çiçeklerin, kendiliğinden eşzamanlılığı öyle yalın ve güç şahlanması coşkumun -ve kapanması ve yitişi bir böcek gibikısır ve buyurgan kanatları altında, zor sevi hep. (…)
Nilgün Marmara
“Kağıtlar”, Everest Yay., 1. Baskı, Kasım 2016, s.23
Kaynak: https://hturgut.uyar.info/post/95080065283/bu-fotografa-iliskin-herhangi-bir-not-yok-nerede
Ece Ayhan’ın, Tomris Uyar’ın, Tevfik Akdağ’ın, Nilgün Marmara’nın, Cemal Süreya’nın ve İlhan Berk’in belirgin olduğu bir fotoğraf… Fotoğrafın, 1980’li yılların ortasında Nilgün Marmara’nın Kızıltoprak’taki evinde çekildiği düşünülmektedir.
(Not: Ece Ayhan, Öküz Dergisi’ndeki yazılarından birinde -İstanbul Günlüğü’nde- Nilgün Marmara’nın Kızıltoprak’taki evinde bulunan geniş ahşap parkeli salondan ve bu ahşap parkelerin 1mm. inceltilerek (kazınarak) cilaya hazır biçime getirilmesinden bahseder. Zy)
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Ece Ayhan’dan Nilgün Marmara’ya ithafen “Kardeşim Nilgün Marmara’ya, içtenliklerle, sevgilerle, merhabalarla sunulmuştur. Selâm! Ece Ayhan, 26.9.82 , Gümüşlük” şeklinde imzalı “Çok Eski Adıyladır”… Kuzguncuk Sahaf’ın arşivinde yer alan bu eseri, Evvel Fanzin’e haber veren Ümit Bayazoğlu’na ve Kuzguncuk Sahaf’ın sahibi Bahadır Bey’e çok teşekkür ederiz.
Hamişler:
Nilgün Marmara’ya ithafen imzalanmış bir başka Ece Ayhan kitabı için bkz: https://evvel.org/ece-ayhandan-nilgun-marmara-ile-kagan-onala
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “İmzalı” ilgiler ise https://evvel.org/ilgi/imzali adresinde bulunuyor.
(…) Nilgün Marmara ve Tezer Özlü. Bence ikisi de erkekti! Hodri meydan anlamında. Adımlarını geri almazlardı. (…) Yabancı dili çok iyiydi Tezer’in. Ellias Canetti’nin kitabını “Körleşme” diye çevirdiler. Tezer, “Aslında Körleşme değil, Kamaşma” demişti. Nilgün Marmara’nın en belirgin özelliği; Mülkiyet Duygusu’nun olmamasıdır. Kızıltoprak’taki evinde oturuyorlardı. Evlenecek. Ev kocasının. Salonun parkeleri bir milim inceltildi, yeniden cila yaptılar. Haftasonları onlarda kalıyordum. “Bak ne güzel oldu” dedim. “Misafirler için artık salonu kullanmayın, benim kaldığım odayı kullanın.” Dedim. O da “İnsanlar kullanmayacaksa ne işe yarar!” demişti. Nilgün Marmara’nın nikâh şahidiydim. Kadıköy’deki nikâhta hiç süslenmedi, gelinlik giymedi. Şöyle bir mavi sürmüştü gözüne, herhalde rimel. Ben bazen Tezer Özlü ile Nilgün Marmara’yı birbirine karıştırırım. Sahi, Nilgün Marmara ile Tezer Özlü yaşadı mı patron?!
Ece Ayhan
Öküz Dergisi, Sayı: 2000/2, s.2
Ece Ayhan’ın 11.11. 1984 tarihinde Nilgün Marmara ile Kağan Önal’a ithafen imzaladığı “Yeni Defterler” adlı kitabını koleksiyonuma ekleyebilmiş olmanın sevincini yaşıyorum.
Nilgün Marmara’nın en belirgin özelliği; Mülkiyet Duygusu’nun olmamasıdır. Kızıltoprak’taki evinde oturuyorlardı. Evlenecek. Ev kocasının. Salonun parkeleri bir milim inceltildi, yeniden cila yaptılar. Haftasonları onlarda kalıyordum. “Bak ne güzel oldu” dedim. “Misafirler için artık salonu kullanmayın, benim kaldığım odayı kullanın.” Dedim. O da “İnsanlar kullanmayacaksa ne işe yarar!” demişti. Nilgün Marmara’nın nikâh şahidiydim. Kadıköy’deki nikâhta hiç süslenmedi, gelinlik giymedi. Şöyle bir mavi sürmüştü gözüne, herhalde rimel. Ben bazen Tezer Özlü ile Nilgün Marmara’yı birbirine karıştırırım. Sahi, Nilgün Marmara ile Tezer Özlü yaşadı mı patron?!
Ece Ayhan
Öküz Dergisi, Sayı: 2000/2, s.2
Alman sinema ekolünün sıkı yönetmenlerinden Werner Herzog’un 1974 yılında kaleme aldığı “Buzda Yürüyüş” adlı günlükler, Şubat 2016’da Jaguar Kitap’tan yayımlandı. Ali Bolcakan tarafından dilimize çevrilen kitap, Werner Herzog’un bir ceket, bir pusula ve gerekli kamp malzemeleriyle birlikte 23 Kasım 1974 tarihinde Münih’ten yola çıkıp Paris’te ölüm döşeğindeki eleştirmen dostu Lotte Eisner’e yaya olarak erişmeye çalışmasının günlük notlarından ve yolculuk esnasındaki görüngülerden oluşuyor. Yürüyerek Paris’e ulaşabilirse Lotte Eisner’in hayatta kalacağına dair tuhaf bir gerçeklik katmanı ya da inanç Herzog’un zihninde yer almasaydı eğer, imgesel açıdan göz kamaştıran bu ilginç betik okuyucuyla buluşamazdı. Werner Herzog yürüyüşünün ilk gününde yolculuğunun amacını şöyle tanımlıyor:
“(…)Kendime dair derin düşüncelere dalmak dünyanın geri kalanının uyum içinde olduğunu açığa çıkarıyor.(…)Her şeye ağır basan tek bir düşünce var: Buradan uzaklaşmak. İnsanlar beni korkutuyor. Eisner’imiz ölmemeli, ölmeyecek, buna izin vermeyeceğim. Şu an ölüyor değil çünkü ölmüyor. Şimdi değil, hayır, buna hakkı yok. Kararlı adımlarımın altında yer sallanıyor. Dinlendiğimde bir dağ istirahata çekiliyor. (…) Paris’e vardığımda hayatta olacak. Ölmemeli.”
Herzog’un Münih-Paris hattında 21 gün süren yürüyüş notları, birbiri ardına sıralanmış gerçek yaşantı parçaları olarak tuhaf bir varoluşa sahip: “Buzda Yürüyüş” esnasındaki gerçek yaşantı parçalarının betikte sinematografik bir yöntemle bütünlendiğini görüyoruz. Werner Herzog, Münih’ten Paris’e doğru çizdiği yürüyüş rotasını bir film şeridi olarak düşünüyor ve tutuğu günlük notlar -tıpkı sinema sanatında olduğu gibi- çeşitli ham görüntülerin, olayların, duygulanımların ve çevresel faktörlerin hızla devinmesini sağlıyor. Herzog, yolculuğu süresince yaşadıklarının anlatımını sinema duygusu veren özel, keskin ve ‘dış ses’ benzeri bir dile taşıyarak metnin akışkanlığını, canlılığını yönetiyor. İnsan zihninin algısal yeteneklerini kullanarak önce bir tür ‘alan derinliği’ni harekete geçiren Herzog, zaman zaman kadraj içerisindeki ilgisiz odaklanmalara yönelerek okuyucunun konumunu ‘edilgen bir izleyici’ye dönüştürüyor:
(…)Ormanın ilerisine doğru bakıyorum. Çamlar birbirlerine doğru sallanıyor, kargalar rüzgâra karşı uçuyor ve hiç ilerleyemiyor. Tüm köy bir buğday tarlasına kurulmuş, her buğdayın üzerinde bir ev. Evler sapların üzerinde görkemli bir biçimde sallanıyor, tüm köy eğilip bükülüyor. Bir karaca yola atlıyor ve asfaltta kayıyor, sanki asfalt yeni cilalanmış bir parke zeminmişçesine.(…)Yol kenarındaki sigara paketleri çok ilgimi çekiyor, özellikle de ezilmedikleri zaman; o zaman hafifçe şişip bir cesede benziyorlar, köşeleri artık o kadar sivri olmuyor ve nemin soğukta su damlacıklarına dönüşmesi yüzünden etraflarındaki naylon içeriden buğulanıyor.
Herzog, yürüyüş sırasında geçtiği köyleri, gördüğü nesneleri, yaşadığı doğa olaylarını, bedensel değişimleri, çeşitli zorluk ve kolaylıkları kısa cümlelerle, dolaysız ifadelerle sürekli ve hızlı bir şekilde betimliyor. Betimlemelerin zaman zaman eğretilemelere dönüşerek şiirsel bir boyut kazandığını ve zenginleştiğini de hissediyoruz.
Yolculuktaki en ilginç ânlar yolda karşılaşılan insanların içinde olduğu kadrajlardır. Herzog’un insanlarla karşılaştığı (kesiştiği) her mekânda önce bir yabancılaşma-çekince-gerilim ânı oluşuyor, ardından karşılaştığı insana ilişkin Herzog’un zihninde keskin bir izlenim dile geliyor ve umarsızlık duygusuyla sonlanan yaşantı parçasının hızla geçip gittiği izliyoruz:
(…)Yol hemen karla kaplanıyor. Tipide bir traktör tarlaya saplanıyor, farları yanıyor ve ilerleyemiyor; çiftçi yanında pes etmiş, ne yapacağını bilemez bir hâlde duruyor. Biz, iki hortlak, birbirimize selam vermiyoruz.(…)Benzincideki adam bana öyle gerçek dışı bir bakış fırlattı ki aynaya bakıp kendimi hâlâ insan gibi gözüktüğüme ikna edeyim diye hemen tuvalete koştum. (…)
Gerçek yaşamın ya da kurgusal edebiyat eserlerinin sinemaya uyarlandığını biliyoruz, böylesi çalışmalarla çok karşılaştık, ancak objektifleşmiş ya da kadrajlaşmış bir insan zihni ile zorlu bir yolculuğun hayata uyarlandığını ilk kez görüyoruz. Werner Herzog’un 1974’te gerçekleştirdiği Münih-Paris yolculuğunu edebiyata -hatta, yaşamın ta kendisine- uyarlanmış bir sinema filmi olarak düşünebiliriz. “Buzda Yürüyüş” adlı kitapta yaşam, Werner Herzog’un bakışının biçimini taşıyan bir yolculuğa dönüşüyor.
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016, s.5
Hamişler:
1/ Yazının ‘pdf’ biçemine https://bit.ly/herzogbuzdayurur adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
“İkinci Yeni! ikinci Yeni! diye
burnundan getirdiler adamların, şimdi kıymete bindi.”
