Gündüz mü gece mi belli değildi. Küçük oda donuk, koyu bir loşlukla dolup taşıyordu. Pencereden yağmurun perdelediği külrengi, siyahımtırak damlar görünüyordu. Aşağıda ise karanlık, hüzün verici avlu. Fakat bölünmesi olanaksız derin bir sessizlik vardı ki, Fidel Kampa’nın hoşuna gidiyordu.Yağmur dinmek bilmiyordu.Fidel’in çok sevdiği bu tatlı sessizlik sabahtan beri yağan yağmurun tekdüze fakat hafif gürültüsüyle canlanıyordu. Fidel, gerçekle düşün nerede başlayıp nerede bittiğini bilmiyordu.
Birkaç yıldan beri yakasını bırakmayan bir endişe güzel şeylerden zevk almasına engel oluyordu. Her an aklı acı bir olayın anısına takılıp kalıveriyordu. Şimdi de Paris’te bu büyük kentte, bir beşinci katın küçük, temiz bir odasına kapanmış, düşüncelere dalmıştı. Güneş batmak üzereydi.Bütün gün boyunca bulutlar hiç değişmemişti. Sabahın erken saatlerinden beri ışık ne artmış ne azalmıştı.Kirli, külrenginde bir ışıktı bu, elle dokunulacak gibiydi; örneğin biraz uzakta bulunan bir eşyayı alabilmek için bu ışığı bir yana itmek gerekiyordu sanki.
Jose Martinez Ruiz Azorin
“Uzun Liste”, İspanyol Edebiyatı Öykü Antolojisi, Dünya Kitapları, 2005, s.67