(…)Henri aşağıya, farelerin cirit attığı kazan dairesine indi ve orada olmayan bakır kaplamaları çıkarmak için çekiçlerle keserlerle işe girişti. Ben harap haldeki restoranda oturdum. Eski, çok eski bir gemiydi ve bir zamanlar çok güzelken suya bırakılmıştı. (…) Bu gemi Jack London’ın San Fransisco’sunun hayaletiydi. Güneş vuran restoran barında hayallere daldım. Kilerde fareler cirit atıyordu. Bir zamanlar burada, akşam yemeği yiyen mavi gözlü bir kaptan vardı. Şimdi kemikleri kadim incilerle dokunmuştu. Aşağıya, geminin iç kısımlarındaki Henri’nin yanına indim. Gevşek duran her şeyi çekiştiriyordu. “Hiçbir şey yok. Bakır filan; en azından bir iki tane eski İngiliz anahtarı olur sanıyordum. Bu gemiyi hırsızlar soyup soğana çevirmiş.” Gemi yıllardan beri körfezde duruyordu. Bakır kaplaması artık var olmayan bir el tarafından çalınmıştı. “Bir gece bu gemide, sis bastığında ve gemi gıcırdadığında ve şamandıraların o kesif kokusu etrafı sardığında uyumak isterdim” dedim Henri’ye. (…)
Jack Kerouac
“Yolda”, Ayrıntı Yayınları, Orjinal Rulo Baskısı, 2009, s.95