Murathan Mungan’dan aktaran Ece Ayhan
“ECE AYHAN’I ARARKEN…”
Yazan: Doğan Kemancı
1969 yılıydı. Türkiye İşçi Partisi Kadıköy İlçesi, Altıyol otobüs durağının arkasındaki binanın dördüncü katındaydı. Biz on beş, on altılık liseliler özellikle TKP davasından yatıp çıkmış Şevki Akşit’in diyalektiği, materyalizmi, ‘çıt usul İsa asi olmuş’u anlatan derslerini büyük ilgiyle izlerdik. Üsküdar İlçesi’nde ise Doğu Perinçek’i görmüştük ilk kez. Din ve Marksizm diye bir konferans vermişti. Işıl ışıl parlayan gözleri vardı. Dışarıda ezan başlayınca konuşmasını kesip beklemişti bitene kadar.
Biz küçükler partiye üye olamazdık ama her tarafa gönüllü koşar, yakalanırsak Sirkeci’de, Sansaryan Hanı’nın en üst katındaki ‘K’ masasına götürülürdük. Boş kalınca da ilçe örgütündeki kitapları okuyup ‘bilinçlenmeye’ çalışırdık. Edebiyat dergilerini karıştırırken ise en çok, Yeni Dergi’lerin her sayısında şiiri çıkan Ece Ayhan’ı şahsen çok merak ederdim. Bu şiirleri yazan nasıl birisi acaba diye düşünürdüm.
Aralık ayının ortalarında bir gün, Behramoğlu kardeşlerin en küçüğü Turan’la Kadıköy İlçe binasında oturuyorduk. Benden dört yaş büyüktü, üniversiteliydi Turan. Ya, ne kadar çok Stalinci olduğundan sözeder ya da dakikalarca, sessizce boşluğa bakardı. İkimiz de parkalı, postallıydık. Benimkiler Osmanağa Camii’nin yanındaki bit pazarından alınma ucuz Türk malıydı. Turan’ınkiler gıcır gıcır Amerikan PX’inden çıkmaydı! O gün, öğleden sonra çok acı bir haber geldi. Faşistler Yıldız Teknik’te devrimci bir arkadaşımızı, Battal Mehetoğlu’nu vurmuşlardı. Turan’la ben, hemen Beşiktaş’a doğru yola çıktık. Yıldız Teknik’in önünde devrimciler kapıyı tutmuş, kontrol etmeden kimseyi içeri almıyorlardı. Turan, ‘Ataol’un kardeşiyim’ deyince hemen kenara çekilip bizi de içeri aldılar. Battal’ın cenazesi iki gün sonra Sirkeci’den büyük bir törenle Malatya’ya uğurlandı. Annesi İnsaf Ana’ya bir gazeteci neler hissettiğini sorunca o da, “Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler” demiş. İşte Ece Ayhan’ın ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ şiiri bu yanıttan çıkmıştı…
Ece Ayhan ve Doğan Kemancı
1970’in ilk aylarında, tam Milli Demokratik Devrim çizgisinin doğru olduğuna karar verdiğim bir sırada MDD’ciler de ikiye bölündü! Ne garip bir tesadüftür ki, Proleter Devrimci Aydınlık’ın 3-17. Sayısındaki Şahin Alpay’ın müthiş didaktik ‘İşçi Sınıfı ve Milli Demokratik Devrim’ yazısını okuyup, ölene kadar (beyaz) Aydınlıkçı olmaya karar verdim! Gene o senede, bir gün Cağaloğlu’ndan aşağı inerken Vilayet Han’ın ikinci katındaki De Yayınları’na çıkıp Memet Fuat’a sormuştum; ‘Ece’yi nerede bulabilirim?’diye. ‘Bilmiyorum’ demişti. Ne Çengelköy’den, ne de Üsküdar’dan söz etmemişti.
1980’de artık epey büyümüş, Aydınlık Gazetesi’nde çalışıyordum! Nezih Coş, Sanat Sayfası’nı hazırlardı. Bir gün gidip Cemal Süreya’nın yazısını almamı istemişti. Cemal Süreya’nın yeri Çemberlitaş’taydı. Yazısını aldıktan sonra ‘Hiç eski Papirüs kaldı mı?’ dedim. Bir de ‘Ece’yi nerede bulabilirim?’ diye ona da sordum. Gizemli bir ‘bakarım…’ kelimesi çıkmıştı ağzından.
Ertesi gün gazeteye geldiğimde içi Papirüs dolu koca bir paket masamda duruyordu. Saat dört civarında da Nezih Coş telefonu uzatıp ‘Ece Ayhan… Seninle konuşmak istiyor,’ demişti. Büyükada’da kalıyormuş Ece. ‘Ben de Heybeli’de oturuyorum’ dedim.
‘Başkent’ Sirkeci’de buluştuk. Kolunda tuttuğu kalın yeşil paltosu vardı. Mayıs’ın başıydı. Çok heyecanlanmıştım. Yanımda yürüyen, işte o inanılmaz, pırlanta gibi şiirleri yazan, kafamda şiir sihirbazı diye canlandırdığım Ece Ayhan’dı. Bir süre şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir şeyler söylemiştim, o da,‘bu tarafıma geç, o kulağım duymuyor,’ demişti. Sanki uzun zamandır görmediğim abimle, bir yakınımla yeniden buluşmuş gibi hissetmiştim kendimi… Ne kadar arkadaş, kardeş, sıcak ve alçak gönüllüydü. Vapurun Heybeli’ye bu kadar çabuk geldiğini hiç hatırlamıyorum. Yol boyunca anlatmıştı; ‘Ut’ şiirinde Karagöz’ü unutmuş, hâlâ ukdeymiş içinde, niçin Hacivat demiş de Karagöz dememiş… Meğerse ilk şiiri 1954’te Türk Dili’nde değil de 1953 yazında Siirt’te, ‘Siirt’in Sesi’nde çıkmış… Ve insan toplumuyla ilgili ‘doldurulmaz derin kuyuların kuşkulara, kuşkuların düşünceye dönüşmesi’… Ya da yeni keşfedip övünerek söylediği Şeyh Bedrettin’le olan akrabalığı…
Ece, Büyükada’da, eski bir köşkte, Mustafa Irgat ve Teoman Taylan’la birlikte kalıyordu. Teoman için,‘her sene kitaplarını vapurdan indirip eşeğe yükler buraya getirir’ demişti adalı arkadaşlar. Ece’nin de çok hoşuna gidiyordu o kadar kitabın olduğu bir yerde kalmak. Oğlu Ege de gelmişti. Onun için de çok mutluydu. Herhangi bir öğleden sonrası, Büyükada’nın Çankaya, ya da 23 Nisan Caddesi’nde Ece’yle Ege yanyana yürürken görülebilirdi. O yaz, bir sene sonra, 1981’de kaybettiğimiz hikâyeci Ayhan Bozfırat da Büyükada’daydı. Ece’yle birbirlerine epey arkadaşlık ettiler.
Ece’yle yaptığım röportaj Aydınlık’ta yayınlandı. Evinde doldurduğum üç saatlik kasetler için ‘bunları çözmek zor, sen bana soruları ver ben sana yazarım’ demişti. Röportaj fazla ses çıkarmadı. Ama gazetede üç kişi Nezih Coş’u ve beni acil bir yargılama toplantısına çağırdılar. Sanıklar, Ece Ayhan’la röportajı yapan ben ve sayfada yayınlayan Nezih Coş’tu. Yargıçlarımız da Celal Üster, Cenap Nuhrat ve Nur Deriş’ti. Ece’yle ilgili, artık suyu çıkmış saçma sapan suçlamaları, iftiraları, dedikoduları bir kere daha tekrar ettiler. Deliymişmiş de falan filanmışmış da… Hiç bir aydına yakışmayacak bir seviyesizlikle saldırdılar. Ece’nin yaşayan en etkili birkaç Türk şairinden biri olduğunu, yaptıkları suçlamaların onu çekemeyen kabiliyetsizler tarafından uydurulduğunu, kendilerinin de böyle yalanlara alet oldukları için utanmaları gerektiğini başım dik suratlarına söyledim. Onları ikna etmek gibi bir derdim de yoktu zaten. Gerçek şiiri ve şairi sahtesinden ayırmak da bir yetenek meselesiydi doğallıkla… O da pek herkeste olmuyor ne yazık ki!
Aslında röportajı önce Sanat Olayı’na götürüp Alpay Kabacalı’ya vermiştim. Ülkü Tamer yayınlamak istememiş. Ece’nin hatırladığına göre, Aydınlık’ta çıkınca Oruç Aruoba’nın dikkatini çekmiş. Kesip Enis Batur’a vermiş. Ece’nin ilk kez açıkladığı fikirleri vardı yazıda.
O yaz Türkiye İşçi Köylü Partisi, Büyükada’da bir gece düzenledi. Ece de gelmişti. Doğu Perinçek’le kucaklaştılar, en önde oturup izlediler geceyi… Ve sonra meşum 1980 Eylül’ü geldi. Kitaplarımız torbalara doldurulup, eşimiz, kardeşimiz GMC’ye konup Deniz Harp Okulu’na götürüldüler. Ekim’de, Mustafa Irgat İstanbul’a dönünce Ece’ye Adalar’da ev aramaya başladık. Ama o Eceabat’a gitti. Arada bir İstanbul’a geliyor ya Sirkeci’de hasır şapkasıyla aniden karşımda beliriyor ya da bana, Milliyet’e uğruyordu.
1984-1985. Kızıltoprak’ta Nilgün Marmara ve Beyoğlu’nun arka sokaklarında Bilsak’ın iki sokak aşağısında Manço Apartmanı’nın arka odalarında Mustafa Irgat günleriydi. ‘Tezgâhı kurdum’ diyordu Ece her gördüğümde. Arada Mustafa’yı eleştiriyordu. İki avuç fasulye ıslatıyormuş Mustafa. Çok diyordu. Bir avuç yeterdi. Bolluğa alışmış diyordu.
Ece Ayhan ve Cemal Süreya
Nilgün’ün evi hepimizin buluşma yeri olmuştu. Bir çeşit Ece’yi sevenler derneği gibiydi. Rakısını alan geliyordu. Başta Cemal Süreya… Bir Pazar günüydü, hadi Edip’i arayalım dediler. Nilgün’ün kocası Kaan çevirdi Edip Cansever’in numarasını, karşısına eşi Mefharet çıktı, biraz konuşup Cemal Süreya’ya verdi telefonu.
-‘Beni tanımadınız mı?… Cemal… Mefharet değil misin sen?… Ben Cemal Süreya… Edip televizyon mu seyrediyor şimdi kuzu kuzu?… Gelsin de bir hesap sorayım ben ondan…’
Ardından Edip Cansever geldi telefona. Hastalandığını ve hastalığının adını anlatmaya çalıştı Cemal Süreya’ya.
