Bugün, “edebiyat ortamı” dediğimiz “garabet ortamı”nda yaşanan olaylardan ve sergilenen tavırlardan biri daha kulağıma geldi. Artık bu tavırların sergilenmesi ve olayların yaşanması, olayların taraflarına karşı “esef” duymama neden oluyor. Anlatayım;
Edebiyat “camia”sından olmayan eski bir arkadaşım üç sene boyunca yazdığı şiirleri toparlayıp Sel Yayınları’na gitmiş… Görüşme sırasında Sel Yayınları’ndaki zevat, sıklıkla şiir kitabı basmadıklarını, sadece -en son- Ah Muhsin Ünlü’nün kitabını bastıklarını ve 1-2 sene boyunca da başka şiir kitabı basmayacaklarını söylemiş. Fakat ardından, yan tarafta, Varlığ Yayınları’nın bürosunun olduğunu ve orada “bu şiir işleri”yle ilgilenen Enver Ercan adında biri bulunduğunu eklemiş. (Kısacası, tıpkı esnafların bir müşteriyi başka bir esnafa yönlendirmesi gibi arkadaşımı Enver Ercan’a yönlendirmiş, paslamış.) Bizim arkadaş da -başına geleceklerden habersiz- tutmuş Enver Ercan’a gitmiş ve “Beni yandan gönderdiler. Şiir kitabımı yayımlamak istiyorum…” demiş saflıkla. Buna karşılık Hz. Müptezel (Enver Ercan) günümüzde şiir kitaplarının satmadığından yakınmış ve eğer şiir dosyasının sahibi aynı zamanda ödül sahibi değilse, edebiyat etkinliklerinde, söyleşilerde, anma toplantılarında endam göstermiyorsa, büyük dergilerde şiirleri yayımlanmamışsa, tanınmamışsa ya da kendi tanıdıklarından, şebekesinden değilse, herhangi bir şiir kitabını yayımlayamayacağını söylemiş… Yani tezgâhını döndürmeye devam etmiş…
Ne diyeyim; Allah herkese akıl fikir versin… Yazara da okura da esnafa da…
Hamiş: Edebiyat oligarşisine ilişkin bu tip olaylar ve bu tip oligarşik söylemler bende “esef” duygusu yaratıyor artık…
Ayrıca bkz:
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=1045
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=1823