Oca
23
2012

“Seni Sefiller’in yazarı yaptık, daha ne istiyorsun.” (Hayalet Oğuz)

Bülent Oran’ın anlattıklarından:
(…)
Bülent Oran’ın anlattıklarına bakılırsa Oğuz, kitap çevirirken kimi zaman aklına geldiği gibi giderdi. Bir gün Sefiller’i çeviriyordu. Çok işi çıktığı iin Bülent Oran’a “Şuna devam et bir iki sayfa yaz…” dedi.
Bülent Oran itiraz etti: “Ben dil bilmem. Nasıl olacak bu?” Oğuz ısrar etti: “Ne olacak canım. Sen Sefiller’in öyküsünü bilmiyor musun? Bak şurada kalmışım, oradan sürdür biraz. Yaz bir şeyler.” Bülent Oran söyleneni yaptı. Oğuz pek beğendi yazıyı. “Çok güzel edebiyat yapmışsın. Aferin. Hadi şurdan bir kadeh içki ısmarla! dedi. Bülent Oran şaşırdı: “Yahu hem yazı yazdırıyorsun hem de üstüne içki ısmarlatıyorsun. Olur mu bu? deyince Oğuz’un yanıtı hazırdı: “Seni Sefiller’in yazarı yaptık, daha ne istiyorsun.”
(…)

Ömer Uluç’un anlattıklarından:
(…)
Hayalet Oğuz çeviriler yaparak, kimi zaman halk tipi kitaplar yazarak geçiniyordu. Özellikle dizi kitaplar yayınlayan yayınevlerini severdi ve her zaman bir diziye başlayınca daha çok iş çıkacağını düşünürdü. Bir gün elinde “Radyo Nasıl Yapılır?” diye İngilizce bir kitapla geldi ve Ömer Uluç’tan yardım istedi. İçinde bol teknik desen bulunan bir kitaptı. Ömer Uluç bu kitap için şu yorumda bulunuyor: “Birisi o kitapla radyo yapmaya kalksa belki radyo değil traktör çıkardı ortaya yahu…”
(…)

Burhan Tekinliğ’in anlattıklarından:
(…)
Oğuz’un özellikleri vardır. Örneğin hiç evi olmamıştır. Hep bir yerlerde konuk olarak kalır. Ama şunu söyleyeyim. Örneğin evine bir misafir getirirsin, adam seni rahatsız eder. Üç gün sonra çıkıp gitsin diye bakarsın. Oğuz’da ise böyle bir şey hiç olmamıştır. Adamın evde olup olmadığını bile anlamıyorsun. Bunu bir sanat haline getirmişti. Oğuz’un evde kaldığını hiç hissetmezsin. Kaldığı odayı her zaman tertemiz bırakır. Hayatında valiz taşıdığını da görmedim. Bir çantası vardı omzuna asardı o kadar. Her zaman şık ve özenli giyinirdi. Onu hiçbir gün pasaklı bir halde görmedim. Evet evde kaldığı sürece hiçbir rahatsızlık hissetmezsin ama ayrıldığı zaman yokluğunu duyarsın. Böyle bir adamdı Oğuz. Bir ayaklı kütüphaneydi. Müthiş geniş bir kültürü vardı.
(…)
Oğuz, Diyarbakır’da köyleri olduğunu söylerdi. Bunu tam olarak anlayamadık hiçbir zaman. Ama bir ara Taksim Belediye Gazinosu’na giderken kendimize bir oyun bulduk. Biz kendi aramızda para topluyor ve bunu Oğuz’a veriyorduk. Hesapları o ödüyordu. Bu arada onun bir Diyarbakır Ağası olduğunu yaydık. Orada İlham Gencer piyano çalıyor ve şarkı söylüyordu. Yılmaz Duru ile birlikte şovları vardı. Programı sırasında kapıdan giren önemli kişileri tanıtırdı. Önde Hayalet Oğuz ağzında sigara biz de arkasında, girdiğimizde “Diyarbakır’ın en zengini Oğuz Halûk beyefendi teşrif ettiler…” diye anons yapmaya başladı. Oğuz da bundan çok keyif alıyor ve gerçek bir ağa gibi yürüyüp çevreye selam verip oturuyordu.
(…)
Eskinden tüberküloz geçirmişti galiba. Ölümü ani oldu. Cenaze namazı Şişli Camii’nde kılındı. Avlu şık insanlarla doluydu. Bir ramazan günüydü ve herkes sigara içiyordu. Hoca anons yaptı “Ramazan günü sigara içilir mi?” diye. Zincirlikuyu’da mezarının başında hoca anasının adını sorunca bir sessizlik oldu. Kimse bilmiyordu anasının adını. Dürnev Tunaseli bozdu sessizliği “Havva” diyerek. Böylece hoca onu toprağa verdi. Mezarının üstü çiçek doldu bir anda.

“O Pera’daki Hayalet”
Oğuz Halûk Alplaçin’in (Hayalet Oğuz) İnanılmaz Yaşamöyküsü ve Yapıtları
Hazırlayan: Sezer Duru-Orhan Duru, YKY, 3. Baskı, Şubat 2011

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com