-‘Ne? Faranjit mi oldun? Adını bile bilmem ağbi, hastalık mı o?… Hepsinin benzerlerini hepimiz geçirdik…. Ayakla ne ilgisi var?… Yapma yahu sen gut olmuşsun gut… Ağbi o zaman o başka hastalıktır o. Öyle küçük isimlerle geçiştirmeye kalkma…’
Ardından Ece konuşmak istemişti.
-‘Edip, çok matrak yahu. Televizyon izlediğin doğru mu?… Hasta mısın?… O zaman yarın geliyorum sana.’
Telefonu kapattıktan sonra Cemal Süreya, Cansever’i ufaktan çekiştirmeye başladı.
-‘Bir gün Edip sevgililerinin birinden ayrılmış, geldi bizim eve, ‘ben Türkçe’yi senden öğrendim’ dedi. N’olacak yahu ben de Melih Cevdet’ten öğrendim diyorum. Ne var bunda? Edip’i yeni şiirle ben tanıştırdım.’
Sonra da Ece’ye döndü.
-‘Sen Kudüs Fareleri’ni getirip bana okutmuştun’ dedi.
Ece inkâr etti.
-‘Yapma Cemal, Şubat’ta Ankara’da değiliz ki okul tatil… Şiir Şubat ayında çıktı ben seni Mayıs ayında tanıdım yahu.’
Cemal Süreya üsteledi.
-‘Şiirlerini bana getirmiştin. 1954’te şiirlerini bana getirmiştin. Getirmek şu, arkadaşına şiirini getirmiştin. Şimdi bak Kudüs Fareleri’ni çıkmadan önce bana okudun ağbi.’
Ve bu böylece devam etti gitti, ta ki Ece zar zor kendisini dinletip tartışmaya değişik bir boyut getirene kadar;
-‘Yılını hatırlamıyorum, 1973 olabilir, Refik’te oturuyoruz Tünel’de, benim sağımda Ömer Uluç solumda Doğan Hızlan oturuyor. Cemal sen de yuvarlak masanın bu tarafındasın yani doğal bir şekilde. Ömer de çın çın gülüyor böyle çok şeyde… Sen alındın… Ben de dedim ki; ‘ya Cemal okuldayken senin dişlerin çok güzeldi’ dedim. Gerçekten okuldayken esmer bir adamsın dişlerin pırıl pırıl bembeyaz esmer olunca daha da belirgin oluyor şeyinde… Şimdi Cemal sen, Ömer Uluç boyuna gülüyor ya çın çın alınmışın, ‘ya acaba bana mı gülüyor’ şeyinde. O günlerde sen de dişlerini yaptırıyormuşsun, ne bileyim ben… Ondan sonra sen bana dedin ki, şimdi Ömer Uluç da gülüyor ya kendi şeyinde,‘sen şiirlerini bana gösterirdin’ dedin birdenbire. Ben de sana ‘Cemal’ dedim, ‘bu tabak uçar o oyuncak gemi batar’ dedim. Sen de bana ‘herkes oyuncak gemi’ dedin ve konu kapandı… Ben daha sonra Ankara’ya gittim, 1980 yılının sonunda orada sırtının güzel olmasıyla övünen bir kız var Ayla Kurşunlu… Yaptırmışın dişlerini, Ankara’da Ayla Kurşunlu’ya böyle yapmışsın….’ deyip, Ece işaret parmağının tırnağını ön dişlerine tıklatarak Cemal Süreya’nın taklidini yaptı…
Tam burada Cemal Süreya başladı anlatmaya;
-‘Hayır efendim bu yanlış bak ben sana söyleyeyim, sadece Ayla Kurşunlu’ya değil o sırada herkese evlenme teklif ediyordum. Benim bir tutkum vardı, nihilizm üzerine, herkese evlenme teklif ederdim, evlenme nihilizmi yapıyordum. İnanmadan yani. Yalnız o kadın bana öyle demedi hiçbir zaman. Ama birine demiş ki, o daha dramatiktir benim için ‘ya şu Cemal Süreya niçin dişlerini yaptırmıyor?’ demiş. Çünkü oyuklarla geziyordum ağbi. Çünkü eski dişlerim güzeldi ya üstüme alınmıyordum. Ayrıca başka bir şey söyleyeyim Ayla Kurşunlu benle o gün evlense evlenirdim, bugün de evlense evlenmem artık çünkü şimdi bayan Nihayet var…’
-‘78’de Erzincan’dayım,’ diye devam etti Cemal Süreya, ‘memleketim gibi bir yer, aslında memleketim değil ama… Bak ne oldu biliyor musun? Bir profesör kız vardı orada. Ona bir mektup yazdım, Ece Ayhan’ın bir mısraını koydum içine… ‘Ay kin tutmuyor’… Orada düşündüm, ulan kin mi tutmuyor, kir mi tutmuyor? Altında imzam yok ama benden geldiğini anlamıştır…’
-‘Hani bir de’ dedi Ece, ‘Vapur batsın da, Bandırma’dan dönen vapur, karım ölsün kızım kurtulsun… O kadar bunalmış…’
-‘Vapur değil ama sandal benimki,’ diye devam etti Cemal Süreya. ‘İlk evlilikte hep şunu düşünürdüm. Tanrım diyordum, tanrıya da inanmıyordum… Beraberlik kesintilerle bir buçuk yıl sürdü ama on yıl evli kaldık. Ayrılamadım yani o da bende büyük kompleks yarattı. Kendimi hep nasıl düşünüyordum biliyor musun? Kalamış’tan sandala binmişiz karım, ben ve çocuğum, bir yaşında kızım… Cup diye karım düşüveriyor diye görürüm rüyalarımda. Arıyorum yok… Memnunum tabii… Çocuğumla kurtuluyorum. Tabii bu ilerleseydi ben onu iterdim bir gün…’
Nilgün’ün kaygan parkelerinde birileriyle dansettikçe Cemal Süreya, Ece oturduğu yerden kıs kıs gülerdi.
En son 1986’nın Temmuz’unda Kızıltoprak’da oturup konuşmuştuk Ece’yle. Ben, Devrimci Gençlik Birliği yöneticiliğim sırasında yayınladığımız bir bildiriden yargılanmış, 141/2’den yedi buçuk sene ceza almıştım. Yargıtay’da onanmış ve aranmaktaydım. Yurt dışına gitmek üzere olduğumu söyleyince, ‘gitme, dönmen zor olur’ demişti bana.
Ece Ayhan (Mayıs 1981)
İstanbul’da boş ve kocaman bir apartman dairesinin sadece küçük bir odun sobasının ve bir yatağın olduğu arka odalarından birinde, her an gitmeye hazır, yatağında oturmuş düşünürken hatırlıyorum Ece’yi… Yani hep atının üzerindeydi. ‘Atı da şiiri gibi çok güzeldi. Öldükten sonra da tersine yarıştı’. Sonradan demişti ya: ‘Cemal Süreya otuz, ben elli ev değiştirmişim’ diye.
***
Hakiki şiirden anlayanı hemen içine alan bir şiirdir Ece’ninki. Kaynağı başka bir şiir olmayan, taklidi imkânsız, omurgası sağlam, tarihsel perspektifi olan bir şiir…
Çok eskiden öğrenmiştik; Marksizmin özünü, esasını çıkar, geriye herkesin kabul edebileceği ekonomik bir teori kalır. İkinci Yeni’nin içindeki çekirdek, ‘öz, esas’ Ece’ydi. Ece’dir.
Sezai Karakoç’suz ve özellikle Ece Ayhan’sız bir İkinci Yeni düşünülemez…
***
‘İlk kez Muzaffer Erdost, Temmuz 1956’da Pazar Postası’nda ‘İkinci Yeni’ demişti.. Gene Muzaffer Erdost’un bastığı, Ece Ayhan’ın ilk kitabı Kınar Hanım’ın Denizleri’ndeki 26 şiirden 23’ü Pazar Postası’nda çıkmıştı.
***
Gençler mi?.. Kötülüğe karşı hep dayanışma içinde oldular Ayhan abileriyle!..
DOĞAN KEMANCI
Üvercinka Dergisi, Mayıs 2018
Hamişler:
1/ Yazının pdf biçemine https://bit.ly/eceayhanararken adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
2017 yılı itibariyle “Aydınlık Gazetesi Kitap Eki”yle hiçbir ilişkim kalmamıştır. Aydınlık Kitap editöryasının -özellikle de Sn. Rozerin Doğan’ın- 2016 yılı süresince inceleme yazılarıma gösterdiği ilgi ve destek için teşekkür ederim. (Zy)
2016 yılı süresince Aydınlık Kitap’ta yayımlanan
inceleme yazılarıma aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz:
John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016
“Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016
“Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016
MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde
-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016
“Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi”
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016
“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016
“Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk”
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016
“Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016
“Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik”
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016
“Ece Ayhan ile Kara Gerçek”
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
Hamiş: Zafer Yalçınpınar’ın tüm inceleme yazıları
https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinde bulunuyor.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, 1940 yılında yayımlanan “Çocuk ve Allah” adlı ikinci şiir kitabı ile o günlerde geçerli olan şiir dilini geliştirecek kuvvetli bir “zihinsellik” kurmuştur ve bizâtihi İkinci Yeni şairlerinden bazıları -örneğin Ece Ayhan ve Cemal Süreya- Dağlarca’nın yarattığı şiirsel alan derinliğini kendilerine mihenk olarak kabul ettiklerini yazılarında belirtmişlerdir. Dağlarca, “Türkçe Katında Yaşamak” adlı şiirinde Türk Dili’ne bağlılığını “Türkçem, benim ses bayrağım” diyerek ifade etmiş ve hayatı boyunca bu doğrultuda 70’e yakın şiir kitabı kaleme almıştır. Kısacası; Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiirleriyle ve yarattığı imgesel alan derinliğiyle Türk Dili’ni geleceğe taşımış, bu gelişimi icra ederken de Türk Dili’nin retorikten arınmış motiflerine, haysiyetine ve tarihsel önemine özen göstermiştir.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vefatının(2008) ardından sürdürülen arşiv çalışmaları sonucunda daha önce yayımlanmış şiir kitaplarına girmeyen dosyalar dolusu şiir bulundu ve bulunan şiirler geçtiğimiz Ocak ayında “Kaçaklar” üst-başlığıyla Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanmaya başlandı. Serinin ilk cildi ‘Üç Okumalı Dizeler, Göründüğüm’ adı altında toplanmış ve kitabın editörlüğünü Ömer Aygün ile İlknur Yurtbaşı gerçekleştirmiş.
‘Kaçaklar’ serisine ‘Üç Okumalı Dizeler’ ile başlanmasının nedenini, Dağlarca’nın teknik benzerlik gösteren ve özel bir yapı taşıyan şiirlerinin editöryal açıdan birlikte ele alınması ve aslında ‘Üç Okumalı Dizeler’deki biçemin “kendiliğinden bütünlenmesi” olarak görüyorum. Yani, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bu kitapta toplanan şiirleri (bu şiir dosyası) dize yapısının bir gereği olarak “kendiliğinden” bütünleniyor. Şiirlerdeki dizeler aralarına ‘/’ işareti konarak ikiye ayrılmış ve farklı okumalara imkân tanıyor: Kitaptaki dizelerin ‘/’ işareti öncesi olan ilk bölümlerinin alt alta okunması; ‘/’ işareti sonrası -ikinci- bölümlerinin alt alta okunması ve tüm dizelerin ‘/’ işareti gözetilmeksizin alt alta -olağan, bilindik- biçimde okunması şeklinde ‘üç okuma’ imkânı bulunuyor. Fazıl Hüsnü Dağlarca, bu teknik özelliğin imgesel avantajını ve tarihsel boyutunu kitabın ilk şiiri olan “Yansıma” adlı şiirin ilk dörtlüğünde şu şekilde anlatmış:
Söz konusu “üç okuma” tekniğinin kitapta yer alan 32 şiiri üçe katlayarak 96 şiire eriştirdiğini görüyoruz. Böylelikle kitaptaki şiirler hem semantik, hem de imgesel açıdan müthiş bir alan derinliği hesabı taşıyor: Dağlarca şiirinin imgesel alan derinliğinin, içerdiği duyguların ve işaret ettiği uzamın “tarih boylu ya da tarih kadar geniş kapsamlı” olduğunu düşündüğümüzde, ‘Üç Okumalı Dizeler’de “üçe katlanmış bir sonsuzluk” seziyoruz. Bununla birlikte, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi tüm hayatı boyunca sadece şiir kaleme almış (kendini hakikatin yakıcılığına vermiş) bir şairin sezdirdiği ‘üçe katlanmış sonsuzluk’ duygusuyla Türk Edebiyatı’nda başka hiçbir şiirde karşılaşmadığımı -açık yüreklilikle- itiraf etmeliyim. Son iki yıldır Beşiktaş Belediyesi tarafından verilen ve şiddetle karşı olduğumuz Dağlarca Şiir Ödülü’nün jürisinin arasında da, ödülü alan(paylaşan) şairlerin arasında da Dağlarca’yla birlikte anılacak, Dağlarca şiirindeki “yüceliği ve sonsuzluğu” hak edecek biri -maalesef- yok… Görünüşe göre, olamaz da.
Dağlarca’nın tarih, insanlık, yaşam, vatan ve emek konularını işlediği sonsuz şiirlerinin içerisinde bana tuhaf bir dilsel “özgörü ve özgürlük” sağlayan “İç Orman” adlı şiirden üç dizeyle bu kısa yazıyı bitirmeyi/bitirebilmeyi çok önemsiyorum:
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Gazetesi Kültür-Sanat Sayfası, 28 Mart 2017
Hamişler:
1/ Yazının ‘pdf’ biçemine https://bit.ly/daglarcasonsuzluk adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
Geçtiğimiz Kasım ayında İngiliz yazar John Berger’in seçilmiş (toplanmış) şiirleri “Gökyüzü Mavi Siyah” başlığıyla Türkçe’de ilk kez yayımlandı. Cevat Çapan’ın çevirisini gerçekleştirdiği şiirler, okuyucu tarafından ilgi, merak ve heyecanla karşılandı; John Berger düzyazı eserleriyle, denemeleriyle, oyunlarıyla ve çok yönlü kuramsal çalışmalarıyla tanınıyor, şiirleri bilinmiyordu. Bununla birlikte, “Görme Biçimleri” adlı kitabında yer alan göstergesel analizler yardımıyla ‘dilin nesne-sözcük-olgu düzlemi’ni araştıran okuyucular için John Berger’in şiirsellikten evrenlerce uzak (şiiri dışarıda bırakan) bir yazı çehresinin olabileceği -zaten- düşünülemezdi.
Gökyüzü Mavi Siyah’ın sunuş yazısında Cevat Çapan, John Berger’in yaşamını, dünya görüşünü ve çok yönlü edebiyat çalışmalarını anlatan kısa bir inceleme yazısı kaleme almış. Bu incelemenin giriş ve sonuç bölümleri, şiirsel dilin çağlar boyunca taşıdığı yük ile şiirin -dünyayı değiştirirken veya dünyaya katlanırken- üstlendiği güçlü rolü John Berger’in kendi denemelerinden önemli alıntılarla yansıtıyor:
“(…) günümüzde zenginlerin haksız yere elde ettiklerini korumak için yaptıkları korkunç canavarlıklara dünyada en keskin biçimde karşı duran güç şiirdir. İşte bu yüzden, fırınların saati aynı zamanda şiirin de saatidir. (…) Şiir her şey arasında yakınlık kurarak dilin yaşantıya ilgi duymasını sağlar. Bu yakınlık şiirin çabasının bir sonucu, şiirin yöneldiği her eylem, ad, olay ve bakış açısını bunlar arasında kurduğu yakınlıkla bir araya getirmesinin bir sonucudur. Çoğu zaman dünyanın acımasızlığına ve umursamazlığına karşı çıkarılabilecek şiirin yaşantıya duyduğu bu ilgiden daha dayanıklı bir şey yoktur.”
Şiiri ‘dil ve yaşantı arasındaki görüngüler yakınlığı’ boyutuyla önemseyip eserlerindeki imgelemi bu özdeşlik üzerine kuran John Berger’in tüm şiirlerinde pürüzsüz, karmaşıklıktan uzak ve “mükemmel durulukta” bir varoluş sezilmektedir. Bu varoluşu “tinsellik” olarak kabul etmek gerekiyor. Çoğu şiirinde özellikle kısa dizeler kurmayı tercih eden Berger’in bu teknik becerisi şiirleriyle oluşturduğu imgelemin ve metaforların eşsiz, pırıl pırıl bir “töz” taşımasını sağlıyor. Kitabın “Sözcükler” adlı ilk epizotundaki “Sayfalar” şiirinden bir bölüm söz konusu pırıltıya iyi bir örnek olarak gösterilebilir:
“(…)
Üst üste katlanmış gökyüzü
tuzlu gökyüzü
ılık gözyaşından gökyüzü
başka gökyüzünden basılmış
nokta nokta delinmiş yıldızlarla.
Kurusun diye serilmiş sayfaları.Kuşlar da harfler gibi uçup gidiyor.
Ah biz de uçup gitsek,
yukarılardan seçilemeyen kalenin
yakınındaki ırmağa konsak.”
Geçtiğimiz Kasım’da doksanıncı yaşını kutlayan John Berger’in yaşamı boyunca kaleme aldığı ve ‘Gökyüzü Mavi Siyah’a dâhil ettiği 89 şiirin kronolojik bir tasnif yerine tematik diyebileceğimiz epizotlar halinde kitapta yer alması da dikkat çekicidir. Berger şiirlerini “Sözcükler”, “Tarih”, “Göç”, “Yerler” ve “Sevgilim” başlıklı epizotlara ayırarak tasnif etmiş. “Tarih”, “Göç” ve “Yerler” başlıklı epizotlardaki 43 şiir, hümanizm-sosyalizm eksenindeki görüngüleri kullanarak bireyin zaman ile toplum karşısındaki trajik çaresizliğini ve ezilmişliğini sorgulayan, böylelikle de Berger’in poetikasının nirengi noktalarını içeren bir alan derinliği oluşturuyor. Bu alan derinliğini “Tarih” epizotuyla aynı adı taşıyan şiirde belirgin bir şekilde hissediyoruz:
“Güneş gibi olağan
kubbesiz gökyüzü
maviye bulanmış binlerce yıl
yaşanmış bütün anların gökyüzü
bakmak için boynumu uzattığım gökyüzü
kendisine dönüşeceğim gökyüzü
(…)”
“Sevgilim” epizotundaki şiirlerde ise lirizm, Bergervari diyebileceğimiz bir odaklanmanın dengesiyle ön-plana çıkıyor. “Ada” başlıklı şiirle işaret edilen ‘özlem’ duygusunda olduğu gibi;
Nasıl ölçmeli
bir mevsimi
senin yokluğunun
takviminde?
“Sözcükler” epizotunda Berger’in imgeleminin mihenk noktalarını yani kullandığı şiir dilinin tüm tınılarını ve tinselliğin duru görüntülerini zihnimizde canlandırıyoruz.
Sonuçta, John Berger’in tüm şiirlerindeki yegâne özelliğin pussuz ve buğusuz bir tahayyül gücü olduğunu düşünüyorum. Şiirin ve şiir dilinin görüngüsel boyutlarıyla ve John Berger’in yaşamı anlatırken eriştiği ‘tinsellik’le ilgilenen okuyucuların “Gökyüzü Mavi Siyah’ı okuyarak, kitaptaki hakikati içselleştirmesi gerektiğine inanıyorum.
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016
Hamişler:
1/ Yazının ‘pdf’ biçemine https://bit.ly/johnbergersiirler adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
Oktay Rifat’ın daha önce yayımlanmış olan şiir kitaplarında bulunmayan şiirleri ile bazı şiirlerinin kitaplardaki ‘son-biçim’lerinden ‘ciddi derecede’ farklılıklar taşıyan versiyonlarını içeren “Bu Dünya Herkese Güzel” adlı şiir kitabı, Eylül ayında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Alt başlığı ‘Dışarıda Kalan Şiirler’ olarak belirlenen kitapta 1932-1986 yılları arasında çeşitli dergilerde (Sesimiz, İnkılâp, Milli İnkılâp, Gündüz, Oluş, Varlık, Yücel, Aile, Yaprak, Yeditepe, Yeni Dergi, Toplum Düşün, Gösteri ve Adam Sanat’ta) yayımlanmış 75 şiir bulunuyor.
Her şeyden önce, Mehmet Can Doğan’ın bu şiir kitabını yayıma hazırlayarak gerçekleştirdiği çalışmanın birincil öneminden ve yarattığı değerden bahsetmek gerekiyor: ‘Dışarıda Kalan Şiirler’, Oktay Rifat’ın ‘kurduğu’ poetikanın dilsel sınırlarını fark etmemizi ve bir Oktay Rifat şiirinin ‘imgesel alan derinliğindeki yerini nasıl aldığını’ görmemizi sağlıyor. Bununla birlikte, Oktay Rifat’ın kitaplarına dâhil ettiği bazı şiirlerin taşıdığı ‘değişiklikleri’ kıyaslamamıza ve bu şiirlerin “kalıcı-son biçimi’ne nasıl ulaştıklarını anlamamıza da imkân veriyor.
‘Bu Dünya Herkese Güzel’in içerdiği şiirleri dönemsel olarak iki bölüme ayırarak inceleyebiliriz: Oktay Rifat’ın ‘olgunluk öncesi’ diyebileceğimiz 1932-1954 yılları arasında kaleme aldığı 32 şiiri kapsayan bölüm ile 1970 sonrasında kaleme aldığı ve ‘olgunluk’ dönemindeki 43 şiiri kapsayan bölüm… ‘Perçemli Sokak’(1956), ‘Aşık Merdiveni’(1958), ‘Elleri Var Özgürlüğün’(1966) adlı şiir kitaplarının yayımlandığı 1955-1969 yılları arasına tekabül eden dönemde ise ‘Dışarıda Kalan Şiir’ olmadığını fark ediyoruz.
‘Olgunluk öncesi’ dönemin ‘Dışarıda Kalan Şiirler’i, yeryüzünü ve yaşamı tanımlamak/tanımak doğrultusunda kuvvetli bir imgesel arayış, çeviklik ve yaşamı kutsayan çeşitli ‘öz-bakış’ temayüllerini içeriyor. Bu nedenledir ki 1941’de Melih Cevdet (Anday) ve Orhan Veli (Kanık) ile birlikte yayımladıkları ‘Garip’ adlı meşhur ortak kitapta ve 1945’te yayımlanan ‘Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üzerine Şiirler’ adlı kitapta bulunan şiirlerin birçok dizim ve kelime farklılıkları taşıyan ‘Dışarıda Kalan Şiirler’ versiyonlarının (toplamda 7 şiir) oluştuğunu görüyoruz. Bu dizim ve kelime tercihleri ile ‘olgunluk öncesi’ dönemin tamamını, Oktay Rifat’ın poetikasındaki şiirsel yükü belirleme aşaması olarak değerlendirebiliriz. 1947 yılında ‘Aile’ adlı dergide yayımlanan ‘Ağaca Dedim Ki’ başlıklı şiir, ifade etmeye çalıştığım konumlandırmayı anlatıyor gibidir:
(…)
“Al beni ağaç, dedim, milyon yapraklı yalnızlığına
Geçir benden, dedim, topraktan emdiğini gökyüzüne savurmadan önce.
Bir dil öğret bana dağa taşa vergi, hürriyetlere, sevinçlere vergi. (…)”
‘Olgunluk öncesi’ dönemde, Oktay Rifat’ın 1956 yılında yayımlanan ‘Perçemli Sokak’ adlı şiir kitabıyla kurduğu ve Türk Şiiri’ndeki imge-yoğun akımın (Bkz: İkinci Yeni, İlhan Berk, Ece Ayhan) şiirsel yükünü önceleyen iki adet ‘Dışarıda Kalan Şiir’ bulunuyor: ‘Güvercin’ (Oluş Dergisi, 1939) ve ‘Masal’ (Yücel Dergisi, 1945). Bu iki şiirin taşıdığı imgelem ve ses (tıpkı ‘Perçemli Sokak’ın Oktay Rifat’ın diğer şiir kitaplarına kıyasla dilsel bir dönüm/yenilenme noktası olması gibi) diğer ‘Dışarıda Kalan Şiirler’den çok daha “yeni” diyebileceğimiz bir ‘dilsel genişleme’yi işaret ederek geleceğin (2000’li yılların) şiir dilini ve imgesel alan derinliğini haber veriyor.
1976 sonrası ‘olgunluk dönemi’nde ise Oktay Rifat’ın kelime ve dizim tercihleriyle hareket etmediğini ve bir şiirin tüm dizeleriyle birlikte topyekûn ‘dışarıda kalma’ durumunu yüklendiğini görüyoruz. Bu dönemin şiirleri ‘Yeni Dergi’, ‘Gösteri’, ‘Düşün’ ve ‘Adam Sanat’ adlı dergilerde yayımlanmış. Örneğin, Oktay Rifat’ın yayımlanan son şiir kitabı olan ‘Koca Bir Yaz’a (1987) dâhil etmediği 22 şiir ‘olgunluk dönemi’nin ‘Dışarıda Kalan Şiirler’inin büyük bir bölümünü oluşturuyor.
Sonuçta, Oktay Rifat’ın ‘kitap bütünlüğü’ tercihlerinin dışında kalan ve Mehmet Can Doğan tarafından ‘Bu Dünya Herkese Güzel’ başlığı altında ‘yeniden bütünlenen’ bu 75 adet şiir, dilsel açıdan Türk Şiiri’ne çığır açan büyük şair Oktay Rifat’ın poetikasının nasıl oluştuğuna dair yolları ve bağlı patikaları işaret ediyor. Oktay Rifat’ın ‘Masal’ adlı ‘Dışarıda Kalan Şiiri’nde söylediği gibi:
(…)
Bu dünya herkese güzeldir
Yan yana geçerken caddelerden
Kalbimiz nasıl olsa devam eder
Masalına yıldızların kaldığı yerden
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016
Hamişler:
1/ Yazının ‘pdf’ biçemine https://bit.ly/oktayrifatdisarida adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
İNCELEMELER
Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
https://bit.ly/herzogbuzdayururJulio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı
https://bit.ly/cortazarbulusmaAlfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
https://bit.ly/alfredjarrygunlergecelerIngeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
https://bit.ly/bachmanndilfelsefesiJohn Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
https://bit.ly/johnbergersiirlerNicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri
https://bit.ly/nicanorparrakarsisiirEce Ayhan ile Kara Gerçek
https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpgEce Ayhan Çağlar Hakkında Bilinmeyenler
https://bit.ly/eceayhanbilinmeyenlerNilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlarOktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
https://bit.ly/oktayrifatdisaridaMŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde
-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016Yazınımızın Görünmez Devi Tahsin Yücel’le Yaşanmış Bir Anı
https://evvel.org/tahsin-yucel-ile-yasanmis-bir-aniYeni Sinsiyet’in Yağmacılığı
https://bit.ly/yenisinsiyetyagmaciligi
2016 Kitap İncelemeleri:
https://evvel.org/ilgi/kitap-incelemeleri
ŞİİRLER
Tarihinsancısı Söyledi (V)
https://bit.ly/tarihinsancisi5Tarihinsancısı Söyledi (IV)
https://bit.ly/tarihinsancisi4Zomzom!
https://evvel.org/zomzomİstanbulKartlaşırken
https://evvel.org/siir-istanbulkartlasirkenİnsanların İyileri
https://evvel.org/yeniden-yazim-insanlarin-kotuleri-ece-ayhan
DERLEME
“Yarı-Saklı Günlükler”, İlhan Berk, Aralık 2016
“Bakmak”, İlhan Berk, 2. Edisyon, Ağustos 2016
SORUŞTURMA
2. Dağlarca Şiir Ödülü Soruşturması (Ağustos, 2016)
https://bit.ly/daglarcasorusturma2
BULUNTULAR
https://evvel.org/category/buluntu-efemeralar
https://evvel.org/category/buluntu-efemeralar/page/2
Meşhur Manyaklık!
Zafer Yalçınpınar Oto-Almanağı (2006-2016)
bkz: https://bit.ly/zypalmanak
Hamiş: Zafer Yalçınpınar’ın özgeçmişine https://bit.ly/zykimdir adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Yalçınpınar’ın tüm kitapları ise şu adreste yer alıyor: https://zaferyalcinpinar.blogspot.com
Nilgün Marmara, “Kâğıtlar”
Yayına Hazırlayan: Bilge Barhana
Everest Yayınları, Kasım 2016
John Berger, “Bütün Şiirleri”
Çev: Cevat Çapan
Ayrıntı Yayınları, Kasım 2016
Rüzgâr Defteri üzerine Uğur Yanıkel’le birlikte gerçekleştirdiğimiz söyleşi, Aydınlık Kitap Eki’nin 16 Eylül 2016 tarihli 229. sayısında yayımlandı. Söyleşinin tam metnine https://bit.ly/ruzgarisiirlemek adresinden ulaşabilirsiniz. ‘Rüzgârı Şiirlemek…’ başlıklı poetika çalışmasının gerçekleşmesinde Uğur Yanıkel’in büyük emeği ve katkısı bulunuyor… Kendisine -yerden göğe kadar- teşekkür ediyorum. (Zy)
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Rüzgâr Defteri” ilgilerine https://evvel.org/ilgi/ruzgar-defteri adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
pasaj69.org taifesinden Uğur Yanıkel, son zamanlarda gerçekleştirdiği araştırmalarla Ece Ayhan’a ilişkin birçok önemli bilginin ve konunun gün ışığına çıkmasına, aydınlanmasına yardımcı oluyor: 1995 yılının Mayıs ayına kadar Ece Ayhan’ın yaşadığı evler, semtler ve kentler listesi aşağıdadır. Listeyi EVV3L taifesiyle paylaştığı için Uğur Yanıkel’e yerden göğe kadar teşekkür ediyorum. (Zy)
Express Dergisi, 27 Mayıs 1995, Sayı: 70
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
“Kargo” adlı rock topluluğundan -özellikle de ‘Yalnızlık Mevsimi’ adlı albümde ortaya çıkardığı farklı enerjiden- tanıdığımız Mehmet Şenol Şişli’nin (M.Ş.Ş.) “Sayıklayanlar” adlı projesini ‘Yalnızlık Mevsimi’ döneminden günümüze kadar kendini sürekli yenileyen, uçsuz bucaksız ve etkileyici bir ‘Yalnızlık Çölü’nün imgesel alan derinliğini hissederek okudum. Ben, eserin içerdiği bu özel duygudurumu ‘tersine sonsuzluk’ olarak nitelendiriyorum: Kitabın açılışındaki ilk imge, Sayıklayanlar’daki ‘tersine sonsuz’ uzamın üstsel büyüklüğünü teyit ediyor:
“Karanlık boş odanın içinde / çizgisiz siyah bir dosya kâğıdı.”
Her şeyden önce, M.Ş.Ş.’nin kaleme aldığı Sayıklayanlar’ın 14 yıllık bir duygusal birikimle hazırlanmış, yaşamsal ve imgesel karşılığı üzerinde sürekli düşünülmüş, yüzlerce kez sınanmış ve sonuçta da defalarca alev almış “güçlü bir şiirsel bütünlük” projesi olduğunu ifade ederek, işbu sıkı eserin içerdiği poetika becerisini teslim etmem gerekiyor. Çünkü Sayıklayanlar projesi, amorf bir lirizm aracılığıyla piyasalandırılan günümüzdeki etkisiz/başarısız şiir anlayışından -ve şairlerden- tamamıyle uzakta, kendisiyle, kendi anlamıyla yanarak oluşmuş, ayrıksı bir “dağ” gibi karşımda duruyor.
Eserin içeriğinin yanı sıra yapısal bileşenleri de etkileşimli bir kurguyla, yıllar içinde, sürekli yönseme ve bakış açısı değiştirerek, özel bir yenilenme duygusuyla tasarlanmış. Sayıklayanlar’ın kitap baskısının içinde bir audio-cd ve şiirlere eşlik eden çeşitli çizimler yer alıyor. Metnin çizimlerle ve müzikle olan ilişkisi M.Ş.Ş.’nin dostlarının katılımıyla (‘M.Ş.Ş. Bend’ vesilesiyle) bireysel edimlerden çok daha başarılı bir ekip çalışmasına, acının kardeşliğine ve duygudurumsal bir paylaşıma dönüşüyor. Projenin bu özelliği okuyucu ve dinleyici tarafından eserin içselleştirilmesini, eserdeki nüansların anlaşılmasını kolaylaştırarak metnin kavramsal açıdan bütünsel bir şekilde ilerlemesini sağlıyor. Sayıklayanlar projesi, mevcut yapısıyla -hem işitsel hem de görsel etkileşimlerle birlikte- taklit edilemez derecede eşsiz bir ‘tuşe’ barındırıyor. Zaten, Sayıklayanlar’ı ‘dramatik ironi’ ağırlıklı monologlarla tasarlanmış bir “radyo piyesi” şeklinde türev okuma imkânımız da var.
20 epizottan oluşan Sayıklayanlar’ın içerdiği her dizeyi veya zihnimizde oluşan her imge alevini, “yalnızlık felsefesi” olarak belirginleşen ve M.Ş.Ş. tarafından tetiklenen bir tanımlama ya da tanıma ediminin tipolojik sonuçları olarak düşünmek gerekiyor. M.Ş.Ş.’nin ruhsal çözümlemeleri, toplumun bütününü ‘elinin tersiyle bir kenara itmek’ diyebileceğimiz özel bir ‘red mekanizması’nı işaret ediyor: Eserin bütününde dilsel olarak 2. çoğul şahsın ‘siz’ söylemleriyle yerildiğini görüyoruz. Benim okumalarımdan elde ettiğim çıkarımlara göre, Sayıklayanlar’ın 3. epizotunda söz konusu ‘ret mekanizması’nın en güzel dizeleri şöyle belirmiş:
“(…) bir şeyler sürtmeli gece/ yoksa iyi akşamlar dediğimiz yüzler/
evlerinde ne yaparlar sonra?/ Yalnızlık hâkimdir her şeye/
diye gümler karanlık / içimizdeki çölün üzerine.(…)”
Eserde, ‘gerçeklik’ kavramının felsefi olarak sıkça sorgulandığını görüyoruz. Eserin değişik epizotlarında “duyarsızlaşan kentli kimliği”nin değişken algıları bir tür suçlamayla eleştiriliyor ve M.Ş.Ş., şehrin duygusuz, insansız kalışını sürekli yeriyor. 13. epizotta şu ‘yüzleşme’ye tanık oluyoruz:
“(…) Durun, soluklanın biraz/ fazla kapattınız/ gözeneklerinizi./
Sen de kimsin?/ Ben senim,/ karıştırıyoruz sadece/karanlıklarımızı/(…)”
Eserin 16. ve 17. epizotları arasında yer alan “Rüzgâr Kullanma Kılavuzu”nun öneminden de bahsetmek zorundayım: Bu kılavuzda, M.Ş.Ş.’nin ‘Yalnızlık Felsefesi’ni vurgulamaya çalıştığı mevcut epizotlardan çok farklı, özüt, dingin ve bireyin kendi varlığıyla buluşmasının sonucundaki ‘kabullenmeler’i kapsayan ara-duygular oluşuyor. Bu kılavuzda ‘Yalnızlık Felsefesi’nin tanımlanması değil de bire bir, örtüşen bir şekilde “Yalnızlık Felsefesi’nin yaşanması” söz konusu…
M.Ş.Ş., Sayıklayanlar’ın tüm epizotlarında modern şehir olgusunun zorunlu kıldığı yalnızlık duygusunu dile getirirken toplumun katmanları arasındaki yapay ilişkinin çelişkileriyle ve ‘bireyselleşme’nin sonuçlarıyla hesaplaşıyor. Kitabın devamında -14. epizotta, ‘Çirkin Centilmenler’ yükselişiyle birlikte- mevcut hesaplaşma vites arttırarak, zaman zaman konum ve cephe değiştirerek topyekün bir kişilik savaşına dönüşüyor. Bu savaşın tarafları, ‘öz-saygıya inanan karakterli insanların yalnızlık çölü’ ile ‘öz-saygıya inanmayan sürüngenlerin kalabalık kenti’ olarak daha da belirginleşiyor:
(…)
Kimsiniz,
kimlersiniz?
Korkmayın
Sizsiniz.
Her şey sizsiniz!
(…)
Sonuçta, kentsel bunalımın gündelik yaşama dönüşmesinin ve hırs nedeniyle özgürlük düşüncesinin yok edilmesinin tüm biçemlerini anlamak isteyenler, Sayıklayanlar’ı yerden göğe kadar okumalı! Bireylerin kendi elleriyle özgül duygularını köreltmesine, köleleşmesine, yabancılaşmasına ve öz-saygının (bireyin kendisine olan saygısının) temelden yıkılmasına tanık olmak isteyenler, M.Ş.Ş.’nin en büyük ‘yüzleştirme’ ve ‘hesaplaşma’ eseri olan Sayıklayanlar’ı defalarca okumak zorundalar… Ancak, dikkat etmek gerekiyor; M.Ş.Ş.’nin ‘Yalnızlık Çölü’ne tanık olan herkes, hakikatin yakıcılığıyla alev alabilir ve kendi kendinize sayıklamaya başlayabilirsiniz:
“(…)
Hep gece!
Hep gece!
Hep gece!
Hep gece!”
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016, s.4
Hamiş: Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016
-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016
-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016
-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016
-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016
-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016
-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016
-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016
-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
Ingeborg Bachmann’ın edebiyat aurasıyla tanışmam, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1985 yılında Doç. Dr. Semahat Yüksel’in çevirisiyle yayımlanan ‘Seçmeler’ adlı kitap ve bu kitapta yer alan “Su Perisi Gidiyor” (Undine Gidiyor) adlı öykü sayesinde gerçekleşti. “Su Perisi Gidiyor” başlıklı öykü -çevirideki bazı tutarsızlıklara rağmen- etkileyici dilsel motifler ile felsefi bir bakış açısından oluşan özel bir anlatım gücü içeriyordu. Ayrıca, “Otuz Yaş” adlı öykü kitabından seçilmiş altı öyküyü içeren “Seçmeler” ile yazarın ünlü -ve tek- romanı olan “Malina” (B/F/S Yay., 1985, Çev: A. Cemal) Türkçe’de kitap oylumunda yayımlanmış ilk Ingeborg Bachmann eserleri olma özelliğini taşıyorlardı. ‘Seçmeler’de yayımlanan öyküleri okuduktan birkaç yıl sonra, Bachmann’ın edebiyat yaşamı boyunca kurduğu dilsel alan derinliğinin -sürekli genişleyen, yaşayan, nefes alıp veren- sınırlarını ve bu sınırların dil felsefesi üst-başlığındaki önemini “Ertelenmiş Zaman” (İyi Şeyler Yay., 1993, Çev: A. Cemal) adlı zarif şiir kitabını okuduğumda fark edecektim. Geçtiğimiz Mart ayında ise Bachmann’ın 1948-1967 yılları arasında yayımlanan şiirlerinden oluşmuş en kapsamlı ‘Toplu Şiirler” bütününün yeni baskısı -12 yıl aradan sonra- Yapı Kredi Yayınları tarafından gerçekleştirildi. Bu yeni baskı, “Ertelenmiş Zaman” öncesinde (1948-1953) ve sonrasında (1957-1967) yayımlanmış şiirleri karşılaştırmalı olarak okumamızı ve Ingeborg Bachmann’ın dil felsefesine olan bağlılığını içselleştirmemizi sağlıyor.
Dünyada ve ülkemizde Ingeborg Bachmann, bir edebiyatçı olarak en çok “Malina” adlı romanı doğrultusunda okurla buluşmuştur. 1971 yılında yayımlanan bu romanın bir başyapıt olarak ön-plana çıkmasını sağlayan temel farklılık; yapısalcı veya yaratıcı yazarlık kuramı öğelerinin (klasik kurgu, karakter yaratımı, olay örgüsü vb.) dilsel öğelerin önüne hiçbir koşulda geçmemesi, yani Bachmann’ın dili ikincil önemde bir ‘araç’ olarak görmemesidir. Aksine, Bachmann’ın eserlerindeki anlatılar ve bu anlatıların yerlemleri, dilin -içkin- devinimiyle birlikte ‘anlam uzayı’nı genişletecek derecede önemli bir ‘felsefi amaç’ olarak belirlenmiştir. Dilin düşünsel imkânlar oluşturmadaki önceliği, Ingeborg Bachmann gibi uzun yıllar şiir ve dil felsefesi alanında akademik olarak çalışmış yazar ve şairlerin tümünde görülür. (Örneğin; Bilge Karasu, Füsun Akatlı, Oruç Aruoba ve İonna Kuçuradi’nin edebî eserlerini, dil felsefesi yaklaşımının edebiyatımızdaki öncü eserleri olarak değerlendirebiliriz.) Bachmann, 1951 yılında Martin Heiddeger’in varoluşçuluk felsefesi üzerine yazdığı tezle doktorasını tamamlamış ve 1958-1959 yıllarında doçent unvanıyla Frankfurt Üniversitesi’nde ‘şiir dersleri’ vermiştir. Ingeborg Bachmann için dil felsefesinin temel yaklaşımını oluşturan kök nedensellik Ludwig Wittgenstein’ın “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını belirler.” önermesiyle ifade edilebilir. Bachmann, 1963 yılındaki bir söyleşisinde “Şiir yazmak zorunluğu duymamama karşın, istersem şiir yazmayı ‘başarabileceğim’ kuşkusuna kapılınca, şiir yazmayı bıraktım. Ve yeniden şiir yazmak zorunda olduğumu duyumsayıncaya kadar, yazacaklarımın, son yazdıklarımdan bu yana edinilen deneyimleri kapsayacak ölçüde yeni şiirler olacağına inanıncaya kadar şiir kaleme almayacağım.” demektedir. Şiire ilişkin bu tutum, Ludwig Wittgenstein’ın felsefi çalışmalarının ilk dönemiyle bütünlüklü olarak örtüşürken, bulanık mantık ve dil oyunları kuramını oluşturduğu ikinci dönemle ise daha az uyumluluk gösteriyor.
Bachmann’ın “Ertelenmiş Zaman” öncesi ‘1948-1953 Şiirleri’nde Orta Avrupa lirizmi, tematik açıdan dengeleyici(normal) bir yoğunlukta varolmuştur. Lirizmin yerini dil felsefesine bırakarak, semiyotik ağırlığın imgelem üzerinde baskın hâle geldiği ilk kontrast şiirler “Ertelenmiş Zaman”ın üçüncü bölümünü oluşturuyor. Dil felsefesinin tüm hatlarıyla kendini gösterdiği ilk Bachmann şiirlerinin “Büyük Viyana peyzajı” ile “Budala adlı bale-mim gösterisinden Prens Mişkin’in bir monologu” olduğunu düşünüyorum. Dostoyevski’nin “Budala” adlı romanının başkahramanı olan Prens Mişkin’in “dürüstlük dolu” iç dünyası nedeniyle dış dünya karşısında yaşadığı kriz, Bachmann’ın zihninde şiirsel bir monolog olarak belirmektedir. Bu şiirdeki durum, Bachmann’ın edebî türler (deneme, roman, oyun, şiir) tanımlarındaki biçimsel ayrımları kaldırıp ‘eserlerin taşıdığı anlam’ ile ‘dil felsefesinin amaçladığı anlam’ı birleştirerek yeni bir edebî düzlem(şiirsel alan derinliği) oluşturmak istemesinin en güzel örneklerinden biridir.
Sonuçta Ingeborg Bachmann, dil felsefesinin alan derinliğinden edebiyat eseri çıkaran ve ‘anlamı -şiir olarak- yeniden kurmaya çalışan ekol’ün yakın tarihteki en önemli isimlerinden biridir. Dilbilimsel hassasiyeti olan ve “gerçeğin yapısının dilin yapısı tarafından belirlendiğini” düşünen okuyucuların Ingeborg Bachmann’ın tüm eserlerini içselleştirmesi gerektiğine inanıyorum.
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016, s.4
Hamişler:
1/ Yazının ‘pdf’ biçemine https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
Şili ve Latin Amerika edebiyatının modern şiirdeki en kuvvetli temsilcilerinden biri olan Nicanor Parra Sandoval’ın bütün şiirlerini içeren “Şiirler, Karşışiirler, Başka Şiirler” Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Nicanor Parra’nın şiirlerini İspanyolca’dan dilimize Bülent Kale çevirmiş ve çevirinin şiirsel dengesini sağlamak konusunda Emirhan Oğuz sürece destek olmuş.
Kitabın “Şiirler ve Karşışiirler” başlıklı ilk bölümü oldukça ilginç bir hikâyeye sahiptir: Parra, 1953 yılında üç ayrı dosya biçeminde ve Juan Nadie(Hiç Kimse) rumuzunu kullanarak Şili Yazarlar Sendikası’nın şiir yarışmasına katılır. Yarışmada kapalı isim usulü geçerlidir ve jüri tarafından bilinmeyen gerçek isim olarak da satranç şampiyonu dostu Rodrigo Flores’in ismini bildirir. Yarışma sonucunda Parra’nın üç ayrı dosyası yarışmada ilk üçe girer! Ancak, kendisiyle alay edildiğini düşünen sendika, Parra’nın şiir dosyalarının yayın haklarına el koyar ve üç dosya 1954 yılında “Şiirler ve Karşışiirler” adıyla yayımlanır.
Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’ tanımlamasını oluşturan faktörlerin en önemlisi, şiirlerinde günlük, genel geçer konuşma dilini kullanarak “uzlaşımcı(konvansiyonel) bir şiirsel alan” kurabilme başarısıdır. Bu ‘Karşışiir’ dili, şair kimliğinin arketip öğelerinden uzaklaşarak biçimlenmiştir. Parra, poetika kuramını tüm hatlarıyla reddetmemiş ancak lirizmin insanlık tarihi boyunca alışılagelmiş ön-kabullerini şiirlerinde hep sonuncu sıraya itmiştir. ‘Karşışiirler’de duygusal öğelerin ön-planda olmadığını, buna karşın insanlık tarihinin gelişimindeki sistematik hataların ve mantıksızlıkların derin bir biçimde sorgulanarak ön-plana alındığını görmekteyiz. ‘Çay Saatinde Sorular’ başlıklı ‘Karşışiir’den kısa bir bölüm bu durumu anlatan iyi bir örnektir:
“Şu solgun benizli adam bir balmumu
Müzesinden bir figüre benziyor;
Yırtık tüllerin ardından bakıyor:
Hangisi daha değerlidir, altın mı güzellik mi?
(…)
Kristal kadeh onu yaratan insanın
Elinden daha mı üstündür?
Tükenmiş bir atmosfer bu soluduğumuz,
Külden, dumandan, hüzünden:
Bir kez görülen şey bir daha aynı
Haliyle görülmez, der bize kuru yapraklar.
Çay saati, kızarmış ekmekler, margarin
Hepsi bir tür sisle kaplanmıştır.”
Nicanor Parra’nın şiirlerinde vurgulanan toplumsal ve tarihsel gerçeklikler, şair tipolojisinin lirik yöntemleriyle değil de matematik kurallarının yanlış işleyişini irdeleyen bir anti-karakterin bilimsel incelemeleriyle ele alınmış gibidir. Parra, eğretilemelerin dozunu sürekli kontrol altında tutmaktadır. (Bu açıdan Fransız şair Eugène Guillevic’in şiirleri, yakın dönem dünya şiirinde Nicanor Parra ile benzeştiğini düşündüğüm tek örneklerdir.) Parra, şiirlerinde işlediği toplumsal sorunları matematiksel terimler gibi ele alır ve şiirini bir mantık denklemi ya da mantık silsilesi şeklinde kurmaya çalışır. “İnsanlık” olgusunun “düşünsel yoksunluk” ihtiva ettiğine inanır ve toplum/topluluk bileşkesinin mantıksız bir parodiden ibaret olduğu sonucuna ulaşır:
“(…)
Kurşunla yaralanmış biri gibi kitaplıklara
___sürüklendim.
Özel evlerin eşiklerinden geçtim,
Dilimin keskin yanıyla iletişim kurmaya çalıştım
___seyircilerle:
Onlarsa ya gazete okuyorlardı
Ya da yitip gidiyorlardı bir taksinin peşi sıra.Nereye gitmeli o zaman!
Bu saate dükkânlar da kapalıdır;
Ben akşam yemekte gördüğüm bir dilim kuru soğanı
___düşünüyordum
Ve bizi öteki uçurumlardan ayıran uçurumu.”
‘Karşışiir’lerin sürekli ‘sıfır’ sonucuna varan, ‘insanın yoksunluğu’nu işaret eden alegorik bir yapısı olduğunu görüyoruz. Parra’nın şiirlerinin Sait Faik’teki “durum öyküsü” niteliğine benzeyen öykülemeci bir yönü olduğunu ve birçok açıdan Sait Faik’in toplumsal çelişkilere yaklaşımındaki unsurlarla özdeşleştiğini söyleyebilirim.
Nihayetinde, Nicanor Parra’nın bütün şiirleri, modern şiirin karmaşık imgeselliğinin ve klasik şair arketipinin karşısında benzersiz ve güçlü bir ‘karşışiir denklemi’ oluşturmaktadır.
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016, s.10
Hamişler:
1/ Yazının ‘pdf’ biçemine https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
Son altı ay zarfında yayımlanan çeviri edebiyat eserlerini incelediğimde içerik açısından en etkileyici ve kuvvetli eserlerin Latin Amerika edebiyatı kapsamında yer aldığını görüyorum: “Carlos Maria Dominguez, Kâğıt Ev (Jaguar Yay.)”, “Emiliano Monge, Bakır Gök (Yapı Kredi Yay.)”, “Nicanor Parra, Şiirler-Karşışiirler-Başka Şiirler (Ayrıntı Yay.)” ve “Eduardo Galeano, Kadınlar (Sel Yay.)”. Nisan ayında bu güçlü bileşkeye Julio Cortázar’ın “Buluşma” adlı eseri eklendi. ‘Deli Dolu Kitap’ etiketiyle yayımlanan ‘Buluşma’yı Altuğ Akın dilimize çevirmiş ve Julio Cortázar’ın anlatısındaki sahnelere Enrique Breccia’nın siyah beyaz çizimleri eşlik ediyor. Kitabın baskısı, tasarımı ve içerdiği tarihsel çevrimin özelliği düşünüldüğünde kitabın edebi değeriyle birlikte yüksek bir koleksiyon değeri de taşıdığını ifade etmeliyim.
‘Buluşma’da işlenen tarihsel anlatı, Küba halkının maruz kaldığı diktatör Fulgencio Batista’yı devirmek ve Küba Devrimi’ni ateşlemek için Meksika’dan “Granma” adlı tekneyle yola çıkan seksen iki devrimcinin 2 Aralık 1956 günü Küba’da karaya adım atmalarıyla başlıyor. Küba’ya ulaşan devrimcilerin arasında Ernesto ‘Che’ Guevara da bulunmaktadır. Che’nin ve devrimcilerin amacı, devrimin lideri olan Fidel Castro (kitaptaki kod adıyla Luis) ve Fidel Castro’nun kardeşi Raúl Castro (kitaptaki kod adıyla Pablo) ile buluşarak Sierra Maestra Dağları’nda “26 Temmuz Hareketi” adı altında örgütlenen devrim güçlerine katılmaktır. Guevara’nın içinde bulunduğu grubun tarihsel ‘buluşma’ öncesinde Batista’nın askeri güçleriyle yaşadığı çarpışma, 1959’un Ocak ayına kadar sürecek olan Küba devrim savaşının başlangıç ânlarından biri olarak kabul edilmektedir.
Julio Cortázar, ‘Buluşma’nın anlatısını ‘Ernesto Guevara’nın gözünden biçimlendiriyor. Grubun karaya adım attığı ilk ândan itibaren bataklıkta yaşadığı fiziksel zorluklar ve ilerleyen çatışma ya da gizlenme ânlarındaki hayatı idame güdüsü tüm sahnelerin mihenk noktasını oluşturuyor: Hedefe -buluşma ânına- doğru ilerlenirken ölen devrimcilere ve yaralananların süreksel acılarına rağmen devrim düşüncesinin özgürlüğüyle birlikte işlenen hayatta kalma güdüsü ve bu güdünün grup üzerindeki ruhsal etkisi, yaşamın özünde bulunan ‘umut’ duygusuyla birleşerek anlatının temelini oluşturuyor. Ayrıca, grubun ‘buluşma’ umudunun azaldığı noktalarda ortaya çıkan Latin Amerika’ya özgü ironik diyaloglar ve esprili deyişler birer ‘dengeleyici motif’ olarak Cortázar tarafından anlatıya eklenerek anlatının akışı ve karakterler arasındaki etkileşim güçlendirilmiş.
Anlatının gelişimi, Guevara’nın zihin süzgecinden geçirilerek -Cortázar’ın tüm eserlerinde olduğu gibi- entelektüel ve imgesel bir ‘düşün katmanı’ oluşturuyor. Anlatıyı edebi açıdan güçlü kılan özelliklerden biri de Guevara’nın zihnindeki zaman algısının Cortázar’ın düşünsel yazım tekniğiyle (içe bakış yöntemiyle) ortadan kaldırılmasıdır. Örneğin Guevara’nın hayatında verdiği en önemli kararı (yani zengin bir doktor olarak burjuva yaşamını sürdürmeyi reddedip devrim hareketine katılmasını) geçmişe dönük olarak irdelenmesinin yolculuk sırasında yaralanan Tinti’nin ölüm ânına denk gelmesi, Julio Cortázar’ın anlatıya kattığı kurgusal başarılardan biridir.
Julio Cortázar’ın dile getirdiği en etkileyici sahne, çatışmaların azaldığı ‘soluklanma ânları’ndan birinde Ernesto Guevara’nın yıldızlı ve berrak geceye karşı ağaç dallarından oluşan bir çizimi, Mozart’ın “Av” adlı bestesiyle özdeşleştirerek anlattığı ândır. Bu sahnede Guevara, devrimin ve Castro’yla buluşmak için ilerleyen grubun içinde bulunduğu zihinsel durumu Mozart tarafından bestelenen “Av” kuartetinin giriş bölümüyle hem imgesel hem de müzikal açıdan -çoklu olarak- özdeşleştirir:
“(…)Mozart ve ağaç bilmese de, biz de kendi meşrebimizce, umutsuz, amatör bir savaşı ona anlam veren, onu meşrulaştıran ve en sonunda zafere taşıyan bir düzene dönüştürmek istedik, ki bu zafer, yılların boğuk av borazanlarının ardından bir melodinin yeniden inşası olabilir; ‘adagio’yu takip eden ‘allegro’ son, aydınlığa kavuşma gibi olabilir.(…)”
Julio Cortázar’ın özenli bir dille okuyucuya sunduğu bu tarihsel anlatının sonunda, devrimciler sayıları yirmiden az kişi olarak Fidel Castro’yla buluşmayı başarmıştır. Buluşma ânının getirdiği coşkulu özgürlük ve umut duygusu Ernesto Guevara’nın ağzından şu tümcelerle ifade edilir:
“(…)Sonunda ona (Castro’ya) bir şey söylemedim ama kuartetin adagio bölümüne geçtiğimizi hissediyordum, birkaç saatlik kırılgan bir ferahlama, fakat şüpheye yer bırakmayan bir geçiş, unutmamamız gereken bir işaret.(…)”
Küba devriminin ruhunu ve dirayetini taşıyan tüm özgül duyguların dile getirildiği ‘Buluşma’ adlı uzun öyküyü herkesin okumasını dileyerek, Julio Cortázar’ın özgün anlatımıyla Küba devriminin başlangıcını oluşturan bu önemli buluşma yolculuğunu (özgürlük için gerçekleşen birlikteliklerin tarihsel kıvılcımını) her okuyucunun içselleştirmesi gerektiğine inanıyorum.
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016, s.5
Hamişler:
1/ Yazının ‘pdf’ biçemine https://bit.ly/cortazarbulusma adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ EVV3L kapsamında yayımlanan “Julio Cortázar” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/julio-cortazar adresinden ulaşabilirsiniz.
3/ Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
Ece Ayhan ile ‘Kara Gerçek’ (Z. Yalçınpınar)
15/01/2016, Aydınlık Kitap Eki, Sayı: 195
Okumak için tıklayınız…
Hamişler:
1/ Ayrıca bkz: 2012: İKİ SERGİ: “Ozanın Yaşaması için;1975” ve “Ece Ayhan için;1976” (Ece Ayhan’ın tedavisi için açılan destek sergilerine ilişkin buluntular)
2/ Ece Ayhan’ın Enis Batur’a yazdığı mektupların 1978 sonrasındaki bölümlerinde de birçok “kara gerçek” bulunuyor: Başının belaya girdiği çetelerle, oğluyla, çeşitli dergi editörleriyle, siyasi olaylarla, yayımlanmayan -taslak halinde bulunan- son eserleriyle ve Çanakkale’yle ilgili…
3/ EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-Alfred Jarry’den “Günler ve Geceler” Ötesi Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016
Alfred Jarry’nin ismiyle ilk karşılaşmam Monokl Dergisi’nin 1 Şubat 2007’de yayımlanan ikinci sayısında Mustafa Uzuner’in derlediği özel metinler aracılığıyla oldu. Dergide, “Patafizik Koleji” alt başlığında Alfred Jarry ve benzerlerinin metinlerinden çeviriler ile “Patafizik Koleji” bünyesinde yer alabilecek sanatçıların -örneğin Raymond Quenau ve Boris Vian’ın- dünya görüşünü ve tinsel manifestolarını anlatan bir değerlendirme yazısı bulunuyordu. Monokl Dergisi’ndeki bu dosyanın bütünsel bir dengesi yoktu ancak 20. yüzyılın başlarında Fransa’da gelişen avangard bir akımın düşünsel tarzını anlatmak açısından oldukça kuvvetli çeviriler ve aktarımlar içeriyordu. Zaten, akılcılığı merkezden kaldırıp yerine tinselliği koyan patafizik kolejinin aydınlanmacı bilim tarafından kafamıza kazınan teoriler bağlamında bir “denge”si olmadığı, olamayacağı da açıkça görülüyordu.
Alfred Jarry’nin ismiyle ikinci karşılaşmam ise Dan Franck’ın “Bohemler” (2009, Sel Yayıncılık, Çev: İsmail Yergüz) adlı eserinde yer alan “Kral Ubu” episodunda gerçekleşti. 1880-1950 dönemi Paris ekolünün (Seine nehrinin ayırdığı Montmartre/ressamlar ve Montparnasse/şairler bölgesinde yaşayan sanatçıların) hayatının anlatıldığı bu sıkı biyografik eserde Alfred Jarry, “Patafizik” yaklaşımına inanan dostlarıyla birlikte kaleme aldığı, kendisinin ve deneysel tiyatronun en önemli eseri olan “Ubu Baba” karakteriyle birlikte inceleniyordu. Alfred Jarry’nin bisiklet sürmeye ve ateşli silahlara olan tutkusu, agresyonu, meyhanelerde çıkardığı ağız kavgaları, sokaklarda sevmediği insanlara çektiği silahlar, içtiği gerçek(bildiğiniz) kırmızı mürekkep, Paris’te ikame ettiği alçak tavanlı(yarım) apartman dairesi… 34 yaşında verem nedeniyle sonlanan bir yaşam… Şiirsel açıdan eşsiz bir yaşamın en önemli ayrıntılarını görüyorduk Dan Franck’in kitabında… (Aslında, Alfred Jarry’nin yaşamı bizdeki Beyoğlu varoluşuna denk gelmektedir: ki zaten “Ubu” adlı tiyatro eserinin Türkçe’deki en sıkı uyarlaması Asaf Çiyiltepe tarafından gerçekleştirilmiş ve 1962 yılının Kasım ayında Beyoğlu Sıraselviler Tiyatrosu’nda Ergun Köknar’ın Ubu Baba başrolünü oynamasıyla birlikte sahnelenmiştir.
Geçtiğimiz ay, Alfred Jarry’nin 1897’de kaleme aldığı “Günler ve Geceler” adlı romanı, yazıldığı dönemden yaklaşık 120 sene sonra Türkçe’de, Işık Ergüden’in çevirisiyle Sel Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı. Günler ve Geceler’in alt başlığı “Bir Asker Kaçağının Romanı” olarak belirlenmiş. Romanın başkarakteri olan Sengle, askerlik görevi dönemindeki fiili bir kaçıştan ziyade ruhsal bir uzaklığın bedene bürünmüş hâli olarak görülüyor. Sengle, kardeşi Valens’le birlikte hem zihinsel hem de uzamsal yolculuklara çıkarak savaş dönemlerinde biçimlenen psikometrik bir varoluşu ve tinsel özgürlüğü değişik bir dille okuyucuya sunuyor. Bu tuhaf, düşün-deneysel varoluş, 20. yüzyılın aydınlanmacı bilimle çelişen insanlık tanımının en önemli özelliklerini hiciv dolu örneklerle ortaya koymayı başarmış. Romandaki çoklu anlatım teknikleri, sürekli uzam değiştiren sahne ve diyaloglarla birlikte özel bir dramaturjik durum oluşturuyor. Romandaki tüm sahneler ve diyaloglar Alfred Jarry’nin isim babası olduğu “patafizik” izleğini ve bu izleğin aydınlanmacı bilime yönelttiği tinsel eleştirileri somutlaştırmaya çalışıyor. Romanın en etkileyici, hiciv dolu sahneleri, Sengle’ın çürüğe ayrılmadan önce askeri hastanede geçirdiği tuhaf dönemde gelişiyor. Patafizik eleştirilerin tümü, Sengle’ın tedavi gördüğü askeri hastanedeki doktorların ve başhekimin çeşitli vakalara yaklaşımı, tutumları ile tıp biliminin çeşitli tanısal yanılgıları üzerinden biçimleniyor.
20. yüzyılın başlarında zuhur eden avangard akımların amiral gemisiyle, yani 1880-1910 dönemi Paris ekolünün bisikletli, silahlı ve ünlü şiirsel kuvveti olan Alfred Jarry’nin patafizik tinselliğiyle tanışmanızı öneriyorum.
Zafer Yalçınpınar
Aydınlık Kitap, Sayı: 202, 4 Mart 2016, s.4
Hamişler:
1/ Yazının ‘pdf’ biçemine https://bit.ly/alfredjarrygunlergeceler adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın inceleme yazılarına https://zaferyalcinpinar.com/inceleme.html adresinden, tüm kitaplarına ve özgeçmişine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bkz:
-John Berger’in Şiirlerindeki Tinsellik
Tam metin pdf: https://bit.ly/johnbergersiirler
Aydınlık Kitap, Sayı: 243, 30 Aralık 2016-Nilgün Marmara’nın Kâğıtları’ndaki İmgelem
Tam metin pdf: https://bit.ly/nilgunmarmarakagitlar
Aydınlık Kitap, Sayı: 241, 9 Aralık 2016-Oktay Rifat’ın Dışarıda Kalan Şiirleri
Tam metin pdf: https://bit.ly/oktayrifatdisarida
Aydınlık Kitap, Sayı: 235, 28 Ekim 2016-Ingeborg Bachmann ve Dil Felsefesi
Tam metin pdf: https://bit.ly/bachmanndilfelsefesi
Aydınlık Kitap, Sayı: 220, 8 Temmuz 2016-“Nicanor Parra’nın ‘Karşışiir’leri”
Tam metin pdf: https://bit.ly/nicanorparrakarsisiir
Aydınlık Kitap, Sayı: 216, 10 Haziran 2016-Werner Herzog’un Bakışının Biçimini Taşıyan Bir Yolculuk
Tam metin pdf: https://bit.ly/herzogbuzdayurur
Aydınlık Kitap, Sayı: 214, 27 Mayıs 2016-Julio Cortázar’ın zihninden; “Küba Devrimi’nin Başlangıç ‘Buluşma’sı”
Tam metin pdf: https://bit.ly/cortazarbulusma
Aydınlık Kitap, Sayı: 211, 6 Mayıs 2016-MŞŞ’nin ‘Yalnızlık Çölü’nde; “Sayıklayanlar”
Tam metin: https://evvel.org/m-s-s-nin-yalnizlik-colunde-sayiklayanlar-z-yalcinpinar-aydinlik-kitap-2682016
Aydınlık Kitap, Sayı: 226, 26 Ağustos 2016-ECE AYHAN ile ‘KARA GERÇEK’
Tam metin: https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhanilekaragercek.jpg
Aydınlık Kitap, Sayı: 195, 15 Ocak 2016
70 ve 80’lerin ünlü ve aydın psikiyatrlarından Prof. Dr. Metin Özek‘in özel damgasıyla, Türk Dil Kurumu tarafından 70’li yıllarda yayımlanan birçok kitapta sıkça karşılaşıyorum bugünlerde… (Zy)
1. Hamiş: Okuma notlarıma göre, Nilgün Marmara’nın da psikiyatrı olan Prof. Dr. Metin Özek’in, Ece Ayhan tarafından pek sevilmediği aşikar!
2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İmzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com